Şimdi Ara

++ insanın istekleri neden sınırsızdır ?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
25
Cevap
0
Favori
1.123
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • İnsan ölümlü bir hayatı yaşamak üzere dünyaya gelmiştir. Öyle ki ne zaman buradan ayrılacağı da belli değildir ancak ayrılacağına da kesin inanmaktadır ve bilmektedir.

    Hal böyle iken 7 ceddinin tüketemeyeceği servet sahibi olmak, paylaşma duygusundan mahrum hayat yaşamak, hep daha fazlasını - daha iyisini kazanmak için çabalamak.

    Fakat ölüp giderken de yanında sadece kefen götürebilmek, onun da cebi yok.

    bu durumda insanın içindeki kazanma hırsının sebebi nedir ?

    bu hırs biyolojik bir gereklilik midir ?

    mesela biz kendimize ömür biçerken 60-65 li yaşlardan bahsediriz de acaba 60-65 inde olanlar ölüme kendilerini ne kadar yakın hissederler...

    konu geniş

    buyrun başlayın bir taraftan ...

    insanın gözü neden doymaz ???



  • bence bu insanın içinde doğasında olan bişey yani hep iyisini istemessek bi bakımdan iyi yerlere gelemeyiz.mesleğimizde başarımızda en iyisini isteriz.küçüklükte aslında aileler başlatır bunu sen çok iyi bi mesle sahibi olmalısın çok çalışmalı okula başarlı olmalısın vs die başlarlar.bir süre sonra bu içimizde hırsa dönüşür ben çok zengin olmalıyım ben şöle yapmalıyım. bir çoğumuzdada örnek alma duygusudur bu zenginleri onların yaşantılarını görür ben neden öyle olamayım der. bunları düşünürken bir gün bu dünyadan gidiceğimizi fakat kazandıklarımızı yanımızda götüremeyeceğimizi düşünmeyiz.aslında fazla abartılmadığında hedefler iyidir önemlidir. ama bu hedefler gerçekleştikçe hedefler daha yüksek yerlere çıkartılır.bunun sonuda yok.sadece doyumsuzluk elimizdekiyle yetinmek yerine daha fazlasını yapmamızı isteyen bir duygu. sanırım bunun asıl sorumlusuda egomuzu tatmin etme isteği çünkü egomuz doyumsuzdur.birşey biter başka birşey ister bizde onun isteklerini yaptıkca büyümeye başlar.bunun önüne geçemeyiz.herşeyin en iyisini isteriz.bunun içinde ölene kadar çabalar dururuz...




  • Şahsın ilk eğitimi ailede başlar ve ailenin ilk öğretmeye çalıştığı kavram bencilliktir.Çünkü ailelerin tecrüeleri insanlara güvenilemiyen canlılar yapmıştır.Düşünün bir.Ailelerin bize ilk öğrettiği şey nedir?Babana bile güvenme.
    Çocuk eğer bencilliğe yatkın değilse inatla bu dayatmayı reddeder.Fakat ailesi ona güvenilir biri olmayı öğretmediği için başkalarının güvenini kırar.Dolayısıyla başka bir evebeynin haklı olmasını güvenmeme dayatmasını reddeden biri sebep olmuştur.Güvenini kırdığı insan ona güvenmediği için kötü davranır ve ilk çocuğun güvenini kırar.Elimizde şu an ne var?
    Kimseye güvenmeyen iki birey!
    bunun akabinde 2 iken 4 dörtken 8 8 ken 16 16 iken 32 vsvs. 2 katlaarak artar sonuçta güvenmemeyi henüz öğrenmemiş ve öğrenmiş bireyler olmak üzere toplum ikiye ayrılır.
    Güvenmeme duygusu toplumsal düşünmeyi eriterek yok eder.Bu yok oluştan sonra bireyler giderek bencilleşir.Bencilleştikçe başkalarının başarılarını kıskanma başlar.Bu kıskanmalar dolayısıyla hırsı artar ve başkasında olan fakat kendinde olmayan herşeyi istemeye başlar.Bu istemle toplumsal düünüm erimekte Hırsları ile yalnız kalmış yalnız bireyler oluşur.

    Kısaca anlatmak gerekirse:
    toplumun yapısı ile kurulmuş aileler birey adayları olan çocuklarına yetinebilmekten ziyade hırsı öğrettiği için bireyler doymak nedir bilmez....




