Şimdi Ara

CHP Osmanlıcayı Nıcın Yasakladı - Ismet Inonu Acıklıyor ! (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
182
Cevap
3
Favori
4.618
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
11 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: L Lawliet

    quote:

    Orijinalden alıntı: vahapcemil


    quote:

    Orijinalden alıntı: L Lawliet

    Ben tarihime, geçmişime ve atalarıma düşman kesilsem sizin gibi millattan önce başlayan şanlı Türk tarihini sadece Osmanlı İmparatorluğuyla sınırlandırmazdım. Arapların, Türklerin veya Farsların kullandığı yazı sistemi istedikleri kadar farklı kullanırlarsa kullansın bunlar Arap HARFLERİDİR bunu hiçbir şekilde inkar edemezsin. Senin tarih anlayışın Arap ve ortadoğu özentisi bir tarihse Türk dememen bizim için daha uygun olur.

    Sozlerıne dıkkat et , Osmanlı dedıgın Turk mılletı demektır . Kımse bu mılletn sanlı tarıhını Arap taklıtcısı dıye kucumseyemez . Senın Ortadogu dedıgın kelımede Ingılız uretımı bır kelımedır bunu bılesın . Bana batı agzıyla konusup Turkculuk ayakları cekmende cok komık bılsın . Bır kere ısmıne bak Turkce mı ? Tam bır batı kopyası olmus cıkmıssınız Osmanlıya hakaret edersınız . Sız kendı Turklugunuzu sorgulayın once . Bızım dogumuzmu bakıyım senın ortadogu ddıgın yer guneyımız mı ?

    Osmanlı dediğim Türk milleti midir? Başta Türk olarak başlayıp sonra ümmetçi anlayışla Türklüğü yerin dibine sokan, devşirmeleri yücelten, kimlik karmaşası yaşayan bir devletten bahsediyoruz. Batı ağzıyla konuşuyormuşum batı ağzı nedir ki? O İngiliz icadı dediğin "Orta Doğu" terimini söylemem seni niye sinirlendiriyor kendini Orta Doğulu olarak mı görüyorsun yoksa?

    Pan-Türkçüleri görünce nasıl da siniriniz bozuluyor değil mi? Bozulsun, bu daha hiçbir şey. Benim kullanıcı adım nasıl Türkçe değilse senin Arapça koyduğun kullanıcı adı da Türkçe değildir. Profil resmine koyduğun Osmanlı delikanlısı da "gavur" Japon animesi olan Hetalia'dandır. Bu sebeple hiç iğneleyemezsin beni hiç uğraşma. Ha tabi sizin için Arapça ve Farsça'dan dile girmiş herşey öz Türkçe kabul ediliyordu değil mi? İlk bi imlanı düzelt de sonra cevap ver birader. Yazdıklarını okurken gözlerimden kan akacak; sen hala burada öz dil tartışması yapmaya çalışıyorsun. Ben burada ne kadar cevap versem sen hala bildiğin Arap ve Fars kültürü adı altındaki "Türklük" anlayışını burada sürdüreceksin. Türklük görmek istiyorsan Orta Asya'ya, Tuva'ya, Altay'a ve diğer Türki topluluklara bakacaksın. Hayır, konuştuğun şeylerin de bir dayanağı olsa gam yemeyeceğim. Tarih dayanağı Kadir Mısıroğlu denen fesli şahsiyet olanlarla tartışmaya ne kadar girersen gir seni cehalet ve boş cümleleriyle bastıracaktır bunu anlamış oldum.

    Ben Tarıh deyınce Metehan a , Melıksaha , Alparslana , Suleyman Sah'a , Osman Bey'e , Ertugrul Gazıye , Plevne Kahramanı Osman Pasaya , Canakkaleye , Rıdanıyeye , Yemene , Fatıhe , Peygamber Efendımıze bakıyorum . Bellıkı aynı yere bakmıyoruz . Sen yoluna ben yoluma kardes .

    Ayrıca zoruma gıden Araplara olan hakaretın degıl , Ingılız kopyası terım ve ısımlerle Turkculuk ayakları cekmen . Guneyımızdekı Arap Boyları falan de barı , Ingılızın lafıyla Panturkıst olunmaz , saklaban olunur ancak . Turk evladının o halde olnmasına da gonlum razı gelmıyor , zoruma gıdn bu ıste ...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vahapcemil -- 16 Aralık 2014; 8:46:02 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • vahapcemil kullanıcısına yanıt
    Madem Metehan'dan Fatih Mehmet Han'a kadar herkesi kabul ediyorsun da ne diye burada iki saattir Arap ve Fars kültürünü hala bize aşılamaya çalışıyorsun? Müslüman olmadığım için İslam tarihinin benim için bir önemi yok. Ama Fatih Sultan Mehmet Han Müslümandı diye ben onun başarılını inkar edemem.

    Arap harflerini öz Türk alfabesi olarak kabul eden birinin benim Türkçülüğümü sorgulaması da ayrı bir komikmiş. Anlatmaya çalıştığım şeyi de anlamışsın nihayet, İngiliz kopyası oluyor da Arap ve Fars kopyası olmuyor mu? Bunca yıldır bize hakaret etmek için İngiliz dediniz Avrupa özentisi dediniz, biz öyleysek siz de Arap ve Fars özentisisiniz. Utanmadan hala pan-Türkçülere laf atabiliyorsun değil mi? Benden şaklaban oluyorsa senden de en ala arap perest olur. Ayrıca Orta Doğu çok doğru bir kavram, bütün leş ve pisliğin biriktiği bir kanalizasyon çukurundan başka birşey değil. Ne Avrupa'ya ne de Orta Doğu'ya yönelmeliyiz, bizim kalbimiz Orta Asya'da atıyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Tengri No Tengoku -- 16 Aralık 2014; 16:08:18 >




  • Tayyip deyince hepiniz nasıl da tarihçi kesiliyorsunuz ama
  • quote:

    Orijinalden alıntı: L Lawliet

    Madem Metehan'dan Fatih Mehmet Han'a kadar herkesi kabul ediyorsun da ne diye burada iki saattir Arap ve Fars kültürünü hala bize aşılamaya çalışıyorsun? Müslüman olmadığım için İslam tarihinin benim için bir önemi yok. Ama Fatih Sultan Mehmet Han Müslümandı diye ben onun başarılını inkar edemem.

    Arap harflerini öz Türk alfabesi olarak kabul eden birinin benim Türkçülüğümü sorgulaması da ayrı bir komikmiş. Anlatmaya çalıştığım şeyi de anlamışsın nihayet, İngiliz kopyası oluyor da Arap ve Fars kopyası olmuyor mu? Bunca yıldır bize hakaret etmek için İngiliz dediniz Avrupa özentisi dediniz, biz öyleysek siz de Arap ve Fars özentisisiniz. Ayrıca Orta Doğu çok doğru bir kavram, bütün leş ve pisliğin biriktiği bir kanalizasyon çukurundan başka birşey değil. Ne Avrupa'ya ne de Orta Doğu'ya yönelmeliyiz, bizim kalbimiz Orta Asya'da atıyor.

    Tarıhımız Orta Asyadan ıbaret degıl , bız oradan goc ettık ve bu cografyada 1000 yıl daha yasadık . Kulturumuzu gelıstırdık degıstırdık . Yerlesık hayata gectık , dınımızı dgıstırdık , daha homojen bır topluma donustuk , bu ortamda da epeyce yasadık ve buda bızım tarıhımız oldu . Dılımız gelıstı oda bızım dılımız oldu . Asyayı oldugu gıbı Anadoluyuda , Mezopotamyayıda , Surıyeyı de ( Guneyımızdekı bolgenın cografı adıdır o malum kelımeyı zıkretmeyecegım ) Guney afrıkayıda kendımıze yurt ettık vatan yaptık . Bunları gormezdn gelıp , ınkar edıp , bu bırıkımlerı Arap taklıtcılıgı dıyerek cope atıp 1000 sene oncekı hallerıne ozenıyorsun . Sen her basamakta bır adım yukarı gıdrken cıktıgın 5. Kattan bodruma ozenıyorsun . Bn ılkcag tarıhımızı ınkar etmıyorum ama onun ustune cok seylr yasadık . Bu aradakı kısmın dılını dınını kulturunu bızım degılmıs gıbı nasıl cope atmamızı beklıyorsun ? Benım Adım Vahap , bu Turkce bır ısım . Fatıh te Turkce , Mustafa Kemal de Turkce . Bunları sokup atamazsın .

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Biride dememiş latin alfabesini etrüskler buldu.Etrüskleri bir araştırın bakalım ne bulucaksınız.Sonra karar verin latin alfabesi mi arap alfabesi mi daha "GAVUR".

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: BiletlerBiletxD

    Biride dememiş latin alfabesini etrüskler buldu.Etrüskleri bir araştırın bakalım ne bulucaksınız.Sonra karar verin latin alfabesi mi arap alfabesi mi daha "GAVUR".

    Bende nrede kaldı bu "cok oturgaclı goturgecler" dıye hayıflanıyordum . Hosgeldınız .

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: IgorStravinsky

    Tayyip deyince hepiniz nasıl da tarihçi kesiliyorsunuz ama

    Dedelerımızın kelamını korumak ıcın bırılrının lafına ıhtıyacımız yok cok sukur . Lazım gelen kan damarlarımızdakı asıl kanda mevcut ...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: vahapcemil


    quote:

    Orijinalden alıntı: BiletlerBiletxD

    Biride dememiş latin alfabesini etrüskler buldu.Etrüskleri bir araştırın bakalım ne bulucaksınız.Sonra karar verin latin alfabesi mi arap alfabesi mi daha "GAVUR".

    Bende nrede kaldı bu "cok oturgaclı goturgecler" dıye hayıflanıyordum . Hosgeldınız .

