Şimdi Ara

GENEL KONU: DİZİ VE FİLMLERİN İNSAN PSİKOLOJİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
5
Cevap
0
Favori
11.299
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • konu biçok uzman kişilerin yazılarından derlemedir, (alıntıdır yorum yapılmamıştır)

    lütfen üşenmeden sonuna kadar okuyun....


    ÇİZGİ FİLMLERİN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ - Uzm.Psk.Aslı kayaalti

    GENEL KONU: DİZİ VE FİLMLERİN İNSAN PSİKOLOJİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ


    DİZİ VE FİLMLERİN İNSAN PSİKOLOJİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

    Ünlü ABC dizisi Dexterdan etkilenen Hannah Emily Rodriguez annesini öldürüp izlediği diziden etkilendiği tarzda annesini saklamıştır.FBI ın 1 haftalık incelemesinden sonra katil bulunmuş.Kız annesini öldürme nedeninin izlediği diziden etkilenmesiye ilgili olduğunu söylemiş.

    Çizgifilmlerin Çocuk Psikolojisi Üzerindeki Etkisi
    Pek çoğumuz çocukların şiddet içeren filmleri ya da haber programlarını izlememesi gerektiğini düşünürüz, ama aynı hassasiyeti "masum" çizgi filmler konusunda göstermeyiz. "Oysa burada başka bir tehlike başgösteriyor. Örneğin, Tom ve Jerry tüm bir film boyunca birbirlerini yiyor, kafalarını yüzlerce kez tavana çarpıyor, vücutlarının üzerinden tanklar geçiriyorlar. Fakat sonuçta bir şey olmuyor ve bu sonuçsuz şiddet, çocukların hafızalarında, yumruklanan ya da yüksekten atılan canlıların silkelenip yeniden hayata dönebilecekleri yönünde bir mesaja dönüşüyor..." Böyle bakınca, Can Dündar'ın dediği gibi, "Tom ve Jerry'yi ekrana sürerken, belki de şiddete sevimli bir maske giydirmiş ve çocukların bilinçaltına işlemiş oluyoruz."

    2)Bilişsel fonksiyonları köreltme (azaltma): 2004 yılında yapılan bir araştırma günde ortalama 3 –4 saat televizyon ve dolayısıyla çizgi film izleyen çocukların dikkat eksikliği ve hiperaktivite rahatsızlığı geliştirme olasılıklarının diğerlerine göre % 30 ile % 40 daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır.

    Kendini Joker Zanneden Adam
    ABD'nin Colorado eyaletine bağlı Aurora kentinde Batman: Kara Şövalye'nin Yükselişi filmini dün basan 24 yaşındaki James Holmes adlı saldırganın gösterimden birkaç önce kafasını kırmızıya boyattığı ve kendisini filmdeki kötü karakter "Joker" olarak gördüğü ortaya çıktı.

    Colorado Üniversitesi'nde sinirbilimi alanında yaptığı doktoradan Haziran ayında ayrılan Holmes'ın sinemaya baskını gerçekleştirdiği 00:30'da taktik elbiseler içerisinde olduğu ve ateş etmeye başlamadan önce izleyicilere bir tür tekno müzik dinlettiği öğrenildi. Katilin Batman filmi dolayısıyla izleyicilerin kostümler giydiği ve saldırganın bu yüzden tam tertibatlı giyiminin dikkat çekmediği tahmin ediliyor. Saldırı sonrası ABD Başkanı Barack Obama tüm ülkede bayrakların yarıya indirilmesi emrini verdi.

    FİLM VE DİZİ MÜZİKLERİNİN İNSAN ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
    California Üniversitesi'nden (Los Angeles) Prof. Daniel Blumstein yönetimindeki araştırmacılarca yürütülen çalışmada, gelmiş geçmiş en popüler 102 filmin ses bantları incelenmiş. Bantlarda müziğin yanısıra özel efektler ve çığlıklar da incelenmiş. Bulgular, en tutulan korku filmlerine kadın çığlıklarının, macera filmlerine de erkek haykırışlarının egemen olduğunu gösteriyor. Korku filmlerindeki ses bantlarının dikkat çeken bir özelliği de müziğin şiddetindeki ani iniş ve çıkışlar. Araştırmacılar, bu içeriğin rastlantısal değil, görüntülerin duygusal etkisini yükseltmeye yönelik bilinçli bir kurguyu yansıttığına işaret ediyorlar. Londra'daki Kingston Üniversitesi'nden besteci Peter Kaye, hayvanların stres altındayken, doğrusal olmayan sesler üretmelerine dikkat çekerek, örnek olarak bir yırtıcının saldırısına uğradıklarında çıkardıkları korku çığlıklarını gösteriyor.

    Araştırmalara göre memelilerde ve bir olasılıkla kuşlarda gırtlaktan aşırı miktarda hava geçirildiğinde sesler doğrusallıktan uzaklaşıyor ve duyulan korkuyu saklanamayacak biçimde ele veriyor. Film yapımcılarının da bu içgüdüsel korkulara oynamanın yararlarını içgüdüsel olarak fark ettikleri ortada...

    SON 10 YILIN EN ÇOK ETKİLEYEN DİZİSİ
    Lost dizisi birçok araştırmaya göre son 10 yılın insan üzerinde en fazla etkisi olan dizidir.Hatta dizinin pilot bölümünden sonra tüm Avustralya-Amerika uçuş seferleri 1 haftalığına iptal edilmiştir.

    İNSANLARI PSİKOLOJİK OLARAK ETKİLEYEN FİLMLER

    Amerikada The Mist adlı filmden etkilenip haftalarca sisli bölgelerde evine çıkmayan insanlar Minnosata Üniversitesi tarafından incelenmiş ve filmin müziği,konusu bunların o filmi izleyen %12 lik kısımı etkilediği bulunmuştur

    Requiem For A Dream adı verilen 2000 yapımlı türkçesi Ölü Ardındaki ağıt anlamına gelen film milyonlarca insanı derinden sarsmış,yüzlerce blogda film inceleme sitelerinde etkisinde çıkmak için neler yapılabileceği sorulmuştur
    bunalıma girildiginde asla izlenmeyeck film. onun haricinde kamera cekimlerindeki farklı tarzıyla konuşturan film. filmi eger gece yarısından itibaren seyretmeye başlamışsanız film bittiginde sabaha karşıda olsa uyuyamayacagınızı anlamanızı saglayan film
    .

