Şimdi Ara

DH MARMARALILAR (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
163
Cevap
0
Favori
6.892
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki

DH MARMARALILAR


(En Son Oy Tarihi: 17.7.2017)
Giriş
Mesaj
  • ßenide Ekleyin.Beyler...

    Peçito

    Yeşil Bursa Bursa'dan Hocam.
  • tabiki listeye eklendin

    bakın daha yeni yazdım hemen yetiştim tam güncel grup :D
  • hadi beni de ekleyni ne varsa.....sarı...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi cool_recep -- 13 Eylül 2006; 18:04:51 >
  • hoşgeldin gruba

    sarı gorükmez kırmızı yaptım yaptım
  • benide eklermisin gruba süper bi çalışma eline sağlık orbjk hocam up up up modlar duyunnnn
  • tabiki dostum ne renk istersin
  • mavi olsun
  • tmm gruba hoşgeldin nerde oturuyosun ve oturduğun yerin hakkında bilgi falan verirmisin
  • quote:

    Orjinalden alıntı: orbjk

    tmm gruba hoşgeldin nerde oturuyosun ve oturduğun yerin hakkında bilgi falan verirmisin

    Bnm rengi Mavi yapabilcenmi hocam
  • okuyabşileceğinizi pek sanmıyorum ama

    Hereke Tarihi

    Bölgenin bilinen en eski sahipleri Sitler, Amazonlar ve Aslardır. Gerçekte üç ayrı isim taşıyan bu halk aynı topluluklardır. M.Ö. 1927 tarihinde yaşamış Mısır Firavunu III. Ramses'e ait yazılarda bütün Anadolu ve bu bölge Sit diyarı olarak gösterilmiştir. Hatta III. Ramses'in bu bölgede Sitlerle yaptığı savaşı da kaybettiği aynı yazılardan anlaşılmaktadır. Amazonlar, Sitler ve onlardan bir kabile olan Asların bugünkü Türklerin öz ataları olduklarında bütün alimler müttefiktirler. Bu konuda güvenilir çalışmaları olan Fr. Lenortman bu husus hakkında Ön Asya kitabında " Sit dediğimiz zaman bunların bugünkü Türklerin babaları olduklarını bilmemiz lazımdır " demektedir. Sitlerin iddia edildiği gibi Yunan asıllı olmadıklarını Yunan tarihçisi Ksenephon'un İnabasis adlı eserinde de anladığımız gibi, aynı eserin 274. sayfasında Kefken dolaylarında Bithynialıların yaşadığı, bunlarında yakaladıkları Yunanlılara iyi muamele etmediklerini ve Yunan dilini bilmediklerini açıkça izah etmektedir.

    Sitler bölgede M.Ö. 1659 yılında Bithynia krallığını kurmuşlardır. Bithynilerin dünyanın her tarafı ile hemen hemen ilgisi vardı. Dört bir yandan gelen kervanlar İzmit körfezinden gemilerle diğer taraflara naklediliyordu. Sitlerin zenginlik ve medeniyetleri Yunanlıların dikkatini çekmiş ve Yunanlıların deniz yolu ile yaptıkları korsanlıklarla bu sahillere gelmişlerdir. O zamanlar bu sahillerde gür ağaçlı ormanlarla kaplı Hereke vadisi bu korsanlık hadiselerine sahne olmuştur. Korsan saklayıcı özelliğinden dolayı bu ormanlardan faydalanmışlardır.
    Sitlerin Bithynia devleti ülkesi M.Ö. 1232 yılında Asur kralı Münis oğlu Aigon'u Bithynia tahtına oturtarak geri dönmüştür. Asurlar idaresi M.Ö. 727 yılında Lidya Kralı Kandut'un Asur kralı Giges'i öldürmesiyle Lidyalılara geçer. Fakat milli benliklerini kaybetmeyen Sitler M.Ö. 680-640 yıllarında Lidyalılara isyan ederler. Ama bunda başarılı olamazlar. M.Ö. 571-557 son Lidya kralı Kreyzuz'un M.Ö. 546 tarihinde Pers hükümdarı Keyhüsrev'e mağlup olmasıyla bölge İranlıların eline geçer.Bununla beraber Bithynialılar İranlılara vergi ile bağlı olarak kalırlar. İstiklallerini kurtarmak için zaman zaman Atinalılarla savaştıkları görülür.
    Nihayet M.Ö. 334 tarihinde Büyük İskenderin buraları fethetmesiyle İran hakimiyeti sona erer. İskender'in imparatorluğu kısa sürmüş ve ölümü ile son bulmuştur. Bundan sonra Zpeotes M.Ö. 326-278 Bithynia krallığını devam ettirir. İskender'den sonra bölgeye Suriyeliler sahip olmak istemişler ama başaramamışlardır.
    Zpeotes'in oğlu Nikomedes ( M.Ö. 278-250) devrinde Bitini çok önemli bir yer olmuştur. Orta Anadolu'da yerleşmiş olan Galatlar buralar gelerek Hereke'de dahil olmak üzere idareleri altına almışlardır. Nikomet Galatlarla yaptığı savaşı kazanmış fakat Hereke'yi geri alamamıştır. I. Pliniusden sonra II. Plinius ve oğlu II.Nikomedes'ten sonra müstakil Bithynia hükümdarlığının son kralı III. Nikomedes'i krallıkta görüyoruz. Bu kralla Bitini hükümdarlığı son bulmuştur. Bölge müstakil olarak yalnız Yunanlıların idaresinde hiç kalmamıştır.M.Ö. 1264 yıllarında bu bölge ile ilk defa temasa geçen Yunanlılar bölgeyi işgal ederek idareleri altına almışlardır. Münasebetleri daha ziyade korsanca olmuş ve bölge koloniler (şehirler) kurmuşlardır. Fakat Hereke'de bir kuruluşlarına rastlanmamıştır.
    Bölge M.Ö. 74 tarihinde tamamen Romalıların eline geçmiştir. M.Ö. 30 yılında Roma İmparatoru Augustos Bithynia'ya verilen bütün imtiyazları kaldırmış ve bütün bölgeyi bilfiil esaret altına almıştır. Roma İmparatoru Tarjan zamanında meşhur Plinius İzmit'te bölgenin valiliğini yapmıştır (M.Ö. 103-105). Hereke Romalılar döneminde Anacirum adı ile bir sayfiye yeri olarak bilinir. İklimin yumuşaklığı, körfezi, denizi, ormanları ve akarsuyu ile o dönemlerin İmparatorlarının da ilgisini çekmiş olmalı. M.S. 306 yılında Roma İmparatoru olan Büyük Konstantin'in annesi Helen, Kudüs'ten dönerken Yalova'ya uğramış, Herekeye'de gelerek burayı da yazlık olarak seçmiştir. Bütün bunlar Büyük Konstantin'in sık sık Hereke'ye gelmesinden ve M.S. 337 yılında burada uzun süre hastalığını tedaviye çalışmasına rağmen annesinin yanında ölmesinden anlaşılmaktadır. Bugün hali hazırda kalıntıları bulunan Hereke Kalesinin Helen tarafından yaptırılma ihtimali mevcut ise de kalenin kasabaya adı verilen Heraklius (M.S. 610-641) tarafından yaptırıldığı daha kuvvetli bir ihtimal sayılmaktadır.
    Roma İmparatorluğunun M.S. 395 yılında ikiye ayrılması ile Hereke, Doğu Roma İmparatorluğunda kalmıştır.Bizans İmparatoru Heraklius'un gelişi M.S. 684 yılında olmuştur. Heraklius Müslümanlarla Ecnadinde bir savaş yapmış, mağlup olarak Antakya'ya kaçmıştır. Bu dönüş sırasında Hereke'ye uğramış ve burada devletin durumunu görüşmek üzere devlet büyükleri ile bir toplantı yapmıştır. Roma devrinde sayfiye yeri olarak kullanılan Hereke Bizans devrinde bir karakol kalesi hüviyetine bürünmüştür. Heraklius zaman zaman gelerek Avrupa'ya geçen İpek ve Baharat yüklü kervanlara kervansaraylık yapmıştır. Bizans imparatoru Jüstinyen'in (M.S.527-564) Kadıköy İzmit arasındaki ve Hereke'den geçen bu yolu askeri düşüncelerle kapatmış olduğu anlaşılıyor. Böylece ulaşım Gemlik - İznik üzerinden geçerken Hereke'de eski önemini kaybetmiştir.
    Heraklius'un Müslümanlara mağlup olmasından sonra bölgeye VIII. asırdan sonra Pers ve Arap orduları gelmiştir. IX. Asrın sonlarında Selçuklular diğer bölgelerle beraber Hereke'yi de idareleri altına almışlardır. Fakat bölgeyi Bizans imparatoru Aleksikommen, Kutalmışoğlu Süleyman'dan geri almıştır. Bundan sonra Haçlı seferleri başlar. Dördüncü Haçlı seferi ile birlikte Bizans'ta 1204 tarihinde Latin imparatorluğu kurulmuş Hereke'de böylece Latin imparatorluğuna geçmiştir.
    Hereke'nin Türkler tarafından kesin olarak alınışı 1326 yılına rastlar. İzmit'in kuşatmasına Akçakoca tarafından başlanmış fakat 1328 yılında Akçakoca ölünce kuşatmaya diğer kumandanlar devam etmişlerdir. İzmit'in fethi Osmanlı kaynaklarına göre 1326, Batılı kaynaklara göre 1337 olarak gösterilmektedir. İzmit'in fethinden sonra Derince, Yarımca, Kalburcu, Hereke, Eskihisar ve Gebze bölgesinin fetih işini İlyas bey yapmıştır. İlyas bey komutasındaki Türk kuvvetleri Hereke'ye gelerek bugünkü mağara burnundaki mağaralara ve Küllük tepesindeki siperlere yerleşmişlerdir. Fakat Bizans askerleri ok atışları ile Türk askerlerinin ilerlemesini güçleştirmişlerdir. Bu işin böyle olmayacağını anlayan İlyas bey guruplar halinde savaşmayı uygun görmüş, Ali bey adlı bir bahadırı ve iki yüz arkadaşını bu işe seferber etmiştir. Bir hücum sırasında Ali bey'in gözüne bir ok rastlamış, bunu gören serdarlardan biri "Gözünüze ok saplandı geri dönelim " demişse de Ali bey oku eliyle çıkararak " Bir başa bir göz yeterli" demiş, dolayısıyla serdarlar bu manevi etki üzerine son bir hücumla düşmanı bastırmış ve kaleyi fethetmişlerdir. Bazı rivayetlere göre de Ali beyin gözüne ok saplanması, kalenin yamaçlarında yapılan savaş esnasında olmuştur.Kalenin Osmanlılara geçmesinden sonra stratejik önemi kalmamış ve dolayısıyla kale bugünkü halini almıştır. Hereke bundan sonra 5 km. kuzeydeki Yukarı Hereke'nin deniz iskelesi durumunu almıştır.
    Bir Sözlü Tarih Çalışması


    BİR SÖZLÜ TARİH ÇALIŞMASI (Toplumsal Tarih Dergisi, Eylül 1997)

    HEREKE’DE DEĞİŞİM

    ESRA ÜSTÜNDAĞ - SELAMOĞLU


    Bu çalışmanın başlangıç noktası 1993 yılında tarih yöntemleri isimli ders kapsamında hazırladığım Aile Tarihi genel başlığı adı altındaki bir dönem ödevi oldu. Annem ve babamla yaptığım bu çalışmada dikkatimi çeken iki nokta vardı. Birincisi Hereke’de 1930’lu yıllardan başlayarak 1950’li yılların başlangıcına değin Sümerbank Fabrikası’nda çalışanlar ile Sümerbank Fabrikası’nda çalışmayanlar (küçük esnaf ve balıkçılar)arasında özellikle yaşam standartları ve sosyal statü açısından belirgin bir fark olduğu,diğeri ise Sümerbank Fabrikası çalışanlarının da 1950’lerden itibaren yine yaşam standartları ve sosyal statü bağlamında olumsuz yönde bir değişim süreci yaşadıklarıydı. Buradan yola çıkarak, bir sözlü tarih çalışması çerçevesi içinde bu gözlemin Hereke genelinde doğrulanıp doğrulanamayacağını, eğer doğrulanıyorsa bu değişimin nedenlerini sadece kişilerin anlatılarına Hereke’de geçirdikleri kısa ya da uzun döneme dair düşüncelerine,bu dönemde yaşadıklarına dayanarak anlamak istedim.
    Bu makalede görüştüğüm kişilerin anlatılarına dayanarak “1940’lı yıllardan itibaren Hereke siyasi,toplumsal ve ekonomik açıdan nasıl bir değişim yaşadı?” sorusunun cevabını bulmaya çalışacağım. Bu çalışmayı daha kapsamlı bir projenin ilk aşaması olmak üzere sözlü tarih metodu kullanarak ve bu nedenle sadece anlatılanlara dayanarak hazırladım. Çalışmanın diğer kaynaklardan da yaralanılarak zenginleştirilmesi ve bu şekilde yeniden kurgulanmasını ise bir sonraki aşamada gerçekleştirmeyi düşünmekteyim.

    GÖRÜŞÜLECEK KİŞİLERİN SEÇİMİ

    Görüşeceğim kişileri seçerken öncelikle sayıları ve cinsiyetleri üzerinde durdum. En fazla yirmi kişi ile görüşebileceğimi ve kadın-erkek sayısının birbirinden çok farklı olmaması gerektiğini düşünüyordum, ayrıca seçtiğim dönemle ilgili bilgi verebilmeleri açısından bu kişilerin çoğu altmış yaşını geçmiş olmalıydı. Sonuçta en yakın çevremden başlayarak 12’si 65-75 yaş arasında 2’si 38 ve45 yaşında, biri 86 yaşında olmak üzere toplam 15 kişiyle (7 kadın,8 erkek). 1995 yılının temmuz ve eylül aylarında görüştüm.
    13’ü 65 yaşın üzerinde olan 5’i 1944-47 yılları arasında Hereke’ye gelip 20ile 30 yıl arasında Hereke’de yaşayıp daha sonra ayrılmışlar. Hereke’de doğmuş olan 5 kişiden biri 18 yaşında evlenerek ayrılmış,bir diğeri ise 50 yaşında İstanbul’a taşınmış fakat Hereke’de çalışmaya devam etmiş. Hereke’ye 5 yaşında gelen bir kişiyle birlikte toplam 4 kişi ise halen Hereke’de yaşamaya devam ediyor.1950 ve 1957 Hereke doğumlu olan 2 kişi de halen Hereke’de yaşıyor.
    Bir diğer dikkat ettiğim nokta da “Sümerbanklı “ olanlarla olmayanların oranıydı. Bu bağlamda görüştüğüm kişilerden “Sümerbanklı “ olan grupta 6 kişi (2 kadın 4 erkek) Sümerbank’ta çalışmış, 2 kişi ise Sümerbank’ta çalışanların eşi olmaları nedeniyle bu toplulukta bulunmuştu. “Sümerbanklı “ olmayan grupta ise belirlenen dönemde Hereke’de İlkokul öğretmenliği yapan 2,terzi olarak çalışan 1,erkek berberi olan ve halen de bu işi sürdüren 1 ve ev hanımı olan 2 kişi yer aldı.
    “Sümerbanklı “ olmayan grup içindeki bir kişiye, eşi Sümerbank’ta çalıştığı halde kendisini “kesinlikle Sümerbanklı gibi hissetmediği “ için bu grupta yer vermedim. Sümerbank Fabrikası çalışanlarını (8 kişi) da kendi aralarında mevkilerine göre (işçi,memur,şef,müdür gibi)bir ayrıma tabi tutmadım. Görüştüğüm grubun sayısının sınırlı olması ve görüşmeleri geçmişten gelen tanışıklıklara dayanarak başlatıp bu şekilde devam ettirmem nedeniyle böyle bir ayrım yapmamakla birlikte fabrika içindeki konumlarına bağlı olarak işçilerle yüksek seviyeli memurlar arasında kendilerini ve birbirlerini algılayışları açısından fark olup olmadığını,varsa ne gibi farklılıklar olduğunu anlayabilmek için daha geniş bir grupla çalışıldığında böyle bir ayrım yapılması faydalı olabilir.
    Anlatıların hem Türkiye genelinde nereye oturduğunu hem de bu siyasi, toplumsal gelişmelerin Hereke’de yaşayanların gözünden nasıl görüldüğünü, nasıl yorumlandığını, neler hissedildiğini anlamak, değerlendirme aşamasında karşılaştığım” neyi anlatmak” şeklinde ifade edilebilecek zorluklardı.Ayrıca düşünce düzeyinde çok vaktimi alan bir diğer sorun da tüm bu anlatıların “nasıl” söze döküleceği idi. ”Anlatıcıların Sözleriyle Hereke” şeklinde adlandırılabilecek bu bölüme Hereke’nin coğrafi konumuyla başlamanın faydalı olacağını düşünüyorum.
    İzmit Körfezi’nin kuzey kıyısında yer alan ve dağlarla deniz arasında sıkışan Hereke İzmit’e 27 km İstanbul’a 65 km uzaklıkta.Yerleşime elverişli bölgeleri ise, tepeler kıyının hemen ardından yükseldiği için ancak derelerin dar çevreleri ve denize yakın deltalar.

    1871’de Haydarpaşa – İzmit demiryolunun açılışına kadar sadece deniz yoluyla ulaşımın mümkün olduğu Hereke’de bu tarihten itibaren kısıtlı tren seferleriyle de olsa demiryoluna sahip olma ayrıcalığı yaşandı ve 1954 yılında karayolunun yapımına kadar tren en etkili ulaşım aracı olmaya devam etti. Anlatıcılardan Sabahat Bursalı, hafta sonları gittikleri İstanbul’dan Hereke’ye dönüşlerini “altı trenine yetişeceğiz diye koş,koş,koş: çünkü başka vasıta yok ondan sonra …” sözleriyle anlatıyor.


    HEREKE İMAJI

    Anlatıcıların en yaşlısı olan ve 1932’den beri Hereke’de terzilik yapan İrfan Akacık’ın hatırında” hepsi 750 nüfusu “olan,etrafta Hıristiyan çetelerin,Yunanlıların,İngilizlerin olduğu,seferberlikten önce “Rum olduğu halde çoook Herekelilere, köylülere” yardım eden Mihal’in ekmek çıkardığı bir Hereke var.Seferberlik ve Milli Mücadele yıllarında babası tarafından Tosya’ya gönderildiği için bu dönemdeki Hereke’yi hatırlamıyor.
    1945 yılında Hereke’ye Ankara’dan gelip memur olarak Sümerbank Fabrikası’nın muhasebe bölümünde çalışmaya başlayan Müjgan Pekgirçek için ise Hereke “o zaman küçük çok şirin bir yerdi,aynı İsviçre kantonları gibiydi....”
    1926 yılında 5 yaşındayken Hereke’ye gelen ve Hereke’yi o dönemde “Türkiye’nin en modern köyü” olarak niteleyen Müfit Teoman Hereke’nin nüfusunun “demiryolunun altında” olduğunu, demiryolu üzerinde ise “üç-beş tane ev mevcut” olduğunu hatırlıyor.
    1953 yılında gelip üç yıl süreyle kalan Süleyman Bursalı da Hereke’yi “sadece aşağı Hereke’den yani fabrikadan ibaret küçük,sakin bir köy “ olarak nitelendiriyor.
    1929’da Hereke’de doğmuş olan ve halen Hereke’de yaşamakta olan Ahmet Yumuk ise elli yıl önce asıl Hereke’nin bugün Yukarı Hereke adıyla bilinen yer olduğunu, Hereke’nin ise o dönemde “Yalı” olarak adlandırıldığını özellikle vurguluyor.
    Anlatıcıların çoğu Hereke’nin bugün çok kalabalıklaştığında birleşiyor ve bu nüfus artışının en önemli sebebinin doğudan batıya göç olduğunu düşünüyorlar;diğer sebepler ise Nuh Çimento Fabrikası’nın kurulması, Hereke ve etrafının sanayi bölgesi olması:

    Diliskelesi’nde belki otuz tane fabrika var,orda çalışanların bir kısmı geldi Hereke’de ev yaptı,Hereke’den ev aldı ve bugün Hereke’nin nüfusu 20.000 falan vardır sanırım, buraya kadar geldi. Zaten Hereke coğrafi olarak böyle fazla yapıya da müsait değil,dağlarımız taşlarımız işte ev oldu.

    Sözleriyle Hereke’nin bugünkü durumundan memnun olmadığını vurgulayan Ahmet Yumuk ‘a katılmamak elde değil. “Dağların taşların ev olması” ise gözle görülebilen bir gerçek. 1970’de en yüksek binası üç katlı bir “apartman” (!), olan, lojmanlar dışında tek ve çift katlı müstakil evlerin bulunduğu Hereke’de aradan geçen zaman içinde çarpık sanayileşmeden payına düşeni almış görünüyor. Halil Vardar’ ın anlatımıyla:

    Sahil şeridimiz doldu, dolgusu en az 100 m, denizimiz, tabiatın dengesi bozuldu.Elektrikli hat geçti, Devlet Demiryolları en az on bir tane ulu çınarımızı kesti. Karayolu, otoban geçti 170 hanemiz istimlak edildi. Yani Herekeliler Hereke’den başka yere taşınmak zorunda kaldılar.

