Şimdi Ara

mu

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
14
Cevap
0
Favori
691
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Mu,yani Güneş İmparatorluğu; eski çağlardan günümüze ulaşan tabletlere göre ilk insanın da anavatanı olduğu,Pasifik Okyanusu'nda,Asya ve Amerika kıtalarının ve Avustralya'nın iki katı büyüklüğünde ve günümüzden yaklaşık 12.000 yıl önce şiddetli yer sarsıntıları sonucu battığı sanılan kıta.

    Ezoterik kaynaklara göre İnsanoğlunun ana vatanı (dünyanın en eski yerleşim merkezi), din, mitoloji, efsane, destan ve sembollerin doğduğu yer. Yine aynı kaynaklara göre, bu kıta yaklaşık 70.000 yıl önce üzerinde yaşayan 64 milyon insanla birlikte sulara gömülerek yok olmuştur.Bazı araştırmacı bilim adamları dünyanın çeşitli bölgelerinde bulunmuş olan tabletlerdeki yazı ve sembollerin ezoterik bilgileri kanıtlar nitelikte olduğunu ileri sürmektedirler.

    Güneş İmparatorluğu'nun Mu dilindeki adının U-luum-il şeklindeki bileşik kelimeden türeyen bir isim olup:Arazi,İl,Kudret,Devlet anlamına

    Mu'nun Yeri

    Günümüzde bu bölgede yer alan ada ve adacıklar bu kıtadan arta kalanlardır. İşin ilginç tarafı on iki bin yılın bu medeniyetin batış tarihi olması, bu medeniyetin başlangıcının çok daha eskilere dayandığını göstermektedir. Ayrıca bu medeniyetin Atlantis Medeniyetinden önce ve Atlantis'in bu medeniyetin mirasçısı olduğu söylenmektedir.

    Churchward ve Niven'in bulguları, Mu kıtasının bugünkü Pasifik okyanusunun oldukça büyük bir bölümünü kapladığını, Hawaii, Haiti, Fiji, Paskalya adaları ile diğer Polonezya adalarının bu batık kıtadan artakalan parçalar olduklarını ortaya koydu.Churchward'a göre Mu kıtası, doğudan batıya 8 bin kilometre, kuzeyden güneye de 5 bin kilometre uzunluğunda dev bir ada kıtaydı. Naacal tabletleri bu kıtanın, uygarlığın beşiği olduğunu öne sürmektedir. Yaklaşık 70.000 yıllık bir uygarlık geçmişine sahip olan Mu; zaman içerisinde tüm dünyada birçok koloniler ve büyük imparatorluklar oluşturmuştur.


    Mu'da İnanç
    Tüm insanlar büyük bir uyum içersinde ve tek tanrı inancı ile yaşamaktaydı. Tanrının tek olduğu güneş sembolizması ile ifade edilmekteydi ve bu dildeki adı Ra idi. Onun için Mu uygarlığına Güneş İmparatorluğu da denmekteydi.Rahip-kral olarak görev yapan liderlerine Ra-Mu, bilim adamı da olan rahiplere Naacal denilmekteydi. Ra adının daha sonra Maya ve Mısır dillerinde de aynı anlamda kullanıldığını görürüz.


    Atatürk ve Mu Kıtası
    Efendiler, bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yasef'in oğlu olan kişidir. Atatürk 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 130. toplantısının birinci oturumunda yaptığı konuşmada Türkler'in kökeni hakkında böyle diyordu. Tesadüfi bir konuşma değildi ve onun Türkler'in kökenine ilgisinin devamı da gelecekti...

    Türkler'in kökenini ortaya çikarmak Gazi'nin en büyük isteklerinden biriydi. Cumhuriyetin ilk yıllarinda Osmanlılar'in son dönemlerinde Türklük Akımları üzerine yapılan arastırmaları derledi. Atatürk'ün istegiyle birçok bilim adami ve arastirmaci bu alanda arastirmalar yapti. Yabanci bilim adamlari davet edildi. 1930'da Türk Tarih Kurumu kuruldu.

    Mu'da geçen Tanrı kavramıyla da yakından ilgilenmiş, yaratıcının insan aklıyla anlaşılamayacağı, şekillendirilemeyeceği ve adlandırılamayacagi üzerinde durmuştu. Tercümelerde Maya dili de dahil tüm lisanlarin Mu dilinden türedigi belirtiliyordu.

    Bu araştırmalari da sıradan bir merak olamazdı. Yine O, neyi nerede arayacagini herkesten iyi biliyordu. Bugün Atatürk'ün gizli kalmis düsünceleriyle birlikte bu arastirmalar da Anitkabir'in sessizliginde uyumaya devam ediyorlar.Bugün bu kitaplardan Kayıp Mu Kıtası ve Mu'nun ÇocuklarI Anıtkabir kitaplığında 1301, 1302 no ile kayItlIdIr. Çeviri metinleri ise kitaplikta 4 dosya halinde bulunur.


    Churcward'ın Kaynakları
    Churcward'ın kaynakları, Batı Tibet'te bir mabette, bu mabedin başrahibi tarafından kendisine verilen Naacal Tabletleri ile, Amerikalı Jeolog William Niven'in 1921–23 yılları arasında Meksika'da ortaya çıkardığı tabletler olmuştur.Bu taş tabletler 15.000 yıl önce yazılmıştı.

    Ingiliz Albay James Churcward Hindistan'daki tabletleri Tahsin Bey'e bilgi olarak sundu. Bunlar da kayip Mu Kıtasi ile ilgiliydi. Ve Churcward 50 yıl çalısmıst bu tabletleri çözebilmek için. Bu konuda 5 kitap yayınlamış bir uzmandi.

    Bu tabletler daha ziyade resimlere benzeyen bir yazı stili kullanılmıştır. Adı geçen Rahip, İngiliz Albaya bu tabletleri okuyup anlaması için Sanskritçe öğrenmesi gerektiğini, bunun da yeterli olmayacağını ve eski bir dil olan Naga-Maya dilini de öğrenmesi gerektiğini söyler. Naga-Maya dilini bu rahip bilmektedir ve Churchward, Rahipten bu dili öğrenmekle işe başlar. Neticede bu dilleri öğrenir ve tabletlerdeki yazıları büyük oranda çözer. Albay bu tabletleri çözmek için çok zaman harcar. Daha ziyade emekliliğinden sonra çalışmalarını bu alana teksif eder. Ancak yazıların bazı yerleri deforme olmuş, bazı tabletler de kaybolmuştur. Bunun için metinlerde anlam bütünlüğü bozulmaktadır.

