Şimdi Ara

İhlas ve waterbox Reverse Osmosis su arıtıcıları tercihi? (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
115
Cevap
1
Favori
73.760
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Öncelikle herkese merhabalar..

    İyi ki bu forumlar ve tartışma ortamları var,en azından elektronik ortamda arama motorları sayesinde normal sohbet esnasında malesef yapamadığımız,ve kulaktan kulağa yayılan ve yayıldıkça eksilip anlamını yitiren ve yeni anlamlar katılan cümlelere inanmak ve bunları savunmak zorunda değiliz.

    Konu hakkında çok fazla araştırma yaptığımdan,yukarıda uzun zamandır süren,tartışma olarak adlandırmak istemediğim bilgi paylaşımına katkıda bulunabileceğimi düşündüm ve yazmaya karar verdim,yazıklarıma yorum yapmadan ya da karşıt fikir belirtmeden önce lütfen en azından arama motorunda ya da bunu yapamıyorsak bile(!) ansiklopedilerden bakıp öyle yazınız.

    Bahsi geçen sistem ağırlıkla reverse osmosis,yani ters ozmos denilen sistem,

    Bilimsel hiçbir konuya girmeden konuyu kısaca özetleyeceğim,

    Ters ozmos sisteminde kullanılan ve sistemin kalbi olarak adlandırılan filtre ''membran'' filtredir.Vücuttan çıkan atık suyu bile arıtabilecek bir yapıya sahiptir.

    KÖRÜ KÖRÜNE İNANALIM MI?

    Tabi ki hayır.Ancak bu doğrudur!

    Sebebi de;

    Membran filtrenin gözenek çapı 0.0005 *mikron boyutundadır.

    1 mikron=1mm/1000

    Dünyada ''BİLİNEN'' en küçük virüs 0.4 mikrondur.

    Bu yüzden de su membran filtreden geçtikten sonra içerisinde partikül,kum,ağır metal,arsenik,civa,nikel,bakır,krom,foseptik,bakteri.....

    OLMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR!

    Peki basit mantıkla düşünmeye davet ediyorum sizleri,

    Suyun içinde vücudumuzun ihtiyacı olan mineraller,bilinen en küçük virüsten daha mı küçüktür?

    TABİ Kİ HAYIR!

    Anlamayan ya da anlamak istemeyebilecekler için konuyu biraz daha açıyorum,su membran filtreden geçtikten sonra içerisinde herhangi zararlı bir maddenin olması söz konusu değildir.Ancak;

    FAYDALI MİNERALLERİN OLMASI DA SÖZ KONUSU DEĞİLDİR!!

    Ters ozmos satıcıları,ya da damacana suyunun sağlıklı olduğunu iddia eden kişiler,bu durumun karşısında savunma olarak hep şunu söylerler,

    1 KÜVET DOLUSU SUDAN ALABİLECEĞİNİZ MİNERAL 1 ÇAY KAŞIĞI YOĞURTTA VARDIR.

    Yani bu ne demek oluyor,sudan mineral almanıza gerek yoktur.

    YURTDIŞINDA SATILAN YUMUŞAK SULARDA ''BÜYÜME ÇAĞINDAKİ BEBEKLER VE YAŞLILAR İÇİN SAKINCALIDIR'' YAZAR!

    HER FIRSATTA YURTDIŞINDAN ÖRNEK VERMEYİ VE VERENLERİ DE SEVMEM,

    Bu yüzden çok uzağa gitmeye gerek yok ülkemizde damacana ya da pvc olan diğer hazır sulardan bazılarına baktığımızda ki marka vermek istemiyorum reklam yapmamak adına eğer inanmayan ya da merak eden olur ise lütfen pm atsın yazabilirim.

    -Düşük Mineralli su
    -Düşük Mineralli Sodyum diyetine uygun su

    Yazmaktadır...

    Satın almış olduğumuz damacanaların üzerinde de ki lütfen dikkat ediniz.

    ''Ozonlama yöntemi ile demir uzaklaştırılmıştır''

    Yazar...

    Peki bu kötü birşey mi?

    http://www.opalsu.com.tr/ozon.php?ozon=endustri&menu=ozonmenu

    Okuduğumuzda bize zararlı olabilecek bazı faktörleri ortadan kaldırdığını görüyoruz ve zararlı değil.

    Peki damacanaların üzerinde DOĞAL KAYNAK SUYU yazıyor değil mi?

    Nerede kaldı bunun doğallığı?

    Çok fazla uzattım daha da fazla uzatmak istemiyorum ancak bunları herkes bilmeli..

    Bundan bir kaç sene önce,özellikle kaçak,ruhsatsız,artezyen kuyularından çekilen ve hiçbir şekilde denetimden geçmeden dolum yapılan ve devlet tarafından mühürlenip ceza müeyyideleri uygulanan ve medyada da oldukça geniş yer tutan haberlerden sonra, bakanlık tarafından denetimler bir hayli arttırıldı ve sıkı şartlar getirildi.

    Kabartma logo kullanılma şartı,
    Dolum tarihi basılma şartı,
    Güvenli kapak uygulaması vb...

    Ancak ülkemizde kaç kişi damacanaların maksimum 60 dolumdan sonra imha edilerek tekrar kullanılmaması gerektiğini biliyor?

    Gelelim meşhur TDS,PPM ölçümlerine..

    Su arıtma firmalarının evinize geldiğinde ya da kullanıcılar buna daha aşinadır;

    Suyun içerisine batırarak yaptıkları bir ölçüm vardır ve cihazın adı da TDS metredir.

    Bu cihazın işlevi suyun içerisinde ki su olmayan maddelerin miktarını bize mg/l cinsinden verebilmesidir.Yarı ilkel bir iletkenlik ölçüm cihazıdır.İletkenliği ölçebilmesi de saf suyun nötr olmasından kaynaklanır...

    Ölçümlere bakalım..

    Şu anda ülkemizin her tarafında şebeke suyunun TDS ölçümü farklılık göstermektedir.Bunun sebebi hem farklı barajlardan su basılması,hem de barajdan evinize gelene kadar suyun geçtiği borulardan suya karışan maddelerdir.

    Örnek vermek gerekirse İzmir şehrinde Basınsitesi/Hatay semtinde 190-200 ppm ölçülürken bu rakam 500 metre aşağıda Sahil kenarında 450 ppmdir.Karşıyaka yöresinde yer yer 500 ppm i geçmektedir.

    Peki 500 ppm demek suyun çok kirli bol arsenikli civalı olduğu anlamına mı gelir?

    Tabi ki hayır.Ayrıntılı bir laboratuvar incelemesi yapmadan size kimse suyun içinde ne olduğunu SÖYLEYEMEZ.

    Peki şebeke suyunun içerisinde vücuda almamız gereken minerallerde var mı?Tabi ki evet,Mineraller suyun tds'sini yükseltir mi?Tabi ki yükseltir çünkü su olmayan maddelerdir.Peki 500 ppm in tamamı mineral midir TABİ Kİ HAYIR..

    Yeterince uzamış olduğundan dolayı sadede gelmek istiyorum yavaş yavaş,

    Ters Ozmos sistemlerinden çıkan suyun TDS değeri ortalama 4 ppm ile 40 ppm arasında değişir.Bu giriş suyunun tds değerine bağlıdır.

    Ters Ozmos sisteminin saf su,ya da saf suya çok yakın bir su üretip üretmediği konusunda tartışmalar da gözlemledim.

    Lütfen üşenmeyiniz bir benzin istasyonundan araba aküsü için satılan saf su ya da ütü suyu satın alınız.Ve tds ölçümünü yapınız,siz yapmasanız bile size tanıtıma gelen arıtma firmasını tekrar davet edip yaptırınız.Baktığınızda bu sularında 1-20 ppm arasında değiştiğini göreceksiniz.

    Ne ilginçtir ki Erikli 12 ppm ve Nestle 9 ppm (ki bu rakamları hfatihh arkadaşımın yazısından alıntı yaparak yazıyorum,bu rakamlarda değişkendir) 'dir.


    Sevgili arkadaşlar lütfen yazdıklarımı tekrar tekrar okuyunuz karşılaştırınız ve birleştiriniz.

    Verdiğim bilgileri sonuca bağlayıp özetlemek gerekirse;

    -Ters Ozmos sisteminden çıkan su SAF SU OLMASA BİLE SAF SUYA ÇOK YAKINDIR.

    -Damacana ve hazır sular da Ters Ozmos ya da alternatif bilmediğimiz(!) başka bir arıtmadan geçirildiği için yine aynı şekilde SAF SUYA YAKINDIR.

    -Saf suya yakın olmak yumuşak su içmek anlamına gelir.Yumuşak su minerallerinden yoksun su'dur.

    Bu maddeyi desteklerken sevgili arabaci72 arkadaşımın affına sığınarak paste ettiği linki alıntı yaparak yenilemek istiyorum.

    http://www.trt.net.tr/Haber/HaberDetay.aspx?HaberKodu=4b76884f-e6ea-481d-8c2e-ab1f413c58ae

    Aynı zamanda yumuşak su içmek ve sert su içmenin faydaları diye arama motorlarını kullanmanızı rica ediyorum.

    SERT SU=MİNERALLİ SU

    Mineralli su=Sağlıklı su

    Mineralsiz su=Mineralinden yoksun ve vücudumuzdan mineral çalan ve özellikle bebekleri ve yaşlıları kısa dönemde ve ciddi oranda etkileyen,gelişme çağındaki kişileri ve ergenleri de uzun dönemde etkileyen çok fazla sayıda kalıcı hasarlar yaratan bir su'dur.

    Peki bu kadar yazı yazdık çizdik..
    Problemler ortada..

    Ne yapılması gerekiyor?

    Cevap çok basit.

    Kaynak suyuna,yani minerallerinden yoksun olmayan,ve içerisinde zararlı maddeler olmayan suya ,kaynak suyu içme imkanımız olmasa da ya da bu imkan kısıtlı bile olsa en yakın suyu içmemiz gerekiyor.Bunun için de ya dağların tepesine çıkıp en kaliteli kaynak suyunu arayıp bulacağız ve evimize mesafemize göre onbinlerce kilometre asbest,demir,ya da kurşun olmayan borular çekip içeceğiz.Ya da eğer piyasa da buna en yakın suyu üretebilen ve bunu belgeleyebilen bir sistem var ise bunu kullanacağız.Hodri meydan diyorum!

    Bu aşamada damacana suyunu savunmak adına bazı kişiler bana üzerinde suyun ayrıntılı tahlil raporlarının olduğunu ve bunların denetlendiğini ve kesinlikle yalan söyleyemeyeceklerini ifade edeceklerdir.

    Cevabım net olacak

    -Sizce damacanalar her yeniden doldurulduğunda etiketleri yenileniyor mu?
    -Yenilendi diyelim,minerallerinden yoksun bir suyu içmek bizim sağlıklı su içme ihtiyacımızı karşılıyor mu?
    -Karşıladı diyelim,dünyanın en kaliteli suyu bile olsa petrol malzemesinden üretilen ve bisphenol A adı verilen,ve bu maddeyi içermesinden dolayı Kanada da Polikarbon biberonların yasaklanmasına sebep olan DAMACANA denilen malzemenin içerisinde sağlıklı olması mümkün mü?
    -Bunların hepsi mümkün diyelim,sağlık parayla ölçülür mü?Vücudumuzun %70 ini oluşturan ve hayat kaynağımız olan suyun kalitesiz olması sizce ne kadar önemli?Kalitesiz su içmenin bizde yolaçabileceği en basit gördüğümüz rahatsızlık İshal iken ve sadece İshalden dolayı her yıl dünyada 2.2 milyon kişi hayatını kaybediyor iken yorumu size bırakıyorum...

    Saygılarımla
    Zafer Atilla




  • Yukarıda Post Eden Değerli hfatihh Arkadaşımıza,

    RO sudaki sertliği max %95 indirir diyemezsiniz, bu oran tamamen su giriş değerleri, fark basınç, ısı, yoğunluk ve suyun vizkositesine bağlı. Kaldıki bahsetiğimiz Kalsiyum Sertliğini membran teknolojisi çok kolay arıtığı için normal şartlarda bu oran %99'a yakındır.

    Bursa'daki birçok damacana üretici firmaları ters ozmos ile sularını arıtıyor (kendi gözüm ile gördüm), hatta idda ediliyorki bir kısmı suları yetiştiremediği için kuyu suyunuda membrandan geçirip doluma veriyorlar (bu yapan sadece 1 fabrikayı gözüm ile gördüm).

    Inanmıyormusunuz? İspatı çok basit. En sevdiğiniz damacana suyunu alın, hatta pet şişesini alın. Sonra en sevdiğiniz kimyacı yada havuzcu yada akuvaiyumucuya gidin ve pH ölçüm kağıtını alın (İzmirde 100 tanesi 10 TL - bunu adı bağzen litmus kağıtı olarak geçiyor). Sonra aldığınız pet şişenin üstünde insani amaçlı su tüketim kanunlara göre suyun pH'ı yazmak zorunda. Örneğin *E* firmasının pet şişsesinde pH 7.8 yazıyor. Daha sonra bu pet şişeden bir numune alıp pH'ını ölçün. *E* firmasının pH'ı 4.5 çıkıyor. Daha sonra saf su kimyasal özelliklerini araştırın ve bakın saf suyun pH'ı 4.5mi değilmi. Peki nasıl oluyorda şişenin üstünde 7.5 yazıyor ama şişenin içinde 4.5??? Uzun yıllar yurt dışında yaşadıktan sonra ve Türkiyede bu tip soruları sorunca bana verilen cebabı size vericem .. hoşgeldin türkiyeye. Aynı testi kendi RO cihazın çıkışınada yapın.

    TDS cihazı ile bir çok numune ölçtünüz. Peki 1. kalite saf suyun TDS değeri 15 PPM'in altında kabul edildiğini biliyormuydunuz? Siz TDS cihazı alıp RO ile üretiğiniz suyu damacana ile karşılaştırıyorsunuz ve kendi cihazlarınız damacanaya yakın değer üretiyor ise RO sisteminizin kalitesini savunuyorsunuz. Peki damacana suları nasıl üretiliyor, yada hangi değerlerde olması gerek biliyormusunuz?

    Tamam ozaman başka bir test yapalım, biliyorsunuz akü suyu saf sudur. Eminim size ikram etsem içmezsiniz, hatta çocuğunuza yada annenize kesinlikle içirmezsiniz. Her benzincide bulunur ve taş çatlasın 5-10 TL'dir akü suyu. Bir'de akü suyun TDS değerini ölçün. 10 PPM civarında çıkar ise evinizdeki RO'ları sökecekmisiniz? Hadi onu boşverin, aldığınız akü suyun üzerindeki uyarıyı okuyun ... acaba şöle birşey diyormu: "El, yüz, vücut ve gıda maddelerin temizliğinde kullanmayın. Çocuklardan uzak tutun". Tamam emin değilsiniz, en yakın tansaş'a uğrayın ve bir şişe ütü suyu alın ve aynı tesi yapın.

