Şimdi Ara

- Ekonomik KRİZ kime KRİZ? - (9. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
869
Cevap
6
Favori
28.457
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 7891011
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: NovariX

    quote:

    Orijinalden alıntı: NovariX

    Sayılar yalan söylemez. Sayılar ortadadır. Bundan ötesi faso fisodur, holiganlıktır..




    Bütün konuyu taradım ve gördüm ki şu ana kadar tek bir ekonomik veriden, tek bir rakamdan bahsetmemişsiniz
    Şu ana kadar bir tane ekonomik göstergeden bile bahsetmemişsiniz ama tutmuş "sayılar yalan söylemez", "sayılar ortadadır" edebiyatı yapıyorsunuz
    Sizden bir tane sayı duymuş değiliz. Sahi siz hangi sayılardan bahsediyorsunuz?...

    Madem sayılardan ötesi faso fiso, holiganlık da neden şu ana kadar hiçbir rakamdan bahsetmediniz?
    Sizin tam aksinize ben devamlı ekonomik göstergelerden, rakamlardan bahsetmişim.
    Söylediklerinizden yola çıktığımız vakit faso fiso konuşan holigan siz oluyorsunuz
    "Trajikomik" demiştiniz değil mi? Aynen öyle..

    Anlaşılan hala aynaya bakmış değilsiniz...




  • @Dellci

    Zamanında çok bahsettik. Istatistiklerle, sayılarla, verilerle konuştuk! Dünyanın büyük - küçük tüm ekonomilerini masaya yatırdık; Türkiye ile karşılaştırdık. Hemde öyle "X.Y oranında küçüldük - büyüdük" basitliğinde yapmadık bunu.

    O zamanda söylemiştim.. Kahve köşelerinde ekonomi çözümlemesi yapmıyoruz; Iktisat üzerine 2. üniversitem bitmek üzere demiştim. Sayılarla konuştuğumuzda da "Kralım bilir" diyordunuz, şimdide fakir avuntusuyla kralınızı korumaya çalışıyorsunuz. Ama görmüyorsunuz; Kral Çıplak!
  • Sayın NovariX, zamanında ne kadar konuştuğunuzu anlatmak veya kaç üniversite bitirdiğinizi söylemek sizi haklı çıkarmaz.
    Bu konuda sizin ne istatistikle ne sayılarla ne de verilerle konuştuğunuzu göremedik.
    Yaptığınız tek şey arada bir konuya girip "zihniyet", "holigan", "şakşakçılar" tipi kelimeler içeren yazılar yazıp çıkmak.
    Üstelik bir de çıkmış sayılardan ötesi faso fisodur diyorsunuz ki bu da büyük bir çelişki yaratıyor

    Tekrar söylüyorum, konuyla ilgili yazılar yazacak olursanız memnuniyetle okurum.
  • bugün babacan orta vadeli ekonomik planı açıkladı. İşte resmi ağızdan türkiye'nin ağlanacak hali ve karanlık geleceği:

    http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=207556

    quote:

    Büyüme: 2009'da eksi yüzde 6, 2010'da yüzde 3.5, 2011'de yüzde 4, 2012'de yüzde 5

    İşsizlik: 2009'da yüzde 14.8, 2010'da yüzde 14.6, 2011'de yüzde 14.2, 2012'de yüzde 13.3



    Eğer hakikaten işsizliği düşüremeyeceklerse, zaten 2012'yle ilgili tahmin yürütmelerine de gerek yoktu hani




  • Rakamlar rakamlar rakamlar...

    Şimdi gelecek olan savunma belli. Kriz var, ABD bile küçülüyor! Yani küçülme bir diğer deyişle kriz ithal!!

    2002-2007 aralığında ortalama %6,7 büyüme yakalanmıştı. O zaman bizler bu büyüme ve refah seviyesi ithal dediğimizde "Haşa, padişahım büyülttü bu ekonomiyi! Herşey süper" demişlerdi! Hatta gün gelecek; dışarıdaki bir finansal kriz en çok Türkiyeyi vuracak dediğimizde de "Türkiye'ye birşey olmaz" demişlerdi!

    Türkiye 2009 ilk çeyrekte dünyanın en fazla küçülen 3. ekonomisi olurken 2008-2009'un ilk çeyreği ortalamasında da aynı dereceyi yakaladı..

    Ama telaş yok, herşey yolunda!..




  • İşin özünü yazıyorum ama arada kaynamasın diye tekrar vurgulayayım.

    BORÇLA büyüme OLMAZ.

    hele bu borç para birimi bizim hazinemizin kontrolünde değilse dalgalı kur ile bir günde tüek parası değer yitirecek ise veya tehlikesi var ise her zaman kriz yaşama ihtimalimiz ve krizden çıktıktan sonra yine tökezleme olasılığımız yüksektir.

    Borcumuz olmasa veya sıfırdan başlansa yine ekonomide bir daralma olsa benzer tablolar olacaktır. işsizlik ve sanayi indeksinin düşmesi gibi şeylerden kaçış olamayabilecektir ANCAK çarklar çalışmaya başladığında borcunuz olmadığı için büyüme kalıcı ve daha az zarar verici olacaktır.

    Borcumuz aşırı yüksek olduğu sürece büyüme rakkamları ile sadece ithalat yolula daha fazla borçlanacağımzı anlamına gelmektedir. bugune kadar ithalat ve ihracat dengesini hep eksi yönde kulandık halen büyümeden bahsediliyor.

    matematikte eksiler ne zamandır bir çırpıda artı oluyor !

    çözüm var mı , birgünde olacak şey değil .ne yapılırsa yapılsın ilk önce ihracat ithalat dengesinde ciddi artı vermemiz gerekir ki hem borç ödensin hem de hazine artı stok para koyabilsin.

    Şu martavaldan uzak deurulması gerekir. Merkez bankası stokları şu kadar milyar dolarmış. tama iyi güzel de borcumuz bunun bilmem kaç katı onu da yanında söylemeliyiz ki merkez parası stoklarının borç olduğu ortaya çıksın.