    Benden diyordum nerde bu mozaikçiler,ümmetçiler

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: BiletlerBiletxD


    quote:

    Orijinalden alıntı: vahapcemil


    quote:

    Orijinalden alıntı: BiletlerBiletxD

    Biride dememiş latin alfabesini etrüskler buldu.Etrüskleri bir araştırın bakalım ne bulucaksınız.Sonra karar verin latin alfabesi mi arap alfabesi mi daha "GAVUR".

    Bende nrede kaldı bu "cok oturgaclı goturgecler" dıye hayıflanıyordum . Hosgeldınız .

    Benden diyordum nerde bu mozaikçiler,ümmetçiler

    Nıyagara Selalesının aslınıda bılmez dımı bunlar . Ne yaygara falan dıyerek bulundugunu falan . Bak ıste goruyor musun . Ah bır bılselr aslını hıc boyle konusmazlar .

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vahapcemil


    quote:

    Orijinalden alıntı: BiletlerBiletxD


    quote:

    Orijinalden alıntı: vahapcemil


    quote:

    Orijinalden alıntı: BiletlerBiletxD

    Biride dememiş latin alfabesini etrüskler buldu.Etrüskleri bir araştırın bakalım ne bulucaksınız.Sonra karar verin latin alfabesi mi arap alfabesi mi daha "GAVUR".

    Bende nrede kaldı bu "cok oturgaclı goturgecler" dıye hayıflanıyordum . Hosgeldınız .

    Benden diyordum nerde bu mozaikçiler,ümmetçiler

    Nıyagara Selalesının aslınıda bılmez dımı bunlar . Ne yaygara falan dıyerek bulundugunu falan . Bak ıste goruyor musun . Ah bır bılselr aslını hıc boyle konusmazlar .

    Biraz araştırsan etrüsklerin nerden geldiğini bilirdin.Bütün etnik döküntüleri kardeş olarak görüp Türklerin her boyunu farklı bir millet olarak görüp bizi bölmeye çalışıyorsunuz.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vahapcemil


    quote:

    Orijinalden alıntı: L Lawliet

    Madem Metehan'dan Fatih Mehmet Han'a kadar herkesi kabul ediyorsun da ne diye burada iki saattir Arap ve Fars kültürünü hala bize aşılamaya çalışıyorsun? Müslüman olmadığım için İslam tarihinin benim için bir önemi yok. Ama Fatih Sultan Mehmet Han Müslümandı diye ben onun başarılını inkar edemem.

    Arap harflerini öz Türk alfabesi olarak kabul eden birinin benim Türkçülüğümü sorgulaması da ayrı bir komikmiş. Anlatmaya çalıştığım şeyi de anlamışsın nihayet, İngiliz kopyası oluyor da Arap ve Fars kopyası olmuyor mu? Bunca yıldır bize hakaret etmek için İngiliz dediniz Avrupa özentisi dediniz, biz öyleysek siz de Arap ve Fars özentisisiniz. Ayrıca Orta Doğu çok doğru bir kavram, bütün leş ve pisliğin biriktiği bir kanalizasyon çukurundan başka birşey değil. Ne Avrupa'ya ne de Orta Doğu'ya yönelmeliyiz, bizim kalbimiz Orta Asya'da atıyor.

    Tarıhımız Orta Asyadan ıbaret degıl , bız oradan goc ettık ve bu cografyada 1000 yıl daha yasadık . Kulturumuzu gelıstırdık degıstırdık . Yerlesık hayata gectık , dınımızı dgıstırdık , daha homojen bır topluma donustuk , bu ortamda da epeyce yasadık ve buda bızım tarıhımız oldu . Dılımız gelıstı oda bızım dılımız oldu . Asyayı oldugu gıbı Anadoluyuda , Mezopotamyayıda , Surıyeyı de ( Guneyımızdekı bolgenın cografı adıdır o malum kelımeyı zıkretmeyecegım ) Guney afrıkayıda kendımıze yurt ettık vatan yaptık . Bunları gormezdn gelıp , ınkar edıp , bu bırıkımlerı Arap taklıtcılıgı dıyerek cope atıp 1000 sene oncekı hallerıne ozenıyorsun . Sen her basamakta bır adım yukarı gıdrken cıktıgın 5. Kattan bodruma ozenıyorsun . Bn ılkcag tarıhımızı ınkar etmıyorum ama onun ustune cok seylr yasadık . Bu aradakı kısmın dılını dınını kulturunu bızım degılmıs gıbı nasıl cope atmamızı beklıyorsun ? Benım Adım Vahap , bu Turkce bır ısım . Fatıh te Turkce , Mustafa Kemal de Turkce . Bunları sokup atamazsın .

    Dur şimdi bir dakika. Orta Asya'daki kültürümüzü "DEĞİŞTİRDİK" ve "GELİŞTİRDİK" diyorsun. Avrupai reformları savunduğumdan değil; o zaman ne diye Cumhuriyet reformlarını gavur özentiliği olarak görüyorsun? Burada da az önce bahsetiğin gibi bir kültür ve dil değişmesi var ve bunu inkar ettiğin an başta bahsettiğin argümanla çelişmiş olursun.

    "1000 seneki önceki hallerine özeniyorsun." Bu nasıl bir cümledir? Sen bu cümleyi söyleyip Metehan'ı atam olarak görüyorum diyorsan ben senin samimiyetine inanmam. Ayrıca hayır, bahsettiğin isimlerin hiçbiri Türkçe isim değildir. Türkçeye geçmiş yabancı isimlerdir. Mustafa da, Kemal de, Vahap da, Melisa da. Çocuğuna bu isimleri koyarsın, kimse birşey diyemez ama sen bu isimlere Türkçe kökenli diye bize yutturmaya çalışırsan o zaman yanlışa düşersin. Öz Türkçe isimler Oğuz, Gökhan, Göktuğ, Tolga, Ceyhun, Kürşad gibi herhangi bir dış kültür, din veya dilden alınmayan kökeni tamamen "gavurların" tabiriyle "TURKIC" olan isimlerdir. Senin amacının Türkçülük de olmadığı çok açık, neyse.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Tengri No Tengoku -- 16 Aralık 2014; 9:52:29 >




  • Osmanlıca yasaklanarak ismet inonu'nun söyledikleri gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

    Bazı elemanların çıkıp " neden arap alfabesini kullanalım ki,biz arap mıyız ? " demesi de komik olmuş ; kullandığın alfabe Latin alfabesi,sen Latin misin hacım ? O dönemde c/p yaptığın,hukuki tabir ile "iktibas" ettiğin hukuki metinler batı hukuk sistemine ait.O zaman sen batılı mısın gözüm ?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: L Lawliet

    quote:

    Orijinalden alıntı: vahapcemil


    quote:

    Orijinalden alıntı: L Lawliet

    Madem Metehan'dan Fatih Mehmet Han'a kadar herkesi kabul ediyorsun da ne diye burada iki saattir Arap ve Fars kültürünü hala bize aşılamaya çalışıyorsun? Müslüman olmadığım için İslam tarihinin benim için bir önemi yok. Ama Fatih Sultan Mehmet Han Müslümandı diye ben onun başarılını inkar edemem.

    Arap harflerini öz Türk alfabesi olarak kabul eden birinin benim Türkçülüğümü sorgulaması da ayrı bir komikmiş. Anlatmaya çalıştığım şeyi de anlamışsın nihayet, İngiliz kopyası oluyor da Arap ve Fars kopyası olmuyor mu? Bunca yıldır bize hakaret etmek için İngiliz dediniz Avrupa özentisi dediniz, biz öyleysek siz de Arap ve Fars özentisisiniz. Ayrıca Orta Doğu çok doğru bir kavram, bütün leş ve pisliğin biriktiği bir kanalizasyon çukurundan başka birşey değil. Ne Avrupa'ya ne de Orta Doğu'ya yönelmeliyiz, bizim kalbimiz Orta Asya'da atıyor.

    Tarıhımız Orta Asyadan ıbaret degıl , bız oradan goc ettık ve bu cografyada 1000 yıl daha yasadık . Kulturumuzu gelıstırdık degıstırdık . Yerlesık hayata gectık , dınımızı dgıstırdık , daha homojen bır topluma donustuk , bu ortamda da epeyce yasadık ve buda bızım tarıhımız oldu . Dılımız gelıstı oda bızım dılımız oldu . Asyayı oldugu gıbı Anadoluyuda , Mezopotamyayıda , Surıyeyı de ( Guneyımızdekı bolgenın cografı adıdır o malum kelımeyı zıkretmeyecegım ) Guney afrıkayıda kendımıze yurt ettık vatan yaptık . Bunları gormezdn gelıp , ınkar edıp , bu bırıkımlerı Arap taklıtcılıgı dıyerek cope atıp 1000 sene oncekı hallerıne ozenıyorsun . Sen her basamakta bır adım yukarı gıdrken cıktıgın 5. Kattan bodruma ozenıyorsun . Bn ılkcag tarıhımızı ınkar etmıyorum ama onun ustune cok seylr yasadık . Bu aradakı kısmın dılını dınını kulturunu bızım degılmıs gıbı nasıl cope atmamızı beklıyorsun ? Benım Adım Vahap , bu Turkce bır ısım . Fatıh te Turkce , Mustafa Kemal de Turkce . Bunları sokup atamazsın .

    Dur şimdi bir dakika. Orta Asya'daki kültürümüzü "DEĞİŞTİRDİK" ve "GELİŞTİRDİK" diyorsun. Avrupai reformları savunduğumdan değil; o zaman ne diye Cumhuriyet reformlarını gavur özentiliği olarak görüyorsun? Burada da az önce bahsetiğin gibi bir kültür ve dil değişmesi var ve bunu inkar ettiğin an başta bahsettiğin argümanla çelişmiş olursun.