    Müjgan Pekgirçek ise elli sene önceyle şimdiyi kıyaslamıyor bile, o da Ahmet Yumuk gibi “dağlarda tepelerde evler” olduğunu vurgulayarak “o Hereke yok artık, başka bir Hereke…..” sözleriyle değişimin Hereke’yi olumsuz yönde etkilediği görüşünü destekliyor.


    SÜMERBANK FABRİKASI’ NIN HEREKE YAŞAMINDAKİ YERİ

    Ankara’ ya gidişlerinde bandoyla uğurlanıp,dönüşte bandoyla karşılanan, esnafın arasından geçerken herkesin ayağa kalkarak selamladığı, elinde kırbaçla sabahları evlere girip çıkarak bahçeleri denetleyen fabrika müdürünü Müfit Teoman “bir nevi vali gibi”, Müjgan Pekgirçek “hem belediye reisi, hem fabrika müdürü, hem her şey …. Reis-i cumhur kısacası”. Mümin Pekgirçek ise “Hereke‘nin sahibi gibiydi” şeklinde tanımlıyor.

    Toplu Sünnet Düğünü Geleneği


    İrfan Akacık’ın :

    Efendim ben on iki yaşındaydım, oniki yaşından evvel padişah tarafından güzel güzel sünnet düğünleri olurdu, ortaoyunları yapılırdı meydanlarda …

    diyerek başlangıcını Osmanlı İmparatorluğu dönemine dayandırdığı ve daha sonra müdürleri tarafından da devam ettirilen bir sünnet düğünü geleneği görülüyor.
    Nafiz Üstündağ’ın

    1935 senesinde Hereke’de muhteşem bir sünnet düğünü olmuştu. Elli sekiz tane talebeyi müdür Kenan Sidal sünnet ettirdi, herkese hediyeler verdi, ondan sonra güreşler oldu, karagöz oynadı. Çok güzel sabahlara kadar üç gün üç gece eğlence oldu….

    sözleriyle tanımladığı toplu sünnet düğünlerine ait son bilgi halkasını Halil Vardar da “Fabrika’nın ananevi yaptığı bir sünnet düğünü vardı yıllarca….fakat şu son altı yedi senedir kesildi…” diyerek tamamlıyor.Fakat 1995 yılının temmuz ayında Hereke Belediyesi’nin tekrar toplu sünnet düğünü yapmak üzere kayıt almaya başladığını da ekliyor sözlerine.

    Sinema: Sümerbank Sineması, Büke Sineması, Orta Sinema, Kirazlı Sinema

    Anlatıcılara göre özellikle 1950 öncesi dönemde ve 1960’lı yılların sonuna kadar Hereke’nin sosyal yaşamı Sümerbank ve Sümerbanklılar tarafından şekillendiriliyor. En önde gelen eğlence ise 15 anlatıcıdan 10’unun üzerinde durduğu sinema… Fakat sinema denince herkesin canının istediği zaman gittiği bir yer gelmemeli akıllara. Nitekim “ öyle önüne gelen istediği yere gidip giremezdi” diyen Müjgan Pekgirçek’in aktardığına göre ,bedava oynatılan filmler için memur ve işçilerden yüzde 1 kesiliyor,renkli kart veriliyor herkese ve o kartlar rengine göre birinci ikinci,üçüncü gece şeklinde ayrılıyor.Yüksek memurlar birinci, orta memurlar ikinci,işçiler üçüncü gece gidiyor sinemaya. Her ne kadar bazı anlatıcılar işçilerle memurlar, yerli halkla Sümerbanklılar arasında ayrım olmadığını söyleseler de sadece bu kadarı bile bir ayrım olduğunu anlatmaya yetmez mi?Bu ayrımın bir başka göstergesi de işçi ve memur yemekhanelerinin ayrı oluşu.
    Hereke doğumlu olan Bergüzar Doruk 18 yaşında evlenip Ankara’ya gidene kadar Hereke’de yaşamış. O dönemde bir gün annesi ve arkadaşlarıyla yanlışlıkla memur gecesinde geldiği için sinemaya alınmadıklarını, fakat annesi fabrika müdürünün eşini tanıdığı için (Kenan Sidal’ın eşi Masume Hanım) ona telefon ettiklerini ve bu şekilde sinemaya girebildiklerini anlatıyor.
    Haver Üstündağ da sinema gösterimlerindeki ayrımı vurguluyor ;

    Sümerbank mensubu olarak ayrıcalık vardı…Sinemaları gecelere ayırmışlardı. Mesela oranın halkı, esnafı diyelim bir gece gider, Sümerbanklıların da başka geceleri vardı…ayrı gecelerde gidilirdi.Hiçbir zaman Hereke’nin yerli halkıyla, Sümerbank mensubu aynı anda gitmezdi sinemaya…. Sonra işte tiyatrolar, geceler, eğlence geceleri, cazlar, sazlar, onlar hep böyle Sümerbank mensubunaydı daha ziyade.

    İrfan Akacık sinemanın ilk önce “mektebin içinde” kurulduğunu, daha sonra fabrikanın içine,yazlık bahçeye alındığını anlatıyor.Nafiz Üstündağ da ilk sessiz sinema gösterilerinin ilkokul binasında yapıldığını, Lorel Hardy filmlerinin, Mısır filmlerinin gösterildiğini aktarıyor.
    Halen Hereke’de yaşayan Serap Özgen de özellikle çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde sinemanın hayatında çok önemli bir yeri olduğunu ;

    En büyük eğlencemiz sinemaydı, hemen hemen haftada bir salı akşamları, bir perşembe akşamları film değiştiği zaman gitmem şarttı.

    sözleriyle aktarıyor. Serap Özgen’in anlatısında cumartesi günleri sadece “bayanlar” ın alındığı matine çıkışlarının 1970’ li yılların Hereke’sinde genç kızlar ve erkeklerin birbirlerini yakından görebildikleri en önemli yer olma özelliğinden de bahsediliyor:

    Herkes bayram gibi en şık kıyafetlerini giyer, en güzel süslerini yapar....Aynı böyle bir podyumda yürür gibi kızlar yürürdü,erkekler kenarda dikilirdi.Herkes sevdiğini cumartesi günü görürdü.Konuşma olmazdı,sadece bakışma olurdu.

    Halil Vardar sinemaların yaşamındaki yerini şöyle anlatıyor:

    Mesela Hereke’de dört tane sinema vardı. Yazlık sinema, birisi fabrikanın sineması, üç tane de özel sinema vardı ki halk takip ederdi.Böyle her gece değişik sinemaya giderdi halk.Öyle ayarlamışlardı ki o dört sinema, üç günde bir film değiştirirlerdi.Üç akşam sinemaya gitmek zorunda kalırdık. Şimdi maalesef yani biz sinemayı falan unuttuk.

    Sosyal Yaşam : Çay Bahçeleri, Fabrika Lokali, Bayramlar, Balolar,Spor

    Henüz televizyonun evlerin başköşesine yerleşmediği dönemde sinemaların olduğu gibi çay bahçelerinin, 'Sümerbank Fabrikası’na ait olan “lokal”in ve resmi bayramlardaki baloların özel bir yeri var sosyal yaşamda. Müfit Teoman herkesin beklediği baloları ve esintisi bol çay bahçelerini şu sözlerle anlatıyor:

    Gayet güzel sahilde bahçelerimiz vardı, gene var ama artık eskisi gibi değil. O zaman Çınarlı Bahçe dediğimiz zaman, Çamlı Bahçe dediğimiz zaman hakikaten giderdiniz, kuzeyden de rüzgâr eser... Şimdi hepsini taş yığınları kesti. Şimdi sahile oturup bunalıyorsunuz. O zaman öyle değil boğazlardan estiği zaman oooh. aksam fabrikadan çıkarsınız o çınarın altında bir demli çayınızı içersiniz. Çamlı Bahçe daha güzel, Çamlı Bahçe’de balolar verilir, orkestralar çalar, ne bileyim her tür eğlence yapılırdı. Her bayram, bir kere 23 Nisan balosu, 30 Ağustos balosu, yılbaşı balosu, Cumhuriyet balosu... Simdi bayram mıdır seyran mıdır belli değil. Herkes beklerdi evvelce bunu. "Aman bir bayram olsa da balo olsa da gitsek eğlensek."


    Müfit Teoman anlatısının bir başka yerinde ise bu balolara "herkesin iştirak edebildiği"nden bahsetmekle birlikte hemen ardından "herkesin haddini bildiği”nin de altını çizerek Hereke ve Sümerbank içindeki statü farklılıklarını da vurguluyor.
    Ahmet Yumuk da elli yıl önce Hereke 'de güreşten kürek yarışlarına kadar çeşitli spor faaliyetlerinin yer aldığından ve Çamlı Bahçe'den bahsediyor:

    Elli yıl önce Halkevleri vardı, oralarda ben eldiven giydim boks yaptım çocukluğumda. güreş minderleri, caz vardı, okulda piyano vardı o devirde ve Çamlı Bahçe dediğimiz yerde ışıklandırılmış, caz çalar. Sümerbank mensupları dans ederlerdi... Hereke halkı katılamazdı. Sümerbank'ın memurları daha ziyade, işçisi bile katılmazdı, memur-işçi ayrımı vardı... Futbol vardı, biz burada Fenerbahçe’yi. Galatasaray'ı yenmiştik o zamanlar. Nizami bir futbol sahamız vardı... Kürek yarışları olurdu Hereke'de o zamanlar ve Hereke’nin Türkiye çapında çok kupası vardır.

    İrfan Akacık 16 yaşındayken Hereke'de spor kulübü olduğundan ve kendisinin de takımda yer aldığından bahsediyor. Anlatılardan özellikle su sporları ve futbolun Hereke'nin geçmişinde önemli bir yer tuttuğu belli olmakla birlikte bu tür spor faaliyetlerinde sadece erkeklerin adı geçiyor. Nitekim bu durum Müjgan Pekgirçek tarafından vurgulanıyor:

    Fabrika'nın çok güzel tenis sahası vardı. Herkes değil ama giden gidiyordu, daha ziyade erkekler... Biz hanımlar hafta sonu. yazın akşamüzeri yürüyüş yapardık: Tavşancıl’a. Yukarı Hereke’ye giderdik, Bacalı’ya, Kirazlıyalı'ya giderdik... Yarımca’ya kadar yemekler elimizde yürürdük! biraz da mecburiyetten. Hem meyve yerdik, top oynar, ip atlar eğlenirdik. Erkekler futbol oynardı. Yaşlılar, gençler ayrı ayrı oynardı. Muhasebe Ticaret'le. Ticaret Muhasebe’yle oynardı. Hereke nin yelkenleri vardı, o zaman da vardı. Meraklı olanlar yapardı, içerde çalışan kızlar pek yapmazdı. Biraz daha mutaassıptı. Ne kadar Avrupai idi diyorsam da yine mutaassıplık vardı.

    Hafta sonları ve akşamları neler yaptıklarını sorduğumda Mümin Pekgirçek Hereke'de üç önemli yer olduğunu söyleyerek başladı söze:

    Şimdi Hereke'de üç tane, üç önemli yer vardı: bir tanesi yattığınız, ikamet ettiğiniz, ev, lojman. Bu ekseriya Hereke Fabrikası’ndaki memurin, teknik, şef gruplarına tahsis edilen binalardı bunlar, orada geçiyordu bir. ikincisi sabahleyin fabrikaya gelinir evden, fabrikada mesai saatiyle çalışılır, üçüncü bir nokta vardı. lokal. O gün lokale gitmezseniz o zaman, orada ne bileyim ben, hendremi, bezik yahut da briç oynamazsanız, tavla oynamazsanız tavla, o gününüz geçmedi sayılır. -Kattiyeeen... Mecbursunuz yani oraya, lokale gideceksiniz.

    Lokali "Hereke’nin asıl eğlencesi" olarak tanımlayan Süleyman Bursalı da Mümin Pekgirçek gibi herkesin mesai sonunda lokale gittiğini, orada oyun oynandığını, oturulup konuşulduğunu, bir de Sümerbank memurları arasında ev gezmeleri olduğunu belirtip "biraz daha eğlence isteyen trene biner İstanbul'a gelirdi" diye tamamlıyor sözlerini.
    Nitekim Bergüzar Doruk "eğlenceyi çok sevdikleri için" ablası ve amcasının oğluyla İstanbul'a geldiklerini şöyle anlatıyor:

    Eğlenceyi çok severdik. Onun için arada bir İstanbul'a gelirdik. Ablam da biraz büyüdü, ben de biraz yetişkin oldum, abim bizi, amcamın oğlu. o da sazı sözü çok severdi, yalnız, gitmemek için bizi de alır. biz de gelirdik İstanbul'a, çok gelirdik. Maksim’e gelirdik. Kristal’e gelir, orla çok güzel Mualla Gökçay, Safiye Aylalar, Hamiyet Yücesesler şarkı söyler, o masanın önüne doğru, abimin önüne gelirlerdi.

    Lütfiye Yumuk da anlatısında Çamlı Bahçe’ye yer veriyor:

    Şimdi su meslek lisesi ve lise olan yere Çamlı Bahçe denirdi, havuzu vardı ve çok güzel çam ağaçları vardı. Onların dibinde, altında yani ağaçların altında düğünler, sünnetler yapılırdı. Oralar gazinoydu, Hereke o şeysini. okul yapılınca o güzelliğini kaybetti.

    Müjgan Pekgirçek de mehtapta dans ederek, şarkılar türkülerle bütün Hereke'yi ayağa kaldırdıkları günlerden bahsederek ekliyor:

    Şimdiki gençler, siz yılbaşı balosu, cumhuriyet balosu hazırlığı yapmıyorsunuzdur herhalde. Biz çok özen duyardık özellikle cumhuriyet balosuna... Ankara'dan emir gelirdi Atatürkçülüğü daha insanın içine sokmak isliyorlardı herhalde. Sonra bu Demokrat Parti çıkınca o balolar, malolar tavsadı. Yine yapılıvo ama mecburiyet yok. ama o zaman mecburiydi yani Halk Parti zamanında cumhuriyet balosu mecburiydi. ama Demokrat Parti zamanında bir alışkanlıktı. öyle yapılırdı. Biz para toplardık aramızda ama o zaman hakkaten bir nezahat vardı.

    Haver Üstündağ ise "fazla bir eğlence olmadığını" belirterek ekliyor.

    Büyükler gece toplanırlardı kendi aralarında, sohbet ederlerdi, oyunlar oynarlardı isle onlar öyle. bizler de kendi aramızda oynardık, saklambaçtı, denize girmekti falan o tip şeyler.

    Bayram kutlamalarına gelince. Süleyman Bursalı gibi "fazla bir şey olmadığını" düşünenler varsa da genel kanı geçmiş resmi bayramların daha "görkemli" olduğu, dini bayramlarda ise fazla bir değişiklik olmadığı yönünde. 23 Nisan'da rengarenk giyinen "çocukların üzerine bahardan çiçekler yağmış gibi" olduğunu söyleyen Serap Özgen:

    Dini bayramlarımız aynı... bugünkünün aynı.. Kurban bayramı’nda kurbanlarımızı keserdik, sabah namazı olur. işte büyükler küçükler gelir gider. onlarda bir değişiklik yok ama öbür bayramlarımızda geceleri fener alayı olurdu Cumhuriyet bayramında gündüz Kırklareli'nden çok güzel çalan davulcular gelirdi...

    diyerek 'şimdi hiçbir şey"in kalmadığını ekliyor.

    Ahmet Yumuk resmi bayramları ve dini bayramları şöyle tanımlıyor:

    Bayramlarda, resmi bayramlar daha hareketli, daha görkemli olurdu. Bir Cumhuriyet Bayramında o zamanın, havai fişekleri atılır, iki gün evvelinden defne dalları dağlardan kesilir, bütün esnaf, bütün dükkanlar defne dallarıyla süslenir. Türk bayraklarıyla. kağat bayraklarla, kâğat fenerlerle, içinde mumlar yanar, gece alaylar, fener alayları yapılır, öyle bir durum vardı. Çok önem verilirdi, mesela ben İstiklal Marşı'nı güzel söyleyenlerden bir öğretmenim ve ben söyletirdim okulumda, 'şu istasyona da nöbetçi çocuk dikerdim, istiklal Marşı söylenirken yürüyen bir saygısız olursa onu durdururdum, şapkasını çıkartmayan bir cahil olursa, şapkasını çıkarttırırdım. O kadar da bir salahiyetimiz vardı ve cumhuriyete... Biz cumhuriyet çocuklarıyız, cumhuriyete çok bağlı insanlarız, herhalde ondan olacak ki... Bugün o sevgiyi saygıyı da göremiyoruz... Dini bayramlarda, mesela Şeker Bayramı’nda camiden çıktıktan sonra herkes birbirleriyle bayramlaşır, çocuklar ellerine birer mendil alırlar, şeker toplarlardı, akide şekeri dediğimiz şekerdi o günün itibar gören şekeri, çocuklara onlar verilir, bazı kişiler para da verir, bayram öyle geçer. Kurban Bayramı'nda imkanı olan kurbanını keser, konusuna komşusuna et verir yani ''Küp için kavurma Allah için kurban” değil de konu komşu için kesilirdi.

    Sümerbank Fabrikası'nda bayram namazından sonra bir bayramlaşma tertip edildiğini belirten Mümin Pekgirçek bu bayramlaşmanın "ekseriya lokalde olduğunu" vurguluyor ve ekliyor:

    Lokalde bütün şefler, müdürler gelirler, işçiler de. namazdan sonra hepsi gelirler orada bayramlaşılır. O bayramlaşmadan sonra tabii gine Hereke'de komşular arasında bayramlaşmalar olur.

    Dini ve resmi bayramlar dışında Hereke ahalisinin de katıldığı ve Yukarı Hereke'de kutlanan yerel bir bayram da Hacet Bayramı. Kazanlarla etlerin piştiği, yufkaların açıldığı, pilavların "döküldüğü" ve etle pilavın yufkaya sarılarak çatal, bıçak ve kaşık kullanılmadan yenildiği, yağmur dualarının yapıldığı bu bayramı Serap Özgen şöyle anlatıyor:

    "Hacet Bayramı Hereke'de 19 Mayıs'ta oluyordu ama simdi herhalde onun da tarihi değişti... Yukarı Hereke var bizim burda köyümüz, onun yaylası var. Yaylada çıkılır, bütün köy halkı yani Yukarı Hereke’nin halkı evlerinde büyük böyle kazanlarla pilavlar pişirir, hazır yufkalar açıyolar kendileri... Orda işte at yarışları olurdu... Yağmur duasına çıkılırdı o gün.

    Bergüzar Doruk da Hacet Bayramı'nın 'yağmur yağmadığı zaman" yapıldığını, 'kesilen koyunların parasını belediye’nin bütün köy halkından" topladığını ve pilav piştikten sonra orada bulunan yatırın etrafında dua edilip sonra pilav yendiğini ekliyor.
    Bayram olmasa da “bayram gibi" kutlanan, “kırların bahçelerin darbuka sesinden geçilmediği ateşlerin yakıldığı başka gün de Hıdrellez Hereke’de... "Hıdrellez’i özellikle çok güzel yaptıklarını belirten Müjgan Pekgirçek deniz kemarına indiklerini, süt ve simit alıp yediklerini, taze soğan keserek birine “sefa” diğerine “cefa” adını verdiklerini “sefa" uzarsa o yılın sefalı geçeceğine "cefa" uzarsa da cefalı geçeceğine karar verdiklerini anlatıyor ama bunu kendi için uygulamadığını da ekleyerek 'korkarım öyle şeyden, gidip eğlencelere katılırdım sadece" diyor.
    Bergüzar Doruk da gül ağacına iplik bağladıklarını, küp içine akşamdan yüzük, bilezik atıp "gül ağacının dibine" gömdüklerini, köyün delikanlıları bu küplerden birini bulacak olursa da kızların bahşiş verdiğini anlatıyor. Taze soğan kesip yılın nasıl geçeceğini aynı yöntemle tahmin ettiklerini de belirterek sabah erken saatlerde kalktıklarını ve koşup koşup ".şismanlıyim ' diye ağaçlan kucakladıklarını anlatıyor. Söyledikleri manilerden de örnek veriyor:

    Karanfilin nazına
    Ölüyorum yoluna
    Canım feda ederim
    Sevgilimin yoluna

    Karanfilin et beni
    Saksılara dik beni
    Akşam sabah tımar et
    Açılayım da kok beni

    ÇEVRE VE DEĞİŞİM
    Doğa – Deniz – Motor Gezileri – Piknikler

    Anlatıcıların yarıdan fazlası otuz kırk yıl önce motorla yapılan gezilerden ve pikniklerden, denizin güzelliğinden, temizliğinden, balıkların bolluğundan ve çeşitliliğinden bahsederken “Körfez’de çok yanlış bir planlama sonucu kurulan sanayi tesislerinin çevre korumayı nazara almamaları sonucu Körfez’de tam bir yıkım” yaşandığını anlatan ve “Ne balık kaldı ne de güzel bir deniz” diye ekleyen Cemal Artar gibi çevrenin ve doğanın bu şekilde yıpratılmasından üzüntü duyuyorlar.
    Ahmet Yumuk çocukluğunda büyüklerin setten denize bakarak 15-20 metre ileride kefal balıklarının pırıltısını gördükten sonra yavaşça indiklerini ve sine sine giderek serpmeyle kefal yakaladıklarını hatırlayarak ekliyor:

    Bu kadar temiz ve berraktı. Bugün kayıklarımız bile duramıyor denizde. Bugün boyuyor ve indiriyoruz yarın simsiyah oluyor. Bugün en az on çeşit balık yok olmuştur denizimizde. Istakoz çıkardı Hereke’de, barbunya, lüfer, kılıç…

    Nafiz Üstündağ da derenin içine girip ağ attıklarını ve tekir, barbunya, mercan balıklarını alıp kalanları denize attıklarını, Marmara denizinin akvaryum gibi olduğunu belirterek, 1938’den önce en ucuz yiyecek maddesinin “çok çıktığı” için balık olduğunu vurguluyor ve hatırladığı fiyatları şöyle sıralıyor:

    Etin kilosu 10 kuruştu, peynirin kilosu 10 kuruş, zeytinin kilosu 20 kuruş. En çok çıkan şey balıktı o zaman. Torik balıkları vardı, dört kilo, beş kilo 10 kuruş, 15-20 kuruş, hele bir zamanlar çok çıktı. Karaya vurdu torik balığı. O beş kiloluk torik balığını 5 kuruşa sattılar tanesini.