    Bleki kötü bir benzetme olacka ama bu kredi kartı borcuyla alışveriş yapan esnafı anlatıyor. Adamlar malleroı depoya koyuyor ama karşılığında kredi kartı borcu var . yani tüm mal satılsa bile yine karlı olamayacak . Ancak borçlarını ödeyebilecek. Önceden de başka kartları borcu olduğunu varsayalım. şimdi kar etmesi ve borçları ödemesi için aldığının üstüne fazlasıyla satış fiyatı koyması lazım. Ama bir bakıyor satışlar düşüyor , mecburen fiyatları geri çekiyor . Bu sefer borcunu ödeme vadsi uzuyor. Ama kredi kartı da her ay faiz bindiriyor. 20 yıl sonrası belli. Şimdi anlık çok satış yaparsa bu fima büyümüş mü olur allah aşkına, borcunu kapatmak için çalışıyor o kadar. Ülkemiz de borcunu kapatmak için büyüyor yoksa etrafta yüzlerce yeni açılan büyük fabrika ve iş yerigörrür idik. Alıp satmakla büyüme olmaz, üretmele ve yeni sanayi kuruluşlarıyla olur. neyse hep başa saruyorruz ancak şu borç işi anlaşılması şartır. büyüme küçülme bundan sonra anlam taşır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    çözüm var mı , birgünde olacak şey değil .ne yapılırsa yapılsın ilk önce ihracat ithalat dengesinde ciddi artı vermemiz gerekir ki hem borç ödensin hem de hazine artı stok para koyabilsin.



    Güzel bir noktaya değinmişsiniz. Bunun çözümüde bellidir. Günü kurtarma mantığıyla dayatılan vergi düzenlemeleri elden geçirilerek iç yatırımı teşvik edici, ithalatı mümkün olduğunca kısıtlayıcı politika uygulanmalıdır. Ama bunun için herşeyden önce amiane tabirle YÜREK gerekir. Çünkü siz ithal mallardaki vergiyi arttırır yada sabit tutarken iç üretimdeki vergileri çok cüzzi oranlara çeker yada belirli sektörlerde sıfırlarsanız Sam Amca ve ekibinin birazcık tadı kaçabilir. "Aklını başına al" uyarısı gelirki bugün dışarıdan yönetilen hükümetimiz için bu pekte içaçıcı bir gelişme değildir!

    Gazi Mustafa Kemal ATATüRK'ün de söylediği gibi.. Üretmeliyiz, üretmeliyiz, üretmeliyiz! Bunun başka yolu yok! Sadece fındıkla - havluyla - kereste vb. ile olacak iş değil bunlar! Ağır sanayii ve ileri teknoloji ürünleri üzerine yoğunlaşarak genç nufusumuzunda yardımıyla rekabet gücü yüksek ürünler üretmeliyiz! Japonya 30-40 yıl önce başardı! Ispanya 20-25 yıl önce başardı! Bugün G.Kore, Brezilya, Hindistan yada biraz extreme bir örnek olsada Çin başarıyor! Biz neden başaramayalım..

    Doğru vergi ve teşvik politikalarıyla bu ülke şaha kalkabilir! Yeterki "şu borçları ödemek için vergileri yüksek tutalım" mantığı yerine uzun vadede üretim artışından ve ithalat kısıtından sağlanacak gelirle ödemeler yapılsın ve mümkün olduğunca çabuk indirgensin!




  • quote:

    Gazi Mustafa Kemal ATATüRK'ün de söylediği gibi


    ahhh ahhh keşke dedikleri uygulanabilse zaten sorun kalmayacaktı. geçmiş zaman kipini mecburen kullnıyorum çünkü sonraki iktisat kongrelerinde zaten milli politika devlet eliyle çürütüldü.
    86 yıl önce nler söylenmiş bir bakalım bugunun gerçeklerine neden uygulanamıyor onu irdelemeye çalışalım. Birlerinin istemediği kesin ama 1920 de de istemiyorlardı eski adı kapütülasyon idi şimdi biraz şekil değiştirdi veya evrime uğradı diyelim.
    -------------------------------------------------------------

    17 Şubat-4 Mart 1923




    23 Nisan 1920 de Ankara'da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2 Mayıs 1920'de 11 bakandan oluşacak hükümetin kurulması ile ilgili 3 numaralı kanunu kabul etmişti. Bu hükümette bir de İktisat Bakanlığı bulunmaktaydı.

    Hükümetin programında mali ve ekonomik meseleler üzerinde önemle durulacağı da belirtilmişti. Ancak 1920-1922 yıllarında Türkiye, Kurtuluş Savaşı içinde bulunduğundan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin bu dönemdeki başlıca amacı yurdu istiladan kurtarmaktı. Savaşın gerektirdiği nedenlerle de, hükümet o sıralarda üretim ve endüstriye yatırım yapacak durumda değildi. Ancak yönetici kadro zaferden sonra prensip olarak siyasi ve ekonomik bağımsızlığı öngörmüştü.
    Lozan Konferansına ara verildiği sırada, İzmir İktisat Kongresi 1135 delege ile 17 Şubat - 4 Mart 1923'de toplandı. İzmir İktisat Kongresinde, Yeni Türkiye'nin ekonomik sorunları tartışıldı. Ayrıca, Lozan'da devamı istenen kapitülasyonlar ve diğer imtiyazların kabul edilmeyeceği ifade ediliyordu.

    Bu kritik devrede, ekonomik sorunları düzenlemek için kararlar alan İzmir İktisat Kongresinde savaşlardan yorgun çıkan halka, ekonomik yön vermek ve harap olan yurdu kalkındırmak için yapılması gerekenleri tespit etmek amaçlanıyordu. İzmir İktisat Kongresi sonunda; kongreye katılanlar oybirliği ile Misak-ı İktisadı kabul ederek, modern ve müreffeh Türkiye için canla başla çalışmaya and içti.

    Kongerede ;

    • Hammaddesi yurt içinde olan endüstri kollarının kurulmasına,
    • Özel Girişimcilerin Desteklenmesine,
    • Yatırmcılara kredi sağlayacak bankaların kurulmasına,
    • Günlük tüketim mallarına öncelik verilmesine,
    • Önemli kuruluşların millileştirilmesine,
    • Sanayii teşvik edici yasaların çıkarılması, özellikle gümrük tarifelerinin milli sanayiin kalkınma ihtiyaçlarına göre değiştirilmesi,
    • Yerli malların karada ve denizde ucuz tarife ile taşınması,
    • Sanayi banka


    Atatürk'ün konuşmasını da okursak kaç yıl evvelden ince görüşü yakalamış oluruz. Bütün mesele borç yapmadan ürettim artışıdır. Yoksa boşa havanda su döversiniz.

    1. iktisat konuşmanın tüm metni.
    http://www.izto.org.tr/IZTO/TC/Duyuru-Etkinlik/Kampanya+ve+Projeler/iktisat/1iktisat/kon.htm




  • Dış Borçlar

    Küresel ekonomik kriz bir taraftan tüm dünya ekonomileri üzerinde olumsuz etkisini gösterirken, diğer taraftan dünya ülkeleri neredeyse borç içinde yüzüyor. En fazla dış borca sahip ülkeler sıralamasında ABD birinciliği kimseye vermezken Türkiye ise 23. sırada yer alıyor.

