Şimdi Ara

Lehistan elçisi geldi mi ?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
9
Cevap
1
Favori
675
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Bizim için çok büyük kayıplardır 2. Viyana ve Karlofça antlaşmaları hiç kuşkusuz fakat neden olduğunu bilmesem de kendimi bildim bileli Polonya ve Polonyalılara karşı hep bir sempati beslemişimdir. Avrupa'da belkide gerçekten sevdiğim ve hep gitmek istediğim diyebileceğim yegane yer. Hatta eğer olur da birgün nasip olursa en çok o meşhur tuzdan yapılma kiliselerini görmek istiyorum.
    Bunun dışında şunu biliyorum ki müzelerinde oldukça fazla sayıda Türk eserleri var. Kiliminden kaftanına, halısından silahlarına kadar. Hatta bildiğim kadarıyla Polonya ordusu yakın bir zamana kadar yakın dövüş eğitimi olarak geleneksel bir metod kullanıyordu özellikle kılıç ve bıçaklar ile.
    Kullandıkları kılıçlar ise daha doğrusu bıçaklar ise bizim kullanmayı çok önce unuttuğumuz yatağan adlı silahlar idi.

    Bunlar benim kişisel sebeplerim iken bir de asıl konuya yani iki devletin özellikle bizim yüz küsür sene milli politika olarak uyguladığımız belki de yegane politikadan bahsetmek istedim, Lehistan elçisi geldi mi ?

    2. Viyana kuşatmasında, o bölge için tüm tarihlerinde toplam 3-4 büyük komutan çıkmış olan bir milletin en büyük 2 adamı aynı anda bize karşı mücadele etmiştir bunlardan biri de Sobieski'dir. Viyana aslında gayet başarılı bir kuşatma olarak başlamış hatta düşmek üzereyken bu büyük komutan sayesinde kurtulmuştur. Hemen sonrasında da Karlofça ile Polonya zirve dönemini, en azından bize karşı, yaşadığını düşünürken kısa süre sonra güçten düşmeye başlamış ve zaten önceki hadiselerden dolayı kanlı bıçaklı olduğumuz Rusya sürekli olarak Polonya'ya dadanıp tehdit etmesi neticesinde 1790'da Leh kralı ittifak istemiş ama zaten Ruslar ile savaşta olan Osmanlı ne kadar yardım etmek istediyse de işler istediği gibi gitmemiş ve bizim savaşı kaybetmemizden sonra 1792'de Polonya'yı işgale başlamış, 1795'de de Avusturya ve Prusya da dahil olmak üzere işgali tamamlayıp Polonya'yı üçe bölerek paylaşmışlardır.

    Hem Moskoflar ile devamlı olarak kavgalı oluşumuzdan hem de ta Sultan Süleyman zamanından bu yana gelen mutlak ittifakımız olması hasebiyle (Polonya ile savaşmamızın sebebi Polonya'da yaşayan Kazakların sınırlarımıza akınlarda bulunmasıydı ve kaybetmemizi de kendine aşırı güvenerek karşısındakini küçümseyen paşalarımız sağlamıştır) Polonya'nın işgali ve parçalanmasını daimi olarak protesto etmişizdir.
    Bunun en güzel örneği ise padişah ne zaman toplu elçi kabulü yapacak olsa elçileri sırayla kabul ederken sonlara doğru gayet duyulur biçimde Lehistan elçisi nerededir geldi mi diye sorar ve karşılığında da sadrazam Lehistan elçisi yoldadır ancak yollardaki müşkülat yüzünden gecikmiştir cevabını verirdi.
    Yine bazı seyahatname ve günlüklerde özellikle Avusturya ve Rusya kaynaklarında bu konudan bahsedilir ve elçilere kabul sırasında acaba meslektaşınız nerededir göremedim de diye sorduğu anlatılır.

    Ve bu yüz küsür yıllık yolculuk 2010'da dönemin dışişleri bakanı Davutoğlu ile ortak basın toplantısı yapan Polonya dışişleri bakanı Radoslaw Sikorski'nin ilk sözü ise "Sayın Bakan nazik davetiniz için çok teşekkür ediyorum. Bugün artık rahatlıkla söyleyebilirim ki ‘Lehistan Elçisi geldi" olmuştur ki maalesef o dönemin ve baktığım kadarıyla halen daha Polonya dışişleri bakanının o sözü neden söylediği anlaşılmamıştır ki doğru düzgün hiçbir yerde haber olmamış.


    Tüm bunlar bir yana, bizim Polonya'ya gösterdiğimiz ittifaklık ve karşılılı ilişkiler bununla da sınırlı kalmamıştır.
    İşgalden kurtulmak için başkaldıran ve sonradan başarısızlıkla sonuçlanan ayaklanmaları yapan bazı Leh liderleri İstanbul'a gelmiş ve bugün hepimizin bildiği ama sanırım çoğu kişinin isminin nereden geldiğini bilmediği Polonezköy'ü kurmuştur. Yani bu isim onlardan kalmıştır.

