Şimdi Ara

♩♬♫ Klasik Müzik Paylaşım-Sohbet Konusu ♫♬♩ (12. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
254
Cevap
29
Favori
7.863
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 910111213
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • ShaG kullanıcısına yanıt
    Neden komik laflar? Alkolle duygusal müzik dinlemek güzel oluyor. Chopin Nocture no 20, Aldagio in G minor, Moonlight sonata. Alkolle çok güzel gidiyor bu klasik müziklekler. Çok duygusal oldukları için iyi içiliyor dedim o müziklerle. Chopin Nocture no 20 yi dinleyince, alkol alasım geliyor. Bunun nesi komik? Çok duygusal müzik. Chopin Nocture No 20'yi dinlerken duygulanıyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Vivaldi dinleyen adam -- 27 Nisan 2015; 23:39:08 >
  • Mozart'ın o 6 müziğinin fanıyım. Nick'i mi de o Mozart'ın 6 müziği için yaptım. Mozart'ın baya müziğine baktım youtube'da ama senfoniler falan ama senfonilerden sadece 25 ve 40'ı sevdim. Diğer müzikler bebeğin uyumasına yardım etmek için yapılmış müziklere benziyor, ben beğenmedim onları. Ama 25. ve 40. senfoniye hastayım, ya da piano concerto no 21 dinlemek uçuruyor beni. Bisiklete binerken son ses Mozart'ın 40.semfonisini ya da piano concerto no 21 dinliyorum. Beni uçuruyor başka dünyalara götürüyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Vivaldi dinleyen adam -- 27 Nisan 2015; 23:55:43 >
  • Baştan aşağıya komik hocam. Çünkü söylediğin laflar genelde arabesk için falan söyleniyor. Şöyle bir hayal ettim, adam rakı sofrasında, arkada 20. Nocturne çalıyor, adam kederlenip "Ah ulan, ah" diyor falan, komiğime gitti işte. Yanlış anlama, öyle hoşuna gidiyorsa dinlersin tabii, beni ilgilendiren bir durum değil, saygı duyarım. Sadece komiğime gitti.
    Depresyon falan istiyorsan da gotik müzik dinlemeni tavsiye ederim. Bilhassa bunun üzerine yoğunlaşmış bir tarz çünkü.

    Bu arada, "Aldagio" değil, "Adagio".
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ShaG

    Baştan aşağıya komik hocam. Çünkü söylediğin laflar genelde arabesk için falan söyleniyor. Şöyle bir hayal ettim, adam rakı sofrasında, arkada 20. Nocturne çalıyor, adam kederlenip "Ah ulan, ah" diyor falan, komiğime gitti işte. Yanlış anlama, öyle hoşuna gidiyorsa dinlersin tabii, beni ilgilendiren bir durum değil, saygı duyarım. Sadece komiğime gitti.
    Depresyon falan istiyorsan da gotik müzik dinlemeni tavsiye ederim. Bilhassa bunun üzerine yoğunlaşmış bir tarz çünkü.

    Bu arada, "Aldagio" değil, "Adagio".

    Chopin Nocture no 20 çok duygusal değil mi? Neden komik? Bence Chopin Nocture no 20 gayet çok duygusal. Duygusal konumda olan bir klasik müzik bu.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Vivaldi dinleyen adam -- 28 Nisan 2015; 0:00:02 >
  • http://m.youtube.com/watch?v=aDS8bFb1WZs
    Bu da güzelmiş. Mozart'a ait.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Vivaldi dinleyen adam -- 28 Nisan 2015; 2:09:17 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • ShaG kullanıcısına yanıt
    Bach - St. Matthew Passion, BWV 244, Aria (Alto) - Erbarme dich, mein Gott.
    Bunu çok beğendim, baya damardan olmuş. Bunun Bach'a ait olduğunu bilmiyordum. Eline sağlık. Oldukça duygusal

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ennio Morricone'nin en sevdiğim müziklerini bir arada topladım modern klasik müziğe örnek olarak.











    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Vivaldi dinleyen adam -- 1 Mayıs 2015; 22:09:13 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ShaG

    Mozart'tan çok güzel bir kuintet.


    Mozart - String Quintet in G minor, KV 516




    Bunu fazla beğenmedim. Ben Piano Concerto no 24'ü çok seviyorum. Bana Mozart'ı sevdiren müziklerden biri.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Vivaldi dinleyen adam -- 8 Haziran 2015; 19:15:56 >




  • “Müzik” tiyatroyu affetmez.

    Mevcut tiyatro ise, uzun zamandır, adına “3. Dünya modernizmi” dediğim bir çerçeve içinden oynanmakta olan tiyatro oluyor. Yani, modern, sosyo / dişil ve tabiatıyla materyalist, fakat diğer taraftan, müziği ambalaj olarak kullanabileceğini sanan “birey / yedek parça kafası”.

    Artık pekçok yerde açık bir şekilde ifade ediyorum: 8 yıl boyunca –başka bir forumda ve nick ile- “Sanat ve Felsefe” başlığında bu konuları yazdım.
    Müziği çerez / atıştırmalık yapabileceklerini sananlara tahammül edilemez.

    Klasik Müzik için taassup halinde değilim.

    Fakat “anlamların”, hayatın oldu bittilerine getirilmesine de tahammülüm yok.

    Bir defasında net olarak yazmıştım: “Berlin Flarmoni Orkestrası 1945´te şehir düşmezden öncesinde son bir konser vermişti. Bundan sonrasında müzik tam bir çöküşe girmiştir” demiştim. Kanaatimi aynen muhafaza ediyorum.
    Hiçbirşey tesadüf değildir...

    “Efendilerin bluejeans´li amelesi” durumundaki birilerinin, 3. dünyanın hergele meydanlarında at koşturup “anlamlar” ile dalga geçebileceğini sanmalarından tiksiniyorum.
    Anlamları hem muhafaza etmek, hem de ifade etmek benim işim. Müzik ise anlamların başta gelenlerinden.

    Meselâ, bu ülkedeki genetik diktanın, önce batı müziği konservatuvarlarını kurup, bunları sinsice ..öllerine tahsis etmesi (çünkü amaç odur), ardından, buralardan mezun edilmişlerin (tıpkı bizim Eskişehir büyük köyünde olduğu gibi) karşımızda “prof. şef”, “prof kompozitör” ilan edilivermeleri faslında olduğu gibi.
    Yani, çiftlik ağaları (efendileri), müziği (mesel Beethoven´ı) kendilerine kapaklayabileceklerini sanıyorlar.