    Ankara- Uluslararası Para Fonu (IMF), CIA ve IMD World Competitiveness Yearbook 2008 verilerinden derlediği bilgilere göre, toplam kamu ve özel sektörün yabancılara, yabancı para mal ve hizmet karşılığı dahil ödemesi gerekli toplam dış borç miktarını gösteren ''dış borç sıralamasında'' dünyanın en büyük ekonomisinde ABD başı çekiyor.

    Buna göre ABD'nin 12 trilyon 250 milyar dolar toplam dış borcu (devlet ve özel sektör dış borç toplamı) bulunuyor. ABD'yi 10 trilyon 450 milyar dolar toplam dış borçla İngiltere, 4 trilyon 489 milyar dolar toplam dış borçla Almanya, 4 trilyon 396 milyar dolar toplam dış borçla Fransa takip ediyor.

    Nüfusu 16 milyon olan Hollanda'nın 2 trilyon 277 milyar dolar, 4 milyon olan İrlanda'nın 1 trilyon 841 milyar dolar toplam dış borcu bulunuyor.

    Japonya'nın toplam dış borcu 1,5 trilyon, İsviçre'ninki 1,3 trilyon dolar, İspanya'nınki 1,1 trilyon dolar düzeyinde.

    Bunu 996,3 milyar dolarla İtalya, 826,4 milyar dolarla Avustralya, 758,6 milyar dolar ile Kanada, 752,5 milyon dolar ile Avusturya, 598,2 milyon dolar ile İsveç, 588 milyar dolar ile Hong Kong takip ediyor.

    Danimarka'nın 492,6 milyar dolar, Norveç'in 469,1, Portekiz'in 461,2 milyar dolar toplam dış borcu bulunurken, dünyanın en kalabalık nüfuslu ülkesi, ikinci büyük ekonomisi Çin'in toplam dış borcu 363 milyar dolar düzeyinde.

    Rusya'nın 356,5 milyar dolar, 5 milyon nüfuslu Finlandiya'nın 271,2 milyar dolar düzeyinde toplam dış borcu bulunuyor.



    Nüfusları 10 milyonun altında ama Türkiye'den çok dış borçları var

    Türkiye, 247,1 milyar dolarlık toplam dış borç stokuyla dünya sıralamasında 23. sırada. Dış borçta Türkiye'yi geride bırakan ülkeler içinde nüfusları 4 ile 10 milyon arasında değişen, İrlanda, İsviçre, Belçika, Avusturya, İsveç, Hong-Kong, Danimarka, Norveç, Portekiz ve Finlandiya dikkati çekiyor.

    Türkiye'yi 229,4 milyar dolarlık dış borçla Brezilya, 220,1 milyar dolarla da Güney Kore izliyor.
    2001 yılında ekonomik kriz yaşayarak borçlarını ödeyememe durumu yaşayan Arjantin'in ise toplam dış borcu 2008 yılında 135,8 milyar düzeyinde.

    Öte yandan komşu ülkeler Irak'ın 100,9 milyar dolar, İran'ın ise 20,7 milyar dolar toplam dış borcu bulunuyor.


    6 merkezi hükümetin dış borcu bulunmuyor

    Diğer taraftan, merkezi hükümetlerin dış borçlarına bakıldığı zaman dünyada en borçlu 50 ülke (Çin'e bağlı Hong Kong da ülke sayılmış) ve İran (74. borçlu ülke) içinde 6 merkezi hükümetin dış borcu bulunmuyor.

    Buna göre, Tayvan, Lüksemburg, Hollanda, İsviçre, Singapur ve İrlanda'nın dış borç stokunun gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı sıfır.



    Dünyada toplam 51 trilyon dolar borç var

    Dünya genelinde toplam dış borç tutarı 51 trilyon 780 milyar dolar. Bunun 22,7 trilyon doları ABD ve İngiltere'ye ait. İki ülke dünya toplam borç stokunun yüzde 43,84'üne sahipler. Bu ülkelere Almanya ve Fransa'yı da eklediğimizde 4 ülkenin toplam dış borç toplamı 31 trilyon 585 milyar dolara, dünya borç toplamındaki oranları da yüzde 61'e ulaşıyor.



    İç borçlar da küçümsenmeyecek düzeyde

    Bazı ülkelerin dış borçlarının yanı sıra merkezi hükümetlerinin iç borçları küçümsenmeyecek bir düzeyde seyrediyor.
    Japonya'nın iç borçlarının gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı yüzde 131,59, Yunanistan'ın ise yüzde 102,17 düzeyinde.

    Bunu yüzde 86,02 ile Belçika, yüzde 63,3 ile Portekiz, yüzde 60,3 ile de İtalya izliyor. İsrail merkezi hükümetinin iç borcu ise milli gelirin yüzde 59,63'ü, Avusturya'nın yüzde 56,99'ı Hindistan'ın yüzde 56,1'ini, Ürdün'ün de 49,17'sini buluyor. Hollanda'da bu oran yüzde 46,49, Singapur'da da yüzde 40,34 düzeyinde.


    Türkiye'nin iç borç durumu

    Türkiye'nin iç borcunun milli gelire oranı da yüzde 29,81. Bununla Türkiye 51 ülkenin bulunduğu sıralamada en borçlu ülkeler sıralamasında 22. sırada yer alıyor.

    Türkiye'yi ise Tayvan, Macaristan, İsviçre, Kanada gibi ülkeler izliyor. Amerika'nın iç borcunun milli gelire oranı yüzde 21,49 iken, İrlanda'da bu oran yüzde 20,11, İspanya'da da 16,68.



    İç borç bakımından şanslı ülkeler

    Öte yandan iç borç bakımından şanslı ülkeler arasında ilk sırada iç borcunun milli gelire oranı yüzde 0,09 olan Estonya bulunuyor. Bunu yüzde 0,47 ile Hong Kong, yüzde 2 ile dünyanın en zengin ülkesi Lüksemburg takip ediyor.

    İç borcun milli gelire oranı Ukrayna'da yüzde 2,65, Tayland'da yüzde 3,23, Rusya'da 3,72, Çin'de de yüzde 4,21 düzeyinde.

