Şimdi Ara

Cevap : Assassin's Creed: Brotherhood (89. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
2.254
Cevap
4
Favori
152.729
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 8788899091
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Birinci oyunu çok bodoslama oynamıştım,açıkcası hikayesine AC2 ve AC:B kadar hakim değilim.Biri bana özet geçer mi?
  • AC I inceleme:

    Öğrenmeye dair bazı kuramlar insan beyninin doğuştan gelen bir kapasiteye sahip olduğunu ve yeni doğan bir bebeğin zihninin tam olarak boş olmadığını savunur. Tıpkı yeni doğmuş bir serçenin annesi hiç göstermemesine rağmen hamam böceği yerine kurtçukları yemesi gibi yeni doğan bir insanın beyninin de bembeyaz bir defter kadar temiz ve boş olmadığını düşünebiliriz. Hayvanların bu tür tepkileri içgüdüsel olarak açıklansa da insanı yeryüzündeki diğer canlılardan farklı yapan sırlarla dolu zihin yapısı, neler yapabileceğinin sınırlarını henüz öğrenememiş bizler için çok daha fazlasını saklıyor olabilir kilitli kapılar ardında. Görünüşünüz, mizacınız ve kişiliğinize etki eden DNA�nızın yapabildikleri acaba bunlarla mı sınırlı? Peki ya bu gizemli genetik spiral kod içerisinde sadece sizin değil, sizden öncekilerin hatta atalarınızın da sahip olduğu izler, zihin haritaları ve yaşantılar taşıyorsa? Ve dahası bu haritaları kullanarak zihninizde geçmişe dönebilecek bir teknolojiniz varsa ne yapmak isterdiniz? �Keşke� diye başladığınız cümleler için yeni bir şans ya da çok daha fazlası... Ortadoğu�nun adeta havasına sinmiş, bin yıllık bir gizemi çözebilmek, hala paylaşılamayan ve bu kadar arzu edilen şeyin ne olduğunu bulmak ve bin yıldır hakim olan huzursuz, hırçın bulutları bu topraklardan defetmek. Evet işte Animus�un tasarlanma amacı tam olarak buydu.

    Animus bir grup bilim adamı tarafından geliştirilen ve insan genetik haritasını kullanarak geçmişe doğru zihinsel bir yolculuk yapılabilmesini sağlayan gelişmiş bir makine. Bilim adamları amaçlarına ulaşabilmek için atalarından birisi bölgedeki bir suikastçı tarikatının müridi olan, bu topraklarda yaşamış ve kendisi de hayatında daha önce suikastçılık yapmış ancak bundan sıyrılmış bir ismi: Desmond�u kullanarak çözüme ulaşmak istemektedir. Animus kullanılarak gerçekleştirilen bu gizli çalışmalar özel ve dışarı kapalı bir ofiste yapılmakta ve bu süre içerisinde Desmond bu laboratuarda doktor ve asistanı (Kristen Bell) dışında kimseyle görüşememekte ve burada tutulmaktadır.

    Biraz önce yazdıklarım özellikle 12. Yüzyılın sonlarında bin bir gece masalları kaçkını ateşli bir prens ya da ninja benzeri bir şeyler bekleyenleri dumura uğratmış olabilir. Evet, videolarda çoğu zaman gördüğünüz o ilginç DNA motifli efektler aslında Animus�un zihninizde yarattığı senkronizasyon dalgalanmalarından başka bir şey değil. Peki o büyük umutlar bağladığımız Altair nerede?

    Altair: ǀ El ǀ ta ǀ iyr ya da kısaca Tahir

    Hikayemiz öteki boyutta ise yaptığı önemli bir hata nedeniyle gözden düşmüş bir suikastçı olan Altair'in Assassin's Order'da (bir çeşit bölgesel suikast tarikatı) kaybettiği itibarını yeniden kazanmak için çıktığı epik yolculuğu konu alıyor. Mason lider Robert de Sable'i öldürmekte ve efsanevi Mason hazinesini ele geçirmekte başarısız olan Altair, Assassin Order'daki en düşük mevki olan yeni öğrenci müritlere verilen seviyeye düşürülür. Sahip olduğu tüm gücü ve silahları elinden alınır.

    Assassin'lerin lideri, Sinan ya da namı değer El Muallim kahramanımıza kendisini affettirmek için bir fırsat sunar, Altair Kutsal Topraklarda Üçüncü Haçlı Seferlerinin yarattığı düşmanlıkları daha da körükleyip bunlardan yararlanmak isteyen kişileri öldürmelidir. Bu sayede bölgedeki olaylar durulacak ve yeni bir barış çağı için yolundaki son engeller de ortadan kalkacaktır.


    Oyunumuz başladığında Kral Richard liman şehri Akr'ı Saracen'lerin elinden tekrar almayı başarmıştır. Birliklerini güçlendirmek üzere şehre konuşlanan Haçlılar güneye doğru ilerlemek üzere hazırlanmaktadır. Haçlıların asıl hedefi Kilise adına tekrar ele geçirmeyi planladıkları Kudüs'tür. Ancak Kudüs'ün lideri Saracen ordusunun lideri Salahaddin'dir. Ordusunun Akr'daki yenilgisinden sonra birşeyler yapılmalıdır. Saracen'ler Arsuf kalesinin önlerinde Haçlıları tuzağa düşürmek ve Kudüs'e ulaşmasını engellemek üzere yığınak yapmaktadır.

    Ancak bu savaş manevraları Kutsal Toprakların geriye kalan tümünü korumasız ve sahipsiz kalmasına neden olmuştur. Richard ve Salahaddin savaş alanında birbirleriyle savaşırken arka planda onların yerine gelen insanlar elde ettikleri gücün avantajlarını kendi lehlerine istismar etmeye başlamıştır. Kutsal topraklarda provakasyon, istismar ve yolsuzluk hüküm sürmeye başlamıştır. Ve kahramanımız Altair kendisini bu kaosun ortasında bulur. Hedefi, elde ettiği gücü en çok suiistimal ettikleri görülen bu kişilerin öldürülmesidir. Ve Altair görevlerine başlar...

    Hikaye boyunca kahramanımız hedeflerinin aslında kişisel kazançtan öte ortak bir amaç güttüklerini keşfeder. Bu insanlar tıpkı Assassin'ler gibi gizli bir örgüte üyedir ve hedefleri sadece kişisel olarak kâr gütmek değildir. Gerçek hedefleri ve buna nasıl ulaşacakları ise hikayemiz boyunca açıklığa kavuşacak sırlardır...


    Birbirlerine Animus�la bağlanmış bu iki yönlü hikaye akışı daha önce oyunlarda pek denenmemiş bir tercih. Animus gen haritalarını hafıza modülleri olarak erişilip canlandırılmasını sağlıyor. Bu modüller arasında karakterimiz dinlenmek üzere makineden çıkarak şu anki haline dönüyor. Bu boşlukları dinlenmek ve neden burada olduğumuzla ilgili sorularımıza cevap aramak için kullanabiliyoruz. Animus içerisinde öldüğümüzde sistem zamanı tekrar geri alarak aynı hafıza�yı tekrar oynamamızı sağlıyor. Bu sistem aynı zamanda oyun içerisinde arayüz olarak da kullanılıyor.

    Son zamanlarda yeni nesil konsollarda sık sık görmeye başladığımız oldukça şık bir etkileşimli bir yükleme ekranın ardından oyuna giriş yapıyoruz. Oyunun başladığı yer tarikatın merkezinin kurulu olduğu Masyaf adında bir kasaba. Sarp bir tepenin eteklerine kurulmuş bu küçük yerleşim birimi krallığın geri kalanı düşündüğümüzde sizin için çok ilgi çekici yönleri yok. Oyunda Şam, Kudüs, Akr, şehirlerini de kapsayan dev coğrafyada tamamen serbest olarak dolaşabiliyor olmanız başlı başına oyunu farklı bir kulvara taşıyor.


    Şehirler arası yaptığınız yolculuklarda krallık topraklarında ilerlemeniz gerekiyor. Şehirlerarasındaki mesafe oldukça uzun ve hem yayan olarak ilerlemek oldukça uzun sürebileceğinden, hem de yolda başınıza gelebilecek çeşitli problemlerden kolayca kaçabilmek için binek olarak atları kullanıyoruz. Daha önce aralarında bu işi Shadow of the Colossus gibi çok iyi başarmış oyunlarında olduğu birçok oyun görmüştük ama Assassin�s Creed bu konuda rakiplerinden çok daha ötede. Aslına bakarsanız atla yolculuk yaparken bile mesafeler oldukça uzun, bu yüzden yapımcı oyundaki üç şehri�de keşfettikten sonra otomatik olarak o şehre gitmenizi sağlayan bir kısayol fonksiyonu da eklemiş. Böylece her seferinde şehirden şehre giderken zaman kaybetmiyorsunuz. Ancak yine de yeni yerler keşfederek seyahat edebilmek için özellikle oyun içerisinde geçirdiğiniz ilk saatlerde bu şekilde yolculuk yapmak oldukça eğlenceli. Yükleme konusunda ise oyunun sadece şehir giriş çıkışlarında yükleme yapması ve bunun dışında oyuncuya hiçbir şekilde sıkıntı vermemesi oyunun geçtiği çarpıcı büyüklükteki alan ve şehirler düşünüldüğünde gerçekten takdire değer.