    1.Yukatan'da hazirlanmis eski bir Maya kitabi olan 'Troano El Yazması'. Bugün British Museum'da bulunmaktadir.

    2.Troano El Yazmasiyla ayni yaşta olan bir baska Maya kitabi 'Cortesianus Kodeksi'dir. Bugün Madrid Ulusal Müzesi'nde bulunmaktadir.

    3.Paul Schlieman tarafından Tibet'te bir Budist tapınağında bulunan 'Lhasan Belgesi'.

    4.Yukatan'da Mu Kıtası anısına inşa edilmiş Uxmal Tapınağı'ndaki Yazıtlar yaklaşık 12.000 yıllıktır. Bu tapınakta:

    Geldigimiz yer olan Bati ülkelerinin anisini korumak için insa edilmistir, diye kabartma yazılar bulunmaktadir.

    5.Meksiko şehrinin 96 km güneybatisinda yer alan 'Ksochicalo Piramiti Yazıtları'. Bu piramit, üzerindeki kabartma yazilara göre;

    Batı ülkelerinin yıkımının anısına insa edilmistir.

    6.Dr. Niven'in Alaska'da buldugu Mu Kıtası sembolleriyle islenmis bir totempol.

    7.Eflatun'un Timeus ve Critias adli eserinde batik kitaya dair su sözler geçer:

    Mu ülkesinde 10 halk vardı.


    Naacal Tabletleri'nden bazı ifadeler

    'Ulu büyük Melik'in… Ulu Hükümdarın, Yüce Tanrının karada gücü nedir? O Melik nebatatı büyütür, gökyüzünün rengini değiştirir... Bizi genç bitkilere, taze sürgünlere, yeni filizlere karşı müşfik kılan, bize gök yüzünün çeşitli renklerini seçtiren, yükselen bulutlan gösteren, parlak yıldızlar ile beraber gelen nimetleri, hafif çiyi, serinletici yağmuru gönderen, .güneşi;. ayın ışığını sevdiren büyük Melikin, Ulu Hükümdarın, Yüce Tanrının kudretini kâinat selâmlasın!... O, arzda insan yaratmış, insanları çoğaltmış, emirlere emir dinleyecekler, emir dinleyeceklere emirler ihsan etmiştir. İnsanları yaratan, emirlere salâhiyetler sunan, tebaaları itaatli kılan büyük Meliki, Ulu Hükümdarı, Yüce Tanrıyı kâinat alkışlasın.... Büyük Melikin, Ulu Hükümdarın, Yüce Tanrının denizde gücü nedir? O Melik gümüş balıklarını, yılan balıklarını, maymun balıklarını, ıstakozları, derin sularda yüzen iri balıkları, denizdeki diğer çeşit balıkları ve sair şeyleri deniz ile beraber halk etmiştir. Bu Yüce Hâlikı kâinat selâmlasın!... Bizi sineklerin, böceklerin, kurtların, diğer haşerelerin zararlarına karşı dayandıran odur. Onu, her şeyin Halikını, kâinat subhanekeler* ile yücelesin!'

    'Mu kıtası sıcak, fakat pek münbit ve mahsuldar, ovalık bir memleket idi. Her tarafı güzel çayırlar, meralar, düzlüklerde bitmiş zengin ormanlar süslüyordu. Akışları sakin, muntazam, geniş yataklı, seyrüsefere fevkalâde müsait nehirler kenarında kalabalık nüfuslu, büyük, zengin şehirler vardı. Dünya cenneti denmeğe lâyık olan bu kıtada hiç yüksek dağ yoktu. Dağlar yalnız orada değil, dünyanın başka taraflarında da henüz fazla yükselmemişti. Mu ve Muluların mevcudiyeti yeryüzünde büyük dağların teşekkülünden evvelki jeolojik zamana, üçüncü arz devrine tesadüf ediyordu. Mu ormanlarında ve sularında bu devrin hayvanları yaşıyordu. Mu insanları her nevi hayvanı muti bir hale getirmenin yolunu biliyorlardı. Koca kıtayı pek düzgün yollar ile kurşuni örümcek ağını örnek tutarak örmüşlerdi. Yollar nereden başlar, nerede biter, kestirilemez idi. O kadar mükemmel yapılmışlardı ki, kalıntıları karşısında günümüzün mühendisleri, kaldırım ustaları gözlerine inanamamaktadırlar. Main şeklindeki kaldırım taşları yan yana konuvermiş değil, birbirine kopmayacak surette eklenmiştir. Ne taraftan bakılsa kenarlar hattı müstakim teşkil eder.'

    'Mu kıtası ahalisi, bir hükümetin idaresi altında on kabileden terekküp ediyordu. Hükümet reisine Mu'nun güneşi: tacı, hükümdarı,,hâkimi, emîri mânasına Ra-Mu deniyordu. Ramu'lar ahaliyi Tanrı'nın vahiy ettiği mukaddes yazılar ahkâmına göre idare ediyorlardı. Reisler halka karşı vazifesini müdrik, müşfik, halk reislere karşı içten gelen bir istekle hürmetkar idi. Emir etsin, yahut emre tâbi olsun bütün Mu sakinleri tek Allah'a inanıyordu.'







  • Naacal Tabletleri, Mu Uygarlığı'na ait, günümüzden yaklaşık 15.000 yil önce yazıldıkları ispat edilen taş tabletler.

    Tabletleri yazan ve uygarlıklarını anlatan rahip Naacaller, bir gün bu sonla karşılaşacaklarını ve gelecek kuşaklara bu bilgilerin kalmasını istiyorlardı.

    James Churcward elli yılı aşkın bir zaman içerisinde tüm dünyayı dolaşarak Mu ile ilgili pek çok belge elde etmiştir. Tibet bir mabedin başrahibi Rishi tarafından kendisine verilen bu tabletler en önemli bilimsel kanıtlardır.