    Kaynak: AA





    Borçlanmak çağın sistemi haline gelmiş durumda. Bu durum gün gibi ortada.
    Bu sistemin dışındaki ülkeler 3.dünya ülkesi bile olamamaktadır. Öyle bir dünyada yaşıyoruz.
    Türkiye'nin durumunu icler acısı görenler, dünyaya hükmeden ekonomilerin borçlarını da dikkate almaları gerekir.
    En büyük ekonomiler, en borçlu ekonomilerse demek ki iş ve üretim borçlanmayı getiriyor, borçlanmak iş ve üretim getiriyor diyebiliriz.
    Çin'in özel koşullarını dikkate almazsak, durum bunu gösteriyor.

    Borçlanmak bireysel düşünülünce yanlış gelebilir ama şu bir gerçekki dünyada bütün ülkeler borçlanarak büyümüş ve bu yolu seçmiş durumdalar.

    İki farklı ülkeden iki şirket karşılıklı bir işe girdiklerinde hemen bankaya koşup borç alabilmek için sıraya giriyorlar. Sonuçta bu şirketler zarar ediyor diyemeyiz, onlar da kâr ediyorlar bankalar da kâr ediyor...
    Borç ve üretimi birbiriyle zıt görmek kökünden yanlıştır. Üretim yapacak parası olmayıpta borç parayla üretip, satan borcunu kapayıp kâra geçen binlerce şirket var. Borçlanmanın daha kârlı olduğunu düşünen binlerce şirket var. Kaldı ki borcu döndürebildikleri takdirde de problem olmaz. Borcunu döndüremeyenler batar eblette. Bu kadar basit.
    Böyle bir sistemde şirketler borçlanamıyorsa iş yapamazlar, üretim yapamazlar. Borçlanamayan şirketlerin ve devletlerin hali ortadadır.
    Mesela Türkiye 2001 krizinde hem borçlanamamıştır hem de mevcut borçları çevirememiştir.
    Ancak 2009 krizinde Türkiye içeriden ve dışarıdan rahatlıkla borç bulabilir, borçlarını da çevirebilir durumdadır.

    Bu devirde borçlanmayı öcü gibi göstermenin alemi yok.
    Bir vatandaş düşünün, maaşı var ama birikmiş parası yok. Kendisine bir yaşam kurması gerekti ve banka kredisiyle ev aldı diyelim. Sonuç olarak evine yerleşti ve anlaşma şartlarına uygun şekilde ödemeye başladı diyelim.
    Kredi alıp borçlanmasaydı bu vatandaşın ev alacak parası var mıydı? Yoktu. Borçlanmasaydı mülk sahibi olması için 20yıl sürünmesi gerekecekti.
    Ha "borçlanınca da 20yıl borç ödüyor" diyebiliriz ama en azından ev alana kadar 20yıl rezillik çekmiyor. Bu iş böyle. Kemal Sunal'ın "Kiracı" filmini hatırlayın
    Durum şirketler açısından da aynıdır. Mevcut sermayesiyle bakkal dükkanı işletemeyecek iş adamları borçlanma yoluyla işlerini büyütecek adımlar atabiliyorlar. Borçlarını döndürebildikleri takdir de hem ekmek yiyorlar, kendileri büyüyorlar hem de Türkiye kazanıyor.

    Şimdi sanılıyor ki Türkiye'nin bir dış borcu var, borç durduğu yerde devamlı büyüyor. Hayır böyle bir durum yok.
    Şirketler, bireyler artık her neyse, iş yapıyorlar ve mevcut borçlarını devamlı ödüyorlar, kapatıyorlar. Fakat borçlanmanın yararını görenler ve keşfedenlerin her geçen gün çoğalmasıyla borçlar durduğu yerde artıyormuş gibi görünüyor. Artışın sebebi yapılan işlerdir. Yapılan iş arttıkça mevcut borçlarda artıyor ve hiç ödenmiyormuş gibi bir imaj oluşuyor.
    Aynı şekilde vatandaşın bankalara borçlanması da iş yapmak, ev almak vesaire içindir. Borç veren de borç alan da kazandığı müddetçe karşılıklı büyüme devam eder.
    Ayrıca insanlarımızın dışarıdan borçlanması yabancı ülkelerde daha uygun krediler bulabilmelerinden kaynaklanmaktadır. Eğer ülkenizde dışarıya göre daha uygun kredi sağlayabilirseniz, dış borçlanma iç borçlanmaya dönüşmeye başlar.
    Kimse üretim artmıyor edebiyatı yapmasın derim. Üretim 2008'in sonuna kadar artmıştır. 2008'de sanayi üretim endeksi 160 birime kadar ulaşmıştır. Bu endeks 2001'de 90 birim seviyelerindedir. Türkiye'de yarım asırda 90 birime ulaşan sanayi üretimi 6-7yılda 160 birime kadar çıkmıştır. Bunları örtbas ederek "üretim sıfır" edebiyatı yapmak doğru olmaz. Zaten üretim yoksa biz 130milyar $ ne ihraç ediyoruz arkadaş? İç pazarda tüketilen herşey ithal mi?... Herkes tutturmuş "üretim yok", "üretime dayalı ekonomi olması lazım" "üretim de üretim"... Sanki üretim yokmuş gibi... Ülkede herşeye sanalmış gibi bir izlenim vermek doğru değildir...
    Bu düşünce nereden doğmuş onu da çok merak ediyorum doğrusu. Bu ülkede üretim olmasa biz hangi parayla neyi ithal edebiliriz ki? Demek ki bizim ülkemiz gelir üretebilen bir ülke ve devlette büyük vergiler toplayabiliyor. Hiç gelir üretemeyen bir toplumdan devlet vergi alabilir mi? Alamaz. Yattığımız yerden yaşıyoruz gibi bir imaj oluşmuş, bu kesinlikle doğru değil. Türkiye'de büyük bir ekonomi var. Dünyanın en büyükleri arasında ve giderek büyüyor. Türkiye'ye bostan muamelesi yapan herkes yanılır benden söylemesi...




  • Borçlu olanları öğrendik.Herkes borçlu anlaşılan.
    Bu kadar borcun alacaklısı kim?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: eloko

    Borçlu olanları öğrendik.Herkes borçlu anlaşılan.
    Bu kadar borcun alacaklısı kim?