    kesinlikle sinema tarihinin en etkileyici filmlerinden biri.izledikten sonra artık eski ben olmadığımı fark etmiştim ilk izlediğimde. başta overture olmak üzere filmin müzikleri insanın içine işlerken bir yandan da ellen burstyn oyunculuk dersi veriyor.

    izlendiğinde uzun süre etkisinden çıkılamayan film. öyle ki insanın filmde rol alası geliyor, filmin içine girip herşeyi yoluna koymak düzeltmek ama imkansız olduğunu anlıyosun çok geçmeden çaresizlikle izliyosun sonuna kadar film bitiyo ve acılar içinde kıvranıyosun.ha tekrar izlermisin evet aynı heyecanlamı ona da evet ama aynı acıları çekmeye kimse tahammül edemez diye düşünüyorum. şahsen 3 defa izledim. ders almak isteyenler için bir numarada gösterebileceğim bir film herkes için bir şeyler var özellikle de uyuşturucu denilen o illete bulaşanlar için...

    kesinlikle sinema tarihinin en etkileyici filmlerinden biri.izledikten sonra artık eski ben olmadığımı fark etmiştim ilk izlediğimde. başta overture olmak üzere filmin müzikleri insanın içine işlerken bir yandan da ellen burstyn oyunculuk dersi veriyor.


    kesinlikle sinema tarihinin en etkileyici filmlerinden biri.izledikten sonra artık eski ben olmadığımı fark etmiştim ilk izlediğimde. başta overture olmak üzere filmin müzikleri insanın içine işlerken bir yandan da ellen burstyn oyunculuk dersi veriyor.


    izlendiğinde uzun süre etkisinden çıkılamayan film. öyle ki insanın filmde rol alası geliyor, filmin içine girip herşeyi yoluna koymak düzeltmek ama imkansız olduğunu anlıyosun çok geçmeden çaresizlikle izliyosun sonuna kadar film bitiyo ve acılar içinde kıvranıyosun.ha tekrar izlermisin evet aynı heyecanlamı ona da evet ama aynı acıları çekmeye kimse tahammül edemez diye düşünüyorum. şahsen 3 defa izledim. ders almak isteyenler için bir numarada gösterebileceğim bir film herkes için bir şeyler var özellikle de uyuşturucu denilen o illete bulaşanlar için...

    Bağımlılık tedavisi

    Dizi izleme bağımlılığının yıkıcı etkilerinin farkına varmak ve bu durumdan huzursuzluk yaşamak, bağımlılık tedavisinde ilk adımdır. Kişi, dizi izleme bağımlılığıyla ilgili herhangi bir farkındalık yaşamıyorsa gerçek hayat ve kurgu hayat arasındaki farklar dile getirilip, bir uzmana dnaışabilir.

    Bağımlılık ölçütleri

    - Dizi izleme saatlerinin günlük aktiviteleri etkileyecek duruma gelmesi
    - Dürtüsel şekilde dizi izleme eğilimi
    - İstemsiz izleme davranışı
    - Dizi saatlerine göre etkinlikleri ayarlamak ya da yok saymak
    - Dizi izlenemediğinde yerini medya bağımlılığının farklı alt tiplerinin alması; sosyal paylaşım siteleri, dijital oyunlar…
    - Dizi izleme saatlerinin sürekli artması-toleransın değişmesi
    Annesi markete gidince Pokemon tutkunu Ferhat, çizgi film kahramanına özenerek kendini 7. kattan boşluğa bıraktı. 21 metre yükseklikten çim ve toprak zemine ayakları üzerine düşen Ferhat, olayı gören annesi tarafından derhal Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.
    Şans eseri yumuşak zemine ‘çakılan’ Ferhat’ın sol bacağının kırıldığı belirlenirken, sağlık durumunun iyi olduğu açıklandı. Halen çocuk cerrahi servisinde tedavisi süren Ferhat, “Neden düştün" diye soran doktoru Selahattin Toktaş’a olayı şöyle özetledi: “Ben Pokemon’um ve Pokemon gibi uçtum."
    Filmlerin İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkisi
    1. They Can Ruin Your Health

    Studies have shown that adrenalin junkies get real pleasure out of being scared by horror movies, but in a variety of ways they may be risking their physical and mental health without even knowing it. When we watch an intense scene in a film our heart rate and blood pressure increase. This can and does lead to heart attacks, in people who have cardiovascular weaknesses. Those links are just two examples of people people who keeled over dead during The Passion of the Christ.

    Even if you are young and healthy, watching horror movies can mess with you in ways you didn't expect. When you get scared your adrenaline and cortisone levels spike. This in turn can dredge up repressed traumatic memories. The change in your brain chemistry reminds you of times when it was in a similar state, even if you had no idea you even had those memories. So if you have some really horrible event in your past that terrified you, being scared again by a movie can inadvertently make you relive it.

    Etkiler

    SAMSUN - Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Osman Salış, ütopik, ulaşılması zor, gerçek hayatla bağdaşmaz dizilerin insan ruh sağlığı üzerine ciddi negatif etkileri olduğunu savundu.

    Gerçek hayattan seçilen rol modellerinin ayakları yere basarken, dizilerden seçilen karakterlerin bazen yaşanılan gerçeklerden uzak olabildiğini söyleyen Salış, şöyle devam etti:
    "Eğer yetişen çocuklar dizileri rol model alırsa, bu çocuk rol model olarak onun yaşayışına, giydiğine, bindiği arabaya bakacak. İnsanlar arasındaki ilişkilere o gözle bakacak. Biz biliyoruz ki dizilerdeki bu hayat gerçekçi hayat değil. Dizilerin gerçek olmadığının birkaç örneği, dizilerdeki bütün işler ve güçler lüks üzerine kurulu. Ne zaman çalışılıyor, para nereden geliyor, eşya nasıl alınıyor, ay sonunda hesapları kim yapıyor? Hiç mi bir başarısızlık olmuyor? Ali'nin sevgilisi, falanın villası, şöyle bir arabası. Çocuğun kafasında oluşan şekil bu, imajinasyon bu. Şimdi çocuk öyle bir hayat yaşamak istiyor, onu orada gördü, kendi gerçeğine bakıyor, alakası yok. Bu sefer zihin, ruhsal dünyada bir çatışmaya giriyor. Dizilerdeki gibi hayatlar da vardır ama kaç kişi yaşayabiliyor?"
    Dizilerdeki şiddet olgusunun da çocuklar, gençler üzerinde olumsuz etkileri olduğunu belirten Salış, "Dizilerdeki şiddetin rol model arayan gençlere ciddi anlamda etki ettiğini düşünüyorum. Meseleni nasıl hallediyorsun, konuşarak mı, diyalogla mı? Bu da üzerinde durulması gereken bir konu" dedi.