    Şimdi anladınızki evinizdeki RO sistemleri akü suyu ve ütü suyu üretiyor. Ayrıca anladınızki bir çok damacana firmasıda RO kullanıyor. Son olarak anladınızki ütü ve akü suyun şişelerinde gıda için kullanmıyın yazıyor ve çocuklarda uzak tutun yazıyor. OK şunu diyebilirsiniz, arkadaşım ben kaç senedir içiyorum, bak baba birşey olmadı. Burdada yanılyorsunuz. Size birşeyler oluyor, hatta tüm Türkiyeye ve Tüm dünyaya birşeyler oluyor ama bunu benim ağızımdan değil Dünya sağlık örgütünün ağızından dinleyin:

    http://www.life2o.com/UserFiles/htm/World_Health_Organization_Drinking_RO_Water.pdf

    İngilizceniz yetersiz ise bana email atın (bora_akgerman@life2o.com) ve size noter tastikli Türkçe çevirisni gönderiyim, yoksa raporun tamamını aşağdan okuyabilirsiniz:

    Ama kısaca size özetliyim:
    - Suyun içeriği jeorafyaya göre çok değişir. Ne yeraltı suyu nede yer üstü suyu hiç bir yerde saf olarak bulunulmamakta çünkü doğal suyun içinde gaz, mineral ve organik madde bulunur. Suyun içinde bulunan yararlı maddelerin toplamı yüzlerce PPM olabilir

    - Dahili çalışma dokümanı (WHO 1980) olarak yayınlanan nihai raporda “sadece tamamıyla demineralize edilmiş suyun (damıtılmış) yetersiz organoleptik özelliklere sahip olmakla kalmadığı, ayrıca hayvan ve insan organizması üzerinde kesin olumsuz etkileri” olduğu belirtilmiştir

    - En optimum suyun TDS değeri 250-500 arası olması gerek

    - Demineralize suyun uzun süreli tüketiminin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinin potansiyeli sadece yeterli tatlı su noksanlığı çeken ülkeler açısında önemli olmakla kalmamaktadır, ayrıca ev su artıma sistemlerinin bazı tiplerinin yaygın bir şekilde kullanıldığı veya bazu şişelenmiş su türlerinin tüketildiği ülkeler açısından da önemlidir. Bir çok şişelenmiş su markası tatlı suyun demineralize edilerek arzu edilir bir tat için mineral-lerin eklenmesi ile üretilmektedir. Bazı su tiplerini tüketen kişiler daha fazla mineralize sularda bulunacak olan ek mineralleri almıyor olabilir. Sonuç itibariyle maruz kalmalar ve riskler hem birey veya aile seviye-sinde hem de toplum seviyesinde dikkate alınmalıdır.

    - Düşük mineral içerikli su tüketiminin olası sağlık sonuçları aşağıda belirtilen kategorilerde tartışılmaktadır: (1) İç organlarının mukoza zarı, metabolizma ve mineral homeostaz veya diğer vücut fonksiyonları üzerindeki doğrudan etkileri. (2) Neredeyse sıfır kalsiyum ve magnezyum alımı. (3) Diğer önemli elementlerin ve mikro-elementlerin düşük alımı. (4) Hazır gıdalardaki kalsiyum, magnezyum ve diğer önemli elementlerin kaybı. (5) Su borusundan sızan toksik metallerin diyetsel alımındaki olası artış. (6) Bakterilerin yeniden büyüme olasılığı.

    - Düşük mineral içerikli suyun bağırsakların mukoza zarları, metabolizma ve mineral homeostaz veya diğer vücut fonksiyonları üzerindeki doğrudan etkileri
    Damıtılmış ve düşük mineral içerikli su (TDS<50 mg/l) tüketicinin zamanla adapte olabileceği olumsuz tat özelliklerine sahip olabilir. Bu sular ayrıca daha az susuzluk giderici olarak rapor edilmektedir (WHO 1980).

    - Özellikler fareler olmak üzere hayvanlar üzerinde bir yıla kadar varan süreler ile yapılan deneyler damıtılmış su veya TDS’si ≤ 75 mg/l olan su alımının: 1) artan su alımına, diürez, ekstra-selüler sıvı hacmi ve sodyum (Na) ve Klorid (Cl) iyon serum konsantrasyonlarına ve bunların vücuttan artmış bir şekilde atılmasına, ve 2) kırmızı hücrelerde daha düşük hacimlere ve bazı diğer hematokrit değişiklere yol açtığını tekrar tekrar göstermiştir (WHO 1980). Buna rağmen yeni araştırmalarda (Rakhmanin v.d. 1989) damıtılmış suyun mutajenik veya gonadotoksik etkileri tespit edilmemiştir, bunlar azalmış tri-iodothyronine ve aldosteron salgılaması, artmış kortisol salgılaması, küçük kan kafes yumrularında daha belirgin atrofisi ve kan akışını sınırlayan şişmiş vasküler endotelyum da dahil olmak üzere böbreklerde morfolojik değişikler hakkında yeni bilgiler eklemişlerdir. Anne hayvanlarına bir yıllık bir araştırmada damıtılmış su verilen fare fetüslerinde azalmış skletal osifikasyon da tespit edilmiştir. Görünüşe göre sudan aldıkları azaltılmış mineraller onların beslenmesi ile telafi edilmemişti.

    - TDS açısından düşük (örn. < 100 mg/l) suyun temel mekanizmasının su ve mineral homeostazı üzerindeki etkileri şu şekilde önerilmiştir (WHO 1980). Düşük mineralli su barsak lumenine artan sodyum iyon akışına ve akabinde adaptasyon yanıtı olarak kana artmış sodyum salınmasına yol açarak gastro-intestinal trakesinin ozmo-alıcıları üzerine etki eder. Kan plazmasındaki bu ozmotik değişiklik vücut suyunun yeniden dağıtılmasına yol açmaktadır; bu da toplam ekstra-selüler sıvı hacminde ve eritrositlerden ve dokular arasından gelen sıvının plazmaya ve intra-selüler ve dokular arası sıvıda artış olduğu anlamına gelmektedir. Değişen plazma hacmi sonucunda kan akışındaki baro-reseptörleri ve hacim reseptörleri aktive edilmektedir, buna azalmış aldosteron açığa çıkışı dahildir ve böylece soydum eliminasyonunda artış meydana gelir.

    Dokümanın Türkçe Çevirisini Aşağda Bulabilirsiniz:


    Saygılar ile,
    Bora Akgerman
    BMB Technology
    www.life2o.com









    İÇME SUYU KALİTESİ İÇİN DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ YÖNETMELİĞİ
    DEMİNİRİLİZE SUYU İÇMENİN SAĞLIK RİSKLERİ
    YAZAR: F. Kozisek


    Suyun bileşimi büyük oranda jeolojik koşullara göre değişmektedir. Su küçük miktarlarda gazlar, mineraller ve doğal kaynaklı organik maddeler içerdiğinden ne yeraltı suyu nede yüzey suyu kimyasal olarak saf H2O içermemektedir. Tatlı suyun içinde iyi kalitede oldukları düşünülen çözülen maddelerin toplam konsantrasyonları yüzlerce mg/l olabilir.

    Epidemioloji ve 19. yüzyıldan beri mikrobiyoloji ve kimyadaki ilerlemeler sayesinde su yolu ile bulaşan hastalık yaratan sayısı etken tanımlanmıştır. Suyun istenmeyen bileşenler içerebileceği bilgisi içme suyu kalitesi için yönergelerin ve düzenlemelerin oluşturulmasının hareket noktasıdır. Anorganik ve organik maddelerin ve mikroorganizmaların maksimum kabul edilebilir konsantrasyonları içme suyunun güvenliğinin garanti edilmesi için uluslar arası olarak ve birçok ülkede belirlenmiştir.

    İçme suyundaki minerallerin ve diğer faydalı bileşenlerin öneminin antik Hindistan bilgisinde belirtilen farkındalığı binlerce yılardır vardı. Rigveda kitabında iyi bir içme suyunun özellikleri şu şekilde tanımlanmaktadır: “Sheetham (dokunulmayacak kadar soğuk), Sushihi (temiz), Sivam (besin değerine sahip olmalı, gerekli mineralleri ve eser elementleri içermeli), Istham (şeffaf), Vimalam lahu Shadgunam (asit baz dengesi normal limitler dahilinde olmalı)” (Sadgir ve Vamanrao 2003). Suyun sahip olabileceği arzu edilen maddeler içermesine yönergelerde ve düzenlemelerde daha az dikkat yönetilmiştir, ancak geçmiş birkaç on yılda suyun biyolojik değerinde artan bir farkındalık meydana gelmiştir.

    Suni olarak üretilmiş mineralleri alınmış sular, önce damıtılmış ve sonra de-iyonize edilmiş veya ters ozmos işlemine tabi tutulmuş su başlıca olarak sanayi, teknik ve laboratuar amaçları için kullanılmıştır. Bazı sahil ve iç bölgelerdeki kuru bölgelerdeki sınırlı içme suyu kaynaklarının aratan nüfus, daha yüksek yaşam standartları, sanayinin gelişmesi ve kitle turizm sonucunda artan su ihtiyacını karşılayamadığından 1960’larda içme suyunun arıtılmasında bu teknolojiler daha yoğun uygulanabilir hale gelmiştir. İçme suyu tedariki aynı zamanda okyanus geçen gemiler ve aynı şekilde uzay gemileri için de kaygı verici bir sorun olmuştur. Tamamıyla mineralsiz suyun potansiyel etkileri genel olarak dikkate alınmamıştır, çünkü bu su yağmur suyu ve doğal olarak oluşan buz olasılığı haricinde doğada bulunmamaktadır. Ayrıca yağmur suyu ve buz, içme suyu düzenlemelerinin geliştirildiği sanayileşmiş ülkelerde toplumun içme suyu kaynakları olarak kullanılmamaktadır, bunlar bazı yerlerdeki bireyler tarafından kullanılmaktadır. İlaveten, birçok doğal sular birçok mineral bakımından zayıftır veya yumuşaktır (düşük çift değerli iyonlar) ve sert sular çoğunlukla suni olarak yumuşatılmıştır.

    Suyun minerallerden arındırılmasına mevcut olan birincil veya sadece bol su kaynaklarının son derece mineralli hafif tuzlu (acı) su veya deniz suyu olduğu yerde ihtiyaç duyulmuştur. Başlangıçta bu su arıtma yöntemleri herhangi bir yerde kullanılmamıştır, çünkü bunlar teknik gerektirmekteydi ve maliyetliydi. Bu bölümde minerali alınmış su, damıtma, de-iyonizasyon, membran filtreleme (ters ozmos veya nano-filtrasyon), elektro-diyaliz veya diğer teknolojilerin sonucu olarak neredeyse veya tamamıyla çözülmüş minerallerden oluşuyor olarak tanımlanmıştır. Bu sudaki tamamen çözülmüş katılar (TDS) değişebilir, ancak TDS 1 mg/l kadar düşük olmalı. Elektrik iletkenli genellikle 2 mS/m’den azdır ve hatta daha düşük olabilir (<0.1 mS/m).

    Teknolojinin başlangıcının 1960’lara dayanmasına rağmen o zamanlar demineralizasyon yaygın bir şekilde kullanılmamaktaydı. Ancak bazı ülkeler bu alanda kamu sağlık araştırmalarına odaklanmıştır, başlıca olarak bazı Asya şehirlerinde içme suyunun üretilmesi amacıyla tuzdan arındırmanın uygulandığı eski Sovyetler Birliğinde. En başından beri bazı mineraller ile zenginleştirilmemiş tuzu alınmışı veya deminerilize edilmiş suyun tüketim için tamamıyla uygun olmayabileceği açıktı. Bunun için üç açık neden vardı: (1) deminerilize edilmiş su son derece agresiftir ve arıtılmamış ise borulardan ve depolama tanklarından dağıtımı mümkün olmayacaktır. Agresif su, su dağıtım borularına saldırır ve de metaller ve boruların diğer malzemelerine ve bağlantılı su tesisat malzemelerine sızar. (2) Damıtılmış su zayıf tat özelliklerine sahiptir. (3) Suda var olan bazı maddelerin insan sağlığı üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkilere sahip olduğu yönünde ön deliller vardı. Örneğin, suni olarak florürlenmiş suyun diş çürüklerinde azalmaya yol açtığı deneyimlenmiştir, ve 1960’da yapılan bazı epidemiyolojik araştırmalarda sert suyun bulunduğu bölgelerde kardiyo-vasküler hastalıklarda daha düşük morbidite ve ölüm oranları rapor etmiştir.

    Bu nedenle araştırmacılar iki konuya odaklanmıştır: 1) deminerilize edilmiş suyun olası olumsuz sağlık etkileri nelerdir, ve 2) hem teknik hem de sağlık konularının göz önünde bulundurulması için içme suyunda ilgili maddelerin (örn. mineral) minimum ve arzu edilir veya opitmum muhteviyatının ne olduğu. Önceleri sudaki toksik maddelere karşı sağlık risklerinin sınırlandırılmasına dayalı olan geleneksel yasal yaklaşım artık belirli bileşenlerin noksanlığı nedeniyle olası olumsuz etkileri hesaba katmaktadır.

    İçme suyunun kalitesi ile yönergelerin hazırlanmasına ilişkin çalışma toplantılarından birinde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) içme suyunda doğal olarak mevcut olan bazı maddelerin çıkartılmasının sağlık üzerindeki olası olumsuz etkilerine odaklanarak tuzu alınmış içme suyunun arzu edilen veya optimum mineral bileşimi konusunu ele almıştır (WHO 1979). 1980’lerin sonlarında WHO ayrıca tuzu alınmış su için yönergelerin tanzim edilmesi ile ilgili background bilgilerin sağlanması için bir araştırma başlatmıştır. Bu araştırma Genel ve Kamu Hijyeni A.N. Sysin Enstitüsünün ve Sovyetler Birliği İlaç Bilimleri Akademisinin araştırmacı ekibi tarafından Profersör Sidorenko ve Dr. Rakhmanin’in yönetimi altında gerçekleştirilmiştir. Dahili çalışma dokümanı (WHO 1980) olarak yayınlanan nihai raporda “sadece tamamıyla demineralize edilmiş suyun (damıtılmış) yetersiz organoleptik özelliklere sahip olmakla kalmadığı, ayrıca hayvan ve insan organizması üzerinde kesin olumsuz etkileri” olduğu belirtilmiştir. Mevcut sağlık, organoleptik ve diğer bilgilerin değerlendirmesinden sonra ekip demineralize edilmiş suyun 1.) minimum seviyede çözülmüş tuzlar (100 mg/l), bikarbonat iyon (30 mg/l) ve kalsiyum (30 mg/l); 2.) optimum bir toplam çözülmüş tuzlar seviyesine (klorid-sülfatlı su için 250-500 mg/l ve bikarbonatlı su için 250-500 mg/l); 3.) maksimum alkanite seviyesi (6.5 meq/l), sodyum (200 mg/l), boron (0.5 mg/l) ve bromin (0.01 mg/l) sahip olduğunu salık vermiştir. Bu öneriler bu bölümde daha detaylı tartışılmıştır.

    Son otuz sene içersinde desalinasyon (tuzdan arındırma) yeni tatlı su tedariklerin sağlanması için yaygın bir şekilde uygulanan bir teknik olmuştur. Dünya çapında günlük 6 milyar galonun üzerinde desalinize edilmiş su üretildiği 11 binin üzerinde tesis bulunmaktadır. Orta Doğu ve Batı Asya gibi bazı bölgelerde içme suyunun yarısından fazlası bu şekilde üretilmektedir. Desalinize su ayrıca tadın iyileştirilmesi ve dağıtım şebekesine ve de tesisat malzemelerine karşı saldırganlığın azaltılması için kalsiyum karbonat veya kireçtaşı ilave edilmesi veya küçük miktarlarda mineral bakımdan daha zengin sular ile karıştırmak suretiyle yaygın bir şekilde arıtılmaktadır. Ancak, sayısız mevcut tesisler durumdan-duruma bazında minimum TDS muhteviyatı akımından nihai ürün kalitesi için tekdüzen yönergeler (İçme Suyu Kalitesi için WHO yönergelerinden ayrı olarak) ile uygunluk içersinde olmaksızın geliştirildiğinden, desalinize sular bileşim bakımından epey farklılıklar gösterebilmektedir.