  • insan bir adada yalnız büyüse isteklerinin sınırı olabilir mi ki ?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    insan bir adada yalnız büyüse isteklerinin sınırı olabilir mi ki ?


    olmaz, çünkü biri tarafından yetinme öğretilmemiştir.Dolayısıyla vahşi hayatın zor şartlar onu bencil olmaya zorlar
  • İnsan 1 yıl dahi yaşasa en iyi koşullarda yaşamak isteyecektir. Bunu engellemek çok zordur, evi olsa araba ister, arabası olsa uçak ister vs vs... Bazı din büyükleri bu isteklerini köreltebilmek için perhiz yaparlar -ki tek yol bu gibi-. Rahat ve rehavetten uzaklaşıp nefislerini terbiye ederler. Ama bugün böyle yapan olur mu, bilinmez.
  • Hep daha iyisini ve daha fazlasını istemek çok da kötü olmasa gerek. Kişilere haksızlık edip idealden uzaklaşmadan elde edebiliyorsak sorun yoktur sanırım.

    İnsan neden sürekli daha iyisini ister sorusunun cevabı şu olabilir; aklını işleten insanın içinde bulunduğu durumdan daha iyisinin olabileceğinin farkına vardığı anda oturup beklmesi pek normal değil gibi... İnsan aklı önce kafasında daha iyisinin olabileceği konusunda hükme varıyordur, ardında da bunu istiyordur diye düşünüyorum. Yani önce görüyor, sonra istiyor. İyiyi görüp de arzulamamak mümkün değil. Siyah saçlı, mavi gözlü kuzey avrupa kadınlarını görüp mahallemizdeki haticeden daha alımlı olduğunu fark etmemek mümkün değil. Sorunlar bu isteği gerçekleştirmek için kullanılan yolun ideal olup olmamasından kaynaklanıyor galiba. Çoğunlukla amaca ulaşılırken bencilce yoldaki tavşanları ezdiğimizden artık insanın doyumsuz olmasını olumsuz birşey olarak görüyoruz. Uçurumdan atlayanı düşmek değil de durmak öldürüyor ya.. onun gibi bişiy...




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orjinalden alıntı: [cins]

    Hep daha iyisini ve daha fazlasını istemek çok da kötü olmasa gerek. Kişilere haksızlık edip idealden uzaklaşmadan elde edebiliyorsak sorun yoktur sanırım.

    İnsan neden sürekli daha iyisini ister sorusunun cevabı şu olabilir; aklını işleten insanın içinde bulunduğu durumdan daha iyisinin olabileceğinin farkına vardığı anda oturup beklmesi pek normal değil gibi... İnsan aklı önce kafasında daha iyisinin olabileceği konusunda hükme varıyordur, ardında da bunu istiyordur diye düşünüyorum. Yani önce görüyor, sonra istiyor. İyiyi görüp de arzulamamak mümkün değil. Siyah saçlı, mavi gözlü kuzey avrupa kadınlarını görüp mahallemizdeki haticeden daha alımlı olduğunu fark etmemek mümkün değil. Sorunlar bu isteği gerçekleştirmek için kullanılan yolun ideal olup olmamasından kaynaklanıyor galiba. Çoğunlukla amaca ulaşılırken bencilce yoldaki tavşanları ezdiğimizden artık insanın doyumsuz olmasını olumsuz birşey olarak görüyoruz. Uçurumdan atlayanı düşmek değil de durmak öldürüyor ya.. onun gibi bişiy...


    fizik sayesinde öğrendiğim bir şey varsa o da herşeyin göründüğü gibi olmadığıdır




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    insan bir adada yalnız büyüse isteklerinin sınırı olabilir mi ki ?


    bence sınırlı olabilir çünkü yaşadığı ortamda pek fazla bişey bilmez yani adada tek başınasın kıyafet para okul vs gibi şeyleri bilmeden yaşar bişey bulduğu zaman sevinir ama onun daha iyisi olduğunu bilmez... bence isteklerin sınırsız olması çevremizde devamlı gelişen teknoloji insanları devamlı rekabete sokan hırs duygusu. Biraz düşünün dünyanın en zengin adamısınız herşeyiniz var alıcak başka bişey kalmadı yani en üstün şeylere ulaştınız çok başarılısınız sizden daha başarılı daha zengin vs biri yok o zamanda hala herşeyim var ama şuda olsaydı diyemezsiniz çünkü artık öle bişey kalmamıştır. işte isteklerimizin sınırı burası ama oraya hiç bir zaman ulaşamıyacağımızı düşünüyorum çünkü bu dünyada rekabet devam ettiği sürece yeni şeyler devamlı çıkıcaktı bunun sonu gelmicektir...