    22 Ocak 2008 tarihinde Pawn Shoplarda metalfetamin satışları %24 artmıştır.
    Breaking Bad
    THE X FILES
    Belkide dünya üzerinde bir insanın fikrini değiştiren en önemli dizilerden biridir.Stanford Üniversitesi Psikoloji Zümresi X-Files'ın etkilerini araştırmış ve diziyi izleyen bir topluluk üzerinde araştırma yapılmış ve %80'e yakını uzaylılara inanmaya başlamıştır.Söyledikleri gibi:
    THE TRUTH IS OUT THERE



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi TD-W9970_V3 -- 13 Kasım 2016; 13:46:3 >







  • Medyada Yer Alan Şiddetin İnsanlar Üzerindeki Etkileri
    Gülbin Öztürk TÜTER
    Uzman Klinik Psikolog
    Aralık 2015

    Tüm dünyada artan kriz ve savaşlar, şiddetin yaşandığı bölgede şiddeti yaşayan ve şiddete tanık olan kişilerin olduğu kadar dünyanın bir diğer ucunda haber kanalları ve sosyal medya üzerinden şiddete tanıklık eden kişilerin de ruhsal dünyalarında yıkıma sebep olmakta ve tüm insanlığın şiddete eğilim ihtimalini artırmaktadır. Kısacası tüm insanların risk altında olduğu travmatik bir durum yaşanmaktadır.

    Çocuklar, ergenler ve genç yetişkinler tüm bu şiddet içeriğinden en fazla travmatize olacak kişilerdir. Amerika'da son 30 yılda yapılan araştırmalar birbiri ile tutarlı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu araştırmalara göre medya yolu ile şiddete tanık olan çocuklarda saldırgan davranışlarda artış görülmektedir. Buna ek olarak kişilerin şiddete karşı duyarsızlaştığı, şiddet yaşayan kişiye empati gösteremediği, yaşanan şiddeti hayatın normal bir parçası olarak algıladığı ve genel endişe ve korku düzeylerinin arttığı gözlemlenmiştir.

    Tüm dünyada yaşanan şiddet içerikli olaylardaki artışa ek olarak televizyonda artan derecelerde şiddet içeren filmlerin, dizilerin ve çizgi filmlerin yayınlanması da aslında "şiddetin şiddeti doğurduğu" düşüncesinin bir kanıtı gibidir. Bu programlara bakıldığında şiddetin doğurduğu sonuçların üzerinde durulmadığı, şiddetin karikatürize edilebildiği, espri konusu yapıldığı ve buna bağlı olarak da izleyenlerin yaşanan acılara karşı duyarsızlaştığı görülmektedir. Özellikle çocuklar bu duyarsızlaşma sonucu şiddete maruz kalan kişilerle değil, şiddeti uygulayan kişilerle; yani mağdur, zayıf olarak algıladığı ile değil de, güçlü olarak algıladığı şiddet uygulayan kişilerle özdeşleşmeye başlamaktadır. Bunun sonucu olarak da kendi hayatlarında problemleri çözme ve onlarla başetme yolu olarak şiddeti kullanmaktadırlar. Bu etkiler sadece çocuk, ergen ya da genç yetişkinlerde değil, aynı zamanda kişilik örgütlenmesinde sorunlar olan yetişkinlerde de gözlenebilmektedir.
    Şiddete Müdahale

    Burada yaşanan olayların tüm dünyaya haberini sağlayan basın kanallarına çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Basın kanalları kişilere haberi ulaştırırken seçtiği ya da seçmediği içerikle ve kullandığı ya da kullanmadığı dil ile bir olayı tanımlayabilme ve olayın yönünü şekillendirebilme gücüne sahiptirler. Bu durumun psikolojik etkileri değerlendirilirse, yazılı ve görsel olarak şiddet içeren haberler, şiddet içeriklerinden arındırılmadan, sıklıkla, travmatize edici öğelere vurgu yapılarak yayınlandığında insanlar üzerinde travmatize edici etkileri kaçınılmaz olacaktır.

    Şiddete müdahale de en önemli adımlardan biri basın kanalları ve sosyal medyada yer alan şiddetin, ilgili kurumlarca kontrol edilmesi ve engellenmesi yönünde atılacak adımlardır. Öncelikli olarak çocukların risk altında olduğu ve şiddetin gelecek nesiller üzerindeki etkileri düşünülerek; çocuk doktorları, sosyal hizmet uzmanları ve ruh sağlığı çalışanları gibi çocuklarla çalışan uzmanların şiddete ve şiddetin etkilerine maruz kalmış çocukları saha taramaları ve bireysel görüşmelerle tespit ederek gerekli sağaltım yollarına yönlendirmeleri gerekmektedir. Ailelerin ise çocuklarının üzerindeki medya etkisini kesinlikle sınırlamaları gerekmektedir.

    Bunun için:

    Ailenin televizyon izleme süresini hem kendi ruh sağlığınız hem de çocuklarınızın ruh sağlığını gözetmek adına 1-2 saatle sınırlayın.

    2 yaş altındaki çocuklarınıza kesinlikle televizyon izletmeyin.

    8 yaş altı çocuklarınıza televizyon izlerken mutlaka bir yetişkinin eşlik etmesini kural olarak belirleyin.

    Daha büyük yaşlar için çocuğunuzun izlediği programın içeriğinden emin olun. Emin değilseniz, çocuğunuza eşlik edin.

    Programı izlerken çocuğunuzla program hakkında konuşun, yaşananları anlamlandırmasına yardımcı olun.

    İzlediği herşeyin doğruluk içermediğini ve izlediklerini nasıl ve neye göre değerlendireceğini öğretin. Bu konuda siz de zorluk yaşıyorsanız, Medya Okuryazarlığı konusunda daha fazla bilgi edinin.

    Çocuğunuzun sizin kontrolünüz dışında şiddet içeren bir programa ya da sosyal medyada yer alan şiddet içerikli görsel ya da yazılı bir içeriğe maruz kaldığını fark ederseniz, onunla konuşmaya çalışın. Önce çocuğunuzun durumu nasıl anladığını, nasıl yorumladığını dinleyin. Çocuklar kendilerini rahatsız edici bir program izledikten sonra bunu kendi hayatı ile ilişkilendirebilir. Bazen kendi güvenliğinden endişe duyabilir. Bu gibi durumlarda ona güvende olduğuna dair güvence verin. Çocuklar böyle zamanlarda 'Bunlar sana olmaz çünkü ben yanındayım, seni koruyacağım' gibi kendilerini güvende hissettirecek sözler duymak isterler.

