Şimdi Ara

Edebiyatımızdaki En Güzel Beyitler, Kıtalar, Şiirler... (59. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
1.308
Cevap
11
Favori
170.919
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 5758596061
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • BİR GÜN

    Bir gün seni bırakırım ya
    tütünü bırakmak gibi bir şey olur bu
    Evet, gün geliyor, bıkıyorum senden,
    ama İstanbul'dan bıkmak gibi bir şey olur bu.

    CEMAL SÜREYA
  • BİR MİNELİ

    Bir mineli altın saat,
    Bir altın köstek ve madalyon
    Bir roza maşallah,
    On iki miskal inci.

    Madalyonunu ve boncuğunu
    İttim içeri,
    Gozlerimizin dibi karıştı
    Dağ yollarının uzak dumanı gibi.

    Ve konsolun üstünde noksan bir gümüş kutu
    Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

    CEMAL SÜREYA
  • Doğru olursan ok gibi yabana atarlar seni;
    Eğri olursan yay gibi ellerde tutarlar seni.

    __________

    Söz bilirsen söyle, senden gelsin ibret alsınlar
    Söz bilmezsen sükût eyle, seni insan sansınlar.
  • MENDİLİMDE KAN SESLERİ

    Her yere yetişilir
    Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
    Çocuğum beni bağışla
    Ahmet Abi sen de bağışla
    Boynu bükük duruyorsam eğer
    İçimden öyle geldiği için değil
    Ama hiç değil
    Ah güzel Ahmet abim benim
    İnsan yaşadığı yere benzer
    O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
    Suyunda yüzen balığa
    Toprağını iten çiçeğe
    Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
    Konyanın beyaz
    Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
    Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
    Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
    Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
    Öylesine benzer ki
    Ve avlularına
    (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
    Ve sözlerine
    (Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
    Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
    Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
    Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
    Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
    Minibüslerine, gecekondularına
    Hasretine, yalanına benzer
    Anısı işsizliktir
    Acısı bilincidir
    Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
    Gülemiyorsun ya, gülmek
    Bir halk gülüyorsa gülmektir
    Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.
    Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
    Dirseğin iskemleye dayalı
    – Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben –
    Cıgara paketinde yazılar resimler
    Resimler: cezaevleri
    Resimler: özlem
    Resimler: eskidenberi
    Ve bir kaşın yukarı kalkık
    Sevmen acele
    Dostluğun çabuk
    Bakıyorum da simdi
    O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
    Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
    Biz eskiden seninle
    İstasyonları dolaşırdık bir bir
    O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
    Nazilli kokardı
    Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
    Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
    Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
    Kadının ütülü patiskalardan bir teni
    Upuzun boynu
    Kirpikleri
    Ve sana Ahmet Abi
    uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
    Sofranı kurardı
    Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
    Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
    Çocuklar doğururdu
    Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
    O çocuklar büyüyecek
    O çocuklar büyüyecek
    O çocuklar…
    Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
    Umudu dürt
    Umutsuzluğu yatıştır
    Diyeceğim şu ki
    Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
    Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
    Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
    Çocuklar, kadınlar, erkekler
    Trenler tıklım tıklım
    Trenler cepheye giden trenler gibi
    İşçiler
    Almanya yolcusu işçiler
    Kadınlar
    Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
    Ellerinde bavullar, fileler
    Kolonyalar, su şişeleri, paketler
    Onlar ki, hepsi
    Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
    Ah güzel Ahmet Abim benim
    Gördün mü bak
    Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
    Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
    Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
    Gelse de
    Öyle sürekli değil
    Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
    O kadar çabuk
    O kadar kısa
    İşte o kadar.
    Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
    Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
    Mendilimde kan sesleri.

    Edip CANSEVER




  • TREN

    İNSAN, ruh ve beden;
    Bedense bir tren,
    Yılları taşır vagonları,
    Bazen hızlı, bazen yavaş
    Son istasyona varmak için.

    Yolculuk bazen yorar,
    Bazen de neşe dolar,
    Tren durmaz yol alır hep.
    Ruh bıkınca yolculuktan, yorulur;
    Trenden inip kaybolur.

    Gülderen ALPAGUT
  • Kul Olayım Kalem Tutan Ellere

    Kul Olayım Kalem Tutan Ellere,
    Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
    Sekerler Ezeyim Şirin Dillere,
    Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
    Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.