    “Evvelce” evde soyunup denize girdiklerini, şimdi ise parmaklarını bile sokamadıklarını belirten Müfit Teoman:

    İstanbul’dan dahi Hereke’ye yazlığa gelirlerdi. Ankara’dan yazlığa gelirlerdi. Şimdi Herekeliler Bodrum, Marmaris, Alanya filan gidiyorlar yaz devresinde. Bunun sebeplerinden biri Körfez’de sanayinin çoğalması ve denizin kirlenmesi, dolayısıyla doğanın yok oluşu.

    İrfan Akacık piknikleri ve motor gezilerini şöyle anlatıyor:

    Karamürsel’de Defne vardı. Orası gayet güzeldi. Motorla aileler, herkes yemeklerini alır karşıya giderler. Orda deniz kumluk. Çoluk çocuk herkes denize girerdi aileler de girerdi ama o zamanın zamanında böyle şimdiki gibi değil biraz kapalı girerlerdi.

    Yüzerken hep denizin içine baktığını belirten Şermin Gönenç:

    Ne kadar güzel balıklar, şeyler görürdük. Yemyeşil böyle deniz, yosunlar içinde fakat Fabrikalar kurulduktan sonra bütün yosunlar kurumuş. O midyeler, o istiridyeler hepsi taşlara yapışık olarak dururdu, onlar hepsi taşlardan kopmuşlar, belli ölmüşler, suyla beraber gidip geliyorlar.

    diyerek denizin "mahvolduğunu" ekliyor sözlerine.
    Sapanca'ya ve Pendik'e çalışan "tenezzüh trenleri"nden bahseden Nafiz Üstündağ "gidiş geliş 32 kuruş" olan bu trenlerin herkesi gezmeye, eğlenmeye götürdüğünü, ağaç altlarında piknik yapıldığını ve akşam aynı trenle dönüldüğünü aktarıyor.
    Mümin Pekgirçek de motorla "karşı kıyılara" yapılan gezileri şöyle anlatıyor:

    Cumartesinden motorlar tutulur karşıya, Karamürsel. Ulaşlı. Değirmendere filan oralara geziler tertip edilir ve bu geziler tertip edilirken de fabrikanın gıda dağıtım servisleri yemekler, kumanyalar hazırlar. ondan sonra dondurmalar hazırlanır... Bütün koyu gezerdik hatta o zamanlar motorla giderken Körfez'de yunus balıklan vardı, motorun arkasına gelir ben yüzükoyun yatardım, yunuslarla beraber yarış ederdik... Hereke'de gayet güzel barbunyalar ve ıstakozlar tutulurdu ama öyle güzel ıstakozlar... Hatta işte Ankara'dan gelen misafirlere ıstakoz ziyafeti verirdik.

    Avcılık-Zeytincilik

    Çevresi tamamen zeytinlik olan Hereke'de doğudan batıya göçün hızlanmasıyla birlikte "mesken ihtiyacının belirmesi" sonucu zeytinlik olan bölgelerdeki yapılaşma faaliyetlerinin arttığını belirten Cemal Artar "yamaçlardaki zeytinliklerin giderek ortadan kalktığını" ve "plansız inşaatın Hereke'nin tabii güzelliğini bozduğunu" da sözlerine ekliyor.
    Bergüzar Doruk da çocukluğunda et yemekleri, yumurta dahil bütün yemeklerin zeytinyağıyla pişirildiğini hatırlıyor.
    Dağlarda sülün, keklik, tavşan, domuz, karaca gibi av hayvanlarının bol olduğunu anlatan Ahmet Yumuk sabah istasyona gelindiğinde bir iki tane çuvala sarılmış domuzun İstanbul'a gönderilmek üzere bekletildiğini, orada da Rumlara Ermenilere satıldığını belirterek "bugün artık orman da, av hayvanı da kalmadığını" aktarıyor.

    DEMOKRAT PARTİ VE DEĞİŞİM
    Particilik

    1950 seçimleriyle Demokrat Partinin iktidara gelmesi, Hereke'yi bir yandan particilik, hizipleşme, sendikacılık gibi olguların ortaya Çıkması şeklinde etkilerken bir yandan da karayolunun yapılması ile sadece deniz ve demiryolunun sınırlı olanaklarına bağlı ulaşımın rahatlamasını, ekonomik hayatın da canlanmasını sağlamış.
    Müfit Teoman Demokrat Partinin Hereke üzerindeki etkilerini şöyle değerlendiriyor:

    Şimdi Demokrat Parti'nin Türkiye'de kuruluşu itibariyle niyetler gayet iyi. çok güzel. Bu biraz da o günkü tek partinin harp içerisinde halka karşı gösterdiği biraz kötü bir intiba var. Bu intibadan dolayı insanlarda bir reaksiyon meydana geldi. Yani bu idare değişsin kabilinden... Ben de bir Demokrat Partiliyim halta Hereke'de ön planda gelen kişilerden idim. fakat bu 50 seçimlerinden sonra Demokrat Parti iktidara geldikten sonra parti idareleri bazı haddini bilmez, kendini bilmez kişilerin eline geçince ahenk bozuldu. Nasıl bozuldu? Kişiler menfaatlerine düştüler... Çok partili hayata dönüştükten sonra artık kişiler birbirlerine karşı husumet beslemeye başladılar, ikilik, üçlük başladı. Sen o partiden ben bu partiden... Bu aşağı yukarı 60'a kadar devam etti. işte 60'da malum ihtilal, arkasından yeni secimler, seçimlerin sonunda gene husumetler, hırlar gürler maalesef insanları birbirine düşman eder duruma getirdi.

    Partizanlık hareketlerinin Hereke'de "çok sert" olduğundan bahseden Mümin Pekgirçek "hiç ümit etmediği insanların tezvir ve iftiralarla başlarının derde girdiğini”, kendisine de "Sen Demokratsın, Halk Partililerin evlerine kırmızı tebeşirle işaret koymuşsun, seçimde bunları öldürecekmişsiniz" şeklinde iftirada bulunulduğunu belirtiyor.
    Lütfiye Yumuk da "daha ziyade Menderes zamanında Hereke'den o partiye girenlerin çok şımarmış" olduklarını kendilerine "istesek sizi attırabiliriz", "Bu yurdun uzak yerleri de var. oraya da biz istersek gönderttirebiliriz" şeklinde "posta koyduklarını" aktarıyor.
    Ahmet Yumuk "benim görüşüme göre Türkiye'yi bölmüştür" dediği particiliğin Hereke'de ki somut örneklerini veriyor:

    Gördük Demokrat Partililer o bakkaldan alışveriş ederler. Halk Partililer bu bakkaldan alışveriş ederlerdi. bu kadar bölmüştü. Camiye perde gerilir. bir tarafta Demokratlar bir tarafta Halk Partililer namaz kılarlardı ve Halk Partisi’nden bıkmış gibi görünen bir takım insanlar olmadık iftiralar atarlardı, mesela İnönü'ye Hereke'de "İnönü asker kaçağıdır” diyen, halka “İnönü asker kaçağıdır" diye hitap eden kişi şiddetle alkışlanırdı... Particilik bölmüştür, bana göre hiçbir şey de getirmemiştir, işte bugünkü durum meydanda.

    Ekonomi

    Hereke'nin "trenden başka sağla solla irtibat tesis edecek bir vasıtasının olmadığı, esnafın şekerinin, pirincinin motorlarla iskeleye "indirildiği". Hereke'de "öyle her türlü şeyin bulunmadığı". "Ekonoma"dan alışveriş yapıldığı, "bakkal dükkanında ayakkabı da çarık da" satıldığı, elektriğin sadece "Sümerbank'a dahil olan yollar ve evlerde" olduğu, "bayramdan bayrama" ya da "ayda alemde" elbise diktirildiği yılları hatırlıyor önce anlatıcılar, Hereke’de ki ekonomik yaşamın hangi evrelerden geçtiği, değişikliklerin nasıl, ne zaman ortaya çıktığı hakkında konuştuğumuzda. Anlatılanlar 1950 öncesi "Sümerbank mensupları”nın devlet tarafından korunup kollandığını gösteriyor.
    Demokrat Parti gelince yol açıldığını, daha önce ise "araba maraba" olmadığını belirten Müjgan Pekgirçek "ekonomik durum”u şöyle anlatıyor:

    Fabrikanın satış yeri vardı. "Ekonoma"... O zaman kooperatifti, bizden önceki müdürler maaş alırken fişler verirlermiş, kooperatiften alışveriş yapmak için. Hereke'nin içinde de geçerliymis bu fişler ve Yukarı Hereke'de çiftlikler varmış inekler keçiler beslenirmiş, sütler yoğurtlar yapılırmış. bizden önceki Reşat Ağrıboz yaptırmış bunları. Kooperatifleşme vardı, çok güzeldi, biz onu yaşamadık ama kooperatiften alışveriş yaptık, paran varmış yokmuş önemli değildi ve sene sonunda kooperatifteki kârlar da bize dağıtılırdı. Sandığımız vardı, hem işçi ve hem memurun, sıkışınca birer ikişer maaş sandıktan para alırdık, bir iki senede öderdik. O zamanki aldığımız maaşlar hem boğazımıza hem alışverişe, gezmeye yetmezdi. Senede bir kere oradan para alır evimizi düzenlerdik, hiç zorluk olmazdı. Fabrika zaten her şeyimizi temin ederdi. Çamaşır makinesi çıktı, fabrika getirdi toptan, hepimize, isteyenlere verdi; düdüklü tencere çıktı, fabrika getirdi toptan. hepimize verdi.

    Demokrat Parti'nin iktidara geçişiyle yaşanan değişimleri Nafiz Üstündağ'ın anlatısında görmek mümkün:

    50'den sonra herkeste giyime karşı falan bir merak başladı, yani "giyime karşı merak" derken işte eskiden bayramdan bayrama giyerken, Hereke'de hiçbir giyim eşyası satılmazken, gömlekmiş. kravatmış ayakkabıymış gibi şeyler 50'den sonra satılmaya başladı... Vezüv, Talisman gaz sobaları çıktı. 330 liraydı soba. taksitle satıyorduk Kollu çamaşır makineleri vardı. Nur Elektrik diye, Hoover diye kollu çamaşır makineleri vardı. Dört-beş yüz lira civarında, taksitle satıyorduk ama öyle olmasına rağmen gene halkın alım gücü azdı o zamanlar... Yolla birlikle Hereke’ye canlılık geldi ve taksi çalışmaya haşladı, Hereke'de köylerin arasında minibüs çalışmaya başladı. Eskiden Yukarı Hereke'den Çerkeşli den takriben beş kilometrelik yollardan Hereke’ye çalışmaya geliyorlardı ama herkes yayan gelip yayan gidiyordu. kafileler halinde.

    Aynı sözleri Ahmet Yumuk'tan da duymak mümkün:

    Ticari, ekonomik hayat... Sümerbank vardı, başka yoktu ki... Bu Çerkeşli, Tavşancıl, Yukarı Hereke hep Sümerbank'a çalışırdı, akşam da fenerle yağmur, kar, kış demeden köylerine yaya olarak dönerlerdi, başka vasıta yoktu.

    "Hereke'de tek araba olmadığı" günlerden bahseden Müfit Teoman da "53'den sonra karayolu faaliyete geçince" Hereke'nin biraz daha değiştiğini vurguluyor.
    1932'den 1994'e kadar Hereke'de terzilik yapan irfan Akacık ise fabrika müdürü Reşat Bey'e, Ankara'dan gelen milletvekillerine elbise diktiğini, "Ekonoma"da kumaş satıldığını aktarıyor.
    "Hereke'nin adıyla ünlü halıları" olduğunu belirten Halil Vardar "Hereke'nin yerlisi her bayan halı yapmasını bilir bu da bir aileye büyük katkıdır" diyerek son yıllarda Hereke'nin ekonomik durumunun diğer kasabalardan iyi olduğunu aktarıyor.
    Ahmet Yumuk eskiden beri Sümerbank'ın Halıhanesinde yün halı çıkartıldığını, fakat ipek halının Mehmet isimli bir Kayserili tarafından Hereke'de yaygınlaştırıldığını belirtiyor.
    Nafiz Üstündağ da ipek halıcılığın 1960'tan sonra başladığını ve 1975- 1980 seneleri arasında Hereke ve çevresinde tezgâh sayısının 50.000 civarına çıktığını. 1974-75 senelerinde ipek halının metrekaresinin 3500-4000 dolar olduğunu, şimdi ise bu fiyatın 1000 dolara düştüğünü aktarıyor.
    Hereke'de "varlık var" deyip "ordan burdan halı için" gelen yabancıların Hereke'yi "öldürdüğü” nü düşünen Serap Özgen de Hereke halkının "evini, bağını, bahçesini satıp burayı terk ettiğini" vurguluyor.

    SONUÇ

    Hazırladığım bir dönem ödevinde dikkatimi çeken iki noktanın bu çalışmanın başlangıç noktasını oluşturduğunu belirtmiştim. Bunlar Hereke'de 1930’lu yıllardan başlayarak 1950’li yılların başlangıcına değin Sümerbank Fabrikasında çalışanlar ile Sümerbank Fabrikası'nda çalışmayanlar arasında yaşam standartları ve sosyal statü açısından belirgin bir fark olduğu ve Sümerbank çalışanlarının da 1950'lerden itibaren yine yaşam standartları ve sosyal statü bağlamında olumsuz yönde bir değişimi yaşadıkları idi. Bu gözlemin Hereke genelinde doğrulanıp doğrulanamayacağının, doğrulanıyorsa bu değişimin nedenlerini bulmanın da bu çalışmanın ana ekseninde yer aldığını vurgulamıştım.
    Anlatılar özellikle Demokrat Parti'nin iktidara geldiği 1950’li yılların başlangıcına değin Sümerbank Fabrikası'nda çalışanlar ile çalışmayanlar arasında yaşam standartları ve sosyal statü farkı bulunduğunu, (elektriğin sadece Sümerbank evlerinde olması, sinema seyredilen günlerin ayrı olması gibi) ayrıca Sümerbank Fabrikası içinde de "memur işçi ayrımı" olduğunu (yemekhanelerinin ayrı olması, sinema günlerinin ayrı olması gibi) ortaya koymakla birlikte 1950’lerden itibaren Sümerbank Fabrikası çalışanlarının yaşamlarında ve sosyal statülerinde olumsuz yönde bir değişim olup olmadığını anlamamızı sağlayacak yeterli bilgiyi vermiyor. Buna görüşme sürelerinin azlığının neden olduğunu, daha uzun süreli ve bugün Sümerbank Fabrikasında çalışan kişileri de kapsayacak görüşmelerle anlamlı bilgiler edinilebileceğini düşünmekteyim. Anlatılarda vurgulanan ise Hereke'nin genel durumunda olumsuz yönde bir değişiklik olduğu... Genelde Hereke'de 1950 sonrasında sanayileşmeye ve buna bağlı olarak göçe dayalı bir nüfus artışı yaşandığını bunun da hem doğaya zarar verdiği hem de "herkesin birbirini tanıdığı", "kapıların kilitlenmediği" günlerdeki sıcak insan ilişkilerini yok ettiği konusunda tüm anlatıcılar birleşiyor. Hereke artık irfan Akacık'ın belirttiği gibi "hepsi 750 nüfuslu" bir "köy" değil, bugünkü nüfus Nafiz Üstündağ'a göre 12.000, Ahmet Yumuk'a göre ise 20.000 civarında.
    1930’lu yıllarda nüfusun çoğu Sümerbank Fabrikası'nda çalışır, Sümerbank Fabrikasında çalışmayanlar ise ya balıkçılıkla ya da esnaflıkla "iştigal" ederken bugün Hereke'nin ekonomisi, adım başı karşılaşılan halı satış mağazalarından da anlaşılacağı üzere ipek halıcılığına dayalı.

    Atatürk Hereke'de (Atilla Oral)


    MUSTAFA KEMAL PAŞA KOCAELİ'DE

    ( 16 - 19 Ocak 1923 )

    19 Ocak 2003 tarihli Özgür Kocaeli gazetesinden Sn. Atilla Oral'ın Yazısı :

    Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün İzmit’e her gelişi şehrimizde büyük bir coşku, sevinç ve hafızalardan hiçbir zaman silinmeyecek bir bayram yaratmıştır.
    İşgal ordularının çizmesi altında çiğnenen Anadolu topraklarını kurtarabilmek için son hazırlıklarını tamamlayan ordumuz artık savaşa hazırdı. Ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa:

    "Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir. İleri!"

    diyerek tarihi emrini vermişti.
    Kahraman Türk Ordusu ikiyüzbin kişilik işgal ordularına karşı büyük bir taarruza geçmişti. Büyük taarruz beş gün içinde başarıyla tamamlanmış ve tarihin en büyük kovalamacası sonunda işgal orduları vatan topraklarından temizlenmişti. Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmış ve ardından Lozan Barış Antlaşması için görüşmeler başlamıştı. Büyük zaferin sevinci bütün yurtta dalga dalga yayılmıştı. Küçük çocuklardan, kadınlara, ak sakallı ihtiyarlara kadar herkesin ağzında bir tek isim vardı.

    "Mustafa Kemal Paşa"

    Büyük zaferin baş mimarı Mustafa Kemal Paşa idi. Ve bütün Anadolu Vilayetleri onu bağrına basabilmek için sabırsızlanıyordu.
    Ve nihayet Mustafa Kemal Paşa'nın Kocaeli Vilayetine seyahat edeceği haberi duyulmuştu.
    Bu güzel haber bir anda Kocaeli'nin bütün köy ve kasabalarına yayılmıştı.
    Kocaeli halkı hemen karşılama hazırlıklarına başladı. Sonunda herkesin sabırsızlıkla beklediği
    an gelmişti.
    16 Ocak 1923'te Mustafa Kemal Paşa ve maiyetini taşıyan tren saat sabah dokuz buçukta Bilecik'ten hareket etmiş. Vezirhan, Lefke, Mekece, Geyve, Doğançay, Arifiye, Sapanca istasyonlar'ında ve yol boyunca her yerde büyük kalabalıklar tarafından karşılanmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın treni saat dörtbuçukta İzmit istasyonuna girmişti.
    İstasyonda I.Ordu Kumandanı Nurettin Paşa ve Erkan-ı Harbiyesi, Adnan Bey, Halide Edip Hânım, istanbul gazetecilerinden Suphi Nuri, Yakup Kadri, Ahmet Emin, Velid ve Müştak Beyler, izmit Mutasarrıfı ve İzmit halkından oluşan binlerce kişi tarafından coşkuyla karşılandı.
    Bando mızıka ile resmi bir tören yapıldıktansonra Gazi Paşa ve maiyeti dinlenmek için izmit Kasrı'na çekildi.
    Mustafa Kemal Paşa ve Komutanlar bir süre istirahat ettikten sonra akşam yemeği için Kasrın salonuna geçtiler
    Akşam yemeğinin ardından saat dokuz buçukta istanbul'dan gelen gazeteciler, Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul edildi.
    "İzmit Basın Toplantısı" adıyla tarihe geçen ve çok uzun süren bir mülakat başlamıştı. (Ve bu toplantı yıllar sonra kitap olarak yayınlanmıştır.)
    Mustafa Kemal Paşa bu toplantıda ülkenin geleceğine ilişkin çok önemli açıklamalar yapmıştı. Bu önemli toplantı sabahın dördüne kadar sürmüştü. Paşa saat beşte yemek yemiş ve diğer işleriyle uğraştıktan sonra saat altıbuçukta salonu terk etmişti.
    Ve iki saat sonra, sekizbuçukta görevi başında idi. Mustafa Kemal Paşa'nın bu olağanüstü temposunu izleyen Akşam Gazetesi 'nin muhabiri Sadettin Bey bu konuda şunları yazmıştı:(1)

    "Saat sekizbuçukta kasır civarında Erkan-ı Harbiye umumiye reisi Müşir Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir Paşa hazretlerinin ikametlerine tahsis edilen dairede bulunuyorlardı. Böyle olduğu halde dikkat ettim, zinde ve müte-bessimdi. Alnından yukarıya doğru genişleyen haki kalpağının altında gözleri parlıyordu. Vücuduna yapışan haki elbisesinin içinde sınırsız bir kudreti temsil ediyordu. Otomobiller bizi kasırdan istasyona getirdi. Ve saat ona on kala izmit'ten Derince'ye ulaşıldı."