    "1000 seneki önceki hallerine özeniyorsun." Bu nasıl bir cümledir? Sen bu cümleyi söyleyip Metehan'ı atam olarak görüyorum diyorsan ben senin samimiyetine inanmam. Ayrıca hayır, bahsettiğin isimlerin hiçbiri Türkçe isim değildir. Türkçeye geçmiş yabancı isimlerdir. Mustafa da, Kemal de, Vahap da, Melisa da. Çocuğuna bu isimleri koyarsın, kimse birşey diyemez ama sen bu isimlere Türkçe kökenli diye bize yutturmaya çalışırsan o zaman yanlışa düşersin. Öz Türkçe isimler Oğuz, Gökhan, Göktuğ, Tolga, Ceyhun, Kürşad gibi herhangi bir dış kültür, din veya dilden alınmayan kökeni tamamen "gavurların" tabiriyle "TURKIC" olan isimlerdir. Senin amacının Türkçülük de olmadığı çok açık, neyse.

    Ben mıllıyetcı bır ınsanım . Ataturk mıllıyetcılıgı nedır ac oku celısen zerre kadar bır yanım yok elhamdulıllah . Turk kavramının ne oldugunuda Ataturk acıklamıstır . Sen orta asyadan gelen safkan turk ırkı ve kulturu arıyorsan kusura bakma kards o bozulalı 1000 sene oluyor . Gonul ısterdıkı Orta asyadan hıc goc tmeyıp Kırgızlar gıbı kalsaydık ama durum bu degıl . Bızım Orta asya dısında gecmıs bır tarıhımız dılımız ve kulturumuz var , kabullenmek zorunda degılsın tabıkı . Ingılızce ısımle , yozlasmıs bır dılle kafandakı dunyanın savunuculugunu yapman ılgınc , umarım hayallerın saf ve katısıksızdır . Osmanlıyı Arap taklıtcısı , ısımlerımızı de gayrı Turkı buluyorsun . Zıhnıyetını anladım . Senınle daha fazla tartısmak ıstemıyorum zıra bır getırısı yok . Zaman ayırıp konustugun ıcın tesekkur ederım kendınıze ıyı bakın .

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Sallamayaydın iyiydi ya...

    Kitapta öyle birşey yazmıyor..Birisi uydurmuş internette elden ele geziyor,açıp iki satır okuyan yok kitabı;

    İşte ülkeyi yöneten AKP'de aynı bu zihniyette,akplilerin kültür ve bilgi seviyesi sokaktaki sıradan insanda daha yukarıda değil.....



    İsmet İnönü'nün harf devrimi ile ilgili düşünceleri dönem dönem gündeme geliyor. Çeşitli yerlerde, İnönü'nün Hatıralar kitabının 223. sayfasından alıntı yapıyoruz diye gerçek dışı yazılar yayınlanıyor. Ama tarihi ve geçmiş zamanı değiştirme imkanı olmadığı için her zaman, sonunda gerçekler ortaya çıkmakta ve İnönü’nün değeri tarihteki yerini korumaktadır.

    Çarpıtılmaya çalışılan sözlerin Hatıralar kitabındaki paragrafı şöyle :

    " Harf inkılabı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Okuma yazma kolaylığı Enver Paşa’yı tahrik eden sebeptir. Ama, harf inkılabının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. Arap kültürünün ve Arap dilinin tesiri hakkında, yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler. Bir misal olarak söylemek isterim: Benim çocukluğumda kültür sahibi adamlar, Türk dilinin kifayetsizliğinden, eksikliğinden meyus olarak bahsederlerdi ve bunun için cemiyet içinde hem Türk diye bir millet olarak Araptan ayrılığı kaldırmalıydık., hem de sağlam bir dile kavuşmak maksadıyla Arapça’yı kabul etmeliydik, derlerdi. Yani vaktiyle devleti kurarken ve Türk dilini yaparken Arap dilini kabul etmek doğru olacaktı, görüşünü hararetle savunurlardı.

    Anadolu’da ilk Türk devletini kuranların hepsi Türk beyi olarak devlet başına geçmişler ve milli hususiyetlerini muhafaza etmişlerdir. Sonra Osmanlılar devrinde, edebiyat vesilesiyle dil ihtiyacı genişledikçe sanatı Arap dili üzerinde işlemek hevesi milli kültürü zayıflatmıştır. Bizim devrimizde Latin harflerine geçmek Türk dilini ve milli kültürünü kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur. "

    İsmet İnönü'nün Hatıralar kitabındaki Harf Devrimi ile ilgili düşüncelerini yazdığı bölüm 1985 basımı iki ciltlik kitabında 2. cildin 221. sayfasında , 2006 basımı tek ciltlik halinde ise 483. sayfasındadır. Aşağıda bu bölümün tamamını okuyabilirsiniz.





    Harf İnkılabı (1928)



    Harf inkılabı 1928’de ilan olundu. Atatürk, bir iki seneden beri bunu düşünüyordu. Vakit vakit bana açmıştı. Ben önce buna mukavemet ettim. Başından beri benim söylediğim “Enver Paşa harp ilan edilmeden böyle bir şeye teşebbüs etmişti.; sonra muharebenin ilanı üzerine kaldırıldı. Tekrar eski hale döndük. Yine öyle olacak”. Çünkü bu tecrübeyi yakından biliyordum. Enver Paşa yeni yazı şeklini emir olarak genelkurmaya verdiği zaman ben oradaydım. Yine o zaman da itiraz ettim. Bunu çıkaramazsınız dedim. Nasıl yazıp, nasıl okuyacaklarını soruyordum. Onlar da yapacağız edeceğiz diyorlardı.

    Ben 1. Şube Müdürü idim. Hafız Hakkı, Erkan-ı Harbiye İkinci Reisi. Vazife için yanına giderim. İmzaya götürdüğüm evrak, hep yeni imla ile yazılmış. Kağıtları önüne koyar, anlatırım. Hafız Hakkı kağıtları okumaz, bana bakar: “Canım sen anlat bunun içinde ne var” der.

    Çünkü kendisi okuyamıyor. Bunun üzerine ben anlatırım. Bir gün bana, “Getireceğin yazıları, benim bildiğim yazı ile ayrıca yazdır da getir.” Dedi.

    İstediği, bir evrakı iki ayrı yazı ile yazdıracağım, birini kolayca okuyup anlayacak; ötekini de anlamış gibi imza edecek. İtiraz ettim: “Yapamam dedim. Ben size başında söyledim. Yapamayacaksınız, diye ikaz ettim. Şimdi ben sizin istediğinizi yapacağım ve bana da maiyetimde bulunanlar iki ayrı yazıyla evrak getirecekler. Böyle şey olmaz.”

    Şimdi, ben bu macerayı biliyorum. Harf İnkılabı ilan edilmeden iki sene evvel Atatürk’e söyledim.

    “Bu kolay bir iş değildir. Sen, harp zamanı karargahta çalıştın mı?” dedim.

    “Hayır,” dedi.

    “Ben bilirim, dedim. Bunu tecrübe ettim. Bütün devlet muamelatı, her şey bozulacak. Herkes iki yazı kullanacak. Kabul edildi diye kendisini mecbur hissederek yeni harfleri kullanacak, bir de asıl işidir, kıymetli işidir diye eski harfleri kullanacak. Başa çıkamayız. İyi düşün.”

    Atatürk’e bunları söyledim ve benim ikazım cesaretini kırdı. Harf inkılabını iki sene sürükledi. Resmi beyanlarında, grupta, partide, yaptığı konuşmalarda, yeni harfleri düşünüyoruz, diyordu. Fakat, başlayamıyordu. Nihayet harf inkılabını emrivaki halinde ilan etmeden önce kendisine şöyle dedim:

    “Bunu istiyorsunuz, yapacaksınız. Fakat, tatbik etmeyeceksiniz.”

    “Kim?” dedi.

    221

    “Siz,” dedim. “Başta siz olmak üzere hiçbiriniz tatbik etmeyeceksiniz. Büyük bir inkılap hareketi yapacağız. Bir inkılap yapıldığı zaman, bunu tatbik etme mevkiinde bulunanların kararlarındaki inanç, ciddiyet, sebat hakkında hiçbir şüphe olmamalı. Evvela biz, bunun birinci derecede tatbikçisi olmalıyız. Riayet etmeliyiz.”

    Atatürk, söz verdi:

    “Tatbik edeceğiz, ben başta olmak üzere hepimiz tatbik edeceğiz.” Dedi.

    Harf inkılabı oldu. Herkes bilir ki ondan sonra, ben eski yazıyı kullanmış değilim. Harf inkılabı çıktıktan sonra, şimdiye kadar eski yazıyla yazmış olduğum 20 satırı bulmaz. Yapmadım yapamadım. Akıllık ettim. Çünkü ilk sıkıntıya katlanmayanlar, ömürlerinin sonuna kadar yeni yazıyı kullanamadılar. Yeni yazıya alışmak için birkaç ay, her ne kadar ise kabiliyetine göre sıkıntı çekip onun içine kapanmak lazımdı. Onu kullanmakta ısrar etmek lazımdı. Cemiyete bunu yaptırmak için almadığım tedbir, katlanmadığım eziyet ve vermediğim eziyet, güçlük kalmamıştır. Ben vekillerin, mebusların, memurların, herkesin cep defterini muayene eder ve eski yazı ile notlarını gördüğüm zaman mesul tutardım.

    Ben Başvekilim. Bir gün Genelkurmaya gittim. Bana resmi iki kağıt getirdiler. İmza etmem lazımmış. Fakat biri eski yazı ile yazılmış. Bunu okuyup anlayacağım ve sonra yeni yazıyla yazılmış olanını imzalayacağım. Nedir bu, diye sordum. Mareşal öyle söylemiş. Ona evrakı hep bu tarzda götürüyorlarmış. Tıpkı Hafız Hakkı’nın benden istediği gibi. Karşımdaki subaya,

    “Yeni yazıyı kullanmıyorsunuz. Bu devletin kanunu değil mi? Siz devletin kanununu tanımaz mısınız?” dedim.