  • İnsan olduğu için...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: [cins]

    Hep daha iyisini ve daha fazlasını istemek çok da kötü olmasa gerek. Kişilere haksızlık edip idealden uzaklaşmadan elde edebiliyorsak sorun yoktur sanırım.

    İnsan neden sürekli daha iyisini ister sorusunun cevabı şu olabilir; aklını işleten insanın içinde bulunduğu durumdan daha iyisinin olabileceğinin farkına vardığı anda oturup beklmesi pek normal değil gibi... İnsan aklı önce kafasında daha iyisinin olabileceği konusunda hükme varıyordur, ardında da bunu istiyordur diye düşünüyorum. Yani önce görüyor, sonra istiyor. İyiyi görüp de arzulamamak mümkün değil. Siyah saçlı, mavi gözlü kuzey avrupa kadınlarını görüp mahallemizdeki haticeden daha alımlı olduğunu fark etmemek mümkün değil. Sorunlar bu isteği gerçekleştirmek için kullanılan yolun ideal olup olmamasından kaynaklanıyor galiba. Çoğunlukla amaca ulaşılırken bencilce yoldaki tavşanları ezdiğimizden artık insanın doyumsuz olmasını olumsuz birşey olarak görüyoruz. Uçurumdan atlayanı düşmek değil de durmak öldürüyor ya.. onun gibi bişiy...

    Güzel yazmışsın eline sağlık. Yazdıklarına katılmakla beraber şunlarıda söylemek isterim; insan sürekli daha fazlasını istemeseydi bir yerde dur deseydi onun için artık yaşamanın bir anlamı kalmazdı. Bizleri yaşama bağlayan şey doyumsuzluğumuzdur. Hep onların peşinden gideriz, olara ulaşmak için çabalarız, üretiriz, bu süreç bitmez eğer biterse bizde bitmiş oluruz.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: harina


    quote:

    Orjinalden alıntı: [cins]

    Hep daha iyisini ve daha fazlasını istemek çok da kötü olmasa gerek. Kişilere haksızlık edip idealden uzaklaşmadan elde edebiliyorsak sorun yoktur sanırım.

    İnsan neden sürekli daha iyisini ister sorusunun cevabı şu olabilir; aklını işleten insanın içinde bulunduğu durumdan daha iyisinin olabileceğinin farkına vardığı anda oturup beklmesi pek normal değil gibi... İnsan aklı önce kafasında daha iyisinin olabileceği konusunda hükme varıyordur, ardında da bunu istiyordur diye düşünüyorum. Yani önce görüyor, sonra istiyor. İyiyi görüp de arzulamamak mümkün değil. Siyah saçlı, mavi gözlü kuzey avrupa kadınlarını görüp mahallemizdeki haticeden daha alımlı olduğunu fark etmemek mümkün değil. Sorunlar bu isteği gerçekleştirmek için kullanılan yolun ideal olup olmamasından kaynaklanıyor galiba. Çoğunlukla amaca ulaşılırken bencilce yoldaki tavşanları ezdiğimizden artık insanın doyumsuz olmasını olumsuz birşey olarak görüyoruz. Uçurumdan atlayanı düşmek değil de durmak öldürüyor ya.. onun gibi bişiy...

    Güzel yazmışsın eline sağlık. Yazdıklarına katılmakla beraber şunlarıda söylemek isterim; insan sürekli daha fazlasını istemeseydi bir yerde dur deseydi onun için artık yaşamanın bir anlamı kalmazdı. Bizleri yaşama bağlayan şey doyumsuzluğumuzdur. Hep onların peşinden gideriz, olara ulaşmak için çabalarız, üretiriz, bu süreç bitmez eğer biterse bizde bitmiş oluruz.


    Bu forumun en sevdiğim yanı bu... Olaylara daha farklı bakabilmeyi öğreniyorum.