    Aşağıdaki modern amele ...yarlar ise Beethoven veya Wagner´i tanımadan, Mozartçı veya Vivaldici “rolü (!)” oynamaya devam edebiliyorlar...
    ( Allah´tan, asılları olan Rock´çı ...geleler yanında bir hayli azınlıktalar).

    "Müzik ve onun Yüksek Kültürüne", -şahit olduğum bütün Elvis / Mick on yılları boyunca- “enayilik” gözüyle bakmış olup, olgunlaşamadan irileşmiş birileri, karşıma geçiyor ve “ben Mozart´ı / Vivaldi´yi seviyorum, dinlendiriyor” diyor. Kusuruma bakma hemşerim, sen müzik değil, “masaj” peşindesin.

    Yüksek Müzik, modern klonların pervasızca oynadığı tiyatrolarla ne çarpıtılabilir, ne yok sayılabilir, ne de "enayi" yerine konabilir.

    İşte, dünyanın göbeğindeki bu efendizÂde hububat çiftliğind kimlerin enayi durumuna düştükleri gayet açık şekilde ortada.

    Bu tiyatro sökmez. Biz (bendeniz) herşeyin farkındayız.

    Tıpkı .... Hoca´mızın dediği gibi, “biz geri zekâlı değiliz / burada üç taş beş taş oynamıyoruz”.

    Fakat ben yine de, bu konuları "forumlarda" ele almaya devam edeceğim. Çünkü "köşe" denen yerleri tercih etmiyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mstdem -- 7 Haziran 2015; 12:28:48 >




  • Bende beğendiğim birkaç klasik müziği burada paylaşmak istiyorum.

    Tchaïkovski - Black Swan



    Secret Garden - Nocturne




    Pavane




    Beethoven's 5th Symphony




    Wolfgang Amadeus Mozart - Symphony No. 25




    Schubert - Ave Maria





    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 8. Jüri Üyesi -- 9 Haziran 2015; 11:38:06 >




  • Buraya yazmakla bu başlığı tıkamak gibi bir niyetim yok. Aksine gelişmeden yanayım.

    Bu ülkede 16´sında 17´sinde bir genç Beethoven´in senfonilerini ilk kez dinliyor olabilir. O takdirde o gencin hissiyatına sözümüz olamaz. Çünkü koca bir alemin kapılarını yeni açıyor demektir.
    Fakat –hele modernizmi böylesine copy / paste- yaşamakta olan böyle bir ülkede, adamın / madamın teki 50´ine gelmiş ve üstelik geride kalmış ömrünü de gayet iyi bildiğimiz şekillerde (!) yaşamış ise, bunun adı çok açık olarak, “sonradan görmelik”tir.

    Benim alakalı olduğum konulara ilk yazılarım keskin hatlara sahip olur. Fakat sonrasında genellikle kabul görmüş olurum. Çünkü gerçekleri örtbasa dönük vitrinleri kaldırmak benim işimdir.

    Meselâ, her zaman ifade ettiğim üzere, benim şehrim olan Eskişehir´de -tamamen genetik / politik bir oldu bitti olarak- bir batı müziği konservatuvarı kurulmuştur. Buraya doluşturulmuş genetik torpil çocukları mezun edilmişlerdir. Onların arasında, elbette, bu şehrin sıradan ailelerinin çocukları da olmuş olabilir. Fakat, -üstüne basa basa yineliyorum- prof. orkestra şefi / prof. kompozitör kademelerine tırmandırılacak tipler beşikten seçilme birileridirler.

    Ve bunlardan bir de orkestra kurulmuştur...

    Acı olan şudur ki, o güne kadar ömrü boyunca klasik müzik dinlememiş olup, hayatlarını Serdar / Sertaç, Sezen / Sazan veya Tarkan / Türkana adamış bir uyurgezer maraba ahalisi, sırf o trajikomik politik angajmanları sebebiyle, on yıldan fazla zamandır, o torpil orkestrasının salonlarını doluşturmaktalar.

    Bu durum, bu genetik çiftlik ağaları / maraba uyumunun “yüksek müzik” ile dalga geçme tarzıdır.
    Dediğim gibi, biz bunların hepsinin farkındayız...
    ............................

    Bu ülkede müzik için yaşamış olanlar hakikaten var iseler, “paylaşmak” denen şeyin (ki, esasen bu kelimenin Türkçedeki kullanılışı “tavuk bacağını paylaşmak” şeklindedir) ancak o takdirde anlamı olabilir.

    Fakat yukarıda da ifade ettiğim gibi, bu saatten sonra Beethoven´in 5. Senfonisine ancak “günaydın” denir.

    Buna rağmen, 1945 sonrasında işin hakkını verebilmiş olanlar babında, kimi simalardan bahsedilebilir ( adamın genetiği malum soydan olsa bile, adam işin hakkını verebilmiş ise, ben onun elini daima öpmüşümdür).

    Size benim de bir hayli utanç verici bir gecikme ardından keşfetmiş olduğum bir simadan bahsetmek isterim. Bu adam Vladimir Cosma´dır.
    Vladimir Cosma bir Romen yahudisidir. Tıpkı (Frederick Chopin´in bir Polonya yahudisi olması gibi). Fakat Yüksek Fransız Kültürü ve Müziğinin elinde yetişmiş biri olduğundandır ki, güçlü eserler verebilmiştir.

    “1945 sonrası müzik dünyası” bakımından birşeyler bulunmak isteniyorsa, “sinema müziği” tek yolumuz gibidir ( Bu bakımdan, bu başlıkta yukarılarda bir yerlerde “Ennio Morricone´yi bilmiyorsan öl” demiş olan yazar, esaslı şekilde haklıdır ).
    Diyeceğim o ki, Vladimir Cosma da -neredeyse kaçınılmaz olarak- kendisini ancak sinema müziği kulvarından ortaya koyabilmiştir.