    Özellikle yazının başında bahsettiğimiz olaylardan sonra oyunun ilk görevi için Şam�a gidişinizle oyunun gerçek yüzüyle tanışıyorsunuz. Dar bir vadinin çıkışında birden o devasa şehir ayaklarınızın altında beliriyor. Atınızın üzengisine biraz yüklenip uçuruma yaklaşıp atınızı şaha kaldırıyor, gördüğünüzün bir fotoğraf mı yoksa gerçek mi olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. Baş döndürücü mimari güzelliğin verdiği tarifsiz his, surlara yaklaştıkça hayranlığa dönüşüyor. Gördüklerinizin gerçek, doğal ve dokunulabilir olması yapımcı takım ve Jade Raymond�a olan hayranlığınızı pekiştiriyor. Surları aşıp şehre girdiğinizde ise yeni bir şeyle karşılaşıyorsunuz: Sosyometrik matriks.

    Yanlış anlaşılma olmasın insanlar sadece şehirlerde yaşamıyor. Kırsalda ve kasabalarda ve köylerde de yaşayan insanlar var ancak şehir yaşamının canlılığı bu olağanüstü etkileşimi kalabalık içerisinde çok daha iyi görmenizi sağlıyor. İnsanlar pazarlarda alışveriş yapıyor, gündelik işleriyle uğraşıyor, halka hitap eden insanları dinliyorlar. Şehirlerin fakir bölgelerinde sokaklardaki dilencilerin size yalvarması ya da meczupların sizi itip kakması gibi detaylar arasında bu dev sosyal bütüne karışıyor ve aralarında bir tarikat müridi edasıyla sessiz sedasız hedefinizi arıyorsunuz.

    İşte burada Assassin�s Creed�in deneysel yeniliklerinden bir diğeriyle karşılaşıyoruz. Bir suikastçı olarak şehrin insanları arasına karışmak ve kendinizi kaybetmek oyundaki önemli noktalardan biri. Bunun için onlar arasındayken, onlar gibi davranmalı, aralarından süzülüp ilerlemeli ve şehrin akışını bozmamalısınız. Kalabalığın arasında patavatsızca koşan etrafındakilere çarpan ve sorun çıkaran birinin askerlerce fark edilmesi çok zaman almıyor.

    Oyundaki görev yapısı şehirlerdeki gizli tarikat merkezlerine ulaşıp hedefin ismini öğrenme, hedefle ilgili soruşturma ve istihbarat yaparak bilgi toplama ve yeterli bilgiye ulaşınca tekrar gizli tarikat evine dönüp onay alarak suikastı noktasına gitme şeklinde bir yol izliyor. İstihbarat toplamak üzere izlediğiniz adımlar şehrin harita�da kartal logosuyla gösterilen yüksek kısımlarına çıkarak etrafınızdaki olası bilgi kaynaklarını belirlemekle başlıyor. Bu kaynaklardan bilgi almak için çeşitli görevler yapmalısınız. Örneğin, önemli bir mektubu kapkaç yoluyla çalmak, propaganda yapan kişileri tenhada sıkıştırıp bir temiz dövüp bildiklerini öğrenmek ya da diğer tarikat mensuplarının görevlerine yardımcı olmak gibi çeşitli yolları kullanıyoruz. Her hedef için hangileri olduğuna bakılmaksızın belirli bir istihbarat sayısı tamamlamak gerekiyor. Ancak isterseniz bu görevlerin tümünü (toplamda her seferde: altı) tamamlayarak aklınızda hiçbir soru işaretinin kalmamasını sağlayabiliyorsunuz.

    Görevinizi tamamlamak için hedefinizin kim olduğunu, neden öldürülmesi gerektiğini ve bunu yapabileceğiniz en uygun yer ve zaman bilgisini aldıktan sonra Animus zamanı o ana kadar ileri alıyor ve siz hedefinizle ilgilenmek üzere olay yerine varıyorsunuz. Şu ana kadar anlattıklarımızın ışığında anlayabileceğiniz gibi görevler size verilirken bunu nasıl yapacağınız konusunda tam bir serbestliğe sahipsiniz. Ancak akıllı bir suikastçı önce çevredeki (özellikle çatılardaki) olası problem yaratabilecek nöbetçilerle ilgilenip daha sonra hedefine yönelecektir. Tabi oynanışta kendinizi yeteri kadar rahat hissettiğinizde cüretkâr ama bir o kadar da riskli sürpriz ataklar da sizi kısa yoldan sonuca ulaştırabilir. Hikâyede bahsettiğim dokuz karakterin her birini ölümünde kısa süreliğine de olsa aranızda geçen son konuşmalar özellikle hikayenin derin ve bilinmeyenleriyle dolu konusunu açıklığa kavuşturmanız için önemli ipuçları sağlıyor. Altair�in hem heyecanlı ama bir o kadar da soğukkanlı, sorgulayan ve nedenler arayan kişiliği onu sıradan bir suikastçı olmaktan çıkarıp güçlü ve nitelikli bir başrol oyuncusu yapıyor.

    İlk bakışta özellikle oyunun ortalarına doğru bu adımların aynı şekilde izlenmesi, serbestiye rağmen özellikle sadece aksiyon kısmıyla ilgilenen oyuncular için uzun soluklu bir oynama süresine sahip bu oyunun kendini sürekli tekrar ediyormuş hissine kapılmalarını sağlayabilir. Assassin�s Creed�in en zayıf ve eleştirilebilecek noktası işte bu. Ancak bu duygudan sıyrılıp hikayeyi takip edebilirseniz olayların çarpıcı, düşündürücü ve bir o kadar da soru işaretleriyle dolu bir sona sahip olduğunu göreceksiniz. Hikayenin özellikle orta kısımlarda aksiyon içeriğinden çok (ki bu kısımdaki serbesti aslında bu zayıf noktayı telafi etme amacını güdüyor.) sözel boyutta diyaloglarla sürdürülmesi oyundan dil problemi olan oyuncuların sıkılmasına neden olabilir. Altyazı seçeneğinin de olmayışı buna tuz biber ekebilir. Yapımcının hikâyede yaptığı aslında riskli sayılabilecek bu tercih farklı bir boyutta Prince of Persia oynamak isteyenleri üzeceği gibi, önyargısız yaklaşan ve esnek oyuncular için ise bana göre yepyeni bir tat anlamına geliyor.


    Görev kurgusu ana görevin yanında oynanış süresini arttıran ek görevlere de yer vererek zenginleştirilmiş. Bunlar arasında askerler tarafından zulme uğrayan halka yardım etmek, tapınak şövalyelerini öldürmek ya da oyunda çeşitli bölgelere yerleştirilmiş flamaları toplamak gibi birçok yan görev sizi bekliyor. Serbest oynanış sayesinde bu görevleri oyunun akışı içinde yapabileceğiniz gibi bitirdikten sonra da zaman geçirmek ya da "Achievement" kazanmak için yapabilirsiniz.

    Başınız şu ya da bu şekilde belaya girdiğinde iki seçeneğiniz var. Birincisi kaçmak, ikincisi ise savaşmak. Kaçmanız gerektiği durumlarda çok kalabalık olmayan askerler arasından sıyrılıp sokaklarda ve çatılarda küçük çaplı bir kovalamaca yaşıyorsunuz. Askerlerin görüş alanından çıktıktan sonra gizlenmeniz için çatılardaki özel bölmeler ya da yolda görebileceğiniz saman birikintilerine dalarak kısa bir süre (askerler sizi aramayı bırakana dek) beklemeniz gerekiyor. Özellikle sokaklarda kaçarken kalabalık hem lehinize hem de aleyhinize olabiliyor. Örneğin daha önce yardım ettiğiniz halktan kişiler sizi kovalayan askerleri engelleyip önlerine çıkabiliyor. Ya da dikkatsizce kalabalığın ortasına dalıp koşmaya kalkarsanız birilerine takılıp yere düşmeniz ve yakalanmanız kaçınılmaz hale geliyor (tabi bu sizi kovalayan askerler için de geçerli). İşin kötü tarafı askerlerin tepeden tırnağa donanmış bir suikastçı tarikatı mensubunu canlı bırakmaya hiç mi hiç niyetleri olmuyor. Bir anda etrafınızı saran askerlerden kurtulmanın tek bir yolu kalıyor o da kılıcınızı çekmek.