    Demineralize suyun uzun süreli tüketiminin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinin potansiyeli sadece yeterli tatlı su noksanlığı çeken ülkeler açısında önemli olmakla kalmamaktadır, ayrıca ev su artıma sistemlerinin bazı tiplerinin yaygın bir şekilde kullanıldığı veya bazu şişelenmiş su türlerinin tüketildiği ülkeler açısından da önemlidir. Bir çok şişelenmiş su markası tatlı suyun demineralize edilerek arzu edilir bir tat için mineral-lerin eklenmesi ile üretilmektedir. Bazı su tiplerini tüketen kişiler daha fazla mineralize sularda bulunacak olan ek mineralleri almıyor olabilir. Sonuç itibariyle maruz kalmalar ve riskler hem birey veya aile seviye-sinde hem de toplum seviyesinde dikkate alınmalıdır.

    DEMİNERALİZE VEYA DÜŞÜK MİNERALLİ SUYUN TÜKETİMİNDEKİ SAĞLIK RİSKLERİ
    Demineralize su tüketiminin bazı etkileri hakkındaki bilgiler deneysel ve gözlemsel verilere dayanmaktadır. Laboratuar hayvanları ve gönüllü insanlar üzerinden deneyler gerçekleştirilmiştir, ve desalinize edilmiş su verilen nüfustan, ters ozmos-işlemine tabi tutulmuş demineralize edilmiş su içen bireylerden ve damıtılmış su ile hazırlanan içecekler verilen çocuklardan gözlemsel veriler elde edilmiştir. Bu araştırmalardan sınırlı bilgilerin mevcut olması nedeniyle sağlık etkilerinin düşük mineralli (yumuşak) su ve mineral açısından daha zengin olan sular içen topluluklar için karşılaştırıldığı epidemiyolojik araştırmaların sonuçlarının da dikkate alınması gerekmektedir. Sertliğin başlıca katılımcıları olan kalsiyum ve magnezyum gibi çözülmüş mineraller bakımından sadece küçük miktarlar içerdiği için yeniden mineralize edilmemiş demineralize su düşük-mineral veya yumuşa suyun aşırı bir vakası olarak değerlendirilmektedir.

    Düşük mineral içerikli su tüketiminin olası sağlık sonuçları aşağıda belirtilen kategorilerde tartışılmaktadır: (1) İç organlarının mukoza zarı, metabolizma ve mineral homeostaz veya diğer vücut fonksiyonları üzerindeki doğrudan etkileri. (2) Neredeyse sıfır kalsiyum ve magnezyum alımı. (3) Diğer önemli elementlerin ve mikro-elementlerin düşük alımı. (4) Hazır gıdalardaki kalsiyum, magnezyum ve diğer önemli elementlerin kaybı. (5) Su borusundan sızan toksik metallerin diyetsel alımındaki olası artış. (6) Bakterilerin yeniden büyüme olasılığı.

    Düşük mineral içerikli suyun bağırsakların mukoza zarları, metabolizma ve mineral homeostaz veya diğer vücut fonksiyonları üzerindeki doğrudan etkileri
    Damıtılmış ve düşük mineral içerikli su (TDS<50 mg/l) tüketicinin zamanla adapte olabileceği olumsuz tat özelliklerine sahip olabilir. Bu sular ayrıca daha az susuzluk giderici olarak rapor edilmektedir (WHO 1980). Bununla beraber bunlar sağlık etkileri olarak değerlendirilmemektedir, bunlar düşük mineral içerikli suyun insan tüketimi için uygunluğunun değerlendirilmesi sırasında dikkate alınmalıdır. Zayıf organoleptik ve susuzluk-giderici özellikler tüketilen su miktarını etkileyebilir veya insanların muhtemelen daha az tatmin olan başka edici su kaynakları arayışına girmesine yol açabilir.

    Williams’ın bir araştırması (1963) bağırsaklarına giren damıtılmış suyun muhtemelen ozmotik şok nedeniyle farelerin epitel hücrelerinde anormal değişikliklere yol açtığı rapor edilmektedir. Ancak, aynı sonuçlara fareler üzerinde gerçekleştirilen 14 günlük deneylere dayalı daha yeni bir araştırmada Schumann v.d. (1993) tarafından da varılmıştır. Histoloji ösfagus, mide ve ince barsak üzerinde herhangi bir erozyon, ülser oluşum veya yangı belirtilere ortaya koymamıştır. WHO (1980) için yapılan araştırmalarda hayvanlarda değişikliğe uğrayan salgı fonksiyonu (örn. artmış salgılama ve mide suyunda asitlenme) ve değişikliğe uğramış mide kas tonu rapor edilmiştir, ancak son zamanlarda mevcut verilere dayalı olarak düşük mineral içerikli suyun mide ve barsak mukoza zarı üzerinde doğrudan olumsuz bir etki açık bir şekilde ortaya konmamıştır.

    Düşük mineral muhteviyatlı su tüketimin vücuttaki mineral ve su metabolizmasını oluşturan homeostaz mekanizması üzerindeki olumsuz etkileri yeterine ortaya konmuştur. İdrar çıkışındaki artış (önr. Artmış diürez) maşlıca dahili- ve harici selüler iyonların vücut sıvılarından atılması, bunların negatif dengesi ve de vücut su seviyelerindeki değişiklikler ve bazı vücut su yönetimine bağlı hormonların fonksiyonel aktivitesi ile bağlantılıdır.

    Özellikler fareler olmak üzere hayvanlar üzerinde bir yıla kadar varan süreler ile yapılan deneyler damıtılmış su veya TDS’si ≤ 75 mg/l olan su alımının: 1) artan su alımına, diürez, ekstra-selüler sıvı hacmi ve sodyum (Na) ve Klorid (Cl) iyon serum konsantrasyonlarına ve bunların vücuttan artmış bir şekilde atılmasına, ve 2) kırmızı hücrelerde daha düşük hacimlere ve bazı diğer hematokrit değişiklere yol açtığını tekrar tekrar göstermiştir (WHO 1980). Buna rağmen yeni araştırmalarda (Rakhmanin v.d. 1989) damıtılmış suyun mutajenik veya gonadotoksik etkileri tespit edilmemiştir, bunlar azalmış tri-iodothyronine ve aldosteron salgılaması, artmış kortisol salgılaması, küçük kan kafes yumrularında daha belirgin atrofisi ve kan akışını sınırlayan şişmiş vasküler endotelyum da dahil olmak üzere böbreklerde morfolojik değişikler hakkında yeni bilgiler eklemişlerdir. Anne hayvanlarına bir yıllık bir araştırmada damıtılmış su verilen fare fetüslerinde azalmış skletal osifikasyon da tespit edilmiştir. Görünüşe göre sudan aldıkları azaltılmış mineraller onların beslenmesi ile telafi edilmemişti.

    WHO raporu (1980) için araştırmacılar tarafından değerlendirilen gönüllü insanlar üzerinde yapılan deneylerin sonuçları ile mutabakat içersindedir. Düşük mineralli su belirgin bir şekilde: 1) diürezi (nere-deyse %20 oranında, ortalama olarak), vücudun su hacmini ve serum sodyum konsantrasyonlarını artırmıştır, 2) serum potasyum konsantrasyonunu azaltmıştır, ve 3) vücuttun sodyum, potasyum, klorid, kalsiyum ve magnezyum iyonlarının atılmasını arttırmıştır. TDS açısından düşük (örn. < 100 mg/l) suyun temel mekanizmasının su ve mineral homeostazı üzerindeki etkileri şu şekilde önerilmiştir (WHO 1980). Düşük mineralli su barsak lumenine artan sodyum iyon akışına ve akabinde adaptasyon yanıtı olarak kana artmış sodyum salınmasına yol açarak gastro-intestinal trakesinin ozmo-alıcıları üzerine etki eder. Kan plazmasındaki bu ozmotik değişiklik vücut suyunun yeniden dağıtılmasına yol açmaktadır; bu da toplam ekstra-selüler sıvı hacminde ve eritrositlerden ve dokular arasından gelen sıvının plazmaya ve intra-selüler ve dokular arası sıvıda artış olduğu anlamına gelmektedir. Değişen plazma hacmi sonucunda kan akışındaki baro-reseptörleri ve hacim reseptörleri aktive edilmektedir, buna azalmış aldosteron açığa çıkışı dahildir ve böylece soydum eliminasyonunda artış meydana gelir. Keselerdeki hacim reseptörlerinin reaktivitesi ADH açığa çıkışına bir azalma ve artmış diürez ile sonuçlanabilir. Alman Beslenme Derneği kamuyu damıtılmış su içmeye karşı uyararak benzer sonuçlara ulaşmıştır (DgfE 1993). Bu uyarı yazarları “normal” su yerine damıtılmış su içilmesini öneren Su Hakkındaki Şok Eden Gerçek (Bragg ve Bragg 1993)’in Alman baskısına/yayınına yanıt olarak yayınlanmıştı. Dernek durum gazetesinde insan vücudundaki suyun daima vücut tarafından kontrol edilen belirli elektrolitler içerdiğini açıklamaktadır (örn. potasyum ve sodyum). Suyun bağırsak epitelyumu tarafından emilmesine aynı zamanda sodyum taşınması ile de imkan tanınmaktadır. Damıtılmış su mideye indirildiğinde, bağırsaklar önce bu suya vücudun yedeklerinden aldığı elektrolitleri ilave etmesi gerekmektedir. Vücut sıvıyı asla “saf” su olarak elimine etmeyip daima tuzlar ile birlikte elimine ettiğinden, yeterli miktarda elektrolitlerin alımı sağlanmak zorundadır. Damıtılmış suyun mideye indirilmesi vücut suyunda çözülen elektrolitlerin damıtılmasına yol açmaktadır. Vücut suyunun bölümler arasında yeterince yeniden dağıtılmaması yaşamsal organların fonksiyonunu riske atabilir. Bu durumun en başındaki semptomlara yorgunluk, halsizlik ve baş ağrısı dahildir; daha ciddi semptomlar kas krampları ve azalmış/zayıflamış kalp hızıdır.

    İlave ispatlar birkaç ülkedeki hayvan deneylerinden ve klinik gözlemlerden gelmektedir. İçme sularına çinko veya magnezyum dozajları verilen hayvanların, aynı elementleri çok daha gazla miktarlarda yiyecek ile birlikte verilen ve daha düşük mineralli su verilen hayvanlara göre serumda bu elementlere oldukça daha yüksek konsantrasyona sahipti. Deney sonuçlarına ve bağırsak emilimi dikkate alınması gerekmeyen ve damıtılmış su ile seyreltilmiş dengelenmiş damar içi beslenme alan hastalardaki mineral eksikliğinin klinik gözlemlerine dayanarak Robbins ve Sly (1981) minerallerin artmış bir şekilde vücuttan atılmasından düşük mineralli su alımının sorumlu olduğunu tahmin etmiştir.





    Düşük mineral içerikli suyun düzenli olarak alınması muhtemelen yollar boyunca semptomların veya nedensel semptomlar ortaya çıkmaksızın yukarıda tartışılan değişikliklerin ilerleyerek evrim geçirmesi ile bağlantılı olabilir. Bununla birlikte yoğun fiziksel zorlukların ve birkaç litre düşük-mineralli su içilmesinin akabinde hiponatremik şok veya beyin yetmezliği gibi ciddi akut zararlar meydana gelebilir (Basnyat v.d. 2000). “Su zehirlenmesi” (hiponatremik şok) olarak adlandırılan durum sadece aşırı miktarlarda düşük mineralli suyun içilmesi ile değil ayrıca musluk suyunun içilmesi ile de meydana gelebilir. “Zehirlenme” riski TDS’nin azalan seviyeleri ile artar. Geçmişte akut sağlık sorunları içeceklerini gerekli iyonlarla tamamlanmamış olan erişmiş kar ile hazırlamış olan dağcılarda rapor edilmiştir. Beyin ödemi, spazmlar ve metabolik asidoz ile bağlantılı bu tür bir koşulun daha ciddi bir gidişatı içecekleri damıtılmış veya düşük mineralli şişe suyu ile hazırlanan çocuklarda rapor edilmiştir (CDC 1994).

    2.2 Düşük mineralli sudan neredeyse sıfır kalsiyum ve magnezyum alımı
    Kalsiyum ve magnezyum her ikisi de önemli elementlerdir. Kalsiyum kemiklerin ve dişlerin önemli bir bileşenidir. İlaveten nöro-musküler uyarılabilirlikte rol oynamaktadır (örn. iletken miyokardiyal sistemin doğru fonksiyonunu, kalp ve kas kasılmaları, hücreler arası bilgi aktarımının ve kan pıhtılaşmasının azalması). Magnezyum eş çarpan (kofaktör)ve gliloliz, ATP metabolizması, zararlardan sodyum, potasyum ve kalsiyum gibi elementlerin taşınması, proteinlerin ve nükleik asitlerin sentezi, nöro-musküler uyarılabilirlik ve kas kasılmaları gibi 300’ün üzerindeki enzimatik reaksiyonun aktivatörü olarak önemli bir rol oynamaktadır.

    Aynı zamanda içme suyu kalsiyum ve magnezyum alımımızın başlıca kaynağı değildir, bu elementlerin içme suyundan tamamlayıcı bir şekilde alınmasının sağlık açısından önemi bunun söz konusu elementlerin toplam günlük alım oranı olarak ifade edilen besinsel katkısından daha ağır basabilir. Sanayileşmiş ülkelerde bile kalsiyum ve magnezyum bakımından noksan/yetersiz olmayan diyetler içe suyundaki kalsiyumun ve özellikle de magnezyum yokluğunu tamamıyla telafi etmeyebilir.

    1960’ların başından itibaren dünya çapındaki birçok ülkedeki epidemiyolojik çalışmalar, yumuşak suyun (örn. kalsiyum ve magnezyumu düşük su) ve magnezyumu düşük suyun sert su ve magnezyumu yüksek olan suya göre morbidite ve kardiyo-vasküler hastalıktan dolayı ölümlerdeki (CVD) artış ile bağlantılı olduğu rapor edilmiştir. Epidemiyolojik ispata genel bir bakış son zamanlardaki inceleme makalelerinde sağlanmıştır (Sauvant ve Pepin 2002; Donato v.d. 2003; Monarca v.d. 2003; Nardi v.d. 2003) ve bu monografinin başka bölümlerinde özetlenmiştir (Calderon ve Craun, Monarca v.d.). Son araştırmalar aynı şekilde yumuşak su, örn. kalsiyumu düşük su, içinin çocuklarda daha yüksek kırık riskli (Verd Vallespir v.d. 1002), belirli nöro-dejeneratif hastalıklar (Jacqmin v.d. 1994), erken doğum ve doğumda düşük ağırlık (Yang v.d. 2002) ve bazı kanser tipleri ile bağlantılı olabileceğini öne sürmektedir. Artan ani ölüm riskine ilaveten (Eisenberg 1992; Bernardi v.d.) 1995; Garzon ve Eisenberg 1998), magnezyumu düşük su alımı daha yüksek motor nöronal hastalık riski (İwami v.d. 1994), gebelik düzensizlikleri (preeklampsi) (Meles & Kiss 1992) ve bazı kanser tipleri (Yang v.d. 1999a; Yang v.d. 1999b; Yang v.d. 1999c; Yang v.d. 2000) ile bağlantılı gibi gözükmektedir.

    Sovyetler Birliğinin Shevchenko şehrinde gerçekleştirilen çalışmalardan TDS ve kalsiyum bakımından düşük içerikli desalinize edilmiş su (örn. kireçtaşı ile filtrelenmiş damıtılmış su) verilen bir nüfusun kalsiyum metabolizmasındaki değişikler hakkında spesifik bilgiler edinilmiştir. Yerli nüfus azalmış bir alkalin fosfataz aktivitesi, azalmış kalsiyum ve fosfor plazma konsantrasyonları ve kemik dokusunda gelişmiş dekalsifikasyon göstermiştir. Değişiklikler çoğunluklar kadınlarda, özellikle de hamile kadınlarda göze çarpmıştır ve Shevchenko’da kaldıkları süreye bağlıydılar. (WHO –Dünya Sağlık Örgütü-1980; Pribytkov 1972; Rakhmanin v.d. 1973).