    Tabletlerin Bulunuşu
    Naga-Maya dili Hindistan'daki arkaik Sanskritçe olarak bilinen en ilkel Hint dilinden daha eskidir. Churchward Batı Tibet'teki bu mabedin ( başrahip Naga-Maya dilini bilmektedir) başrahibinden bu ölü dili 2 yıllık bir çalışma sonunda ögrenir ve rahibin de yardımı ile bu tabletlerde yazılanları çözer. Burada yazılanlara göre, bu yazılar 15.000 yıl önce yazılmış olup Hindistan'a Mu'nun bilim rahipleri dedikleri 'Naakaller' tarafindan getirilmiş tabletlerdir.

    Rishi'nin Churchward'a, binlerce yıldır sır olarak saklanan tabletleri niçin gösterdiği bilinmiyor. Ancak, kendisi de bir inisiye olan Rishi'nin, başka kanallardan da olsa Ezoterik doktrini bünyesinde yaşatan bir diğer kardeşlik örgütüne üye olan Churchward'ı kendisine yakın bulduğu ve bazı sırların batı dünyasına açıklanması zamanının geldiğine inandığı tahmin ediliyor.


    İçerik
    Naacaller'in sembolleri daha çok geometrik şekilleri kapsıyordu. Bu sembollerin Ezoterik anlamlarını sadece inisiye edilmişler ve imparator Ra-Mu bilmekteydi.

    Naacal tabletleri bu kıtanın, uygarlığın beşiği olduğunu öne sürnıektedir. Yaklaşık 70.000 yıllık bir uygarlık geçmişine sahip olan Mu; zaman içerisinde tüm dünyada birçok koloniler ve büyük imparatorluklar oluşturmuştur.

    Tibet tabletlerinde eksik kalan bilgilerini, Churchward, Amerikalı Jeolog William Niven'ın, [[1921 - 1923 yılları arasında Meksika'da yaptığı kazılarda bulduğu, 11.500-12.000 yıl önce yazıldıkları saptanan 2600 dolayında tablet ile tamamlamıştır

    Naacal tabletlerinden edindiği bilgiler ile 5 kitap yazmıştır. 1930 lu yıllarda kaleme aldığı eserler ve yaptığı konferanslar ile J.C. bilim dünyasında büyük yankılar uyandırmıştır.

    Naacal öğretisinde Güneş doğrudan Tann değil, onun birliğinin ve tekliğinin kitleler tarafından daha iyi anlaşılması için seçilmiş olan bir semboldü. Sembollerin kullanılmasındaki bir diğer amaç da, belirli ifade tarzlannın kalıplaşmasını önlemek ve gelişmeler doğrultusunda sembollere yeni anlamlar yükleyerek, dinin bağnazlıktan ve doğmalardan kurtulmasını sağlamaktı. Ancak, uygarlık çöküp, ana kaynak yok olunca, zaman içinde bu sembollerin kendileri putlaştı ve çok


    Naacal Tabletleri'nden bazı ifadeler
    Ulu büyük [Melik]]'in… Ulu Hükümdarın, Yüce Tanrının karada gücü nedir? O Melik nebatatı büyütür, gökyüzünün rengini değiştirir... Bizi genç bitkilere, taze sürgünlere, yeni filizlere karşı müşfik kılan, bize gök yüzünün çeşitli renklerini seçtiren, yükselen bulutlan gösteren, parlak yıldızlar ile beraber gelen nimetleri, hafif çiyi, serinletici yağmuru gönderen, .güneşi;. ayın ışığını sevdiren büyük Melikin, Ulu Hükümdarın, Yüce Tanrının kudretini kâinat selâmlasın!... O, arzda insan yaratmış, insanları çoğaltmış, emirlere emir dinleyecekler, emir dinleyeceklere emirler ihsan etmiştir. İnsanları yaratan, emirlere salâhiyetler sunan, tebaaları itaatli kılan büyük Meliki, Ulu Hükümdarı, Yüce Tanrıyı kâinat alkışlasın.... Büyük Melikin, Ulu Hükümdarın, Yüce Tanrının denizde gücü nedir? O Melik gümüş balıklarını, yılan balıklarını, maymun balıklarını, ıstakozları, derin sularda yüzen iri balıkları, denizdeki diğer çeşit balıkları ve sair şeyleri deniz ile beraber halk etmiştir. Bu Yüce Hâlikı kâinat selâmlasın!... Bizi sineklerin, böceklerin, kurtların, diğer haşerelerin zararlarına karşı dayandıran odur. Onu, her şeyin Halikını, kâinat subhanekeler* ile yücelesin!

    NOT: Subhaneke kelimesi tablette 'Sübhaneke' olarak geçmektedir.

    Mu kıtası sıcak, fakat pek münbit ve mahsuldar, ovalık bir memleket idi. Her tarafı güzel çayırlar, meralar, düzlüklerde bitmiş zengin ormanlar süslüyordu. Akışları sakin, muntazam, geniş yataklı, seyrüsefere fevkalâde müsait nehirler kenarında kalabalık nüfuslu, büyük, zengin şehirler vardı. Dünya cenneti denmeğe lâyık olan bu kıtada hiç yüksek dağ yoktu. Dağlar yalnız orada değil, dünyanın başka taraflarında da henüz fazla yükselmemişti. Mu ve Muluların mevcudiyeti yeryüzünde büyük dağların teşekkülünden evvelki jeolojik zamana, üçüncü arz devrine tesadüf ediyordu. Mu ormanlarında ve sularında bu devrin hayvanları yaşıyordu. Mu insanları her nevi hayvanı muti bir hale getirmenin yolunu biliyorlardı. Koca kıtayı pek düzgün yollar ile kurşuni örümcek ağını örnek tutarak örmüşlerdi. Yollar nereden başlar, nerede biter, kestirilemez idi. O kadar mükemmel yapılmışlardı ki, kalıntıları karşısında günümüzün mühendisleri, kaldırım ustaları gözlerine inanamamaktadırlar. Main şeklindeki kaldırım taşları yan yana konuvermiş değil, birbirine kopmayacak surette eklenmiştir. Ne taraftan bakılsa kenarlar hattı müstakim teşkil eder.

    Mu kıtası ahalisi, bir hükümetin idaresi altında on kabileden terekküp ediyordu. Hükümet reisine Mu'nun güneşi: tacı, hükümdarı,,hâkimi, emîri mânasına Ra-Mu deniyordu. Ramu'lar ahaliyi Tanrı'nın vahiy ettiği mukaddes yazılar ahkâmına göre idare ediyorlardı. Reisler halka karşı vazifesini müdrik, müşfik, halk reislere karşı içten gelen bir istekle hürmetkar idi. Emir etsin, yahut emre tâbi olsun bütün Mu sakinleri tek Allah'a inanıyordu.