    Paşa hazretlerini selamlayarak maiyeti Ümera ve Zabitanı birliklerini kendilerine takdim etti. l şa hazretleri her birliğin önünden geçtikçe "Merhaba Askerler, Nasılsınız? İyi misiniz?" diye soruyor ve askerler de hep bir ağızdan "İyiyiz Paşa hazretleri, emrinize hazırız" cevabını veriyorlar Gazi Paşa'ya her kısım kumandanı sıra ile birli takdim ediyordu.
    Paşa hazretleri istasyondaki demir yollarının tarafını işgal eden birliğe kendi istikametinde ilerleyerek sağ ve sol tarafından geçmesini emretti. Birlik mükemmel bir resmi geçit yaptı. Paşa memnuniyetini beyan etti.
    Derince'den ayrıldıktan sonra trenimiz Yarımca'da bekledi, istasyonda Erkan Ümera, Paşa Hazretlerini karşıladılar. Paşa Hazretleri istasyonun arka tarafındaki geniş araziyi büyük bir intizam ile birliğe doğru ilerledi.
    Tabur kumandanlarını çağırıyor, bölük ve takımı kumandanlarına arzu ettiği memurları bölük ve takımlarına icra ettirmelerini emir ediyor, yapılan bir hareketi tenkid ettiriyor ve uygun cevaplar aldıkça memnun oluyor, ara sıra bazı ihtarlarda bulunuyordu.
    Bu surette hemen en küçük takıma kadar bir saat paşa hazretleri bizzat verdiği emirlerin icrasını tetkik buyurdu.
    Yarımca'dan Paşa trene dönerken kendisine Yarımcalılar namına Yarımca hemşehrilerinin kabul edilmesini rica ettiler ve Paşa bu teklifi kabul etti.

    HEREKE,Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları Hereke'de (Arkadaki ahşap binanın yerinde şimdi çay bahçeleri vardır) Soldan sağa : Cevat Abbas Bey, Muzaffer Bey, Mareşal Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir Paşa, 1. Ordu Kum. Nurettin Paşa, hepsinin önünde de Gazi Paşa'mız Mustafa Kemal Atatürk.

    Yarımca'dan sonra tren Hereke'de bekledi, istasyonu öğrenciler, ahali ve askerler dolduruyordu. İstasyon'da Paşa için bir dana kurban edildi. Sonra Paşa "Nasılsınız küçük hanımlar" diye mini mini mektepli kızlara seslenerek ihtiyar kadınların "Çok şükür bu günleri gösterene" diye başlayarak bitmeyen duaları arasından geçerek askeri teftiş etti. Kumandanlık dairesinde üzerinde çiçeklerle "Yaşasın Vatan, Yaşasın Yaşatanlarla" ibaresi yazılı bir masada öğle yemeği için oturuldu."
    Hereke sahilinde zamanında Alman imparatorunun konaklaması için inşaa ettirilen tarihi köşkteki öğle yemeğinin ardından tekrar halkın coşkun tezahüratları ile trene binilerek Tavşancıl'a doğru hareket edildi. Akşam gazetesi muhabiri Sadettin Bey gezinin bundan sonraki kısmını da şöyle yazmıştı: (2)
    Hereke'den sonra tren Tavşancıl'da bekledi. Afyon zaferinin gazilerinden bir birlik paşa hazretlerine komutan tarafından takdim edildi. Paşa bu birliği teftişten sonra gördüklerinden o kadar memnun oldu ki askerleri ve zabitleri etrafına alarak ve alayın bayrağının yanında durarak fotoğraflar ve sinemalar alındı.
    Tavşancıl istasyonunda ilk mektep talebeleri Mustafa Kemal Paşa marşını söylüyorlar, Kadınlar "Gazi Paşa, her günün bin olsun, Paşamız!" diye gözyaşları döküyorlardı. Tavşancıl'da da bir kurban kesildikten sonra tren Gebze Köprüsü'nü geçerek bekledi.
    Orada Ümera ve zabitan tarafından karşılanan paşa hazır bulunan arabaya binerek Gebze'deki (Hattı Fasıl) ayırıcı hattın yanında ve bizim tarafımız kısmındaki araziyi dolduran piyade ve süvari birliklerini tefrişe gitti. Hepimiz arabalara binerek Paşa'yı takip ettik. Hattı Fasıl'ın karşısında meraklı ecnebi neferleri biraz meraktan ondan çok ta endişeden dürbünlerle tefrişi seyretmeye çalışıyorlardı. Tefrişi müteakib civardaki bir hanede bir müddet istirahat edildi. Ve sonra tekrar trene dönüldü.
    Ve tren Gebze köprüsünü geçerek doğruca izmit'e varmıştır."
    Mustafa Kemal Paşa'ya izmit seyahati esnasında annesinin vefat ettiği haberi verilmişti. Çok sevdiği annesini kaybettiğini öğrenen Paşa duyduğu büyük acıya rağmen ziyaretini yarıda kesmemiş ve görevine devam etmişti. Gazetecilerin bu konudaki sorularına:

    "Validemin vefatından şüphesiz müteessirim, fakat millet yaşayacaktır"

    cevabını vermişti.
    Hakimiyet-i Milliye gazetesinden Recep Zühtü Bey Paşa'nın Yarımca ihtiyar heyetini karşılamasını gazetesinde şöyle yazmıştı:

    Hereke'deki yemekten sonra Gebze'de çay içtiler. Yarımca Heyet-i Ihtiyariyesi sevgili kumandanlarından Yarımclıları kabul buyurmalarını rica ettiler. Baş kumandanımız Yarımca halkının bu çok samimi teklifini memnuniyetle kabul buyurdular. Burada halk tarafından sevgili halaskarına karşı gösterilen ilgi ve sevinç çok samimi olmuştur. Bilhassa köylü kadınların tezahüratı herkesi ağlattı"

    18 Ocak 1923 günü öğleden sonra saat üçte tekrar istanbul matbuatını kabul eden Mustafa Kemal Paşa, gazetecilere önemli açıklamalarda bulunmuştu. Gazetecilerden sonra Kavalalı ibrahim Paşazade Hüseyin, Serezli Necib ve Dramalı Salih Beyleri kabul etti. Ziyarete gelen bu heyet, Paşa ile memleketleri namına görüşmüştü.
    Mustafa Kemal Paşa'nın izmit seyahati yerli yabancı birçok fotoğrafçının ilgisini çekmişti. Bu seyahatin filmini çekebilmek için film şirketleri de hazırlık yapmış ve kabul edilmeleri için izin beklemekteydi. Ve bu önemli anın filmini çekebilmek için sabırsızlanmaktaydılar.
    Mustafa Kemal Paşa'nın seyahati sırasındaki filmleri çeken Cezmi Bey (Ar) bu konuyu şöyle anlatmıştı:

    "- O zaman Istanbul-Ankara treni bir alemdi. Treni Gebze'ye kadar ingilizler götürür, orada bizimkiler teslim alırdı. Herhalde bu yüzden olacak, bizi vapura bindirdiler. Yanımızda birçok tanınmış muharrirle birlikte İzmit'e gidip beklemeye başladık. Bir süre sonra istasyonda bir koşuşma başladı. Ben bir subaya gidip kameramı kurmak mecburiyetinde olduğumu anlattım. "Acaba hangi vagonla geliyorlar" diye sordum. Subay Gazi Paşa'nın daima son vagonda seyahat ettiğini söyleyince ona göre bir yer tasarlayıp durdum. Tren geldi ve Gazi Paşa indi, ben de heyecan içinde film çekmeye başladım."

    Mustafa Kemal Paşa'nın ertesi gün Gebze'ye yaptığı tren gezisi sırasında beraberinde iki kameraman vardı. Bunlardan birincisi Cezmi Bey (Ar) diğeri ise Şakir Bey (Seden) idi. Bu usta kameramanlar kafileye katılmış, kamerasıyla Ata'ya iyice yaklaşarak yakın plan çekimler yapmış ve Gebze'de kafileden ayrılarak trenle istanbul'a dönmüştür. Çekilen filmler Kemal Film Laboratuvan'nda hemen yıkanıp, çoğaltılmış ve memleketin dört bir tarafına dağıtılmıştır.
    Anadolu'nun bütün şehirlerinde ve kasa-balarındaki sinemalarda gösterilen bu filmler büyük zaferin sevincinin ve coşkusunun daha da anlamlı bir şekilde kutlanmasını sağlamıştı. Milletimiz bu filmleri defalarca seyretmişti.
    Kocaeli'de çekilen bu görüntüler yerli ve yabancı yayınların birinci sayfalarında yayınlanmış broşür ve posterlerde yer almıştı.
    (Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları büyük zaferden sonra bir arada iken, ilk defa Kocaeli Vilayeti'nde filmi çekilmiştir. Bu görüntülerin Kocaeli halkı için anlamı büyüktür.
    Milli Mücadelemizin sonunda zaferin sevincini ve coşkusunu gösteren bu çok anlamlı görüntüleri, kurulacak bir "Kocaeli Kurtuluş Savaşı Müzesinde toplanarak sergilenmesi gerekir. Öğrenciler için film ve dia gösterileri düzenlenmeli ve bu müzede araştırmacılar için uygun ortam yaratılmalıdır.)
    19 Ocak 1923'te Mustafa Kemal Paşa Izmit halkının arasındaydı. ikdam gazetesinin bu konudaki başlığı şöyle idi:

    "Mustafa Kemal Paşa halk arasında.
    İzmit'te Paşa'nın halk ile dünkü hasbıhalleri sulh, marif, ziraat, affı umumi meseleleri

    Mustafa Kemal Paşa bu gün saat üçte (l9 Ocak 1923) izmit sinema binasında toplanan halkın alkışlan arasında, halkı selamlamış "Maksadım arkadaşça halk ile sohbetler, Bana sualler sorunuz. Sizlerle samimi bir suretle sohbet edeceğim" demiştir.
    Bunun üzerine oturanlar orada hazır bulunanlar birçok sualler sormuşlar ve paşa hepsine ayrı ayrı cevap vermiştir. Ve akşam saat yedi buçukta halkın selamları arasında salonu terketmiştir."

    Kocaeli Halkı burada Mustafa Kemal Paşa ile tam dört buçuk saat başbaşa görüşebilme imkanı bulmuştu. Halk mevcut sorunlarını doğrudan Paşa'ya anlatmış ve Paşa'yi büyük bir sevgi ile dinlemişti. Mustafa Kemal Paşa gece saat onikide maiyeti ile birlikte özel bir trenle izmit'ten Bilecik'e doğru hareket etmiş ve üç gün süren Kocaeli seyahatini tamamlamıştı.
    Mustafa Kemal Paşa 16 Ocak 1923'te geldiği Kocaeli Vilayeti'nde tam üç gün kalmış, Vilayetin bir ucundan diğer ucuna kadar birçok yeri gezmişti. Ve 19 Ocak 1923'te Kocaeli Vilayeti'nden ayrılmıştı.
    Bu seyahat Büyük Zaferden sonra Kocaeli Vilayeti'ne Paşa'nın yaptığı en uzun süreli seyahattir. Sonraki yıllarda istanbul veya Yalova'ya gidip dönerken defalarca geçtiği Kocaeli Vilayeti'nde çok kısa süreli istirahatlarle yoluna devam etmişti.
    Mustafa Kemal Paşa'nın Kocaeli'ye her gelişinin elbette büyük bir anlamı bulunmaktadır.
    Ancak düşmanı denize dökmüş ve vatanı işgalden kurtarmış ordularımızın Başkomutanı olarak ilk defa Kocaeli'ne yaptığı seyahatin bambaşka bir anlamı ve önemi vardır.
    Validesi Zübeyde Hanım'ın vefat ettiğini öğrenen Mustafa Kemal Paşa'ya ilk teselliyi Kocaeli halkı vermiş ve onu bağrına basmıştır.
    Tarihimize "İzmit Basın Toplantısı" olarak geçen bu önemli görüşme bu seyahat sırasında meydana gelmiştir.
    Kocaeli Halkı'nın büyük bir sevinç ve coşkuyla karşıladığı Büyük Önderimizin bu seyahatinin 80.ci yıl dönümündeyiz.
    Kocaeli halkı için bir bayrama dönüşen bu önemli günü 80. yılında aynı duygularla hatırlayalım.
    Ve bugün hayatta olmayan Büyük Önderimiz ve o büyük insanları saygıyla analım.
    Bir zamanlar kişilikli ve erkek siyasetlerin yapıldığı ülkemizde, her yurttaşımız liderinden ve yöneticilerinden gurur duymaktaydı.
    Günümüzdeki liderlerin izlediği siyasetten hangimiz gurur duyabiliriz?
    Bir zamanlar halkımızın yaşadığı o coşku ve sevinç dolu günleri, yeniden yaşayabilmek dileği ve umuduyla...
    Kaynaklar
    (1) Akşam Gazetesi 20 Ocak 1923 N. 1555
    (2) Akşam Gazetesi 20 Ocak 1923 N. 1555
    (3) Hakimiyet-i Milliye: 18 Ocak 1923.
    (4) Erman Şener, Kurtuluş Savaşı ve Sinemamız (S.24.)
    (5) ikdam Gazetesi, 20 Ocak 1923


    Atatürk Hereke'de I (M.Hergüner)

    BAŞKUMANDAN GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA HEREKE’DE
    Dr. Mustafa HERGÜNER

    Kurtuluş Savaşımızda pek çok bölge ve kentimizin ulusal mücadelemize çok anlamlı ve destansı katkıları olmuştur, bunlardan biriside Hereke’dir. Konu ile ilgili çalışmamız Türk Dünyası Dergisinin Aralık 2002 ve Ocak 2003 sayılarında yayınlanmıştı. Yaptığımız araştırmalarda bulduğumuz yeni belgeler ve Şükrü Naili (GÖKBERK) Paşa’nın kızı Saadet GÖKBERK (1909 - ....)’den 24 Haziran 2003 tarihinde alınan bilgilerle çalışmamızı genişlettik. Bu suretle yazımızın yeniden kaleme alınması sağlandı.

    Hereke, Mondros Mütarekesi ile Mudanya Mütarekesi arasındaki dönemde İtilaf Devletlerinin (İng) işgalinde kalmıştır. İngilizlerin bölgeye gelişinin temel sebebi, İstanbul Boğazını ve İstanbul’u kontrol eden, aynı zamanda Anadolu’nun kapısı durumundaki Kocaeli Yarımadasının en stratejik mevkiinde bulunmasıdır. Ancak Hereke ve bölgesi, mevcut jeostratejisini Milli Mücadele ‘nin hizmetine sunmasını bilmiştir. Öte yandan Lozan görüşmelerinin kesintiye uğraması öncesinde, kuvvetlerimizin Boğazlar bölgesine harekat yapması planlanmıştı. Bu nedenle Başkumandan, beraberindeki kumanda heyeti ile Hereke’ye gelmiş, yapılacak harekatın planlarını incelemişti. Daha sonra I. Ordu birliklerini denetlemiş ve onlara manevra yaptırmıştı. Kurtuluş Savaşı Tarihimize ışık tutacağını değerlendirdiğimiz çalışmaya bu nedenle “ Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hereke’de “ başlığı konulmuştur.

    İzmit Körfezi’nin kuzey yakasında önemli yerleşim yerlerinden olan Hereke’nin tarihi, M.Ö IX. Yüzyıla kadar gitmektedir. Bizans İmparatorlarından –denizden korkmasıyla ünlü- Heraklius’un, M.S 684 ‘den itibaren bölgeye sayfiye için gelmesinin kentin isminin Hereke olarak anılmasına neden olduğu değerlendirilmektedir.(1) Osmanlı Beyliği’nin bölgeye gelişi Orhan Bey zamanında gerçekleşmiştir. Sonradan İmralı adasını da feth edecek olan Emir Ali Bey tarafından 1337 yılında bölgenin fethedilmesi ile, Hereke Osmanlı topraklarına katılmıştır.(2) O tarihten 1918 yılına kadar İzmit veya Üsküdar sancaklarına bağlı bir karye (küçük yerleşim birimi) konumunu koruyan Hereke ’nin, tarihindeki en önemli olaylar, şüphesiz Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) ile birlikte başlamıştır.

    Osmanlı İmparatorluğu, -tartışmaları bugün de devam eden siyasi ve politik komplikasyonlar içinde -1 Ağustos 1914’te Almanya İmparatorluğu ile antlaşma imzaladı. Bu ülkeden alınan Yavuz ve Midilli zırhlıları ile güçlenen donanması, Karadeniz’deki Rus limanlarını 29 Ekim 1914’te bombaladı. Bu suretle I. Dünya savaşına katılınmış oluyordu. Ama ne var ki büyük ümitlerle (?) girilen bu savaş 4 yıl içinde İmparatorluğu yok sınırına getirdi. Limni adası Mondros limanında 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mütareke (Ateşkes), gerçekten Anadolu’daki bin yıllık tarihimizin en tehlikeli dönemeçlerinden birisi olmuştur.(3)
    ___________________________________________________
    1- Clemens BOSCH, “ İzmit şehrinin Muhtasar Tarihi ”, Tercüme O. Nuri ARIDAĞ, Kültür Bakanlığı Yay. Dev. Basımevi İst. 1937; Şeref KAYABOĞAZI, “ İzmit – Sapanca – Adapazarı Vadisi ” İst. 1939 s. 25 - 29.
    2- İ. Hakkı UZUNÇARŞILI, “ Osmanlı Tarihi ”, 4.b.C.1 TTK Ank. 1982, s. 127; Hammer “ Osmanlı Tarihi ”, Ata Bey Tercü, C.2 Sabah Yay. İstanbul 1987 s. 98 -103.
    3- ATASE 1/3 Kls. 6 Dos. 25 Fih 3 -5.

    Tamamı 25 madde olan “ Mondros Mütarekesi”’nin 1. Maddesi (Boğazların açılması ve askeri birliklerimizin İtilaf Devletlerine teslim oluşu) ve 7. Maddesi (Müttefikler emniyetlerini tehdit edecek vaziyet zuhurunda herhangi bir stratejik noktanın işgal hakkına sahip olacaklardır.)’ne göre İtilaf Devletleri, ülkemizin denizleri ile kalan topraklarına yerleşme hakkını elde ediyorlardı. Nitekim İngiliz, Fransız , İtalyan ve – Averof Zırhlısı ile- Yunan savaş gemileri 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelmekle bu 1. ve 7. maddeleri kendi yararlarına kullanmışlardır.(4)

    17 Kasımda İtilaf Devletlerinin Birleşik Donanması 91’i savaş olmak üzere toplam 167 gemiye ulaşmakla İstanbul Boğazı’nı bütün bütüne kaplıyordu Bu bağlamda olarak irili ufaklı 48 parça savaş ve yardımcı sınıf gemi İzmit Körfezine gelmişti. Hatta bu gemiler için İstanbul’da Harbiye Nezaretinde teşkil olunan “Mütareke Şubeye” bağlı olarak “ İzmit Bahriye Kumandanlığı” kurulmuş, 21 Haziran 1920’de yani İstanbul’un işgalinden üç ay sonra, bu görev İngiliz komutanlığınca yapıldığından kaldırılmıştı.(5) Osmanlı İmparatorluğu ’nun “ Cihan Devleti “ olmasını sağlayan en önemli jeostratejik bölgelerden birisi şüphesiz İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı idi. İngiltere – özellikle uzak ve yakındoğu ’da ki menfaatlerinin gereği olarak- 18. Yüzyıldan itibaren bu bölge ile çok yakından ilgilenmiştir. Kocaeli Yarımadası, yani İzmit Körfezi’nin kuzeyi ile Karadeniz arasında kalan coğrafi alan İstanbul Boğazının doğu tarafını tamamlıyordu. Ve boğazın kontrolü ancak bu bölgeye hakim olunmakla mümkündü.

    Öte yandan Anadolu’nun kapısı ve/ veya İstanbul’la bağlantısının bulunduğu bu bölge – bir anlamda- ülkeninde en önemli stratejik güç merkezi idi. İngiliz kuvvetleri, deniz ve kara güçleriyle bir taraftan İzmit Körfezi’nin kuzey bölgesini işgal ederken, diğer taraftan da kalıcılıklarını sağlamlaştırmak istiyordu. Bu bağlamda olarak bölgenin etnik yapısını değiştirmek üzere buralara Rum göçmenleri yerleştiriyordu.

    Osmanlı Hükümeti tarafından, Mütareke ’den hemen sonra İzmit bölgesine 19 Aralık 1918’de bir nizamiye kıtası sevk edilmiş, hemen sonra I. Fırka K.’lığı konuşlandırılmıştı. XX. Kolordudan İstanbul ‘daki XXV. Kolordu. Emrine gönderilen I. Fırka (Tümen) 2 Şubat 1919 tarihinden itibaren bölgede göreve başlamıştı.(6) I. Fırka İngiliz Kuvvetlerinin İzmit’e yerleşmesine (6 Nisan 1920) kadar bölgede görev yapmıştı. İşgalci İngilizler İstanbul ‘un işgalinden (16 Mart 1920) sonra 6 Nisan 1920’de İzmit’teki birliklerini takviye etmişler ve daha sonra anılan fırkanın konuşlandığı binalara el koymuşlardı.(7) Bunun üzerine I. Fırka subay ve erleri firar ederek bir kısmı Anakara ’ya giderken bir kısmı da İstanbul’a gitmişlerdi.(8) Heyeti Temsiliye tarafından bölgeye Ankara’da bulunan XX. Kolordu emrindeki 24. Fırka gönderilmişti.(9) Bu suretle Kocaeli bölgesi Ankara Hükümeti yanlısı bir kuvvetin kontrolüne girmiş oluyordu.


