Şimdi Ara

BİR KUMARBAZ OLARAK YAŞAMAK (HAYAT HİKAYESİ İÇERİR)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
12
Cevap
2
Favori
10.035
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • nasıl yaşadığının farkına varamamaktır. kendimi kumarbaz olarak tanımlayıp bir dönem yaşadıklarım üzerinden, anlatmaya çalışacağım, nasıl bir şey olduğunu. kumarbazlığı kendime yakıştırmam, fazlasıyla iddialı gelebilir insanlara ama sanırım hak ediyorum ben bu sıfatı. keşke hakketmeseydim diyebiliyor muyum? hayır. enteresan olan nokta da bu, hala bir kumarbaz olarak yaşadığım o günlere (birazdan dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım) karşı bir nefret tohumu yeşermedi içimde, güzel bir kadını düşünüyor gibiyim, sevdiğim, çok sevdiğim, birlikte olduğum ama imkansızlıklar yüzünden benden ayrılmış bir kadın, yüreğimin bir köşesini hep elinde tutacak bir kadın, baktığınızda gözlerine başınızı döndüren bir kadın, öpüştüğünüzde dünyayı durduran bir kadın. her güzel kadına duyulan aşk gibi bitmeye mahkumdu ve bitti bu aşkta.

    kumar benim için, öğretmenlerimin ve ebeveynlerimin uzak durmam gereken şeyleri söylerken kullandıkları cümlelerin içindeki geçen bir öğeydi yalnızca. diğer öğeler gibi, uyuşturucu, sigara, alkol vesaire, kumardan da uzak durmam gereğini fazla önemsememiştim. yalnız bu önemsememek aman ne olacak kumar oynasam, uyuşturucu kullansam diye düşündüğümden değil, benim ne işim olabilir ki zaten bu tür alışkanlıklarla diye kendimi gayet aklı başında gördüğümdendi. öyleydim de zaten uzunca bir süre, diğer alışkanlıklara karşı öyle de kaldım, sigara hariç. sanırım sigara da fazlaca abartılan bir düşman olduğundan, çok korkmamıza gerek yok.

    gayet aklı başında bir çocuktum bunu biliyorsunuz zaten, gerçi ilk akla geldiği gibi akademik anlamda değil, okumayı da bıraktım bir süre sonra ama bunun sebebi benim haylaz bir öğrenci olmam değil, babamın uzun yıllar gurbette tek başına çalıştıktan sonra, bizi de (annem ve ben) yanına aldıktan sonra zamansız bir şekilde ölmesiydi. gerçi zamanı mı olurmuş ölümün, o da nasıl saçma bir lafsa? tabi bu sürecin nedeni olarak babamın ölümünü göstermiyorum, yanlış anlaşılmasın. yalnız londra’da annenizle tek başınıza kalmak, daha 9 yaşındayken, anneniz tek kelime ingilizce bilmiyorken (yıllar geçti hala pek öğrenememiştir gerçi) pek öyle bilim adamı olma yolunda ilerleyemiyorsunuz. babam bir iş kazasında öldüğünden, yüklü bir miktar tazminat almıştık. babamın ölümünden 6 ay filan önce londra’ya gelmiş olan amcamın telkinleriyle, o parayla bir süre sonra ticarete atıldık. ticaret dediysem de işte bir kebapçı dükkanı. büyük bir ticari zeka gerektirmese de iyi para getiriyordu gerçi, küçümsediğim o kebap dükkanı.