    İtiraf ediyorum BEN
    Ama göz koymayın lütfen o benim kefen param
  • sayın dellci ,
    o kadar çok hata yapmışsını ki ,yazacak şeyleri tek yazmak oldukça uzun zaman alacak . Daha önceki ''uyarılarınızı '' da göz önünde tuturak aşagıdaki vereceğim linkleri okumanın temel kavramlarda hata yapamak için gerekli olduğunu düşünüyorum.


    http://cokus.wordpress.com/2009/08/15/ithalat-kredi-tuketim/


    http://cokus.wordpress.com/2009/07/25/buyumenin-sinirlari/


    neden borçla büyümemeliyiz anlamak için temele kadar inmek gerekiyor. başkalarını örnek göstererek kendi ayıbımızı kapatamayız. Ama olaya kapütalist düzenin çıkmazı olarak bakarsanız daha geniş bir görüş kazanmış oluruz.

    http://cokus.wordpress.com/2009/08/17/para/

    yazının devamı

    http://cokus.wordpress.com/2009/08/22/para-ii-para-olcu-birimi-degildir/

    büyüme ve nufus artışı arasında çok ciddi bir ilişki vardır bunu da basite indirmek için son bir yazı daha okunmalı.

    http://cokus.wordpress.com/2009/08/22/nufus/

    bütün bunlardan sonra tekrar büyüyeceğiz masalında ısrar varsa farklı bir bakış açısıyla tartışmış olacağımız açıktır.




  • Türk ekonomisinin yardıma ihtiyacı yok!

    IMF Başkanı Strauss-Kahn: "Türk ekonomisinin geleceğine güvenim tam".

    Hükümetin geçen hafta açıkladığı üç yıllık Orta Vadeli Program, 'IMF'siz yola devam' sinyali olarak değerlendirilirken, uluslararası kuruluşlar Ankara'nın yol haritasını teyit ediyor. Standard and Poor's ile birlikte Türkiye'nin notunu yükselten kredi derecelendirme kuruluşlarından Moody's, "Hükümetin dış destek almasına gerek kalmamıştır." açıklaması yaptı. Türk ekonomisindeki olumlu gelişmelere en büyük destek ise IMF Başkanı'ndan geldi. Fon'un, ihtiyaç duyan ülkelere yardım eden bir kuruluş olduğuna dikkati çeken Başkan Dominique Strauss-Kahn, şu anda Türk ekonomisinin yardıma ihtiyacı olduğu yönünde bir işaretin bulunmadığını söyledi.

    Bütçenin iyi yönde seyrettiğini kaydeden Kahn, olup bitenlere ilişkin hükümetle aynı görüşe sahip olduklarını aktardı. 2009'un zorlu bir yıl olduğunu, ancak 2010'da hızlı bir iyileşme beklediklerini vurgulayan IMF Başkanı, "Türk ekonomisinin geleceğine güvenim tam." dedi. G-20 üyesi Türkiye'yi, dünyadaki en büyük ekonomilerden biri olarak değerlendiren Kahn ekledi: "Türkiye, hızlı bir biçimde gelişmiş ve güçlü bir ekonomi olacak. Hükümet de bunun için ne yapılması gerektiğini biliyor."

    Türkiye'nin de bütün gelişmekte olan ülkeler gibi küresel krizden etkilendiğine işaret eden IMF Başkanı Strauss-Kahn, Türkiye'nin mali krizden uğradığı etkinin dolaylı yoldan olduğunu aktardı. Anadolu Ajansı'na konuşan Fon Başkanı, G-20'nin bir üyesi olarak Türkiye'nin, dünyadaki en büyük ekonomilerden biri olduğunu vurguladı: "Türkiye'nin gelişmekte olan bir ekonomi olduğu aşikar ama hızlı bir biçimde gelişmiş ve güçlü bir ekonomi olacak. Tabii ki bunun için atılması gereken adımlar var ve ben hükümetin bu konuda ne yapılması gerektiğini bildiğini düşünüyorum. Türk ekonomisinin geleceğine güvenim tam."

    Dominique Strauss-Kahn ayrıca, IMF binasında, bir grup Türk gazeteciye, İstanbul'da düzenlenecek IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarının gündemi ve küresel krizin durumuna ilişkin açıklamalarda bulundu. Yıllık toplantıları, IMF açısından en önemli etkinlik olarak niteleyen ve bu toplantıların 3 yılda sadece bir kere Washington dışında yapıldığına işaret eden Strauss-Kahn, İstanbul'daki toplantının, 'tünelin ucu görünüyor' olsa da krizin halen sürdüğü bir döneme denk gelmesi açısından özel bir önem taşıdığını belirtti. Toplantının ayrıca, IMF açısından iki sebeple özel bir önemi bulunuyor; birincisi Türkiye ile IMF arasında geçmişten gelen başarılı ilişkiler, ikincisi de Türkiye'nin ABD hariç yıllık toplantıların ikinci kez düzenleneceği tek ülke olması. Toplantının, gelecek hafta düzenlenecek G-20 toplantısının hemen sonrasında gerçekleşecek olması bakımından da önem taşıdığını ifade eden Strauss-Kahn, bu durumun, G-20'de alınan kararların hayata geçirilmesine imkan tanıması açısından olumlu olduğunu kaydetti.

    TÜNELİN UCU GÖRÜNDÜ AMA HÂLÂ TÜNELDEYİZ

    Küresel krizle ilgili olarak da değerlendirme yapan IMF Başkanı Strauss-Kahn, küresel iyileşmenin 2010'un ilk yarısında görülmesinin beklendiğini, her yerde aynı anda bunun sağlanamayacağını, bazı ülkelerde iyileşmenin daha da erken olabileceğini kaydetti. Mali krizi arkalarında bıraktıklarını, ancak ekonomik kriz için aynı şeyi söyleyemeyeceğini belirten fon üst yöneticisi, "Büyük ihtimalle bazı ülkeler için hâlâ kötü aylar, kötü rakamlar ve büyüme oranları göreceğiz. İyileşme 2010'un ilk yarısından önce, belki de ilk yarı sonuna kadar elde edilemeyecek. Tünelin ucunu görüyoruz ama hâlâ tüneldeyiz." şeklinde konuştu.