  • Atlantis, batık bir kıta ve uygarlık. Mu Uygarlığına ait bir koloninin yaşadığı kara parçası.

    Antik uygarlıklarla ilgili akademik programların dışında çalışmalar yapan araştırmacılarla bilimadamları arasında zaman zaman büyük görüş ayrılıkları olmakla birlikte birbirinden bağımsız gibi görünen bu çalışmaların niha sonuca varmada hızlandırıcı etki yaptıkları şüphesizdir.

    M.Ö 421 yılında Sokrates'in evindeki bir Felsefe sohbetinde Atinalı devlet adamı Kristias, dedesi Dropides'in kendisine naklettiği efsaneyi hikaye eder. Hikayeyi dede Dropides'e nakleden ünlü Yunanlı şair Solon'dur. Solon'un gösterdiği kaynak ise Mısır'da bulunduğu dönemde tanıştığı Mısırlı bir keşiştir ve Keşiş'e göre Atlantis 'e ilişkin olaylar M.Ö 9000 yılında gerçekleşmiştir.

    Plutarkhos'a göre Sais şehrinde Solon'a ders veren rahibin adı Sonchis idi. İskenderiyeli Clemens'e göre bu aynı zamanda Pythagoras'a ders veren Mısırlı rahibin adı.

    Platon'un hem Kritias, hem de Solon'la akrabalığı vardı. Ayrıca, kendisi de Mısır'ı ziyaret ederek birkaç yıl kalmış ve inisiye olmuştu. Onun için, bazı Atlantologlar onun Atlantis konusunu yazmadan önce, bu konuda bilgileri topladığı fikrindeler.


    Atlantis'in Bilimsel Kanıtları

    James Churchward
    James Churchward Atlantis'in Mu uygarlığının bir kolonisi olduğunu belirtmiştir.

    James Churchward 1883'de, Batı Tibet'te bir manastırda bu belgelerin en önemlilerini gün yüzüne çıkartmıştır. Tibet'te görevli olarak bulunan Churchward, eski dinlerin kökenleri hakkındaki araştırmaları doğrultusunda Tibet'teki manastırları dolaşırken, yolu Batı Tibet'te bir manastıra düşmüş ve bu manastırın, Büyük Rahipler Kardeşliğinin önde gelen üyelerinden olan baş rahibi Rishi, Churchward'a, günümüzden 15 bin yıl önce yazılmış Naacal Tabletleri ni göstermiştir.


    III. Ramses
    III. Ramses'in yazdırdığı yazılarda Atlantislilerin büyük su dairesi üzerindeki kara parçasından ve adalardan dünyanın ucundan, dokuzuncu kuşaktan geldikleri anlatılıyor. 9. Kuşak da eski Mısır, Yunan ve Roma'da kullanılan coğrafi bölümlere göre 52. ila 57. Kuzey enlemleri arasında kalan bölgedir.

    Ünlü tarihçi Renan ise oldukça şaşırtıcı bir şekilse [[Mısır] sanatının gençlik dönemi olmadığı iddiasında bulunarak Mısır uygarlığı ile ilgili şüphelerini şöyle dile getiriyordu:

    Mısır, sanki bu ülke gençlik dönemini hiç yaşamamış gibi, daha başlangıçta olgun, yaşlı ve mitolojik ve kahramanlık çağlarından tamamen yoksun gibi görünmektedir. Mısır uygarlığının bebeklik çağı ve sanatının da kadim dönemi yoktur. Mısır uygarlığı daha o zaman olgundu.

    Heredot da şaşırtıcı bir şekilde, 'Euterpe' adlı eserinde Mısır rahiplerinin yazılı tarihinin kendi zamanından 12 bin yıl öncesine kadar gittiğini belirliyor. Yani Atlantis'in batışına kadar.

    5400 yıl önce, Mısır'daki Siyen(Aswan) kenti tam olarak Yengeç Dönencesi'nin altına rastladığı dönemde inşa edilmiş olan Siyen Duvarları, tam güneşin gündönümü anında, öğle vakti, güneş komple bir disk halinde bu duvarların üzerinden yansırken görülürdü. Günümüzde, Avrupa'nın bütün bilim adamları bir araya gelseler bunun bir benzerini yapamazlar diyor tarihçi Keneally Tanrının Kitabı adlı eserinde.

    Amerikalı araştırmacı Robert Sarmast Platonun ünlü diyalogları Critias ve Timaeus’da ifade ettiği yaklaşık 50 fiziksel işaretten yola çıkarak çalışmalarını Kıbrıs yayı ve Levantine havzası olarak tarif edilen Doğu Akdeniz kıyılarına kaydırdı. Bölge ile ilgili olarak Amerika Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi'nin (NOAA) hazırlamış olduğu haritalardan ve veritabanlarından faydalanan Sarmast bu bilgilerin yeterli olmadığını görünce dünyaca ünlü Jeofizikçi Dr. John K. Hall ile işbirliğine gitti. Dr. Hall, Sarmast’a 1980 li yıllarda bir Rus petrol gemisi tarafından Doğu Akdeniz’de deniz tabanından toplanan dijital verileri iletti. NOAA ve Dr. Hall dan gelen verileri birleştiren Sarmast bölgenin 3 boyutlu ve bathymetric (derinlik ölçü birimi) haritalarını çıkarttı. Sarmast’a göre Atlantis Kıbrıs, Suriye arasında idi ve batan kıtanın en üst noktası ise bugünkü Kıbrıs’tı.

    Sarmast Discovery Of Atlantis isimli ünlü eserinde Atlantis’in bu bölgede olmasını güçlendiren bulguları ve nedenlerini açıkladı.

    Atlas Okyanus'u bir çok volkanik hareketlerin sık sık yer aldığı bir yerdir. 1957'de yanar dağlar eşliğinde yeni bir ada Azorların yakınlarında ortaya çıktı.