    4- Türk İstiklal Harbi (TİH) C.1,” Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı ” Ankara 1992 s. 36 - 49.
    5- Deniz Müzesi ( Dz. Mz) Def. 484. s.136-138
    6- ATASE İstiklal Harbi (ISH) –1, Sıra 896, Kutu 3, Gömlek 162, Tarih 19-12-1918; Kazım ARAS, “ İstiklal Savaşında Kocaeli Bölgesindeki Harekat “ , 102 sayılı Askeri Mecmua Tarih Eki (Sayı .43) İst. Eyl. 1936, s. 5-7.
    7- Adnan SOFUOĞLU, “ Kuvayi Milliye Döneminde Kuzey Batı Anadolu “ Genkur Basımevi, Ank. 1994 . s. 69.
    8- Bir süre sonra Kiraz Hamdi Paşa tarafından I. Fırka İstanbul – Selimiye kışlasında XXV. Kolordu bağlısı olarak yeniden teşkil olunmuştu. K. ARAS s. 7-8.
    9- Yusuf ÇAM, “ Milli Mücadele de İzmit Sancağı”, İst. 1993 s. 48.

    İngiliz kuvvetleri bölgenin stratejisine bağlı kalarak genelde kıyı kesimini kontrol edecek biçimde konuşlanmıştı. Bu bağlamda olarak 28. Tümen İzmit’te, 242. Tugay Hereke ’de bulunuyordu.(10) Hereke ’deki İngiliz Tugayının karargah binası şimdiki Sümer İlkokulu idi; iki kat olan okulun üst katı tugay’ın karargahı, alt katı tutuk evi olarak kullanılıyordu. İngiliz komutanlık, sömürge askerlerinin çoğunluğunu oluşturduğu birliklerini sahilde ve halen adı Kışladüzü olarak anılan -ismini o zaman almıştır- şimdiki otoban yolunun geçtiği yerlere konuşlandırmıştı. Bu suretle demiryolu ve İzmit Körfezi kontrol ediliyordu.(11) İngiliz birlikleri şehrin batısında birde silah onarım atölyesi yapmışlardı. Anılan semt halen “ Kama Hane- Kamane” olarak anılmaktadır. Yine Hereke’nin 5 km doğusunda bulunan ve o zaman küçük bir köy olan yer, Milli Mücadele nedeniyle işlerin yarıda kaldığı anlamında Yarımca adını almıştı.

    Mütareke’nin ardından gelen yabancı güçler, ülkedeki azınlıklarla iş birliği yapıyor, hatta onları azdırıyordu. İttihad ve Terakki Cemiyeti üyelerinin ülkeyi terk ederken (1918 Ekim sonu) “KARAKOL CEMİYETİ” kurmuşlardı. Cemiyet bölgenin Milli Mücadele yönünden indoktrine edilmesinin yanında Ankara Hükümetinin personel ve silah ihtiyacını sağlanmasında büyük hizmetler yapmıştır.(12) Mayıs 1920’ye kadar faaliyet gösteren bu tarihten sonra değişik adlarla çalışmalarına devam eden Karakol Cemiyetinin Kocaeli Kuvayi Milliye kumandanlığını, aynı zamanda Maltepe Atış Mektebi Müdürü olan Yenibahçeli Şükrü (OĞUZ) Bey yapmakta idi.

    Karakol Cemiyetinin organize ettiği bölgedeki belli başlı milis güçleri, Dr. Fahri CAN, Yahya Kaptan, Küçük Aslan, Büyük Aslan, İpsiz Recep, Bulgar Sadık, Yüzbaşı Nail, Gebzeli Rıfat, Kuşcubaşızade Eşref Müfrezeleri idi.(13) Bunlardan Yahya Kaptan (1891 – 1920) Aralık 1918’de Tavşancıl ‘da konuşlanmış, Ahırkapı (İstanbul) Cephaneliği Baskını, Darıca Un Deposu Baskını, Rum çetelerinin imhası ile Enver Paşa’nın amcası Halil (KUT) Paşa ’nın Bekirağa Bölüğünden kaçırılması gibi önemli hizmetler yapmıştı.(14) Heyeti Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya bağlı olan Yahya Kaptan(15) İstanbul Hükümeti tarafından “ Kendi başına hareket ettiği ve halka zulüm yaptığı gerekçesi ile İstanbul’dan Bandırma Vapuru ile 6 Ocak 1920’de Hereke ’ye gönderilen 90 kişilik Jandarma Müfrezesi(16) ile Tavşancıl ’da yakalanmış ve 8 Ocak 1920 günü şehit edilmiştir.(17)


    ________________________________________________
    10- TIH C.II, Kıs. 2, Genkur Ya. Ank.1991, s. 397.
    11- Hereke de işgal dönemini yaşamış, İrfan AKACIK ( 1907- 2000)’dan Haziran 2000 ; Nazım GÜR ( 1911- ) ile Emine ERİKLİ ( 1912- ) ‘den 2-15 Mayıs 2001 tarihlerinde dinlenen bilgiler değerlendirilmiştir.
    12- Daha geniş bilgi için bkz.; Fethi TEVETOĞLU , “ Milli Mücadele yıllarındaki kuruluşlar, (TTK. Ank. 1991; Sabahattin SELEK, “ Anadolu İhtilali” 9.b Kastaş Yay. İst. 2000 s. 120-131 (Kuvayi Milliye) Fahri CAN, “ Karakol Cemiyeti Nasıl Kurulmuştu? “ , Yakın Tarihimiz (YT) C. IV. İskit Yay. İst. 1963, s.48 ; Muharrem GİRAY, “ İstanbul İşgalinde Gizli Bir Teşkilat Karakol Cemiyeti ” YT, C.I, S.II. Ayrıca Mustafa Kemal ATATÜRK “ Nutuk” ta Karakol Cemiyetinden söz etmektedir. Nutuk, C.I. Milli Eğitim Basımevi İst. 1973 S.86 –87 ve S.320 – 323
    13- F. CAN, “İlk Milli Kuvvet Nasıl kurulmuştu ? “, YT. CI. İst. 1962. S.334-335, S. 395 ; A. SOFUOĞLU. S. 70 ; TİH, C II, Kıs. 2 S.63...
    14- Yahya Kaptan için bkz. Hasan İzzettin DİNAMO, Kutsal İsyan “, C. IV. İst. 1990. S. 7-59 ; İlker ÖZDEMİR, “ Yahya Kaptan ”, Gebze 1977 ; Şükrü URAS, “ Yahya Kaptan ”, İst. 1968 ; Y. Cevdet BAYKAL “İstiklal Harbinin İlk şehidi Yahya Kaptan”, Tarih Coğrafya Dünyası Say.1 İst. 1959, s. 49-57.
    15- Nutuk, C. I, S. 377-402
    16- ATASE, ISH –7B s. 10092 Kutu 366, Gömlek 83, Tarih 07. 01. 1920
    17- ATASE, ISH-1, s. 4103, Kutu 58 Gömlek 28, Tarih 10. 01. 1920
    ATASE, ISH-1, s.4122, Kutu 58 Gömlek 47, Tarih 11. 01. 1920.


    İzmit Körfezinde kumaş üreten üç fabrika mevcuttu. Bunlardan ikisi (Karamürsel ve Çuhane) İtilaf Donanması tarafından tahrip olunmuştu. Saraya bağlı olan Hereke ’deki Fabrikayı Hümayun(18) için İstanbul Hükümeti tarafından Koruma Müfrezesi teşkil olunmuştu. Mülazımevvel (Üsteğmen) Osman Efendi komutasında kurulmuş olan 30 kişilik jandarma müfrezesi zaman zaman bölgede asayişin kurulması yönünde de faaliyet gösteriyordu.(19) Bölgedeki eşkiya çeteleri bazen fabrikadan haraç istiyorlarsa da Osman Efendi ’nin müfrezesi gerekli korumayı yapıyordu. 29 Mayıs 1919’da çetelerin istediği 1000 lira çetelere karşı konulmak suretiyle verilmemiştir. (20) Dolayısı ile Hereke Kumaş Fabrikası savaş boyunca faaliyetini sürdürmüştür.

    Erzurum (23 Temmuz – 7 Ağustos 1919) ve Sivas (7-11 Eylül 1919) kongrelerinin ardından Heyeti Temsiliye, teşkil olunmuş, kendisine kongre adına karar verme yetkisi tanınmıştı. Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığını yaptığı Heyeti Temsiliye 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelerek ülke kaderine hakim olmak üzere daha radikal tedbirler almaya başladı. Öte yandan İtilaf Devletleri, 16 Mart 1920’de İstanbul’u resmen işgal ederek -13 Kasım 1918’den beri zaten işgal altında idi- Meclisi Mebusan ’ı dağıtmışlardı. Bu bağlamda olarak 6 Nisan 1920’de İzmit’teki birliklerini güçlendirmişlerdi. Ancak birlikleri geniş bir arazi parçası olan İzmit Körfezini kontrole, Kuvayi Milliye Müfrezelerinin Ankara ’ya yönelik askeri personel ve mühimmat nakliyatına engel olmaya yetmiyordu. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti tarafından 18 Nisan 1920’de çıkartılan iki kararname ile Kuvayi İnzibatiye birlikleri kuruldu. Kuvayi İnzibatiye birliklerinin temel görevi Kocaeli Bölgesindeki işgal güçlerine yardımcı olmaktı. İki alaydan meydana gelen tümen seviyesindeki bu birlikler, 29 Nisan ’da İstanbul’dan vapurlara bindirilip Derince ve Seymen iskelelerinde karaya çıkartıldılar. Süleyman Şefik Paşa tarafından deruhte edilen – İzmit ve Havalisi Fevkalade Komutanlığı- komutanlığın karargahı, Yavuz zırhlısında bulunuyordu. Kuvayi İnzibatiye birlikleri İzmit’in 2 km doğusunda Kullar köyü civarında idiler.(21)

    Mayıs ayında bölgede teşkilatlanmasını ve konuşlanmasını tamamlayan Kuvayi İnzibatiye, Haziran içinde Kuvayi Milliye Kuvvetlerine karşı bir taarruz planlıyordu. Sivas Kongresi ile birlikte Batı Anadolu Kuvayi Milliye Komutanlığına atanmış olan Ali Fuat (CEBESOY) Paşa, durumu vaktinde öğrenmiş ve 14 - 16 Haziranda yaptığı topyekün bir taarruzla Kuvayi İnzibatiye birliklerini dağıtmıştı.(22) İngilizlerin bölgeye Yunan Kuvvetlerini getirmeleri bu olaydan sonra oluşmuştur.

    İngiliz Kuvvetleri Kocaeli yarımadasının kontrolünü, İstanbul’un emniyeti ve bölgeye etkin biçimde hakim olmak yönünden istiyorlardı. Yunan Başkomutanlığı da İstanbul – Ankara arasındaki ulaştırma yollarını elde tutmakla, Milli Kuvvetlere İstanbul’dan sağlanan lojistik desteğin engellenmesini amaçlıyordu.

    ________________________________________________
    18- Hereke Fabrikayı Hümayun : İzmit Çuha Fabrikasının yapımı için görevlendirilen Ohannes ve Bogos Dudyan Biraderler tarafından inşa edilmiştir. Saraya ait olan fabrika yünlü ve ipek halı, perde , örtü ile yünlü ve ipekten kumaşlar üretiyordu. İstanbul’a yakın olduğundan tren veya vapurla devlet erkanı tarafından ziyaret edilen fabrika, 1894 ve 1898 yıllarında Alman İmparatoru II. Wilhem ve 1910 yılında Sultan V. Mehmet ( Reşat) tarafından da ziyaret edilmişti. Ziyaretler nedeniyle deniz kenarında köşk ve misafirhane inşa edilmişti. Bu yapılar “ Kayzer Köşkü, Kayzer misafirhanesi adıyla” halen tarihi özelliklerini korumaktadırlar. ( M. Kenan KAYA – Yaşar YILMAZ – Sara BOYNAK – Vahide GÜZGÖR ; “ Milli Saraylar Koleksiyonun da Hereke Dokumaları ve Halıları” TBMM Yay. İst. 1999.
    19- ATASE, ISH – SA, s. 1289, K. 180, Göm. 46, Tar. 29-12-1918.
    “ ISH - 7A, s. 4886, K. 373, Göm. 110, Tar. 01. 02. 1919
    “ “ , s. 4766, K. 380, Göm. 89, Tar. 09. 06. 1919
    20- ATASE, ISH.- 7A. s. 4673, K. 380, Göm. 67, Tar. 31. 05. 1919.
    21- A. SOFUOĞLU, s. 342-350; Yusuf ÇAM, s. 93-104.
    22- A. SOFUOĞLU, s. 352-370


    Bu bağlamda olarak Bandırma’ da bulunan General B. Gargarlidis komutasındaki 11. Tümen (veya Manisa tümeni) vapurlarla Temmuz 1920 sonundan itibaren Derince ve Seymen iskelelerinde karaya çıkartıldılar.(23) İngiliz General Iron Sıde komutasındaki 28. Tümenin emrine giren Yunan tümeninin 16. Piyade alayı Sapanca, 9. Girit alayı Kandıra, 17. Piyade alayı Gebze ve Hereke bölgesinin kontrolü için görevlendirilmiş / konuşlandırılmışlardı.(24) Yunan Kuvvetlerinin temel görevi Şile – Hereke ve Kandıra – İzmit hatları arasındaki bölgeyi Milli Kuvvetlerden temizlemekti. Öte yandan Genelkurmay Başkanlığının 24 / 25 Haziran 1920 tarihli genelgesi ile Batı Anadolu Kuvayi Milliye Komutanlığı kaldırılmış yerine “ Batı Cephesi Komutanlığı “ kurulmuştu. Komutanlığına yine Ali Fuat Paşa getirilmişti.(25) Bu suretle Kocaeli bölgesinde Türk ve İtilaf Kuvvetleri nizami ordular halinde teşkilatlanmış oluyorlardı.(26) Hereke bölgesine gelen Yunan kuvvetleri kente yakın Tavşancıl, Yukarı Hereke, Kalburcu gibi tepelerde kurulmuş olan küçük yerleşim yerlerinde konuşlandırılmışlardı.(27) Öte yandan İngiliz kuvvetleri, Hereke ve civarına kendi kuvvetlerini getirmeye ve özellikle sahil kesimi ile tren yolunun kontrolünü kendi birlikleriyle ellerinde tutmaya devam etmişlerdir.(28) Ancak Kuvayi Milliye güçleri bu kontrole hiçbir zaman rıza göstermemişlerdir. Mesela Kuvayi Milliye ’nin Haziran 1920 tarihinde İzmit’ten itibaren geliştirdiği taarruz harekatı öncesinde Hereke – Yarımca arasındaki (Arap kalesi altında) tren köprüsü Kuvayi Milliye kuvvetlerince 2 Haziran 1920 günü tahrip edilmişti.(29) Bunun üzerine İngiliz kuvvetleri Derince – Yarımca – Hereke – Tavşancıl ve Diliskelesi istasyonlarını takviye etmişlerdi. Bu bağlamda olarak 12 Haziran 1920 günü Hereke iskelesine yeni birlikler getirilmiş, bu birliklerle ayrı bir müfreze teşkil edilerek tren istasyonu civarına çadırlı ordugah kurulmuştu.(30)

    Ancak İngiliz kuvvetlerince, Hereke de bulunan Fabrikayı Hümayun (Padişahın himayesindeki fabrika)’nın korunmasında Osman Efendi’nin müfrezesi ile işbirliği yapılmıştır.(31) Nitekim çatışmaların yoğunlaştığı 1920 yılı Haziran ve Temmuz aylarında fabrikanın iaşe teminine de kolaylık gösterilmiştir.(32) Bunun yanında fabrikanın korunması için gerek askeri personel yönünden gerekse, silah yönünden icap eden takviyeler yapılıyordu.(33) Buna karşılık İngiliz Kuvvetleri özellikle İstanbul – Ankara hattında çalışan tren seferlerinde kontrolü son “derece sıkı yapmaktaydılar. Sadrazam Teyfik OKDAY “ Paşanın oğlu ve aynı zamanda Padişah VI. Mehmet (Vahidettin)’in damadı Yarbay İsmail Hakkı (OKDAY) bey (1881 – 1977) “ 8 OCAK 1921’de “ Koyun Tüccarı” vesikası (Kimliği) ile Anadolu’ya geçmek için bindiği Tren Hereke’de durdurulmuş, İngiliz Bnb. yanında Ermeni tercüman olduğu halde treni sıkı bir kontrolden geçirmişti. Bu kontrolden kurtulan İsmail Hakkı Bey İzmit’e geçtikten sonra Batı Cephesine gitmiş II. İnönü savaşlarına 4. Tugay Komutanı olarak katılmıştır.(34)

    ________________________________________________
    23- TİH. II. C. 2. Kıs s. 397.
    24- A.g.e. S. 398
    25- A.g.e. S. 395
    26- Bu tarihten (Haziran 1920) itibaren Ermeni ve Rum çetelerinin faaliyetleri en az seviyeye düşerken bölgedeki Türk Milli kuvvetleri Batı Cephesi’ne bağlanmıştır. Örneğin Karamürsel bölgesindeki Gökbayrak Çetesi ile Kandıra Cebu tarafındaki İpsiz Recep Çetesi 41. Alayın kuruluşunda yer almışlardır (ATASE “ Gökbayrak Taburu Koleksiyonu”, Klasör 32, Dos. 186, Fihrist 1-18)
    27- O günleri yaşayan Nazım Gür ve Emine ERİKLİ Yunan birliklerinin kaldıkları evleri ve konuşlandıkları bölgeleri anlatmışlardır.
    28- Esasen A. Fuat Paşa ’nın Kuvayi İnzibatiye ’ye yaptığı taarruzların Derince - Hereke bölgesine gelmemesi için İngiliz kuvvetleri gerekli tertip ve tedbirleri almışlardı. Hatta denizden ve havadan birliklerimize ateş açmışlardı. K. ARAS, s.13 A. SOFUOĞLU, s. 370.
    29- ATASE ISH. 14A, s. 1550 K. 1012, G. 63, Tar. 30. 05. 1920.
    ATASE, ISH. 9A, s. 5595, K .518, G. 75, Tar. 03. 06. 1920.
    30- ATASE ISH – 10 A, s. 1776, K.643, G 103, T. 21.06.1920.
    ATASE ISH – 14 A, s. 3428, K.974, G 78, T. 15.07.1920.
    31- ATASE ISH – 9 B, s. 6543, K. 546, G. 20, T. 30.06.1920.
    ATASE ISH – 9 B, s. 7204, K. 556, G 23, T. 20.07.1920.
    33- ATASE ISH – 9 B, s. 8301, K. 545, G. 160 T. 25. 08.1920.
    ATASE “ “ s. 9151, K.558, G. 47, T. 20. 09.1920.
    34- Arı İNAN, “ Tarihe Tanıklık Edenler ”, Çağdaş yay. İst. 1972 S. 33-35.



