Bir yanan kalp vardı senin için, gittiğin gün o durdu...
Çok mu zor sanıyorsun...
Ben çay derken sen kahve derdin inatla...
Seni sevdiğimi nasıl anlatamıyorsam... seni sevmekte ne kadar cesursam işte öyle çaresiz... işte böyle mutlu... ben seni öyle seviyorumki anlatılmaz yaşanır.
DOSTUMA...
[font="Monotype Corsiva"]
Unutmuş olsa da, Vur durma yüreğim vur. Olan olmuş ne olur Hayata . . . HAYATA . . . Bir daha VUR . . . !
KALBİN GİBİ
=)
Çile hanemde bir başına çürümeyi beceremediğim için bir topluluk arıyorum kendime. Kederleri ve kaderleri bana benzeyen. kelimelere gereksinim duymadan anlaşabileceğim birileri olmalı. Yüreğinden,benimkine benzer trenlerin geçtiği beyninde benim aktığım denize dökülen Aynı derinliklerden geçtiğimiz dostlarımı arıyorum...
Burdayım Dost , alnım ak ve dimdik...
Gel buraya gidelim...
quote:
Orjinalden alıntı: Ferfecir
ve Her akşamüstü oyuncakçı Camekanından Çocuk ellerinin İzlerini Siler
Susmak bir gidişi kabullenmek
(:
Hüzün sarmış dört bir yanı…. Semadan yağan yağmur değil benim için; sırf hüzün, saf hüzün. Gitmediğim herhangi bir yer kalmamış bu şehirde lakin yönleri tayin edemiyorum hala. Bir de üzerine bastırınca “bu yağmur” hepten kayboluyorum.
Üzerime yorganı çekip, görmesin istiyorken kimseler beni..şairin şiiri düşüyor dilime “…yorgan: Allahsıza kadar sığınak..” neler örter bir örtü..sığınak işte..güzel sığınak.
Sel basıyor şehri..her yağan yağmurda olduğu gibi. Sığınakları basıyor önce hem de..hep olduğu gibi. Yerin altı da rahat değil demekki..şair peşimden ayrılmıyor nedense “güneşe göç var da habersiz miyiz?” yanmaya da razı değil ki gönlüm, boğulmak ehven. Biri hüzün yağmurunda boğulmak! Bu karşı konulmaz bir cazibenin eseri. Bir hüzün yağmuru ki onda boğulmak!
Çocuklardan müteşekkil bir koro, çocukluk hülyalarımla dışarıdan çağırıyor beni. “..pabucu yarım çık dışarıya oynayalım” “bu yağmurda mı?” bile demiyor çocuk ben..arap kızı camdan ne diye bakar dururki zaten?
Ah bu yağmur…hayır hüzün! Ah bu hüzün! Hep bu hüzün! Sarsa ya beni baştan ayağa.. Islatsa ya iliklerime dek… Hüzün! Ne güzel, ne sevimli bir yüzün var senin… Kahhar fırtınaların ardından gelen tebessümün ne güzel…
Düşen yaprağın, eylülün, mevsim-i hazanın, Doyurduğun yağmurun, Babasız bıraktığın evladın, Bir şehidin tabutunun… Ardından akan gözyaşının, Sele dönüşen bir öfkenin, Acıyla bakan bir çift gözün, Merhametle okşanan bir başın, Bayramda kucaklaşan iki dostun, vakit gelip çattığında ayrılan iki elin, Batınında varlığın zahir.
Öyle çoğalki içimde bendini öyle aşki… Aşikar olki. Terk etme beni ey hüzün!
Hüzün sarmış dört bir yanı…. Semadan yağan yağmur değil benim için; sırf hüzün, saf hüzün. Gitmediğim herhangi bir yer kalmamış bu şehirde lakin yönleri tayin edemiyorum hala. Bir de üzerine bastırınca “bu yağmur” hepten kayboluyorum.
Üzerime yorganı çekip, görmesin istiyorken kimseler beni..şairin şiiri düşüyor dilime “…yorgan: Allahsıza kadar sığınak..” neler örter bir örtü..sığınak işte..güzel sığınak.
Sel basıyor şehri..her yağan yağmurda olduğu gibi. Sığınakları basıyor önce hem de..hep olduğu gibi. Yerin altı da rahat değil demekki..şair peşimden ayrılmıyor nedense “güneşe göç var da habersiz miyiz?” yanmaya da razı değil ki gönlüm, boğulmak ehven. Biri hüzün yağmurunda boğulmak! Bu karşı konulmaz bir cazibenin eseri. Bir hüzün yağmuru ki onda boğulmak!
Çocuklardan müteşekkil bir koro, çocukluk hülyalarımla dışarıdan çağırıyor beni. “..pabucu yarım çık dışarıya oynayalım” “bu yağmurda mı?” bile demiyor çocuk ben..arap kızı camdan ne diye bakar dururki zaten?
Ah bu yağmur…hayır hüzün! Ah bu hüzün! Hep bu hüzün! Sarsa ya beni baştan ayağa.. Islatsa ya iliklerime dek… Hüzün! Ne güzel, ne sevimli bir yüzün var senin… Kahhar fırtınaların ardından gelen tebessümün ne güzel…
Düşen yaprağın, eylülün, mevsim-i hazanın, Doyurduğun yağmurun, Babasız bıraktığın evladın, Bir şehidin tabutunun… Ardından akan gözyaşının, Sele dönüşen bir öfkenin, Acıyla bakan bir çift gözün, Merhametle okşanan bir başın, Bayramda kucaklaşan iki dostun, vakit gelip çattığında ayrılan iki elin, Batınında varlığın zahir.
Öyle çoğalki içimde bendini öyle aşki… Aşikar olki. Terk etme beni ey hüzün!
[font="Monotype Corsiva"]
Birgün bitti içimde, Gecenin tam ÜÇünde . . .
Geleceğim emmoğlu...
[font="Monotype Corsiva"]
Her sene bir düğümken Vasiyetiyle kapatmış perdeyi Vuslatını zamansız yazmış sulara Her şeyi hiçliğe gömüp avuntusuz Güz tenine çizmiş silüetini ölümün Kırmış kemiğini zehirli dilinin Sıyırmış tenini yekpare. . .