Karanlığın dışında kalan bölümden sesler geliyordu. Ellerimi cebimden çıkardım ve yavaş adımlarla oraya doğru ilerledim. Biraz tedirginlik biraz da korkum vardı. Hem ne zamandır ışık görmediğimden gözlerim için de korkuyordum. Yavaş yavaş ilerlerken kimi zaman ayaklarım yere sürtünüyor ve o ses beni bir anlık da olsa korkudan durduruyordu. Nihayet varmıştım. Karanlığın içinde yalnızlığa o kadar alışmıştım ki karşılaştığım manzara beni daha da ürpertmişti. Kalabalık vardı. Bir sürü kız, bir sürü erkek.. Bir sürü insan vardı. Ben insan mıydım? "Onlarla aramızda çok büyük farklar var! Görmüyor musun?" şeklinde bir ses duydum ve "Onlar insan mı?" diyerek düzelttim sualimi. Birbirine yakın yaşlarda bir sürüydüler. Bana benzeyenler vardı. Ya da benim benzediklerim. Kazandıklarım vardı. Belki de kaybettiklerim. Aralarına karıştım. Beni farkettiler mi bilmiyorum. Ancak farketmemiş gibi davranmaya hareket ettiler. İzledim hepsini. Günler, haftalar, aylar geçti. Ve izlemeye devam ediyorum. Sahi onlar nasıl yaşıyor? Ne için çabalıyorlar?
Gözlerim karanlığa nasıl alıştıysa; iyiyi de kötüyü de göremiyordu. Bazen bana neden onlara katılmadığım soruluyor. Oysa ben hepsinden daha yoğun bir şekilde katılıyordum konuşmalarına. İzliyordum, gözlemliyor ve yorumluyordum.
Artık düşüncelerimdeki iki değişikliğin sebebini arıyorum. Kendi düşüncemi koruyamadığım gibi, onların fikirlerinin bana empoze edilmesine de karşı koyuyordum. Ben insan mıydım? Beni onlardan farklı kılan neydi? Bende herkes kadar onlardandım. Evet sorun buydu! Ben de onlardan farksızdım.
Şimdi tekrar geri dönmek imkansız. Tekrar karanlığa karışmak korkuturdu eminim. Aydınlığın içindeki karanlığı bulmaya karar verip, "boşluktaki seslerin uğultusuyla" uykuya dalmayı özledim.