    Deneysel birçok yeniliğin hüküm sürdüğü Assassin�s Creed dövüş mekaniği ve animasyon kalitesi konusunda yine farklı tercihlerle sonuca gitmeyi denemiş. Aktif ve açık dövüş sistemi çok zor ve can yakıcı olduğundan dolayı oyuncuyu baştan itibaren savunma ve kontra saldırı tarzına iten kılıç dövüşleri bir anlamda oyuncuyu tembelleştirerek kolay yolu benimsettiriyor. Ancak oyunun ortaları da dahil büyük kısmında çok işe yarayan bu savunma merkezli yöntem, oyun ilerledikçe artan düşman zaman zaman karışınıza küçük bir orduyu getirdiğinde zorlanmanıza neden oluyor. Bu yüzden oyuna ilk başladığınız andan itibaren karma bir taktiği benimserseniz sonlara geldiğinizde daha saldırgan ve akıcı biçimde kılıç kullanıp daha kısa sürede etrafınızdakileri temizleyebilir ve bu sahneleri daha çok zevk alarak oynayabilirsiniz. Kılıçtaki ustalığınızın zamanla askerleri korkutup kaçırdığını da göreceksiniz. Oyun içerisinde ilerleme kaydettikçe tarikattaki kaybettiğimiz mertebeyi yavaş yavaş kazanarak yeni hareketler ve silahlar ediniyoruz. Temel silahlarımız olarak ise yumruklarımız, elimizde gizlediğimiz süikast hançeri(ki bu hançer Altair�in parmaklarından birinin neden olmadığının açıklaması), kılıcımız, kısa kılıç ve hedefleri uzaktan halletmek için kullandığımız sınırlı sayıdaki bıçaklarımız bulunuyor.

    Oyunda herhangi bir zorluk seviyesi seçeneği eklemek yerine oyunun akışını kolaydan zora doğru yönelten bir oyun yapısı ekleyen yapımcı kontroller konusunda Xbox 360�ın gamepad�ini oldukça etkin bir biçimde kullanmış. Oyunda sağ tetik pad tuşlarının amaçlarını değiştirmek üzere bir profil modifikasyonu yaparak alışması biraz süre alan ancak oldukça etkin kullanılabilen bir yönetim tarzı benimsemiş. Şehirde sokaklarda olduğu kadar hedeflerinize daha rahat ulaşabilmek için çatılarda da sık sık dolaşmanız gerekiyor. Binalara çıkmak için ise ya daha medeni bir yol olan bir merdiven bulmalı, ya da aklınıza gelebilecek her türlü bina çıkıntısını kullanarak tırmanmalısınız. Evet, oyunun en zevkli yönlerinden biri de bu: tırmanmak. Yapımcı dev şehirleri, binaları tasarlarken o kadar özen göstermiş ki binalara onlarca farklı yerden, farklı yollarla tırmanabilmeniz sağlanmış. Çatılarda gezerken yanlış bir hareketle aşağıya düşmek hem çok kolay, hem de çok zor. Öncelikle benimsenen akıcı oyun yapısı sayesinde çatılarda tetik yardımıyla koşarken, atlarken ya da sarkarken düşmeden çok eğlenceli biçimde dolaşabiliyorsunuz. Ancak bu her zaman işe yaramayabiliyor; yanlış yöne atlamanız, ya da tetikte gösterebileceğiniz kısa süreli bir tereddütle kendinizi yerde bulabiliyorsunuz. Belli bir yükseklikten sonra bu ölümcül sonuçlara yol açabiliyor. Aynı zamanda çatılar düşmanla çarpışmak için de yerden biraz daha tehlikeli yerler. Kılıç darbeleri sonucu ya da yakanızdan tutulup binadan aşağı atılmanız ya da aynısını sizin düşmanınıza uygulamanız olası. Sanırım burada yapay zeka da biraz gündeme geliyor.


    Oyunda daha önce bahsettiğimiz gibi kullanıcı tercihli değil, ilerledikçe zorlaşan bir yapay zekadan bahsedebiliriz. Bir suikastçı olarak sürpriz elementini sıkça kullanmanıza rağmen bazen özellikle nitelikli birimlerde (örneğin: Tapınak Şövalyeleri) çok daha dikkatli olmanız gerekiyor. Gittikçe zorlaşan kılıç dövüşlerinde kalabalıklaşan düşman işinizi zorlaştırıyor. Ancak zaman zaman düşmanlarınızın saldırmakta tereddüt edebiliyorlar. Bu tür anlar savunmacı anlayışla oynayan bir oyuncu için bir yapay zeka zaafı olarak görünebilir ancak bu tür boşlukları aktif kılıç kombolarınız için akıllıca kullanabilirsiniz. Kılıç dövüşlerinde tıpkı sizin yaptığınız gibi rakibinizde sadece kılıç odaklı bir bir dövüş sürdürmüyor, zaman zaman sizi bir güzel yakalayıp bir kenara itebiliyor ya da saldırınızı bloke ederken bir tekmeyle ya da adamakıllı bir tokatla gardınızı düşürebiliyor. (Tabi bunları siz de yapabiliyorsunuz) Bu tür anları çok iyi kullanan düşmanlarınız tekrar rakiplerinize (tetiği kullanarak) odaklanmazsanız bu kısa boşlukları bol bol canınızı azaltmakta kullanıyor.

    Animus�a bağlıyken ki can sisteminiz o hatıra�ya ne kadar senkronize olup olmadığınızı gösteren bir seviye ekranı ile ekranın sol üst köşesinde yer alıyor. Can sistemi sürekli kendini tamamlıyor. Suçsuz sivillere zarar vermeniz, yüksek bir yerden düşmeniz ya da kılıç darbeleri canınızın azalmasına yani teknik Animus terimleriyle açıklamak gerekirse o anki hatıra ile senkronizasyonunuzu bozuyor, bunu ekrandaki dalgalanma efektiyle de hissediyorsunuz. Animus canınız tam olduğunda kısa süreliğine fps bakış kamerasına geçebiliyor ve etrafınızdaki bilgi kaynakları, dostlar ve düşmanlarınızı farklı renklerle görüntüleyebiliyor.

    Oyunda kullanılan animasyonlar, karakterinizin yürüyüş tarzından tutun, kılıç dövüşlerine kadar son derece detaylı bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmış. Çevrenizdeki insanlar etrafta dolaşırken yaptıkları şeyler, Kılıç dövüşlerindeki saldırıya göre değişen kombolar ve öldürme hamlelerindeki estetik ve özen takdire değer nitelikte. Atlarda ise animasyondaki kalite kendisini bir kez daha gösteriyor. Atınızın ayak bileklerinin toprağı hissetmesinden tutun, üzengi ve ayak kontrolü de dahil her şey düşünülmüş. Atınızın verdiği tepkiler ve asilliğinden bahsetmemize hiç gerek yok. Ancak at üzerinde kılıcınızı çektiğinizde yapabildiğiniz hareketlerin sadece bir taneyle sınırlandırılması bir olumsuzluk gibi görünse de görevlerinizin çoğunun bir binek hayvanların giremediği şehirlerde olması bu eksikliğin üzerini örtüyor.


    Ölüm sahneleri ise başlı başına bir paragrafı hak ediyor. Gerçekten şu ana dek birçok oyunda ölüm ve ragdoll efekti tabir edilen animasyonlara rastlamıştık ancak Assassin�s Creed bu konuda farklı bir yerde duruyor. Oyunda gördüğünüz bazı animasyonlar dehşet verici sahneler. Altair�in soğukkanlılığı ve ölüm psikolojisi son derece dramatik sahneler kullanılarak verilmiş. Suikast sonucu öldürdüğünüz hedefinizle yaptığınız neden konuşmaları, kuş tüyüne süzülen kanın bulaşması, eliyle kurbanının gözlerini kapatan bir Altair� kesinlikle yufka yürekliler için değil� Tüm bunlara ek olarak öldürdüğünüz askerlerin yerde zaman zaman can çekişmesi gibi sahneler de yürek burkucu takılıyor. Tamam! Farkındayım çok karanlık bir paragraf oldu. Şimdi derin bir nefes alalım ve yolumuza devam edelim.