    Çocukların tanık oldukları şiddet yerine benzer durumlar için alternatif davranışlar öğrenmelerine yardımcı olun. Bunun için çocuğunuzun kendi deneyimlerini kullanabilirsiniz.

    Örneğin: 'İnsanların problemlerini birbirlerini inciterek çözmeleri beni kızdırıyor. Hatırlıyor musun, sıra arkadaşına ... için çok kızmıştın? Sen onu incitmedin. Onunla ... hakkında konuşmuştun.' gibi bir yardımda bulunabilirsiniz.

    Eğer anne baba çocuklarına destek olamayacak derecede çaresiz, umutsuz ve kaygılı hissediyorsa mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır. Anne-baba olarak verdikleri desteğe rağmen çocuklarında şiddetin etkilerini gözlemliyorlarsa vakit kaybetmeden bir uzmandan yardım alınmalıdır.
    Basın Yayın Organları Neler Yapabilir?

    Bugün, iletişimin doruk noktasında iken, yapılan her haberin evrensel etkileri olabileceği bilinci içinde olmak önemlidir. Bu nedenle bir haber hazırlanırken izleyiciler üzerindeki olası etkilerinin neler olabileceği detaylı olarak tartışılmalıdır. Medya kurum ve kuruluşları, eğitimciler ve ruh sağlığı uzmanları bir araya gelerek haber yapılırken dikkat edilmesi gereken asgari prensipleri belirlemelidirler. Yapılan haberlerin kitleler ve bireylerin ruh sağlığı üzerinde ciddi etkileri olabilmesi nedeni ile basın ve yayın organlarının ruh sağlığı uzmanları ile işbirliği yapmaları önleyici bir müdahale olacaktır.

    Şiddet içerikli bir olayın haberi yapıldığında görsel kullanılmamalıdır. Şiddet içeren haberin tekrar tekrar verilmesinden kaçınılmalıdır. Bazı ülkelerde daha detaylı uygulanan, ülkemizde 'akıllı işaretler' olarak geçen sınıflandırma sistemlerinin uygulanışına özen gösterilmelidir. Haber programlarında hem programdan önce hem de yayın esnasında çocuklara ve gençlere zararlı etkileri olabilecek içerikler olduğunda akıllı işaretlere ek olarak sözel olarak da uyarı verilmesi önemlidir.

    Basın yayın organlarına ek olarak dikkate alınması gereken bir diğer iletişim aracı da sosyal medyadır. Günümüzde sosyal medya insanların iletişimde vazgeçemediği bir alana dönüşmüştür. Hızlı ve yoğun bir iş yaşamının içinde insanlar gittikçe bireyselleşmeye başlamış, kendilerini var edebilecekleri sosyal zaman ve alanlar daralmaya başlamıştır. Bu bireyselliğin içinde en kolay, rahat, risksiz sosyalleşme alanı sosyal medya olmuştur. Bu alan insanların işte, evde, hatta okulda bunaldığında bir nefes almak ve birkaç kişi ile laflamak için çıktıkları arka bahçeye dönüşmüştür. Bu sanal rahatlama ortamının kişinin ruhsallığı üzerine olumsuz etkileri uzun yıllardır tartışılan bir konu olmakla beraber şiddet konusunda değerlendirildiğinde televizyon ya da gazeteye göre şiddet içeriğinin sosyal medya aracılığı ile daha fazla kişiye ulaşabildiğini görmekteyiz.

    Medya organlarının haberi sunarken nasıl onu şekillendirme ve izleyicisini etkileyebilme gücü var ise sosyal medya için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Sosyal medyayı kullanarak şiddeti destekleyen, yayan, kendisine destekçi toplayan bir sürü birey ve oluşum vardır. Ne yazık ki bu alandaki denetim için basın yayın organları için önerilenlerin uygulanmasının pratik zorlukları olabilir. Bu nedenle sosyal medya kullanıcılarının eline geçen bilgiyi analiz edip iyi çözümleyebilen iyi birer medya okuryazarı olması çok önemlidir.
    Yetişkin Bireyler Artan Şiddet Eğilimi Karşısında Ne Yapabilir?

    Şiddete maruz kalmak ya da tanık olmak kişide yoğun bir ruhsal huzursuzluk, acı ve bölünmüşlük yaratır. Böyle bir durumda kişinin farkındalık düzeyi ve ruhsal olgunluğu yaşadıkları ile nasıl başa çıkacağını belirleyecektir. Yaşadığı ruhsal sıkıntı ile baş edemediğini hisseden kişilerin mutlaka bir ruh sağlığı uzmanından yardım alması gerekir.

    Tüm dünyada artan krizler, savaşlar, çatışmalar ile şiddete tanık olmak, çoğu zaman farkında olmasak da ruhsallığımızı bloke eder oldu. İnsanların üretkenliği, yaratıcılığı, enerjisi, neşesi azalmaya; umutsuzlukları, çaresizlikleri artmaya başladı. Ne yazık ki birey üzerindeki tüm bu olumsuz enerji bir kısır döngü şeklinde toplumsal düzenin içine tekrar işlemektedir. Ancak unutmamak gerekir ki, içimizdeki olumlu güce odaklanarak birey olarak harakete geçerek toplum üzerinde aynı "kelebek etkisini" yaratabiliriz. Bunun için şiddet karşısında birey olarak neler yapabileceğimizi düşünmek önemlidir. Ufak da olsa bir adım atmak yaşadığımız çaresizlik hissini azaltacaktır.

    Hiçbir şey yapmadan umutsuzluk ve çaresizlik içinde şiddet içerikli haberlerin yok olmasını beklemek yerine kendi yaşamımızdan başlayarak şiddet içeren her türlü davranıştan uzak durmak, düşünce akışımızda yakaladığımız en ufak şiddet kırıntısının anlamını sorgulamak ve öfke duygusunu tanıyıp sağaltımı için sağlıklı yollar bulmaya çabalamak şiddete karşı bireysel olarak bilinçlenmek ve güçlenmek demektir.
    Kaynaklar:

    Evans, S.E., Steel, A.L., Watkins, L.E. & DiLillo, D. (2014). Childhood exposure to family violence and adult trauma symptoms: The importance of Social Support from a spouse. Psychological Trauma: Theory, Research Practice and Policy, Vol.6, No.5, p527-536.

    Groebel, Jo. (1999). UNESCO Global Study on Media Violence, The Major Project of Education. Bulletin 49, Santiago, Chile.