    Şu eseri, müziğin hakkını vermiş olduğu bir çalışmasıdır:
    (Maalesef oficial ve daha usturuplu bir video yok. Cosma tıpkı Morricone gibi halen hayattadır ve burada aynı zamanda orkestrayı yönetiyor.)

    https://www.youtube.com/watch?v=U4yRzg3bnos




  • mstdem M kullanıcısına yanıt
    Daha önce açtığınız bir konuda ve bu konuda paylaştığınız yazılardan anlıyorum ki "müziğin evrensel olduğu" fikrine biraz karşısınız. Yanlış anlıyor da olabilirim. Mesela şu cümleniz: "Fakat şunu çok net anladım ki, Barok Müziği, bizim ömrümüze damgasını vurmuş kayıt / ambians şartlarından dinlemek, herhalde / olsa olsa / ancak "aptalca" deyişiyle tabir edilmeli. Çünkü o müziğin o binalarda dinlenilmesi gerekiyor... " bende bu düşünce oluşmasına neden oldu. Kanaatimce bu bakış açısı çok yanlış bir bakış açısı. İnsan herhangi bir müzikten; herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde keyif alabilir. Bir müzikten keyif almak için belli bir mekanda olmak gerekmez. Şu bir gerçek ki müziği dinlediğiniz ambiyans müzik keyfinizi etkiler, ancak çok büyük bir etki değildir bu.
    Misal, bir konser salonunda, iyi bir orkestradan güzel bir eser dinlemek çok keyif veriyor, tamam; ama aynı zamanda metroda, otobüste, minibüste kulaklığımı takıp aynı eseri dinlemekten de çok keyif alabiliyorum. Tabii ki 2. durumda aldığım keyif 1. durumda aldığıma göre daha az, ama "az" değil. Ben bir Bach eserini; pop müzik yapan, yahut sinema müziği yapan, rock müzik yapan vs. birinin eserlerine göre (genel anlamda) daha büyük bir keyifle dinleyebiliyorsam "zaman, mekan, ambiyans, bilmem ne"nin önemi kalır mı?

    İnsanların müzik zevkleri bu kadar zıt, bu kadar çeşitli iken; insanlar farklı farklı, garip garip, kendi kültürüyle, kendi zamanıyla hiç ilgisi olmayan bir müzikleri dinlemekten bile çok keyif alabiliyor iken müziğin "evrensel" olmadığından kim bahsedebilir? Herkes, herhangi bir dönemde bestelenmiş müziklerden kendini zevkine uygun müzikler bulabiliyor, birinin keyifle dinlediğinden başkası keyif almıyor, sıkılıyor. Bu nedenle "standart bir müzik", "yüksek müzik", "alçak müzik" vs. muhabbetleri çok boş. Hele en boş olanı ne biliyor musunuz, "Hayatlarını Serdar/Sertaç, Sezen/Sazan, Tarkan/Türkana adamış maraba ahalisi" gibi laflar etmek.
    Sanatın ne kadar subjektif bir şey olduğunu henüz anlayamamış, kendisinin "kötü" bulduğu şeyi "iyi" bulan kişileri bir nevi aşağılayan kişilerdir asıl hüsranda olanlar. Her ne kadar bu saydığınız kişileri hayatımın hiçbir döneminde dinlememiş, sevmemiş olsam da bunları dinleyen, seven kişilerle de dalga geçmedim, geçmem. Zira bu tamamen kişinin kendi zevkiyle alakalıdır. Ben biliyorum ki benim "güzel" bulduğum şeyleri de başkaları "kötü" buluyor. Şimdi bu adamlar da benimle mi dalga geçecek?

    Sırf bu katı sanatsal tutuma karşı "dadaizm" diye bir akım ortaya çıktı yahu. Hâlâ nedir bu elitizm, "benim sanat zevkim üstün" tavrı? Misal, siz Beethoven'ın 5. senfonisini yeni dinleyen birine "günaydın" diyorsunuz, sebebi nedir? Herkes bilmek zorunda mı Beethoven'ın 5. senfonisini? Adam hayatının bu dönemine kadar dinlememiştir, şimdi dinleyince çok beğenmiştir, olamaz mı? Adam bu müziği "keyif" için dinliyor, "şu müzikleri bileyim, kültürleneyim, müzik tarihine hakim olayım" falan diye değil. He, size bir orkestra şefi gelip "Ya, Beethoven diye bir adam varmış, bu adamın da 5 numaralı bir senfonisi varmış, çok beğendim o eseri." derse o zaman "günaydın" dersiniz, ancak burada konuştuğunuz insanlar (tekrar tekrar söylediğim gibi) sanatla, müzikle amatör olarak ilgilenen insanlar. Bu adam Beethoven'ın senfonilerini bilmek zorunda mı?

    Burada size "biz 1945 sonrası müzik dünyasından bir şey bulmak istiyoruz" diyen olmamış, ben kendi adıma konuşayım, benim istediğim şey "müzik dünyası"ndan bir şey bulmak. 1945 sonrasıymış, öncesiymiş, önemi yok. Parantezinizde de "'Ennio Morricone'yi bilmiyorsan öl' diyen yazar esaslı şekilde haklıdır" demişsiniz, kesinlikle haksızdır. Önelikle o yazar "bilmiyorsan" dememiş, "beğenmediysen" demiştir ki, bu sebeple %100 haksızdır. Hiçbir insanın "kesinlikle" beğenmesi gereken tek bir sanat eseri dahi yoktur. "X'i beğenmediysen öl" tavrı sanatın herhangi bir alanında herhangi bir eser için söylenemez, söylenmesi kesinle yanlıştır. Velev ki "bilmiyorsan" demiş olsun, gene de haksızdır. Çünkü ben "20-21. yıl müziği çok iyi bilirim, uzmanıyım" gibi şeyler söylemedim, profesyonel olarak müzik araştırmaları yapan bir insan da değilim. Niçin Ennio Morricone'yi bilmezsem "öleyim", bu kişi bilmek zorunda olayım? Bu nasıl bir bakış açısıdır?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ShaG

    Daha önce açtığınız bir konuda ve bu konuda paylaştığınız yazılardan anlıyorum ki "müziğin evrensel olduğu" fikrine biraz karşısınız. Yanlış anlıyor da olabilirim. Mesela şu cümleniz: "Fakat şunu çok net anladım ki, Barok Müziği, bizim ömrümüze damgasını vurmuş kayıt / ambians şartlarından dinlemek, herhalde / olsa olsa / ancak "aptalca" deyişiyle tabir edilmeli. Çünkü o müziğin o binalarda dinlenilmesi gerekiyor... " bende bu düşünce oluşmasına neden oldu. Kanaatimce bu bakış açısı çok yanlış bir bakış açısı. İnsan herhangi bir müzikten; herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde keyif alabilir. Bir müzikten keyif almak için belli bir mekanda olmak gerekmez. Şu bir gerçek ki müziği dinlediğiniz ambiyans müzik keyfinizi etkiler, ancak çok büyük bir etki değildir bu.
    Misal, bir konser salonunda, iyi bir orkestradan güzel bir eser dinlemek çok keyif veriyor, tamam; ama aynı zamanda metroda, otobüste, minibüste kulaklığımı takıp aynı eseri dinlemekten de çok keyif alabiliyorum. Tabii ki 2. durumda aldığım keyif 1. durumda aldığıma göre daha az, ama "az" değil. Ben bir Bach eserini; pop müzik yapan, yahut sinema müziği yapan, rock müzik yapan vs. birinin eserlerine göre (genel anlamda) daha büyük bir keyifle dinleyebiliyorsam "zaman, mekan, ambiyans, bilmem ne"nin önemi kalır mı?