    Sudaki kalsiyumun önemi ayrıca besinler ve tuzlar bakımından tamamıyla yeterli bir diyette olan ve ya 5 mg/l, 25 mg/l veya 50 mg/l kalsiyum şeklinde 400 mg/l çözülmüş katılar ilave edilmiş desalinize edilmiş su verilen fareler üzerinde yapılan bir-yıllık bir araştırmada da teyit edilmiştir. (WHO –Dünya Sağlık Örgütü- 1980; Rakhmanin v.d. 1976). 5 mg/l kalsiyum dozajlı su verilen hayvanlar iki kat daha yüksek kalsiyum dozu verilen hayvanlara göre tiroidiyal ve diğer bağlantılı fonksiyonlarda azalma sergilemişlerdir.

    İçme suyunda yaygın bir şekilde bulunan çoğu kimyasalın etkileri yaygın bir şekilde kendilerini uzun süreli maruz kalma sonrasında gösterdiğinden, kalsiyumun ve özellikle de magnezyumun kardiyo-vasküler sistem üzerinde etkilerinin yakın zamanda oluşmuş maruz kalmaları yansıttığına inanılmaktadır. Sadece birkaç aylık maruz kalma magnezyumu ve/veya kalsiyumu düşük olan suyun etkiler açısından yeterli bir tüketim süresi olabilir. (Rubenowitz v.d. 2000). 2000-2002’de ev musluklarında içme suyunun son/nihai arıtması için ters ozmos-esaslı sistemler kullanmaya başlayan Çekoslovak ve Slovak nüfusundaki vakalar bu tür kısa-süreli maruz kalışları örneklemektedir. Birkaç hafta veya ay içersinde akut magnezyum (ve muhtemelen kalsiyum) eksikliğinin belirtisi muhtelif sağlık şikayetleri rapor edilmiştir (NIPH 2003). Bu şikayetlerin arsında kardiyo-vasküler bozukluklar, yorgunluk, halsizlik veya kas krampları bulunmaktaydı. Bunlar aslında Alman Beslenme Derneğinin uyarısında belirtilen semptomları ile aynı olanlardır.

    2.3 Bazı önemli elementlerin az alınması ve minerali düşük sudaki mikro-elementler
    Buna karşın, bazı ender istisnalar hariç, içme suyu insanlar için temel elementlerin ana kaynağı değildir, katkısı bazı nedenlerden dolayı önemli olabilir. Birçok insanın modern diyeti mineraller ve mikro-elementler açısından yeterli bir kaynak olmayabilir. Belirli bir element için sınır noksanlığın söz konusu olması halinde, o elementin içme suyu ile alınacak son derece düşük bir miktarı bile ilgili koruyucu rolü oynayabilir. Bunun nedeni elementlerin genellikle suda serbest iyonlar olarak bulunmasıdır ve bu nedenle çoğunlukla diğer maddelere bağlı oldukları gıdaya göre sudan daha kolay emilmektedirler.

    Suda mevcut olan bazı elementlerin mikro-miktarlarının önemi açısından hayvan çalışmaları da örnekleyicidir. Mesela, Kondratyuk (1989) mikro-elementlerin alımındaki değişikliğin kas dokusundaki içeriği bakımından altı kata varan değişiklik ile bağlantılı olduğunu rapor etmiştir. Bu sonuçlar farelerin rastgele 4 gruba ayrıldığı ve a) musluk suyu, b) düşük-mineralli suyun, c) musluk suyuna iyodür, kobalt, bakır, manganez, molibden, çinko ve flüorür ilave edilmiş düşük mineralli suyun, d) aynı elementlerin ancak on kat daha yüksek konsantrasyonlarda ilave edildiği düşük mineralli suyun verildiği fareler ile 6-aylık bir deneyde bulunmuştur. Ayrıca kan oluşum prosesi üzerindeki olumsuz bir etkinin demineralize suyun ilave edilmemesi ile bağlantılı olduğu tespit edilmiştir. Kırmızı kan hücre içeriğindeki ortalama ülfatın musluk suyu verilen hayvanlara göre katkısız deminieralize su alan hayvanlarda %19 daha düşüktü.

    TDS bakımından değişiklik gösteren su verilen Rus nüfusu arasındaki ekolojik dizayn ile ilgili son epidemiyolojik araştırmalar düşük mineralli içme suyunun yüksek tansiyon ve koroner kalp hastalıkları, mide ve onikiparmak bağırsak Ülkersi, kronik gastrit, guatr, gebelik komplikasyonları ve sarılık, anemi, kırıklar ve büyüme bozuklukları dahil olmak üzere yeni doğan ve çocuklarda muhtelif komplikasyonlara için bir risk faktörü olabileceğine öne sürmektedir. (Mudryi 1999). Ancak bu araştırmalarda gözlemlenen etkilerin kalsiyum ve magnezyumun yada diğer önemli elementlerin düşük içeriğinden mi yoksa diğer faktörlerden mi kaynaklandığı açık değil.


    Lutai (1992) Rusya’nın Ust-Ilim bölgesinde büyük gruplu bir epidemiyolojik çalışma gerçekleştirmiştir. Çalışma TDS bakımından farklı olan su verilen iki bölgedeki 7658 yetişkin, 562 çocuk ve 1582 hamile kadın ve onların yeni doğanlarındaki morbidite ve fiziksel gelişmesi üzerinde odaklanmıştı. Bu bölgelerden birine minerali düşük su (ortalama değerler: TDS 134 mg/l, kalsiyum 18.7 mg7l, magnezyum 4.9 mg/l, bikarbonatlar 96.4 mg/l) ve diğerine mineralleri yüksek olan (ortalama değerler: TDS 385 mg/l, kalsiyum 29.5 mg/l, magnezyum 8.3 mg/l, bikarbonatlar 243.7 mg/l) su verilmiştir. Ülfatın, klorürün, sodyumun, potasyumun, bakırın, çinkonun, manganezin ve molibdenin su seviyeleri de belirlenmiştir. İki alanın nüfusları yeme alışkanlıkları, hava kalitesi, sosyal koşullar ve ilgili alanlardaki ikamet süreleri bakımından birbirinden farklılık göstermemekte. Mineralleri düşük su verilen alandaki nüfus daha yüksek guatr, hipertansiyon, iskemi kalp hastalığı, mide ve onikiparmak bağırsak ülseri, kronik gastrit, kolesistit ve nefrit vaka oranları göstermiştir. Bu bölgede yaşayan çocuklar daha yavaş fiziksel gelişim ve daha fazla büyüme anormallikleri sergilemiştir, hamile kadınlar daha sık ödem ve anemiden muzdarip olmuşlardır. Bu bölgenin yeni doğanlar daha yüksek morbidite göstermiştir. En düşük morbidite kalsiyum seviyeleri 40-90 mg/l, magnezyum seviyeleri 17-35 mg/l ve TDS’si 400 mg/l civarında (bikarbonatlar içeren sular için) olan sular ile bağlantılıydı. Yazarlar bu suyun fizyolojik açıdan optimum olarak değerlendirilebileceği kararına varmışlardır. Daha yüksek mineralize su aynı zamanda biyokarbonatlar bakımından da son derece yüksekti, ve Lutai içme suyunun aruz edilir bikarbonat içeriğinin 250 ila 500 mg/l arasında olması gerektiğini önermiştir.

    2.4 Düşük mineralli suda hazırlanan gıdadaki kalsiyum, magnezyum ve diğer temel elementler açısında yüksek kaybı
    Yemek pişirme için kullanıldığında yumuşak suyun gıdadaki (sebzeler, et, tahıllar) bütün temel elementlerin büyük oranda kaybına yol açtığı tespit edilmiştir. Bu kayıplar magnezyum ve kalsiyum için %60’a kadar varabilir ve bazı diğer mikro-elementler için daha bile fazla (örn. bakır %66, manganez %70, kobalt %86). Buna karşın, yemek pişirme için sert su kullanıldığında bu elementlerin kaybı çok daha düşüktür, ve bazı durumlarda, pişirme sonucunda gıdada daha bile yüksek bir kalsiyum muhteviyatı rapor edilmiştir (WHO –Dünya Sağlık Örgütü – 1978; Haring ve Van Delft 1981; Oh v.d. 1986; Durlach 1988).

    Çoğu besinler gıda ile alındığında, pişirme ve gıda işleme için düşük mineralli su kullanımı ile bazı temel elementlerin toplam alımındaki belirgin noksanlığın sadece içme suyun kullanılması ile beklenildiğinden çok daha yüksek olmasına yol açabilir. Bir çok insanın mevcut diyeti bütün gerekli elementleri yeterli miktarlarda sağlamamaktadır, ve bu nedenle gıdanın ilenmesi ve hazırlanması esnasındaki temel elementlerin ve besinlerin kaybı ile sonuçlanan her türlü faktör bunlar için belirleyici olabilir.

    2.5 Toksik metallerden artan risk
    Düşük mineralize su dayanıksızdır ve bu nedenle de temas ettiği maddelere/malzemelere karşı son derece agresiftir/saldırgandır. Bu su borulardaki, kaplamalardaki, depolama tankları ve konteynırlar/kaplardaki, hortum hatları ve bağlantılarındaki bazı toksik maddeler ile düşük emilimli kompleksler oluşturamayan metalleri ve bazı organik maddeleri daha kolay emerler ve böylece bunların olumsuz etkilerini azaltırlar. ABD’de 1993-1994’de içme suyundan kaynaklandığı rapor edilen sekiz kimyasal zehirlenme vakası arasında kandaki kurşun seviyeleri 15 µg/dl, 37 µg/dl ve 42 µg/dl olan 3 çocuk kurşun zehirlenme vakası bulunmaktaydı. Kaygı verici seviye 10 µg/dl’dir. Bu üç vakanın hepsinde kurşun içme suyu depolama tanklarındaki pirinç bağlantılar ve kurşun-lehim yerlerinden sızmıştı. Bu üç su sistemi sızma işlemini yoğunlaştırmış olan düşük mineralli içme suyu kullanmıştı (Kramer v.d. 1996). En yüksek kurşunlu kanı olan iki çocuk için mutfak musluğundan ilk çekilen su numunelerinin kurşun seviyeleri 495 – 1050 µg/l idi; üçüncü çocuğun mutfak musluğundan toplanan su numunesinde bulunan kurşun seviyesi 66 µg/l idi (Anon, 1994) .
    Su ve gıdadaki kalsiyum, ve daha düşük bir dereceye kadar, magnezyum antitoksik aktiviteye sahip olarak bilinmektedirler. Bağırsaklardan kana ya emilemeyen bir bileşenin oluşmasına yol açan doğrudan bir reaksiyon ile yada bağlayıcı noktalar için rekabet ile kona kurşun veya kadmiyum gibi bazı toksik elementlerin emilmesinin önlenmesine yardımcı olabilirler (Thompson 1970; Levander 1977; Oehme 1979; Hopps ve Feder 1986; Nadeenko v.d. 1987; Durlach v.d. 1989; Plitman v.d.1989). Bu koruyucu etkinin sınırlı olmasına rağmen, gözden kaçırılmamalı. Düşük mineralli su verilen nüfuslar toksik maddelere maruz kalmanın tersi etkileri bakımından ortalama mineralizaton ve sertlikteki su verilen nüfuslara göre daha yüksek bir risk altında olabilir.

    2.6 Düşük mineralli suyun muhtemel bakteri kontaminasyonu
    Bütü sular ya kaynağında ya da boru sistemindeki mikrobiyel yeniden büyümenin sonucu olarak bakteriyel kontaminasyona meyillidir. Boru sistemi içersindeki bakteriyel yeniden büyüme daha yüksek başlangıç sıcaklıkları, sıcak iklimler, kalıntı dezenfektanları noksanlığı ve suyun temasta oldukları malzemelere karşı agresif/saldırgan yapısı nedeniyle besinlerin muhtemelen daha fazla var olması ile teşvik edilmektedir. Dezenfektan yokluğunda kalıntısal yeniden büyüme aynı zamanda desalinize suda da meydana gelebilir. Çalışan bir desalinazyon mebranının bütün bakterileri yok etmesi gerekiyor olmasına rağmen, Suudi Arabistan’da 1992’deki ters ozmos ile işlemiş suyun neden olduğu bir salgın ile belgelenebildiği üzere %100 etkili olmayabilir (belki de sızıntılar nedeniyle) (al- Qarawi v.d. 1995). Farklı tipte ev su artıma cihazı ile arıtılmış suyun bakteri ile kontaminasyon riski Geldreich v.d. (1985) ve Payment v.d. (1989, 1991) tarafından rapor edilmiştir.

    Prag’daki Çek Ulusal Kamu Sağlık Enstitüsü (NIPH, 2003) içme suyu ile temas etmesi öngörülen ürünlerin güvenliğini test etmiştir ve ters ozmos ünitelerinin basınç tanklarının bakteriyel yeniden büyümeye açık olduğunu tespit etmiştir. Yüzeyi bakteriyel büyümeye elverişli görünen kauçuk bir torba içermektedirler.

    3. DEMİNERALİZE İÇME SUYUNUN ARZU EDİLİR MİNERAL MUHTEVİYATI
    Demineralize suyun aşındırıcı tabiatı ve TDS’si düşük suyun dağıtımı ve tüketimi ile ilgili potansiyel sağlık riskleri içme suyunda minimum ve optimum mineral muhteviyatı tavsiyelerine yol açmıştır ve sonra, bazı ülkelerde, içme suyu kalitesi için ilgili yasal veya teknik düzenlemelerde zorunlu değerlerin belirlenmesine yol açmıştır. Tavsiyelerde organoleptik özellikler ve susuzluğu giderici kapasite de göz önünde bulundurulmuştur. Örneğin, gönüllü insanlar üzerinde araştırmalar/çalışmalar (WHO –Dünya Sağlık Örgütü, 1980) fizyolojik ihtiyaçları en iyi 15-35°C’lik sıcaklıklardaki suların karşıladığını göstermiştir. 35°C’nin üzerindeki veya 15°C’nin altındaki su sıcaklıklarının su tüketiminde bir azalma ile sonuçlanmıştır. 25-50 mg/l’lik bir TDS’ye sahip su tatsız olarak tanımlanmıştır (WHO –Dünya Sağlık Örgütü- 1980).

    3.1 1980 WHO (Dünya Sağlık Örgütü)
    Tuzlar vücuttan düşük TDS’ye sahip içme suyunun etkisi altında sızmaktadır. Değiştirilmiş su-tuz dengesi gibi ters etkiler sadece tamamıyla desalinize edilmiş suda değil ayrıca TDS’si 50 ila 75 mg/l lan suda da gözlemlenmiş olduğundan, 1980 WHO raporunu hazırlayan ekip içme suyundaki minimum TDS’nin 100 mg/l olması gerektiğini önermiştir. Ekip ayrıca optimum TDS’nin klorür-sülfat suları için 200-400 mg/l civarında ve bikarbonatlı sular için 250-500 mg/l arasında olması gerektiğini ileri sürmektedir (WHO 1980). Öneriler fareler, köpekler ve gönüllü insanlar üzerinde yapılan kapsamlı deneysel çalışmalara dayandırılmıştır. Suya maruz kalmalar arasında TDS’si yaklaşık 10 mg&l olan desalinize edilmiş suya sahip Moskova musluk suyu ve aşağıdaki bileşenlerin ve orantıların kullanıldığı laboratuarda hazırlanmış TDS’si 50, 100, 250, 300, 500, 750, 1000, ve 1500 mg/l olan su bulunmaktaydı: Cl (40%), HCO3 (32%), SO4 (28%) / Na (50%), Ca (38%), Mg (12%). Vücut ağırlığı dinamiği, bazal ve nitrojen metabolizması, enzim aktivitesi, su-tuz homeostaz ve bunun düzenleyici sistemi, vücut dokularının ve sıvılarının mineral muhteviyatı, hematokrit ve ADH aktivitesi dahil olmak üzere bir dizi sağlık sonuçları araştırılmıştır. Optimal TDS insan, köpek veya faredeki ters etkinin, olumsuz değişimin en düşük oranı, organoleptik özellikler ve susuzluğu giderici özellikler ve suyun azaltılmış aşındırıcılığı ile bağlantılıydı.