    Oyunun görsel nitelikleri ise yeni neslin tüm gereksinimlerini karşılayacak ölçüde iyi. Özellikle şehirlerin mimarisi ve karakteristiği oyuna mükemmel düzeyde yansıtılmış. Şehirlerin mimarisi, bina yapıları ve caddeler sanki orta çağın canlandırıldığı bir tablo gibi karşınızda canlı canlı duruyor. İnsanların giyimlerindeki detaylar ve şehirlerin zengin ve fakir bölümleri arasındaki farkı görebiliyorsunuz. Askeri üniformalar, zırhlarda kullanılan detaylara kadar her şey olması gerektiği kadar iyi. Altair�i ise tasvir etmek son derece manasız; resimler ve videolar bu konuda size şu ana dek net bir fikir vermiştir. Eleştirilebilecek noktalar ise birkaç küçük detaydan ibaret: binaların özellikle çatılarındaki vinç benzeri iplerle bağlı kaldıraçların sabit olarak tasarlanması gibi. Sonuç olarak tüm bunlara birlikte kullanılan doğru kaplamalar ve geniş alanları oldukça performanslı biçimde renderlayabilen oyun motoruyla grafiksel olarak çarpıcı bir oyun çıkarmayı başarmış Ubisoft.


    Ses ve müzik altyapısı ise oyunun güçlü olduğu bir başka öğe. Oyuna ilk girdiğinizde ilk birkaç görevde özellikle çevrenizdeki insanların çok düzgün bir aksanla İngilizce konuştuklarını görüyorsunuz ve açıkçası böyle bir konuya sahip bir oyun için garipsediğiniz bir durum. Ancak bu sorunun cevabını Kristen Bell ablamız bize aramızda geçen bir diyalogda anlatıyor: Animus�un etrafınızdaki insanların konuşmalarını otomatik olarak İngilizce�ye çevirdiğini ve böylece anlama problemi yaşanmadığını öğreniyoruz. Ancak oyunda kültür çeşitliliğini de güçlendirmek üzere bölgede o tarihte konuşulan Türkçe ve Arapça seslendirmelere de oyun içerisinde sık sık rastlamak mümkün. Özellikle Şam ve çevresindeki bölgelerde yoğun olarak sokaktaki insanlardan, askerlerden Türkçe konuşmalar duymak gerçekten bizim için hoş ve anlamlı şeyler ifade ediyor. Ancak zaman zaman tapınak şövalyelerini Türkçe konuşması gibi ufak tefek sorunlarla da karşılaşabiliyoruz. Konuşmalardaki çeşitliliğe, her şehir için ayrı ayrı bestelenmiş konsept müzikler eşlik ediyor. Dinlendirici ve atmosferik müzik savaş sahnelerinde kılıç sesleri arasında derinlerden yükselerek temposunu arttırıyor. Bunlar dışında kalabalığın gürültüsü, pazar yerinden tezgahlardan gelen sesler gibi birçok çevresel etki kulaklarınızı okşuyor. Aralarında benim en çok sevdiğim ise kalabalık bir sokağa öldürdüğünüz bir muhafızın çatıdan yere düşmesiyle aşağıda yükselen ses, yaşanan panik havasını yansıtması. Hemen ardından gelen kim bunun sorumlusu diye kalın sesleriyle bağıran diğer askerler, tüm bunlar ses konusunda da yapımın çarpıcılığını gözler önüne seriyor.

    Özetlemek gerekirse Assassin�s Creed birçok açıdan tercihleriyle kendinden uzun süre bahsettirecek bir yapım olacak. Hem konusu hem de içeriğiyle oyunun bir yapımcı gözüyle tam bir risk kazanı olduğunu söyleyebiliriz. Yapımcının bazı tercihleri kimi oyuncuların bekledikleri kadar iyi olmadığı hissini vermesi çok doğal. Ancak bu kadar çok yeni şeyin aynı anda yapıldığı deneysel bir oyun için bence elimizdeki ürün büyük bir başarıyı timsali. Oyun konusu açısından da ayrıca son derece riskli, çünkü kullandığınız yer ve konu Dünya�nın gündeminde son bin yıldır yer eden, hala içinden çıkılamayan bir sorun. Oyunun henüz girişinde gördüğünüz �Bu oyun birçok farklı kültür ve inanca sahip bir takımın ellerinden çıkmıştır� notu bile bu konuda gösterilen özeni gözler önüne seriyor. Böyle bir konuda tarafsız ve nötr bir hikaye ile oyuncuya sunulan bu olağanüstü atmosferik ziyafet için birkaç küçük hata elimizde olan bütünü yok sayıp, pervasızca eleştirmemize neden oluyorsa sorun kesinlikle bizdedir. Assassin�s Creed çoklu oyuncu seçeneği olmasa bile yeni nesil konsol oyuncularının tümünün arşivlerinde bir köşede yer alması gereken ve yıllar sonra bile aklınızda kalacak sahneleriyle endüstriye ışık tutan yılın sarsıcı yapımlarından biri ve son derece başarılı.


    Assassin's Creed

    Ömer Faruk Yıldız




  • Altair, Tahir miş Al Mualim'de Hasan Sabbah mış ? Yuh artık iyice saçmaladınız.Bir arkadaşta benim bizimkiler bilmem kaç parçaya böler lafına cevap vermiş Şöyle güzel bir açıklama yapayım tabi okuyan olursa yoksa iyice tarihte saçmalayacaksınız.Öncelikle Alamut'un Fedaileri adlı kitabın kurgusunu karıştırmayın işin içine.Evet Tahir gerçek bir karakterdir (o yönde bulgular var) ancak Altair ile ilişkilendirmek (!) mümkün olmayan birşey.Assassin's Creed'de bulunduğumuz kale Masyaf kalesidir.Bazıları Alamut'tan esinlenilmiş diyor.Masyaf gerçek bir kaledir, Haşhaşinlerin karargahlarından biriydi.Bu kalelerin her başında Dai'ler bulunur.Al Mualim işte bu Dai'lerden biri.Aynı zamanda oyun Hasan Sabbah'ın ölümünden sonra geçiyor.Hasan Sabbah, Haşhaşinlerin tek lideri değildi unutmayın.Örgüt Moğol İstilası sırasında dağıldı.AC 2 ve Bro. da olduğu gibi en son İtalya'da görülmüşlerdir (gördüğünüz gibi yine Ubisoft gerçeğe dayanarak bağlamış oyunu İtalya'ya) Bu İran'lı arkadaşlara çok büyük hayranlık duyarım ve onlarca kitap okumuşumdur Haşhaşinler ile ilgili.Ancak yine diyorum, bizimkiler 989845 parçaya böler o Haşhaşinleri Hasan çevredeki insanları Şii'lik ile topladı ama kendisi inançsızdır aslında.Buda nothing is true, everything is permitted lafına daha büyük anlamlar yüklüyor.Oyundaki dini inanç sorgulamasınıda düşünürsek Ubisoft bu oyunu, senaryoyu hazırlarken tamamen Hasan Sabbah'ı baz almış.

    Kısaca Altair ve Al Mualim'i kimse ile karıştırmayın.Her AC konusunda kaç defa yazdım bunu AC I Hasan'dan sonraki Haşhaşin örgütünde geçiyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Saşha

    Altair, Tahir miş Al Mualim'de Hasan Sabbah mış ? Yuh artık iyice saçmaladınız.Bir arkadaşta benim bizimkiler bilmem kaç parçaya böler lafına cevap vermiş Şöyle güzel bir açıklama yapayım tabi okuyan olursa yoksa iyice tarihte saçmalayacaksınız.Öncelikle Alamut'un Fedaileri adlı kitabın kurgusunu karıştırmayın işin içine.Evet Tahir gerçek bir karakterdir (o yönde bulgular var) ancak Altair ile ilişkilendirmek (!) mümkün olmayan birşey.Assassin's Creed'de bulunduğumuz kale Masyaf kalesidir.Bazıları Alamut'tan esinlenilmiş diyor.Masyaf gerçek bir kaledir, Haşhaşinlerin karargahlarından biriydi.Bu kalelerin her başında Dai'ler bulunur.Al Mualim işte bu Dai'lerden biri.Aynı zamanda oyun Hasan Sabbah'ın ölümünden sonra geçiyor.Hasan Sabbah, Haşhaşinlerin tek lideri değildi unutmayın.Örgüt Moğol İstilası sırasında dağıldı.AC 2 ve Bro. da olduğu gibi en son İtalya'da görülmüşlerdir (gördüğünüz gibi yine Ubisoft gerçeğe dayanarak bağlamış oyunu İtalya'ya) Bu İran'lı arkadaşlara çok büyük hayranlık duyarım ve onlarca kitap okumuşumdur Haşhaşinler ile ilgili.Ancak yine diyorum, bizimkiler 989845 parçaya böler o Haşhaşinleri Hasan çevredeki insanları Şii'lik ile topladı ama kendisi inançsızdır aslında.Buda nothing is true, everything is permitted lafına daha büyük anlamlar yüklüyor.Oyundaki dini inanç sorgulamasınıda düşünürsek Ubisoft bu oyunu, senaryoyu hazırlarken tamamen Hasan Sabbah'ı baz almış.