    Huesmann, L.R. & Laramie, D.T. (2006). The Role of Media Violence in Violent Behavior. Annu. Rev. Public Health, 27: p393-415.

    Thornton, V. (2014). Using the emotional impact of domestic violence on young children. Educational and Child Psychology, Vol 31(1), p90-100.

    Slotsve, T., Carmen, A., Sarver, M. & Villareal-Watkins, R.J. (2008). Television Violence and Aggression: A Retrospective Study. Southwest Journal of Criminal Justice. Vol 5(1): 22-49.




  • Shrek Çocukların Gelişimini Olumsuz Etkileyen Gizli Bir Silahtır

    Yediden yetmişe herkes tarafından izlenen, komik ve eğlenceli bulunan bu animasyon filmi çocuklar için gizli bir silah niteliğinde. Shrek serisi çocukların psikolojilerini ve davranışlarını olumsuz etkilemenin gizli bir silahıdır. Aileler Shrek serisini çocuklarıyla mutlu bir şekilde izlerken bu tehlikenin farkında değil.

    Shrek’in aklınızda kalan birçok sahnesinde olumsuz içerik yer almaktadır. Shrek’i izleyenlerin aklına bu sahneler hem gelecektir. Shrek’in gerçekten de çocuklara uygun bir film olup olmadığını anlamak isteyen Tekdemir ve Gültekin ( 2010) Shrek 1-2-3 serisininin içeriğini bilimsel olarak incelemişlerdir.

    Shrek Serisinin içeriğinin “içerik analizi” tekniği ile incelenmesi sonucunda çocukların psikolojilerini ve davranışlarını olumsuz etkileyecek olumsuz içeriklerin olduğu ortaya çıkmıştır. Filmde iyiliğe karşı kötülük, güzelliğe karşı çirkinlik, edebe karşı edepsizlik gibi kavramlar normalleştirilmiştir. Film kahramları her ne kadar iyi olarak kodlansalar da onlar üzerinden olumsuz içerikler normalleştirilerek izleyicilere ulaşmıştır. Bu araştırma sonucunda Shrek 1-2-3 serisinin 170 sahnesinden %43.3’ü “çirkinlik”, % 20’si “cinsellik”, %10’u ise “cinsiyet karmaşası” gibi toplamda bu üç serinin % 75.4’ünün, yani dört sahneden üçünün negatif içeriğe sahip olduğu ortaya çıkmıştır.

    Tekdemir & Gültekin (2010) hem çocuklara, hem de yetişkinlere hitap eden bu animasyon filmlerini “uniage” olarak adlandırıyor. Çünkü yetikin ve çocuk ayrımı içermiyor ve her yaş grubuna hitap ediyor. Bu filmleri anne baba çocuk birlikte izleyebiliyor. Diğer taraftan anne babalar için eğlenceliyken, çocuk için sakıncalı içerik taşımaktadır.

    Sherk 1-2-3 serisinin 4 sahnesinden üçünün negatif içeriğe sahip olmasından da anaşılacağı gibi tamamen yetişkinlere yönelik animasyon filmdir. En tehlikelisi ise çocukların hoşlanacağı tarzda ve masum bir çizgi animasyon şeklinde sunulmasıdır. Bu filmler çocuk filmleri olarak yetkililer tarafından kabul edilmemelidir ve yaş sınırı konulmalıdır. Çünkü çocuklar izledikleri filmlerinin kahramanlarıyla kendilerini özleştirir ve onları rol model olarak alır. Bu kahramanların yaptıklarını koşulsuz olarak doğru kabul eder ve örnek alırlar. Diğer taraftan örnek alabilecekleri içerik ise argo konuşmalar, cinsel içerikli çirkin espiriler ve görüntülerdir. Bu kuşkusuz bu negatif içerik çocukların konuşmalarına, davranışlarına yansıyacaktır ve çocukların ruh sağlığını ve gelişimlerini olumsuz etkileyecektir.

    Yetişkinlere yönelik olan, çirkinlik, cinsellik içeren ve cinsiyet karmaşasına neden olan animasyon filmlerinin çocuklar üzerindeki etkileri neler olabilir?

    Öncelikle çocuğa neden "çocuk" dediğimizi düşünmemiz gerek. Eğer doğuştan yetişkinlerin bilgi, beceri, bilişsel, duygusal ve sosyal seviyesinde olsalardı tabii ki öyle demezdik. Yani çocuklar birer yetişkin değil. Yetişkinlerin algılama ve anlama seviyesinde olmadığı ve gelişim sürecinde olduğu için yaşadıkları ve gördükleri her şey, onların dünyasına uygun olması gerekiyor.

    İşte bu serideki sahneleri de, bir yetişkin gibi süzgeçten geçiremeden özümsüyecek ve örnek alacaklar. Yetişkinlere özel "cinsel içerikli espirileri ve sözleri" anlamadıkları için bunları arkadaşlarına ve büyüklerine karşı kullanmaya başlayacaklar ve neticesinde ise tepki görecekler."



    Bunun yanı sıra çocuk çocukluğunu yaşamadan “ yetişkin dünyasına girmiş olacak ve bu dünyayı anlamaya çalışarak erken olğunlaşacaktır. Çocukların sağlıklı gelişimi için her dönemi sağlıklı geçirmeli ve dönem atlamamalıdır. Çocukluk dönemini yaşamadan ergenliğe ve erken yetişkinlik dönemine girmek sakıncalıdır. Bu sorun bir sürü çizgi film ve animasyon filmlerinin sorunudur. Bu filmlerde çocukların dünyasında olmayan “aşk, sevgi, cinsellik, güç, kıskançlık, düşmanlık” gibi kavramlar üzerine hikayeler geliştiriliyor ve çocuklara sunuluyor. Bu çocuğun çocukluk dönemini tamamlamadan ergenlik dönemine atlamasına, o dönemi erken yaşamasına neden oluyor. Ergenlik dönemi için hazır olmayan bir çocuğun bu dönemi erken yaşaması birçok psikolojik ve davranış problemlerine neden oluyor.

    Cinsel kimliğin geliştiği çocukluk döneminde cinsel kimliklerin doğru şekilde sunulması çok önemlidir. Bir erkeğin ruj sürmediği kesindir. Diğer taraftan Shrek filminde Sherk’in dudağına ruj sürmesi ,Prensin tayt giymesi, eşeğin jartiyer giymesi, Fiona’nın Shrek’le birlikte traş olması gibi sahneleri izleyen çocuk bu durumu normalleştir. Bu davranışların erkeklere özel olduğunu düşünmeye başlayabilir. Bu film izledikten sonra erkek çocuk annesin rujunu sürmek isteyebilir. Aynı zamanda tansseksüel bir ablaya, Fiona’nın bir erkek gibi 3 dört kişiyi birden dövmesine ve Shrek’ten daha güçlü olmasına anlam veremeyebilir. Bunlar çocukta cinsiyet karşmaşasına neden olur ve cinsel kimlik gelişimlerini olumsuz etkiler.