    TDS seviyelerine ilaveten ekip (WHO 1980) desalinize içme suyunun minimum kalsiyum muhteviyatının 30 mg/l olması gerektiğini önermiştir. Bu seviyeler kalsiyum ve fosfor metabolizmasındaki değişiklikler ve kemik dokusunun mineral doygunluğundaki azalma şeklindeki en kritik ters etkili sağlık sorunlarına dayalıydı. Aynı şekilde, kalsiyum 30 mg/l’ye düştüğünde desalinize suyun aşındırıcı aktivitesi de kayda değer bir şekilde azalacaktır ve su daha dayanıklı olacaktır (WHO 1980). Ekip (WHO 1980) ayrıca 30 mg/l’lik bir bikarbonat iyon muhteviyatını kabul edilebilir organoleptik özelliklerin, azalmış aşındırıcılık ve tavsiye edilen minimum kalsiyum seviyesi için bir denge konsantrasyonun elde edilmesi için gerekli olan minimum temel seviye olarak önermiştir.

    3.2 Yeni öneriler
    Daha yeni araştırmalar demineralize su içersinde bulunması gereken minimum ve optimum mineral seviyeleri hakkında ek bilgiler sağlamıştır. Örneğin, farklı sertlikteki içme suyunun 20 ila 49 yaş arasındaki kadınların (460 ve 511 kadın) sağlık durumu üzerindeki etkisi dört Güney Sibirya şehrinde yapılan iki kapsamlı epidemiyolojik araştırmaların konusunu oluşturmaktaydı (Levin v.d. 1981; Novikov v.d. 1983). A şehrindeki en düşük kalsiyum ve magnezyum seviyelerine sahipti (3.0 mg/l kalsiyum ve 2.4 mg/l magnezyum). B şehrindeki su hafif daha yüksek seviyelere sahipti (18.0 mg/l kalsiyum ve 5.0 mg/l magnezyum). En yüksek seviyeler C şehri (22.0 mg/l kalsiyum ve 11.3 mg/l magnezyum) ve D şehrindeydi (45.0 mg/l kalsiyum ve 26.2 mg/l magnezyum). A ve B şehirlerinde yaşayan kadınlar C ve D şehrlrindekilere göre sıkça kardiyo-vasküler değişiklikler (ECG ile ölçüldüğü üzere), daha yüksek kan basınçları, somatoform bağımsız fonksiyon bozuklukları, baş ağrısı, baş dönmesi ve östeporoz (X-ray kayıt sayacı ile ölçüldüğü üzere) göstermiştir. Bu sonuçlar içme suyundaki minimum magnezyum muhteviyatının 10 mg/l ve minimum kalsiyum muhteviyatının 1980’de (WHO 1980) önerilen 30 mg/l’den ziyade 20 mg/l olması gerektiğini önermektedir.

    Halihazırda mevcut verilere dayalı olarak çeşitli araştırmacılar aşağıda belirtilen kalsiyum, magnezyum ve su sertliği seviyelerinin içme suyunda bulunması gerektiğini önermişlerdir: (1) magnezyum için minimum 10 mg/l (Novikov v.d. 1983; Rubenowitz v.d. 2000) ve optimum 20-30 mg/l civarında (Durlach v.d. 1989; Kozisek 1992); (2) kalsiyum için minimum 20 mg/l (Novikov v.d. 1983) ve optimum 50 (40-80) mg/l civarında (Rakhmanin v.d. 1990; Kozisek 1992); (3) toplam su sertliği için kalsiyum ve magnezyumun topla-mı 2 ila 4 mmol/l olmalı (Plitman v.d. 1989; Lutai 1992; Muzalevskaya v.d. 1993; Golubev ve Zimin 1994).

    Bunlar sağlık açısından minimum ya da hiç tersi etkisi olmayan konsantrasyonlar olarak gözlemlenmiştir. İşöe suyunun maksimum koruyucu veya faydalı sağlık etkilerinin tahmin edilmiş arzu edilir veya optimum konsantrasyonlarda meydana geliyor gibi görünmüştür. Kalsiyum metabolizması ve osifikasyondaki değişiklikler tavsiye edilen kalsiyum seviyeleri için kullanılırken önerilen magnezyum seviyeleri kardiyo-vasküler sistem etkilerine dayandırılmaktaydı. Optimal sertlik aralığının üst limiti sertliği 5 mmol/l’den yüksek olan su verilen nüfuslardaki daha yüksek safrakesesi taşı, böbrek taşı, idrar taşları, artroz ve artropati riskler gösteren verilerden elde edilmiştir.



    Bu konsantrasyonlarının tahmin edilmesinde içme suyunun uzun süreli alınması hesaba katılmıştır. Bazı suların kısa süreli tedavi amaçlı endikasyonları için bu elementlerin daha yüksek konsantrasyonları dikkate alınabilir.

    3.3 İçme suyundaki kalsiyum, magnezyum ve sertlik seviyeleri için yönergeler ve talimatlar

    İçme Suyu Kalitesi ile ilgili Yönergeler (WHO 1996)’in 2ç baskından WHO kalsiyum ve magnezyumu su sertliği açısından değerlendirmiştir, ancak kalsiyum, magnezyum veya sertlik ile ilgili ne minimum seviyeler ne de maksimum limitler önermemiştir.

    İlk Avrupa Talimatı (Avrupa Birliği 1980) yumuşatılmış veya desalinize edilmiş su için bir şart ortaya koymuştur (kalsiyum veya eşdeğer katyonlar olarak ≥ 60 mg/l). Bu şart bütün AET üyelerinin ulusal mevzuatlarında zorunlu olarak belirlenmiştir, ancak yeni bir Talimat (Avrupa Birliği 1998) yürürlüğe girdiğinde bu Talimat Aralık 2003’de geçerliliğini yitirmiştir. Yeni Talimat kalsiyum, magnezyum veya su sertlik seviyeleri ile ilgili bir şart içermemektedir. Diğer taratan üye devletleri bu tür bir şartı kendi ulusal mevzuatlarında uygulamaktan alıkoymamaktadır. Sadece az sayıdaki AT Üye Devleti (örn. Hollanda) kalsiyum, magnezyum veya su sertliğini kendi ulusal mevzuatlarına bağlayıcı bir şart olarak koymuştur. Bazı AT Üye Devletleri (örn. Avusturya, Almanya) bu parametreleri daha düşük seviyelerde teknik standartlar (örn. suyun aşındırıcılığının azaltılması için farklı tedbirler) şeklinde olmak üzere bağlayıcı olmayan düzenlemeler olarak dahil etmiştir.

    Buna karşın Mayıs 2004’de AT’ye giren dört Orta Avrupa ülkesinin hepsi aşağıdaki şartları ilgili düzenlemelerine dahil etmişlerdir, ancak bağlayıcılık gücünü değiştirerek; (1) Çek Cumhuriyeti (2004): yumuşatılmış su için ≥ 30 mg/l kalsiyum ve ≥ 10 mg/l magnezyum; yönerge seviyeleri kalsiyum için 40-80 mg/l ve magnezyum için 20–30 mg/l (sertlik: Σ Ca + Mg = 2.0 – 3.5 mmol/l). (2) Macaristan (2001): sertlik 50 – 350 mg/l (CaO olarak); 50 mg/l’lik talep edilen minimum konsantrasyona şişelenmiş içme suyunda, yeni su kaynaklarında ve yumuşatılmış ve desalinize edilmiş suda uyulmalı. (3) Polonya (2000): sertlik 60–500 mg/l (CaCO3 olarak). (4) Slovakya (2002): yönerge seviyeleri > 30 mg/l kalsiyum ve 10 – 30 mg/l magnezyum.

    Pilotlu uzay gemilerinde astronot ortamlarının genel tıbbi ve teknik şartları (Anonim 1995) başlıklı Rusya teknik standardı uzay gemilerinde içilmek üzere öngörülen geri dönüşümlü suy ile ilgili kalite taleplerini belirlemektedir. Diğer taleplerin yanı sıra, özel bir komisyon tarafından her bir kozmik uçuş için belirlenen minimum florür, kalsiyum ve magnezyum seviyeleri ile TDS 100 ila 1000 mg/l arasında olmalı. Odak, “fizyolojik olarak değerli” hale getirilebilmesi için geri dönüştürülmüş suya mineral konsantresinin nasıl ekleneceği idi (Sklyar v.d. 2001).

    4. SONUÇLAR
    İçme suyu belirli temel mineralleri (ve karbonatlar gibi diğer bileşenleri) minimum seviyelerde içermeli. Ancak geçmiş yirmi sene boyunca içme suyundaki faydalı veya koruyucu etkilerine araştırmalarda az bir önem gösterilmiştir. Asıl odak kirleticilere ve bunların toksikolojik özelliklerine yöneltilmiştir. Bununla beraber, bazı araştırmalar/çalışmalar içme suyundaki temel elementlerin minimum muhteviyatını veya TDS’nin belirlemeye çalışmıştır, ve bazı ülkeler içme suyu düzenlemelerine seçilen maddeler ile ilgili talepler veya yönergeler dahil etmişlerdir. Bunların istisnai durumlar olmasına rağmen, konu sadece içme suyunun desalinizasyon (eğer yeterince yeniden mineralize edilmemişse) ile edildiği durum ile ilgili değildir, ayrıca ev arıtması ve merkezi arıtanın önemli mineral muhteviyatını azalttığı durumlar ile de ilgilidir.

    Desalinizasyon ile üretilen içme suyunun bazı mineraller ile stabilze edilmişse de, bu genellikle evde arıtmanın sonucu olarak demineralize edilmiş su için söz konusu değildir. Stabilize edilmiş olsa dahi, bazı suların nihai bileşimi sağlık faydaları sağlamak açısından yeterli olmayabilir. Desalinize edilmiş sular başlıca olarak kalsiyum (kireç) veya diğer karbonatlar ile tamamlanmış olsa dahi, bunlar çoğu doğal sularda olanın aksine magnezyum ve florürler ve potasyum gibi diğer mikro elementler bakımından noksan olabilirler. Ayrıca tamamlanan kalsiyum miktarı sağlık endişelerinden ziyade teknik konulara dayanmaktadır (örn. agresifliliğin/saldırganlığın azaltılması). Su bütün faydalı bileşenlerini içermediğinden yeniden mineralizasyon için yaygın bir şekilde kullanılan yollardan muhtemelen hiçbiri optimum olarak değerlendirilemez. Mevcut stabilizasyon yöntemleri birincil olarak demineralize suyun aşındırıcı etkilerini azaltmaya yöneliktir.

    Yeniden mineralize edilmemiş demineralize edilmiş su veya düşük mineral içerikli su – içersindeki temel minerallerin yokluğu veya neredeyse noksanlığının göz önünde bulundurulması ile – ideal içme suyu olarak değerlendirilmemektedir, ve bu nedenle de, düzenli tüketimi bazı faydalı besinleri yeterli seviyelerde sağlamayabilir. Bu bölüm bu sonuç için bir gerekçe sağlamaktadır.

    Son derece demineralize su ile ilgili olarak gönüllü insanlardaki deneysel etkiler ve tespitler ile ilgili ispat çoğunlukla daha eski araştırmalarda bulunmaktadır, ki bunlarından bazıları mevcut yöntemsel kriterleri yerine getirmeyebilir. Ancak, bu tespitler ve sonuçlar göz ardı edilmemeli. Bu araştırmalardan bazıları eşsizdir, ve müdahale araştırmaları, yönlendirilmemiş olmasına rağmen, bugün aynı kapsam bakımından neredeyse hiç bilimsel, mali veya etik olarak uygulanabilir olmazdı. Ancak yine de yöntemler sonuçlarının zorunlu olarak geçersiz kılınması bakımından o kadarda sorgulanabilir değildir. Demineralize veya düşük mineralli içme suyundan gelen sağlık riskleri ile ilgili daha eski hayvan ve klinik araştırmaların hem birbirleri hem de daha yeni araştırmaların sonuçları ile tutarlı olduğu görülmüştür, ve daha yeni araştırmalar destekleyici olmaya meyilli olmuştur.

    Artık kalsiyum veya magnezyum bakımından noksan olan içme suyunda kaynaklanan sağlık riskinin teyit edilmesi için yeterli ispatlar mevcut. Bir çok araştırma daha yüksek su magnezyumunun azalmış CVD ve özelikle de CVD’den kaynaklanan ani ölüm riskleri ile ilgili olduğunu göstermektedir. Bu ilişki farklı bölgelerde (farklı nüfuslar) ve farklı zamanlarda gerçekleştirilen farklı araştırma tasarımları ile gerçekleştirilen epidemiyolojik araştırmalarda/çalışmalarda bağımsız bir şekilde tanımlanmıştır. Tutarlı epidemiyolojik gözlemler otopsi, klinik ve hayvan araştırmalarından elde edilen veriler ile desteklenmiştir. Magnezyumun koruyucu etkisi ile ilgili biyolojik makuliyet sabittir, ancak CVD’nin çok-faktörlü neden bilimli nedeniyle belirlilik daha az belirgindir. Artan ani ölüm riskine ilaveten, magnezyumu düşük su içiminin daha yüksek motor nöronal hastalık, gebelik sorunları (preeklampsi olarak adlandırılmaktadır, ve çocuklardaki ani ölümler) ve bazı kanser tipleri riskleri ile bağlantılı olabileceği ileri sürülmektedir. Yeni araştırmalar örn. kalsiyumu düşük su gibi yumuşak su içilmesinin çocuklarda daha yüksek kırık, belirli nöro-dejeneratif hastalıklar, erken doğum ve doğumda düşük ağırlık ve bazı kanser tipi riskleri ile bağlantılı olduğunu öne sürmektedir. Ayrıca su kalsiyumunun CVD’nin gelişmesindeki muhtemel rolü de göz ardı edilemez.

    İçme suyu kalitesinden sorumlu uluslar arası ve ulusal makamlar kalsiyum ve magnezyum ve TDS gibi ilgili elementlerin minimum muhteviyatını belirlemek suretiyle desalinizasyon su arıtması ile ilgili yönergeleri dikkate almalıdırlar. Yönergelerin belirlenmesi için ek bir araştırmanın gerekli olması halinde, bu resmi makamlar sağlık faydalarının üzerinde durulması için bu alanda hedeflenen araştırmaları teşvik etmelidirler. Demineralize su içersinde bulunması gereken maddeler için yönergeler belirlenmiş ise, resmi makamlar bu yönergelerin aynı şekilde belirli ev arıtma cihazları ve şişelenmiş su kullanımlarına da uygulanmasını sağlamalılar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bakgerman -- 1 Aralık 2009; 15:06:14 >




  • <<<Yukarıda Post Eden Değerli hfatihh Arkadaşımıza,

    RO sudaki sertliği max %95 indirir diyemezsiniz, bu oran tamamen su giriş değerleri, fark basınç, ısı, yoğunluk ve suyun vizkositesine bağlı. Kaldıki bahsetiğimiz Kalsiyum Sertliğini membran teknolojisi çok kolay arıtığı için normal şartlarda bu oran %99'a yakındır.

