Şimdi Ara

Edebiyatımızdaki En Güzel Beyitler, Kıtalar, Şiirler... (49. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
1.308
Cevap
11
Favori
170.891
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 4748495051
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • ASMİN

    Kimdi cesaretimi kıran,üstelik
    Yeni serüvenlere hazırlarken kendimi
    Sesimi cılız,rüzgarımı yelkensiz
    Bulan kimdi, ki şimdi geniş zaman
    Kipiyle düşürüyor gölgesini anılarıma
    Ama kimdi adını bir kadına ödünç verip
    Doruklara çekilen büyülü doruklara
    Biz Asmin dedik ona,sevgilim,kadınım,
    Anamdı belki, ama o çoktandır
    Üç bin metrenin altına inmiyor artık

    İçimde bir fil sezgisi,kopup gitmeliyim
    Dağlara yazmalıyım aşkı ve ayrılıkları
    Asminli düşler kurmalıyım ya da birisi
    Karşılık bulmalı canımı yakan sorulara
    Kim demiyorum kim olursa olsun

    Boynu kırılan bir oyuncaksam hırçın
    Bir çocuğun elinde, ki celladım
    Gözlerimi de oymuştu fırlatıp atarken
    Yine de özlüyorum onu, niyetçi
    Tavşanlara dönerken beklediklerim

    Aynı soruyu sormaktan, minör
    Ağrılardan yoruldum,gitmeliyim buralardan
    İçimde buharlaşan cıvayı soluyorum artık
    Yoruldum yoruldum yoruldum
    Gereklilik kipinde yaşamaktan.

    Ahmet Telli




  • AT !..

    Anlat bize yürüyüşün güzelliğini
    koşunun rüzgarını, köpüren yeleyi
    toynakların kızgın kıvılcımlarını

    Kişneyen bir tayın sevincini anlat
    öfkeyi ve sağırındaki mahmuz yarasını
    Masallardaki şehzadeleri anlat bize

    Avradın ve silahın kardeşisin ya
    feodalın töresini anlat biraz da
    ve terkinde kaçırdığın kızları

    Dağları anlat bize, eşkiya gecelerini
    ölümleri ölümsüzlükleri anlat bize
    sonra tahta´dan tunca dönüşünü

    Sen ki hepsini görüp yaşayansın

    Ahmet Telli
  • AYLAKLAR

    Bütün bir gün sırtüstü
    uzanıp dere kıyısında
    dinledik suyun akışıyla
    kavakların hışırtısını

    Mor incirler kopardık
    kuşluk vakti dallardan
    soğuttuk soğuk sularda
    ürküterek kurbağaları

    Öğleye doğru köylüler
    bir sepet kehribar üzüm
    ve domates getirdiler
    bir topak da peynir

    Onlar işlerine döndüler
    biz yalnız kaldık yine
    umursamaz tarlakuşları
    uçuşup durdu üstümüzde

    İkindiye doğru derede
    taş sektirdik, yüzümüzü yıkadık
    bir taş atımı ötede
    sıçrayıp kaçtı bir dağ tavşanı

    Akşamın bir vaktinde
    köylüler sepetleriyle
    ve türküleriyle gelip
    kondular dere kıyısına

    Meşe dalları toplanıp
    ateş yakıldı orta yere
    çevirdik erafını hepimiz
    konuştuk şundan bundan

    Sonra kıvrılıp yattılar
    uyuyakaldılar hemencecik
    Ortada küllenen ateş
    gökte yürüyen ay kaldı

    Uyuyamadık biz bir zaman
    Çobanların çok ötelerden
    gelen türkülerini dinledik
    bir de kendi nefeslerimizi

    Sabah erkenden gittiler
    biz kaldık yine orada
    ve yine sırtüstü uzanıp
    dinledik kendimizi bir süre

    Ne köylüler yüz verdi bize
    ne de bütün bir gün
    dere kıyısında
    düdüğünü öttüren çocuk

    Ahmet Telli




  • AYRILIK AYRACI

    Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
    Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
    Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi
    Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
    Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
    Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde

    Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada
    Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık
    Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda
    Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide
    Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor
    Ya da erteletiyorum biletimi son anda

    Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam
    Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin
    Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık
    Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek
    Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi
    Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık

    Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için
    Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara
    Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr
    Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada
    Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı
    Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü

    Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
    Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde
    Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu
    Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa
    Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın
    Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını

    Ahmet Telli




  • AŞK BİTTİ

    aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
    Uzun bir hastalık gibi
    Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
    Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
    Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
    Bitti.

    Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

    Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
    Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
    İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
    Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
    Belki bir yağmur yağar akşama doğru
    Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

    Aşk da bitti diyordu ya bir şair
    Aşk bitti işte tam da öyle

    Ahmet Telli
  • AŞK İSE DONUK..

    Aşk donuklaşmış,
    Pencereler yağmura hapsolmuş,
    Uzaklardaki sesin, ya da yanıbaşımdaki sesin
    Yağmuru bölüyor,
    Belki beni çağırıyor, belki katı ruhumu,
    Sarhoşluk bu olsa gerek,
    Ya da okyanusun dibi gibi birşey,
    Tek fark aşk donuklaşmış...

    Ahmet Telli
  • AŞKLAR MI?

    Aşklar mı diyordun,
    anladım
    Senin incindiğin,
    benimse
    Yollara düştüğümdür yeniden

    Ahmet Telli
  • BEKLE BENİ

    -Karlar tozarken bekle
    Ortalık ağarırken bekle
    Kimseler beklemezken bekle beni
    K.Simonov

    I
    Bekle beni küçüğüm
    umudu karartmadan
    sevinci yitirmeden bekle
    döneceğim bir gün elbet
    bekle beni

    Bahar geldiğinde
    kırlara çıkacaksın
    dizboyu otlar üstünde
    koş koşabildiğince
    ve sakın yitirme neşeyi

    Kırların sessizliğinde
    yüreğinin sesini dinle
    ve orada benim için
    küçücük bir yer ayır
    ve bekle beni küçüğüm

    Doğa pervasızdır biraz
    bakarsın en olmaz yerde
    masmavi bir su fışkırır
    ve suyun ışıldayan göğsünde
    sevincin nilüferleri

    Bahar şaşırtmasın seni
    sırtüstü uzan bir gölgeye
    suların, kuşların sesini dinle
    ve bekle beni orada
    döneceğim küçüğüm

    II
    Mapusane türküleri
    hüzünlüdür biraz
    belki her dinleyişinde
    yüreğin burkulmakta
    için sızlamaktadır

    Ama acılara alışılmaz
    birşeyler var değişecek
    birşeyler var
    değiştirmemiz gereken
    önce acılardan başlanacak

    Beş on yıl dediğin
    pek kolay geçmeyebilir
    üstelik bu savaş
    bu kahredici kıyım
    bitmeyebilir daha uzun süre

    Ama sen sahip çıkarak
    yaşama ve sevince
    bekle beni küçüğüm
    acılar bitecek bir gün
    sevgiler çiçek açacak

    Mapusane türküleri
    hüzünlüyse de biraz
    yüreğin burkulmasın
    için sızlamasın sakın
    ve bekle beni küçüğüm

    III
    Kış kıyamet bir gün
    bakarsın çıkıp gelmişim
    varsın azgınlaşsın tipi
    ve uğuldayadursun
    dışardaki rüzgâr

    Sakın şaşırma küçüğüm
    üşümüş bir serçe gibi
    titremesin ellerin
    apansız çıkıp geleceğim
    kış kıyamet de olsa bir gün

    Uğuldayan bu rüzgâr
    bu delice yağan kar
    ürkütmesin seni
    direnmektir artık
    bekleyişin öbür adı

    Sen türküler söyle
    ve gülümse küçüğüm
    çünkü sesinin
    ırmağıyla yeşerecek
    hasretin bozkırları

    Bekle beni küçüğüm
    umudu karartmadan
    sevinci yitirmeden bekle
    döneceğim bir gün elbet
    bekle beni küçüğüm

    Ahmet Telli




  • BEKLESEM

    Biri var, nasıl konuşursa, herkesin
    öyle düşünmesini ister
    Sfenks demiştim daha önce
    yanıldım
    bir soytarıydı
    her nasılsa tarihe sızan

    Beklesem
    unuturdum uçurumların dilini
    ve ömrümün bütün karşılığı
    ödünç alınan bir umut olurdu
    ki şimdi onu da yitirmiş
    kurtuluş parkında bekleyen biri
    ......................................