    Film çirkin cinsel içerikli şakalar ve görüntüler üzerine kurulmuş. Shrek’in okulda arkadaşlarının don indirme şakasını izleyen çocuk aynı şakayı arkadaşlarına yapmak isteyebilir. Masturbasyon yapan Prens, kahramanların öpüşme sahneleri, “ah” seslerini çıkaran eşşek gibi sahneler çocukların dünyasına uygun değildir.

    Bu animasyon serisi edepsiz, cinsel çirikli fıkraların animasyon haline getirilmiş hali gibi. Bu film yetişkinler için bile uygun değil. Tamamen kabalığın, argo konuşmaların, edepsizliğin, kontrolsüz dürtülerin puan aldığı bir film. Bunu eğlenceli ve sevimli hale getiren tek şey “ kahramanların gerçek değil, sanal olması”dır. Gerçek kahramanlar bu şekilde davransa bu kadar eğlenceli gelmeyecektir. Kullanılan espiriler ve bazı sahneler çocuklar için de yetişkinler için de mide bulandırıcı olacaktır. Burada animasyonun bir kültürü yaymada araç olarak kullanıldığını görüyoruz.

    Bu film Amerika kültürünün kültürel değerlerimizi bozulmasını kolaylaştırıyor. İncelik yerine kabalık, ahlak ve saygı yerine edepsizlik ön plana çıkıyor. Büyüklere saygı, terbiye, toplum içinde gerekli ahlakli davranış örnekleri yer almıyor. Bunun yerine lezbiyen, gay gibi çocukların analamaycağı, hatta kültürümüzde yetişkinler arasında bile konuşulmayan ve Amerika’da doğal karşılanan konular artık internet ve bu tarz filmlerin etkisiyle normalleştirilmeye çalışılıyor ve çocukların dünyasına sokuluyor.

    Çocuklar gelişim süreci içindedir ve bu gelişim süreci çevresinin etkileriyle olumlu veya olumsuz etkilenir. Çocukların bu gelişim süreci içinde ailesi tarafından korunması ve sakıncalı içerikteki animasyon ve çizgi filmlerden uzak tutuması gerekiyor. Yetkililerde bu tarz filimleri çocuk filmi olarak onaylamadan önce pedagoglardan destek almalı ve uzmanlara danışarak karar vermelidir. Sakıncalı bu vb. Çizgi ve animasyon filmleri yayından kaldırmalıdır.

    Çocuklarınızı bu tarz animasyon ve çizgi filmlerden uzak tutmanız dileğiyle...,



    Pedagog Psk. Dan. Sevil Yavuz Gümüş

    Çocuk ve Ergen Psikolojisi ve Gelişimi Uzmanı

    Parenting Skills & Counseling Kurucusu




  • Çizgi Filmlerdeki Subliminal Mesajların Çocuklar Üzerindeki Etkisi
    Fahri TEMİZYÜREK, Ümran ACAR

    Abstract

    Hedef kitlesi çocuklar olan çizgi filmlerin işlevleri; öğretmek, doğruyu göstermek, eğlendirmek, eğlendirirken eğitmektir. Ne yazık ki her çizgi filmde bu işlevleri yerine getirmek için olumlu mesajlar verilmemektedir. Görünen masum mesajların ardında çizgi film yapımcısına ait görüş, inanış veya felsefeye göre şekillenen mesajlar vardır. Bilinçaltına seslendiği için etkisi diğer mesajlardan daha hızlı ve geniş olan subliminal mesajların var olduğu savı –hâlâ tartışılsa da- geniş kitlelerce kabul edilmektedir. Çizgi filmlere ölüm, cinsellik, şiddet, gerçek üstü unsurlar ve millî duyguları yıpratan olumsuz mesajlar bilinçaltı ikna yöntemleri ile gizlenmektedir. Bu çalışmada çizgi filmlerdeki subliminal mesajların çocuklar üzerindeki etkisi incelenmiştir. Bu amaçla çizgi film, bilinçaltı ikna yöntemleri açıklanmış; bazı çizgi filmler gösterge bilimsel çözümlemelerle incelenerek çizgi filmlere yerleştirilen subliminal mesajlara dikkat çekilmiştir. Varlığı yıllardır tartışılan subliminal mesaj bombardımanına karşı ailelerin, eğitimcilerin, medya kuruluşlarının ve devletin üzerine düşen görevler öneri niteliğinde sunulmuştur.

    References

    Albayrak, Ahmet. (2013). Çocuğa saygılı medya anlayışı (Psiko-teolojik eleştirel yaklaşım)I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı-1. (s.199-206), haz. H. Yavuzer ve M. R. Şirin, İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınlar

    Akyüz, Emine.(2013). Çocuğun bilgi edinme ve zararlı yayınlara karşı korunma hakkı. I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı-1. (s.115-132), haz. H. Yavuzer ve M. R. Şirin. İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları.

    Ertürk, Yıldız Dilek (2011), Çocukluk çağı gelişim dönemlerine göre medya kullanımı, Çocuk Hakları ve Medya, haz. Mustafa Ruhi Şirin, İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları

    Güler, Deniz A. (2013). Soyutun somutlaştırılması: Çizgi filmlerin kültürel işlevleri. I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı-1. (s.207-216), haz. H. Yavuzer ve M. R. Şirin, İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları.

    Güler, Handan. (2008). Algıların ötesi: bilinçaltı reklamcılık, bilinçaltı reklamcılığın tüketici davranışları üzerindeki etkileri. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli.

    Gürel, Z.,Temizyürek, F., Şahbaz, N.K. (2007). Çocuk Edebiyatı. Ankara: Öncü Kitap.

    İnal, Kemal. (2009). Türkiye’de Çocukluk: Nereye!.Çocuk ve Medya, 2.B.,ss. 28-29.Selda İçin Akçalı (der.), Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.

    Kılcı, Şule. (2009). Tüketim toplumunun bir formu olarak çizgi filmlerde çocukluk ve toplumsal cinsiyet temsilleri: Barbie, Bratz ve Wınx Club. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli.

    Meriç, Cemil. (1986). Kültürden İrfana. İstanbul: İnsan Yayınları.