    HEREKE’NİN KURTULUŞU


    Batı Cephesinin 25 Haziran 1920’de kurulması ile birlikte bölgedeki milis güçlerin bir kısmı nizami ordu birliklerine katılırken, bir kısmı da yine Ankara Hükümetinin bilgisi dahilinde ; Karakol, Felah, Muaveneti Milliye gibi çeşitli gizli cemiyetlerin koordinesinde olarak faaliyet göstermişlerdi. Bölgedeki milis güçlerin, Batı Cephesine yaptıkları askeri personel ve mühimmat nakli, savaş boyunca devam etmiştir.(35) Esasen Yunan Kuvvetleri 22 Haziran 1920’den itibaren yeniden, harekete geçerek Batı Anadolu’yu ve Trakya’yı işgale başlamışlardı. Nitekim 8 Temmuz da Bursa işgal olunurken, 25 Temmuz da Edirne ele geçirilmiş, burada bulunan I. Kolordu Bulgaristan’a geçmişti.(36) Bu tarihlerde bölgede de komutan değişikliği yapılmıştı. 9 Kasım 1920’de Ali Fuat Paşa’nın Moskova Büyük elçisi olarak bölgeden ayrılması ile Miralay İsmet (İNÖNÜ) Bey Batı Cephesi K.’lığına getirilmişti. (37)

    İsmet Bey Eskişehir’e kadar ilerleyen Yunan Kuvvetlerini, 6-11 Ocak 1921 tarihlerinde İnönü Mevzilerinde yaptığı savunma savaşlarıyla durdurarak I. İnönü Zaferini kazanmıştı. Zaferin ardından 26 Ocak 1921’de Miralay Halit ( KARSIALAN ) komutasında “ Kocaeli Kumandanlığı ” kurulmuştu.(38) Tümen gücünde ve mürettep tümen veya fırka adıyla anılan bu birlik, yine zaferle sonuçlanan, II. İnönü Savaşına ( 23 Mart – 01 Nisan 1921 ) katılmıştı. Savaşın hemen sonunda ise (30 Mart 1921) Kocaeli Komutanlığı, Mürettep Kolordu haline getirilmiş ve Miralay Kazım (ÖZALP) Komutanlığa atanmıştı. Kazım Bey Mürettep kolordusu ile İzmit’in kurtarılmasını sağlayacaktır.(39) Türk Kuvvetlerinin 6 Ocak –1 Nisan 1921 tarihlerinde yine İnönü mevzilerinde başarıyla yaptığı savunma harekatı, Yunan kuvvetlerini ürkütmüştü. Başkomutan General Papulas başarının sağlanması için, teçhizatı ile birlikte elli iki bin kişilik daha kuvvet istiyordu. Yunan Hükümeti bu talebi uygun karşılamış, ülkede seferberlik ilan ederek Batı Anadolu’daki kuvvetlerini takviye etmişti. (40)

    Öte yandan Yunanistan yeni birliklerle Anadolu’ya yığınak yapıyor hatta kral Konstantin bu hazırlıkları yerinde görmek üzere Anadolu’ya geliyordu(41). Bu bağlamda olarak Yunan Başkomutanlığınca Uşak – Polatlı istikametinde taarruz planlandı. Planlamaya göre Türk kuvvetlerinin yenilgiye uğratılması için mevcut kuvvetlerinin Uşak bölgesinde toplanmasına karar verildi.(42) Bunun içinde taarruz bölgesinde yığınaklanmaya başlanıldı. Bu hazırlıklara bağlı olarak, İzmit’te bulunan 11. Tümenin bir kısım birlikleri deniz yolu ile Seymen ve Derince iskelelerinden Mudanya’ya götürülürken, diğer birlikleri İzmit Körfezine güney kıyılarından (Değirmendere – Karamürsel – Yalova istikametinden) İznik ’e intikal ettirildi.(43)

    ________________________________________________
    35- TİH. VII. C (İdari Faaliyetler) Ank. 1975. S. 98- 111.
    36- TİH II.C 2, Kıs. Ank. 1999, s. 294-296; 380-382.
    37- TİH II.C 3, Kıs. Ank. 1994 s. 37-44 ( Aynı tarihte – 9 Kasım 1920 – Batı Cephesi ikiye ayrılmış Batı Cephesine İsmet Bey kumanda ederken Güney Cephesine de Refet (BELE) Bey kumanda etmiştir.)
    38- A.g.e, s. 115; Kazım ÖZALP, “ Milli Mücadele”, C.I, TTK Ank. 1998, s. 171-173.
    39- K. ÖZALP, s. 176-177.
    40- TİH. II.C, 4. Kıs. , Ank. 1974, s. 22-33.
    41- Oğlu Kral I. Allexandre’ın Maymun tarafından ısırılmasından sonra (27 Ekim 1920) ülkeye dönen Kral Kostantin kesin sonuçlu bir taarruz harekatı için Yunanistan’da seferberlik ilan etmişti. 13 Haziran da Anadolu’ya gelen Kral Sakarya Savaşı ( 23 Ağustos – 13 Eylül 1921) sonunda geri dönmüştür. ( Yahya AKYÜZ, “ Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu” , Ank. 1988. s. 229 -278)
    42- ATASE 1/ 4257, Kls. 1013, Dos. 1 Fih. 56 ( MMV Fevzi (ÇAKMAK) Paşa’nın “Beklenen Yunan Taarruzu”’na ait değerlendirmesini içeren 8 Mayıs 1921 tarihli yazısı )
    43- TİH. II.C 4 Kıs., s. 130 –138.



    Ancak Yunanlılar bölgeden ayrılırken geçtikleri yerlerde mezalim uygulamaya devam ettiler. Nitekim İzmit Mürettep Kolordu tarafından 28 Haziran 1921 günü teslim olunduğunda 300’ün üzerinde şehit tespit edilmişti. (44)

    İzmit’in milli kuvvetlerimiz tarafından teslim alınması İngilizleri telaşa düşürmüştü. Aynı gün bir İngiliz subayı İzmit’i teslim alan Mürettep Kolordu K. Alb. Kazım Bey’le İngiliz Genelkurmayı adına görüşme talebinde bulunmuştu. Kazım Bey İzmit Komutanı Bnb. Emin Hüsnü Bey’in aracılığı ile şu cevabı vermişti. “İzmit’e giren Türk kıtaları bölgede kalacaklardır. Ankara’nın vereceği emir doğrultusunda İstanbul üzerine harekat geliştirilecektir.”(45) Bu suretle harekata devam edileceğini işaret eden Kazım Bey, İzmit ‘in kurtarılmasını müteakip, bir kısım birliğini Derince ’ye göndermişti.

    İngiliz kuvvetlerinin mevzilerini savunmak üzere Derince ’de gerekli tertip ve tedbirleri aldıkları tespit edilmişti. İngiltere’yi bütün bütüne karşıya almamak için ,milli kuvvetler buradan öteye - İstanbul istikametine – harekat geliştirmemişti. Milli kuvvetlerimizin Derince ’nin batısına geçmesi Mudanya Mütarekesinden sonra gerçekleşmiştir. Ancak tren seferleri 4 Ağustos 1921 ’den itibaren normal şekle dönmekle milli kuvvetlerimize Ankara –İstanbul demiryolu ulaştırması açılmış- oldu.(46) Bu suretle Ankara Hükümeti, Kocaeli bölgesi ile daha etkin biçimde irtibat sağlamıştır.

    26 Ağustos 1922’de başlayan, 9 Eylül ‘de İzmir’e (Akdeniz’e) ulaşılması ile sona eren “Büyük Taarruz“ ülkenin diğer kesimlerinin düşman kuvvetlerinden temizlemesi için 18 Eylül ’e kadar “ Takip Harekatı ” olarak devam ettirildi.(47) Ordularımız İzmir ve Bursa’yı geri aldıktan sonra Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Trakya’yı kurtarmak üzere harekatını kuzey yönünde devam ettirdiler. Bu bağlamda olarak II. Ordu Çanakkale bölgesine konuşlanırken I. Ordu ( III, IV. Kolordular ve Kocaeli grubu ) Kocaeli bölgesine intikal etti.(48) İtilaf Devletleri Türk Ordusunun özellikle Boğazlar civarına yaklaşması ve bu bölgelerde tehdit oluşturması üzerine, endişelenerek “Ateşkes” görüşmelerinin ivedilikle başlamasını istediler.(49) Konu ile ilgili çalışmalar / görüşmeler devam ederken Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa, kuvvetlerini Boğazlar Bölgesine (Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı) yığarak, stratejik noktaları kontrol altında tutmayı hedefliyordu.(50)




    44- Talat YALAZAN , “ Türkiye’de Yunan Vahşet ve Soy Kırımı Girişimi” , 2. C. Ank. 1994. S. 102 – 105 ; Y. ÇAM s. 185.
    45- K. ÖZALP, s. 179.
    46- Y. ÇAM, s. 189.
    47- Hikmet BAYUR, “ XX. YY.’da Türklüğün Tarih ve Acun Siyaseti Üzerindeki Etkileri” TTK, Ank. 1989, s. 298-309.(Yazar İngiliz birliklerinin özellikle Derince bölgesinde tarafsız bölge olduğu iddiasından söz etmektedir. Ancak böyle bir belgeye rastlanmamıştır. Nitekim askeri komutanlarda İngilizlerle yapılan görüşmelerde bunu doğrulamaktadırlar.)
    48- BMM, I. Dönem Zabıt Ceridesi, C. 23 s. 276 ; Nutuk s. 283-284.
    49- Nutuk, 284 , Tevfik BIYIKLIOĞLU, “ Trakya ‘da Milli Mücadele”, TTK. Ank. 1992 s. 442-444
    50- Nitekim Batı Cephesi Komutanı İsmet (İNÖNÜ) Paşa 30 Eylül 1922 günü Mudanya Konferansı’nın cereyanı sırasında kıtaların Kocaeli Yarımadasında Yarımca – Şile Hattına kadar ilerleyebileceklerini, Hiç olmazsa Süvari keşif kollarımızın 3 Ekim 1922’ye kadar buralarda mevkilenmelerini ” istemekte idi. ( TİH. II. C. , 6. Kıs. , III. Kit. s. 99.)


    Çanakkale bölgesinin emniyete alınmasından sonra 3. Kolordu kuzeye yükselerek, bu sırada İzmit’ten Bursa’ya intikal etmiş olan Mürettep Kolordu ile birleşti. Her iki kolordu birlikte hareketle 27 Eylül 1922 tarihinden itibaren İzmit’e geldiler. Körfezin kuzey yakasına yani Derince- Şile hattına yöneldiler. 3 Ekim günü Gebze – Şile hattına ulaşan süvari birlikleri ilerleyişlerini buradan da devam ettirerek İstanbul Boğazı’nın doğu sınırına ulaştılar. Burada verilecek emirlere göre tertiplenmek üzere beklediler. Dolayısı ile 3 Ekim 1922’den itibaren Hereke ve civarı da Türk Kuvvetlerinin kontroluna geçmiş oldu.(51) Mudanya görüşmelerinin başladığı 3 Ekim günü kuvvetlerimizin durumu yukarıda anlatıldığı şekilde idi.

    Ancak Mudanya’da yapılmakta olan “ Ateşkes ” görüşmeleri istenilen biçimde devam etmiyordu. Görüşmeleri sürdürmekte olan İsmet Paşa, Başkumandanlığa Kocaeli Yarımadasındaki 1. ve Çanakkale bölgesindeki 2. Ordulara her an harekata hazır olmalarının gereğini bildirdi. Bunun üzerine, 6 Ekim 1922 günü saat 16:15’de bizzat Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından, Genelkurmay Başkanlığı ve Batı Cephesi Komutanlığına (her iki makamda Mareşal Fevzi ÇAKMAK tarafından deruhte ediliyordu.) Kocaeli bölgesinde bulunan tüm birliklerin “6 / 7 Ekim 1922 gecesinden itibaren İstanbul üzerine harekete geçmeleri emri verildi. Zaten bu kuvvetler Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının stratejik mevkilerine yerleştirilmekle Boğazların ve İstanbul’un gerektiği anda geri alınması amacı güdülmüştü.(52) Kuvvetlerini ileri harekat için sevk eden Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), bu suretle İstanbul bölgesi ile Trakya’ya ait temel stratejisini ortaya koyuyordu.

    Başkumandanlığın Kocaeli ’deki I. Ordu birliklerine verdiği “ Harekat Emri ” Mudanya Konferansı süresince geçerliliğini devam ettirmiştir. Birliklerimizin ilerleyişini İstanbul’da yayınlanan gazetelerin 7 Ekim 1922 ve onu takip eden günlere ait nüshalarında ayrıntıları ile görmek mümkündür. 3. Kolordu Birlikleri 10 Ekim günü Kartal ve Şile hattını geçtikten sonra, ilerleyişlerini İstanbul Boğazına doğru devam ettirerek Riva’ya gelmişler, yani Boğaza 15 Km kadar yaklaşmışlardı.(53) Ancak Mudanya görüşmelerinde Türk Ordusunun boğaza bu kadar yaklaşması onaylanmamıştır. Nitekim 12 Ekimde imzalanan Mudanya Mütarekesi’nin 11. Maddesine göre; Darıca- Gebze- Şile hattı İtilaf Devletleri ile TBMM arasında sınır (Hattı Fasıl – ara hattı) olarak belirlenmiş, bu hat ile 15 km doğuda kalan, yani Gebze - Tavşanlı sırtları arasındaki alan “Tampon Bölge” olarak tespit edilmişti. Yine sözleşme gereğince anılan bu tampon bölgedeki karayolu (şose) her iki tarafın kullanımına açık olacaktı. (54)



    51- İkdam 4 Ekim 1922.
    52- BMM Gizli Celse Zabıtları, C. 3 s. 906 ( M. Kemal Paşa ’nın konuşmaları).
    53- İkdam 7,8,9 Ekim 1922 ; Anadolu’da İleri 7,8,9 Ekim 1922.
    54- TİH. II.C. 6. Kıs. 4. Kit. S. 141-143.

    Bilindiği gibi Mudanya Mütarekesi 15 Ekim 1922 gününden itibaren yürürlüğe girmiştir. Batı Cephesi komutanlığının 11 Ekim 1922 günü yayınladığı 42 sayılı ordu emri ile Nurettin (SAKALLI) Paşa komutasındaki I. Ordu İzmit’e konuşlanacaktı. I. Ordunun aynı gün yayınladığı 43 sayılı Kolordu emri ile Şükrü Naili (GÖKBERK) paşa komutasındaki III. Kolordu karargahı 15 Ekim 1922 tarihi itibari ile Hereke’ye, konuşlandırıldı. Kolordu bağlısı Alb. Salih (OMURTAK) Bey komutasındaki 61. Tümen Yarımca – Derince arasındaki bölgeye, Alb. Abdurrahman Nafız (GÜRMAN) komutasındaki I. Tümen Dilburnu – Demirciler- Denizli bölgesi (Gebze – Tavşancıl arası)’ne konuşlandırıldı. Bu tümenin bir taburu Tavşanlı’ya, III. Kolordu bağlısı 56. Topçu Alayı Tavşancıl ’a konuşlandırıldı.(55) (Bu kuvvetler, Lozan Antlaşmasının imzalanması (24 Temmuz 1923)’nı müteakip 6 Ekim de İstanbul’a girecektir.)

    Hereke’nin kurtuluşunu fiili ve hukuki olmak üzere iki ayrı noktada incelemek gerekir.


    Hereke fiili olarak; 27 Eylül ‘den itibaren Kocaeli Yarımadasına gelerek harekata başlayan 3. Kolordu ve Mürettep Kolordu birliklerinin bölgede kontrol tesis ettiği 3 Ekim 1922’de kurtarılmıştır.

    Hereke ’nin hukuki yönden kurtuluş tarihi; Mudanya Mütarekesinin yürürlüğe girdiği 15 Ekim 1922 olması gerekir. Mütarekenin II. Md.’ne göre Garp Cephesi tarafından verilen emirle 3. Kolordu Komutanlığı 15 Ekim 1922’de Hereke ’de resmen konuşlanmıştır. Bu duruma göre Türk askerinin resmen şehirde konuşlandığı 15 Ekim 1922 gününün Hereke için “ Milli Kurtuluş “ günü olarak kabul edilmesi gerekir. Nitekim Genelkurmay Arşivi (ATASE) ‘nden yaptığımız araştırma da Hereke’nin Kurtuluş gününün 15 Ekim ‘in olması gerektiğini doğrulamaktadır.

    III. Kolordu Hereke’de bir yıl kalmıştır, kolordu karargahı olarak İngilizlerin terk ettiği Fabrikayı Hümayun İlkokulu seçilmişti. Bu bina daha sonra bir taraftan eğitim verirken diğer taraftan da Hereke Nahiye Müdürlüğü’nün makam odalarını da bünyesinde bulundurmuştur. Lozan Barış Antlaşmasının (24 Temmuz 1923) yürürlüğe girmesi (23 Ağustos 1923)’ni müteakip 6 Ekim 1923’te işgal orduları İstanbul’u terk etmiş, yerine Şükrü Naili Paşa’nın komuta ettiği III. Kolordu İstanbul’a yerleşmişti. Bu nedenle Şükrü Naili Paşa’nın ailesi Hereke’ de bir yıl kalmıştı. Daha önce Mersinde bulunan eşi Nazire Hanım ve üç çocuğu (Turgut, Macit ve Saadet) trenle Hereke’ye gelmişlerdi. İstasyonun batı tarafındaki ahşap binaya (halen mevcut değildir, yerinde gazino vardır.) yerleşmişlerdi. Fabrikayı Hümayun’a ait olan bu bina lojman şeklinde olduğundan yanındaki dairelere Kurmay Başkanı Hayrullah Bey (Tümgeneral Hayrullah FİŞEK) ve yaver Hüsnü Bey ve aileleri yerleşmişti. Ancak bölgede askeri faaliyetler yoğun olduğundan okullarda eğitim yapılamamış, dolayısı ile çocuklar okula gidememişlerdi. Şükrü Naili Paşa Fabrikayı Hümayun’a ait olan Kayzer Köşkünü makam binası olarak kullanmıştı. Kızı Saadet Hanım yazın bu binada kaldıklarını anlatmaktadır. III. Kolordunun 6 Ekim 1923’te İstanbul’a giden tren ile birlikte Şükrü Naili Paşa’nın da ailesi –yine trenle- İstanbul’a gitmişti.


    __________________________________________________

    55- ATASE Kutu 2, Dosya 20 Fih. 1-116 ( 3. Kolordu Tarihçesi 1911-1923)

    Sayfa 2

    Atatürk Hereke'de II (M.Hergüner)


    GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN HEREKE’YE GELİŞLERİ

    Dr. Mustafa HERGÜNER


    Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Reisi ve Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa İzmit bölgesine Büyük Taarruzdan önce de gelmişti. (56)

    Mustafa Kemal Paşa’nın 11-24 Haziran 1922 tarihleri arasında yaptığı bu gezinin pek çok amacı vardı. Yunan Hükümeti Anadolu Harekatını yöneten General Papulas’ın yerine General Hacı Anesti’yi atamış, anılan general 5 Haziran 1922’de İzmir’e gelerek göreve başlamıştı. Yeni başkomutan Trakya’da bulunan birliğini (6. Tümeni) Kocaeli’ye getirerek buradan – Diğer kuvvetleriyle birlikte- Eskişehir istikametinde taarruz harekatı geliştirmeyi düşünüyordu. Bu bağlamda olarak General Hacı Anesti, 10 Haziran 1922 tarihinden beri Uşak civarındaki birliklerini denetlemekte idi.(57) Öte yandan 16 Ekim 1921 tarihinden beri I. Ordu K.’lığı yapan Ali İhsan (SABİS) Paşa Cephe komutanı İsmet (İNÖNÜ) Paşa ile geçinemiyordu. Görevden alınıp yerine başka bir komutanın atanması gerekiyordu. (58)

    Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa yanında Milli Müdafaa Vekili (MMV) Kazım (ÖZALP) paşa olduğu halde Ankara’dan Sarıköy İstasyonu’na gelmişti. Burada MMV Kazım Paşa ve Batı Cephesi K. İsmet Paşa ile Ali İhsan Paşa konusunu ve Büyük Taarruz’un yapılacağı tarih hakkında görüşmeler yapmıştı. Yapılan görüşmede “Büyük Taarruzun “ Ağustos sonunda yapılmasına karar verildikten sonra Başkumandan Adapazarı’na hareket etmişti. Kazım ve İsmet Paşalar kendisinden ayrılmış, I. Ordu K.’lığı sorununa çözüm bulmak üzere Batı cephesi karargahına gitmişlerdi.(59) Başkumandan Adapazarı’ndaki İmalatı Harbiye Fabrikası ile Kocaeli Grubunun denetlemesini yapmak üzere yoluna devam etmişti.

    14 Haziran Çarşamba günü Adapazarı’na gelen Başkumandan, burada İstanbul’dan – Ankara’ya birlikte gitmek üzere gelmiş olan annesi Zübeyde ve kardeşi Makbule Hanımlarla görüşmüş şehirde iki gün kalmıştı. Yanında Kocaeli Grubu Kumandanı Miralay Halit (KARSIALAN) ile birlikte bölgedeki birliklere, denetlemelerini yaptıktan sonra 17 Haziran Cumartesi günü saat 18:00’de trenle İzmit’e gelmişti.(60) İzmit Merkez Komutanı Kaymakam Hüseyin Hüsnü Bey, Belediye Reisi Abidin Bey, Müdafaa-i Hukuk Reisi, Mülkiye Müfettişi Emin Bey ile İstihbarat Müdürü Cevdet Bey tarafından karşılanan Mustafa Kemal Paşa, halkın coşkun tezahüratı arasında saat kulesi civarında bulunan ve kendisine tahsis olunan kasra gitmişti.(61) Mustafa Kemal Paşa, Sultan Abdülaziz tarafından 1874 yılında yaptırılan bu kasırda kısa bir süre istirahat ettikten sonra, çeşitli heyetleri kabul etmişti. Bu arada TBMM’nin İstanbul’daki Temsilcisi (Hilali Ahmer – Kızılay Başkanı) Hamit Bey ’den daha önce planlanmış olan Fransız gazetecisi Claude Farrare ile 18 Haziran Pazar 1922 günü İzmit’te görüşme randevusuna ait bilgi sorulmuştu. Planlamaya göre Fransız yazar 18 Haziran günü bir Fransız Torpidosu ile gelecek, körfezin kıyılarındaki Mürettep Kolordu ’ya ait topçu bataryaları Fransız Savaş gemisine ateş açmayacaktı.(62)
    ______________________________________________________
    56- Sabahattin ÖZEL, “ Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın Adapazarı ve İzmit Gezisi”, Türk Dünyası Araştırmaları İst. Haziran 1988s. 25-47.
    57- TİH. II.C, 6. Kıs. 1. Kit. Ank. 1994 s. 192-200.
    58- Nutuk, II.C s. 270 – 276 ; K. ÖZALP s. 229.
    59- A.g. yerler.
    60- Mehmet ÖNDER, “ Atatürk ‘ün Yurt Gezileri”, T. İş Ban. Yay. Ank. 1975 s. 201.
    61- 1970’li yıla kadar Vali Konağı olarak kullanılan bu binada halen çeşitli dernekler ( Kuvayi Milliye......) faaliyet göstermektedir.
    62- Bilindiği gibi 28 Haziran 1921 Tarihinde İzmit Yunanlılardan kurtarılmıştı, İtilaf Donanmasının Özellikle Yunan Savaş gemilerinin kıyılarımıza zarar vermeleri için topçu bataryaları konulmuştu.