    Kısaca Altair ve Al Mualim'i kimse ile karıştırmayın.Her AC konusunda kaç defa yazdım bunu AC I Hasan'dan sonraki Haşhaşin örgütünde geçiyor.


    Ben konu içinde verilen Yeniçeri resmindeki ekipmanlara bakarak dedim bizimkiler ezio'yu dağıtır gibisinden.Esprisine dedim ciddiye alıncak bişey değil.Ayrıca bende senin gibi hikayesi varsa aslını öğrenmeye çalışıyorum.Açıklama yaparken "her ac konusunda yazdım" demenizi pek tasvip etmiyorum,her sayfayı okuma gibi bi durumum olmayabilir gözümden kaçmış olabilir anlatmanın sınırı yoktur yani.Ben forumda 1 tane AC konusunu takip ediyorum şuan oda bu konu.Neyse bilgiler için teşekkür ederim,saygılar.




  • @Saşha;

    Saçmaladınız diye biten cümlenize atfen,oyunun gerçek kişi ve olaylardan esinlerek yapıldığına dikkatinizi çekerim ki oyun başlagında ki açıklama "Inspired By Historical Events and Characters" cümlesiyle başlar.Tarih ve isimlerin birebir aktarılması zaten söz konusu değildir,belgesel değil bu.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ANDREI -- 12 Nisan 2011; 10:02:57 >
  • Multiplayer moduna Yeniçeri askeri iyi gidermiş dedim millet bunun altından neler çıkarmış, yuh artık boş zamanınız mı çok canınız mı sıkılmış anlayamadım.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: viiiz

    Multiplayer moduna Yeniçeri askeri iyi gidermiş dedim millet bunun altından neler çıkarmış, yuh artık boş zamanınız mı çok canınız mı sıkılmış anlayamadım.


    Konu açılmışken oyunla ilgili tarihi ufak birkaç bilgi vermek,altından birşey çıkarmaksa eğer daha da söz etmem
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ANDREI


    quote:

    Orijinalden alıntı: viiiz

    Multiplayer moduna Yeniçeri askeri iyi gidermiş dedim millet bunun altından neler çıkarmış, yuh artık boş zamanınız mı çok canınız mı sıkılmış anlayamadım.


    Konu açılmışken oyunla ilgili tarihi ufak birkaç bilgi vermek,altından birşey çıkarmaksa eğer daha da söz etmem


    sana değiş arkadaşın dediği bence.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: xxxwaitformexxx

    Arkadaşlar pc den online olarak oynayamazmıyım oyunu ?


    oyunun orjinal olması lazım
  • Multiplayer modunda en beğendiğim personna The Hellequin.

    Kolundan tutup, bak kızım templar olmanın sonu yok, gel bundan sonra otur evinin kadını ol ben sana bakarım diye teklifte bulunsam yeridir


     Cevap :  Assassin's Creed: Brotherhood


     Cevap :  Assassin's Creed: Brotherhood




  • Kill streak nasıl yapılıyor?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Saşha

    Altair, Tahir miş Al Mualim'de Hasan Sabbah mış ? Yuh artık iyice saçmaladınız.Bir arkadaşta benim bizimkiler bilmem kaç parçaya böler lafına cevap vermiş Şöyle güzel bir açıklama yapayım tabi okuyan olursa yoksa iyice tarihte saçmalayacaksınız.Öncelikle Alamut'un Fedaileri adlı kitabın kurgusunu karıştırmayın işin içine.Evet Tahir gerçek bir karakterdir (o yönde bulgular var) ancak Altair ile ilişkilendirmek (!) mümkün olmayan birşey.Assassin's Creed'de bulunduğumuz kale Masyaf kalesidir.Bazıları Alamut'tan esinlenilmiş diyor.Masyaf gerçek bir kaledir, Haşhaşinlerin karargahlarından biriydi.Bu kalelerin her başında Dai'ler bulunur.Al Mualim işte bu Dai'lerden biri.Aynı zamanda oyun Hasan Sabbah'ın ölümünden sonra geçiyor.Hasan Sabbah, Haşhaşinlerin tek lideri değildi unutmayın.Örgüt Moğol İstilası sırasında dağıldı.AC 2 ve Bro. da olduğu gibi en son İtalya'da görülmüşlerdir (gördüğünüz gibi yine Ubisoft gerçeğe dayanarak bağlamış oyunu İtalya'ya) Bu İran'lı arkadaşlara çok büyük hayranlık duyarım ve onlarca kitap okumuşumdur Haşhaşinler ile ilgili.Ancak yine diyorum, bizimkiler 989845 parçaya böler o Haşhaşinleri Hasan çevredeki insanları Şii'lik ile topladı ama kendisi inançsızdır aslında.Buda nothing is true, everything is permitted lafına daha büyük anlamlar yüklüyor.Oyundaki dini inanç sorgulamasınıda düşünürsek Ubisoft bu oyunu, senaryoyu hazırlarken tamamen Hasan Sabbah'ı baz almış.

    Kısaca Altair ve Al Mualim'i kimse ile karıştırmayın.Her AC konusunda kaç defa yazdım bunu AC I Hasan'dan sonraki Haşhaşin örgütünde geçiyor.


    kitap önerir misiniz hocam ben bu hasan sabbah'a kafayı taktım.

    semerkant'ı okumuştum bunlar ömer hayyam ile tanışıyorlar falan.hasan sabbah asılıcakken hayyam bunu kurtarıyor sonra bu sabbah kaleyi satın alıyor falan.süperdi ya ulan bir assassin olarak doğamadık.

    ezio hem karizma hem karıları götürüyor




  • quote:

    Orijinalden alıntı: _mta_

    Esinlenilmemiş zaten kendisi Hasan Sabbah muallim yani öğretici, öğretmen olarak biliniyor, Altair de zaten El Tahir, açıklamış arkadaş... Ayrıca Altair arapçada uçan küçük kuş demek...

    Benim soruyu cevaplayan yok mu yav


    Sorum oyunun sonu ile alakalı bu before human kadın bize zorla lucy'i öldürtürken birde apple of eden'ın yerini desmond ile ararken birşeyler söylüyordu oyunun heyacanından ona kulak vermemiştim ama belliki önemli bişeymiş. Ne söylüyordu, biz lucy'yi niçin öldürdük ?




    quote:

    Orijinalden alıntı: ANDREI

    Konu Osmanlı'ya bile gelmiş girmeyeli,Yeniçeriler darma duman edermiş falan da

    Konu arasında ufak birkaç bilgi vereyim o zaman tarihten:

    Önce Nizamülmülk'e ardından Melikşah'a suikast düzenleyerek Büyük Selçukluların yıkılışını hızlandıranlar Haşhaşilerdir.Daha Osmanlının adı bile yokken,bu adamlar Devlet yıkıyorlardı.Ayrıca bilinen ilk "Derin" oluşum Haşhaşilerdir.

    Bu arada Nizamülmülk'e suikast yapan Haşhaşinin adı İbn-i(Ebu) Tahir'dir


    Çok yanlış yoldasınız biraz okuyun aydınlanın...




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ivoorzwart


    quote:

    Orijinalden alıntı: Saşha

    Altair, Tahir miş Al Mualim'de Hasan Sabbah mış ? Yuh artık iyice saçmaladınız.Bir arkadaşta benim bizimkiler bilmem kaç parçaya böler lafına cevap vermiş Şöyle güzel bir açıklama yapayım tabi okuyan olursa yoksa iyice tarihte saçmalayacaksınız.Öncelikle Alamut'un Fedaileri adlı kitabın kurgusunu karıştırmayın işin içine.Evet Tahir gerçek bir karakterdir (o yönde bulgular var) ancak Altair ile ilişkilendirmek (!) mümkün olmayan birşey.Assassin's Creed'de bulunduğumuz kale Masyaf kalesidir.Bazıları Alamut'tan esinlenilmiş diyor.Masyaf gerçek bir kaledir, Haşhaşinlerin karargahlarından biriydi.Bu kalelerin her başında Dai'ler bulunur.Al Mualim işte bu Dai'lerden biri.Aynı zamanda oyun Hasan Sabbah'ın ölümünden sonra geçiyor.Hasan Sabbah, Haşhaşinlerin tek lideri değildi unutmayın.Örgüt Moğol İstilası sırasında dağıldı.AC 2 ve Bro. da olduğu gibi en son İtalya'da görülmüşlerdir (gördüğünüz gibi yine Ubisoft gerçeğe dayanarak bağlamış oyunu İtalya'ya) Bu İran'lı arkadaşlara çok büyük hayranlık duyarım ve onlarca kitap okumuşumdur Haşhaşinler ile ilgili.Ancak yine diyorum, bizimkiler 989845 parçaya böler o Haşhaşinleri Hasan çevredeki insanları Şii'lik ile topladı ama kendisi inançsızdır aslında.Buda nothing is true, everything is permitted lafına daha büyük anlamlar yüklüyor.Oyundaki dini inanç sorgulamasınıda düşünürsek Ubisoft bu oyunu, senaryoyu hazırlarken tamamen Hasan Sabbah'ı baz almış.