    Mutlu, Erol. (2003). İletişim Sözlüğü, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.

    Öncül, Remzi. (2000). Eğitim ve Eğitim Bilimleri Sözlüğü. İstanbul: MEB Yayınları.

    Özön, Nijat. (1981). Sinema ve Televizyon Terimleri Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.

    Pembecioğlu, Nilüfer. (2013a). Gelecek kurguları ve medya algıları. I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı-1. (s.397-433), haz. H. Yavuzer ve M. R. Şirin, İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları.

    Pembecioğlu, Nilüfer. (2013b). TRT Çocuk /Çocuklar için eğitim hedeflerinin eğlenceli içeriğe dönüşmesi sürecinin araştırılması. I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı-1. (s.473-511), haz. H. Yavuzer ve M. R. Şirin, İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları.

    Rigel, Nurdoğan. (1993). Medya Ninnileri, İstanbul: Sistem Yayıncılık.

    RTÜK, (2005). Televizyon Programlarındaki Şiddet İceriğinin, Müstehcenliğin ve Mahremiyet İhlallerinin İzleyicilerin Ruh Sağlığı Üzerindeki Olumsuz Etkileri Araştırması.

    Şimşek, Sedat. (2013). Duygusal zekâ bağlamında medyada yayınlanan reklamların çocuklar üzerinde oluşturabileceği davranış biçimleri. I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı-1. (s.235-254), haz. H. Yavuzer ve M. R. Şirin, İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları.

    Williamson, Judith. (2001). Reklamların Dili, Reklamlarda Anlam ve İdeoloji, Ankara: Ütopya Yayınları.

    Yavuzer, Haluk. (1982). Çocuk ve Suç. İstanbul:Altın Kitaplar Yayınevi.

    Yolcu, Ergün. (2005). Bilinçdışı (bilinçaltı) reklam tartışmaları ve çalışmaları. İ.Ü. İletişim Fakültesi Dergisi. Sayı:22, s. 203-210. İstanbul.

    https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=17&cad=rja&uact=8&ved=0ahUKEwjxu9v5waXQAhXDSBQKHRPSCtoQFgiJATAQ&url=http%3A%2F%2Fwww.cijeonline.com%2Findex.php%2Fcije%2Farticle%2Fdownload%2F93%2F154&usg=AFQjCNHBPFUaEjAmW7garfIBoTy6_1mvwQ&sig2=WpNfr5BQXgNJew1YBol0Hg




  • Güzel ve faydalı konu. Muhtemelen daha fazla eklemeler de yapacaksındır. O hâlde yapacağın eklemeler dahil hepsini ilk mesajda da toplayıp her bir yazıyı hr kodları ile ayırarak derleme yaparsan yazıların hem yorumlar arasında kaynayıp gitmez hem de ilk mesajda daha derli toplu olur.

    Yazıların hepsini okudum. Birkaç bir şey de ben yazmak isterim. Öncelikle "Requiem For A Dream"in tam çevirisi "Bir Rüya İçin Ağıt"tır. Filmi hem bu şekilde çevirmişler hem de filmin bire bir çevirisi de budur. "Ölümden Sonra Ağıt" değildir. Filme gelirsek epey sağlam ve vurucu bir filmdi. Ben bu filmi 8 sene önce izlemiştim. Bu filmin o meşhur müziği ana haber bültenlerinde acıklı haberlerde fon müziği olarak kullanılırdı ki ben bu filme ait olduğunu filmi izleyene kadar bilmezdim. Müziğin ana haberleri izlerken bana yaşattığı his biraz arabesk, hafif hüzün ama daha çok rahatsız edici bir karamsarlık hissiydi. Filmi ilk izlediğimde bu müziği duyunca filme ve filmin müziğine olan bakış açım ve bununla birlikte müziğin ve filmin bende yaşattıkları değişmeye başladı. Karamsarlık daha da arttı, tüyler daha fazla diken diken oldu, hüzün kendini başka bir boyuta attı. Ana haberlerde duyarken beni rahatsız eden, kanal değiştiresim gelen o müzik heybetli gelmeye başladı. Filmi merak ederken bu müziği duyunca birden filme kilitlendiğimi hatırlıyorum, merakımı 3 katına çıkarmıştı. Evet dizi ve filmlerde hatta oyunlarda, animasyonlarda, hatta belgesellerde veya eğitsel videolarda, hatta ve hatta dandik bir video parçasında bile müzik son derece önemli bir unsurdur. Müzik ve sesler etkileyiciliği arttırır ya da değiştirir diyelim. Müziğinin dışında film de vurucuydu. Ne yalan söyleyeyim filmi izledikten 3-4 saat sonra bile etkisini, o yaşadığım boşluğu hiç unutamam. İzlediklerim arasında boşluk yaratan tek yapım bu değil tabi. Evet film kelimenin tam anlamıyla 18+ ve neyse ki filmi izlediğimde yaşım çok daha yüksekti. Yalnız şu yapımı içerdiği aşırı cinsel sahneleri yüzünden aile içinde izleyemiyorum ya ona yanarım. Açık sahneler önemli görüntülere boca edilip araya birden girmese yine izlerdim fakat filmi öyle kurgulamamışlar. Ya da izleyeceksek orayı komple atlatacağız ki o zaman da film geberecek. Ama bu film tam anlamıyla yetişkin icerikli bir film olup madde bağımlılığının ne kadar pis bir şey olduğunun altını da çizmektedir.

    Animasyonlara gelirsek bir animasyon hastası olarak ve Shrek serisini daha önceden dağınık bir şekilde izleyip sevemeyip sonrasında -belki severim mantığıyla- üzerinden bir daha geçmek suretiyle tüm seriyi sırasıyla izleyen biri olarak Shrek animasyonlarını bir türlü sevemedim. Shrek bence Dreamworks'ün fazla abartılmış animasyon serisidir. Mizah, senaryo, atmosfer konularında epey zayıf bir seridir. Tekrar izlediğimde seriyi bitirebilmek için kendimi zorladığımı hatırlıyorum. Fakat Shrek'in Spin-off'u olan Puss in Boots (Çizmeli Kedi) epey güzeldi. Hele ki Three Diablos diye kısa bir animasyonu vardır ki mükemmel ötesi, asıl animasyondan çok daha iyi.