    Çocuk ölecekti pancar gibi oldu.

    Yeni harfleri öğrenmek için mektepler açıldı. Atatürk. her yeri dolaştı. Tahmin olunmaz bir şahsi gayret göstererek yeni harfleri memlekete mal etmeye çalıştı. Ama yaşlı bir adamın alıştığı harfleri bırakıp yeni harfleri öğrenmesi kolay olmuyor. Bu gibi kimselere bunu öğrenin demek de güç bir şey. Bunca zaman önce, çocuklukta öğrendiğim ilk harflerin şurası burası benzemez, yine de söker, okurum. Sonradan öğrenilen bir harfle bunu sökmeye imkan yoktur. Hiç eski yazı bilmeyen insanların yazılarını ben okuyamıyorum. Halbuki eski yazılardan okuyamayacağım yazı yoktur. En aciz adamın en karışık yazdığını mutlaka söker, çıkarırdım.

    Bütün bu anlattığım güçlükleri düşünerek, bilhassa yetişmiş insanların yazı ile münasebetlerinin bozulacağından ve cemiyette kültür hayatının kötürüm olacağından endişeliydim. İki harf kullanacağız ve yeni yazıyla tek harfli bir cemiyet hayatına geçiş için son derece uzun bir intikal devri olacak. Bu endişeyi duyuyordum, “Yapamazsınız; siz yapmayacaksınız, başkası hiç yapmaz” derken, bana işin aslından gelen bir endişe havası hakimdi.

    222

    Esas olarak harf inkılabının taraftarıyım. Başlangıçta gönderdiğim mukavemet, anlattığım sebeplere dayanıyordu ve Atatürk benim bu mukavemetimi samimi olarak karşılıyordu. Kendisi; bir emrivaki yaparak bu inkılabı kabul ettiririm, İsmet Paşa’nın söylediği doğru ben de uyarım, hep beraber çalışmalıyız, çalışırız, olur biter diye düşünüyordu. Onda böyle samimi bir kanaat vardı.

    Bugünlere ait bir olayı hatırlarım. Atatürk, yanında bazı kimseler olduğu halde, bir yerde çalışıyor. Önünde eski yazıyla yazılmış birçok kağıt var. Akşamüzeri ben kendisini görmeye gittim. İsmet Paşa geliyor, diye haber verirler. Hepsi telaşa düşer. Masanın üzerindeki kağıtları kaldırırlar.

    Sözünde duruyor. Fakat acele bir iş yapılacağı zaman ve onun istediği vesika veya notu herkes kolayına geldiği gibi eski yazıyla verince ne olacak? Tabii çaresiz bir vaziyet.

    Bu son zamanlarda bile, koalisyon hükümeti olarak çalışırken, bakarım yanımda oturan Alican defterini çıkarır, eski yazıyla yazar. İçimden, şartlar müsait olsa ben sana gösteririm, derim. Bırakalım bunu, kendi partimizin adamına bir şey yapamaz hale geldim. Şimdi serbest….. Herkesin cep defterine ne karışırsın, oldu….

    Harf inkılabı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Okuma yazma kolaylığı Enver Paşa’yı tahrik eden sebeptir. Ama, harf inkılabının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. Arap kültürünün ve Arap dilinin tesiri hakkında, yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler. Bir misal olarak söylemek isterim: Benim çocukluğumda kültür sahibi adamlar, Türk dilinin kifayetsizliğinden, eksikliğinden meyus olarak bahsederlerdi ve bunun için cemiyet içinde hem Türk diye bir millet olarak Araptan ayrılığı kaldırmalıydık., hem de sağlam bir dile kavuşmak maksadıyla Arapça’yı kabul etmeliydik, derlerdi. Yani vaktiyle devleti kurarken ve Türk dilini yaparken Arap dilini kabul etmek doğru olacaktı, görüşünü hararetle savunurlardı.

    Anadolu’da ilk Türk devletini kuranların hepsi Türk beyi olarak devlet başına geçmişler ve milli hususiyetlerini muhafaza etmişlerdir. Sonra Osmanlılar devrinde, edebiyat vesilesiyle dil ihtiyacı genişledikçe sanatı Arap dili üzerinde işlemek hevesi milli kültürü zayıflatmıştır. Bizim devrimizde Latin harflerine geçmek Türk dilini ve milli kültürünü kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur.

    Şimdi bütün sapmalara rağmen, yazıyı yeni harflerle öğrenmiş olanlar eski harflere dönemezler. Kuran kursuna gidenler için de böyledir.

    223

    Harf inkılabını burada bağlayacağım. İnkılap ilan edildiği zaman herkes iki ayrı yazı ile başladı. Hükümet başında bulunduğum için gayet sıkı ve ciddi takip ederek devlet dairelerinden eski yazının kalkmasına çalıştım. Ne kadar sürdü, şimdi söyleyemeyeceğim, fakat asgari bir müddet zarfında resmi dairelerden eski yazı kalktı. Devler memurları içinde eski yazıyı müsvedde olarak kullanmakta devam edenler, bu yazıyı bilmeyen insanlar memur olup işbaşına geldikçe, tabiatıyla seyrekleşti.

    Harf inkılabı, kadınların cemiyete girmesi ve erkeklerle eşit hale gelmesi, ancak zamanla yerleşecek inkılaplardır. Bunu bilerek inkılapları değerlendirmek lazımdır.
     CHP Osmanlıcayı Nıcın Yasakladı - Ismet Inonu Acıklıyor !


    dincilerin işi gücü palavra yalan ve iftiradır.Üstadları fesli Kadir'e çekmişler...
     CHP Osmanlıcayı Nıcın Yasakladı - Ismet Inonu Acıklıyor !

    Harp hiledir diyerek akılalrı sıra cihat ediyorlar...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ürüng ayıg toyon -- 16 Aralık 2014; 10:16:23 >




  • vahapcemil kullanıcısına yanıt
    Ben Atatürk milliyetçisi değilim. Atatürk'ün tek katılmadığım noktasıdır milliyetçilik kavramı ancak son başbuğ Atatürk'ü bu ülkenin kaybettiği benliği geri aşıladığı için severim. Kendini Türk hissetmekle Türk olunmaz, bu yüzden Nihal Atsız'a katılıyorum. "Safkan Türk kültürü" bozulmadı, dediğim gibi Orta Asya'ya bak tekrardan bi istersen. Rus egemenliği altından çıkan tüm Türk devletleri milliyetçiliğe geri sarılıyor hızlıca. Hala takmışsın İngilizce kullanıcı adına, seninki de Arapça diyorum benden farkın ney onu kanıtla? Ben bu kullanıcı ismini 5 sene önce üye olduğumda koymuştum. Başka konuşacak birşeyin kalmadığı için buradan saldırmaya çalışıyorsun değil mi? Yazık. Peki bu mantıkla sen niye resmine koyduğun "gavur" Japonların işi olan anime çizimi yerine Türk işi bir çizgifilm koymadın?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Tengri No Tengoku -- 16 Aralık 2014; 10:46:29 >
  • Ulan biri ortaya bir olay atıyor hemen gerçekmiş gibi uçuyor olaylar sonra uğraş dur bunlarla.


    http://www.bilgealtun.com/?pnum=233&pt=Sinan+Meydan%2F+Yobaz%C4%B1n+Dil+Devrimi+Yalanlar%C4%B1

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bildigim boyle bir laf yok. Yalan souleyenin Allah bin turlu belasini versin! Hayatiniz yalan ulan. Simdi gidin admine sildirin... sikayet edin. Bu ulkede kuran adama kufur etmek serbest bu forumda !


    İsmet İnönü Bazı Camileri Kapatıp Depo Yaptı, Kapısına Kilit Vurdu! Peki Ama Neden?

    Cumhuriyet tarihi yalancıları ve onların yalanlarıyla beslenen “dinci partiler”, öteden beri CHP’ye ve İsmet İnönü’ye saldırmak için “Kafir İsmet İnönü camilere kilit vurdu. Etrafına asker dikti. Namaz kılmak için içeriye kimseyi sokturmadı. Camileri devamlı teftiş etti. Nöbetçilere, ‘İçeriye kimseyi sokmuyorsunuz değil mi?’ diye sordu!” biçiminde bir propagandayla, CHP ve İsmet İnönü’nün “cami düşmanı” olduğu yalanına neredeyse bütün Türkiye’yi inandırmışlardır.

    Evet! Gerçekten de CHP ve İsmet İnönü, 1939-1946 arasında Türkiye’deki bazı camileri “depo” yapmış, bu camilerin kapısına “kilit” vurmuş, etrafına “asker” dikmiş ve bu camileri ibadete kapatmıştır! Burada sorulması gereken ama asla sorulmayan soru şudur: Ama neden? İsmet İnönü'yü camileri kapatmakla suçlayanların amacı İnönü'yü "cami düşmanı" göstermek olduğu için bu "ama neden" orusunu onlar asla sormaz, soramazlar.

    Çünkü İsmet İnönü’nün bu davranışının nedeni “cami düşmanlığı”, “din karşıtlığı” değil; tam tersine “dinine olan bağlılığı”, “tarihine olan saygısı”dır.

    “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim!