    Kısaca Altair ve Al Mualim'i kimse ile karıştırmayın.Her AC konusunda kaç defa yazdım bunu AC I Hasan'dan sonraki Haşhaşin örgütünde geçiyor.


    kitap önerir misiniz hocam ben bu hasan sabbah'a kafayı taktım.

    semerkant'ı okumuştum bunlar ömer hayyam ile tanışıyorlar falan.hasan sabbah asılıcakken hayyam bunu kurtarıyor sonra bu sabbah kaleyi satın alıyor falan.süperdi ya ulan bir assassin olarak doğamadık.

    ezio hem karizma hem karıları götürüyor



    hasan sabbah'ı bilmem ama ömer hayyam gibi adam görmedim; şiirleri dillere destan..

    Cennette huriler varmış, kara gözlü
    İçkinin de ordaymış en güzeli
    Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz
    Bak bir yanda şarap, bir yanda sevgili..

    ------

    Beni özene bezene yaratan kim, sen
    Yolumuda çizmişsin önceden
    Madem bana günah işleten sen
    Nedir öyleyse o cennet cehennem..





  • quote:

    Orijinalden alıntı: viiiz

    Multiplayer modunda en beğendiğim personna The Hellequin.

    Kolundan tutup, bak kızım templar olmanın sonu yok, gel bundan sonra otur evinin kadını ol ben sana bakarım diye teklifte bulunsam yeridir


     Cevap :  Assassin's Creed: Brotherhood


     Cevap :  Assassin's Creed: Brotherhood




    şu karakteri açmak için 40 uplay gerekiyor. bende 30 puan var. 10 puanı nereden bulacağım off.
    yada ileride başka şeyler açmak için puanları nereden toplayacağız?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: cancancan1907


    quote:

    Orijinalden alıntı: viiiz

    Multiplayer modunda en beğendiğim personna The Hellequin.

    Kolundan tutup, bak kızım templar olmanın sonu yok, gel bundan sonra otur evinin kadını ol ben sana bakarım diye teklifte bulunsam yeridir

    şu karakteri açmak için 40 uplay gerekiyor. bende 30 puan var. 10 puanı nereden bulacağım off.
    yada ileride başka şeyler açmak için puanları nereden toplayacağız?


    Actions'lardan hangilerini tamamladın?

    Technical Difficulties
    Attempt to access DNA Sequence 9 for the first time.
    10 Uplay Points

    Perfectionist
    Earn 3 Gold Medals from the Animus Virtual Training Program.
    20 Uplay Points

    Déjà vu
    Replay a Memory.
    30 Uplay Points

    A Knife to the Heart
    Secure the Apple of Eden
    40 Uplay Points




  • @Lejon

    Ben sana dememiştim onları ama neyse Ancak her AC konusunda yazdım evet bunuda destekliyorum AC I ile ilgili bir yorum yapacaksınız AC I konusunu incelemeniz lazım.

    @ANDREI

    Benim dediğimden sanki başka bir anlam çıkıyor ? Tabiki baz alınarak hazırlanmış oyun dedim bende ancak tamamen aynı karakter ve olay örgüsünde değil.Diyorum ya oyun Hasan'dan çok sonra geçiyor diye.Gizli Tarikatlar adında bir kitap okumuştum zamanında Masyaf Kalesindeki bir Dai'nin ve fedailerinden bahsediyordu.Tarih 3. Haçlı seferleri.İlla Hasan'ın yaşadığı gerçek olaylardan esinlenilmiş diye birşey yok.Oyun birçok açık kaynaktan yararlanarak hazırlanmış.Benim burada bahsettiğim siz sadece Hasan'ın tarihinden bahsediyorsunuz.Birde AC I'in başındaki kalenin etrafında samanlara atlama ile düşmanların üstüne ağaç kütüklerini atma olayı gerçektir.

    @Ivoorzwart

    Tamamen Nizam'ın Hasan'a duyduğu kibir Kendisinden daha başarılı diye.Pol Amir'in bir kitabı var Alamut'un Efendisi diye o güzel baya aşırı kurgu ürünü taşımıyor dostum.Fedailerin Kalesi'nin devam niteliğinde bir kitabı var Alamut'a Dönüş adında.Bu kitapların Semerkant ile hep bağlantılarını görüceksindir.Şii tarihini anlatan çoğu kitaptada Hasan geçiyormuş daha bulup göz gezdirme fırsatı yakalayamadım




  • Haşhaşilerle ilgili detaylı bir bilgi --- ekşisözlükten alınmıştır yazan arkadaşta uğraşmamış yazmış sağolsun yararlanmak isteyenler okuyabilir


    ismaililer olarak da bilinen haşhaşiler varlıklarını (1090-1275 arasında) iki yüzyıl sürdürmüştür. thugların aksine politik hedefleri olan bir organizasyondu bu. amaçları politik ve dini kurumları birbirinden ayrılamayan bir din olan islam'ı gerçekleştirmek veya saflaştırmaktı. thuglarla kıyaslandığında çok az ölüme ve ekonomik zarara sebep olsalar da haşhaşiler birçok ülkenin devlet düzenini ciddi biçimde tehdit ediyordu ki özellikle iran ve suriye'de yaygın olan selçuklular için büyük tehlike oluşturuyorlardı.

    weber (1955, s.2)'in de dikkati çekmiş olduğu üzere islam her zaman bu dünyadaki sosyal düzeni değiştirecek ahlaki bir mesajı yaymaya önem veren bir dindi. islam içerisinde terör ise hinduizm içerisinde olmayan ek bir özelliğe sahipti. thuglar üç öğe ile alakalıyken (saldırgan, kurban ve tanrı) haşhaşiler dördüncü bir öğeye ulaşmaktaydı: düşünceleri dikkat çeken olaylara çekilebilen genel veya ahlaki bir kitleydi bu. kendileri ile ilgilenen çoğunluklara ulaşmak için kitle iletişim araçlarına ihtiyaç yoktu zira öldürmeye niyetlendikleri kurbanlar kutsal yerlerde ve saraylarda katledilmektedi özellikle de bayram gibi çok fazla tanığın olduğu günlerde öldürülmektelerdi.

    dikkat çekmek ile anlaşılmak iki farklı şeydir ve durumun amacı bir kitle yaratmak ise tehdit edilenler teröristin mesajına kendi yorumlarını katarak tehdidin algılanmasını düşürmeye çalışırlar. bunu yapabilmeleri ihtimali eğer saldırgan yaptıklarından pişmanlık duyarsa veya en azından kaçarsa en fazlaya çıkar. ancak katiller loncasının doktrinleri her iki ihtimali de yokedecek biçimde yapılmış gibidir. yaptığı eylemin kitlesel bir nitelik kazanmasını amaçlayan bir kişinin kaçması pek mümkün değildir zaten. haşhaşiler yollayacakları katili hayatta kalabileceği düşüncesini bile aklına getirmeyecek biçimde koşulladıklarından kaçmayı bile denemez. silahı bir bıçaktır "ne zehir ne ok hep bıçak" ve bu silah seçimi bile onun yakalanmasını veya öldürülmesi için özel olarak tasarlanmıştır denilebilir. pek zaman "(katil) kaçmak için bir teşebbüste bulunmaz ve hatta bir görevden sağ çıkmanın utanç verici bir olay olacağı konusunda bir ima bile vardır". on ikinci yüzyılda yaşamış olan bir batılı yazarın kaleminden alırsak "aralarından birisi bu şekilde ölmeye karar verdiğinde şefin kendisi "kutsanmış" olarak addedilen bıçakları kendi elleriyle verir." (lewis 1967, s. 127)

    şehitlik, yani ölümü insanlara "gerçeği göstermek" adına gönüllü olarak kabulleniş, mesaj verme kaygısı taşıyan dinlerin merkezi ve hatta kritik denilebilen bir metodudur. bu sayede inananların şüpheleri yokedilir ve dini yayma kolaylaşır. haşhaşileri anlamak müslümanlık içerisindeki şehitlere, özellikle islam düşmanlarını öldürürken olan şehitliğe, verilen önemi kavramadan mümkün değildir. haşhaşi eğitimi açıkça takipçilerini şehitlik için hazırlayan bir eğitimdi. katilleri adlandırmakta kullanılan fidayeen (kutsanmış veya adanmış olanlar anlamına gelir) kelimesi onların (thugların kurbanları gibi) kendilerini bütün günahların pişmanlığından azat etmiş ve dolayısıyla "cennete girmeyi" haketmiş dini kurbanlar olarak görüldüğüne işaret eder. (kohlberg 1976 s. 72)

    hinduların tarihi sonu gelmez bir daire şeklinde düşünmesi thuggeeleri mümkün kılmıştır. mesaj kaygılı dinler ise tarihin bütün insanların mesajı duyup anlamasıyla gerçekleşeceği şeklinde unilateral bir bakışa sahiptir. bu amacın gerçekleşmemesi yüzünden bu dinler periyodik olarak varolan ikiyüzlü dini kurumların çürümesi yüzünden dinin gerçek mesajının olacak olan normalötesi olaylarla ortaya çıkarak toplumun inancının yenileneceğine dayanan binyılsal hareketleri olştururlar.