    Bursa'daki birçok damacana üretici firmaları ters ozmos ile sularını arıtıyor (kendi gözüm ile gördüm), hatta idda ediliyorki bir kısmı suları yetiştiremediği için kuyu suyunuda membrandan geçirip doluma veriyorlar (bu yapan sadece 1 fabrikayı gözüm ile gördüm).

    Inanmıyormusunuz? İspatı çok basit. En sevdiğiniz damacana suyunu alın, hatta pet şişesini alın. Sonra en sevdiğiniz kimyacı yada havuzcu yada akuvaiyumucuya gidin ve pH ölçüm kağıtını alın (İzmirde 100 tanesi 10 TL - bunu adı bağzen litmus kağıtı olarak geçiyor). Sonra aldığınız pet şişenin üstünde insani amaçlı su tüketim kanunlara göre suyun pH'ı yazmak zorunda. Örneğin *E* firmasının pet şişsesinde pH 7.8 yazıyor. Daha sonra bu pet şişeden bir numune alıp pH'ını ölçün. *E* firmasının pH'ı 4.5 çıkıyor. Daha sonra saf su kimyasal özelliklerini araştırın ve bakın saf suyun pH'ı 4.5mi değilmi. Peki nasıl oluyorda şişenin üstünde 7.5 yazıyor ama şişenin içinde 4.5??? Uzun yıllar yurt dışında yaşadıktan sonra ve Türkiyede bu tip soruları sorunca bana verilen cebabı size vericem .. hoşgeldin türkiyeye. Aynı testi kendi RO cihazın çıkışınada yapın.

    TDS cihazı ile bir çok numune ölçtünüz. Peki 1. kalite saf suyun TDS değeri 15 PPM'in altında kabul edildiğini biliyormuydunuz? Siz TDS cihazı alıp RO ile üretiğiniz suyu damacana ile karşılaştırıyorsunuz ve kendi cihazlarınız damacanaya yakın değer üretiyor ise RO sisteminizin kalitesini savunuyorsunuz. Peki damacana suları nasıl üretiliyor, yada hangi değerlerde olması gerek biliyormusunuz?

    Tamam ozaman başka bir test yapalım, biliyorsunuz akü suyu saf sudur. Eminim size ikram etsem içmezsiniz, hatta çocuğunuza yada annenize kesinlikle içirmezsiniz. Her benzincide bulunur ve taş çatlasın 5-10 TL'dir akü suyu. Bir'de akü suyun TDS değerini ölçün. 10 PPM civarında çıkar ise evinizdeki RO'ları sökecekmisiniz? Hadi onu boşverin, aldığınız akü suyun üzerindeki uyarıyı okuyun ... acaba şöle birşey diyormu: "El, yüz, vücut ve gıda maddelerin temizliğinde kullanmayın. Çocuklardan uzak tutun". Tamam emin değilsiniz, en yakın tansaş'a uğrayın ve bir şişe ütü suyu alın ve aynı tesi yapın.

    Şimdi anladınızki evinizdeki RO sistemleri akü suyu ve ütü suyu üretiyor. Ayrıca anladınızki bir çok damacana firmasıda RO kullanıyor. Son olarak anladınızki ütü ve akü suyun şişelerinde gıda için kullanmıyın yazıyor ve çocuklarda uzak tutun yazıyor. OK şunu diyebilirsiniz, arkadaşım ben kaç senedir içiyorum, bak baba birşey olmadı. Burdada yanılyorsunuz. Size birşeyler oluyor, hatta tüm Türkiyeye ve Tüm dünyaya birşeyler oluyor ama bunu benim ağızımdan değil Dünya sağlık örgütünün ağızından dinleyin:
    >>>>>>>>>>>>




    Sayın Bora Akgerman

    Damacana suyu bırakıp iyi bir filtrasyon sistemine geçiş arayışındayken vermiş olduğunuz dokümanları ve benzerlerini sizinkide dahil pek çok sitede okudum; allaboutwater.org, historyofwaterfilters.org vs, ancak bu sitelerin tamamında bir şey dikkatimi çekti; tarafsız bilgi veriyormuş görüntüsü altında okuyucuyu belirli bir markaya yönlendiriyorlardı, genellikle aquasana markasına. Arayıştayken sizin life2o da dikkatimi çekmişti, oldukca iddialı bir marka gibi duruyordu. Kutunun üzerinde koca koca MADE IN USA yazıyordu; Nsf.org'da ve wqa.org'da markanın amerikan malı olması dolayısıyla amerika halkına satılması sebebiyle test sonuçlarına ulaşabileceğimi düşünmüştüm; yanlış düşünmüşüm, değil sonuçlar life2o adına bile rastlamadım.Ancak sitenin altında nsf ve wqa logoları vardı. Google'lama sonuçlarıda türkçe site dışında bir şey vermedi.Üzerinde made in Usa yazan bir ürün ancak sadece türkçe sayfası var. Neyse türkçe sitenizi de inceledim, benim filtrasyonda en önem verdiğim ağır metaller ve arseniği ne tür bir filtre ile nsf tolerans sınırına indirebileceği konusunda tatmin edici bir bilgi veya hıfzısıhha(Sağlık Bakanlığına bağlı Halk Sağlığı Laboratuvarı) raporu göremedim. Bu sitede iddia ettiğiniz sert suyun faydalı olduğu tezine ters bir uygulamada vardı aletlerinizde: su yumuşatıcı yani reçine olduğunu tahmin ettiğim filtre. Doktor arkadaşım özellikle reçine filtreden uzak durmamı bu filtrenin sudaki kireci tuza dönüştürdüğünü, bununda
    tansiyon ve kalp sorunlarına yol açabileceği konusunda uyarmıştı.
    Herneyse RO sistemini seçtim, çokta memnunum.

    Bu arada elbetteki RO dan çıkan suyun Ph ını çoktan ölçtüm. İddia ettiğiniz gibi 4,5 değil 6,8 çıktı. Yani üzerinde durulacak kadar asidik değil. 4,5 olsaydı çıkan suyu herhalde ancak limon suyu niyetine salata yapımında kullanabilirdik.


    Ayrıca benim damacana su tds ölçüm sonuçlarını verme sebebim RO suyun damacana kadar iyi olduğunu değil damacana sularında RO veya benzeri bir süreçten geçtiği konusunda şüphelerim olduğunu belirtmek içindi.

    Ürününüzün üzerindeki Made in Usa ibaresi ve sitenizde wqa ve nsf logolarını kullanmanız ürününüzün WQA ve NSF sertifikalı olduğu izlenimi yaratıyor. Ancak NSF ve WQA kayıtlarından ben ulaşamadım. Bu sertifikaları burada yayınlarsanız, ürününüzün kireci RO dan daha az süzdüğünü iddia etmenizden bunuda üstelik 1980 den kalma bir makaleye dayandırmanızdan daha etkili bir tanıtım yapmış olursunuz.

    Saygılar




  • İyi Günler hfatihh Bey,

    Sorularınızı aşağda yanıltmaya gayret gösterdim (bu arada bağışlayın Türkçe yazım biraz zayıf olabilir):

    - Yanlış anlaşma olabilir, biz bu sistemleri Türkiyede üretiyoruz, herhangi bir yerden sistem ithalını yapmıyoruz.

    - Sistemlerimizin kalbi Nano Fiber teknolojisi ile çalışır, bu teknolojiye benimde katkım var, patent bilgilerin bir kısmını aşağdan bulabilirsiniz:
    http://www.freshpatents.com/Bora-Akgerman-SanFrancisco-invdira.php

    - NSF ve WQA uluslararası sertifikalarıdır, hatta NSF'in merkezi avrupadadır, bu belgelere sahip olup Amerikada satış yapmıyan 10 binlerce firma var

    - NSF ve WQA test sonuçlarını yayınlamaz sadece ürünün belirli bir standartı geçtiğini yayınlar

    - Haklısınız, ürünümüz ABD'de satılmıyor, böle'de bir iddamız yok, şu an Türkiye hariç, Peru, Arjantin, Pakistan, Azerbeycan, Kosovo, Rusya, Kuwait, Iraq, Slovakia ve Kıbrıs (KKTC) ülkelerinde ürünlerimizi küçük ve büyük çapda bulabilirsiniz

    - "Neyse türkçe sitenizi de inceledim, benim filtrasyonda en önem verdiğim ağır metaller ve arseniği ne tür bir filtre ile nsf tolerans sınırına indirebileceği konusunda tatmin edici bir bilgi veya hıfzısıhha(Sağlık Bakanlığına bağlı Halk Sağlığı Laboratuvarı) raporu göremedim." Yazmışınız. Sanırım sitemizi yetirecek kadar incelememişiniz. İlk önce şunu belirtmek isterimki, sizin gibi değerli ve araştırmacı bir müşteri hıfzısıhha raporundan tatmin olmamalı. Sonuçta hıfzısıhha sadece bir su numunesini inceler. O numune nerden geldi, hangi şartlarda alında diye ilgilenmez. Sitemizde ODTÜ raporu mevcuttur ve aşağdaki linkden ulaşabilirsiniz. Biz ODTÜ'ye numune değil sistemimizi verdik. Ayrıca suyu analiz etmeden önce sistemimizn girişine lahım suyu verilmesini istedik ve çıkışta bakteri testi yapılmasını istedik, girişine yoğun arsenik verilmesini istedik ve çıkışta arsenik testi yapılmasını istedik, girişine yoğun demir ve mangan verilmesini istedik ve çıkışta ağır metal testi yapılamsını istedik. Sonuçlara özetliyim size:
    Giriş Toplam Koliform: 4000 CFU ---- Çıkış Toplam Koliform: 0 CFU
    Giriş Toplam Arsenik: 222 ug/lt. ---- Çıkış Toplam Arsenik: <1 ug/lt
    Giriş Toplam Demir: 188 ug/lt. ---- Çıkış Toplam Demir: 8 ug/lt
    Giriş Toplam Mangan: 586 ug/lt. ---- Çıkış Toplam Mangan: <4 ug/lt
    http://www.life2o.com/UserFiles/htm/BMB1000_Serisi_ODTU_Raporu.pdf

    - Bildiğim için anlatıyorum size, ODTÜ testi NSF ve WQA testin'den daha yoğundur. NSF ve WQA birimleri sertifika için müracat eden firmalar tarafındandır. Mesela giriş bakteri 50 CFU'nun üstünde vermez, sadece RO'nun aratabileceği As(III) kullanır, Fe ve Mn giriş değerlerini 100 ug/lt altında verir

    - Bildiğim kadarıyla Türkiyede bizim ODTÜ raporumuz kadar kapsamlı herhangi bir test bulunmuyor herhangi başka bir arıtma firmasında

    - Su yumuşatıcı konusunda düşünceniz doğru ama uygulamanız malasef yine yanlış. Elbette sodyum bazlı reçineler sudaki tüm Ca ve Mg sertliği arıtıp bu iyonların yerini sodyum ile değiştiriyor. Bu durumda 1 litre suda 2.5 beyaz ekmekte bulunan kadar Sodyum oluyor. Ancak biz ciddi bir firma olduğumuzdan dolayı ve sağlığı öne sürdüğümüz için bu tip yumuşatıcı kullanmıyoruz. Kullandığımız reçine Purolite firmanın üretiği C107E reçinesidir ve ürün ile ilgili linki aşağda bulabilirsiniz. Bu tip reçineye Weak Acid Resin denir ve özelliği sağlıkdır. İlk önce sudaki tüm sertliği arıtmıyor, sadece geçici sertliği (yani kireç) arıtıyor (CaCO3, MgCO3, HCO3 ve CO3 gibi tuzları), ama sudaki kalıcı sertliği serbest bırakıyor (Ca+2 ve Mg+2). Bu durumda bahsetiğimiz "Seçici Filtrasyonu" gerçekleştirebiliyoruz çünkü kalıcı sertliği arıtmadan kireci arıtabiliyoruz. İkinici olarak, Weak Acid Reçineler Cation reçinesidir ve Sodyum kullanmaz, artığı sertliğin yerini Hidrojen ile doldurur (suda zaten yüz milyarlarca hidrojen atomu var) ve herhangi bir sağlık sankıcası yoktur.
    http://www.purolite.com/RelId/606282/ProductID/153/isvars/default/productzoom.htm

    - "Herneyse RO sistemini seçtim, çokta memnunum." yazıyorsunuz. Malasef kendinizi ve ailenizi zehirliyorsunuz ama bu sizin bileceğiniz şeydir.

    - "Bu arada elbetteki RO dan çıkan suyun Ph ını çoktan ölçtüm. İddia ettiğiniz gibi 4,5 değil 6,8 çıktı." Yine yanılıyorsunuz. Bahsetiğiniz Toplam Çözülmüş Madde değeri 20'nin altında ise 6.8 pH kimyasal açıdan mümkün değil. Büyük ihtimal litmus kağıtı ile pH testi yapıldı. Bu durumda litmus kağıtını sudan çıkartıldaktan sonra ilk 3 saniye içinde değer okunması gerek yoksa su litmus kağıtı atmosferde karbon di-oksit ile temas ettikçe renkler gittikce kararır.

    - "Yani üzerinde durulacak kadar asidik değil. 4,5 olsaydı çıkan suyu herhalde ancak limon suyu niyetine salata yapımında kullanabilirdik." Yazmışınız. Yine yanılıyorsunuz. pH değerleri linear değildir, logaritmicdir. Yani 4.5 pH ve limon suyun 2.3 pH arasında onlarca kat asidite vardır. Ama RO sisteminizden çıkan suyu salata yapımında değilde, eşinizin ütü suyunda rahatlıkla kullanabilirdiniz ... yada ne biliyim camlarınızı temizlerdiniz.

    - "Ürününüzün üzerindeki Made in Usa ibaresi ve sitenizde wqa ve nsf logolarını kullanmanız ürününüzün WQA ve NSF sertifikalı olduğu izlenimi yaratıyor. Ancak NSF ve WQA kayıtlarından ben ulaşamadım." Özür dileyerek söğliyorum ama yine düşünce doğru ama uygulama yanlış. Life2O Water bir sistem üreticidir. Ama üretiğimiz sistemler yaklaşık 150 parça kullanır. Bu parçaların çoğu ABD, Almanya, İngiltere, Türkiye, Taiwan ve Çin'den gelir. Mesela Filtrelerimiz ABD'den gelir. Omnipure firmasından Hindistan Cevizi Karbon Filtremizi alırız. Argonide firmasından Nano Fiber Filtremizi alırız. ESP firmasından Antibakteriyel filtresini alırız, Reçinemizi İngiliz firması Purolite'dan alırız. Bu tedarikciler kendi üretiği ürün için NSF ve WQA sertifikaları almaları gerekir. Bizim gibi sistem üretici firmalar bu tedarikci firmalardan parça aldığımızda onların sertifikalarını kullanma hakkımızdır. Örnek olarak Bayer firmasından aldığımız Arsenik arıtma tozu NSF 61 standartlıdır ve biz onların ürününü kullandığımız için ve sistem üretici olduğumuz için o sertifikayı bizde kullanabiliriz. Ayrıca, son yıllarda WQA ve NSF şöle bir program başlattı, biz Omnipure firmasının tedarikcisi olduğumuz için Omnipure bizim adımıza NSF ve WQA'den sertifika alabilir. Bunun maliyeti standart başına senede 2000-3000 USD'dir bize. Ancak bu yatırımı ben değerli bulmuyorum çünkü sonuçta Omnipure'dan mal almasam bile hala sertifilam yazıcaktır orda. Başka bir örnek daha istiyorsanız Türkiyede yoğun bir şekilde satan Rainsoft markası vardır. NSF ve WQA sayfasına baktığınızda bu firmanın Rainsoftun ismini bulabilirsiniz. Ancak Rainsoft sistem üretir, karbon filtre üretmesi için yüz binlerce ayrı bir yatırım yapması gerekir. Ama Rainsoft büyük bir firma olduğu için senede 2000-3000 USD yatırımı kaldırabilir. Biliyorum fazla anlatıyorum ama anlamanıza emin olmak istiyorum o yüzden son bir örnek vericem, mesela Boeing firmasının çok güzel uçakları var. Bu uçaklarında çok sayıda sertifikaları var. Ancak boein uçak üretiyor (sistem) parça değil. Boeing uçak morotları Pratt Whiteney yada BMW yada Rols Royce'dan alıyor, operating sistemini Unix'den alıyor, koltukları başka tedarikciden, kanatlarını başka tedarikciden vs. İnşallah şimdi sistem ve parça arasındaki linki kurabildiniz. Herhalikarda kendiniz yukarıda bahsetiğimiz firmalara yazıp BMB Technology sizin ürünlerinizi kullanıyormu diye sorabilirsiniz.