    İnsanların müzik zevkleri bu kadar zıt, bu kadar çeşitli iken; insanlar farklı farklı, garip garip, kendi kültürüyle, kendi zamanıyla hiç ilgisi olmayan bir müzikleri dinlemekten bile çok keyif alabiliyor iken müziğin "evrensel" olmadığından kim bahsedebilir? Herkes, herhangi bir dönemde bestelenmiş müziklerden kendini zevkine uygun müzikler bulabiliyor, birinin keyifle dinlediğinden başkası keyif almıyor, sıkılıyor. Bu nedenle "standart bir müzik", "yüksek müzik", "alçak müzik" vs. muhabbetleri çok boş. Hele en boş olanı ne biliyor musunuz, "Hayatlarını Serdar/Sertaç, Sezen/Sazan, Tarkan/Türkana adamış maraba ahalisi" gibi laflar etmek.
    Sanatın ne kadar subjektif bir şey olduğunu henüz anlayamamış, kendisinin "kötü" bulduğu şeyi "iyi" bulan kişileri bir nevi aşağılayan kişilerdir asıl hüsranda olanlar. Her ne kadar bu saydığınız kişileri hayatımın hiçbir döneminde dinlememiş, sevmemiş olsam da bunları dinleyen, seven kişilerle de dalga geçmedim, geçmem. Zira bu tamamen kişinin kendi zevkiyle alakalıdır. Ben biliyorum ki benim "güzel" bulduğum şeyleri de başkaları "kötü" buluyor. Şimdi bu adamlar da benimle mi dalga geçecek?

    Sırf bu katı sanatsal tutuma karşı "dadaizm" diye bir akım ortaya çıktı yahu. Hâlâ nedir bu elitizm, "benim sanat zevkim üstün" tavrı? Misal, siz Beethoven'ın 5. senfonisini yeni dinleyen birine "günaydın" diyorsunuz, sebebi nedir? Herkes bilmek zorunda mı Beethoven'ın 5. senfonisini? Adam hayatının bu dönemine kadar dinlememiştir, şimdi dinleyince çok beğenmiştir, olamaz mı? Adam bu müziği "keyif" için dinliyor, "şu müzikleri bileyim, kültürleneyim, müzik tarihine hakim olayım" falan diye değil. He, size bir orkestra şefi gelip "Ya, Beethoven diye bir adam varmış, bu adamın da 5 numaralı bir senfonisi varmış, çok beğendim o eseri." derse o zaman "günaydın" dersiniz, ancak burada konuştuğunuz insanlar (tekrar tekrar söylediğim gibi) sanatla, müzikle amatör olarak ilgilenen insanlar. Bu adam Beethoven'ın senfonilerini bilmek zorunda mı?

    Burada size "biz 1945 sonrası müzik dünyasından bir şey bulmak istiyoruz" diyen olmamış, ben kendi adıma konuşayım, benim istediğim şey "müzik dünyası"ndan bir şey bulmak. 1945 sonrasıymış, öncesiymiş, önemi yok. Parantezinizde de "'Ennio Morricone'yi bilmiyorsan öl' diyen yazar esaslı şekilde haklıdır" demişsiniz, kesinlikle haksızdır. Önelikle o yazar "bilmiyorsan" dememiş, "beğenmediysen" demiştir ki, bu sebeple %100 haksızdır. Hiçbir insanın "kesinlikle" beğenmesi gereken tek bir sanat eseri dahi yoktur. "X'i beğenmediysen öl" tavrı sanatın herhangi bir alanında herhangi bir eser için söylenemez, söylenmesi kesinle yanlıştır. Velev ki "bilmiyorsan" demiş olsun, gene de haksızdır. Çünkü ben "20-21. yıl müziği çok iyi bilirim, uzmanıyım" gibi şeyler söylemedim, profesyonel olarak müzik araştırmaları yapan bir insan da değilim. Niçin Ennio Morricone'yi bilmezsem "öleyim", bu kişi bilmek zorunda olayım? Bu nasıl bir bakış açısıdır?

    Beni uzun uzun aciklama zahmetinden kurtardigin icin tesekkur ederim zira dayanamayip 2-3 cumle yazacaktim ama bir yandan da cok useniyordum. icimdekilere tercuman olmussun.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Müzik yeme / içme işi değildir.

    Müzik dinlemek, “müziği anlamaya çalışmak” demektir.

    Bu elbette mutlaka “profesyonellik” demek de değildir ( meselâ, özlemini duymamız gereken “filarmoni” kavramı buna tekabül eder).
    Müziği, ait olduğu dünyasından izole ederek orta malı yapmaya kalkmak modernizmin taktiğidir.

    Çünkü müziğin dünyasının ortasında, o müziği inşa etmiş olan “insan” yer alır.

    Barok müziğin ambiyansının barok mimari ile doğrudan ve hatta ne kadar da muazzam bir bağı olduğunu anlamazdan gelmeniz boş bir çaba. Üstelik tekrar ediyorum, burada ayak üstü izah edemeyeceğim sebeplerden dolayı, geçen on yıllar içinde Barok müziğe bir türlü ısınamamış biriyim. Ve fakat Barok kavramının “mimarî ihtişam” ile iç içe olduğunun farkındayım. Tabi siz, bunu kulaklığınızla dinlemeye elbette yine devam edebilirsiniz. Ben ise, size, o ambiansa kulaklık şöyle dursun, bir “high end” sistem ile dahî ulaşamayacağınızı anlatmaya daha fazla devam etmem.