    Sivas Ellerinde Sazım Çalınır,
    Çamlı Beller Bölük Bölük Bölünür.
    Yardan Ayrılmışam Bağrım Delinir,
    Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
    Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.

    Pir Sultan Abdal’ım Ey Hızır Paşa,
    Gör Ki Neler Gelir Sağ Olan Basa.
    Beni Hasret Koydun Kavim Kardaşa,
    Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
    Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.
  • Açılın Kapılar Şaha Gidelim

    Hızır paşa bizi berdar etmeden
    Açılın kapılar şaha gidelim
    Siyaset günleri gelip yetmeden
    Açılın kapılar şaha gidelim

    Gönül çıkmak ister, şahın köşküne
    Can boyanmak ister, Ali müşküne
    Pirim Ali on ik'imam aşkına
    Açılın kapılar şaha gidelim

    Her nereye gitsem, yolum dumandır
    Bizi böyle kılan, ahd-ü amandır
    Zincir boynum sıktı hayli zamandır
    Açılın kapılar şaha gidelim

    Yaz selleri gibi akar çağlarım
    Hançer aldım, ciğerciğim dağlarım
    Garip kaldım, şu arada ağlarım
    Açılın kapılar şaha gidelim

    Ilgın ılgın eser seher yelleri
    Yare selam eylen urum erleri
    Bize peyik geldi, şah bülbülleri
    Açılın kapılar şaha gidelim

    PİR SULTAN'ım eydür mürvetli şah'ım
    Yaram baş verdi, sızlar ciğergahım
    Arşa direk direk olmuştur ahım
    Açılın kapılar şaha gidelim

    Pir Sultan Abdal




  • Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
    Nasırdan çektiği kadar
    Hatta çirkin yaratıldığından bile
    O kadar müteessir değildi;
    Kundurası vurmadığı zamanlarda
    Anmazdı ama Allah'ın adını,
    Günahkar da sayılmazdı.
    Yazık oldu Süleyman Efendiye



    Mesele falan değildi öyle,
    To be or not to be kendisi için;
    Bir akşam uyudu;
    Uyanmayıverdi.
    Aldılar, götürdüler.
    Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
    Duyarlarsa olduğunu alacaklılar
    Haklarını helal ederler elbet.
    Alacağına gelince...
    Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.



    Tüfeğini depoya koydular,
    Esvabını başkasına verdiler.
    Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
    Ne matarasında dudaklarının izi;
    Öyle bir rüzgar ki,
    Kendi gitti,
    İsmi bile kalmadı yadigar.
    Yalnız şu beyit kaldı,
    Kahve ocağında, el yaz işiyle:
    'Ölüm Allah'ın emri,
    'Ayrılık olmasaydı.'

    ORHAN VELİ KANIK


    Bu şiiri Müşfik Kenter'den dinlemenizi tavsiye ederim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi destroyer39 -- 28 Aralık 2009; 21:49:12 >




  • Topal Asker

    Ey saçları "alagarson" kesik hanım kız!
    Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
    Bacağımla alay etme pek topla diye.
    Bir sorsana o topallık nerden hediye ?

    Sen Şişli'de dansederken her gece, gündüz
    Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz
    Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
    Siz salonda dansederken bizler savaştık.

    Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
    Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
    Olan işler dimağını azıcık yorsun!
    Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;

    Biliyorum baldırını o kadar nazla
    Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla
    Benim bütün elbisemden... Hatta kendimden...
    Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben

    Neyim? Bir hiç... işe güce yaramaz, topal...
    Sen sağlamsın senin hakkın dünyadan zevk al:
    Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
    Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!

    Ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
    Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!
    Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
    Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.

    Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur
    Dolaşırken... Biz de tipi, fırtına, yağmur,
    Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
    Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık

    Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık;
    Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...
    Gülme bana bakıp pek arsız arsız
    Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!

    Sana karşı haykıranı mecbursun dinle;
    Bugün hesap göreceğiz artık seninle:
    Ben cephede geberirken, geride vatan
    Aşkı ile bin belalı işe can atan

    Anam, babam, karım, kızım eziliyorken
    Dağlar kadar yük altında... Gel, cevap ver, sen
    Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
    Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!

    Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
    Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda...
    Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
    Sizin için harbederken yedim kurşunu.