    Claude Farrare 18 Haziran 1922 Pazar günü saat 11’de Tuareg adlı Fransız Torpidosu ile İzmit’e gelmişti. Yanında mihmandarı Ercüment Ekrem, Hilaliahmer (Kızılay) Reisi Hamit, Gazeteci Mecit ve Ahmet Emin Beyler bulunuyorlardı. Şehrin ileri gelenleri limanda demirleyen torpidoya sandallarla giderek Fransız yazar’a hoşgeldiniz demişlerdi. Daha sonra kıyıya çıkan Claude Farrare Fransız Milli Marşı ile karşılanmış, İzmit Tütün Şirketi Müdürü Yusuf Osman Bey Fransızca yaptığı konuşma ile günün atmosferini anlatırken, Fransız yazarın gelişinden duyulan memnuniyeti beyan etmişti.(63)

    Claude Farrare , Türk Bayrağını öperek yaptığı konuşmada “ Ben sizi müdafaa etmekle, ancak hak ve hakikati savunmuş olmaktayım. Bu görevime devam edeceğim” diyordu.(64) Daha sonra kendisinin ikametine tahsis olunan Portakalzade Hafız Ali Rüştü Bey’in evinde bir müddet istirahat ettikten sonra, Mustafa Kemal Paşa’nın bulunduğu kasr’a gitmiş, birlikte öğlen yemeği yemişlerdi. Yemekten sonra iki saat kadar süren bir mülakat yapılmış, daha sonra Tersane Meydanında (şimdiki Merkez Bankasının bulunduğu yer) Claude Farrare oyunlar düzenlenmişti. Akşam Saat : 630 ‘da Mustafa Kemal Paşa’nın bulunduğu kasrın büyük bahçesinde 120 kişilik çay ziyafeti verilmişti. Ziyafette sivil bir elbise giymiş olan Mustafa Kemal Paşa’nın sağında Claude Farrare, Hamit Bey, sol yanında Ercüment Ekrem Bey ve onun yanında da Cevat Abbas (GÜRER) Bey yer almıştı.(65) Başkumandan ziyafet sonunda yaptığı konuşmada:

    “ Ülkenin İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesini, Yunanlıların Türk halkına yaptığı gayri insani tecavüzleri, yerleşim yerlerini harabeye çevirdiklerini belirtmişti. Düşmanların Türkiye’nin Hıristiyanlara zulüm ettiği iftirasından yakınan Mustafa Kemal Paşa, yeni Türkiye Devleti’nin yaptığı her türlü icraatından tarihe ve medeniyete karşı hesap vermeğe hazır olduğunu söylüyordu. Yeni Türk Devleti’nin askerlikte olduğu kadar eğitim ve ekonomi konularında da gayretler sarf edeceğini / sarf etmesi gerektiğini anlatan Başkumandan, milletin Sevr Antlaşmasını(66) yani esir olmayı kabul etmediği için Yunanlıların saldırısı ile idam edilmek istendiğini ancak buna asla razı olmayacaklarını “ beyan ediyordu. Mustafa Kemal Paşa Claude Farrare ‘nin ziyaretlerinden memnun olduğu, ancak Türkiye’nin bu acı durumunu kendisine göstermekten üzgün olduğunu belirterek konuşmasını bitirmişti. (67)

    Fransız gazetecisi Claude Farrare cevaben yaptığı konuşmada, “ Tarihi bir değeri olan İstanbul’u ziyaretinde, bu büyük şehrin işgal altında olmasından ” duyduğu üzüntüyü dile getirmişti. Ancak Fransız gazeteci İzmit’te gördüğü “ Milli Mücadele Ruhundan” teselli oluyordu. Türk Milleti zalim ve alçak adamların oluşturduğu düşmanlarına karşı bağımsızlık uğruna , insanlık adaleti uğruna savaş veriyordu. Bu mücadelenin azimli ve sebatkar (dirençli) Milli Meclisi ve onun hükümeti, en önemlisi başındaki kutsal kumandanın önderliğinde yapılmakta oluşu, zaferin kesin olarak kazanılacağını işaret ediyordu. Fransız yazar, konuşmasını bu kutsal mücadeleyi kutlarken Mustafa Kemal Paşa ve Türk halkına olan samimi duygularını şahsı ve Fransız memleketi adına sunuyordu.(68)


    63- Muharrem GİRAY, “ Büyük Türk Dostu C. Farrare’in Atatürk’ü Ziyareti” Y.T. 2.C.s. 356-358; S. ÖZEL s. 32.
    64- Utkan KOCATÜRK “ Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi” 2.b. TTK. Ank. 1988 s. 334-335.
    65- Rıfat YÜCE , “ Kocaeli Tarih ve Rehberi”, İzmit 1945 s. 130-138; Avni ÖZTÜRE, “ İzmit Tarihi”, İst. 1981, s. 195-197.
    66- 10 Ağustos 1920’de Türklüğü yok eden ve Osmanlı Devleti tarafından imzalanan Sevr Antlaşması Ankara Hükümeti tarafından tanınmamıştı. Hatta Büyük Millet Meclisi 19 Ağustos 1920’de çıkardığı 37 sayılı kanunla Antlaşmayı imzalayanları ve Anlaşma ile ilgili toplanan Şurayı Saltanatta olumlu oy kullananları kınamıştı. ( Düstur 3. Tertip I.C. s. 48 )
    67- R. YÜCE s. 138-139.
    68- S. ÖZEL s. 39.

    Mustafa Kemal Paşa Ordu birliklerini denetlemesi ile ilgili olarak gazeteci A Emin (YALMAN) Bey ‘e verdiği demeçte, “ Ordudaki yüksek manevi kuvvetin dayanma, azim, iman, şevk ve sevincin çok defa gözlerini mutluluk yaşlarıyla dolduracak derecede etki yaptığını “ söylemişti. Bu suretle O, Yunan Başkumandanı’nın icra ettiği “ Yunan kuvvetlerinin kıpırdanma girişimlerine ” karşı caydırıcı bir hareketle –denetlemelerle- cevap veriyordu. Mustafa Kemal Paşa 19 Haziran Pazartesi günü saat 10’da yine özel tren ile İzmit’ten Adapazarı’na döndü. Mustafa Kemal Paşa’nın dönüşü sırasında, yanında Claude Farrare bulunuyordu. Adapazarı’na kadar birlikte seyahat ettikten sonra Fransız yazar ertesi günü tekrar İzmit’e oradan da İstanbul’a dönmüştü.(69) Başkumandan Adapazarı’ndan itibaren Ankara’ya gidiş yolu istikametinde yine askeri birlikleri – atışlı tatbikat yaptırarak- denetlemişti. (70)

    Gazi Mustafa Kemal paşa İzmit’i ikinci kez 16-19 Ocak 1923 tarihleri arasında ziyaret etti. Büyük Zaferden sonra ilk kez yapılan ve 14 Ocak 1923 günü başlayıp I. İzmir İktisat Kongresi ( 17 Şubat – 5 Mart 1923)’ne kadar devam eden yurtiçi gezisi sırasında İzmit, Yarımca, Hereke ve Tavşancıl ziyaret edilmişti.(71) Bu gezinin de önceki gibi ülke kaderini ilgilendiren değişik amaç ve hedefleri vardı. Bunlar özetle: Lozan görüşmelerinin olumsuzlukları nedeniyle orduların hazır tutulması, halkın yapılmakta ve/ veya yapılacak olan inkılaplara hazırlanması ile yeni devletin sosyal ve ekonomik standartlarının tespiti ve dünya ‘ya ilanı için İzmir İktisat Kongresinin toplanmasıydı. O’nun gezilerinde takip ettiği stratejide bunları görmek mümkündür. Nitekim Gazi Mustafa Kemal Paşa, bu seyahatini Büyük Nutuk’ta şöyle anlatmaktadır.

    “ Efendiler, saltanatın ilgası, Hilafet makamının selahiyetsiz kalışı üzerine, halk ile yakından temasa gelerek, ahvali ruhiye ve temayülatı fikriyeyi bir daha tetkik etmek mühimdi.

    Bundan başka meclis son senesine dahil olmuş bulunuluyordu. Yeni seçim münasebetiyle Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyetini siyasi bir fırkaya tahvil etmeye karar vermiştim. Sulh gerçekleştiği takdirde cemiyet teşkilatımızın, siyasi fırkaya dönüşmesini lüzumlu görüyordum. Bu hususta da halk ile bizzat hasbihal etmeyi uygun ve faydalı mütalaa ediyordum. Zaferden sonra talim ve terbiyeye başlamış olan ordumuzu da yakından görmek istiyordum. İşte bu maksatlarla Garbi Anadolu’da bir seyahat icra etmek üzere 14 Kanunsani (Ocak) 1923 tarihinde Ankara’dan hareket ettim.

    Eskişehir’den itibaren İzmit, Bursa, Balıkesir’de ve İzmir halkı münasip mahallerde toplayarak uzun hasbıhallerde bulundum. Ahalinin bana istedikleri gibi serbest sualler tercih etmesini talep ettim. Sorulan sorulara cevap teşkil etmek üzere, altı saat, yedi saat devam eden uzun konferanslar verdim.” (72)

    Başkumandan ’ın gezisini gerekli kılan nedenlerin başında yine askeri konular vardı:

    Mudanya Ateşkes sözleşmesinden hemen sonra Batı cephesi ordularında en yaşlı doğumlulardan itibaren –1881’den 1898’e kadar olmak üzere– 17 sınıf asker terhis edilmiş dolayısıyla mevcutlar yarı yarıya azalmıştı.


    69- Zeki SARIHAN , “ Kurtuluş Savaşı Günlüğü “ , IV. C. TTK, Ank. 1996 s. 483.
    70- Sabahattin ÖZEL , “ Türk Ordusunun Özel Sektörde İlk Defa Yer Alması ve Atatürk ‘ün Büyük Taarruz Öncesinde Kocaeli Grubunu Denetlemesi” Askeri Tarih Bülteni sayı:49, Ank. 2000. S. 139-146. (Askeri denetlemelerle ilgili geniş bilgi vardır.)
    71- Mehmet ÖNDER, s. 202-204; Utkan KOCATÜRK , s. 374 - 375.
    72- Nutuk 2.C. s. 312-313.

    Ancak bu uygulama Lozan’da yapılacak veya yapılmakta olan Barış Görüşmeleri için olumsuz bir etki yapabilirdi. Nitekim II. Ordu komutanı Yakup Şevki (SUBAŞI) Paşa 11 Kasım 1922 tarihinde ve I. Ordu Komutanı Nurettin (SAKALLI) Paşa 30 Kasım tarihinde Genelkurmay Başkanlığına yazdıkları yazılarla bu terhisin uygun olmadığını belirtiyorlardı.(73) Lozan görüşmelerini istenen biçimde sürdürülmesinde orduların gücü önemli bir faktör olduğu gibi, görüşmeler kesintiye uğrarsa yine bu kuvvetlere gereksinim olabilirdi. Başkumandan uğradığı yerlerde birliklere manevra ve tatbikatlar yaptırmakla bir taraftan TBMM’nin kesin tavrını ortaya koyarken diğer taraftanda ordunun güçlü olduğu izlenimi vermek istiyordu.

    Gerçektende 20 kasım 1922’de başlayan Lozan Görüşmeleri Kapitülasyonlar, Musul, Boğazlar gibi ana sorunlarda istenen biçimde gelişemiyordu. Lozan Baş Delegesi ve Hariciye Vekili İsmet (İNÖNÜ) Paşa 20 Aralık 1922 tarihinde İcra vekilleri Heyetine gönderdiği raporda “Konferansın kesilme ihtimali vardır. Konferansın kesilme krizlerine karşı İstanbul’da ve orduda daima hazır bulunmak gerekmektedir “ diyordu.(74) İsmet Paşa 23 Aralık 1922 tarihinde gönderdiği diğer telgrafta : “ Boğazlar, azınlıklar, kapitülasyonlar....... konularında lehimize insani bir karar vereceklerinde şüphem vardır. Konferansın kesilmesine hazırlıklı olunmalıdır, bu kesilme ansızın olabilir.... Konferans, bugünkü zihniyetinde olumlu bir hedefe yönelmiş değildir. Trakya’da bulunan Refet Paşa’ya vaziyete göre talimat veriniz.” (75)

    İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf (ORBAY) Bey, Genelkurmay Başkanlığına gönderdiği 21 Aralık 1922 tarihli yazı ile “ Lozan görüşmelerinde boğazlar ile ilgili müzarekelerin kritik bir devreye girdiğini, konferansın kesilme olasılığının bulunduğu İsmet Paşa tarafından iletildiğini” bildiriyordu. Rauf Bey, bununla kalmamış, Hükümet tarafından gerekenin yapıldığını Lozan’da İsmet Paşaya bildirmişti.(76) Bunun üzerine Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi komutanı Fevzi (ÇAKMAK) Paşa’dan “Konferansın kesilme olasılığının yakın olduğuna göre orduların hızla harekete geçirilmesi, ilk hedeflerinin ne olması gerektiği ve Trakya’da hareket tarzları hakkındaki düşüncelerini bu konuda şimdiden alınması gereken önlemlerin ordulara emir buyurulmasını ve bildirilmesini rica ediyordu.(77) Bu son durum üzerine Hereke’deki III. Kolordu Gebze’ye Bursa’daki IV. Kolordu Sapanca ve İzmit bölgelerine intikal ederken Batı Cephesi Karargahı Bursa’ya naklediliyordu. Bu suretle II. Ordu Çanakkale I. Ordu İstanbul Boğazına yapılacak mutasavver harekat için tertiplendirilmiş oluyorlardı.

    Ayrıca İzmir ve İzmit Körfezlerinin de mayınlanmalarına karar verilmişti. Bu tarihlerde yapılan mayın döküş harekatı ile İzmit Körfezi’nin Dil Burnu – Hersek Burnu arası mayınlanmıştı.(78) Aynı planlama gereğince I. Ordu birlikleri İstanbul Boğazı’nın doğusuna hücum ederken Trakya’da Refet (BELE) Paşa komutasındaki birlikler Boğazın batısına taarruz edecekler bu suretle İstanbul tamamiyle ele geçirilecekti.(79)


    73- TİH II. C , 6. Kıs, 4. Kit. Ank. 1995 s. 165 – 168. (Görülmektedir ki Kurtuluş Savaşında 1881doğumlar yani 41 yaşında olanlar da yükümlü olarak savaşmışlardır.)
    74- A.g.e s. 252 - 253. Bilal N. ŞİMŞİR , “ Lozan Telgrafları”, TTK. Ank. 1990. S. 254.
    75- B. ŞİMŞİR s. 270.
    76- TİH. II.C. 6. Kıs. 4. Kit. s. 202-213 ; B. ŞİMŞİR s. 271.
    77- TİH. II.C . 6.K. 4. Kit. s. 252-253.
    78- Mayınlar, Lozan Barış Antlaşmasından sonra Şubat 1924 temizlenmiştir. (Dz. K.’leri Lalahan Arşivi Bahriye Dairesi Dosyası Şubat 1924 olayları)
    79- Harp Tarihi Vesikaları ( Belgeleri) Dergisi (HTVD) sayı 66, Belge No: 1489.

    Esasen İngiltere İstihbarat servisi, Lozan’dan gelip giden telgraflar ile Türk makamları arasında yapılan yazışmaları zamanında elde ediyordu. Nitekim yukarıda belirtilen yazışmalar İngiltere Hükümetine ulaşmıştı.(80)

    Öte yandan Türkiye konferansın gidişine paralel olarak, gerekli her türlü askeri önlemleri gecikmeksizin alırken, İngiltere ve Yunanistan’ da buna benzer davranışlar içinde idi. Yunanistan Batı Trakya’daki kuvvetlerini arttırıyor, Lord Curzon İngiliz askeri makamlarını gerekli önlemlerin alınması ve olağanüstü bir durum ortaya çıkarsa uygulanacak bir harekat planı hazırlanması yolunda – kuvvetlerin Gelibolu yarımadasında toplanmasını- uyarıyordu.(81) Mustafa kemal Paşa’nın yurt gezisine çıktığı 14 Ocak 1923 günü I. Ordu Gebze’ye yani İstanbul’un 30 km’ sine kadar, II. Ordu ise aynı şekilde Çanakkale Boğazı yakınlarında yığınaklanmıştı.(82) I. Ordu komutanı bununla kalmamış birliklerinden seçtiği 3000 kadar askeri sivil giyindirerek Beykoz ve Sarıyer bölgelerine yerleştirmişti. Geçit Teşkilatı adı verilen bu birlik Lozan Antlaşmasından sonra dağıtılmıştır.(83) Yukarıdaki bilgilerden anlaşılacağı gibi Başkumandanın gezisinde askeri düşünceler ağırlık taşıyordu.

    Nitekim Mustafa Kemal Paşa Ankara’dan ayrıldığı 14 Ocak 1923 günü Lozan’da İsmet Paşa’ya gönderdiği telgrafta” Yarın orduları denetlemeye çıkıyorum. Aynı zamanda bu geziyi siyasi dahi kılacağım. Halkla yakından uzun uzun görüşeceğim.” demekle İsmet Paşa’yı durumdan haberdar etmişti.(84)

    Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa 14 Ocak 1923 günü Ankara’dan ayrılmakla Yurtiçi gezisi başlamış oldu. Ne var ki aynı gün İzmir’de tedavi görmekte olan Annesi Zübeyde Hanım 66 yaşında vefat etmişti. Acı haber kendisine 15 Ocak günü Eskişehir’ de bildirildi. Ancak O yapacağı “Yurtiçi gezisi, orduların denetlenmesi ve basın toplantılarına “ çok önem veriyor ve gezisini ertelemeyi düşünmüyordu. İzmir’e bir telgraf çekerek “ Verdiğiniz elim haber beni çok müteessir etti, Merhume ’nin münasip tarzda merasim-i tedfiniyesini ifa ettiriniz, Cenabı Hak, Millete hayat ve selamet versin ” demişti. (85)

    Mustafa Kemal Paşa 16 Ocak 1923 günü saat 16:30 ‘da İzmit’e geldi, o gün – daha önce kalmış olduğu- İzmit kasrında İstanbul gazetecileri ile ertesi sabah saat 03: 00 ‘e kadar devam eden konuşma düzenledi. Bu konuşmaya İstanbul Milletvekili Adnan (ADIVAR) Halide Edip (ADIVAR), İstanbul’un belli başlı gazetelerinin temsilcileri; Ahmet Emin (YALMAN) Velit Ebüzziya, Suphi Nuri, Yakup Kadri (KARAOSMANOĞLU), İsmail Müştak, Falih Rıfkı (ATAY) ile Anadolu’da İleri Gazetesinin İzmit muhabiri Hakkı (KILIÇ) Beyler hazır bulundular. Yapılan konuşmalarda; Mudanya Mütarekesi, Lozan Barış Konferansı’nda tartışılan konular, dış politika ’yı ilgilendiren önemli sorunlar ile devletin idaresine ait temel kurumlar görüşüldü.(86)

    80- Selahi R. SONYEL , “ Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika” , II. C, TTK. Ank. 1991, s. 324. ( 158-159 dipnot.....
    81- Aynı yer ( 161 numaralı dipnot)
    82- TİH. II. C. 6. Kıs. 4. Kit. s. 273 – 276.
    83- Rahmi APAK, “ Yetmiş Bir Subayın Hatıraları”E. U (Genkur) Bas. Ank. 1957 s. 266-267. ( Yazar bu sırada I. Ordunun İstihbarat subayıdır.)
    84- B. ŞİMŞİR s. 381-382.
    85- 16 Ocak 1923 tarihli “ Hakimiyeti Milliye” gazetesi; 30 Kasım 1929 tarihli Milliyet Gazetesi. (Geziye katılmış olan, Siirt Milletvekili Mahmut (SOYDAN) Bey “ Gazi ve İnkılap “ adlı telrikayla bu geziyi anlatmaktadır.)
    86- Hakimiyeti Milliye 17 Ocak 1923, Arı İNAN, “ Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 Eskişehir – İzmit Konuşmaları” , TTK. Ank. 1982, s. 39.