    19. yüzyıl sonunda sürekli olarak Ruslarla dalaştığımız dönemde Ruslar bizden devamlı olarak bizim sınırlarımıza kaçan Polonyalı mültecileri istemiş ve biz de sürekli olarak reddetmişizdir.

    Yanlış hatırlamıyorsam yine 2. dünya savaşı döneminde Nazilerin elçisi olarak bulunan Von Papen, Nazi Almanya'sı Polonya'yı işgal ettikten sonra onlara ait elçilik binasını talep etmiş fakat İnönü tarafından reddedilmiştir.
    Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti resmi olarak ilan edildikten sonra yine resmi olarak tanıyan ilk Avrupa devleti de Polonya olmuştur.
    http://mecmuayitevarih.blogspot.com.tr/2016/05/lehistan-elcisi-geldi-mi.html







  • Ben Polonya kralı Kazimierz'e sempati duyarım. Ülkesini karantinaya alıp kara vebanın yayılmasını önlemiş, ülkesinin yüzölçümünü iki katına çıkarmış. Yeni yasalar getirmiş. Polonyalılar onun için "tahtadan yapılmış bir ülke aldı, taştan yapılmış bir ülke bıraktı" dermiş.

     Lehistan elçisi geldi mi ?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Güzel konu teşekkürler. Polonezköy'ü bu sene duymuştum sanırım adının nereden geldiğini, belgesel vardı TRT Belgesel'de olabilir. Hala da dinlerini yaşayabiliyorlar karışan olduğunu sanmıyorum bu insanlara bu da Osmanlı'daki hoşgörüyü gösteriyor bence.


    Bu arada Polonya Dış İşleri Bakanının söylediği söz doğruysa güzelmiş hatırlamaları ve bunu belirtmeleri güzel olmuş. Ben de bilmiyordum çoğu kişinin de bildiğini sanmıyorum o yüzden doğal anlaşılmaması.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-D37FC5D75 -- 14 Mayıs 2016; 23:39:38 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Penguin

    Güzel konu teşekkürler. Polonezköy'ü bu sene duymuştum sanırım adının nereden geldiğini, belgesel vardı TRT Belgesel'de olabilir. Hala da dinlerini yaşayabiliyorlar karışan olduğunu sanmıyorum bu insanlara bu da Osmanlı'daki hoşgörüyü gösteriyor bence.


    Bu arada Polonya Dış İşleri Bakanının söylediği söz doğruysa güzelmiş hatırlamaları ve bunu belirtmeleri güzel olmuş.

    Eyvallah teşekkür ederim.
    O söz de evet doğru hatta yanlışlık olmasın diye dışişleri bakanlığının sayfasındaki arşiv kısmından aldım direk olarak. Ama dediğim gibi güzide basınımızda hiçbir gazete dergi yazar vs. zevat bundan bahsetmedi çünkü anlamadılar ne dediğini. Bir tek yanlış hatırlamıyorsam Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı yazmıştı.

    Polonezköy'de de yanlışım yok ise 40 civarı Leh halen daha yaşıyor olması lazım zira Polonya dışişlerinin bunun üzerine bir sitesi vardı orada böyle bir rakam verilmişti.




  • Kraven kullanıcısına yanıt
    Murat Bardakçı'da iyi tarih bilgisi var o bilebilir doğru.

    Eyvallah sağolasın bilginlendirme ve konu için teşekkürler tekrardan.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-D37FC5D75 -- 14 Mayıs 2016; 23:54:06 >
  • Kraven bu tuzdan yapılma kilise tam olarak hangi şehir de? Wieliczka'da ki tuz madenine ait kilise mi yoksa farklı bir şehir de mi?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky

    Kraven bu tuzdan yapılma kilise tam olarak hangi şehir de? Wieliczka'da ki tuz madenine ait kilise mi yoksa farklı bir şehir de mi?

    İsmi o an aklıma gelmediği için yazmamıştım ama evet senin söylediğin yer benim de bahsettiğim kilise. Normalde kilise katedral gibi yapıları hiç sevmem, Hristiyan mimarisi gereğince insanın içini boğan sıkan ve üzerine üzerine gelen boğucu yapıları olur ne kadar ihtişamlı olursa olsun ama burası neden bilmiyorum ama baktıkça içimi açan rahatlatan bir yapıya sahip. O yüzden olur da nasip olursa ölmeden görmek istediğim bir yer.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Slav Kazaklarını Orta Asya'daki Kazaklarla karıştıran elemanlar çıkıyor, Kozak diyelim.
  • Günümüzde işler böyle yürümüyor, Polonya'ya sempati duymanın mahsuru yok fakat fazla kapılmamak gerek.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.