    Biri var, kurtuluş parkında ordadır akşamları
    birini bekler gibi durur, üşümüş gibi biraz da
    Acemidir, ikide bir kaçırır bakışlarını
    ve korkuyla harelenen gözleri
    haylaz çocukların kırdığı sokak lambasıdır
    Tedirgin, solgun, ikircikli sesiyle ses verir
    -Yerin varsa iyi olur, bir de çok hırpalamazsan

    Suyu kurumuştur kuyunun çıkrık boşuna dönüp durur
    unutmuş sevinebilmeyi, gülümsemeyi unutmuş
    biliyor seçtiği adın kendine hiç yakışmadığını
    sımsıcak sarılmayı unutmuş, bilmiyor öpmeyi
    Kenti bir uçtan bir uca yürüyebilmek
    sevdiğinin kolunda bulutlara bakarak
    -Boşver bunları diyor, karşılığı yok yaşamda

    Biri var, kurtuluş parkının oradadır akşamları
    bir söz bulunsa eskimemiş, sessiz bir söz
    sabaha kadar konuşulsa yine de hiç bitmese
    yalnızlığını unuturdu belki, üşümeyi unuturdu
    bir yıldız gibi gülerdi şafak sökerken
    söylediği türkünün kıvrımlarında bir yangın
    tutuştururdu bütün kenti, kül ederdi

    Beklesem
    bütün öyküsünü alırdım
    eskimemiş bir sözün gülümseyişiyle


    Biri var
    bütün gün lunaparktadır ve kenti
    götürüp koyar aynaların karşısına

    Beklesem
    bütün soytarıları görürdüm
    her nasılsa tarihe sızan

    Ahmet Telli




  • BELKİ YİNE GELİRİM

    (Cemile Çakır hocaya)

    Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
    her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
    Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
    bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
    ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
    yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka
    hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler

    Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
    ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

    Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
    bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
    onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
    kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
    "Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
    tükürsek cinayet sayılıyor artık
    ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların

    Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
    tek yaprak bile kımıldamıyor nedense
    ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
    alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
    kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
    ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
    Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

    Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
    okuduğum bütün kitaplar paramparça
    çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
    bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
    bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
    sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler
    bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

    Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
    ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
    kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
    Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
    biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
    ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
    ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

    İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
    dizginlerini koparan bir at sanki bu
    soluksoluğa kalıyorum her sonbahar
    ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
    bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
    bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
    ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

    Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
    birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez
    şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
    geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
    Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
    sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
    ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

    Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
    bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
    bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
    oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
    ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
    sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
    Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün

    Ahmet Telli




  • BU KENT ÖLDÜRÜLDÜ DİYORLAR

    Bu kent öldürüldü diyorlar
    Kurşuna dizildi bir gece yarısı
    Hayaletler geziniyormuş şimdi
    Sokak aralarında ve caddelerde
    Baykuş tüneği olmuş alanlar
    Ve yarasalar uçuşuyormuş...
    Silah ve esrar kaçakçıları
    Altın çağını yaşarlarken
    Artıyormuş bir yandan da
    Kumarhaneler,meyhaneler
    Borsa oyunları hileli iflaslar
    Birbirini kovalayıp dururken
    Nasıl çıkmışsa pek bilinmiyor
    Yaygınmış şimdilerde rus ruleti
    İntiharların sayısı bilinmiyor
    Çoğalıp duruyormuş fahişeler
    Ve artık bunların hiç biri
    Olay bile sayılmıyormuş şimdi
    Bu kent öldürüldü diyorlar
    Bahar gelmez artık buraya
    Bir kent nasıl öldürülür göz göre göre
    Ben inanmıyorum kim ne derse desin
    Sodon ve Gomore efsanelerde kaldı
    Yaşanan bir başka tarih şimdi
    Şöyle bir dokunsak toprağa yalın ayak
    Duyacağiz belki tarihin akışını
    Baharda gecikebilir unutmayalım
    Böyle okuduk tarihin kitaplarından
    Hele vakit gelsin,sevda dal versin
    Uzanacağiz bir sabah çiçekli bir ağaca
    Unutmayalım aşkın sımsıcaklığını
    Suskun bekleyişlerini varoşların
    Kitapları,fabrikaları unutmayalım
    Unutmayalım dağların öyküsünü
    Zincirlerini kırmasını bilir bir kent
    Aovrayı unutmayalım
    Kışlık saray ne kadar dayanabilir
    Hayatı kollamasını bilenlere
    Ölüm suretini gezdiren serseriler
    Sızıp kalacaklar birazdan
    Ve bir tül gibi yırtılırken çevren
    Bu kent yeniden yaşanacaktır
    Bir kent nasıl öldürülür göz göre göre
    Ben inanmıyorum kim ne derse desin.