    526 yılında Antakya'da 250.000 kişi, 1042 yılında Tebriz, İran'da 40.000 kişi, 1556'da Çin'de 830.000 kişi, 1908'de Messina, Sicilya'da 200.000 kişi, 1923 Tokyo civarlarında 200.000 kişi ve 1976'da Çin'de 700.000 kişi şiddetli depremlerle hayatlarını kayıp ettiler. Sellere gelince Çin'de 1887'de Huang Ho nehrin taşıması en az iki milyon insanın ölümüne yol açtı. Aynı nehrin 1931'de taşıması 4 milyon insanın ölümüne yol açtı.


    Buzul Çağ
    R. F. Walworth ve G. W. Sjostrom'e göre son buzul çağında su seviyesinin düşük olması Atlantis'in varlığı için yeterli bir sebeptir. Bu iki araştırmacıların geniş bir araştırmaya dayanan tezlerine göre periyodik gelen zincir volkanik patlamaları dünyanın geçmişinde uzun buzul çağlar yaratmıştır. Bazı jeolojik izlere göre buzlar bütün kıtaları kaplamıştır, su seviyeler inip yükselmiştir. Halen güncelliğini kazanan ve Donelly tarafından ortaya atılan bir teze göre, Atlantis'in batması ile daha önce onun yüksek dağları tarafından engellenen sıcak Gulf Stream akıntısı Kuzey Avrupa'ya ulaşarak buzların erimesine yol açmıştı. Halen yolunda devam eden bu sıcak hava akımı Avrupa'nın ısısını bulunduğu enleme rağmen ılımlı tutmaktadır. Oysa, aynı enlemde bulunan Rusya'daki şehirler çok daha soğuk iklimlere sahiptir.

    Kuzey Sibirya'da buzlar altında on binlerce donmuş mamut cesetleri vardır. Geçen asır sonlarında bu mamutlar'dan en az 20.000 çok iyi durumda fil dişi çıkartılarak piyasaya sürüldüğü kaydedildi. Bu mamutların toplu bir felakete kurban oldukları ortadadır. Ani bir donmadan ölen bu mamutlardan bazıların ağızlarında halen yemekte oldukları otlar bulunduğu görülmüştür. Karbon 14 testler onların yaklaşık 12,000 sene evvel öldüklerini gösteriyor. Profesör Frank C. Hibben'e göre son buz çağın sonuna gelen bu devrede sadece Kuzey Amerika'da 40 milyon hayvan ölmüştü. Amerika'da Niagara şelalelerin 12.500 yıl evvel meydana geldiği hesaplanmıştır. Cordilleras Dağları yaklaşık 10,000 sene evvel meydana geldiler. Karbon 14 testlere göre şu anda Bermuda civarlarında deniz altında olan geniş bir bölgede 11,000 sene önce sedir ormanları vardı. Aynı şekilde İngiltere’ye yakın Kuzey Denizi, İrlanda ve Gronland yakınlarında deniz diplerinde binlerce sene önce denizin dibini boylamış ormanlar görülür. Olayların çoğu Atlantis'in batış tarihine uymaktadır.




  • meraklı olanlar bu adresten James Churchward ın kitaplarını indirebilirler (pdf formatında)


    http://tdkkitaplik.org.tr/tezler.asp
  • James Churchward kitaplarından birini indirdim.pdf formatında yeryer okunması güç kısımlar var (bunun kalitesini yükseltemiyormuyuz ?) buna rağmen 25 ve 26. sayfalardaki bir anlatım ilginç.

    " meksika vadisinin altındaki bir gaz mahzeni patladı.tavan çöktü ve adanın zeminine döküldü ve beraberinde de bütün canlı mahlukatı sürükledi. bahrimuhitin suları içeriye hücum etti ve arazinin çökmesiyle tahassul eden uçurmu doldurdu.bu da meksika vadisini suya boğdu.buna da müthiş burganı indifaat refakat etti.kısa fasılalarla hareketli arzlar birbirini velyediyordu,arz açıldı ve yanardağlar ,ateş duman ve lav kusarak dışarı patladılar.lavlar etrafındaki araziyi istila etti,ve her tarafa ölüm ve harabiyet götürdü bu eski kraterlerden bazıları lav akıntılarıyla beraber elan mahfuzdur.en iyi tanılan birine xitli derler:lav deryası takriben 25 mil kadar uzundur ve meksika şehrinin hemen yanında nihayet bulur.lav tabakasınında 25 kadem derin olmasıda indifanın kuvvetini gösterir.
    bu suya batmanın tarihini tesbit edecek kadarmutiyada malik değilim, bir mısır mabedinde takriben 16 bin sene evvel merkezi amerikadan husule gelmiş bir su basma hadisesinin kaydı mevcuttur, mevzubahs olan bu olabilir veya olmayabilir........... "




