Köyceğiz’de de olsak “cumartesi” geliyor; Tokyo yahut Miami’de de olsak. “Cumartesiler”; ne “onlar-biz” ayrımına kulak asıyor, ne “onların kültürü-bizim kültürümüz” ayırımına... * * * “Cumartesi”nin; buralardaki bodur ağaçlı yemyeşil narenciye bahçeleri, çam ormanları, palmiyeler ve otel bahçelerinden dışarıya uzanan upuzun yapraklı muz ağaçlarıyla bezenmiş, güneşli güzelliğini; 20-25 yıl süreceğe benzeyen çalkantılı bir dönemin uğultularıyla gölgelemenin, hiç alemi yok. * * * Eğlenceli bir fıkranın bir gülücük paylaşımı, çok daha fazla yakışıyor bir tatil gününe. * * * Kurnaz mı kurnaz, malın gözü bir tarihi eşya, yahut antika eşya toplayıp satıcısı; Köyceğiz gibi bir arkeoloji payitahtı da olan, taşra kasaba ve köylerinde, “ender bir parça” bulma umuduyla bir geziye çıkmış. * * * Bazen, yumurta alma bahanesiyle, bahçesinde tavukların dolaştığı ufarak eski evlerin de önünde duruyor, yan gözle de içerdeki eşyaya bakıyormuş. * * * Bir gün, bir köylü evinin bahçesinde, birkaç bin yıllık bir çanaktan süt içen, bir kedi yavrusu görmüş. * * * Hemen içeri girmiş ve evin sahibi olan köylüye: - Ne kadar güzel bir kedi yavrunuz var, demiş. Onu alıp götürmek isterim, çoktandır bir yavru kedi istiyor torunum... * * * Köylü: - Elbette, demiş; neden olmasın... - Kaça verirsiniz kedi yavrusunu? Köylü: - 20 papel verin yeter, demiş. * * * Malın gözü olan tarihi eşya toplayıp satıcısı; 20 lirayı ödeyip, kedi yavrusunu kucağına aldıktan sonra da: - Şey, demiş; süt içtiği kabı da beraberinde alayım, ona alışmış süt içmek için... * * * Köylü: - Yok, demiş; olmaz, asla veremem o kabı, son 1 ayda 15 kedi yavrusu satmama neden oldu o tarihi kap... * * * Hani sanki Afganistan’da Şah zamanında Saray bahçesindeki tenis kortundan kalma bir tenis raketi üstüne, Kızılordu artıklarından bir Kalaşnikof koymuş gizli bir silah satıcısını saptayan bir CIA ajanının; Taliban yandaşlarında güvence yaratmak için Kalaşnikofu alırken, tenis raketini de istemesi gibi... * * * Ola ki Afganlı gizli silah satıcısı da, şöyle demiştir CIA ajanına: - Bizimkiler sadece silahı alıyorlar; ajan olanlar ise, raketi de istiyor nedense... * * * Köyceğiz’e sadece 1 haftalığına da gelmiş olsak; Osman Aydın ile eşi Şadiye Hanım’ın Kızılyaka’daki lokantasına uğrayıp “güveçte kuru fasulye” ile o anda fırından çıkmış ve dilimlere bölünmüş peynirli, kuzu etli, tahin tatlılı pidelerini ıskalamak olur muydu? * * * Osman Aydın’la eşinin gösterdiği başarı, hani neredeyse eşdeğer sayılabilir ABD Başkanı Obama’nınkiyle... * * * 14 yıl önce 7 masalı ufarak bir köy lokantasından, bugün önünde fıskiyeli havuzların da bulunduğu, 30 masalı ve turistik bir görünümü dahi olan lüks bir lokantaya ulaşmak kolay mı? * * * Ve asla “menü” değişmeden, her zaman “güveçte kuru fasulye” ve çeşitli lezzetlerle değerlendirilmiş, fırından çıkma pide dilimleri... * * * Afganlıların, Pakistanlıların, İranlıların, Iraklıların ve belki de Azerilerin bile pek farkında olmadıklarını sandığım; James Stewart ile John Wayne’in eski bir filmini izledim önceki akşam Köyceğiz’de... * * * 180 yıl öncesinde, özellikle kadınların okuması yazması olmayan bir Teksas kasabasının, nasıl geliştiğini ve hukuka dayalı demokratik bir eyalet haline nasıl geldiğini gösteren bir kovboy filmiydi. * * * Ancak 180yıl önce “vahşi batı”daki ABD kasabasında, gazete de vardı, mutfakta da çalışan kadınların servis yaptığı lokanta da ve hatta otelimsi pansiyonlarla, doktor da... Ve sular seller gibi viski içiliyor; posta arabaları soyuluyor, sokakta silahlar patlıyordu. * * * Büyük çiftlik sahipleri, meralarını genişletmek için; küçük çiftçileri korkutarak kaçırmaya uğraşıyorlardı. * * * “Onların kültürü-bizim kültürümüz” diye bir ayırım yapıldığında; ne “cumartesi”ler böyle bir ayrıma kulak asıyor, ne de domuz gribi. * * * Cep telefonları Pakistan’da da yaygın, Irak’ta da... Elbet iç savaşlarla volkanlaşan silah alımlarına, yüz milyonlarca dolar akıtıldığı halde, yoksulluk da yaygındı ve “kadın” insandan sayılmıyordu. * * * Böyle bir ilkelliğe “bizim kültürümüz” demek yerine; neden böyle bir ilkelliğe saptanıp kalınmış olunduğunu incelemek gerekirdi. * * * Bizde de siyasal kutuplaşmalar, gün günden daha keskinliğine bilenirken, Ergenekon davasında da küfürleşmeler sürüp gidiyor. * * * Neyse ki şu sırada içinde 2 ineğin otladığı okaliptüs korusu da, Köyceğiz gölü de, Hamidköy yolu üstündeki görkemli serada çalışan eski dostum bahçıvan Ali de; çok dışında bu kanlı Şark çalkantılarının... * * * Yarın akşam da saatler 1 saat geri alınacak... Türlü türlü koşullanmaların konserve kutuları içinde, boynu bükük kalmış insan hayatlarına, “cumartesiler” bile üzülerek bakıyor.