    yıllar geçti bizim kebap dükkanı iki oldu, ayrıca bir de market oldu. ama amcamdan bize hala o ilk zaman ki kebap dükkanının zamanında gelen kadar ancak para geliyordu. garip bir olaydı tabi bu, sermeyenin tamamını bizim vermemize rağmen, sözde yüzde elli oranla kurmuş olduğumuz ortaklığımızdan, bizim payımıza düşenin sürekli aynı olması. allah için annemden hala bir ses çıkmamasına rağmen, 16 yaşına gelmiş benim, zoruma gitmeye başlamıştı bu olay. ortaklık oranı denilen bir şey vardı, üç dükkanın ettiği karın yarısı bu kadar olamazdı. annemi zar zor ikna ettikten sonra okulu bırakıp, amcamın da çemkirmelerine aldırmadan bizim marketle ilgilenmeye başladım. zaten amcamın bizim yararımıza olan bir karar vermeyeceğine emindim. e haklıydım da. birkaç ay sonra, marketin bütün işini çekip çevirecek kıvama gelmiştim. toptancılara gidip mal tedarik ediyor, marketin eksiklerini ben belirliyor, gün sonu kasa da biriken paraları ben teslim alıyor ve bu arada da bütün muhasebe kayıtlarından da haberdar oluyordum. bunun üzerine amcamın bize her ay verdiği paranın, sadece marketten gelen kazancın yanında bile devede kulak kaldığını anlamam zor olmadı. annemin de onayıyla amcamla bu konuyu uygun bir lisanla konuştuk. tabi bu işin uygun lisanı küfür ederek konuşmaktı ama annem işte, her zaman kimle olursa olsun bir tatsızlıktan yana olmamıştır. tahmin edeceğiniz üzere amcam, kendine hiç suç bırakmadan, işin içinden sıyrıldı kendince. bizim de elimizden bir şey gelmediğinden, dediği her şeyi doğru kabul ederek ve onu allah’a havale ederek, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya karar verdik. (amcam ne mi dedi ? “yeğenim sen şimdi bu dükkanın iyi halini gördün, daha yeni kurduk, işler yeni oturdu, kebapçılardan gelen karları buralara yatırdım işte, şimdiye kadar gelen parayla hep yatırım yaptım, bundan sonra meyvesini birlikte yiyeceğiz.” dedi özetle. insanın hayır duası edesi geliyor dimi, amca sen ne büyük bir adamışsın diye.)

    artık bu şekilde yaşıyordum, market bütün zamanımı alıyordu işlerin gerçekten çok iyi üstesinden geliyordum. amcamın bile hoşuna gidiyordu bu durum. tabi artık kar durumu daha adil dağıtılıyordu, en azından market için, kebapçılardan pek haberim olmuyordu, olsun da istemiyordum. baştan beri ısınmamıştım çünkü o kebapçılara. bir seneden biraz fazla bir zamanda m3 almıştım kendime düşünün artık kar durumunu. gerçi araba fiyatları konusunda orayla türkiye arasında uçurum var bunu da hesaba katmak lazım. birden ani bir gelir artışı olmasına rağmen şımarmışlığım filan yoktu, hala gayet aklı başında bir çocuktum. (gerçi artık koca adam olduk zaman geçiyor.) çevremdekilerle gayet iyi geçiniyordum, amcam hariç. onunla aramızda sürekli bir husumet vardı. onun da kuyruk acısını tahmin edebiliyorsunuzdur.

    bu arada ben hala hikayenin kumar kısmına gelemedim farkındayım ama dostoyevski bu konuda koca bir kitap yazmış, benim de araya birkaç paragraf sıkıştırmam da bir beis görmeyin.

    bir cumartesi akşamı, bizim yan taraftaki dükkanda çalışanlardan recep “napıyorsun bu akşam” dedi. kritik soru buydu evet, bundan sonra ki hayat akışımı tamamen değiştirecek olan soru. halbuki ne kadar masum duruyor dimi, buradan bakınca. kendinden beklenmeyecek kadar kudretli bir soruymuş meğerse. kendisi gibi sıradan bir cevapla karşılaşınca, birden kendimi, londra’nın casinolarından birinin önünde, resepsiyondaki kadınla, içeri alınmam için gerekli olan mülakatı yapıyorken buldum. recep fazla ısrar etti, filan desem yalan söylemiş olurum. “ben casinoya gidecem, hadi sen de gel cebimde bir yüz pound var ,onu bitiriyim çıkar bi şeyler yaparız.” teklifinin, casino kısmı çok cazip gelmişti. bir an bir çekim oluşturdu bende. hem recebi kontrol edecek, yüz pound tan fazlasını harcamasına izin vermeyecektim. ulvi de bir amacım vardı yani. resepsiyondaki kadın benim bilgilerimi aldıktan sonra içeri girmeme izin verdi. (üyelik sistemi olduğundan kapıdan her geçeni içeri almıyorlar beni de recep’in referansıyla aldılar zaten) recep cebinden bin poundu geçen bir miktar çıkardı. “hani yüz poundun vardı lan” deyince, parayı dükkanın kasasından aldığını, sadece yüz poundunu harcayıp geri kalanı, ertesi gün patrona teslim edeceğini söyledi.

