Şimdi Ara

Hachiko'nun Hikayesi Ve Türkiye Ve Japonya'ya Dair Bazı Karşılaştırmalar

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
1
Favori
362
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Merhaba arkadaşlar,bu konuda birçoğunuzun bildiği hatta filmi de yapılmış(http://www.imdb.com/title/tt1028532/?ref_=nv_sr_1)dünyanın en sadık köpeklerinden efsane Hachiko'nun hikayesini ve Japonya'da yıllarca yaşamış olan Onur Ataoğlu'nun "Japon ne Yapmış?" kitabından Türkiye ve Japonya'ya dair bazı karşılaştırmalar paylaşmak istiyorum.Bunu yaparken de amaç bizim halkımızı aşağılamak,Japon halkını yüceltmek değil kitabı okuyanlar da farketmiştir yazar Japonların'da birçok anormalliklerinden bahsediyor. Burada amaç kendimize ders çıkarmak,bir şeylerin farkına varmak,biraz da genel kültürümüzü arttırmak. O kitaptan aldığım bazı notlar ve Hachiko'nun hikayesi şöyle(tekrar söylüyorum Onur Ataoğlu'nun "Japon Ne yapmış" isimli kitabından alıntıdır,kitabı mutlaka okumanızı tavsiye ederim.):

    Hachiko'nun Hikayesi


    Yıl 1925. Profesör Eizaburo her sabah Tokyo Üniversitesine gitmek için evinden çıkar ve Shibuya istasyonuna kadar köpeği Hachiko ile birlikte yürür. Profesör üniversiteye gider, Hachiko da mahallede dolaşır. Her gün saat üçte Hachiko tekrar istasyonun önüne gelerek sahibini karşılar. Ancak bir gün profesör, üniversitede iken kalp krizi sonucu hayatını kaybeder. Hachiko, o gün de saat üçte istasyona gelmiş, sahibini uzun süre beklemiş ve sonra uzaklaşmıştır. Hachiko, ertesi gün de saat üçte istasyona gelip sahibini bekler. Ertesi, daha ertesi günler de...

    Durum, Hachiko ile zaten göz aşinalığı olan istasyon müdürü ve mahalle esnafının dikkatini çeker. Köpeğe bakıp beslemeye devam ederler, o da her gün saat üçte sahibinin yolunu beklemeye... Sevimli köpeğin sadakati zaman içinde tüm Japonya’da duyulur; insanlar Hachiko’yu görmek, sevmek, yiyecek vermek için Shibuya’ya akın ederler. Yaklaşık on yıllık bir bekleyişten sonra, 1934 yılında, Hachiko istasyonun önünde, sahibini beklediği noktada vefat eder. Ölümü Japonya’da gazete manşetlerine çıkar, ülkede bir günlük yas ilan edilir, halkın bağışları sonucu toplanan parayla bronzdan bir Hachiko heykeli yaptırılarak Shibuya istasyonunun önüne dikilir.

    Heykel yine hayranları tarafından ziyaret edilmektedir... Ta ki İkinci Dünya Savaşına kadar. Savaşın kızıştığı günlerde Japon ordusunun eriterek cephane üretmek için en küçük metal zerreciklerine bile ihtiyacı vardır. Piyasadan çatal kaşıklar bile toplatılıp eritilirken Hachiko’nun heykelinin gözden kaçması imkânsızdır. Sonunda Hachiko vatani görevini yerine getirmek üzere inzibat tarafından götürülür.

    Acaba Hachiko’dan elde edilen kurşunlar kime sıkılmıştır? Hiç can almış mıdır? Savaştan sonra, 1948 yılında, Hachiko heykeli yeniden yapılarak istasyonun önüne dikilir. O günden beri, Hachiko, Tokyo’nun (belki de dünyanın) en yoğun buluşma noktası olma özelliğini korumuştur. Hachiko gibi sadık, dakik Japonlar heykelin önünde buluşmaya devam eder, kurdukları beraberlikler de Hachiko’nunki gibi ömür boyu olur (Bu kısmını biraz abarttım).