    İşsizlik sorununun da hızlı şekilde çözülemeyeceğini dile getiren Strauss-Kahn, büyümenin yeniden başlamasıyla bunun etkisinin görülmesi arasında zaman farkı bulunduğunu anlattı. Bu farkın, ülkenin durumuna göre 8 ila 10 aya ya da 1 yıla kadar çıkabileceğini ifade eden Strauss-Kahn, 'çıkış stratejisi' hazırlamaya ihtiyaç duyulduğunu, ancak bu stratejiyi yürürlüğe koymak için henüz erken olduğunu, bunun için ekonomik krizin kesin olarak arkada bırakıldığından emin olmayı beklemek gerektiğini kaydetti. İstanbul'daki toplantının krizle başa çıkmada yapılanlara ilişkin bir durum değerlendirmesi için imkan oluşturacağını ifade eden Strauss-Kahn, bir yıl önce birçok kişinin tahmininin aksine büyük bunalımın yaşanmamış olmasında, ülkelerin mali ve finansal alanlarda sorumluluklarını yerine getirmesi ve IMF'nin tavsiyelerini dinlemesinin etkili olduğunu belirtti. İleride ne tür krizlerle karşı karşıya kalınabileceğini öngörebilmek için 'erken uyarı egzersizi' üzerinde çalıştıklarını kaydeden Başkan, muhtemel bir krizden kaçınabilmek için koordinasyon içinde olma ve bu yönde bir mekanizma geliştirmenin gerekliliğini vurguladı. IMF Başkanı, ülkelerin çok büyük bir çoğunluğunun, dünyanın geri kalanında neler olduğuna bakmayıp yerel çözümler üretme peşine düşmemesi ve küresel koordinasyon içinde olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

    www.haberturk.com




  • Eski çorbalar ısıtılıp ısıtılıp önümüze getiriliyor.
    Sağolun almayalım!
    Yabancılar iyi bilir psikolojisi vardır ya.Yabancı ağzı ile propaganda bunlar.
    Yandaş basın bazen bunu yapar.
    Bir başlıkta ben atayım.
    "Başbakan net konuştu"
    Alacaklıları öğrenemiyoruz bir türlü!Borçlular bellide!
    Herkese iyi bayramlar.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: eloko
    Yabancılar iyi bilir psikolojisi vardır ya.Yabancı ağzı ile propaganda bunlar.
    Yandaş basın bazen bunu yapar.


    IMF: Türkiye’nin yardıma ihtiyacı yok, 2010’da hızlı iyileşme yaşayacak

    Türk gazetecilerle bir araya gelen IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn, Türkiye’ye, “sadece, Türk Hükümeti’nin IMF desteğine ihtiyaç duyması halinde” yardımcı olmaya hazır olduklarını belirterek, “Şu anda, Türk ekonomisinin yardıma ihtiyacı olduğu yönünde işaret bulunmuyor. Türk hükümetinin hizmetinde olmayı sürdüreceğiz. Türk ekonomisi 2010’da hızla iyileşecek” dedi.

    TÜRKİYE’nin açıkladığı Orta Vadeli Program, Uluslararası Para Fonu (IMF) ekonomistleri tarafından ‘cesaret verici’ bulunurken IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn da, “Son birkaç günde işittiklerim, gidişatın doğru yönde olduğunu gösteriyor. Türk ekonomisiyle ilgili değerlendirmemiz Türk Hükümetininkine çok yakın. Bazı küçük farklılıkla olabilir” dedi. Türk Hükümeti ile sorunsuz çalışmaya devam edeceklerini bildiren Strauss Kahn, “Eğer bir noktada Türkiye, IMF’nin desteğine gerek duyduğuna karar verirse biz bu desteği sağlarız. Bundan memnunluk duyarız” diye konuştu.

    Türkiye için iyimserim

    İstanbul’da yapılacak IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantıları öncesinde bir grup Türk basın mensubu ile IMF merkezinde bir araya gelen Strauss-Kahn, şöyle konuştu: “Türkiye’ye dönmek IMF için önemli. Yıllık toplantıların ikinci kez yapıldığı ilk ülke, Türkiye olacak. Bu, IMF ile Türkiye arasında bağın uzun sürdüğünün sembolüdür. Doğru işler yapılması durumunda Türk ekonomisinin geleceği hakkında iyimserim.”

    Devlet Bakanı Ali Babacan’ın “IMF anlaşması olmazsa, dünyanın sonu değil” dediğinin hatırlatılması üzerine, IMF Başkanı Strauss-Kahn şu karşılığı verdi: “İstanbul toplantılarını konuşmak istiyorum. İkili ilişkiyi değil. Biz, yardımcı olmak için tasarımlanmış bir kuruluşuz. Bir ülke yardımımıza ihtiyaç duyduğu zaman biz destek için varız. Bir ülke inanırsa ki; işler iyi gitmiyor. Sorunlarla yüzleşip çözebileceklerine inanırsa, bizim için mesele yok. Şu anda Türk ekonomisinin yardıma ihtiyacı olduğu yönünde bir işaret bulunmuyor; ancak tabii ki, Türk hükümetinin hizmetinde olmayı sürdüreceğiz ve diğer IMF üyesi ülkelerle olduğu gibi Türk hükümetiyle görüşmeye devam edeceğiz.”

    Adımlar atılmalı

    G-20 üyesi Türkiye’nin dünyadaki en büyük ekonomilerden biri olduğunu kaydeden Strauss-Kahn, şunları dile getirdi: “Türkiye’nin gelişmekte olan bir ekonomi olduğu aşikar. Fakat hızlı bir biçimde gelişmiş ve güçlü bir ekonomi olacak. Bunun için atılması gereken adımlar var ve ben hükümetin bu konuda ne yapılması gerektiğini bildiğini düşünüyorum. Türk ekonomisinin geleceğine güvenim tam. 2009, Türk ekonomisi için zor bir yıl ama 2010’da hızlı bir iyileşme öngörüyoruz.”

    Ankara ile görüş birliği

    IMF toplantısının İstanbul’da yapılmasının IMF ile Türkiye arasında özel bir şey olduğu anlamına gelmediğini de vurgulayan Strauss-Kahn, yıllık toplantının İstanbul’da yapılmasının kendisini mutlu ettiğini bildirdi. IMF Başkanı, krizin Türkiye, Brezilya gibi yükselen ekonomilere daha sonra yayıldığını hatırlattı ve “Büyüme tahmini konusunda 2009 ve 2010 için Ankara ile kapsamlı görüşbirliği içindeyiz. Yükselen piyasaların krizdeki performansı çok kötü değil” diye konuştu.

    ABD’den ‘yatırım çekmeye’ gidiyorlar

    ABD’den 300 üst düzey yöneticinin katılımıyla 29 Eylül’de, ABD New York’ta düzenlenecek ‘Türkiye Yatırım Konferansı’nda, krizden çıkışta Türkiye’nin yatırım çekmesi için ülkedeki fırsatlar ve iş ortamı anlatılacak. Türkiye’deki IMF-Dünya Bankası toplantılarının öncesine denk getirilen konferans, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK)/Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) ve Amerikan Türk Cemiyeti (ATS) işbirliği, finans yazılım, haber ve bilgi şirketi Bloomberg’in desteğiyle düzenleniyor. Türk Amerikan İş Konseyi (TAİK) Başkanı Haluk Dinçer, dünyada krizin etkisinin giderek azaldığını belirtti.