    Ahmet Telli




  • BUNCA AYRILIKTAN SONRA

    O yorgunluğun kitaplarındaki
    umutsuz sevgiler miydi düşleri eskiten
    bir kez miydi tam yüreğimize saplanışı
    o kemirgen kuşkuların
    o yabanıl uğultuların

    Ömürboyu yalnızlık yargılısının
    buluvermek birden kerem sevdasını
    canımızın çekirdeğinde
    üstelik
    bunca ayrılıktan sonra

    Soyunup bütün kitaplardan
    hüzünden ayrılıklardan
    aşmak istesek de masal dağlarını
    tutabilir miyiz yelesini
    o tanrısal atların

    Dinlenirken sevginin billur ırmağında
    güneş kararıyor apansız
    çatlıyor yüreğimizde yalnızlık tohumu
    ve gurbet
    batırıyor dişlerini etimize.

    Ahmet Telli
  • BURDAYIM SÖZÜMDE

    ...Düşüyorum
    Karıncanın peşine minik depremler oluyor
    Yabanıl ot kokuları,sonra düşler,düşüyorum...
    Puslu bir görüntü tarih dediğimiz ve kirli
    Sular buharlaşıyor buluşalım dediğin denizde

    Burdayım sözümde,yanlışsa da bu istasyon
    Bir ben yitirmedim galiba belleğimi bir de
    Şiir yazanlar, ne kadardılar ve nerdeydiler
    Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden
    Akşamüstleri fesleğenleri suluyorum
    Bekle demiyorum kimseye,unutma demiyorum

    Acı soysuzlaşınca tiranlaşıyor belleksizlik
    İnat ve öfke,kaybediş ve kayboluş oluyoruz
    Komikti dıştan bakınca dünya ama hırçın
    Ayışığı,telgraf direkleri ve fesleğenler
    Burdayız işte durgun bir sessizlikteyiz şimdi

    Unutulan bir şey kaldı mı diye soruyor tiran
    Kampana çalarken çöldeyiz o geniş çevrende
    Mısır´ı soyun diyordu Musa belleksizdir firavun
    Babil ve burası iki istasyon iki uzak nokta
    Belki bir imgede düzlem olabilen iki grilik

    Düşler ve tarih inilecek son istasyon
    Burdayım işte güzel bir yanlıştayım şimdi
    Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
    Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
    O kadar azız ki mutluluk bile bizden çok

    Ahmet Telli




  • BİTEN BİR AŞKTAN SONRA

    Hiçbir şey daha kötü olamaz
    Kötü biten bir aşk sonrasından
    Ahrazlaşırsın, gölgelenir nesneler
    Her telaş ıssızlık taşır biraz
    Kabahatli bir çocuk gibi çıkarsın
    Sokağa, ki sokak puslu, alıngan
    Kalbinden daha tenhadır dünya

    Tenhadır sığındığın bütün kıyılar

    Odan dağınıktır, tütün kokuyordur
    Okusan da dilsizdir kitaplar
    Bir fotoğraf düşer ansızın
    Cam kesiği gülüşlerdir kanayan
    Pencerende solgun bir ayışığı
    Mahçup bir duruşla bakarsın
    Susarsın. Sükût iyi gelir belki.

    Ahmet Telli
  • BÖCEK

    Garip bir cesaretle konuyor kalemimin ucuna
    Ve gittikce böcekleşiyor, kemiriyor şiirimi de
    Sözcüğün birine biraz böceköldürücü ekliyorum
    Çılgına dönüyor sokakta böcek gibi böcek

    Ahmet Telli
  • ÇOCUKSUN SEN

    Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
    Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
    Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
    Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
    Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
    Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

    Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

    Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
    Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
    Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
    Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
    Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
    Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

    Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
    Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
    Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
    Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
    Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
    Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

    Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

    Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
    Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
    Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
    Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
    Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
    Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

    Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
    Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
    Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
    Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
    Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
    Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

    Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

    Ahmet Telli




  • ÇİNGENELER

    Gün biterken çingeneler
    inecek ovaya çengilerle
    Ateş yakılacak ve birer
    yalım düşecek kızların yüzüne