    casino londra merkezinde beş katlı bir binanın tamamını işgal ediyor, biz ikinci katta rulet masasının olduğu yere geçtik. görevlileri, güler yüzlü güzel kızlardan seçmişler. arada tabi kelli felli bodyguarlar var, lakin onlar müşteriyle pek muhatap olmuyorlar, en azından işler iyi giderken. katın orta yerinde bir rulet masası, etrafında birkaç insan, diğer yerlerde ekranlar ve önlerinde birer sandalye var, rulet masası ortada dönüyor, sistem kamerayla kattaki bütün ekranlara görüntüyü dağıtıyor ve siz masanın önüne gidip krupiyeyle muhatap olmadan, o ekranların yerleştirildiği makinelerden, bahis yapabiliyorsunuz. paranızı filan da o makineye sokuyorsunuz.

    biz de receple o makinelerden birinin başına oturduk, ve recep tek seferde yüz poundu soktu makineye. yüz poundu verdi ama on el filan bununla idare eder, diye düşünüyorum. ama recep bütün parayı tek seferde on seçeneğe filan dağıttı, beşlik ve onluk poundlar halinde. bakiyemiz sıfırı gösterirken, masa dönmeye başladı ben hala tam olarak olayın nasıl olduğunu filan kavrayamamışken, recep “wavv gelsin paralar” dedi. baktım bakiyemiz 250 pound olmuştu. “hadi hadi kalk” dedim ne istiyorsun işte, 150 pound kazandın tek seferde. “tamam” dedi. makineden parayı istedi, bir çek verdi makine, çeki kattaki kasadan bozdurmaya gitti, güler yüzlü kasa görevlisi parayı verdi.

    merdivenlerden aşağı inerken recebi göremedim. biraz bakındıktan sonra gördüm ki başka bir makineye oturmuş ve paraları yatırmaya başlamış bile. “olum” dedim “napıyosun s*l*k mısın? dört günlük paranı kazanmışsın işte ne güzel.” “ya nasılsa 150 pound kardayım, bunu kaybedince beni çıkar, gideriz”. “tamam” dedim ama zaten tamam demekten başka da bir çarem yoktu. ve talihimiz kötü anlamda dönmüştü. recebin taktik sürekli aynıydı 10 15 seçeneğe beşer onar poundları yatırıyordu. aslında kendince kaybetme riskini azaltıyordu, ama yinede kaybetme riski daha fazlaydı tabi ki. ve recep kaybetmeye başlamıştı. tek seferde bu kadar büyük parayı yatırmak, ancak büyük oyuncuların yapacağı işti bakmayın, paranın küçük durduğuna. bir saat boyunca kaybettiğinizi düşünün, kaldı ki rulette bir gece boyunca bile kaybedebilirsiniz, onbinlerce poundunuz gidebilir. dört beş el sonra, ki recep bu ara hiç kazanamadı. eldeki paranın büyük kısmı gitmişti ve ben olayın büyüsünden yeni çıkmıştım. o kadar kısa sürede kaç sigara içtiğimizi hatırlamıyorum. recep artık dış dünyayla bağını koparmıştı. bizim recebin çılgın attığını gören yan makinedeki hindu adam bile yanımıza, recebin oyununu izlemeye gelmişti. recep buna türkçe bir küfür salladı uzaklaştırmamı istedi ama hiç başka biriyle uğraşacak halim yoktu. sonuçta arkadaşımdı ve altından iki üç ay kalkamayacağı borcun altına giriyordu. artık recep’in kaybettiği parayı nasıl ve nereden bulacağımızı düşünmeye başlamıştım. kafamda planlar yapıyordum, patrona ertesi gün parayı veremeyince kovulacaktı s*l*k ve bende yanında olduğum için kendimi suçlu hissedecektim. bir ara recep’i yine cebindeki paradan bir miktar makineye koyarken gördüm ve elindeki parayı çekip aldım. 130 pound civarı bir şey kalmıştı. makinedeki bakiye de 150 pound, 280 pound yapar. “kaç para vardı lan ***** zekalı dükkanın kasasında” dedim. 1500 civarı bir şey söyledi. 100 de bunda vardı dedim en az 1450 zarar diye düşündüm. makinedeki bakiyeyi de hesaba katmıyorum tabi ki. elimde kalan 130 u geri vermeyip, bir şekilde s*l*ğa yardım edip, 1400 pound ayarlayacağız artık diye düşünüyorum. tabi ben bunları düşünürken recebin hiçbir şey düşündüğünü zannetmiyorum. hap almış bir intihar bombacısı gibi hedefine kilitlenmiş, başını bile kaldırmadan kendi kendine söylenip durmadan para sokuyor makineye. on dakika içinde 1600 poundu hiç etmişti.