    Hiçbir ülke krizi bedelsiz atlatamaz

    DOMINIQUE Strauss-Kahn, birçok ülkede cari açıkların düşmesini, büyümenin düşmesine bağladı ve enflasyonun da yükselen ekonomilerde düştüğünü ifade etti. Negatif enflasyon ve deflasyonun da “fasit bir dairenin kaynağı” olabileceğine işaret eden Strauss-Kahn, “Türkiye’nin durumu diğer birçoğundan farklı değil. Kriz için bir bedel ödemek gerekiyor. Hiçbir ülke bedelsiz atlatamaz. Ama, krizden aldığımız dersler-den biri, büyümenin büyük olasılıkla yükselen piyasalara gelişmiş ekono-milerden daha hızlı döne-ceğidir” diye konuştu.

    Türkiye’deki başarımız ders kitaplarına geçer

    IMF Başkanı Strauss-Kahn, küresel ekonomide krizin ucunun görünmesine rağmen “hâlâ tünelde olunduğunu” hatırlatarak “İstanbul’daki toplantı, global ekonomi için önemli bir dönemde yapılıyor” dedi. Geçmişte de Türkiye ekonomisiyle başarılı bir program ilişkisi yaşadıklarını hatırlatan IMF Başkanı, bunun her iki taraf için ‘iyi anı’ olarak kalacağını ve IMF’nin başarısının ders kitaplarında yer alacağını söyledi. Yıllık toplantıların ikinci kez yapıldığı ‘ilk’ ülkenin Türkiye olduğuna dikkat çeken Strauss-Kahn, “Bu, IMF ile Türkiye arasındaki bağın uzun sürdüğünün sembolüdür” diye konuştu.

    www.hurriyet.com.tr

    quote:

    Orjinalden alıntı: eloko

    Alacaklıları öğrenemiyoruz bir türlü!Borçlular bellide!


    İş yapan herkes alacaklıdır, yine iş yapan herkes borçludur. İkisini birbirinden ayrı düşündüğünüz takdirde hiçbir yere varamazsınız.
    Bir kişi hem alacaklı hem de borçlu olabilir. Mal satarsınız sizden malı alacak olan adam bir bankadan borçlanır parayı size öder.
    Bir kişiden mal alırsınız bir bankadan borçlanır, ödersiniz. Bankalar da para yatıranlara borçludur. Bu para yatıranlar, bankaya borçlu olanlar bile olabilir. Herşey çok yönlü ve çok bilinmeyenli bir denklem gibidir. Çağımızda bütün modern ekonomilerde işler böyle yürütülür.
    Ayrıca bu borçlar Türkiye'nin Amerika'nın Fransa'nın borcu değil şahısların borcudur. Çünkü Türkiye ithalat yapmaz, iş adamları ithalat yapar. Türkiye para verip mal satın almaz, iş adamları para verip mal satın alır. Burada Türkiye'yi ilgilendiren kısım döviz ve TL arasındaki ilişkidir. İthalat döviz ile yapıldığı için çok ithalat yapılırsa memlekette döviz azalır ve TL karşısında değeri artar. Piyasada döviz stokları azaldıkça ithalat yapan iş adamları ticarete uygun döviz bulamaz duruma gelir. Bu durumda devletin biryerlerden ülkeye döviz bulup getirmesi gerekir ki ticaret devam etsin. IMF gibi kuruluşlar temelde bu görev için ortaya çıkmışlardır. Amaç ithalat yapmak isteyen ama uygun dövizi kendi vasıflarıyla çekemeyen istikrarsız ülkelere döviz sağlamak, bu sayede ithalatı sürekli kılmaktır. IMF'in verdiği paralarını alan devlet borçlanır fakat bu paraları bankalar yoluyla piysaya dağıtarak bankaları kendine borçlandırır, bankalar da ithalatçı iş adamlarını kendilerine borçlandırarak bir piramit oluşturur. Temelde, borçlanan iş adamları IMF'e borçlanmış olur ve paralar ithalat yoluyla yurt dışına çıkmış, geldiği yere geri dönmüş olur. Böylece IMF 'e olan ihtiyaç yıllarca sürer gider. Bu yüzden IMF verdiği paranın büyük çoğunluğunun ithalata gideceğinden emin olmadan asla para vermez. Fakat Türkiye örneği farklıdır. Yıllarca süren güçlü TL politikasıyla, TL'ye ve Türkiye'ye olan güveni sağlamlaştırmış, iç ve dış borçlanmada TL'nin ağırlık kazanmasıyla, istikrarlı bir yapıya geçilmesiyle faizlerin düşmesi ve vadelerin uzamasının da katkısıyla Merkez Bankası güçlü rezervlere sahip olmuş, böylece Türkiye IMF yoluyla ithalatını sürdüren bir pozisyondayken istikrarlı ve kendi vasıflarıyla kolay uygun döviz çekebilen bir ülke konumuna gelmiştir. Artık IMF'in vereceği döviz olmadan da ticareti sürdürecek para kendiliğinden gelmekte ve piyasa içinde varolmaktadır. Eğer kendi imkanlarımız ile döviz bulamıyor olsaydık şimdi IMF'in kapısının önünde yalvarıyor olur, her isteklerine boyun eymek zorunda kalırdık. Geçmişte örneklerini yaşamadık mı?
    Yada şöyle sorayım: ne çabuk unuttuk?...




  • Dün habertürk esenler otogarından canlı yayın yapıyordu, adamın biri bağıra bağıra şöyle konuştu "uçakta yer yok, otobüslerde yer yok, kaldık burada, ne krizi kardeşiiiiiiiiiiiiiim !"
  • quote:

    Orijinalden alıntı: bal974

    Ama şu anda Türkiye'de kriz yok demek polyannacılıktan başka bir şey değildir.



    Aa, lütfen öyle demeyin. Bakın IMF'ten amcalar ne diyormuş?.. "Türkiye'nin ekonomisi süper, 2010'da uçacak!"

    Siz onlardan dahamı iyi bileceksiniz? Halk onlardan dahamı iyi bilecek.. İşsiz milyonlar dahamı iyi bilecek..
    Herşey süper! Bakın otogarda otobüslerde yer yokmuş..



    Gülüyorum artık sadece...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ayı Baba -- 23 Eylül 2009; 8:02:08 >




  • quote:

    Ama şu anda Türkiye'de kriz yok demek polyannacılıktan başka bir şey değildir.