    1945 sonrası dünyası ile aramızdaki derin uçurum sizin ifadelerinizde tam da yerini buluyor:
    Sizin anlayamadığınız veya tipik modern “metroda atıştırma” tarzı içinden anlamazdan gelmeye çalıştığınız husus da gayet açık: Müzik bir Rönesans / İdealizm işidir ( Üniversal olan Rönesanstır. Yani o 16 yy. İtalyası demek değildir).
    “Ennio Morricone” ile ilgili bahis, sadece bize (!) has bir espri(t) olmuştur. Yoksa elbette kimsenin ölmesini arzu etmeyiz. Fakat aynı esprit herhalde Nino Rota, John Williams veya Jerry Goldsmith bahis konusu olur ise de aynen geçerlidir. Hepsi de birer müzik devidir. Çünkü neresinden bakılırsa bakılsın arkalarında –böyle bir çöküş döneminde- “Klasik Müzik / Ahlâkı” vardır.

    Durumu tamamlayan şu hatıramı kısaca aktarayım: Bundan herhalde 8-9 yıl kadar öncesinde, konservatuvardan mezun biri ile “MIDI müzik” hakkında bir-iki yazışmamız olmuştu. Mektuplardan birinde, kendisine bir MIDI düzenlememi göndermiştim. O arkadaş, çalışmayı çok karamsar bulduğunu yazmıştı. Halbuki, benim sadece bir orkestra düzenlemesi yapmaya gayret ettiğim o beste, ünlü İngiliz grubu The Alan Parsons Project´in en iyi bilinen çalışmalarından biri olan “Turn of your friendly card” adlı parçasıydı. Fakat anladığım o ki, siz herhalde, o kişinin bunu da bilmek mecburiyeti olmadığını ileri süreceksinizdir.

    Farkında olduğum husus şu ki, siz mantık hatası halinde değilsiniz, mantık hatasının münazarasını yapmaya çalışıyorsunuz. İşte bendeniz gibi insanların Serdar / Serkan, Sezen / Sazan, Tarkan / Türkan tiplemesi sosyo / materyalist ve dişil seri imalattan farkımız burada anlam kazanıyor.

    Modern bir vurdumduymazlık halinde bunların hepsini bir tarafa atabilirsiniz. Bu ülke atacağı kadarını atmıştır zaten ve hatta gelecek yüzyıllarını dahî atmıştır. Fakat benim size naçizane isbatım nedir biliyor musunuz? 1945 modernizminin bu 3. Dünya uydusunda –bu kafayla- “müzik inşa edemeyecek oluşunuz”...

    Bu 3. Dünya çiftliğinde buğday parasını bastırarak ve hatta sonu gelmez bir borç stoğu ile uçak, araba, cep tel vs modern fenomenlerin hepsini ithal edebilirsiniz. Fakat müzik inşa edemezsiniz...

    Yaratamadığınız ve yaratım idealizmini anlamazdan geldiğiniz “müziği” dinlemeye hakkınız olamaz.
    Bendenizin, bu gibi mekânlar da dahil olmak üzere naçizane bütün çırpınışım aslında bunun içindir.




  • mstdem M kullanıcısına yanıt
    Bir kere içinde bulunduğunuz en büyük yanlış tamamen subjektif bir şeyi tamamen objektifmiş gibi göstermek, algılamak. Adam vardır, müzik onun için sadece fonda çalan, kafasını dağıtan, canı sıkılınca arada açıp dinleyeceği bir "eğlence"dir, bu adam bunu "herkes için böyle" olarak görmeyip "bu benim fikrimdir, tamamen kişisel bir olaydır" derse hiçbir sıkıntı yok.
    Adam vardır, o da müziği adeta hayatın amacı, sürekli anlaşılmaya çalışılması gereken, asla da tam olarak anlaşılamayacak olan yüce bir amaç olarak görür; bu adam da bunu "nesnel" değil "öznel" bir şey olarak görüyorsa sıkıntı yoktur. Ama sen bunu "objektif, nesnel" bir şey olarak görüp, böyle sunmaya çalışırsan o zaman sıkıntı var. Yani bu "müzik yeme içme işidir"x"müzik dinlemek 'müziği anlamaya çalışmaktır'" olayı bile tamamen subjektif.

    Barok müziğin, barok mimari ile alakası yoktur demiyorum. Alacağınız keyfi arttırıcı bir etmendir. Ama dinleyici boyutu bununla sınırlıdır.
    Barok dönem şartlarının, mimarisinin vs. o müzikle asıl ilgisi o şartların bestecisiyle olan ilgisinden kaynaklıdır. Misal, Bach, 1800'lerde dünyaya gelmiş olsaydı aynı tarzda eserler kesinlikle vermeyecekti. Belki sıradan, vasat bir romantik besteci olacaktı. Ama içinde bulunduğu çevre, görenekleri vs. onu bu tarz bir müzik yapmaya itti. Barok tarzda müziklerin bestelenmesinin Barok dönemden sonra neredeyse tamamen bitmesinin sebebi bu "besteci-dönem-çevre" ilişkisindendir.
    Ama bu, dinleyici için bir fark yaratmaz. Müzik, "dinleme" boyutuyla evrensel bir şeydir. Barok dönem geçtikten sonra bile Barok müzik hep dinlenegelmiştir. Pek çok Romantik besteci Bach'ın eserleri üzerinde kafa patlatmıştır, onun eserlerini zamandan ve mekandan bağımsız olarak "güzel, yüce" bulmuşlardır (Beethoven, Mendelssohn, Schumann, Brahms, Chopin vs.).

    Bununla da kalmıyor, yakın dönemlerde yaşamış pek çok Bach aşığı da var, Albert Schweitzer, Glenn Gould, Gustav Leonhardt bunların en önemli örneklerinden. Ne oldu da bu adamlar sevebildi onun müziklerini? Barok kültürünün içine mi doğdular, yoo. İşte bu müziğin evrenselliğinden kaynaklıdır. Şu an Scarlatti'nin klavsen sonatları, Bach'ın solo klavsen eserleri pek çok piyanist tarafından çalınıyor, bunlarla eğitim veriyorlar. Ee, piyano gibi Barok dönemde kullanılmamış, Barok müzikle hiçbir alakası olmayan bir enstrümanda bile bu eserler çalınıyor, ve bundan pekçok kişi de keyif alıyor.
    Stokowski gibi adamlar Bach'ın eserlerini senfoni orkestrası için transkribe etmiş. Çok da güzel olmuş, dinleyince insan huzur buluyor. Bu müzikleri dönemlerine hapsetmeye çalışmak hem o bestecilere hem de onları bu dinleyen, sevenlere haksızlıktır.