  • BÖLÜM I
    İNSANIN KÖKENİ

    Kayıp Kıta Mu'yu okumamış olanlar için, kitabın kısa bir özeti şu şekildedir:
    Mu ülkesi, Pasifik Okyanusu'nda, Amerika ile Asya arasında yer almış büyük bir kıtadır. Merkezi Ekvator'un biraz güneyine düşer. Toprakları, bugün hala su üzerinde kalmış bulunan bazı kara parçalarını da içine almaktadır. Büyüklüğü yaklaşık doğudan batıya 9500, kuzeyden güneye de 4800 km civarındadır. Pasifik Okyanusu'na tek tek ya da gruplar halinde dağılmış kayalık adaların tümü, bir zamanlar Mu kıtasının birer parçasıdırlar. On iki bin yıl kadar önce meydana gelen çok büyük depremler Mu'nun batmasına sebep olmuştur. Cayır cayır yanan bir girdaba dönüşerek Pasifik'in derin sularına gömülmüş, böylece bu bölge, büyük bir uygarlığın ve altmış milyon insanın mezarı haline gelmiştir. Paskalya adası, Tahiti, Samoa adaları, Cook adası, Tonga adaları, Marshall, Gilbert, Caroline, Mariana, Hawaii ve Marques adaları sessiz bir mezarın bekçileri gibi bu büyük kıtanın hüzünlü parmaklarını andırır.
    Bu büyük kıtanın varlığı şu kaynaklar tarafından onaylanır: Naakal tabletleri, Hindistan, Çin, Burma, Tibet ve Kamboçya'da bulunan kitap, el yazması, yazıt ve efsaneler.
    Yukatan ve Orta Amerika'da bulunan eski Maya kitap, yazma, sembol ve efsaneleri.
    Pasifik Adaları'nda bulunmuş kalıntı, yazıt, sembol ve efsaneler.
    Meksika'da, Mexico City yakınlarında bulunmuş taş tabletler.
    Kuzey Amerika'nın Batı kısmında bulunmuş mağara adamlarına ait yazı ve çizimler.
    Eski Yunan filozoflarının kitapları.
    Eski Mısır'a ait kitap ve yazmalar.
    Tüm dünyaya yayılmış efsaneler.
    Bu kanıtlar, Kayıp Kıta Mu adlı kitapta detaylı olarak sunulmuştur. Buna göre;
    Bir zamanlar Pasifik Okyanusu'nda Mu ülkesi denilen büyük bir kara parçası bulunuyordu.
    200 bin yıl kadar önce, insan, yeryüzündeki macerasına bu büyük kıtada başlamıştı.
    Mu ülkesiyle Kutsal Kitap'ta geçen Aden Bahçesi bir ve aynı ülkeydi.
    Hem Naakal hem de Meksika tabletleri insanın özel olarak yaratılmış olduğunu açıkça gösterirler. Aynı zamanda tüm diğer yaratıklardan ne şekilde ayrıldığını da gösterirler. Yaratılışın öyküsü her iki tablet takımında da kutsal kitap öyküsüne çok benzer biçimde verilmiştir.
    Mu'nun yok oluş döneminde, bu ülke halkı son derece gelişmiş yüksek bir uygarlık düzeyinde bulunmaktadır. Bilim konusunda günümüzden hayli ileridedirler. (Buna hiç şaşmamalı! Onlar iki yüz bin yıllık bir deneyim ve gelişimin sonuna varmışlardı. Biz ise beş yüz yıllık bir iddiada bile bulunamıyoruz.)
    Kadim Doğu İmparatorluklarının büyük uygarlıkları "Hint, Mısır, Babil, vb." sona eren büyük Mu Uygarlığı'nın sönmekte olan közlerinden başka bir şey değillerdir. Onun çocuklarıdırlar ve anne şefkatinden yoksun biçimde yaşayıp ölmüşlerdir.
    Kayıp Kıta Mu kitabında kullandığım tüm tablet, yazıt ve yazmaların nasıl okunacağıyla ilgili anahtarları da verilmiştir. Yapılan her iddiaya sağlam deliller eşlik eder. Gerçekler göz önündedir; kuramlar ise kendi başlarının çaresine bakmak zorundadır.
    Şunun çok iyi anlaşılmasını istiyorum; kitaplarımda ortaya koyduğum geçmiş, benim keşfim olarak düşünülmemelidir. Eğer tarihleme doğru olarak yapılmışsa, ben yalnızca, 12.000 ile 70.000 yıl öncesini anlatan yazıtlarda anlatılanı tekrarlamış oldum. Bu yazıt ve yazmalarda son derece çarpıcı bilgiler yer almaktadır. Üstelik tüm bunları teyit eden efsaneleri daha hiç hesaba katmadan, arkeolojik ve jeolojik fenomenler de bu olguları desteklemektedir. M.Ö. 600'lerde yaşamış Çinli bilge Lao Tse, prehistorik atalarının büyük bilgi birikimi ve gelişmişlik düzeylerinden söz eder.
    Eskiler, kendilerinden sonra gelecekler için de bilgece ve düşünceli davranmışlardı. Kil ve taş üzerine yazılmış yok edilmesi olanaksız belgeler bıraktılar. Bu bilgelik, Plutark'ın kaydettiği şekliyle, Suçi rahibi Sais'in Yunanlı Solon'a aktarımında dile gelir. Bu yazıtlar kırık döküktür; birçoğu da kayıptır. Ancak eskiler arasında evrensel oldukları için, bunların kırıntı ve parçaları dünyanın dört bir yanına yayılmış haldedir. Yanyana getirildikleri zaman birbirini büyük ölçüde destekler ve bunları bir araya getirerek, yeryüzünün ilk büyük uygarlığının harikalarını yeniden keşfetme yolunda bir başlangıç yapmamız mümkün olur.
    Yaratılış ve İnsan konusunda akla yakın bir öykünün başlangıcını oluşturmak için elli yılı aşkın süredir bu kırıntıları arayıp bulma ve bir araya getirme gayretindeyim. Öyküyü tamamlamak ise benden sonra geleceklere düşecek.



    *James Churchward




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    hala mı hayla mı
    12 yıl önce açıldı
    bu nedir çözümü yok mu ?
    7 yıl önce açıldı
    Bu ne böceği? Bilen var mı ?
    3 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • ESKİ KALINTILAR
    Doğrudan Mu'dan yani Anakara'dan (Motherland) geldiği düşünülebilecek kalıntılar son derece nadirdir. Son beş yıl içinde Mu'yla en azından çok yakın bir bağlantı sergileyen iki parçaya ulaşmış olduğum için kendimi son derece talihli sayıyorum. Bunların ikisi de bronzdan yapılmış sembolik heykelcikler. Anakara'da ya da eski Uygur kentlerinden birinde, bu büyük İmparatorluğun doğu parçası, Kutsal Kitap'ta "Tufan" olarak geçen son manyetik felaketin kuzey dalga akışı tarafından yok edilmeden önce yapılmış olmalılar. Bu dalga, üzerinden geçtiği ülkenin tamamını yok etti. İnsanlar boğuldular, kentler yıkıldı ya da dalgayla sürüklenip gitti ve sulara gömüldü. Uygur başkenti bugün yaklaşık 16 m taş, çakıl ve kumun altında yatıyor. Bulunduğu yer bugün sadece geniş kayalık arazilerden ibaret olan Gobi Çölü. "Tufan" toprağı ve her şeyi alıp götürmüş.
    Bu kalıntılardan birini Resim I'de gösteriyorum. (157Ğ166. sayfalar arasındaki fotoğraflara bakınız). Bu, hiç kuşkusuz bulunmuş en eski bronz çalışmalardan biri. Eğer Uygur kökenliyse, 18.000 ile 20.000 yıl kadar eski, eğer Mu kökenliyse, yaşının tahmin edilmesi bile mümkün değil.
    Bu heykel, büyük yönetici Mu'nun bir sembolü. İşçiliğindeki inceliğin daha iyisine rastlamak mümkün değil. Bugün bile büyük kentlerimizde bulunan seçkin kuyumcularda aynı nitelikte çalışmalara rastlamak çok zor. Her iki sembol de 150 yıl kadar önce Amerika'daydı.Tarihlerini biliyorum ancak Doğudaki gerçek evlerinde hiç kuşkusuz kutsal birer buluntu oldukları için haklarında ne kadar az konuşulursa o kadar iyi.
    Biritish Museum'da, batmadan önce Mu'da imal edildiğine hiç kuşku olmayan üç asa bulunuyor.
    Mu'da, yani Anakara'da, on farklı kabile vardı. Fiziksel olarak kolayca ayırt edilebilmelerine rağmen, kullandıkları dil pek az değişiklik gösteriyordu ve sadece küçük ayrıntılarda farklılık vardı. Gliflerinde ve yazılarında ise daha büyük bir değişiklik gözlenmekteydi.
    Anakara'da her halk kendi bölgesinde yaşıyordu ve çeşitli kabileler yeni bir ülkeyi kolonileştirdiklerinde buralara rastgele yerleşmiyorlardı. Her kabile kendi ülkesini seçiyor ve atalarının Mu'da yaptıkları biçimde kendi kentlerini inşa ediyorlardı. Birbirlerine komşu olacak şekilde yerleşiyor ve homojen bir bütün meydana getiriyorlardı.
    Bu izolasyon biçimi zamanla gelişti ve sonunda her kabile ayrı ayrı halklar; en sonunda da uluslar haline geldiler. İzolasyon arttıkça, dildeki farklılıklar da büyüdü.