    Yaşlı amcam, 12 Kasım 1998 gecesi bu hikâyeyi anlattıktan sonra, Hachiko heykelinin önüne biraz para bırakır ve bir dilek tutarsam, dileğimin gerçekleşeceğini söyledi. Mistik amcamın yüzüne şöyle bir baktım. Daha Türkiye’de bile türbe ziyaret etmişliğim yok; bu sevimli Japon kuçusundan mı hayır dilenecektim?

    Gene de elimi cebime attım, ağırlık yapan bozuk paralara takıldım. Zaten yarın sabah ülkeyi terk edeceğim, kalan son birkaç kuruşu da şuraya bırakıvereyim, diye düşündüm. Hachiko’nun yanına gittim ve gözlerinin içine baktım. O anda aklıma ne dilek gelir ki? “Japonya’ya ailemle birlikte bir kez daha gelmek istiyorum” dedim. Hachiko da, “Tamamdır” anlamında bir göz kırptı, ama benden başka kimse fark etmedi. Nereden bilebilirdim dileğimi bu kadar ciddiye alacağını...

    Tarih, 12 Kasım 1998 idi...


    Japonya'daki Hachiko Heykeli


    Hachiko'nun Hikayesi Ve Türkiye Ve Japonya'ya Dair Bazı Karşılaştırmalar



    Asil Hayvan Hachiko'nun Fotoğrafları

    Hachiko'nun Hikayesi Ve Türkiye Ve Japonya'ya Dair Bazı Karşılaştırmalar

    Hachiko'nun Hikayesi Ve Türkiye Ve Japonya'ya Dair Bazı Karşılaştırmalar





    YAZARIN BAZI ANILARI VE GÖZLEMLERİ


    Örneğin, ne zaman işe giderken yol üstündeki benzinciye uğrasam, bir kadın görevli arabamın camlarını silmek için gelir. Pompaların yanındaki dolapta onlarca temiz havlu dizilidir. Görevli, bir havlu alır, ıslatıp camları siler, sonra kirli havlu sepetine atar. Yeni bir havlu alıp camları kurular. Her araba için iki temiz havlu kullanılır. Böyle bir hizmet için de istesen bile tek kuruş bahşiş veremezsin. Türkiye’de ise, adamın biri çamurlu beziyle arabamın zaten temiz olan camlarını kirlettiğinde, bir de para diye yakama yapışır.

    Benzincide arabamın camlarını silen Japon, her zaman saçları fönlü, tırnakları manikürlü, yüzü makyajlı, sürekli gülümseyen bir kızdı. Konuyu biraz dağıtacağım ama, toplumdaki huzur havasını sağlayan sebeplerden biri de buydu sanırım: Toplumsal sınıflar arasındaki fark yok denecek kadar azdı ve gelir dağılımında büyük bir adaletsizlik yoktu. Herkes insanca kazanıyordu, herkes birbirinin “müşteri”siydi. Kimsede bir diğerini hor görme, adam yerine koymama tavrına rastlanmıyordu. En pahalı restoranlardan en lüks mağazalara kadar hiçbir yerde tipinize, kılığınıza göre farklı muamele görmüyordunuz. Hafta içi size yemek servisi yapan garsonla hafta sonu kayak yapmaya gidebiliyordunuz.

    Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra “günlük hayat”ta beni en çok rahatsız eden konulardan biri, olabildiğince eşit yaşanılan bir toplumdan, “Ye kürküm ye” diyarına; paraya, markaya, kılık kıyafete göre tavır alınan bir topluma dönmek olmuştu... Japon yapmış, umarım bir gün biz de yaparız!