    "Rönesans" kelimesinin anlamı "yeniden doğuş" demektir. "Müzik bir Rönesanstır / idealizm işidir" derken ne demek istediğinizi anlamadım. Şunu hiç düşündünüz mü peki, 1945 sonrası dünyada müziğin çok ilerleyememesi, gelişememesi belki de sizin gibi müziği "tabu"laştıranlardan kaynaklıdır? Atıyorum, genç bir müzisyen, besteci adayı müzik öğrenmeye çalışıyor ama onun barok müzik dinlemesine karşı çıkan bir güruh var, klasik müziği, romantik müziği tanımasına fırsat vermeyen, "o müzik o çağda, o mimari ile yapılmış binalarda dinlenir" diyen bir güruh var. Bu genç de bu yüzden o müziği tanıyamıyor ve onun yerine döneminin popüler müziklerini dinliyor ve o tarza yöneliyor, bu şekilde müziğin kalitesi de git gide düşüyor.

    Siz bu şekilde davranarak aslında insanları müzikten, kaliteli müzikten mahrum bırakmaya çalışıyorsunuz. "Millet Serdar, Sezen, Tarkan" dinliyor diye dert yanıyorsunuz, ama bir yandan da "Bach dinlemesin, Vivaldi dinlemesin, Scarlatti dinlemesin" diyorsunuz. Ee, ne dinleyecek bu adam yahu? Sadece son 60 yılda bestelenmiş müziklerden güzel müzik bulmaya mı çalışacak? Halbuki 500 yıl boyunca birikmiş dev bir müzik denizi var, bu adam niye bu denizin tamamından faydalanmasın?

    O anınızda anlattığınız arkadaşın ne bölümünü okuduğu da çok önemli, "konservatuvar okudu" da hangi bölümü okudu? Bu konservatuvarlarda tiyatro bölümü, bale bölümü de var, "konservatuvar" bir kriter mi? Tabii bu arkadaşınız belli ki müzik üzerine bir bölüm okumuş, ama müziğin de "şan, kompozisyon, opera, enstrüman" gibi pek çok farklı bölümü var. Misal, bu adam bir enstrüman bölümü okuduysa o söylediğiniz parçayı bilmek zorunda değil. Zira o adamın işi enstrüman çalmak, o adam eğer kolay denebilecek bir parçayı bile doğru düzgün çalamazsa o zaman eleştirebilirsiniz. Velvev ki kompozisyon okumuş olsun, evet, gene bilmek zorunda değil. Adam belki klasik müzik üzerine çalışıyor. Nereden bileceğim ben, bana "o adam bunu bilmek zorunda değil mi?" diye sormanız çok gereksiz. He, eğer adam rock müzik üzerine çalışıyorsa, bu alanda profesyonelleşmişse o zaman o müziği bilmemesi büyük ayıp, doğru.

    Herhangi bir insanın, herhangi bir müziği, herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda dinlemeye "hakkı" vardır. Son cümlenizde söylediğiniz "ideal" başarılı olursa eğer bu dünyada Barok müzik dinleyen insan kalmaz.
    Ayrıca defalarca belirtmişsiniz "Barok müziğe bir türlü ısınamadım" diye, ısınamamanızın sebebi o müziğin o döneme "ait" olması, bu dönemde dinlenemeyecek olması değil; sizin bunu böyle kabul edip o müziğe ön yargıyla yaklaşmanız. Ben ve benim gibi müziğin zamana ve mekana hapsedilemeyeceğini, hapsedilmemesi gerektiğini bilen pek çok müziksever Barok müziği dinler, sever. Bu müzikten çok keyif aldığım halde "ama bu müzik bu devirde dinlenmez, bu zamana ait değil ki ya!" deyip kendimi bu güzellikten mahrum etmiyorum yani, edenler de ne kadar yanlış bir şey yaptıklarının farkında değiller.
    Umarım açıklayabilmişimdir anlatmak istediğim şeyleri.




  • Sanırım üstünkörü okuyorsun veya “münazara” tarzın bunu gerektiriyor:

    1- “Konservatuvardan mezun” derken neyi kast ettiğimi ortalama zekâ / aklı selim sahibi herkes anlayabilir . Adamla “MIDI müzik hakkında yazıştık” diyorum ve buradan tiyatro vs.i çıkartıyorsun. MIDI kavramını geçiyorum (bilmek mecburiyetinde değilsin) Fakat, buraya sana başlığına yazan insana bu kuru münazara tarzı üzerinden zekâ tartımı yapmamalısın.

    2- Rönensansın ve hatta müziğin anlamını "rock´çı tarkan türkan kafasıyla klasik takılmaya kalkanlardan" öğrenecek değilim. Buraya adamın biri “8 yıl boyunca bir felsefe forumunda sanat ve felsefe yazdım” lafını elektro gitar amfisi niyetine yazmıyor. Yani, bu bahiste de, -tıpkı barok mimari faslında olduğu gibi- bir -anlık Rönesansa ihtiyacın var.


    3- Ben bu 3. Dünya çiftliğinde, müziği ( ve diğer yüksek insan kavramlarını) alıp ayağa çekebileceğini, onları metroda fast food yapabielceğini sanan uyanıklarla 30 yıldan fazla zamandır savaşan biriyim. Bunu böyle bilesin.

    4- Böyle de olunca "ortadaki durumu" çok iyi tanırım. Burada gerçek kimliğim ve varlığımla yazıyorum ve senin “Bach / Mozart / Vivaldi aşığı” demek suretiyle adam sıfatına sokmaya çalıştığın tipleri de gayet iyi bilirim.

    Sonuç olarak, bu 3. Dünya çiftliğinin ...hudi omzu kalabalıkların darbeleri ile tahsis ve tanzim edilmiş olması, burada, -hele ki, müzik gibi- anlamlar üzerinde “at koşturulabileceği” anlamına gelmez.

    Gerek konservatuvarların (müzikten bahsediyorum soğan tarlası veya tiyatrodan değil -!-) birilerine peşkeş çekilmiş olması, gerekse, aşağıdaki rezil hayat sahasında -o tahsis ve tanzimden arpalanarak- “hiçbirşey üretemez” amele sürüleri (çünkü Türkan / Tarkan tesadüf değildir) olarak kalmış birileri bu işleri hamburger yapamaz...