    ben bir sigara sönmeden yenisini yakıyordum ve artık o yöne bile bakmazken, makinedeki son 150 poundu kaybetmemiş ve artırmış olduğunu fark ettim. iki el daha masa bizim şansımıza döndü. dükkanın kasasının bütün parasını tekrar çıkardığı gibi 250 pound filan kara geçti. makineye hemen parayı geri ver komutunu verdim. verdim ve makine 1800 küsurluk bir çek verdi. “ya olum napıyon, siyah 11 gelecekti bu el s*l*k mısın ya?” dedi. “siyah 11 gelirse ******* seni.” baktık siyah 11 gelmedi ve tamamen benim zorlamamla kumarhaneden çıktık. “olum” dedi “sen niye bu kadar heyecanlandın lan, senin gibi bir arkadaş görmedim valla” dedi “sen olmasan kesin gene kaybederdim parayı. valla süper adamsın” dedi. evet gerçekten çok heyecanlanmıştım ve o an için sadece recep için heyecanlandığımı düşünüyordum.

    sonraki birkaç hafta normal bir şekilde devam etti, ilginç bir şekilde recep bir daha o gecenin muhabbetini açmadı. sonradan bu duyguyu daha iyi anlamaya başladım. nasıl ki şimdi bile ben size nasıl bir kumarbaz olduğumu anlatırken, kendi gecelerimi değil de, receple yaşadığımız o geceyi anlatıyorsam, bir kumarbaz asla kendi oyunundan bahsetmez, içinde bulunduğu çaresizliği kabullenmek istemediğinden. oysa, öyle bir çaresizliktir ki o, recep gibi haftada 70 saat çalışıp 250 pound kazanan bir gencin bir gecede kendine ait olmayan 1500 poundu kaybederken dış dünyayla bağını koparır. o gece recebin kumar hikayesi en azından benim için bitmişti. ama yavaş yavaş benim hikayem başlıyordu. şu an bile en ince ayrıntısı kadar hatırladığım o gece aklımdan çıkmıyordu.

    sonunda (yaklaşık bir ay sonra) aklımdan çıkaramadığım o geceyi kendim yaşamak için kendim gittim casinoya. yalnızdım, gecenin bir körü, recep’in taktiğiyle oynayarak, bin pound filan kaybederek çıktım, casinodan. şaşkınlık içindeydim “ya ben nasıl böyle bi şey yaparım” diye düşünüyordum kendi kendime. yakıştıramıyordum bu yaptığımı, annem evde yalnızdı, ben burada babamı para için kaybettiğim, bu ecnebi şehrinde, bir gecede bin pound kaybetmiştim. ama bir daha asla yapmazdım, iradem sağlamdı benim. ben ki amcama bile kafa tutabilmiştim ve hakkımız olan parayı kazanıyordum. tek başıma, şu genç yaşta koca marketi işletiyordum. yapmayacaktım bir daha emindim.

    ama tahmin ettiğiniz üzere ilkti ama son olmadı o gece. altı ay, bir şekilde kumar oynadığımı saklayarak ama haftada en az 2 gece kumarhaneye giderek geçti. kumar oynadığımı saklamak için kendime iyi bir yöntem bulmuştum, kumarhaneden çıktıktan sonra bir bara filan gidip, demlenip öyle gidiyordum eve. annem, içki içtiğim, gece hayatına takıldığım için endişeleniyordu ama kumar oynadığım aklına bile gelmiyordu. annem, hayatta değer verdiğim tek insan. iyilik meleğim. arkadaşım. babam. annem.

    para harcamak konusunda gitgide cimrileşmiştim, işçilerin haftalığından bile kesmeyi düşünüyordum. haybeye harcadığım her parayı, kumara yatırarak, kimseye çaktırmadan, oynamaya devam edebilirdim. ama kumar işte, oynarken asla hesap yapamazsınız, kumarhaneye giderken planladığınız hiçbir şey içerde işlemez. 6 ay sonunda durup baktığımda, otuz bin pounda yakın param gitmişti. hiç durmadan, düşünmeden, otuz bin pound. bu otuz bin pound, araba dışındaki elimizdeki her şeydi.

    kumar hayatımdaki en kötü dönüm noktasındaydım. artık intikam için oynamaya başlamıştım. o zamana kadar kaybettiğim parayı nasılsa hiç para harcamıyorum, zengin de sayılırız ne olur sanki biraz para harcasam diye düşünerek hiç etmiştim. bu gayet iyi bir düşüncedir nispeten, ama yavaş yavaş intikam duygusuna ve kaybettiğinizi geri kazanma hırsına, dönmeye mahkumdur. ben artık kızgındım ve kaybettiğim parayı geri kazanacaktım. tam da rulet masasının istediği kıvama gelmiştim.