    islami binyılcı hareketleri büyük ölçüde (azınlık olan) şiilerle alakalandırılır. zira onlar bir mehdinin ortaya çıkarak ortodoks kurumlara karşı yapacağı kutsal savaştan sonra islam'ı temizleyeceğine inanırlar. bir dizi yahudi ve hristiyan mehdi hayallerinde şiddet var olabilir veya var olmayabilir ancak "mehdici teorinin temel kısmı cihadı mükemmel bir sosyal düzenin ortaya çıkartılması sürecinde yapılacak silahlı devrimsel bir mücadele metodu" olarak yorumlar. (hodgkin 1977 s. 307) inananın görevi mehdi gelip onu çağırana kadar inancını bütün tutmaktır. inanan kişiyi düşman müslümanlar arasında korumak için şiiler dini dissimulation'a yani takiyyeye izin vermiştir. ayrıca saf olanların inançlarını, günümüzde savaş sırasında kandırmaca nasıl maruz görülüyorsa, saklamalarına da izin vardır. eğer bir fırsat çıkarsa şiiler "dillerini kullanmalı" veya dini inançlarını açıkça yaymaya çalışmalıdır ancak kılıçların çekilmesi mehdi'nin gelişinden sonra olacaktır.

    haşhaşler diğer müslümanlara karşı kılıçların çekilmesini, gerçekten inanan kişinin başka silahlar kullanabilmesi ve hatta mehdi'nin gelişini hızlandırmak için yapması gereken şey olarak yorumlamıştır. bu bağlamda belli silahlara dini önem atfeden daha önceki islami binyılcı hareketlerine benzerler. sekizinci yüzyılda varolan bazı kültler kurbanlarını boğmuş ve hatta bir tanesi kurbanlarını tahta sopalarla ölene kadar dövmüştür. (friedlaender 1907, 1909; watt, 1973, s. 48) her durumda seçilen silah kaçışı engellemekte ve şehitliği vurgulamaktadır.

    haşhaşiler dinlerinin "dillerini kullanarak" gerçek anlamını diğer müslümanlara yaymaya çalışan misyonerleri organize eden daha aktif şii elementlerden köklenmiştir. her ne kadar kökleri iran'a dayansa da pek çoğu mısır misyoner okullarında eğitilmiştir bu misyonerler. mısırdaki şii (ismaili) devletinin binyılsal doktrinleri destekleme özellikleri azalınca haşhaşilerin kurucusu kendi bağımsızlığını ilan etmiş, alınamaz olarak görülen birkaç dağ kalesini ele geçirmiş ve onları bütün anlamda mültecilere açmıştır. burada haşhaşilerin kanunun yokolduğu ve insan doğasının mükemmelleştiği harmoni içerisinde anarşik bir durum olarak tarihin mesihsel tamamlanmasını öngören sistematik bir gnostik teoloji oluşturduğunu görüyoruz.

    thuglar gibi haşhaşiler de devlet sınırları arasında sürekli hareket halindelerdi. ancak ikisi arasındaki farklar önemlidir. thuglar kendilerini kar ve kendilerinin o prensin ülkesi dışarısında hareket etmelerine söz vermeleriyle koruyacak prenslerle anlaşmalar yparken haşhaşiler islam'ı tekrardan tek bir topluluk olarak oluşturma amacını güttüklerinden doktrinleri gereği varolan bir islam devleti içerisinde varolamayacak uluslararası bir komplo oluşturma hedefindelerdi. dolayısıyla dağınık dağ kaleleri veya şehir devletlerinen oluşan kendi devletlerini kurmak zorundalardı.

    belki de tarihte ilk defa bir devletin temel varoluş amacı uluslararası terör yaratmaktı. devlet bir dizi gerilemeden sağlam çıkacak, ve sağlam çıkan, etkili ve dayaniıklı bir organizasyonun yaratımı için imkanlar sağlıyordu. daha önceki binyılsal birliktelikler çok dağınıklardı, üsleri rahatlıkla ulaşılabilir haldeydi ve onların sonuç olarak önemsizlikleri tarihçilerin bile onları kaale almamasına yolaçıyordu ki onları bize bilinebilir kılacak tek kaynak tarihçiler idi. izolasyon haşhaşilere yarı monastik bir yaşam sürdürmelerine ve liderler, misyonerler ve fidayeen yetiştirmelerine imkan verecek hem alanı hem de zamanı sağlıyordu. 50 yıl sonra şehir merkezlerindeki popüler desteği kaybetmelerine rağmen 150 yıl, ki moğol ve arap orduları devletlerini yoketmeseydi daha da uzun sürebilirdi bu varlık, varlıklarını sürdürmüşlerdir. (hodgson, 1955 s. 115)

    işlerini kolaylaştırmak adına, kendilerine sempati duyan şehirlerde kendilerine destek veren hücreler ağı oluşturmuşlardır. pek sık olarak devlet içerisinde anahtar rol oynayan kişiler, ama rüşvet ile, ama korkutma ile, ama kendilerinden yapmayla, haşhaşilere destek vererek onlara iç destek vermiştir. ortodoks müslümanlar içeriden verilen desteğin önemini anladıklarından haşhaşiler algıları düşmanlarını dost olarak gösterip manipüle etmiş, şüpheleri ve kafa karışıklığını arttırmışlardır.

    başarılı bir suikast politikası, öldürme eylemini misyonerleri korumak için gerekli bir ölçü olarak kabul edilmesine bağlıydı. bu sayede fidaykeen gibi profesyonel askerler, konvoyun kendisi saldırıya uğramadıkça savaşa girmeyen silahlı gemi eskortlarına benzetilirdi. (tugwell, 1979 s.62) kurbanlar, uyarıları dikkate almayan dini veya politik liderler olup bu kaale almayışları yüzünden yeni vaaz'ın duyulmasına engel olmak ve islam içerisindeki çürümenin karmaşıklığını gösteren insanlar olarak kendilerine yapılacak bir saldırıyı üstlerine çekiyorlardı.

    haşhaşi efsaneleri, her binyılcı grubunkiler gibi, aydınlatıcıdır. aralarından bir tanesi fidaykeen ile kurbanın ilişkisine dairdir. haşhaşiler genç bir üyeyi, devlet içerisinde yükselmiş bir memurun hizmetine verir. bağlılığı ve becerisi ile efendisinin güvenini yıllar içerisinde kazanan genç hizmetkar uygun bir zamanda bıçağı efendisinin sırtına saplayacaktır. kişisel veya normal hislerden olan bu olağanüstü bağışıklıkları yüzünden diğer müslümanlar tarafından "haşhaş yiyiciler" (hashashin) olarak adlandırılmışlardır. (her ne kadar kanıtlar herhangi bir uyuşturucunun kullanıldığını göstermese de takiye doktrini ve eğitimlerinin çocukluktan itibaren başlaması belki fidaykeen davranışını açıklayabilir) efsane de önemlidir çünkü bu duyulduğunda kitlenin bir tepki duymasına yolaçar. her yerde haşhaşiler korku ile karışık bir saygı duyurmuştur. kendi davalarına yakın olan insanlar bu adanmayı takdire şayan bulurken, kendilerine düşman olanlar bunu nefret dolu, iğrenç ve insanlık dışı bir fanatiklik olarak görmüştür. daha az belli olan ancak daha da ilginç olan şey, belki de ikisinin arasında kalan nötrlerin tepkisini görmek açısından bir ipucudur bu, katil teriminin ortaçağ avrupasındaki anlamının değişmesidir. en başta adanmışlığı imleyen bu kelime daha sonra hainlik ile öldüren kişiyi niteleyecektir (lewis 1967, s.3)

    bir suikast planının potansiyel kullanımı bellidir. dramatik bir biçimde ayarlanmış suikastler, bir olaya dikkatleri inanılmaz bir biçimde çeker. müslümanlık bağlamında da iktidarın kendisi oldukça kişiseldir "bir sultan öldüğünde orduları otomatik olarak dağılır. bir emir öldüğünde toprakları karmaşa içine girer" (hodgson 1955, s. 84). savaşa bir alternatif olarak düşünüldüğünde bu suikastler ahlaki bile görülebilir. katil belki ayrımcı olabilir; güçlü ve suçluya saldırırken olayda büyük ölçüde masum olan çoğunluğa dokunmaz.