    Şöyle ki:

    İsmet İnönü, II. Dünya Savaşı’nın devam ettiği 1939-1946 yılları arasında, Türkiye’ye yönelik muhtemel bir saldırıda, camilerin hedef alınmayacağını düşünerek, müzelerimizdeki “tarihi” ve “dini” değeri olan eserleri, zarar görmemeleri için, bazı camilere koydurarak koruma altına almıştır. Evet, İsmet İnönü, 1939-1946 arasında bazı camileri “depo” yapmıştır, ama bu depolar, Kutsal emanetler, Hz. Muhammed’in sancağı, kılıcı, hırka-i saadeti, Hz. Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerim”i gibi “dinsel ve tarihsel” değeri olan eşyaların deposudur. Örneğin, Topkapı Sarayı’ndaki “Kutsal Emanetler”, bu emanetlerle ilgilenen görevlilerle birlikte Niğde’ye götürülerek, Niğde’deki bazı camilere konulmuştur. Dolayısıyla, “Kutsal Emanetlerin” bulunduğu bu “cami depolar”, ibadete kapatılmış ve kapısına kilit vurulup asker dikilmiştir. Çünkü İsmet İnönü, bu “Kutsal Emanetlerin” korunmasına çok büyük bir önem vermiştir.

    Bu nedenle gerçek bir Müslümana düşen görev, bu davranışından dolayı İsmet İnönü’yü “kınamak” değil, “kutlamaktır”.

    Tufan Türenç, "Çirkin İftira ve Gerçek”, adlı yazısında, Cumhuriyet tarihi yalancılarının “bu çirkin iftirasının kaynağını”, yıllarca CHP’de görev yapmış, İnönü’nün yakınında bulunmuş, Necati Karakaya’nın anlattıklarıyla çürütmüştür.

    Şimdi, Necati Karakaya’nın Tufan Türenç’e gönderdiği mektubu birlikte okuyalım:

    “28 Şubat 2008, Büyük Millet Meclisi’nde CHP’li bir milletvekili konuşma yapıyor. Mehmet Ali Şahin Bakan koltuğundan bağırıyor. ‘Haydi, Haydi! Biz sizin nerelere kilit vurduğunuzu çok iyi biliriz.’ Bununla, ‘siz camilere kilit vurdunuz’ demek istiyor...


    1950 yılından itibaren Anadolu’nun dolaştığım her köşesinde bu iftirayı duydum.


    Gerçek şudur.


    1942 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın en alevli günlerinde Hitler’in orduları sınırımıza dayandı. Türkiye’ye girip girmemekte kararsızlardı.


    İsmet Paşa Trakya’da Çakmak hattını kurmasına rağmen İstanbul’un bombalanacağını tahmin ediyor bu nedenle de savunmayı Ankara’nın dışında yapmayı düşünüyordu. İstanbul’daki saraylarda ve müzelerde bulunan tarihi eşyaları, zarar görmemeleri için Alman uçaklarının menzil dışında kalan bölgelerdeki camilere koymayı düşündü.


    İsmet Paşa düşmanın camileri bombalamayacağını biliyordu. O nedenle bütün saray eşyalarını, padişahların tahtlarını, mücevherleri, kutsal emanetleri, Hazreti Muhammed’in sancağını, kılıcını, Hırkai Saadeti, Hazreti Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerimi’ni, Atatürk’ün Samsun’da çıktığı tahta iskeleyi, müzelerde ne varsa tümünü tam 48 vagona yerleştirerek Niğde’ye gönderdi.


    Bu değerli eşyaları korumak için Topkapı Sarayı İkinci Müdürü Lütfü Turanbek başkanlığında 30 görevli, aileleri ve çocuklarıyla birlikte Niğde’ye gitti.


    Eşyalar ve görevliler, tehlike tamamen geçene kadar Niğde’de kaldılar.


    Bu değerli eşyalar Niğde’de 3 camiye yerleştirildi. Camilerin etrafına nöbetçi askerler yerleştirildi. 28 Ocak 1943 günü İnönü Adana’da Churchill ile buluşmak üzere Ankara’dan trenle yola çıktı. Tren Niğde’de durdu ve uzun süre bekledi.


    İsmet Paşa tarihi eşyaları görmek üzere 3 camiyi de teftiş etti. Özellikle Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tahta iskeleyi görmek istiyordu. Saruhan Camii’ne gitti ve Tunabek’e sordu: ‘Asker nöbetini aksatmıyor, camilere kimseyi almıyor değil mi? Gözüm arkada kalmasın’ dedi.”


    İşte o çirkin iftiranın gerçek yüzü böyle!…

    Tufan Türenç’in dediği gibi; “Aradan 70 yıla yakın zaman geçmesine rağmen AKP hâlâ bu yalanı kullanıyor. Başbakan Erdoğan bununla da kalmıyor Kurtuluş Savaşı kahramanı, Cumhuriyet'in kurucusu, İkinci cumhurbaşkanı İsmet Paşa’yı Hitler’e benzetiyor. Ve açılan davada mahkeme Erdoğan’ı, ‘İnönü’nün böyle bir kişiye benzetilmesi, hatırasına saygısızlık teşkil ettiği gibi, milleti oluşturan bireylerin de kişilik haklarını ihlal edip incitmiştir’, gerekçesiyle mahkûm ediyor.”[5]

    Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük savaş ve stratejistlerinden biri olan Atatürk’ün yanında, yakınında bulunmuş olan İsmet İnönü, Türk ulusunun varlık yokluk kavgasında vatan savunmasında, her türlü çareye başvuran bir neslin son temsilcilerindendir. İşte bu İsmet İnönü’nün savaş stratejilerinden biri de zorunlu hallerde “camileri asıl amaçları dışında kullanmak”tır.

    Kurtuluş Savaşı’nda Batı Cephesi komutanı olan İsmet Paşa, Büyük Taarruz’dan önce I. ve II. Ordu ile bunlara bağlı karargâhların barınması için Akşehir ve Konya çevresindeki camiler, hanlar ve kervansarayları kullanmıştır. Özellikle, kışın bölgede askeri birliklerin barınması için büyük kışlalar ve misafirhaneler olmadığından bu yola başvurmuştur. İsmet İnönü, aynı yönteme II. Dünya Savaşı yıllarında da başvurmuştur.[6]

    İşte İsmet İnönü’nün “bu yöntemi”, sonraki yılların “din istismarcıları” tarafından, İsmet İsmet İnönü’nün camileri kapattığı ve ahıra çevirdiği şeklinde halka yansıtılmıştır.

    Çok yazık doğrusu!...

    Osmanlı da Camileri Otel Yapmıştı!

    İsmet İnönü’ün, Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasındaki “camilerin amaç dışı kullanılması” uygulaması, tarihimizde sadece İsmet İnönü’ye ait bir ilk uygulama değildir. Daha önce 19. ve 20 yüzyılda Osmanlı döneminde de benzer uygulamalar görülmüştür.

    Tarihimizde camiler ilk defa, 1877/78 Osmanlı-Rus Harbi (93 Savaşı) sırasında amaç dışı kullanılmıştır. Bu savaşta Rumeli’den İstanbul’a büyük bir muhacir akını olmuştur. Rus ordusu ile Bulgar çetelerinin önünden kaçan yüz binlerce muhacir, kış mevsiminde İstanbul’a yığılınca bunların barındırılması için İstanbul’daki büyük camiler ibadete kapatılmıştır. Ayasofya, Sultan Ahmet, Süleymaniye, Beyazıt gibi camiler muhacirlerin barınmasına ayrılmış, bu camiler ve müştemilatı bir anlamda, muhacirlerin kaldığı “oteller”, “yatakhaneler” olarak kullanılmıştır.

    Rubert Furneaux’un; “Tuna Nehri Akmam Diyor”, Charles Ryan’ın; “Plevne’de Bir Avustralyalı”, Mehmet Arif Bey’in; “Başımıza Gelenler”, Turhan Şahin’in; “Öncesi ve Sonrasıyla 93 Harbi” adlı eserlerinde muhacirlerin uğradığı zulümlerle ilgili yürek burkan satırlar ve onların İstanbul’da camilerde barındırılmasıyla ilgili çalışmalar anlatılmıştır.

    Böyle bir durum Balkan Savaşlarında da yaşanmıştır. İstanbul’a sığınan binlerce muhacir, yine camilerde barındırılmıştır. Balkan savaşlarını La Matin gazetesi muhabiri olarak izlemek amacıyla İstanbul’a gelen Stephane Lauzanne; “Hastanın Başucunda Kırk Gün” (Balkan Acıları), yine savaş muhabiri olan Georges Remond; “Mağluplarla Beraber” ve William M. Pickthall; “Harpte Türklerle Beraber” adlı kitaplarında muhacirlerin camilerde barındırılmasıyla ilgili gözlemlerini aktarmışlardır.[7]

    İsmet İnönü’ye “camileri depo yaptı!” diye çıkışanlar, acaba bundan sonra, 19. ve 20. yüzyıl Osmanlı padişahlarına da “camileri otel-yatakhane yaptılar!” diye çıkışırlar mı?

    Ne dersiniz!

    Atatürk’ün ve Genç Cumhuriyet'in Camiye Verdiği Önem

    Genç Cumhuriyet, asla “cami düşmanlığı”, yapmamıştır. Tam tersine Atatürk döneminde Cumhuriyet hükümetleri, gerektiğinde cami inşa ettirmiş, camilerin bakım ve tamirini yaptırmış, hatta kullanılmayan bazı kiliseleri camiye dönüştürmüştür.



    Örneğin:

    - 1922 yılında Bakanlar Kurulu’nun ilk toplantısında konuşan Atatürk, Yunan çekilişi sırasında birkaç bin caminin yakılıp yıkıldığını belirtmiş ve “Bu camileri yenilemek görevimizdir. Bu hizmeti nutuk atmadan, gösterişe kaçmadan, siyasete alet etmeden yerine getirelim.” demiştir.[8]


    - 7 Aralık 1925 tarihli bir kanuna göre, Niğde’nin Fertek Köyü’ndeki bir kilisenin camiye çevrilmesine karar verilmiştir.