    ikinci kumar dönemim (ruletten intikam almak için oynadığım dönem) , çok kötü gitti sürekli kaybediyordum ve artık cebimdekinden değil, sorumluluklarımı yerine getirmem gereken paradan kaybediyordum. kaybettikçe, içimdeki intikam hırsı daha çok artıyor ve daha çok kaybediyordum. işin kötüsü, kumar tutkumu kamufle etmek için girdiğim gece hayatı da beni iyiden iyiye esir etmişti. aşık oluyordum, sonra terk ediyordum. ama aşk filan hikayeydi aslında, içki de öyle, kendimi iyi tanıyordum. benim için gerçek olan tek tutku, kumardı. artık çevremde, işe yaramaz içkici adamın biriydim. amcam için, bırakın market idare etmeyi, kendimi bile idare edemeyecek kadar gereksiz bir adamdım. bir şekilde kumar oynadığımdan da haberdar olmuşlardı ve onlara göre ben neredeyse dükkanı batıracak kadar para kaybetmiştim. o kadar çok kaybetmediğimi biliyordum ama ikinci dönemimde, gerçekten ne kadar kaybettiğimi hatırlamıyorum. en kötüsü annem de öğrenmişti artık. amcam boş durmuyordu tabi, altımı oyuyordu yavaştan. gayet de başarılıydı. bir gün eve gittim hiç unutmuyorum, biraz da sarhoşum. annem uyanık, salonda beni bekliyor. her zaman uyanık olurdu annem, beklerdi beni meraktan, ama bu sefer farklıydı konuşmak istiyordu benimle.

    “kumar oynuyormuşsun” dedi. “babanın ölüm parasıyla kumar oynuyormuşsun.”

    ikinci kumar dönemimi noktalayan cümleyi, kurmuştu annem, o kadar çok ağırıma gitmişti ki bu laf, bütün gece ağladım. biliyordum ki annem de odasında ağlıyordu. ama o gece bana başka laf etmedi. o laf bana iyi geldi. her şeyi halledecek ve tekrar annemin sevgili oğlu olacaktım. ama artık çok geçti. benim dünyadan kopuk olduğum dönemde amcam yüzünü boyamış, kılıcını kuşanmıştı. kafasına koymuştu, benimle yollarını ayıracaktı. yoksa kumarbaz olan ben, her şeyini mahvedecektim. aynı zamanda ayyaş ve sapık olan ben.

    büyük bir kavga ettik amcamla, “lan p*******, babamın parasıyla kurdun bütün bu dükkanları” dedim. “******* lan, babanın parası ancak o sinekli kebapçıya yetti” dedi “onun da ancak yarısına”. doğru söylüyormuş amcam kağıt üstünde sadece bir tane kebapçının yüzde ellisi bize aitmiş. 1 aydır filan tertemiz olmama rağmen kafasına koymuştu bizden ayrılacaktı. zaten şimdiye kadar bizden ayrılmamasının hukuki olarak hiçbir sakıncası yokken, tek tutanağımız olan mahalle baskısı da benim adımın haklı olarak kumarbaza dönmesinden dolayı, amcam tarafına dönmüştü. sonuç olarak amcam bize kebapçının yarısı için 75 bin pound layık gördü ve “istersen sen ver yetmişbeş bin pound ben çıkıyım” dedi. sonuç olarak londra’da annem ve ben, yetmişbeş bin pound, bir ev ve bir m3 ile başbaşaydık artık.

    sudan çıkmış balık gibi olmuştum. normalde, amcamın bize o kazığı atmasına izin vermeyecek kadar güçlüyken, kendimde amcama gidip yüzüne karşı iki laf söyleyecek dermanı bile göremedim. neydi bu durumun sebebi hepiniz biliyorsunuz zaten. yetmişbeş bin pound iyi paraydı aslında, kendime sıfırdan bir dükkan bile açabilirdim. iki üç yıldır alıştığımız hayat standardını da bir süre düşürecektik, hepsi bu. ama ikinci dönemini bitirmiş olan kumar hayatım, daha tam bitmemişti.