    Onun için topal kaldı böyle bacağım,
    Onun için tütmez oldu artık ocağım.
    Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
    Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.

    Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
    Bu amansız boğuşmada öldü yarımız,
    Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız
    Size şarap oldu sanki... Şehit canımız

    Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz;
    Zıpladınız,kudurdunuz arsız,edepsiz!...
    Gerçi salonlarda "yıldız" dı senin adın,
    Hakkikatte fahişesin ey alçak kadın!

    Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
    Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.
    Omuzunda neden seni fuzuli çeksin?
    Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..


    Hüseyin Nihal ATSIZ




  • Aman Allahım. Bu konu senelerdir burada ve ben ilk kez görüyorum. Çok büyük kayıp. İlk sayfadan itibaren okumaya başlıyorum
  • Yalan, doğru olanın tersini söylemektir. Tek doğru vardır, karşıtı yüzlercedir. Bu sebeple bir yalanı hatırlamak zordur. Yalan, bir vebadır. Zamanla tüm hayatınızı kaplar. Hayatınızı yalan üzerine kurmaya başlarsınız. Öyle bir an gelir ki, kendi menfaatimize olacak bir doğruyu bile söyleyemeyiz. Sonuçlarına rağmen mutlaka doğruyu söyleyerek ilerlemeliyiz.

    Methamorphoses 1 : Rolling Paper 5 (Münir Önen)
  • Mesajım bulunsun, tel.den girince inceleyeceğim.
  • Baka kalırım giden geminin ardından;
    Atamam kendimi denize, dünya güzel;
    Serde erkeklik var, ağlayamam.


    Orhan Veli
  • "Gel! Gel berü ki, savm u salatın kazası var; sensiz geçen zaman-ı hayatın kazası yok."

    [Seyyit Nesimi]
  • İstanbul deyince aklıma
    Yahya Kemal gelirdi bir eyyam
    Şimdi Orhan Veli gelir
    Demindenberi dilimin ucundasın Orhan Veli
    Demindenberi senin tadın senin tuzun
    Senin şiirin senin yüzün
    Yaralı bir güvercin misali
    Başımın üstünde dolanır durur
    Gelir sessizce konar bu şiirin bir yerine
    Neresine mi arayan bulur
    Erbabı bilir
    Deli eder insanı bu şehir deli
    Kadehlerin çınlasın Orhan Veli


    Bedri Rahmi EYÜBOĞLU
  • Ahmak ağzıma helva tıksa hasta olurum. Akıllı kimse sövse şifa bulurum

    Sana dert gelirse başkasına kabahat yükleme.Kendine bak

    Gümüş bedenli güzellerin vücuduna aldanma. Bir de onları nine olunca gör

    Can yücelere kanat açmak istedikçe, beden tırnakları ile yere sarılır, onu salmak istemez

    Ahmaklara verilecek cevap, susmaktır

    Âlemde her şey bir şeyi yemektedir. Âlem adeta, yenen ve yiyenden ibarettir.

    Toprak yağmuru yer, meyveler yetişir; insan meyveleri yer de can hayat bulur. Fakat yeni bir can ve bakışa sahip olmak için bazı yemeleri terk etmen gerekir.

    Bebek memeyi ve sütü bırakırsa önüne meyveler ve enva-i çeşit yemeklerden oluşan bir sofra açarlar. Sen de lokma yemeyi azalt da can sofrana farklı bir âlemden taamlar açılsın.

    Nefis övüldükçe firavunlaşır. Alçakgönüllü ol, büyüklenme

    Başına gelen eziyetler artıyor değil mi? Buğdayı başak olsun diye toprağa attılar.Değirmende un olsun diye ezdiler.Ekmek oldu.Dişleri ile ezdiler.Ezil ki can olasın.Can veresin.