    - 18 Mart 1933 tarihli bir kanuna göre de Edirne’deki üç şerefeli camiinin sıva tamirinin yapılması kararlaştırılmıştır.[9]


    - Atatürk’ün çizdiği, “İdeal Cumhuriyet Köyü’nün” tam merkezinde bir de camiye yer verilmiştir. Atatürk, çizdiği projede 22 numarayla gösterdiği camiyi, köy hamamı ve etüv makinesinin hemen yanına yerleştirmiştir.[10]


    - Atatürk, çıkan büyük bir kasırgada hasar gören Edirne Selimiye Camii’nin onarılması için ödenek göndermiştir.[11]


    - Atatürk, 1930 yılında, Eskişehir'in Mihaliçcık Köyü’ne cami yapımı için beş bin lira göndermiştir.[12]


    - Atatürk, sadece Türkiye’deki değil yurt dışındaki camilerle de ilgilenmiştir. 1919’da başlanıp 1926’da tamamlanan Paris Camii’ne yardım yapanlar arasında Atatürk de vardır. Paris Camii’nde büyük emekleri olan Bencheikh El Hocine Abbas “Mustafa Kemal Atatürk’ün de Paris Camii’nde izleri bulunduğunu” ifade etmiştir. Şeyh Hamza Ebubekir’in, Bencheikh El Hocine Abbas’a anlattıklarına göre: Mustafa Kemal Atatürk, Abdülhamid’in ölümünden sonra 1938 yılına kadar her yıl Paris Camii’ne “bizim de çorbada tuzumuz bulunsun” diyerek, bir miktar para göndermiştir.[13] Caminin şeref defterine göre de II. Abdülhamit ve Atatürk’ün caminin yapımına katkıları olmuştur.[14] Batı’da Paris Camii’ne yardım eden Atatürk, Doğu’da ise Tokyo Camii’nin yapımına katkıda bulunmuştur. 1931 yılında Türkiye’ye gelip Atatürk’ü ziyaret eden Japon Elçisi Torijori Yamada, Atatürk ile yaptığı görüşmede Türklerin Tokyo camiinin yapımına katkıda bulunmasını istemiştir. Yamada’nın bu isteğini geri çevirmeyen Atatürk, iddiaya göre Tokyo Camii’nin yapımına da katkıda bulunmuştur.[15]

    Atatürk'ün Yaptırdığı Cami

    Atatürk'ü, "din düşmanı" diye adlandıran "utanmazların", "Atatürk'ün camileri kapattırdığı" yalanını yerle bir eden çok önemli bir belge var elimizde... Bu belge, Atatürk'ün bırakın camileri kapattırdığını, tam tersine cami yaptırdığını kanıtlamaktadır.

    Atatürk, Erzurum Kongresi`nden ölümüne kadar hep yanında ve hizmetinde olan Mihallıççıklı Emir Çavuşu Ali Metin aracılığıyla 5 bin lira gönderip, Yunanlılar`ın işgal sırasında yakıp yıktıkları ve imkanları olmadığı için Mihallıççıklıların yaptıramadığı kasabanın tek camisini yeniden yaptırmıştır.

    Atatürk`ün tüm masraflarını bizzat karşılayarak yaptırdığı bu cami, bugün Mihallıççık`tadır ve `Aşağı Camii veya "Mihalıççık Atatürk Camii" diye adlandırılmaktadır.

    Ali Çavuş (Metin), Atatürk’ün en yakınlarındandır. Ailesi aslen Malatyalı’dır. 1877-78 yıllarındaki Osmanlı-Rus savaşı sırasında, aile Eskişehir’e göçmüş, eski ismiyle Mihalıççık “Çukurviran” köyüne yerleşmiştir. Bilahere babası Hacı İsmail, aileyi Mihalıççık’a getirmiştir. Babasından dolayı da “Hacıların Ali” diye anılmıştır.

    Ali Metin Çavuş, Birinci Dünya Savaşı’nın en hızlı olduğu dönemde 1915 yılında, daha 18 yaşındayken askere alınmıştır. O zamana göre iyi bir eğitimi vardır. Bunun için de Sivas’ta askerken “Küçük Zabit Mektebi”ne alınmış. Burada Enver Paşa’nın dikkatini çekmiş, onun karargahında hizmet vermiştir. Savaştan yenilgiyle çıkmamız üzerine tekrar Anadolu’ya dönmüş, Kazım Karabekir Paşa’nın başında bulunduğu 15. Kolordu’da askerliğine devam etmiştir.Orada da kendisini göstermiş. Atatürk’ün Erzurum’a gelmesi üzerine Karabekir Paşa, Ali Metin’i, 3 Temmuz 1919 günü Atatürk’ün hizmetine “Emir çavuşu” olarak vermiş, Atatürk’ü ölümüne kadar, özellikle Kurtuluş Savaşı süresince yakınlığı devam etmiştir. Atatürk’ün yemeklerini Ali Çavuş yapmıştır.

    Halk dilinde “Aşağı Cami”, asıl ismiyle “Cami-i Kebir” 1302(1886) yılında Sivrihisarlı Hacı Süleyman tarafından yaptırılmıştır. O tarihlerde Mihalıççık, Sivrihisar’a bağlı bir kasabadır. Mihalıççık da Yunan işgaline uğramıştır.Cami, Yunanlılar tarafından tahrip edilmiştir. Uzun süre tamir edilememiştir. Ta ki, Atatürk yeniden yapımı için 5 bin lira gönderinceye kadar.

    Özetle, Ali Metin’in vesile olmasıyla Atatürk, 5000 lira vererek Mihalıccık Camii'nin yeniden yapılmasını sağlamıştır.[16]


    ATATÜRK EDİRNE SELİMİYE CAMİİ'NDE

    1923’te Balıkesir Paşa Camii’nde Cuma namazı kılan ve hutbe veren Atatürk, özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında Cuma namazlarını, Anadolu’nun değişik şehirlerindeki (Havza, Amasya, Ankara, Balıkesir gibi) değişik camilerde kılmıştır. Atatürk, cumhuriyetin ilanından sonra da yurt gezilerinde özellikle tarihi camileri ziyaret etmeye büyük özen göstermiştir.

    Örneğin Atatürk, Edirne ziyaretinde Edirne Selimiye Camii’ne gitmiştir.


    Atatürk Edirne'de Selimiye Camii ve Külliyesini gezerken. (25 Aralık 1930)*

    Caminin giriş kapısının üstündeki kitabeyi inceleyen Atatürk, orada yazılı olan AYETİ okumuş ve caminin imamı Fereli Ahmet Efendi’ye bu ayetin anlamını sormuştur. Daha sonra da camiye girerek incelemelerde bulunmuş ve bazı açıklamalar yapmıştır:

    Atatürk, caminin içinde minberle avize arasında durmuş ve, “Beyler, hiçbir dine bağlı olmayan kalp istirahattan mahrumdur” diye söze başladıktan sonra şunları söylemiştir:

    “Bakınız, ecdadımız İstanbul’un fethinden tam 125 sene sonra bu şaheser camiyi İstanbul’da değil de Edirne’de yapmış, böylece Edirne’ye mührünü basmış, tapulamıştır. Dahi Mimar Sinan sanat ve din aşkıyla bu eseri bina etmiştir.” Daha sonra avizenin üzerinde yarım kubbede yer alan Arapça yazıyı okuyan Atatürk, Müftü’ye dönerek “Hocam, bu ayet Tövbe Suresi’nin 18. Ayeti değil mi?” diye sormuş, Müftü, “Evet Paşa Hazretleri” cevabını vermiştir. Atatürk, tekrar Müftü’ye dönerek, “Bana bu ayetin manasını söyleyebilir misiniz?” diye sormuştur. Müftü de, “Bildiğim kadarıyla bu ayette ‘Allah’ın, mescitlerini, camilerini yapan ve imar edenler Allah’a ve ahiret gününe iman edip, namazlarını kılan, zekatlarını veren ve ancak Allah’tan korkanlardır. Onlar doğru yoldadır’ demektedir.” demiştir.[17]

    Atatürk’ün Cami Araştırmaları

    Atatürk, ayrıca belki de Türk siyasetçileri arasında ilk ve tek “cami araştırması” yapan liderdir. İslam tarihinde ilk camilerin nasıl ortaya çıktığını merak eden Atatürk, Leon Caetani’nin “İslam Tarihi” adlı eserinin 3. cildinde “Caminin Kökeni”, “Medine’de Caminin Kurulması” başlıkları altındaki satırlarla ilgilenmiş, önemli bulduğu satırların altınız çizmiş ve sayfa kenarlarına bazı notlar almıştır.[18]

    Keşke İnönü Gibi Dindar Olabilseniz!

    Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün veya tek partinin “Cami düşmanı” olduğu kocaman bir cumhuriyet tarihi yalanıdır. Evet, daha öncede anlattığımız gibi İnönü döneminde bazı camiler kapatılmış , bazı camiler başka amaçlarla kullanılmıştır. Ancak bu durumun nedeni İnönü’nün “din düşmanlığı” değil, Türkiye’nin o dönemdeki iç ve dış koşullarıdır. Kurtuluş Savaşı yıllarında askeri nedenlerle, silah ve cephaneyi saklamak için bazı camiler kapatılarak depo olarak kullanılmış, Cumhuriyet döneminde nüfus oranına göre ihtiyaç fazlası olan camiler tespit edilerek başka amaçlarla kullanılmak için tasnif edilmiş, II. Dünya Savaşı yıllarında ise Topkapı Sarayı’ndaki Kutsal Emanetler Niğde’deki bazı camilere taşınmış, dolayısıyla bu camiler ibadete kapatılmış, kapsına kilit vurulmuştur. Çok daha önemlisi Tek parti CHP, Atatürk ve İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan’ın kaçarken ateşe verdiği çok sayıda camiyi ya yeniden yaptırmış ya da tamir ettirerek yeniden ibadete açtırmıştır.