    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    30 yıl önce trenle Ankara’dan Tatvan’a giderken yöre halkının trenlere karşı en sempatik yaklaşımı onları taşlamaktı. Tatvan’a gidene kadar trenimizde kırılmamış cam kalmamış, taşlardan biri anneannemi yaralamıştı. Öyle ya, trenler o taşları atanların babalarının malı değildi; nişancılık yetilerini geliştirmek için zarar vermekte beis yoktu. Veya, vagonun döşemesine çakı ile ismini kazıyarak trenle arasında duygusal bir bağ yaratmak aslında halkın TCDD’yi sahiplendiği anlamına bile gelebilirdi.

    Bir defasında, bindiğim tren Osaka’da ineceğim istasyona geldiğinde, içtiğim suyun boş pet şişesini istemeyerek koltuğun kenarında unutmuştum. Yanımda oturan yaşlı teyze de inmek için ayağa kalkarken uzanıp benim bıraktığım boş şişeyi aldı ve atmak üzere çantasına koydu. Trenden indikten sonra uzun uzun düşündüm. Trenin camını taşlamak dururken, kendisine ait olmayan çöpü toplamak ne kazandırırdı ki ona bu yaştan sonra?



    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


    Tren ve metrolarda ulaşım ücreti kaç durak gideceğinize göre değişiyor. Bu yüzden istasyonun bilet gişesindeki haritaya bakarak gideceğiniz istasyon için gereken tutarı öğrenir, biletinizi alırsınız. İneceğiniz durağa kadar bileti saklar, inişte otomatik turnikeden geçirirsiniz. Eğer az ücret ödediyseniz, çıkıştaki bir makineden farkı tamamlarsınız; fazla ödediyseniz, bileti saklar, kalan miktarı ileride kullanırsınız. Bileti kaybettiyseniz, istasyon görevlisine gider, trene nereden bindiğinizi söylersiniz; o da ücreti hesaplayıp sizden tahsil eder. Bunu öğrendiğimde, tabii ki bir Türk olarak aklıma her türlü hinlik geldi. Bir Japon arkadaşa sordum:

    “Yirmi duraklık bir mesafe katetsen, ama görevliye iki durak geldiğini söylesen ne olacak? Senin trene nereden bindiğini nasıl anlayabilir?”

    Arkadaşım hayretle bana baktı:

    “Böyle bir şeyi niye yapayım ki?”

    “Yani, mesela 750 yen yerine 150 yen ödersin... Çaktın mı köfteyi?”

    “Ama böyle bir şey yaparsam tren şirketleri zarar etmeye başlarlar. Dolayısıyla zaman içinde fiyatlarını artırmak zorunda kalırlar. Ve benim çocuklarım gelecekte bu hizmetten daha pahalıya faydalanırlar.”

    Adam ciddi mi diye bir süre yüzünü inceledim. Gayet ciddiydi. Utancımdan, deprem olsa, yer yarılsa da içine girsem diye bekledim... Ama ilk kez Japonya’da otuz saniye boyunca deprem olmadı ve ben öylece kalakaldım.



    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------



    Türklerin yoğun olarak yaşadığı Nagoya bölgesine giden bir arkadaşımın anlattıkları çok acı bir şekilde yaralamıştı beni. Civardaki otomatların üstüne makinelerin sürekli kamerayla izlendiği şeklinde, sadece Türkçe dilinde uyarı levhaları asılmıştı. Bu uyarıdan birkaç ay önce, polis otomatları soyan on dokuz kişilik bir çete yakalamıştı. Çetedeki Türk sayısının on yedi olması, Türkiye’yi Japonya’da bir anda manşetlere taşımış ve ülke imajımıza olumsuz bir katkıda bulunmuştu.

    Not:En yürek parçalayıcı bölüm budur herhalde.