  • Daha fazlasını isteme bana göre bize evrimin kazandırdığı bir özelliktir. Günümüzü düşünürsek hayati önemi anlaşılmayabilir, ama tarih öncesi çağları düşünürsek daha fazlasını istemek yeri geldiğinde hayat kurtarabilir. Hayvanlarda bile bunun örnekleri bulunabilir. Ama özne insan olunca, ve zaman da günümüz olunca, olayın çapı çok daha büyük oluyor haliyle. Sonuç olarak, fazla mal göz çıkarmaz. Hatta yeri geldiğinde hayat kurtarır, genlerimizi bir sonraki nesle aktarma şansımızı artırır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Really -- 19 Temmuz 2007; 0:58:02 >
  • @really

    ne hikmetse size herşey evrimi hatırlatıyor.

    hırsının peşinden ölen insan sayısı az olmasa gerek. aksine az ile yetinmesini bilenler hem daha mutlu hem daha sağlıklı olur ...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    @really

    ne hikmetse size herşey evrimi hatırlatıyor.




    Evet. Çünkü evrim çok önemli bir olay. Bu gibi şeyleri evrimden bağımsız düşünemezsiniz.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Really


    quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    @really

    ne hikmetse size herşey evrimi hatırlatıyor.




    Evet. Çünkü evrim çok önemli bir olay. Bu gibi şeyleri evrimden bağımsız düşünemezsiniz.



    "düşünemem" deseniz daha güzel bir ifade olurdu. zira ben düşünebiliyorum evrimden bağımsız.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    quote:

    Orjinalden alıntı: Really


    quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    @really

    ne hikmetse size herşey evrimi hatırlatıyor.




    Evet. Çünkü evrim çok önemli bir olay. Bu gibi şeyleri evrimden bağımsız düşünemezsiniz.



    "düşünemem" deseniz daha güzel bir ifade olurdu. zira ben düşünebiliyorum evrimden bağımsız.


    ben de




  • dostovyevski, yanlış hatırlamıyorsam "yer altından notlar"ında şu soruyu sorar (sözcükler farklı olabilir): "uygarlık, duygularımızı çeşitlendirmekten başka ne iş yapmıştır?" uygarlık ve "duyguların çeşitlendirilmesi..." turganyev ise "babalar ve oğullar"ında ona bir anlamda yanıt vermektedir: "yaşadığın dünya, artık babanın dünyası değil. yeni bir dünya var ve bu yeni dünyanın da kendine özgü bir gerçekliği var..."

    tartışma, bir başka boyutta 1960 larda sürer. Herbert Markus, "tek boyutlu insan" adlı kitabında, kapitalist toplumun insanı nasıl bir, kendine, başkalarına ve topluma yabancılaşma içerisine ittiğini, bu yabancılaşmanın kişiyi nasıl bir "tüketim canavarı" haline getirdiğini tartışır. bu "tüketim canavarı" için, hayat herşeydir ve herşey sahip olduklarıyla anlamlıdır.

    alvin tofler, "şok" adlı çalışmasında, (ki birzamanların bir yönüyle "altın kitaplar" yani popüler söylemi olduğu varsayılan ismidir) insan istekleri ile yaşadığı gerçeklerin (kişi'nin geçmişiyle, yakın çevresiyle, yakın çevresini ve geçmişinde önemli izleri olan nesnelerle) nasıl bir KOPUŞ içinde olduğunu gözler önüne serer. (biz bu süreci yeni yeni yaşamaya başladık...) o KOPUŞ da, kişinin kendinden ve kendi algıladıklarından başka hiçbir dünya yoktur ve varsa da zaten önemli değildir. çarpıcı örnek olması açısından, aktardığı bir deneyi aklımda kaldığı kadarıyla yazayım.

    abd de kitabın yazıldığı tarihlerde, her yıl ortalama 70 milyon kişi İŞ NEDENİYLE bir yerden başka bir yere göç etmektedir. bu durum bazı şirketler için "maddi kayıpların" ve verimsizliğin yüksek olması anlamına da gelir. şunu düşünür ve denerler. diyelim ki ahmet istanbul'da A şirketinin başında olan, iki çocuklu, esmer 170 boylarında, bir eşi olan bir adamdır. ahmet, altı ay kadar ankara da çalışacak, sonra da izmir'e gidecektir...