    Dinle ve sorular sor kendine
    Doğayı, insanı ve geceyi
    neydi güzelleştiren böyle
    Yolculukları güzelleştiren neydi

    Tan atımına gelince vakit
    istersen bir kolunu dağların omuzuna at
    Unutma geceyi bütün bir ömür

    Buruşturulup atılıvermiş
    uzak ve ansız bir bakış
    uzak bir buluttur şimdi keder

    Ahmet Telli
  • DELİ KUŞ

    Deli kuş bilir misin nedir
    türküler kadar sevdalanmak
    duyabilmek yüreğinde
    bir depremin uğultusunu

    Suya düşen bir karanfilse yüreğin
    bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
    vursun seni o taştan bu taşa
    o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin

    Kavgadan uzak kalmışsan
    sevdadan da uzaksın demektir
    devinmez yüreğinin mağması
    çatlamaz sabrın kara taşı unutma

    Ahmet Telli
  • DÜŞ YOLLARA

    -I-

    Söğüt ağaçlarının
    Bulutsu serinliği
    Gümüşsü bir renge
    Çevirirken akşamı
    Uzak dağ başlarını
    düşürür aklına

    Çıkar sedef kakmalı
    Gümüş çakını o zaman
    Bir dal kes ışkınlardan
    Ve usulca yaslan
    Yaşlı bir çınarın yorgun göğsüne

    Çınarlar ki ağırbaşlı
    Ve biraz bilgedirler
    Yorgun ve kederli
    Gövdeleriyle onlar
    Nice öyküler dinlemiş
    Çok umur görmüşlerdir

    Nice aşkların tanığı
    Nice gizlerin suskun
    Taşıyıcısıdır çınarlar
    Ve bu yüzden saygın
    Bir yerleri vardır
    Halk duyarlığında

    Ve derler ki onlar için
    Kendilerinden başkasını ele vermemişlerdir

    -II-

    Uzak dağ başları
    Yalnızlıkları getirir aklına
    Bir de efkarlı türküleri
    Ve senin yalnızlığın
    Ancak dağlara sığabilir
    Bir de türkülere

    Belki bir zaman
    Geçitler kapanmış
    Koyaklar tutulmuş olabilir
    Yabanıl sesler, ateşböcekleri
    Kıpırdayıp durur çevrende
    Bir de sessizlik

    O zaman
    Bir tutam kekik
    Bir tutam dağlalesi kopar
    Ve usuldan usuldan
    Söylemeye dur
    Eşkiya türkülerini

    O türküler ki biraz kederlidir
    Ama kendilerinden başkasını
    Ele vermemişlerdir
    Göreceksin önce çobanlar
    Ses verecek sana
    Sonra bütün bir doğa

    Doğayı aldın mı yanına
    Gürül gürül akan kalabalıksın
    Üstelik eşkiya türküleri
    Ve çınarlar seninledir
    O zaman çekinme
    Düş yollara

    Ahmet Telli




  • ESKİ BİR HÜZÜNLE

    Günlerdir eski bir hüzünle çıkıyorum voltaya
    (kötüye işaret bu, üstelik yalnızlığa sığınıyorum)
    Unutup gitmişim ezberimdeki bütün şiirleri
    bulutlara bakıyorum uzun uzun, yalnız bulutlara

    O uzak kasaba akşamları düşerken aklıma
    tecrit´teki yine bir türkü tutturuyor
    Ey kalbim sana denk düşüyor bütün bu acılar
    acılar tek ve mutlak olan bir şeyi anlatıyor

    Yağmur kuşları geçiyor avludan sürü sürü
    dalların hışırtısını duyuyorum, üşütüyor beni
    Ötede, kentin üstünde bir şimşek çakıyor birden
    suretin yansıyor göğe ve her yağmur damlasına

    Uzak bir anı oluyor her şey, silikleşiyor
    ve alnım ateşler içinde, bir tutabilsen
    unutup gitmişim bütün türküleri artık
    (kötüye işaret bu, üstelik yalnız sana sığınıyorum)

    Kısa süren hastalıklar vardır ya, işte öyle
    geçip gidiyor akşama doğru hüzün bulutu
    resmini asıyorum ranzamın başucuna yine
    ve bir türkü tutturuyorum günün son çayında
    -Teslim olmayalım halilim kurşun atalım!

    Ahmet Telli




  • 
Sayfa: önceki 4748495051
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.