    Çocuk oyuna öyle bir dalar ki gece olduğunu fark etmez bile. Hatta eşyalarını çalsalar onu da fark etmez. 'Dünya hayatı oyundur.' ayetini iyi düşün

    rumi..k.s


    şiir bulamadım.. mesneviden bir kaç hikmet damlası



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi sinuhe.s -- 18 Ocak 2010; 19:48:46 >




  • Akl ile bîmâr eder azm-i tabîb

    Lîk akl olmaz devâsında musîb 4/3346


    Akıllı olmak her şeyi bilmek değil, bileni bulabilmektir. Nasıl ki hastanın da aklı kendi sahibini tedavi edemiyor ama onu alıp bir doktora kadar götürüyor.Tedavi etmek doktorun işidir,ama her hasta doktorun yolunu bulmayı da beceremez. O halde sen doktor değilsen de doktorunu bulacak kadar bir akıllılık göster

    --------------------------------------------------------

    Sâye-i murgî girifte merd-i saht

    Murg hayran geşte ber-şâh-ı dıraht 1/2911


    Her şeyin bir hakikati bir de gölgesi vardır Kuş başka kuşun gölgesi başkadır.. Gölge yerdedir gerçeği gökte. Gafil yerdeki kuşun gölgesini kavramış kuşu tuttuğunu sanmakta. Ağacın tepesindeki kuş ise onun bu komik haline şaşmada. A şaşkın dünya avcısı!

    Ömrünü gölge peşinde seğirterek harcayan o avcı senden başkası değil.

    Meyveli dal dışarıda, sense mağara duvarına akseden gölgesinden meyve devşirmeye çalışmadasın. O gölge bu dünyadır,ahiret ise dalın gerçeği. Gölgenin amacı gerçeği hatırlatmaktır. O halde sen de gölgeyi bırak aslına bak.


    rumi..




  • Mutsuzluk Olmamalıydı


    Mutsuzluğu paylaştığım
    Ve mutsuzluğuna ortak olduğum sevgili

    Sevgiye olan sevgisizliğim
    Sevgiyi kirletenler yüzündendir!

    O kadar yalnızdım ki...
    Yalnızlık bile terk etmişti beni.

    Aklımda saatim gibi durmuşken
    Bizi iki ayrı kutupta buluşturan şey sevgisizlik miydi?
    Yoksa yüreklerimizde tekrar yanmaya yüz tutmuş aşkın küllerimi
    Bilemiyorum...

    Ben dert yanarken sana insanların kirli niyetlerini
    Ve zamansız ölümleri
    Senin hoyrat bir bahçıvanın elinde
    Gün be gün solan
    Bir kır çiçeği olduğunu görememişim.
    Bağışla sevgili!

    Özgürlüğe susamışsın
    Kuruyorsun... Ölüyorsun
    Kanıyorum bende
    Senin için bedenimde
    Ve kendim için hiçbir yerde, hiçbir şeyde

    Bütün kadersizliklere,
    Ne çare ve çaresizliklere inat
    Yaşatacağım seni ütopyamda

    Kaybedecek Neyimiz var sevgili!
    Biz ezelde kaybetmedik mi zaten?

    Mutsuzluk, ben ve sen
    Mutluluğu oynayan mutsuz oyuncu

    Nede benzeşiyoruz öyle değil mi bir tanem?
    Nedensiz dalıyor
    Bazende feryat ediyoruz duyulmayan

    Oysa ressamsın sen
    Ve bende şair
    Aşkı ve umudu anlatacaktım insanlara
    Sen mutluluğu çizecektin
    Ve böyle sürüp gitmeliydi her şey sevgilim!

    Hikâyemizde Mutsuzluğa Rastlamayacak
    Kırmızı başlıklı kızdaki kurdu bulacaktı kötü son
    Ve biz masallardaki gibi mutlu yaşamalıydık seninle!

    Türkümüzü dinlemeliydik her şeyden uzak ikimiz
    Şarkıların doldurmalıydı geceyi bir tanem
    Aydan sarkan bir tanrıça gibi kolay gelebilmeliydin bana
    Ne yazık...

    Ne dersin sevgilim buna?
    Hala sevmeye devam etmeli miyiz birbirimizi,
    İnadına inat bir tutkuyla?

    Bizi lügatlarda bulunmayan iki sözcüğe benzetiyorum..
    Yan yana gelmesi aykırı
    Kavuşması imkânsız iki sözcüğe
    Ben… Seni
    Sen ise... Seviyorum.....


    Mehmet Fatih Balta




  • ''Tahir efendi bana kelp demiş
    İltifatı bu sözde zâhirdir.
    malikî mezhebim benim, zira
    İtikadımca kelp tahirdir"
    NEFİ..
  • 
Sayfa: önceki 5758596061
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.