    - "Bu sertifikaları burada yayınlarsanız, ürününüzün kireci RO dan daha az süzdüğünü iddia etmenizden bunuda üstelik 1980 den kalma bir makaleye dayandırmanızdan daha etkili bir tanıtım yapmış olursunuz." Görüşleriniz için teşekkür ederim. ancak sistem ve parça arasındaki kafa karışıklığınız yayın ve referans arasındaki farklılıkdada varmış. İlk önce WHO yayını 2004'de revizyona girdi ve 2007'de yayına "release" oldu. Dolayısıyla çok çok çok yeni bir yayındır. Bu yayın içindi bir sürü REFERANS kullanıldı ve bunlardan biriside WHO birimin 1980'de RELEASE ettiği başka bir evrak.

    Sayın ve değerli hfatihh bey, sonuç olarak araştırma gücünüze 10 üzerinde 10 veriyorum. Keşke Türkiyede tüm müşteriler sizin kadar araştırmacı olabilse. Ancak uygulamanız 10 üzerinden 3 çeker. Sanırım siz Life2O Water firmasını başka bir firma ile karıştırmışınız.

    Biz sizin ve ailenizin sağlığı için Ters Ozmos'un ne olduğunu hem kendi ağızımızdan, hem WHO gibi su otorotilerin ağızından hemde kendi elleriniz ile size verdiğim test uygulaması ile anlatmaya çalışıyoruz. Ancak sanırım biz ve WHO başarısız olduk, siz kendiniz bilirsiniz ne yapılması gerektiğini.

    Saygılar
    Bora Akgerman




  • Sayın Bora Akgerman

    Foruma yazdığınız çok değerli açıklamalarla bizleri aydınlatmışsınız ve maalesef
    "Tamam ozaman başka bir test yapalım, biliyorsunuz akü suyu saf sudur. Eminim size ikram etsem içmezsiniz, hatta çocuğunuza yada annenize kesinlikle içirmezsiniz. Her benzincide bulunur ve taş çatlasın 5-10 TL'dir akü suyu. Bir'de akü suyun TDS değerini ölçün. 10 PPM civarında çıkar ise evinizdeki RO'ları sökecekmisiniz? Hadi onu boşverin, aldığınız akü suyun üzerindeki uyarıyı okuyun ... acaba şöle birşey diyormu: "El, yüz, vücut ve gıda maddelerin temizliğinde kullanmayın. Çocuklardan uzak tutun". Tamam emin değilsiniz, en yakın tansaş'a uğrayın ve bir şişe ütü suyu alın ve aynı tesi yapın. " yazmışsınız.
    Verdiğiniz değerli bilgilerin yanısıra Firmanızın reklamını da yapmanızı, bir dereceye kadar haklı görmek mümkün.
    Ancak yukarıdaki ifadenizde açık bir saptırma var.
    Akü ve ütü suyunun içilmemesinin nedeni, suyun TDS değerinin düşüklüğü değil, ambalajının suyu içilecek düzeyde koruyacak şekilde yapılmamış olmasıdır. Bildiginiz gibi bu ürünlerin ağzı mühürlü değildir. Kapağı açıp, tekrar kapatabilirsiniz.
    Burada yazdıklarınız fikrinizi savunurken maalesef saptırma olmuş.
    RO filitrelere mineral filitreler takılabilmekte. Bu konuda ne söyleyebilirsiniz?
    Iyi günler, hayırlı işler diliyorum.




  • <<<<<
    - Yanlış anlaşma olabilir, biz bu sistemleri Türkiyede üretiyoruz, herhangi bir yerden sistem ithalını yapmıyoruz.
    >>>>>>>>>


     İhlas ve waterbox Reverse Osmosis su arıtıcıları tercihi?


    Buna verecek cevabınız var tabii. Filtrelerden biri mutlaka amerikan malıdır. Omnipure falan. Türkiye'de üretilmiş bir aletin bir iki parçasının mesela bir otomobilin lastiklerinin amerikan malı olması onu MADE IN USA yapmıyor. Tüketiciyi aldatmak USA' da olduğu gibi buradada bir süredir suç.

    Cevabı kısa kesecektim ama RO ile aileme zehirli su içirdiğim gibi bir iddianız olmuş. Sizin sisteme bir neşter atalım bakalım içinde neler varmış:

    x filtre : Boehmite = sizin deyiminizle aluminyum minerali, en masum etkisi Alzeimer hastalığı.
    y filtre: divinylbenzen ile çapraz bağlı acrylic. Yani naftalin türevi çok zehirlibir madde yedirilmiş plastik türevi. Bu purolite denen maddeyi tekstil fabrikalarından falan biliyorum.
    Demek içme suyuda üretiliyormuş bununla.
    z filtre: Demir oksit yani pas. Paslı suyun şifalı olduğuna dair bir şeyler okumuştum. Hurafe zannetmiştim demek doğruymuş.
    Ayrıca gümüş falanda var galiba.
    RO sistemin nasıl çalıştığını bilen biliyor, merak edende arar bulur. RO sistem kısaca kimyasal değil fiziksel.

    YA BEN EVİME KİMYA FABRİKASI KURMAK İSTEMİYORUMKİ. SUYUN İÇİNDEKİLERDEN KURTULMAK İSTİYORUM, YENİLERİNİ EKLEMEK DEĞİL.

    Malınızı kötülediysem kusura bakmayın, forum kurallarını ihlal ederek biz tüketicilerin bu konudaki her tartışmasına reklamınızı yapıştırıp buna sebep oldunuz.Hayırlı satışlar.




  • Tekrar merhabalar

    Bu başlık altında yazan su ile ilgilenen,su konusunda bilgi sahibi olmak isteyen,su arıtma sistemlerini kullanıp memnuniyetlerini ya da şikayetlerini bildiren,ya da böyle bir topic açılmış iken kendi sistemlerinin tanıtımını yapan,yapmaya çalışan,ve netice itibari ile en önemlisi,ilgi uyandırıp bu konuda ilgili ve bilgi sahibi olmak isteyen herkese yardımcı olan,en azından ortada bir problem olduğunu,sağlıklı su içme ihtiyacımızı musluk suyu içerek ya da basit ucuz bir su arıtma sistemi alarak ya da en pahalı damacana suyunu alarak hatta ve hatta doğal kaynaktan doldurarak bile %100 kesin olarak karşılayamayacağımızın farkına varmamızı sağlayan araştırmalar yapmaya bizi iten herkese teşekkür ederim.

    Öncelikle herhangi bir ortamda herhangi bir sistemi savunan kişilere ve onları eleştirenlere sesleniyorum!Burada SU ile ilgili tartışıyoruz.Vücudumuzun en elzem ihtiyacı,nefes almanın daha önemli bir husus olduğu ve oksijene ihtiyaç duyduğumuz doğrudur,ancak ikinci sırada su içmek gelmektedir ki bunu söyleyebilmemin sebebi yemek yemeden sadece birkaç hafta susuz birkaç gün nefessiz birkaç dakika yaşayabiliyor olmamızdır.

    Önemli olan bu soruna bir çare bulmaktır.

    Değerli arkadaşlar damacana suları YUMUŞAK YANİ MİNERALLERİNDEN YOKSUN SULARDIR.

    Musluk suları çok çeşitli zararlı maddeler içermektedir,anlık olarak sağlıklı su geldiğini tespit etsek bile bunun sürekliliğini sağlamamız ülkemizde şu anda MÜMKÜN DEĞİLDİR.

    Yaptığım araştırmalar neticesinde Ters Ozmos sistemlerinden çıkan suların çok çeşitli firmalar ve kurumlar tarafından yapılan analizlerini inceledim.Hiçbiri bana sağlıklı bir suda olması gereken optimum mineral değerlerini vermedi,

    Mineral değerlerinin düşük olmasının yanı sıra sertlik ölçümleride olması gereken asgari seviyenin hep altında,

    Ters Ozmos sistemleriyle ilgili mantıklı makul ve gerçekten iyi görünen bir husus var o da suyun içerisinde hiçbir zararlı maddeyi bırakmıyor olması,

    Bunu yine aynı şekilde çok çeşitli analizler sonucu tespit ettim.

    Ancak suyu malesef yumuşatıyor,ph değerini düşürüp asidik hale getiriyor,minerallerinden yoksun,genelde ters ozmos sistemlerde tankta biriktirme yöntemi kullanılıyor ve bu yöntem sağlıklı değil çünkü o tankın içerisinde bekleyen suyun içinde bakteri üremeyeceğinin garantisini bana kimse veremez!aynı tanktan çıkışta ultraviyole lamba kullanılsa bile yine de kesin çözüm olmuyor,aynı zamanda çok fazla atık su üretiyor,ve elektrik kullanıyor.

    Tartışmalarınız devam ederken bilgi ve birikimlerinize saygı duydum ve karşılıklı bilgi paylaşımlarınız okuyup inceleyerek su konusunda daha bilgili hale geldim teşekkür ediyorum..

    Benim yorum yapan arkadaşlarıma tek tek sorularım olacak eğer cevap verme nezaketinde bulunurlar ise,

    Sayın corobust saf su yalıtkandır,tam anlamıyla saf olan bir suyun iletkenliği sıfırdır,tds ölçümü de sıfır olmalıdır,önemli olan husus marketten aldığımız saf suyun tds sini 5,10,15 ppm değerlerine yükselten korunaklı olmayan ambalajı değildir.Burada önemli olan damacana ve hazır suların saf suya yani 0'a ne kadar yakın olduğudur!Yakın olmasından mütevellit içerisindeki toplam madde miktarının ne kadar az olduğudur!Ve az olmasıyla birlikte minerallerinden yoksun olmasının ne kadar tehlikeli olduğudur!

    Sayın bakgerman ters ozmos sistemlerinin sahip olduğu raporlarla sizin ürettiğiniz sistemlerin sahip olduğu raporları karşılıklı inceledim,sisteminizin benim gözümde puan kazanmasının sebebi raporu odtü den almış olmanız ve ters ozmos firmaları gibi götürdüğünüz örnek su ile değil direk sisteminizi teste tabi tutmanız,test sonuçları ise tatminkar,ancak seçici filtrasyon ile ilgili bölümleri okudum web sitenizde,seçici filtrasyonu yapabilme yöntemi nedir sisteminizin?ve sistemi kullanmaya başladıktan sonra ne kadar süre bunu başarıyla devam ettirebiliyor?bununla ilgili bir verimlilik testiniz varmıdır?bunun haricinde hhfatihh bey arkadaşımızın son mesajında yazdığı alüminyum ve diğer maddeler için ne söyleyeceksiniz?tamam test sonuçlarınızda bunlar görünmüyor ama cevap hakkı doğduğu için soracağım,sisteminizin ikinci avantajı da atık suyu olmaması elektrik kullanmaması ve tank kullanılmasına gerek duyulmaması,sorularımı cevaplarsanız sisteminiz ile ilgili başka bir soru işareti kalmayacak kafamda,

    Sayın hfatihh diğer arkadaşlara ve bana nazaran oldukça agresifsiniz,bilgi birikim ve tecrübelerinizden dolayı sizi tebrik ediyorum,öncelikle eski bir ithalat ihracatçı olarak made in konusunda birkaç cümle söyleyeceğim.İçerisinde amerikan ya da japon ya da alman malı herhangi bir parça kullanılmasından dolayı siz ürüne made in x diyebiliyorsunuz,bu suçsa eğer bu ürünleri almak ta suça iştiraktir size göre ve hepimiz suçluyuz?neden diye sorarsanız evinizdeki en basit aletten en büyük alete kadar ki televizyonlarımızdan örnek vermek istiyorum,evimde kullandığım philips marka televizyonum made in france etiketi taşıyor,ancak içerisindeki parça ve devrelerin menşeini araştırınca israil den tutunca çine kadar bir çok parça kullanılıyor,ancak made in france!üzerindeki vidalardan herhangi biri bile çin malıysa ben o zaman made in italy yazan müzik setim için dava açabilirmiyim sizce?,varsa çok iyi tazminat kazanırız düşünsenize bugüne kullandığımız her ürün için ayrı ayrı büyük firmalardan tazminat,hem o zaman su ile ilgili uğraşmamıza da gerek kalmaz,en iyi kaynak suyunu tespit edip helikopterle gidip içer geliriz :))Lütfen arkadaşlar çinden ters ozmos sistemlerini getirip üzerine usa design,made in usa,usa patentli,yok efendim isviçre menşeili yazan insanlara kızmıyoruz da en azından farklı ülkelerden filtre ithal etse bile üzerine made in usa yazsa bile montajını burada yapıp,belki burada 10 larca işçi çalıştırıp ekmek veren,ve yurtdışından bunları satmak yerine ülkesine döviz sokan ve en azından faydalı birşeyler yapmaya uğraşan bilimadamı kategorisinde bir adama mı kızalım yani?en azından herşeyi dürüstçe söylüyor avrupadan da amerikadan da çinden de alıyorum burada birleştirip satıyorum diye,lütfen kötüyü yerdiğimiz gibi iyiyi de elimizden geldiği kadar övmeye çalışalım,yukarıda bakgerman bey kardeşimize son mesajınız ile ilgili sordum cevap hakkı doğduğu için,test sonuçlarında sizin iddia ettiğiniz maddeler ve parametrik bilgilere rastlayamadım,ancak yine de merak ediyorum,

    Bir de son olarak bahseden tek bir kişi olmadığından genel olarak sormak istiyorum,sistemlerin son noktasına takılan mineral filtrelerin içeriği nedir?işlevi nedir?işlevini ne kadar süre sonra yitirir?ve suya kattığı mineral değerleri nelerdir deneyip ölçen ve sonrasında analiz ettiren var mıdır?

    Daha önceki mesajımda yazdıklarıma da kimse yorum yapmadı,belki tartışma yaratacak bir cevap hakkı yaratmadığım için olabilir,ancak bu mesajımla birlikte önceki mesajımı da tekrar okumanızı ve yorumlamanızı istiyorum,amacım eğer yanlış ya da eksik bildiğim hususlar varsa bunları tamamlamak,

    Saygılarımla
    Zafer Atilla




  • Arkadaşlar,

    Sabah Antalya Merkez PTT Kargo'da bir işim vardı baktım yığınla Reverse Osmosis kutuları gelmiş.

    Bu kireçli suyun esas sorun olduğu Antalya'da çok tutulduğunu mu gösteriyor?

    Gerçi eskiden Yurtiçi ve Aras kargoda yığınla dandik Avon makyaj malzemesi yığılı olurdu, herkes bilip bilmeden aldığından...

    Yoksa kargo bolluğu anlamında benim zihnimdeki bu imajla mı birleştirmeliyiz?

    Bende daha karar veremediğimden, şuan Amway'in satışında diye okuduğum Spring di sanırım onun fiyatlarını araştırıyorum. Bakalım hayırlısı...