    *James Churchward




  • KOLONİLEŞME
    Mu yani Anakara aşırı nüfuslu hale gelince ya da ülkenin büyük denizcilerinden atak ve girişimci bir grup yeni ve yerleşilebilir ülkeler bulduğu zaman, kolonici bir gelişme de başlamış oldu. Mu'nun bu göçmen çocuklarına Mayalar denildi. Anakara'dan hangi yönde olursa olsun ayrılanlara Maya adı verildi. Kolonileşme, Mu batmadan en az 70.000 yıl önce başlamış olmalıdır, çünki Doğudaki Naakal metinlerinde, Kutsal Kardeşlerin "70.000 yıl kadar önce" Anakara'nın din ve bilimlerini kolonilere taşıdıkları anlatılır. Bu kolonilerden birinin "35.000.000'u aşkın bir nüfusa sahip olduğu"da aktarılır.
    Yeryüzünün tüm bölgelerinde bulunmuş son derece eski insan kalıntıları ile sembolik yazı, tablo ve tabletler şeklinde karşımıza çıkan kısmi bir tarih ve eski belgelerden yararlanarak, Anakara'dan ayrılan kolonicilerin izlediği yol ya da hatları tesbit etmeyi başardım. Bu kalıntılar, ana hatlardan ayrılan çok sayıda dalla birlikte kolonileşmenin izlediği iki ana yönü açıkça göz önüne serer. İki ana yön, Mu'dan hareketle doğu ve batıydı. Bu yönlerden hangisinin ilk olarak seçildiği konusunda kayıtlara ulaşmam mümkün olmadı. Mu'nun ilk kolonisinin yaklaşık olarak hangi tarihte kurulduğunu da belirleyemedim. Bugüne dek sadece bir koloninin, Mısır'da Nil Deltası'ndaki Maya kolonisinin tarihini belirlemek mümkün oldu ki, bu koloni yaklaşık 16.000 yıl önce kurulmuştu. Kayıtlar, esas hatların her ikisinde de ilk kolonilerin yaklaşık bu tarihlerde başlama olasılığına işaret ederler. Ancak ilk kolonilerin nerede ortaya çıktığını kesin olarak bilebiliyoruz. Doğu yönünde ilk yerleşimler, bugün Kuzey ya da Orta Amerika'nın Batı sahilleri olarak bilinen yerlerde gerçekleşmişti. Batı kolonileri ise ilk olarak, Asya'nın Doğu kıyılarında ortaya çıktılar. Koloniler için bir sembol oluşturuldu: Ufuktan doğan ancak ışınları bulunmayan bir güneş. (Çizim 1.)
    Bir koloni, Anakara'nın denetimi altında kendini yönetecek kadar geliştiği zaman bir Koloni İmparatorluğu'na dönüşüyor ve buraya bir hükümdar atanıyordu. Bir Koloni İmparatorluğu ise, ışınları da bulunan, ufuktan yükselen bir güneşti (Çiz. 2). Hükümdarın sanı, "Güneşin oğlu"ydu. Bu ona Anakara tarafından verilen ve Mu'nun yani "Güneş İmparatorluğu'nun" tebasından ya da onun oğlu olduğu anlamına gelen bir sandı.




    *James Churchward




  • DOĞU HATLARI
    Yan sayfadaki harita çeşitli Mu kökenli kolonicilerin doğu yönünde izlediği hatları göstermektedir. Muhtemelen iki ana göç hattı bulunmaktaydı. Bu hatlardan biri; ardında, kayıtlar halinde parlak izler bırakmıştır. Mu'dan çıkar ve Yukatan ve Orta Amerika'ya dek uzanır. Oradan Atlantis'e, Atlantis'ten Akdeniz ve Anadolu'ya, sonra da Çanakkale Boğazı vasıtasıyla Karadeniz'in güneydoğu köşesine dek gider. Amerika'nın batı kıyılarından bir kol, Güney Amerika'nın batı kıyısına dek iner ve Şili'ye kadar takip edilebilir. Orta Amerika'nın doğu sahilinden çıkan bir kol ise Güney Amerika'nın doğu kıyılarına iner ve Arjantin'e dek izlenebilmektedir. Bir başka kol kuzeye ve doğuya doğru ilerler ve Avrupa'nın İskandinav bölgelerinde sona erer. Atlantis'ten hareket eden kollar, güneybatı Avrupa ile kuzeybatı Afrika'ya ulaşırlar. Akdeniz boyunca, çeşitli kollar kuzeye ve güneye doğru ilerlerler. Bu, Akdeniz kolonilerinin sonuncusu, Aşağı Mısır'da, Nil Deltası'ndadır.
    Ben bu hatta, Doğu Kuzey Ana Hattı adını verdim. Diğer Doğu Ana Hattının kayıtları mevcut değildir. Sadece bazı kanıtlarla eski bir harita bulunmaktadır. Bu hat da Anakara'nın güneybatısından başlamakta ve Güney Amerika'ya gitmekteydi. Güney Amerika'nın batı kıyısından, Amazon Denizi'nin kanallarından geçerek Ğgünümüzde burası Amazon bataklığıdırĞ Doğu Afrika'ya yöneliyordu ve muhtemelen Atlantis'in güney kıyıları boyunca çok sayıda ara nokta bulunuyordu. Bu hattın kolonicileri siyah ırklardı, yani zenci ve siyahiydiler. Pasifik'te, Melanezya'da (Güneybatı Pasifik Adaları) hala uzak akrabaları yaşamaktadır. Bu siyahi hatta ek olarak bir de beyaz ırk vardı ki, Kara'lar ya da Karyalılar olarak biliniyorlardı. Onlar da günümüzün Greekleri'dir.
    Mu'dan çıkan çok önemli üç Doğu hattı daha vardı ki bunlar Amerika'dan öteye gitmiyorlardı: İlki, Nevada bölgesinde, ikincisi Meksika Vadisi'nde, Üçüncüsü ise Peru'da son buluyordu. Yukarıda sözü edilen kanallar hala mevcut olmakla birlikte kesintili ve harabe durumdadır. Titikaka Gölü civarında, And Dağları'nın zirvelerinde gözlenebilirler.