    Başkumandan gezisinde Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı Mareşal Fevzi (ÇAKMAK) Paşa ile Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa da bulunmakta idi. Ordu birliklerini - Milli Mücadelemizi bu üstün komutanlarıyla birlikte- denetliyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa 18 Ocak 1923 Perşembe günü beraberinde Fevzi ve Kazım Paşalar, basın mensupları İstanbul’dan gelenlere ilaveten, Başkumandanlık ve Batı Cephesi karargahı subayları I. Ordu K. Nurettin (SAKALLI) Paşa, III. Kolordu K. Şükrü Naili (GÖKBERK) Paşa IV. Kolordu K. Kemalettin Sami (GÖKÇEN) Paşa ile I. Tümen K. Alb. Abdurrahman Nafiz (GÜRMAN) ve 61. Tümen K. Alb. Salih (OMURTAK) olduğu halde saat 10:00 civarında İzmit’ten arabalarla Derince’ ye istasyonuna geldiler. İstasyonda I. Ordu komutanı Nurettin Paşa tarafından, askeri birliklerin denetlemesi Başkomutan’a arz edildi. Denetlemeden sonra Mustafa Kemal Paşa, birlikleri tren yolunun iki tarafına yayarak resmi geçit yaptırdı. Yanındaki komutanlara memnuniyetini beyan etti. Derince’ den ayrılan tren Yarımca istasyonuna gelmiş ve burada da bir saate yakın kalmıştı.(87)

    Başkumandan Yarımcalılar tarafından büyük bir heyecanla karşılandı, her taraf Türk Bayrakları ve defne dalları ile süslenmişti. Paşa için bir dana kurban edildi ve kendisine şehrin anahtarı verilerek kentin hemşehrisi ilan edildi. Gazi Paşa burada halkla samimi sohbette bulundu. İstasyona getirilmiş öğrencilere “Nasılsınız Küçük Hanımlar” diyerek mini mini kızlara iltifatlarda bulundu. Tren istasyonunun bulunduğu meydanda askeri birliklerin resmi geçidini izledi. Ve halkın coşkun tezahüratları ile Yarımca’dan ayrıldı. Gazi Paşa ve beraberindekiler 5 km sonraki istasyon olan Hereke’ye – yine halkın coşkun tezahüratları ile- geldiler. Burası da bayraklar ve defne dalları ile süslenmişti. İstasyonda Fabrikayı Hümayun Camii İmamı Mustafa (ERTEGAN)’ın da bulunduğu kalabalık halk tarafından karşılandı. Hereke muhtarı Süleyman (KANTİN) Efendi’nin hazırladığı kurbanlar kesildi.(88) Daha sonra III. Kolordu komutanı Şükrü Naili Paşa ve Fabrikayı Hümayun Müdürü Agah (ATEŞ) Efendi tarafından resmi tören yapıldı. Karşılama töreninden sonra Başkumandan beraberindekilerle, fabrikanın deniz kenarında bulunan misafirhanesinde –Kayzer Kasrında- öğle yemeği yedi.(89) Daha sonra fabrikayı gezen Mustafa Kemal Paşa müdüriyet binasının önündeki meydanda toplanan halka konuşma yaptı. Konuşmasında Milli Mücadele ’de yapılan fedakarlıkları ve kahramanlıkları öven Başkumandan, mücadelenin bitmediğini, Lozan Konferansının olumlu sonuç vermesini temenni ettiğini, ancak ordularımızın her türlü harekata hazır olduğunu ifade etti.(90) Konuşmasından sonra Sümer İlkokulu binasında bulunan III. Kolordu karargahına giden Başkumandan burada bir müddet dinlendi. Kolordu karargahından Lozan’da İsmet (İNÖNÜ) Paşa’ya şu telgrafı çekti: “ İki üç günden beri Fevzi ve Kazım Karabekir Paşalar Hazeratı ile birlikte orduyu teftiş etmekteyiz. Bu telgrafı Hereke’den yazıyorum. Meşhüdatımdan (denetlemelerde gördüklerimden) memnunum. İki gün sonra Bursa ve Balıkesir mıntıkalarına geçip teftişata devam edeceğiz. Malümat ve muhabbet”(91) Daha sonra fabrikanın yine deniz kenarında bulunan misafirhanesine giderek komutanlarla Boğazlar bölgesine yapılacak mutasavver taarruzi harekatı görüştü. Başkumandan ve komuta heyeti geceyi burada geçirdiler. (92)


    87- Hakimiyeti Milliye, 18 Ocak 1923; A. ÖZTÜRE, s.199 - 200; Mehmet ÖNDER, s. 204.
    88- Karşılamada bulunan İrfan AKACIK ‘dan dinlenmiştir.
    89- Hakimiyeti Milliye, 18 ve 19 Ocak 1923.
    90- A.g. gazeteler.
    91- B.ŞİMŞİR s. 399.
    92- Hakimiyeti Milliye 19 Ocak 1923; İrfan AKACIK, Nazım GÜR ve Hanife ERİKLİ olayı doğrulamaktadırlar.

    Başkumandan ertesi sabah trenle Tavşancıl’a geldi. Beraberinde askeri ve mülki erkan ile gazeteciler olduğu halde otomobillerle önce Tavşancıl ’da Harmanbağı mevkiinde ki 56. Topçu Alayı karargahına giderek burada bir müddet dinlendiler. Daha sonra kuzey tarafta – Çerkeşli köyü civarındaki- Bağdat yoluna çıktılar. Oradan yine arabalarla Gebze sırtlarına giderek askeri birlikleri denetlediler. Denetleme sırasında Tavşancıl’ da bulunan Topçu Alayına atışlı talim yaptırılırken Piyade Birliklerine hücum talimleri icra ettirildi. Yapılan manevraları bilfiil izleyen Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, askeri kıtalara verdiği çeşitli faraziyelerle bizzat talimler yaptırdı. Genelde İstanbul üzerine yapılması planlanan taarruzi hareketleri içeren bu tatbikattan sonra, yine arabalarla Tavşancıl ’a dönüldü.

    Bu sırada tatbikatı izlemiş olan Hakimiyeti Milliye gazetesinin imtiyaz sahibi muharriri - Sinop Mebusu- Recep Zühtü ( SOYAK) Başkumandan’ dan intibalarını soruyordu. Gazi Paşa derin bir memnuniyet içinde ; “ Zaten iyi bulacağımdan emin idim, fakat gördüğüm şeyler ümidimin de, arzumun da hududunu aştı “ cevabının vermişti.(93) Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı Fevzi Paşa tatbikattan sonra geri dönmeyerek yine otomobille İstanbul’a gitmişti.(94) Bu sırada özel tren İzmit’e dönmek üzere gerekli hazırlığı yapmıştı.(95) Tavşancıl halkı ise büyük kurtarıcıyı dinlemek üzere Tavşancıl İstasyon Baş memuru Stefanides Efendi tarafından istasyonun doğu bölgesinde ve deniz tarafında hazırlanmış olan meydanı doldurmuştu.(96) Gazi’nin geçeceği ve konuşma yapacağı yer, evlerden getirilen halılarla kaplanmıştı.

    Mustafa Kemal Paşa’nın konuşma yaptığı yere beraberindeki askeri erkanı ile gazeteciler olduğu halde geldiğinde Tavşancıl Muhtarı Rasim (BALBAL) Ağa, İmam Hafız Ahmet (YOZGATLIOĞLU) Efendi ile Öğretmen Mehmet (ARAPOĞLU) Bey tarafından karşılanmıştı. Bu sırada O’nun konuşacağı yerde, Milli Kahramanlarımızdan Kara Fatma ve Pembe Hatun yanyana ve askeri kıyafetleri ile nöbet tutuyorlardı.(97) Başkumandan’ın gelişleri sırasında ilk mektep talebeleri “Mustafa Kemal Paşa” marşını söylüyorlardı. Köy Muhtarlığı tarafından hazırlanan dananın kurban edilmesinden sonra Başkumandan konuşmasını yapmıştı. Tavşancıl istasyonu yanındaki meydanda halka hitap eden Mustafa Kemal Paşa özetle “ Annesinin vefatından büyük üzüntü duyduğunu, ancak milletine sağlık ve selamet dilediğini, Büyük Zaferi kazanmakla her şeyin tamamlanmadığını, Lozan’da Barış Görüşmelerinin devam ettiğini, görüşmelerin olumlu olmasını temenni ettiklerini belirtiyordu.


    ________________________________________________

    93- Hakimiyeti Milliye, 18 Ocak 1923 ; Milliyet, 6 , 7 Aralık 1929 ( Gazi ve İnkılap)
    94- İkdam, 20 Ocak 1923.
    95- Bu kısım Nuri GÜR ‘den dinlenmiştir.
    96- ATASE ISH – 3A s. 2348 K.140 G.4 T.19.01.1923.
    97- Hakimiyeti Milliye, 21 Ocak 1923 ; Nazım GÜR ‘ ün anlattıkları. Kara Fatma , Kurtuluş Savaşında Kocaeli bölgesinde kendisine bağlı kuvvetlerle yararlıklar göstermiştir. ( Daha geniş bilgi için bkz. Aynur MISIROĞLU , “ Kuvayi Milliye ’nin Kadın Kahramanları”, İst. 1994, s. 106 – 112 ) Pembe Hatun ’da yine yörede isim yapmış bir kadın kahramanımızdır.

    Ayrıca Gazi Paşa konuşmasında, Eskişehir’den beri yaptığı askeri denetlemelerde ordumuzu çok iyi bulduğunu ve bundan da çok memnun olduğunu ifade ediyordu. Başkumandan Yeni Türkiye Devletinde eğitim ve ekonomik yönden yapılacak çok şeyin olduğunu “ belirtmekle konuşmasına son vermişti.(98) Tavşancıl Okulundan Muallim Mehmet (ARAPOĞLU) Bey, halkın adına kendisine hoş geldin ve bağlılıklarını bildiren cevabi konuşma yapmıştı.(99) Konuşmalardan sonra aynı yerde askeri ve sivil erkan ile köyün ileri gelenlerinin katıldığı öğlen yemeği yenmişti. Yemekten sonra Tavşancıldaki 56. Topçu Alayı –bir taburu burada çadırlı ordugahta idi- askerleri aralarında süngü talimi, tüfek söküp- takma gibi askeri gösteriler yapmışlardı. Gösterileri beraberindeki komutanlar ve halkla birlikte izleyen Başkomutan, yine özel treni ile İzmit’e hareket etti. Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa İzmit’e dönerken de yine Hereke ve Yarımca istasyonlarından coşku ile uğurlanmıştı. İzmit’e dönerken İstanbul’lu gazeteciler kabul etmiş kendilerinin Lozan antlaşması ve Yeni Türk Devleti’ni şekli üzerindeki sorularını cevaplamıştır. Başkumandan İzmit’te yaptığı konuşma sırasında ifade ettiği şu cümleler Hereke ve Gebze bölgesine yaptığı gezinin amacını açıklayan en güzel ifadelerdir. “ Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin muzaffer orduları yeni zaferler elde etmek aşkından müstağni değillerdir. Fakat bu zafer aşkı, milletin selamet ve saadetini temin aşkından doğmaktadır.” (ordularımız zafer yerine barış istemektedir.)(100) Başkumandan İzmit ’te de halkla konuşmalar yaptıktan sonra geceyi yine İzmit Kasrında geçirdi. Ertesi gün beraberinde Kazım KARABEKİR Paşa olduğu halde ve diğer erkan / ilgililer Bursa’ya hareket etti.(101)


    S O N U Ç


    Kocaeli Yarımadası, Anadolu coğrafyasını bütünleyen ve o’nun jeostratejik değerini arttıran Boğazların en hassas bölgesidir. Nitekim Mondros Mütarekesi ile birlikte Osmanlı Devleti’nin topraklarına ve denizlerine dolan İtilaf Devletleri arasında İngiltere, Kocaeli bölgesini seçmiştir. Bu suretle İngiltere 18. Yüzyıldan beri planlamasını yaptığı Boğazlar ve Kocaeli Yarımadasına hakim olma hevesini tatmin etmiş oluyordu. Hereke Kocaeli Yarımadası için son derece stratejik bir konumu sahipti. İzmit Körfezi’nin en dar yerinde ve ortasında oluşu, demir ve karayollarının üzerinde bulunması bu kentin değerini arttırıyordu. Nitekim Osmanlı Devleti gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi ‘de Hereke ’ye Kocaeli ’ye yerleştikten sonra hakim olmuşlardır. Hereke ’nin bir başka değeri de 1843 yılından beri faaliyet gösteren Fabrikayı Hümayun (Saraya ait / Padişahın himayesindeki fabrika) idi. Yünlü ve ipekli olarak, kumaş, perde ve halı dokunan bu fabrika –bölgedeki Çuha ve Karamürsel fabrikalarının İngiliz gemileriyle çalışmaz hale getirilmesine karşın- Kurtuluş savaşı boyunca faaliyetine devam ettirmiştir.

    ___________________________________________________
    98- Hakimiyeti Milliye 18 Ocak 1923; Milliyet, 6,7 Aralık 1929 ( Gazi ve İnkılap); Nazım GÜR ’ün anlattıkları.
    99- Aynı gün Muallim Mehmet (ARAPOĞLU) Bey’in isteğine uyularak Tavşancıl okulunun en çalışkan öğrencilerinden Mehmet GÜREL, Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’da okutulmuştur. Daha sonra Mehmet GÜREL Öğretmen olarak 1940 - 1975 yıllarında Tavşancıl ilk okulunda çalışmıştır.
    100- Vakit , 20 Ocak 1923 .
    101- Hakimiyeti Milliye , 21 Ocak 1923; Kazım KARABEKİR Paşa 17 Şubat – 5 Mart 1923 tarihinde toplanan İzmir İktisat Kongresinde Başkanlık yapacaktır.

    Kurtuluş Savaşında İstanbul’dan Anadolu’ya gönderilen – veya kaçırılan- personel ve malzemenin % 23’ü İzmit Körfezi’nin iki kıyısı- Karamürsel ve Hereke bölgeleri – üzerinden gönderilmiştir. Askeri malzemeler körfezin güneyinden –Karamürsel civarından- nakledilirken askeri personel Körfezin kuzeyinden yani Hereke bölgesinden Ankara’ya geçirilmiştir. Örneğin İsmet (İNÖNÜ) Paşa Hereke’nin 20 km kuzeyinde bulunan Üsküdar- Kurtçalı- Geyve ekseninden Ankara’ya geçmiştir. Bu nedenledir ki İngiliz komutanlık Hereke de tugay gücünde – 242. Tugay – askeri birlik konuşlandırmıştır. Ancak bölgede teşkil olunan Kuvayi Milliye veya milis güçler Ankara – İstanbul bağlantısını kesintisiz biçimde devam ettirirlerken bölge halkının moralini yüksek tutmuş, azınlıkların kurduğu çeteleri etkisiz hale getirmişlerdir. Bu nedenledir ki İngiliz komutanlık, önce Kuvayi İnzibatiye adıyla saraya bağlı Osmanlı Birliklerini bölgeye getirmiş, Ankara bağlısı kuvvetlerin bunları dağıtması üzerine, Yunan birliklerini (11. Tümen) bölgeye yerleştirmiştir.

    Kocaeli’nin kurtarılışı Sakarya Savaşından önce olmuştur. İnönü Muharebelerinde ( 6 Ocak –1 Nisan 1921) durdurulan Yunan Ordusu yeni bir taarruz harekatına karar vermişti. Bir taraftan Yunanistan’dan getirilen yeni kuvvetlerle ordu güçlendirilirken, diğer taraftan da Anadolu’ya – örneğin Kocaeli bölgesine- dağılmış birlikler de Uşak bölgesinde toplanıyordu. İzmit, 11. Yunan Tümeni’nin bölgeden çekilmesinden sonra Mürettep Kolordu tarafından kurtarılmıştır. (28 Haziran 1921) Ancak Kolordu komutanlığı İngilizlerin her türlü savunma tertip ve tedbirlerini aldıkları Derince – İstanbul istikametine harekat geliştirmemiştir. Kuvvetlerimizin Derince – İstanbul istikametindeki harekatı, Büyük Taarruz ve Takip Harekatı (26 Ağustos – 18 Eylül 1922) ‘ndan sonra vuku bulmuştur. Özellikle, Mudanya görüşmelerinin sürdüğü 3 – 12 Ekim 1922 tarihlerinde III. kolordu birlikleri Kocaeli yarımadasında Hereke ’yi de içine alan bölgeyi kurtarmış, İstanbul Boğazının 15 km yakınına kadar yaklaşmıştır. Mütarekenin yürürlüğe girdiği 15 Ekim günü Kocaeli Yarımadasının Gebze’ye kadar olan bölümü TBMM’nin kontroluna geçiyor, III. Kolordu Hereke’ ye konuşlanıyordu.

    Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Kocaeli ’ye iki kez gelmiştir. Her gelişinde O’nun özel yaşamına ait önemli olaylar meydana gelmişti. İlk gelişinde İstanbul’dan Adapazarı’na gelen annesi Zübeyde ve kardeşi Makbule Hanımlar ile görüşmüş, daha sonra birlikte Ankara’ya dönülmüştü. İkinci gelişinde ise daha Eskişehir’de iken Annesinin İzmir’de vefat ettiğini öğrenmiş gezisini önemi nedeniyle cenaze törenine gidememişti.

    Yine bu iki gezisinin birbirine benzeyen bir diğer tarafı, bölgedeki askeri birliklerin her iki ülke başkumandanları tarafından -savaş hazırlığı yönünden- denetlenmiş olması idi. İlkinde Türk ordusunun Büyük Taarruzun zamanı tespit edilmiş, Kocaeli grubu ve bölgesindeki diğer birlikler etkin biçimde denetlenmişti. Öte yandan Yunan Başkomutanlığına yeni atanan Hacı Anesti ise aynı tarihlerde -ve taarruz düşüncesi ile- bölgede denetlemeler yapmaktaydı. Kısacası 1922 Haziran ortalarında iki başkomutan ordularını denetliyordu. İkisinde de “ Taarruz düşüncesi ” vardı. İkinci gelişinde ilkine nazaran bu tip benzerliklerinin yanında büyük farklılıklar da vardı. Ordularımız “Büyük Zaferi ” kazanmış, Misakı Milli esasları paralelinde Mudanya’da “Ateş Kes “ imzalanmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ulusun egemenliğini –tamamiyle ele almak üzere- Padişahlığı kaldırmıştı. Lozan barış görüşmeleri bu esaslar içinde yapılıyordu.

    Öte yandan Lozan Barış Antlaşması’nın ardından kurulacak olan yeni Türk Devleti’nin ekonomik, idari ve siyasi esaslarını belirlemek gerekiyordu. Bu nedenle, “ I. İktisat Kongresi ” ‘nin toplanması planlanmıştı. Mustafa Kemal Paşa bu başarıların en büyük payının sahibi BMM Reisi ve Başkumandan olarak yaptığı bu gezisini bu esaslar paralelinde icra etmişti. Bu bağlamda olarak Lozan Görüşmelerinin olumsuz gidişine karşılık Boğazlar bölgesine yapılması düşülen taarruz harekatı için ordularımız denetleniyor, manevralar yaptırılıyordu. Enteresandır bu sırada Yunan kuvvetleri Batı Trakya’da yığınaklanmayı, İngiliz kuvvetleri de Gelibolu yarımadasında toplanmayı planlıyorlardı.

    Mustafa Kemal Paşa’nın ilk kez geldiği Hereke ve bölgesinin, bir başka özelliği ise Mudanya Mütarekesi ile kurtarıldıktan üç ay sonra, Başkomutanını misafir etmesidir. Gazi Paşa bölgede, bir taraftan Lozan Barış Konferansı gidişatına bağlı olarak askeri birlikleri denetlerken diğer taraftan halkla yaptığı konuşmalarda, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşılması için yapılması gerekenlerden ve yapılacaklardan söz ediyordu. Gazetecilere verdiği demeçlerle “ Yeni Türkiye ”’nin temel esaslarını da açıklıyordu. Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa orduları denetler, onlara tatbikat ve manevra yaptırırken bile yeni Türk Devleti’nin çağdaşlığını, uygarlığını düşünüyor bunun içinde barışın gereğine inanıyordu. O’nun düşüncelerini vakit gazetesinin 20 Ocak 1923 tarihinde yayınlanan demecinin şu satırında bulmak mümkündür.

    “ TBMM Orduları yeni zaferler yerine idari, eğitim ve ekonomik sahada başarılar istemektedir. Bunlara ihtiyacımız vardır. Millet olarak bu başarılar elde edecek güçte ve azmindeyiz.”

    okudğunuz için teşk ederim yeniden up up




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Attention!Cenq


    quote:

    Orjinalden alıntı: orbjk

    tmm gruba hoşgeldin nerde oturuyosun ve oturduğun yerin hakkında bilgi falan verirmisin

    Bnm rengi Mavi yapabilcenmi hocam


    tabi
  • gruba benide kattığın için saol orbjk kardeşim
  • ant olayıda konuya renk katıyor ama neden koydun amaç??? marmara ile futbolun ne alakası var
  • quote:

    Orjinalden alıntı: tümermetin

    gruba benide kattığın için saol orbjk kardeşim

    imzana linkimizi koyduğun için saol

    anket olayıda marmarada hangi takımın taraftarı daha çok onu öğrenmek için



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Orbjk -- 13 Eylül 2006; 19:13:52 >
  • bişey deil imza için

    ank içinde anladım
  • yaw şu kocaeli bir süper lige çıkmadı dimi yaw ne güzel maçlarına gideriz bjk nin bu arada tümer sen hangi takım



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Orbjk -- 13 Eylül 2006; 19:20:36 >
  • orbjk bende imzama bu konunun resmini koymak istiyorum nasıl koyabilirim
  • fenerde imza olayı???
  •  DH MARMARALILAR


    buyur yalnız şu anki resmi sil


    demek fb haa




  • ewt fb imza nasıl
  • 
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.