    Değişik kaygılarla “cami kapatan”, “din düşmanı” diye belletilen İsmet İnönü, mitinglerinde, “din istismarı olur” diye “Allah” sözünü ağzına almaktan çekinen, yatak odasındaki “ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR” levhasının fotoğrafının bir gazetede yayınlanmasına çok kızan, buna karşın geceleri gizlice namaz kılan, gerçek ve samimi bir Müslüman’dır.

    İsmet İnönü'nün torunu Gülsün Bilgehan'ın yazdığı "Mevhibe" adlı kitapta, İnönü'nün bazı notları da yayınlanmıştır. O notlar içinde İsmet İnönü'nü, zaman zaman namaz kıldığından söz etmiştir.

    İşte o notlardan bazı bölümler:

    "Saat altı, sabah namazı vaktinden evvel Mevhibe beni uyandırdı...Kalkıp kırmızı odaya geçtik. Sabah namazını kıldım"


    Mevhibe Hanım'ın notların da İsmet İnönü'nün "son derece dindar" bir insan olduğunu kanıtlamaktadır.


    İşte o notlardan bir bölüm:


    "22 Nisan 1922'de Konya'ya giderken, saat 15:00'da Malatya'dan ahreket ettik... Hamdi Bey'in evinde misafir ettiler... Ramazanın ilk günü oruçlu olduğumuzdan fena halde acıkmıştık. Ertesi gün 12'de yola çıkıp Kangal'a vardık... oraya yerleştik. Yemekten sonra namazlarımızı kıldık"


    "3. Mayıs 1922'de bizi otelden aldılar. Dört arabayla Abdülvehap Gazi'yi ziyerete gittik. Kurban götürerek orada kestik. Etini türbedara bıraktık"


    İnönü'nün kızı Özden Toker de 2000 yılında Vatan gazetesine verdiği bir demeçte babası İnönü'nün ve İnönü ailesinin "dindarlığını" şöyle anlatmıştır:


    "Annem (İnönü'ün eşi) kuran okurken başını örterdi.Evimizde ramazanlarda huzur dolu bir hava yaşanırdı. Ev halkı, başta Cevriye ve Mevhibe olmak üzre İslam dinine tümden saygılı ve bağlı kişilerdi. İsmet Paşa ve Mevhibe Hanım'ın yatak odalarındaki duvarda kocaman harflerle 'ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR' yazılı bir levha asılıdır. Bu yazı hiçbir zaman yerinden kaldırılmamıştır. Mevhibe, resmi ve sosyal görevlerinin yanında dinin vecibelerini de mükemmel olarak yerine getirirdi. Alice sahura kalkılır, iftarlar neşe ile yapılırdı."[19]

    Bu İnönü mü "din düşmanı", "cami düşmanı"!

    Atatürk’ün ölünceye kadar yanından ayrılmamış Fevzi Paşa da beş vakit namazını kılan, dinini gösterişten uzak biçimde yaşayan gerçek ve samimi başka bir Müslüman’dır… Dahası, Atatürk’ün en yakın dostlarından biri Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi’dir.

    Atatürk’e ve cumhuriyeti kuran kuşağa, “din düşmanı” demek her şeyden önce “günahtır”.

    Bugün Camiler Açıksa ve Ezan Sesleri Hala Yankılanıyorsa…

    Her şeyden önemlisi, “Cami düşmanı” olmakla suçlanan Atatürk ve İsmet İnönü gibi silah arkadaşları olmasaydı, bu vatanseverlerin “kelle koltukta” verdikleri o “kutsal mücadele” olmasaydı, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan çoluk çocuk demeden korkunç bir katliama başlayan Yunanlılar, camileri yakıp yıkacak, ezanları susturacak ve işte o zaman camiler; ahır, tuvalet, eğlence merkezi yapılacak, hatta Ayasofya’ya çan takılacaktı. Nitekim İzmir’in işgal edildiği günlerde, Yunanlılar camilere saldırmış, camileri yakıp, minareleri yıkmış, Yunanlılardan cesaret alan Rumlar da camilerdeki halı ve kilimleri çalmışlardır. Örneğin, o günlerdeki bir gazete haberine göre, “Şehrin camilerinin de Rumlar tarafından basıldığı ve birçok kıymetli halı ve kilimin kaçırıldığı da tespit edilmiştir. Bu arada Hisar ve Bölükbaşı camilerinde bir tek halı ve kilimin kalmadığı görülmüştür.”



    Fotoğraf altı: Yunanlılar tarafından yakılan Orhangazi kasabası cami-i şerifi. (Orhangazi kasabası tahminen 1000 haneli olup yunanlılar tarafından bilcümle emakini diniyye ve resmiyesiyle kamilen ihrak ve ahalinin kısmi azami katil ve imha ve eşya ve nakitleri gasb ve yağmalanmıştır.)**



    Yunanlılar tarafından yakılan Nasrettin Paşa Camii***

    Bugün bu ülkenin camileri açıksa ve bugün bu ülkenin semalarından hala ezan sesleri yükseliyorsa bunu “cami düşmanı” ilan ederek saldırdığınız o Atatürk’e, o İsmet İnönü’ye, o cumhuriyeti kuran iradeye borçlusunuz beyler.

    Atatürk Adlı Camiler

    Bugün Türkiye'deki 83.000 camiden sadece 6'sının adı “Atatürk Camisi”dir. Benim tespit edebildiklerim şunlardır:

    1- Bitlis, ATATÜRK CAMİ-İ ŞERİFİ,

    2- Mardin-Kızıltepe ATATÜRK Camii,

    3- Eskişehir-Mihallıçcık ATATÜRK Camii,

    4- İstanbul-Kartal Soğanlık ATATÜRK Camii,

    5- İzmir-Karşıyaka MUSTAFA KEMAL PAŞA Camii,

    6- İstanbul-Büyükçekmece Beykent ATATÜRK Camii…

    Bırakın Atatürk adını taşıyan camileri, bugün Türkiye'de "Atatürk rozetine" bile tahammül edemeyen sözde “imamlar” vardır: Örneğin, 27 Kasım 2010 tarihli Hürriyet'in haberine göre: "Trabzon'un Beşikdüzü İlçesi Merkez Camii İmamı Sezai Yaşar, yakasında Atatürk rozeti ile gelen 80 yaşındaki Ömer Atalar'a, “Bunu takıp camiye gelmeyin, günah işliyorsunuz” demiştir.[20]

    MENDERES'İN YIKTIĞI CAMİLER VE MESCİTLER

    AKP'nin "cami söyleminin" Mehmet Şevket Eygi'den etkilendiği açık. Ancak başta Başbakan olmak üzere AKP'li yetkililer, Mehmet Şevket Eygi'nin yazıp söylediklerini bile işlerine geldiği şekilde kullanmışlardır. Şöye ki, Eygi "Cami Kıyımı" adlı kitabında, "Cami kıyımı 1950-60 arasında da devam ederek yol açma bahanesiyle nice tarihi caminin temellerine kadar yıkılmasına sebep oldu" diyerek 1950-1960 arasında DP ve Menderes döneminde yıkılan ve satılan camilerden de söz etmiştir. Ancak başta Başbakan olmak üzere AKP'li yetkililer "cami söylemlerinde" hiç bir zaman bu durumdan söz etme gereği duymamışlardır.

    Bu nedenle ben de DP lideri Menderes’in sattırdığı ve yıktırdığı camilerden söz edeyim. Kim bilir belki Sayın Başbakanımız gelecek grup toplantısında da DP’nin ve Menderes’in yıktırdığı camilerden söz eder!

    Araştırmalarım sonunda Menderes zamanında sadece İstanbul'da 54 tane caminin yol açma ve değişik imar faaliyetleri sebebiyle yıkıldığını öğrendim. DP döneminde İstanbul Tophane, Karaköy, Fatih, Eminönü, Beşiktaş'da tam anlamıyla bir tarihi cami katliamı yaşanmış.

    DP ve Menderes döneminde İstanbul'daki tarihi cami ve mescit katliamı İstanbul'un imarı için getirilen Fransız Mimar Henry Prost eliyle gerçekleştirilmiştir. Zeki Bağlan Hoca, 2010 yılındaki bir konferansında bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:

    "İlk darbeyi Saraçhane-Unkapanı arasında vurur. Çandarlı ibrahim Paşa Hamamı, Altuncuzade Tekkesi ve Süleyman Halife Mektebi bir yana Hoca Teberrük Mescidi sanat değeri çok yüksek bir binadır. Revani Mescidi hiç gereği yokken yıkılır. Divan Edebiyatının ünlü isimlerinden Revani Çelebi'nin mezar taşı dahi kırılır. Bir Bayezid devri eseri olan Firuzağa Mescidi yola tesadüf etmez. Buna rağmen bileti kesilir, ortadan kaldırılır.


    Hoca Sinan tarafından yaptırılan Azepler Mescidi Fatihli yıllardan kalmadır ama hamamı ile birlikte yola katılır. Kanuni devri hatırası Tüfenkhane Mescidi üç kuruşa satılır. Saraçhane Mescidinin üzerinde ise şu an resmi daireler vardır.