    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Marketlerde alışveriş yaparken, restoranda hesap öderken çok dikkat ettim; sizden para alan ve üstünü ödeyen kişide bir gerginlik oluyor. Bir kasiyere para uzattığınızda, parayı elinizden almıyor, kasanın önündeki küçük bir tabakçığa bırakmanızı bekliyor. Daha sonra da yüksek sesle iki üç kez kaç para verdiğinizi tekrarlıyor. Paranın üstünü, arkada bekleyen kuyruğun uzunluğuna aldırmadan iki üç kez sayıyor ve yine elinize vermeden tabakçığın üzerine bırakıyor.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


    Yakuza(Japon Mafyası)nın en takdir edilesi yönü halka bulaşmaması, garibanla uğraşmaması ve sokaklarda sizi rahatsız edecek şekilde suç işlememesidir. Türkiye’de her an mafyanın kontrolündeki kapkaç çetelerine çarpılabilir, eviniz soyulabilir, cadde kenarına park ettiğiniz araba için mafyaya para ödeyebilir ve işlettiğiniz küçük büfe için haraca bağlanabilirsiniz. Japonya’da ise yakuzaya bulaşmak için özel bir çaba sarf etmeniz gerekiyor; durduk yerde size ilişmezler.
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------



    Yazara Dair


    Onur Ataoğlu, 1970 yılında Ankara’da dünyaya geldi. 1981 yılında Kurtuluş İlkokulundan, 1985 yılında Atatürk Anadolu Lisesinden, 1988 yılında Ankara Fen Lisesinden mezun oldu. 1992 yılında ODTÜ Endüstri Mühendisliği bölümünden lisans, 1996 yılında aynı bölümden yüksek lisans diploması aldı.

    Kısa bir süre Aselsan’da çalışmasının ardından, 1993 Martında TC Başbakanlık Hazine Müsteşarlığında (Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğünde) göreve başladı; 2011 Ağustosundan bu yana da Ekonomi Bakanlığında çalışıyor. İş nedeniyle çok sayıda yurtiçi ve yurtdışı seyahatine çıktı. Kişisel olarak da gezmeyi, gözlemlemeyi ve yazmayı sevdiği için kısa gezi yazıları yazdı; yazdıklarını arkadaşlarıyla, e-posta iletişim platformlarında, blog sayfası aracılığıyla ve birkaç defa da çeşitli dergilerde paylaştı.

    2002’nin Kasım ayında Tokyo Büyükelçiliği Ekonomi Müşavirliğine tayin edildi. Tokyo’daki görevi 2006 Haziranına kadar sürdü. Bu 3,5 yıllık süre içinde, bazen iş gereği bazen de hobi amaçlı, Japonya’nın büyük bölümünü dolaştı. Japonya hakkında birçok kitap okudu, değişik Japon yemeklerini denedi, çeşitli konser, sergi, sanat etkinliklerini izledi, Japon arkadaşları ile gezilere çıktı, uzun süren sohbetlerde bulundu. Bütün bu tecrübelerden süzülen gözlemlerini kısa notlar alarak biriktirdi ve Türkiye’ye döndükten sonra derledi. Bu derlemelerden oluşan ilk kitabı Japon Yapmış, 2010 yılı Ekiminde yayımlandı.

    Eşi Aysun Ataoğlu ile 1994 yılından bu yana evli, Çağla (10) ve Mete (7) adlarında iki çocuğu var. En başta gelen hobileri, doğal olarak, gezmek, fotoğraf çekmek, kitap okumak ve yazmak. Ayrıca, dağ bisikleti, kayak, masa tenisi ve sinema ile yakından ilgileniyor.

    Yazara aşağıdaki internet adreslerinden ulaşabilirsiniz:
    www.onurataoglu.blogspot.com
    www.twitter.com/JaponYapmis
    www.facebook.com/people/Onur-Ataoğlu/574508556



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-68F639DEB -- 15 Ağustos 2017; 12:39:25 >







  • Birazdan sonra okumaya başlayacam.Eline sağlık hocam

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Japonlar gerçekten çok temiz bir millet.
    Ek olarak göz kırpma olayı bir sanrı bence.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.