    İŞTE teoriler ve pratik sonuçların güzel bir örneği. TEORİDE BORÇLA BÜYÜMEZ OLAMAZ DERKEN, bu işin dönmeyeceği ve krılma noktasının olacağını anlatmaya çalışıyorduk ama anlamak istemeyen polyanacı kesim için diyecek birşey kalmıyor. titanik idi sannıyorum ,parayla saadet zinciri kuran ve çalıştıran bir şirket vardı alacaklıları ile birlikte battı. Kar döngüsünün ne olduğunu gerçekten anlayamayanlar için yapıldığı sanılan karlar ve büyüme GEÇİCİDİR .Düşüş çıkıştan çok kısa sürede olur yani on sene firmalar büyür bir sene bile dayanadan iflas eder. Ülkeler bu kadar çabuk iflas etmiyorlar çünkü batmları sistemi komple çökertiyor. Yoksa başta Amerikada birçok firmayı hükümet kurtarmaz idi. Bizde bir kurtarma olacağını sananlar için gerçekten çok zor bir bekleyiş ve son görünüyor. Allah hepsine yardım etsin , ''tok açın halinden anlamaz sözü ''gerçekten bugünler için söylenmiş.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: bal974

    ithalatla uğraşıyoruz. Yaptığımız iş kısaca para yatır-ithal et-pazarla-tahsil et döngüsü...



    Sayın bal974, ithalatçıların gözünden global krizi anlattığınız için teşekkürler.
    Sanırım konu başlığı olan "Ekonomik kriz kime kriz?" sorusuna da cevabı bulmuş olduk
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Dellci


    quote:

    Orijinalden alıntı: bal974

    ithalatla uğraşıyoruz. Yaptığımız iş kısaca para yatır-ithal et-pazarla-tahsil et döngüsü...



    Sayın bal974, ithalatçıların gözünden global krizi anlattığınız için teşekkürler.
    Sanırım konu başlığı olan "Ekonomik kriz kime kriz?" sorusuna da cevabı bulmuş olduk


    Ben teşekkür ederim.
    Ama sadece ithalatçıların krizden etkilendiğini söylemek pek doğru değil.
    Bu ekonomik krizden herkes büyük oranda veya küçük oranda etkilendi.

    Benim işyerim İzmir-Karabağlarda
    Her gün Karabağlar ana caddesi olan Yeşillik Caddesinden geçmekteyim.
    Bundan 10-15 yıl önce cadde üzeri dükkanların havaparaları çok yüksekmiş ve bir dükkan boşalacağı zaman 1 sene önceden havaparası yeni kiralamak isteyen tarafından verilirmişi.
    5 sene kadar önce mobilya fabrikalarının sektörü ele geçirmeleri ile havaparaları normal olarak azaldı. Ama geçen yıla kadar boş dükkan bulmak yine zordu.

    Şu anda cadde üzerinde, en az 50 tane satılık-kiralık tabelası olan dükkan var, bunların yarısından fazlası boş, yani içindeki kapatmış gitmiş.
    Ayrıca her hafta yeni bir dükkanın daha boşaldığını görebiliyorum, satılık-kiralık tabelası olanların bazıları ise aylardır boş ne yazık ki.
    Şehir merkezinde de eskiden yer bulunmayan sokak, caddelerde boş dükkanlar var, ve boş duruyorlar.

    Kayınpederimin oturduğu 200 metrelik sokakta son 6 ay içerisinde 20 tane küçük esnaf dükkan kapattı.

    Kayınpederimin kiracısı 5.000 TL birikmiş kira ve 12.000 TL elektrik borcunu kayınpederimin üzerine yıkarak kaçtı.

    Benim işyerimin yanındaki işyeri bir pazar günü bütün makinaları kamyonlara yükleyip ortadan kayboldu. Pazartesi sabahı işçilerin bile bundan haberi olmadığını öğrendik. 2-3 günde bir postacı geliyor, ve onları soruyor. Tabii onları soran sadece postacı değil, bölgedeki esnaflardan ve onla ticaret yapanlardan da kapıya gelenler epey fazlaydı, artık azaldılar, ümidi kestiler galiba.

    Köşedeki depo bir temizlik malzemesi ticareti yapan bir şirket tarafından kiralanmıştı. Her gün kamyonlar yanaşıyor, mallar yükleniyordu, bir ay önce sessiz sedasız kapandı. O zamandan beri de kiralık tabelası duruyor.

    Anne tarafından bir kuzenimin damadının fabrikalara servis hizmeti veren bir şirketi vardı. Şirketlerden para alamamış epeydir, araçlara mazot alabilmek için kayınpederin evini teminat gösterip kredi almış, krediyi ödeyemeyince banka eve el koydu ve satıldı. Kuzenler de 50 yaşından sonra kiraya çıkmak zorunda kaldılar.

    Baba tarafından bir başka kuzenimin kocasının Manisa Organize'de plastik imalatı üzerine fabrikası var, 4 ortaklar, büyük bir beyaz eşya üreten firmaya çalışıyorlar, 200 tane işçisini çıkarmak zorunda kaldı. Çünkü müşterileri bütün siparişleri durdurmuştu, ücretsiz izin vs. ile sabretmeye çalıştılar, eğer işçileri işten çıkarmasa sadece 3 ay sonra havluyu atacaktı. Yapılamayan tahsilatlar yüzünden kasalarında para kalmamıştı. Bankaların ticari krediler konusunda nazlanmaya başlamaları her şeyi zorlamaya başlamıştı. Tek dileği, işlerin açılması ve işten çıkartmak zorunda kaldığı işçileri geri çağırmak. Onlar için gerçekten üzüldüğünü biliyorum.

    Bunlar sadece benim yakın çevremden gözlemlediklerim.

    Düzgün geliri olan insanların, maaşlı çalışanların ve emeklilerin gelecek endişesi ile harcamalarını ertelemeleri belki de bu krizin daha da kötü yaşanması sürecini doğurdu. ÖTV indirimi aşamasında yastık altındaki paranın ekonomiye girmesi az bir hareket sağladı, ama geçici bir ilaçtı. Benzer uygulamaların daha geniş alana daha önceden yayılması gerekliydi.

    Alın,verin. Ekonomiye can verin kampanyasını destekliyorum. Bu süreçte günlük market alışverişlerimi, büyük market zincirlerinin mahalle aralarındaki şubeleri yerine mahallemdeki bakkal,kasap ve manavdan yapıyorum. Belki haftada 3-5 fazla veriyorum, ama bu süreçte bu 3-5'in onlar için çok önemli olduğunun farkındayım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bal974 -- 23 Eylül 2009; 12:02:30 >




  • 
Sayfa: önceki 7891011
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.