    Prost, bu kadarla yetinmez. İkinci yıkım Furyası ile (1955-57) yol kenarında kalan mescidleri de ayıklar. Zeytinciler Mescidiyok edilir.. Voynuk Şücaeddin Camii'nin yıkım emrini kimin verdiği hiç anlaşılamaz. Hazire bile darma duman edilir, istanbul'un ilk Belediye Başkanı Hızır Bey'in mezarı ortada kalır. Arsalar tekrar camileştirilemesin diye hızla betonlaştırılır ki bu alanda iMÇ blokları yayılır.... Sadece 56-57 yılları arasında 54 camiyi yıktırır. Bunun yanında hamamların, tekkelerin, sebillerin, çeşmelerin hesabı yapılmaz..."(20a)


    İşte İstanbul'da DP döneminde Menderes'in yıktırdığı ve tahrip ettirdiği tarihi camilerden bazıları:

    -1465 tarihinde inşa edilmiş olan tarihi Murat Paşa Camii Vatan caddesi yapılırken 1957'de yıkılmıştır.

    -Yeni Kapı yakınlarında Fatih döneminden kalma 1479 tarihli Çakır Ağa Camii yine yol yapım çalışmaları nedeniyle 1958'de yıkılmıştır.

    -Aksaray'da Vatan cadesinin başlangıcında yer alan Fatih döneminden kalma Camcılar Camii ve çeşmeleri, 1957 yılında yol yapım çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır.

    -Aksaray'da,1555 yapımı tarihi Kazasker Abdurrahman Camii 1957'de yol yapım çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır.

    -Karaköy Kabataş arasındaki Süheyl Bey Camii 1957'de yol yapım çalışmaları sırasında yıkılmıştır.

    -Karaköy Kabataş arasındaki 1878-1879 yapımı, özgün mimariye sahip çok nadide eserlerden biri olan Karaköy Mescidi veya camisi 1958'de yol yapım çalışmaları sırasında yıkılmıştır.

    -Karaköy Kabataş arasındaki II. Mahmut döneminden kalma, 1826 yapımı, tarihi Nusretiye camii ve sebili 1958'de yol yapımı sırasında tahrip edilmiştir.

    -Karaköy Kabataş arasındaki Mimar Sinan eserlerinden Kılıçali Paşa Camii ve dükkanları 1958'de yol yapım çalışmaları sırasında tahrip edilmiş, bazı duvarları yıkılarak yeniden yapılmıştır. (20b)



    DP ve Menderes döneminde İstanbul Aksaray'da Vatan Caddesi yapılırken yıkılan tarihi camilerden bazıları****

    İstanbul'un tarihini en iyi bilen Türkiye’nin sayılı sanat tarihçilerinden Prof. Dr. Semavi Eyice, Milliyet gazetesinde Neşe Mesutoğlu'na verdiği röportajda, Menderes’in bazı camileri kapattığını ileri sürmüştür.

    1950’lerde Yeni Sabah gazetesinde yazar olan Semavi Eyice, Adnan Menderes'in Sekban Paşa Mescidi, Mimar Ayaz Camii, Velide Camii'nin türbesi gibi dini eserleri yıktırdığını anlatmıştır.

    Eyice, kendisinin bu cami, mescit ve türbelerin yıkılmasına gazetesinde itiraz ettiğini ancak uyarıldığını da belirtmiştir. Eyice, Türk tarihi için önemli olan Zeyrek evlerinin de bu dönemde yıkıldığını söylemiştir.[21]

    Prof. Semavi Eyice, “Sanat Alemi” dergisinden Ülkü Ö Akagündüz’e verdiği röportajda da bu gerçeğin altını çizmiştir:

    İşte Semavi Eyice’in o röportajından bazı bölümler:

    “Menderes döneminde nice ibadethaneler şuursuzca yıkıldı. (Menderes'in) adına görkemli bir türbe yapıldı; ama günahı da çoktu hani.” diyen Eyice, İstanbul’da geniş caddelere, meydanlara ve yeşil sahalara karışıp giden elliden fazla caminin bazısı, projeleri hiç tehdit etmediği hâlde biraz da keyfî uygulamalarla ortadan kaldırılmış. Semavi Hoca, Menderes’in açtırdığı Atatürk Bulvarı’na kurban giden iki camiden şöyle söz ediyor:

    "Bozdoğan kemerinden Aksaray’a inerken sağda iki küçük cami vardı. Baba Hasan Alemi ve Oruç Gazi Camileri. Baba Hasan Alemi’yi daha o zaman vakıflar kiraya vermişti. Hatta bir öğretmen oturuyordu içinde. Cadde üstünde olmamasına rağmen yıktılar onu. Oruç Gazi mamurdu, kullanılıyordu. Hiç lüzumu yokken yıkıldı o da. Bulvar açıldığında, dört tarafında servi ağaçlarıyla çok şirin bir durumu vardı, caddeden dışarıda ve biraz çukurdaydı zaten. Kimin aklına estiyse, lüzumsuz burada dediler, yıktılar.”

    “Adana’da kentin göbeğinde, camisi, medresesi, kütüphanesiyle görkemli bir külliye düşünün. 1650’lerde Cafer Paşa yaptırmış, 1950’de cadde genişleyecek bahanesiyle yıkılmış. Ne var ki arsa hala boş, külliye yıkıldığı ile kalmış, şehrin anıtsal yapısının yerinde şimdi çömlekçi var".[22]



    Karaköy'de kıyıda, Galata Köprüsü’ne bakan Ziraat Bankası’nın (bir zamanlar Avusturya Bankası) hemen arkasında yer alan, fotoğraftaki bu küçücük şirin ve zarif cami, 1958’de DP döneminde Menderes tarafından meydan genişletmesi bahanesiyle yıkıldı. Oysa ki uzmanlara göre, eğer amaç, gerçekten de meydan veya yol genişletmesi ise camiin yıkılmasına gerek yoktu. Nitekim bu cami ile aynı hizada bulunan Ziraat Bankası'na dokunulmadan yol genişletilmiştir.




    Menderes döneminde Bayrampaşa'ya Stadyum Yapılması için Yıktırılan Tarihi İstanbul Surları

    İstanbul'un birçok tarihi camisini yıktıran DP ve Menderes, (tarihi camilerin bakım ve onarımı konusunda çıkarılan yasaya rağmen)İstanbul'un abidevi camilerine de ilgisiz kalmıştır. Bu durum dönemin basınınca eleştirilmiştir. Örneğin, Sultanahmet Camii'nin etrafının gecekondularla kuşatılmasını ve bakımsızlığını Metin Engin, 1953 yılında Cumhuriyet gazetesinde şöyle eleştirmiştir: "İstanbul'un en büyük tarihi abidelerinden olan Sultanahmet Camisi gecekonduların ve usulsuz inşaatın istilası altında... üç beş teneke parçası ya da taş bulan her şahıs caminin duvarına bitişik bir gecekondu inşa ediyor. Sultanahmet Camisi'nin hali ise büsbütün utanç verici.1950'de Vakıflar tarafından tamir edilirken bir amalenin dikkatsizliği yüzünden kül olan, camiye bitişik mahfil-i hümayun üç seneden beri harap ve yanık bir vaziyette bırakılmış.Bu feci manzara muhteşem caminin bütün güzelliğini ortadan kaldırmaya kafi geliyor. Vakıflar Umum Müdürlüğü acaba neden burasını tamir edip camiyi bu çirkin vaziyetten kurtaramaz." (22a)

    Bu noktada insanın aklına birkaç soru geliyor:

    1. İsmet İnönü keyfi nedenlerle camileri kapatmadığı halde “İsmet Paşa camileri kapattı!” diye birileri yıllardır milleti kandırırken; Adnan Menderes, bazı tarihi camileri ve mescitleri yıktırdığı halde neden hiç kimse “Menderes camileri ve mescitleri yıktırdı!” diye çıt bile çıkarmamıştır.

    2. Menderes döneminde Türkiye’nin dört bir yanındaki tarihi kiliseler, cemaati olmadığı halde, törenlerle ibadete açılırken, neden hiç kimse “Menderes Türkiye’de Hıristiyanlığın yayılmasını sağladı!” diye bağırıp çağırmamıştır.[23]

    3. Çok daha önemlisi AKP döneminde 2010 yılında satışa çıkarılan İzmir Foça’daki Kozbeyli köyü camiinden neden hiç söz eden yoktur?[24]

    4. “Tek parti CHP camileri kapattı” diye sızlananlar neden hiçbir zaman “Tek parti döneminde açılan Halkevleri ve Köy Enstitülerini DP kapattı. Böylece Türk aydınlanması büyük bir darbe yedi.” demez? 1951’de DP ve Menderes, Türkiye’nin dört bir yanındaki 478 Halkevi merkezini, 5000 Halkevi şubesini ve 4000 Halkodasını kapatmıştır. 1954’te de o güne kadar 25.000 öğretmen yetiştiren Köy Enstitülerini kapatmıştır.[25]

    Sonuç olarak diyeceğim şu ki: Tarih üzerinde işinize geldiği gibi tepinemezsiniz beyler...

    Cumhuriyet tarihi yalanlarına cevap vermeye devam edeceğim…

    Not: Bu konunun ayrıntılarını CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI, 2. KİTAP adlı kitabımdan öğrenebilirsiniz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: FürelHonatis18

    Osmanlıca yasaklanarak ismet inonu'nun söyledikleri gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

    Bazı elemanların çıkıp " neden arap alfabesini kullanalım ki,biz arap mıyız ? " demesi de komik olmuş ; kullandığın alfabe Latin alfabesi,sen Latin misin hacım ? O dönemde c/p yaptığın,hukuki tabir ile "iktibas" ettiğin hukuki metinler batı hukuk sistemine ait.O zaman sen batılı mısın gözüm ?


    Fena saçmalamışsın biz arapda değiliz batılıda arap kültürünüzede merakla değiliz madem latin değiliz ozaman göktürk alfabesi öğretilsin ?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bu arada üst üste kötü ekonomik haberler gelmişken böyle konuların açılması acaba gündem değiştirmek içinde diyede düşünmüyorda değilim siz bırakında osmanlıcayı 1 gunde 12 kuruş değer kaybeden dolar hakında konuşun ?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • amaç : islamı unutturmak
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.