    bir suikast poltikasının yarattığı problemler zaman içerisinde belli olmaktadır. bir dizi suikast olayların normal gidişhatı içerisinde yoğun bir sosyal düşmanlık yaratmalıdır; bazı liderlerin sahip olduğu popüler tanınma varolacaktır ve suikastlerin kendisi bir hainliği imleyecektir. "savaş içerisinde iyi niyet olabilir ama bu, önceden uyarmadan yapılan cinayette yoktur. her ne kadar müslümanlar... sıkça ... suikasti uygun ve ... sık ve kabul edilen bir politika olarak görse de bu (suikast) politika hem onları hem de bütün insanlığı korkutan bir hale gelmiştir" (hodgson 1955, s. 84). benzer bir mantık immanuel kant'ı (1948 s. 6) katilleri kullananları da suçlu olarak nitelemesine neden olmuştur çünkü böylesi bir güven kırılması nefreti arttırırken bir tarafın diğerini yoketmeden oluşabilecek barış ihtimalini azaltır.

    beklenilebileceği gibi ortodoksların verdiği tepki fidaykeenlere sempati duyduğu düşünülen insanları öldürmek olmuştur (hodgson 1955, syflr 76-77, 111 - 113). haşhaşiler dikkate değer bir kendilerini sınırlama ile tepki vererek karşı saldırı fırsatlarını görmezden gelmişlerdir. şehirsel terör olayları, ortodoks kesimin evlerinin yakılması gibi olaylar olmuştur ancak bunlar o kadar düzensizdir ki asiler başka bir suikastin, bu tepkileri doğurduğunu düşünmüşlerdir. bu sınırlamanın politik sonuçları ise bellidir, kırk yıldan sonra haşhaşilere şehirden verilen destek kesilmiş ve katliamlar da durmuştur (hodgson, 1955 s. 115)

    tek ve stilize bir saldırı biçimine olan bağlılık kafa karıştıran bir niteliktedir. haşhaşilerin öncülü olan binyılsal gruplar suikasti çekici bulmuşlardır ama başka metotlar da kullanmışlardır. kendilerinden önce gelenlerden farklı olarak haşhaşiler diğer taktikleri kullanabilecek kaynaklara sahiptirler ve böyle yapmayarak kaybedecekleri de çok şey vardır. ancak yine de haşhaşi orduları sadece kendi şehirlerini korumuş ve karavanları yağmalamıştır, bunun nedeni olarak haşhaşi doktrini içerisinde savaş ve suikast arasında yapılmış olan bir ayrım gösterilebilir. bu örüntü, bu hareketin tarihinde taktik sebeplerden ötürü ortodoks bir topluluk olmaya karar verdiği zaman gözönüne alındığında bariz bir biçimde göze çarpar. "3. hasan şehirleri ve bölgeleri ele geçirmek için memurları ve kutsalları öldürmek için katiller yollamaktansa ordular yolladı; ve köylerde camiler ve hamamlar yaptırarak kendi hükümranlığını katillerin ini olmaktan çıkartarak komuları ile ailesel ittifak bağlarına sahip saygın bir krallığa dönüştürdü." (hodgson, 1955 syf. 217 - 239; lewis, 1967, s. 80). hristiyanların haşhaşiler ile olan çatışmaları da bıçağın sadece inanca ihanet eden kişiler için kullanıldığı, kılıcın ise bu inancı hiç kabul etmemiş kişilere özel kullanıldığı bakışını yansıtır zira haşhaşiler suriye'de istilacı haçlılar ile karşılaştıklarında fidayeen'lerini değil ordularını kullanmışlardır. (lewis, 1967, s. 108)

    taktiklerini değiştirmeye duydukları veya kaynaklarını daha etkili kullanmalarına yönelik özel direnişlerinin kökleri, bütün binyılcı grupların doktrinleri gibi, ana dinin temel yargılarının tekrardan yorumlanmasında aranabilir. binyılcılar için bu temeller dinin başarısının sebebidir ve bu temellerden vazgeçilmesi dinin sözünün gerçekleştirilememesinin de nedenidir. muhammed'in hayatı haşhaşi stratejisine bir model olmuş olabilir. grup, mesela, ıssız alanlardaki barınaklara (dar-el hijra) çekilerek başlamıştır, ki bu karar "muhammed'in hayatından yapılmış olan bir taklittir" zira kendisi de mekke'deki insanları kendi dinine çekemeyince kendsine daha dost olan medine'ye kaçmıştır. "medine islam'ın ilk dar-el hijra'sıdır, ilk sığınılan yerdir ki buradan zafer ile, kişinin kendisinin suçlanarak kaçtığı, inanmayan topraklara zafer ile dönülmüştür" (hodgson, 1955, syf. 79-80). islam takvimi bu olaya dayanır ve kişinin tekrardan başlamak üzere kendisini çekişi islam içerisindeki binyılcı grupların ve mısır'daki müslüman terörist grupları üstünde yapılan araştırmalara göre günümüzde de devam eden bir şeydir. (hodgkin, 1977; ibrahim, 1980)

    suikastin diğer özellikleri de müstehcen bulunmuştur. haşhaşilerin yaptıkları işler kendi inançlarındaki yetersizliklerin bedelini ödemek veya telafi etmek için yapılan şeylerdir. normal sınırlamaları veya kurbana duydukları kişisel bağlılıkları aşma becerisi adanmışlığın ciddi bir ölçüdür. örneğin her olayda suikastçi ve kurbanı akrabadır ve aralarındaki bağdan daha güçlü bir bağ yoktur diye bilinmektedir. kurbanların kendilerini savunma ihtimali de yoktur (uyuyor olabilirler kadın veya yaşlı adamlar olabilirler) ve pek zaman saldırganın merhametini duyduran meşgalelerle uğraşmaktadırlar (çocukları ile oynuyordur veya sevişiyordur vb.). muhammed'in bilinen takipçileri olarak suikastçiler kurbanlarına sadece kendi inaçlarını reddederek veya allah'ın peygamberini reddederek ulaşabilirler.


    ayrıca "nothing is true,everything is permitted" sözünün felsefesi ile ilgili bir makale buldum yalnız makale ingilizce baştan söyleyeyim söz konusu link -http://old.disinfo.com/archive/pages/article/id1562/pg1/



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Heliosaga -- 13 Nisan 2011; 13:05:59 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: viiiz


    quote:

    Orijinalden alıntı: cancancan1907


    quote:

    Orijinalden alıntı: viiiz

    Multiplayer modunda en beğendiğim personna The Hellequin.

    Kolundan tutup, bak kızım templar olmanın sonu yok, gel bundan sonra otur evinin kadını ol ben sana bakarım diye teklifte bulunsam yeridir

    şu karakteri açmak için 40 uplay gerekiyor. bende 30 puan var. 10 puanı nereden bulacağım off.
    yada ileride başka şeyler açmak için puanları nereden toplayacağız?


    Actions'lardan hangilerini tamamladın?

    Technical Difficulties
    Attempt to access DNA Sequence 9 for the first time.
    10 Uplay Points

    Perfectionist
    Earn 3 Gold Medals from the Animus Virtual Training Program.
    20 Uplay Points

    Déjà vu
    Replay a Memory.
    30 Uplay Points

    A Knife to the Heart
    Secure the Apple of Eden
    40 Uplay Points


    bunları yapmadım single damı çıkıyor acaba single a hiç girmedim. ben facebooktaki oyuna girdim falan öyle 30 puan geldi.
    ayrıca bunları yaptıktan sonra nasıl puan toplayabiliriz?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Sistemin Kurbanlarıyız

    quote:

    Orijinalden alıntı: ANDREI

    Konu Osmanlı'ya bile gelmiş girmeyeli,Yeniçeriler darma duman edermiş falan da

    Konu arasında ufak birkaç bilgi vereyim o zaman tarihten:

    Önce Nizamülmülk'e ardından Melikşah'a suikast düzenleyerek Büyük Selçukluların yıkılışını hızlandıranlar Haşhaşilerdir.Daha Osmanlının adı bile yokken,bu adamlar Devlet yıkıyorlardı.Ayrıca bilinen ilk "Derin" oluşum Haşhaşilerdir.

    Bu arada Nizamülmülk'e suikast yapan Haşhaşinin adı İbn-i(Ebu) Tahir'dir


    Çok yanlış yoldasınız biraz okuyun aydınlanın...


    Okuduklarımızı yazıyoruz zaten,bunlar tarihi gerçeklerdir.Sizin okuduklarınızı da duymak isteriz




  • 
Sayfa: önceki 8788899091
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.