    Birileri de bu işleri "şatodaki ...hudi baron ve karısının beş çayınınfon müziği" olarak biliyorlar ise hakikaten büyük bir hata halindeler.

    Buraya açmış olduğun başlığa –önceki sayfalarda da görüldüğü üzere- rock´çısı / heavy´cisi daha çok takılacaktır.

    Benim buraya yazmış oluşum ise, seninle bir takım tavuk bacaklarını paylaşmaya kalkmak değil, aksine, bu ülkede son 35 yılını çok iyi bildiğim tipik “rock´çı mozartiana” kafasıyla klasik takılmaya çalışan sen ve senin gibilere küçük bir “hatırlatma” yapmış olmaktır.

    Seni “hocam” diye hitap ettiğin rock´çılarla başbaşa bırakıyorum “yahu”...




  • bazı kişilerin içinde bulunduğu bu anlamsız tartışmadan sıyrılmanızı ve daha önce paylaşılan müziklere katkılar yapmanazı istirham ederim.bu güzel konu tekrar aslına dönsün ve gelecek nesillere de güzel bir miras bırakmış olalım.uyarımı yaptıktan sonra ben de birkaç şarkı paylaşmak isterim.
    https://www.youtube.com/watch?v=dsU9zmnZ37g
    https://www.youtube.com/watch?v=bvnA62FOECg
    https://www.youtube.com/watch?v=ZJUg8UuJHkQ
    https://www.youtube.com/watch?v=VCxaWhIBgjc
    https://www.youtube.com/watch?v=JtxhVXZH3Kk
    https://www.youtube.com/watch?v=zVEP0wI_7Fw
    https://www.youtube.com/watch?v=MQnHXnVmsS0
    https://www.youtube.com/watch?v=ktEYDh7NJBE
    https://www.youtube.com/watch?v=-alqiGll2UM
    https://www.youtube.com/watch?v=_ih1kaIWsuc&list=PLB25367FAB86AEC64&index=3
    aklıma gelenler şimdilik bunlar sonradan daha da paylaşımlar yaparım.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: mstdem

    Sanırım üstünkörü okuyorsun veya “münazara” tarzın bunu gerektiriyor:

    1- “Konservatuvardan mezun” derken neyi kast ettiğimi ortalama zekâ / aklı selim sahibi herkes anlayabilir . Adamla “MIDI müzik hakkında yazıştık” diyorum ve buradan tiyatro vs.i çıkartıyorsun. MIDI kavramını geçiyorum (bilmek mecburiyetinde değilsin) Fakat, buraya sana başlığına yazan insana bu kuru münazara tarzı üzerinden zekâ tartımı yapmamalısın.

    2- Rönensansın ve hatta müziğin anlamını "rock´çı tarkan türkan kafasıyla klasik takılmaya kalkanlardan" öğrenecek değilim. Buraya adamın biri “8 yıl boyunca bir felsefe forumunda sanat ve felsefe yazdım” lafını elektro gitar amfisi niyetine yazmıyor. Yani, bu bahiste de, -tıpkı barok mimari faslında olduğu gibi- bir -anlık Rönesansa ihtiyacın var.


    3- Ben bu 3. Dünya çiftliğinde, müziği ( ve diğer yüksek insan kavramlarını) alıp ayağa çekebileceğini, onları metroda fast food yapabielceğini sanan uyanıklarla 30 yıldan fazla zamandır savaşan biriyim. Bunu böyle bilesin.

    4- Böyle de olunca "ortadaki durumu" çok iyi tanırım. Burada gerçek kimliğim ve varlığımla yazıyorum ve senin “Bach / Mozart / Vivaldi aşığı” demek suretiyle adam sıfatına sokmaya çalıştığın tipleri de gayet iyi bilirim.

    Sonuç olarak, bu 3. Dünya çiftliğinin ...hudi omzu kalabalıkların darbeleri ile tahsis ve tanzim edilmiş olması, burada, -hele ki, müzik gibi- anlamlar üzerinde “at koşturulabileceği” anlamına gelmez.

    Gerek konservatuvarların (müzikten bahsediyorum soğan tarlası veya tiyatrodan değil -!-) birilerine peşkeş çekilmiş olması, gerekse, aşağıdaki rezil hayat sahasında -o tahsis ve tanzimden arpalanarak- “hiçbirşey üretemez” amele sürüleri (çünkü Türkan / Tarkan tesadüf değildir) olarak kalmış birileri bu işleri hamburger yapamaz...

    Birileri de bu işleri "şatodaki ...hudi baron ve karısının beş çayınınfon müziği" olarak biliyorlar ise hakikaten büyük bir hata halindeler.

    Buraya açmış olduğun başlığa –önceki sayfalarda da görüldüğü üzere- rock´çısı / heavy´cisi daha çok takılacaktır.

    Benim buraya yazmış oluşum ise, seninle bir takım tavuk bacaklarını paylaşmaya kalkmak değil, aksine, bu ülkede son 35 yılını çok iyi bildiğim tipik “rock´çı mozartiana” kafasıyla klasik takılmaya çalışan sen ve senin gibilere küçük bir “hatırlatma” yapmış olmaktır.

    Seni “hocam” diye hitap ettiğin rock´çılarla başbaşa bırakıyorum “yahu”...


    1- Orada ne demek istediğimi "ortalama zeka, aklı selim sahibi" herkes anlar zaten. Demek istediğim şey şu, "Aa konservatuvar mezunu mu? O zaman müzikle ilgili her şeyi biliyordur" bakış açısı yanlış, yaptığım vurgu da ona ama, anlayamadın sanırım. Midi kavramını da gayet iyi bilirim, sürekli midiler üzerinden düzenlemeler yaparım, keman için piyano, klavsen, orkestra eşlik parçaları vs. hazırlarım.

    2- Sen daha bir insanı tanımadan peşin hükümle "Tarkan türkan kafasıyla klasik takılmaya kalkan" olarak nitelendiriyorsun da, bilmiyorsun ki o kişi vaktinin epey bir kısmını müzik dinlemeyle, beğenirsen "klasik müzik" dinlemeyle, okumayla, araştırmayla geçiriyor. Böyle birine ısrarla "dinleyemezsin, sevemezsin" demek niye?
    İlginç olan şey ise bir felsefe forumunda sanat ve felsefe üzerine yazı yazmayı bir meziyet, bir ayrıcalık olarak görmen. Bir dergide, gazete sanat üzerine yazarsın, anlarım. "Az buçuk bir şey biliyor ki yazıyo" derim. Ancak "forum" diyorsun, "forum". Adının "Felsefe forumu" olması onu buradan farklı kılmıyor. Sen müziği "müzik" olarak görmeyip, onu tarihin bir köşesine sıkıştırmaya çalışırsan işte böyle barok gibi geniş bir dönemin müziğinden mahrum kalırsın, o müziği dinleyene de gereksiz bir şekilde "tarkan, türkan kafasıyla dinliyorsun" dersin, bu kişi çocukluğunda dahi dediğin sanatçıları (ah, onlara sanatçı dedim bak, şimdi kızacaksın, hadi onların sanatçılığını da bir yargıla "yüce sanat erbabı"), dediğin tarz müzikleri dinlememiş biri olsa bile.