    ahmetin ailesini ankaraya, oradan da izmire göndermek, hem aileye zarar vermekte, hem de şirkete ekstra bir maliyet yüklemektedir. peki, şirket, ankara da ve izmir de, 2 çocuklu, esmer 170 boylarında bir kadından oluşan bir aile bulsa, ahmeti de bu aileye yerleştirse... olur mu? olur... daha ucuz olur mu? evet daha ucuz olur... denenir. o yıllarda pek başarılı olamaz. ancak Toffler, sürecin ucu açık bir süreç olduğunu ve bu tür ilişkilerin yoğunlaşarak ilerleyeceğini savunur.

    tofler, marcus, dostovyevski ya da turganyev. ismini anamadığım daha bir çokları: her biri ayrı dünya görüşünü taşımaları, ayrı zaman dilimlerinde ve ayrı yerlerde söylemelerine rağmen bir noktada birleşirler: insanın toplumsal yaşam biçimi içerisinde bir yönüyle "tanımlanamaz" bencilliğe, "tek başınalığa" kaymaları ve bu bencilliğin ve tek başınalığın ise, en büyük satın alma parametresi olan "para" ile giderilebileceği ideolojisinin bombardımanı... (örneğin, acaba bazı deterjanlar niye DAHA BEYAZ yıkar ve KOMŞUnun gözüne sokulur...)

    aslında, burada Shakespeare'in, yanılmıyorsam Hamlet'teydi, para üzerine bir tiradını yazmak isterdim. (kitaplar yanımda değil. belki daha sonra) fikir olarak, en kaba biçimiyle şöyleydi:

    "diyelim ki topalım, ama param var, dünyanın en hızlı atlarını satın alabilirim. demek ki, ben, dünyanın en hızlı gideninden, aslında daha hızlıyım. benim topallığım, paranın gücü karşısında, anlamını, değerini yitirir...

    diyelim ki dünyanın en çirkin insanıyım: ama param var, dünyanın en güzel yüzlerini ve bedenlerini kendime uygulatabilirim, uygulatırım. demek ki dünyanın en güzel insanı benim..."

    "para"nın kesin ve ciddi bir karakteri vardır: herşeyi, ama HERŞEYİ SATIN ALIR.

    kapitalizmin de kesin ve ciddi bir karakteri vardır: ürettiği HERŞEYİ, ama HERŞEYİ SATMAK ZORUNDAdır...

    insanı, toplumdan, çağından, geçmişinden soyutlar, fanusun içinde varolmuş, varlığını sürdürmüş gibi koyarsanız, soru anlamlı hale geliyor...

    ancak, insanı, yaşadığı toplumun içine, çağına, geçmişine koyduğumda, fanusun içinde varolan birşeymiş gibi değil de, bir süreçte yaşayan BİRİ olarak ortaya koyduğumda soru anlamsız hale geliyor. çünkü insanın İSTEKLERİ, hele de bu İSTEKLERİN SINIRSIZlığı, biyolojik değil (freud, lacan, jung, reich, frankfurt ekolu gibi yaklaşımların bilgisine sahip olan biri olarak söylüyorum) toplumsal bir sürecin ürünüdür.

    bu çağın ve ideolojik sistemin temel taşı; tüketim-toplumu'dur. kullanırsınız atarsınız. attığınız insan da olabilir, bebeklikten kalan oyuncağınız da... ama mutlaka atarsınız...

    bugün ülkemizde yaşadığımız dönemde, bir yönüyle, bugünün önüne geçmişi çıkarma süreci ve sürecin dirençlerinin nedenlerinden biri de budur...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi narada -- 19 Temmuz 2007; 14:20:23 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    quote:

    Orjinalden alıntı: Really


    quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    @really

    ne hikmetse size herşey evrimi hatırlatıyor.




    Evet. Çünkü evrim çok önemli bir olay. Bu gibi şeyleri evrimden bağımsız düşünemezsiniz.



    "düşünemem" deseniz daha güzel bir ifade olurdu. zira ben düşünebiliyorum evrimden bağımsız.




    Bu da size Allah'ın bir lütfu olsa gerek.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Ömer
    İnsan olduğu için...


    Nefsi olduğu için...
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.