    Edit:İmla...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi T-una -- 4 Aralık 2009; 11:45:31 >
  • Bazıları çok uzun yorum yazmış valla okumakta zorlanıyorum.
    İçme suyu elde etmenin en ekonomik ve kolay yolu Reverse Osmosistir.
    Aksini idda eden veya şüphe edip saçma sapan iddalar atan arkadaşların alternatif fikri varsa, belirtirlerse sevinirim zira bütün gıda sanayi RO kullanıyor.
  • Sayın Akgerman
    İÇME SUYU KALİTESİ İÇİN DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ YÖNETMELİĞİ adıyla koyduğunuz dökümanı daha detaylı inceledim.
    2.5 Toksik metallerden artan risk
    ABD’de 1993-1994’de içme suyundan kaynaklandığı rapor edilen sekiz kimyasal zehirlenme vakası arasında kandaki kurşun seviyeleri 15 µg/dl, 37 µg/dl ve 42 µg/dl olan 3 çocuk kurşun zehirlenme vakası bulunmaktaydı. Bu üç vakanın hepsinde kurşun içme suyu depolama tanklarındaki pirinç bağlantılar ve kurşun-lehim yerlerinden sızmıştı. Bu üç su sistemi sızma işlemini yoğunlaştırmış olan düşük mineralli içme suyu kullanmıştı
    2.6 Düşük mineralli suyun muhtemel bakteri kontaminasyonu
    Çalışan bir desalinazyon mebranının bütün bakterileri yok etmesi gerekiyor olmasına rağmen, Suudi Arabistan’da 1992’deki ters ozmos ile işlemiş suyun neden olduğu bir salgın ile belgelenebildiği üzere %100 etkili olmayabilir (belki de sızıntılar nedeniyle)

    Bu ifadeler bence hiç resmiye benzemiyor.

    SORULARIM:
    Tüm ABD de sadece 3 çoçukta mı yüksek kurşun çıktı?
    Hangi RO sistemde kurşun veya pirinç kullanılıyor? Bilen var mı?
    Tüm dünyada sadece Arabistanda bir evde mi bakteri üremesi oldu? O da çok şüpheli ya (belki de sızıntılar nedeniyle)

    Bence bu olaylar RO sistemlerin ne kadar güvenli olduğunun açık ispatıdır.

    Ben kendi RO filitremle süzdüğüm suyu 6 ay pet bidonda sakladım.
    Ne bakteri üredi, ne de yosun.
    Suyun tadı hiç bozulmadı.

    Sayın Akgermanın kendi filitrelerini satmak istemesine saygı duyuyorum.
    Ancak bu amaçla rakibi RO sistemleri karalamasını hiç doğru bulmuyorum.
    Mineral eksikliğine getirdiği açıklamalar için kendisine teşekkür ediyorum.

    T-una arkadaşım
    Ben filitre satmıyorum. Kullanıcıyım. Ama bilgi için
    http://www.rosuaritma.com/102a.html?expandable=1&gclid=CNeXntnuhZ0CFcQSzAodFWQwbA adresine bakabilirsin.
    Burada RO filitrelere ilave edilebilen ve suya mineral takviyesi yapan filitreler de var. Bende almayı planladım.
    Herkese iyi günler.




  • Merhaba

    Tüm Forumlarda Ters Osmosla ilgili birçok yazı okudum.
    Bu yazıların negatif olarak sunulan bilgilere kesinlikle katılmıyorum.

    Dünya da kirliliğin arttığını bile bile,bilmediğimiz içtiğimiz sularımızında temiz çıktığını düşünmek mantık dışı bir olaydır.
    Bugün ters osmos sitemlerin ürettiği suların dışında tertemiz su içmek artık mümkün değildir.

    Ters osmosla su üretmekte maliyetlidir.Bir sistem vardır bir teknoloji vardır ki size en temizsuyu sunar.

    SU SARFİYATI:
    1 litre su için 4 litre su kullanırız 3 ünü atar 1 i ni içeriz 1 Ton sudan 250 lt su yaparız / 19LT = 13 adet damacana su demektir.
    yani 1 ton su 4 lira dersek 13 tane damacana su kadar ,250 Lt içme suyu üretiriz yani 13 damacana suyu 4 liraya mal ederiz.
    halbuki sülfatlı suya 13 DAMACANA x 5tl = 65 tL ÖDEYECEKTİK 4 lira nereeeee 65 lira nere düşünmek lazım.

    Düşünmediğimiz bir konu : Suyu arıtırken bu kadar su harcıyoruzda , Tuvaleti temizlerken her seferinde ortalama 6 litre şebeke suyunu kullandığımızı unutmayın buda büyük bir harcamadır.Düşünün günde kaç litre suyu lavaboya helaya boşaltıyorsunuz.


    MİNERALLERİN DURUMU:
    Ters osmosla arıtılan suda mineral kalmaz,arsenik sülfat ağır metallerde kalmaz .
    Bu nedenle son filtrelerde az düzeyde mineraller takviye edilir buda minimum düzeydedir.
    Hazır sulardan az sayıda mineral almak için yüzlerce zehir içmek zorunda kalmazsınız.
    Bakın hepsinin üzerinde zehirler kabak gibi yazar.Mesela Sülfat varmı iş bitti demektir.

    Düşünmediğimiz Konu:
    Kutupda yaşayan Eskimolar ve diğer insanlar hep kar yada buz eriterek su ihtiyacını giderir.Afrika ormanlarındada insanlar
    yağmur suyu toplar içerler.
    Kar ve Yağmurda mineral asla ve asla olmaz.
    Bu İnsanlar yüzyıllardır yada bilmediğimiz tarihden beri ,mineralsiz suyla hayatını devam ettirir.Gerekli mineralleri ; yedikleri Balık etinden
    yada diğer gıdalardan alırlar.
    Paketlenmiş sular yada kaynak sularında bulunan aşırı derecedeki mineraller de kesinlikle çok zararlıdır bunu ilim adamları bilir.
    ACABA SİZ her içtiğiniz suyu tahlil edip içindeki minerali hesaplayıpda mı içiyorsunuz.Yoksa üntündeki yazıları okuyupdamı içiyorsunuz.
    Yada sahtekar ne olduğu belli olmayan güzel ve şık hazırlanmış ambalajıyla gösteri yapan içi zehir dolu korsan suyumu içiyorsunuz.
    Şüphede mutlaka bir şey vardır unutmayın.


    MALİYET:

    ters osmos sistemler kaliteliyse fiyatları 800-1400 Tl arasındadır.Ülkemizde üretilip ihraç edilenler çok daha iyi demektir.
    5 yıl kullanacağımız cihazın SU maliyeti :
    800 TL cihaz + 600 tl (Beş yıllık filtreler tutarı) = 1400 TL
    5 YILDA 11 ton su için 44 ton su kullanılır 44 x 4TL/ton = 176 TL
    ------------------------------------------------------------------------------
    4 kişil için arıtılmış temiz 5 YILLIK İÇME SUYU MALİYETİ = 1576 TL

    5 Yıllık aynı miktar damacana su bedeli: Ü
    44000 LT /19 Lt (1 damacana) = 2315 ADET damacana x 5tl den = 11.570.-TL DİR

    YANİ görünmeden paranızın yandığına mı üzülürsünüz zehirli suyla mı hayatınızı devam ettirmeye çalıştığınıza mı

    BU HERŞEYİ KİRLİ DÜNYADA
    HERKESE SAĞLIKLI HAYAT DİLERİM.

    Nevzat Yerlikaya




  • Merhaba arkadaslar su diyaliz sistemleri ile ilgili bir çok soru ve cevaplar var. Bu ortamda ne kadar çok araştırırsanız araştırın yinede tam olarak bir bilgiye sahip olmanız mümkün değil . Ihlas Holding çalışanları müşterilerinin evlerine giderek ücretsiz olarak su analizi testlerini yapıyor . İçilebilirlik derecelerine bakıyor . Su ve su arıtma ürünleri hakkında bilgilendiriyor ve eğer isterseniz Aura Cebilon Reverse Osmosis Su Arıtma cihazınıza sahip oluyorsunuz.

    Bu Konu Hakkında Bilgi almak Isteyen Arkadaslar Olursa ; 05067690928 no'lu telefon numarasından bana ulaşabilirsiniz. Evlerde ücretsiz olarak tanıtım yapıyoruz .Bu hizmetten sizde faydalanabilirsiniz .
    ISTANBUL/SIRINEVLER
    Halit Osman ATES Tanıtım Uzmanı



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ihlas Holding -- 30 Mayıs 2010; 20:54:34 >




  • dostum ben cihazın ithalatcısıyım sistem hakkında her türlü bilgi almak için 505 680 39 46 usd patentli r-o 455 tl
  • Markası ihlas olan herşeyden uzak dur, tercih etme.
  • Konu baya eski kalmış ama bende bir cevap vereyim.... Şimdi şu yukarıda Reverse Osmosis çamur atanlara kısa bir cevabım olacak...

    1-Kirlilik oranı artan dünyamızda su kalitesi düşmekte ve kaynağından çıkan sular bile riskli konuma gelmektedir. O yüzden en iyi yöntem kendi suyunu kendin üretmendir. Damacana suyuna güvenmek şu dönemde gerçekten risk taşımakta senden önce kimin kullandığını bilmiyorsun ve max kullanım süresinden daha fazlası korunuyor. Hatta dezenfekte ediliyor mu? O bile meçhul...
    2- İhlas diyen arkadaşlara cevap veriyorum. Firma karalama yapmayacağım onu bunlarda biliyor... filtrelerini ithal eden bir firmadır, yurt dışından almaktadır ancak bir çok firma NSF sertifikalı ürün kullanmamaktadır (buda bir risktir.)
    3- Su da vitamin arayanlara :) ... Su da vitamin aramak zaten mantıksız, hatta minerallerin tamamen yok olduğunu idda eden arkadaşlarımızda oluyor. Öyle birşey yok, saf suya yakın bir su üretiyor olsa bile o suyu içmek zordur, içimi zor bir suyu da kimse içmez... Membran dan geçebilen mineraller de mevcuttur.
    4- Yukarıda saydığınız bir çok firma uzak doğu mallarından al-sat yapan firmalardır, hiç birinin güvencesi yoktur. Uzun uzun övmenize gerek yok.
    5- Elektroliz bir kandırmaca mı?

    Hayır değil. Yoğun bir suyun iletkenliği tabiki fazla olacaktır. Yoğun bir suyuda içmenin faydalı olduğunu savunanda zaten akıllara zarar bir insandır :) "Suyu Yakıyorlar" varsa öyle bir delikanlı çıksın. Suyu yakmak falan yoktur. Elektroliz bir tahlil aracı da değildir sadece suyunuzdaki yoğunluğunuzu görsel olarak size sunar. (kimyasal amaçları da vardır o ayrı)

    TDS Metre : sudaki toplam çözünmüş katıları ölçmekte kullanılır, mikrop miktarını belirlemez... Tahlil aracı değildir. 05-40 ppm arası sağlıklı sudur (SERTLİK OLARAK)

    6- Türkiye de kendi kapsül filtrelerini üreten ve dünyada 10 firma arasında olup + NSF sertifikalı, dünya su kalitesi derneğine üye bir firma vardır o da waterbox dır.
    7- Öyle kadıköy caddelerde gezerek ya da karaköyde gezerek arıtma sistemi almak mantıksızdır. Servis garantisi olan bir firma ile çalışmanız gerekmetedir. Waterbox'un 5 yıl garantisi var diye biliyorum.

    Kısacası, reverse osmosis tamamen sağlıklı bir sistemdir. Evinize gelen Tanıtım Temsilcilerinden yetki belgelerini görmek isteyin. Hatta ve hatta bu işi yapan insanları küçümseyen ya da sahtekar kılığına sokan arkadaşlarımıda kınıyorum. Kimsenin ekmeğine işine taş atmayın. Haa diyeceksiniz ki sende mi onlardansın hayır değilim :) çoook farklı bir sektörden birisiyim ancak bir dönem araştırdım. Okul yıllarında üretiminde yer aldım Waterbox da... Ankara civarındaki arkadaşlar gidip üretim tesislerinide görebilir. %85 yerli üretimdir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi tambirbeyfendi -- 15 Temmuz 2010; 23:03:15 >




  • SU İLE İLGİLİ HERŞEYİ ÖĞRENEBİLECEĞİNİZ yıllarını su ve arıtmalara adamış bir isim nuh bey mail yolu ile de sorabilir gerekli cevabı da alacağınızın ve önemlisi de doğru cevap alabileceğiniz bir bey efendi mail adresini yazıyorum icmesuyuuretir@hotmail.com
  • EVET MAALESEF BENDE ALDIM AURO CEBİLON MARKA ADAMLAR SATARKEN DAMACAN FİYATINI FALAN HESAPLIYOR 2 SENEDE KENDİNİ AMORTİ EDER DİYOLAR BEN 2 KİŞİLİK BİR AİLEYİM 1200 TL CİHAZA VERDİM VE 1 SENEDE 80 TL DE FİLTRELERE. YANİ ANLIYACAĞINIZ FİLTRE LERİ ŞU KADAR TUTAR DİYE HİÇ SÖYLEMEZLER ONDAN SONRA SERVİS MEMNUNİYETİ İÇİN ARIYORLAR ŞİKAYETİNİZ ARMI DEDİLER VAR DEDİM ANLATTIM TELEFONU KAPATMAK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPIYORLAR ... KİMSEYE TAVSİYE ETMEM EN İYİ SU ERİKLİ AL DAMACAN DAMACAN TÜKET ELEKTRİK PARASI YOK BİŞEY YOK. HEM 5 SENEDE DE 1200 TL LİK SU TÜKETEMEZSİN FİLTRE PARASI CEBİNDE :)
  • Burada her konuda her fikir tartışılıyor, yazılıyor çok güzel..bende şunu yazıyorum..Piyasada yüzlerce değişik firma damacana suyu satıyor..BU DAMACANALAR NASIL TEMİZLENİYOR ?...Hiç gördünüzmü ?...Yada şunu yazıyorum temizlendiklerinden eminmisiniz ?...Yüzde kaçı temiz ?... Temizlik mevzuu ayrı soru ....geleyim içindeki suyun kalitesi, dolum şartları, stoklama şartları.....Hepsi aynımı sizce ?....Geleyim pet 19 Lt damacanalara hangi maddelerden yapılıyor ?..İçerisinde neler var ?...Hani 7 - 3 - 5 - 6 yazanları falan ?....Onları biliyormusunuz ?...Gerçek temiz damacana suyu satan marka 100 firmada 5 tane ya vardır....Yada yoktur....Kendinizi aldatmayınız...Saygılarımla..




  • Alın alın İhlas'tan 300TL bile etmeyecek 5. sınıf ürünlere milyarlar dökün. Bazıları zengin olsun da başımıza çöksün. İhlas 5TL'ye ürün satsa bile asla almam, malum paraların nereye gittiği belli. İnsan biraz geleceğini de düşünmeli. Tabi bu şahsi düşüncem.

    İhlas'ın politikası bir yana sattığı Cleanmax süpürgeleri söküp tamir etmiş, kullanmış gibi olarak ne kadar kalitesiz ve düşük performanslı olduğunu da biliyorum. Yazık bir elektrikli süpürgeye milyarlar ödüyor insanlar. Neyse ki Arnica çıktı da bir nebze "kazıklanan" insan sayısı azaldı.
  • Candoğan bey Arnikanla mutlu yıllar dilerim...Bir Cleanmax kaç Arnica eder ? Kullananlar iyi biliyorlar...Sen kendini yırtma..Paraların nereye gittiği beni hiç ilgilendirmiyor..Çok görmek istiyorsan gel ISPARTAKULE ye gör....Paralar nereye gidiyor...?..Arnikanla mutlu yıllar sana....
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.