    *James Churchward




  • KUZEY AMERİKANIN PREHİSTORİK UYGARLIKLARI
    Prehistorik uygarlık kalıntılarının yaklaşık olarak nerelerde bulunduğunu gösteren geleneksel bir Kuzey ve Orta Amerika haritasını kendim çizdim. Bir tek çember tek bir uygarlığa; içiçe iki çember iki uygarlığa; içiçe üç çember ise üç ya da daha çok uygarlığa işaret etmektedir.
    Alaska'dan Horn Burnu'na dek son derece eski halkların kalıntılarına rastlanabilmektedir. Bu arada çok önemli bir gerçek de su yüzüne çıkar: kıyı hattına yakın çok çok eski insan kalıntılarına rastlanmamaktadır. Bu konuya ileride değineceğim.
    ABD'nin batı eyaletlerinde üç ya da dört uygarlığın kalıntıları mevcuttur. Bunlardan biri hariç tümü doğal felaketler sonucu yıkılmıştır. Geriye kalan sonuncu ise batı dağlarımızın yükselmesiyle ortadan silinmiştir. Utah, Nevada, New Mexico, Arizona, Colorado, Meksika ve Orta Amerika, günümüz arkeoloğu için üzerinde çalışılacak en verimli bölgeleri oluştururlar. Dünya'nın başka hiçbir bölgesinde incelenecek bu kadar çeşitli malzeme yoktur. Dahası, insanla ilgili en eski kalıntıların bazıları da bu arkeolojik hazinelerin kapsamındadır. Bazı nadir örnekler olasılıkla Miyosenik Döneme dek gider. Üçüncü zamana dek uzanan kalıntılar bulunduğu ise kesindir. Bu kalıntılar saçı sakalı ağarmış bilgelere benzerler. Anlatılan öyküleri dinleyecek ve bunları içtenlikle değerlendirecek zeki, sempatik, inançlı öğrencilerini bekler gibidirler. Öğrenci, onların kırışık ve doğa koşullarından yıpranmış yüzlerindeki yazıları okuyabilmeli ve bunları zekice değerlendirebilmelidir. Sırlarını ellerinden alıp kaçmak için çok yaşlı ve çok saygındırlar. Talebe onlara açık fikirlilikle, söyleyeceklerini alabilecek bir anlayışla yaklaşmalıdır. Onların dilini ve alfabesini anlayabilmek için önceden hazırlanmış olmalıdır. Bu uygarlıkların kanıtları taştan ok ve silah başlıklarından, nadide çanak çömlek, mücevher ve resimlere ve betondan ve taştan inşa edilmiş koskoca kentlere dek uzanır.






    *James Churchward




  • PİGMELER
    Yukatan hakkında yazmış pek az yazar Pigmeler'den söz etmiştir. Ancak ardlarında bıraktıklarına bakılacak olursa, bu önemli küçük halk yaşamış olmalıdır, çünki doğu Yukatan sahili ve bu sahile yakın adaların birçoğunda, Pigme evlerini ve küçük tapınakları görmek bugün de mümkündür. Bu bölge yerlileri arasında, çok da uzak geçmişte olmamak üzere bir zamanlar burada yaşamış Pigmeler hakkında birçok efsane anlatılır.
    Meksika'da, Nisküte'de ve başka yerlerde Pigmelere ait birçok taş kalıntı bulunur. Onlara ait her şey cüceleştirilmiş haldedir. Odalar küçücük, tavanlar ise son derece alçaktır. Cozumet Adası'nda, yüksekliği sadece 91 cm, genişliği de sadece 46 cm olan bir kapıdan girilen küçücük bir tapınak bulunur. Sıradan bir kapının ölçüleri bunlardır. Sorun şudur ki, acaba Amerika'da nesilleri bütünüyle tükenmiş olabilir mi? Bana aksi anlatıldı; İngiliz Houndurası'ndayken avcı ve araştırmacıların dağların karanlık vadilerinde onlara hala rastladıklarını anlattılar. Boyları 90 cm civarındadır; esmer tenli ve çok uzun siyah saçlara sahiptirler. Maya dilini akıcı biçimde konuştukları da söylenmektedir.




    *James Churchward




  • Klavyene sağlık gerçekten iyi toplamışsın dökümnaları. Bu konu benim çok fazla ilgimi çekmekte ve bende araştırmaktayım. Sana kolay gelsin...
  • http://tdkkitaplik.org.tr/tezler.asp

    http://www.hermetics.org/atlan-1.html


    linklerinde ilginç bilgiler var.ilk link türk dil kurumunun James Churchward ın kitaplarını pdf formatında indirebilirsiniz

    ayrıca " atlantis gerçekmi masalmı " adlı kitapta ilginç bilgiler var ( 1700 lerde atlas okyanusunda volkanik faliyetler sonucu yüzeye çıkan ve iki gün sonra yine batan bir adada bulunan insan yapısı bir duvar ve dibinde bulunan kılıç , mızrak ve ok başları gibi )



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi arghhh -- 8 Mayıs 2006; 18:09:19 >




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.