    3- Bir de meziyetmiş gibi "ben bunlarla savaşan biriyim" diyorsun, neyin kafasıdır bu yahu? Sen müziğini dinle, çal, öğren, yaz. Neyin kafası bu, bir insan İstanbul'da dünyaya gelmiş, burada yaşamak zorunda diye barok müzik dinlemeyecek mi? Bir mücadele vereceksen popüler kültüre karşı ver bari de bir işe yarasın.

    4- Ben kimi "adam" sıfatına sokmaya çalışıyorum, pardon? Ben senin gibi millete tepeden bakmıyorum, "Siz Bach, Mozart, Vivaldi dinleyemezsiniz ulan, ne haddinize, pis İstanbullular (pis İstanbullu lafını kullanmadın, ama emin ol "3. Dünya çifliği" lafı bundan daha "hakaretvari")" gibisinden bir kafa yapım yok çok şükür. Kimseye de "sen aslında popçusun, rockçusun, 'adam' görünmek için klasik müzik dinliyorsun" gibisinden boş, hadsizce, kompleks kokan laflar etmiyorum.
    8 yıl sanat forumunda yazmışsın ama sanatın evrenselliği konusunda hiçbir şey öğrenememişsin belli ki. Şunu bir anlasan keşke, aynı sanat eserinden Fransız bir aristokrat da, Nijeryalı bir gariban da aynı şekilde haz alabilir.

    Sonuç olarak, burada, İstanbul'da; ("3. dünya çiftliği" gibi çirkin bir ifadeyi kullanmayacağım, "çiftlik" kelimesini kullanmaktaki amacın belli, "Yahudi domuzu" gibi ırkçı bir söylemi de asla kullanmayacağım) müzik üzerine de, resim üzerine de, tiyatro üzerine de, bale üzerine de isteyen istediği gibi konuşur. Sen "istediğiniz gibi at koşturamazsınız" diye kendini yırt, bu elitist kompleksle devam et. Müzik senin putun olmuş, aynen böyle devam et. Sen bu kafayla ancak "Dinlemeyin, dinlemeyin ulan! Siz kimsiniz de Bach dinliyorsunuz, siz Almanya'da aristokrat bir aileden mi doğdunuz, barok mimarili bir evde mi yaşıyorsunuz?! Kimsiniz de klasik müzik, barok müzik dinleyeceksiniz?!" diye bağırıp durursun. Müziği "müzik" olduğu için sevmiş, müziğin anlamını sadece "müzik"te bulmuş, başka tırı vırı şeylerin müziğin "güzelliğini" öldüremeyeceğini bilen insanlar da müziğini dinlesin. Hazzını alsın, ruhunu doyursun, müziğin keyfini çıkarsın.

    Burada ister rockçu takılsın, ister heavyci takılsın, ister popçu, rapçi takılsın. Umrumda değil. Belki bu müzikleri dinlerler de severler, fena mı? Tekrar etmişsin, ben de ediyorum. Sen daha beni tanımadan, klasik müziği, özellikle barok müziği ne kadar dinlediğimi; dinlemekle kalmayıp ne kadar çalıp, araştırdığımı bilmeden "Rockçı mozartiana" olarak nitelendiriyorsun. Tekrar tekrar söylüyorum, sen sanırım barok müziği sevmediğin için başka kimsenin de sevemeyeceğini düşünüyorsun, ama maalesef(senin için), sevenler de var işte, Türkiye'de düşündüğünden çok vardır muhtemelen.

    Forumda kullandığımız jargondur, birbirimize "hocam" deriz. Senin bir "rockçıya" (rockçı lafını da defaatle bir aşağılama kelimesi gibi kullanman da ayrı bir konu ya, neyse) "hocam" demeyi gururuna yedirememen, tekrar söylüyorum, ne büyük bir elitist olduğunu ve aslında bir bakıma aşağılık kompleksinin de olduğunu gözler önüne seriyor. Sürekli "sizden üstünüm" mesajı vermeye çalışıyorsun ama, maalesef kardeşim, kimseden üstün olduğun falan yok. Sen bence o "felsefe forumu"na git orada devam et anlamsız mesajlarını yazmaya. "Ne büyük sanat eleştirmeniyim ya" kafasını yaşamaya da devam edersin hem.

    Son olarak, bunu da söylemem lazım. Bu konuda yazdıklarını da, kendi açtığın konulara yazdıklarını da okudum. Marifetmiş gibi, "çok sanatsal konuşuyorum" dermiş gibi anlamsız, cümle yapısı bozuk, imlası bozuk, ne dediğini anlatmakta yetersiz bomboş cümlelerden ibaret yazılar yazıyorsun. Edebi falan yazdığını mı düşünüyorsun bilmiyorum da, edebi dille alakan yok dostum. Sen gelip millete çamur atacağına, milleti dinlediği müziklerle, hatta dinlemediği müziklerle yargılayacağına bir cümle kurmayı, yazı yazmayı öğren.




  • ludıvico einaudi'nin yeni albümü 14 ekim'de geliyor. bir parçası şimdiden yayınlandı:
    https://youtube.com/watch?v=k9NM-yK1C2I

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Konser ve canlı dinlemek isteyenler Orkestra sion'u takip edin. Konserler ücretsizdir. Şefi konstan dostumdur, ve çok çok yetenekli bir piyanist, şef ve müzisyendir. Daha önce Türkiyede hiç seslendirilmemiş eserleri icra ettikleride oluyor.

    http://www.nds.k12.tr/Paul-Badura-Skoda-Orchestra-Sion-7339 en yakın program bu. (ki badura çok önemli bir piyanisttir). Ayrıca uluslararası piyano yarışmasıda var.
  • 
Sayfa: önceki 910111213
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.