    utanıyordum, dışlanmıştım, amcam o kadar kazığa rağmen başı dik geziyorken, ben kimsenin yüzüne bakamıyordum. daha fazla dayanamadım bu duyguya. kumar oynayıp zengin olacaktım ve amcamın belasını *********. sadece iki ayda 75 bin poundu ve bir m3’ü kaybettim. m3’ü ne kadara sattığımı bile hatırlamayacak kadar kötü bir dönemdi o iki ay, muhtemelen eve hiç uğramadım. evet evet hiç uğramadım, hem nasıl bakacaktım ki annemin yüzüne? bu ara tekrar aşık olmuştum polonyalı dünyalar güzeli bir kızdı onun sonradan anlattığına göre iki aylık dönemin bir ayını filan birlikte geçirmişiz. kumar oynadığımı bilmiyormuş aynı otelde kalmışız. o iki aya dair(kumar hayatımın üçüncü ve son dönemi diye adlandırıyorum) gerçekten hiçbir şey hatırlamıyorum, iza hariç.

    tüm param bitmişti ve eve döndüm. annem ağlayarak karşıladı beni. sımsıkı sarıldı bana. hıçkırarak ağladı. ozon suyu kokuyordu. zayıflamıştı. saçları ağarmıştı, sanki biraz da. hiçbir şey söylemedi. ağladı. öptü doyasıya, yine ağladı. annem.

    esasen genel kanı şudur, kumarbazda da geçer; bütün kumarbazlar kumar hayatlarının bir gecesinde o ana kadar kaybettiklerinin tamamını ve daha fazlasını kazanırlar. ama benim o gecem hiç olmadı, henüz.

    ekşisözlükten alıntıdır. baya etkiledi beni



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Max Born -- 15 Kasım 2013; 23:01:13 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • kufur dolu , para miktarlarinin sacma sapan oldugu , bastan sona yalan ve oldukca gereksiz bir hikaye olmus

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Asterix

    kufur dolu , para miktarlarinin sacma sapan oldugu , bastan sona yalan ve oldukca gereksiz bir hikaye olmus

    Bende okudum da ne biliyorsunuz yalan olduğunu ?
  • okuyalım mı? yetkili biri baksın cevaplasın
  • Okudum, iddaa bağımlılığı olan bir insandım. Bu kadar büyük meblağları kaybetmesem de anlatılanlarda abartı olduğunu düşünüyor olsam da bence doğru ve güzel bir paylaşım. Okumaya değer

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Para kaybettikten sonra insan kendini mutlu hisseder mi evet kumarbazsa hisseder ama ertesi gün parası olmadığını farkedince pişmanlık için geç kalınmış oluyor...10 yıl ben de oynadım ve yaklaşık 1 ay önce tamamen bıraktım tabii benimki hikayedeki gibi değil son 6 yılım sanal olarak geçti ancak sanal kumar kadar kötü birşey yok..evde teksiniz ve sizi durdurabilecek hiçbir şey yok hiçbir göz yok üzerinizde etrafınızda kimse yok olup biteni anlamıyorsunuz..parayı kaybedip alkol ve hap alıp uyurdum...ne oldu şimdi koskoca bir bataktayım ailemin yanına geri döndüm ve onların eline bakıyorum...Allah belamı da vermiyor,intihar ettim tek başıma sabah kalktım yaşıyorum..normal bir insan yapsaydı yaptığımı mide kanamasından geberirdi,sonra normal bir insan olayım dedim herşeyi bıraktım 1 ay önce,aşık olduğum kadının yakın arkadaşımla ilişkisini öğrendim,artık umursamaz da olamıyorsun yeniden alkole başladım her gece alkol ve hap almadan uyuyamaz oldum...ve bunları sadece buraya yazabiliyorum yakın çevremdeki hiç kimse bilmiyor bilmeyecek




  • Okumadım ama bana da sardı bir ara. Zor kurtardım kendimi. Lanetli bir aktivite bence. Çok güzel paralar da kazandım inanılmaz paralarda kaybettim. Ama herşeyin başlangıcı bir öğrenci olarak 50 euro ile 1 gecede 900 euro olan kiramı çıkarmam oldu. Sonra tabi misliyle kaybettim ama yapacak bişey yok.
  • güzel alıntı, okumaya değer.
  • Guzel hikaye bastan sona okudumda burasi sozluk degil konunun ucmamasi icin hikayeye can katan kufurleri farkli bisekilde yazarsan daha iyi olur

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hikaye de küfür içeriği bir hayli fazladır. Forum kuralları gereği buna izin veremeyiz. Eğer hikayeyi tekrar düzenlemek, küfürleri sansürlemek isterseniz bana pm atınız. Şu an için konu kilitlidir..
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
  • küfürleri sildim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.