    Yazılarda animelere değinilmemiş. Animelerde de yetişkinlere göre içerikler epey fazla olabiliyor. Çizgi filmler kapsamında gibi düşünülse de anime dediğin derya denizdir. Kendi içinde ayrı bir dünya. Masumane olanı da var, kan, vahşet, şiddet, cinsellik, çıplaklık ve daha bir ton olumsuz durum ve davranış içerenleri de. Türlerine göre ayrılmışlar gerçi. İzletmeden önce araştırma yapmak gerekiyor. Bu arada kendini bir Pokemon sanıp 7 kattan atlayıp uçmayı deneyen çocuğun izlediği yapım olan Pokemon da bir animedir, ancak öyle animeler vardır ki bu Pokemon bunların yanında süt dökmüş kedi gibi kalır. Ben 9-10 yaşında filanken Pokemon'u kaçırmamak için erkenden kalkar TV'yi açardım, sabahın köründe de bizde Samurai X adıyla (orijinal ismi Rurouni Kenshin) bir anime yayınlanırdı Kanal D'de. Hiç unutmam animede iri kıyım biri zayıf bir adamı kafasından tutup kaldırıp adamın kafasını haşlanmış patates misali avuçları arasında eziyordu kanlı kanlı vıcık vıcık. Şimdi gelsin de tüylerin diken diken olmasın. O günden sonra o animeyi de takip edebildiğim kadar etmeye başlamıştım. 2-3 sene önce de bu animeyi komple izledim ancak çocukluktaki kadar etkilememişti ve o kadar hayran bıraktırmamıştı tabi. Pokemon ne ki, Pokemon'u boşver Rurouni Kenshin bile ne ki! Günümüzde internet diye bir şey, insanlar çocuklar neler izliyor neler.

    Benim beynim ve hafızam bu konuda tam bir deneme tahtasıdır. En olumsuz şeyleri çok erken yaşlarda hafızama almışımdır. 4-5 yaşlarındayken her gece yarısı korku filmi izlemek mi dersin -hemen hemen her gece kâbuslar görürdüm- vahşet mi dersin, kanlı sahneler mi dersin ne ararsan var bu hafızada. Ve küçükken çok fazla etkiliyor. Terörizmle ilgili bir film vardı Robert Patrick'in rol aldığı. Teröristlerin güvenlik güçlerine ve sivillere yaptıkları saldırılar ve katliamların olduğu sahneler o yaşlardayken bende korku ve çaresizlik hisleri yaratmıştı. Hele hele masum ve normal görünümlü bir insanın eline silahlar alıp katliamlar yapması ayrı bir travmaydı ve bu insanın bir aracın benzin deposuna Sniper ile ateş edip aracı havaya uçurması da aynı şekilde. Bunlar etkiliyordu beni çünkü çok küçük yaşlarda ilk defa böyle bir şey görüyordum. Sadece korku filmleri değil böyle görseller de geceleri kâbuslar görmeme sebep oluyordu. Sadece daha gerçekçi. Sadece filmler değil ana haber bültenlerindeki haberler bile hatta okulda anlatılan düşman-savaş olayları ve hatta tarihi anlatan belgeseller bile etkiliyor. Bir ara PKK'ya o kadar çok sehit veriyorduk ki her gün -90'lardan bahsediyorum- bangır bangır şehit haberleri izliyorduk. Bir bu haberler bir de izlediğim filmlerden dolayı PKK'lılar tarafından rehin alınıp Kürtçe konuşup konuşamama durumuna göre çevre ve komşularımızın keleşle infazlarının gerçekleştirildiği ya da serbest bırakıldığı kâbusu bile görüp sıranın bana geldiğinde kan ter içinde uyandığımı hatırlarım. Akılsız ama renkli ekranı olan telefon zamanlarında El-Kaide militanlarının yakaladıkları askerleri veya aldıkları rehinleri bildirileri okuduktan sonra kurbanlık koyun gibi yere yatırıp boğazlarını kestikleri infaz görüntülerini istediğiniz kadar sansürleyin beyin hayalgücüyle o buğulu görüntüyü yeniden düzenleyip kendisi tamamlıyor. Bu görüntüyü izlediğimde o kadar küçük değildim ama etkiledi mi? Hem de çok. Bir de Bush zamanı Irak'ta Sniper ile kafadan vurulan ABD askerlerini hiç unutmuyorum fonda da Arapça nir şeyler çalıyor. Kan görmediğim hâlde etkisini yaşıyordum. Canlı bombalar bu kadar etkilemiyordu. Ama resmen insanın bilincinin altına, üstüne, ortasına, her bir yerine kazınıyor. Bilincimin her bir yerinde kalanları birer kelime ile etiketlemeye kalksam bunlar Arap, Arapça, terörist, bomba, sarık, sniper, sakal, esmer-koyu ten, cihat diye giderdi herhalde. Bazı insanlardaki etiketlere İslam da dâhil olabilir. İslamofobi kaynağı da bu olsa gerek. Neyse ki bu dönemleri de ucuz atlatmışım diyorum. Her gün kâbus gören bünyeye uzun zamandır korku filmi işlemiyor. Bu ne yav diyorum, zaten korkutmadığı için korku filmi de izlemiyorum uzun zamandır. En fazla Zooken etkisi yaratanlar beni biraz yerimden zıplatır diye düşünüyorum ki bunu da ben korkudan saymıyorum. Zooken dediğin şey korku hilesidir. Refleksleri harekete geçirmekten başka bir halta yaramaz, kalp rahatsızlığı olanın da hayatını tehlikeye atar o kadar.

    Yaşlara göre izlenecek içerikler seçilecekse çok titiz ve kontrollü davranılması gerekir. Çünkü yaşa göre izlenebilir içerik neredeyse yok denecek kadar az. Ebeveynlerin çoğu bilinçsiz ya da sallamıyor. 6 yaşında sigaraya başlamış arkadaşım var ve hâlen daha arkadaşım olur. Porno izleme yaşlarının ilkokul seviyelerine kadar düştüğü kuşaktanım ben. Şimdiki nesli pek bilemiyorum tabi. Ama şimdiki nesilde içeriklere ulaşmak daha kolay ve daha fazla ulaşma yolu var ve içerik çeşidi daha fazla. Zamana, imkânlara, şartlara bakıldığında bizim zamandaki nesil epey sakatmış ya da benim denk geldiğim okul-çevre böyleydi, bilemiyorum.

    İçerikten girmişken, filmler diziler, haberler kadar bilgisayar oyunlarının etkisi de azımsanmayacak derecede çok. Şiddet çoğunda kaçınılmaz önce bunu kabul etmek gerek. Küfür, argo da gırla, bu da kaçınılmaz. 9-10 sene önce oyunlarda pek cinsellik olmazdı artık bu konuda da eşeğin kulağına su kaçırmışlar.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.