Şimdi Ara

++bir doktorun anısı

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
31
Cevap
0
Favori
608
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Onk. Dr. Haluk Nurbaki'den gerçek bir hatıra Ben,
    40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız
    olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla
    birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım.


    Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size
    nakletmek istiyorum.

    Kanser hastanesinde bashekimken Serap
    adinda genç bir hanim hastam vardi. Bu hastam
    gögüs kanserine yakalanmis ve tedavi için yurt
    disina gitmek istemesine ragmen, bazi formaliteler
    sebebiyle o imkani bulamamisti. Serap'i özel bir ilgiyle
    bizzat ben tedavi altina aldim. Ve kisa bir süre sonra da
    iyilestigini gördüm. Ancak Serap'in da bütün diger kanserliler
    gibi ilk 5 yillik süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir
    is kadini olan Serap, 4 yil kadar sonra 1 ihale için izmir'e
    gitmek istedi. Kis aylarinda oldugumuz için uçakla gitmesi
    sartiyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamis ve benden
    habersiz bindigi otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat
    kadar mahsur kalmis. Dönüsünden kisa 1 süre sonra kanser,
    kemik ve akcigerine yayildi. Serap bacak kemiklerindeki
    metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastaligin
    akcigerdeki tezahürü sebebiyle de devamli olarak oksijen
    cihazi kullaniyor ve söyledigi her kelimeden sonra agzini o
    cihaza yapistirarak nefes almak zorunda kaliyordu. Evine
    gittigim gün, yine güçlükle konusarak:

    --''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size...darginim.'' ''Niçin?"
    diye sordum. --"Siz...dindar bir insanmissiniz. Niçin
    bana da, ALLAH 'i, ölümü, ahireti anlatmiyorsunuz?"


    Dini inançlarinin çok zayif oldugunu bildigim için
    bu teklifi karsisinda oldukça sasirdim. O'nu üzmemeye
    çalisarak:

    --"Doktora ulasmak kolaydir'' dedim. ''Parayi bastirdin mi
    istedigine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için
    gönülden istek duymalisin
    ..."

    Konusmaya mecali olmadigindan "Ben o istegi duyuyorum"
    manasinda basini salladi. Artik ümitsiz bir tibbi tedavinin
    yani sira, ebedi hayatin ve saadetin reçetesi olan iman
    derslerimiz baslamis ve dersler "hizlandirilmali ögretime"
    dönmüstü.. Anlattigim iman hakikatlarini bütün ruhuyla
    meczediyor ve arada bir soru soruyordu..Vefatina bir hafta kala:

    --"Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"

    --"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i sehadet
    sana uzun gelir. O ani farkedince ''Muhammed'' (s.a.v)
    sana yeter."

    O, haliyle tebessüm ederek yine basini salladi. Çok
    istirabi oldugu için Serap'a sürekli morfin yapiyor ve O'nu
    uyutmaya çalisiyorduk. Ben, bir is seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüsümde annesi telefon ederek:

    --"Serap, bir haftadir morfin yaptirmiyor." Dedi. "Sabahlara
    kadar inliyor ve çok istirap çekiyor. Hemen eve gittim ve igne yaptirmamasinin sebebini sordum. Aldigim cevabi hala
    unutamiyor ve hatirladikça ürperiyorum. "Ya morfinin
    tesiriyle ölüme uykuda yakalanir ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?. Iste Serap, böyle bir hanimdi. Bu arada
    benden istihareye yatmami ve eger bir kaç gün daha ömrü
    varsa , son günü uyanik kalacak sekilde morfin yaptirilmasini
    rica etti. Ben hiç adetim olmadigi halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattim ve Serap'in acizligi hürmetine sandigim sali gününe kadar yasayacagina dair isaret sezdim.

    Ertesi gün O'na: --"Hiç korkma!" dedim. "Igneyi vurdurabilirsin.
    Ve Serap bir veda niteligi tasiyan bu görüsmemizde son sorusunu da sordu: --"Doktor bey...Azrail bana nasil görünecek?"

    --"Kizim," dedim. "O bir melek degil mi? Hiç merak etme,
    sana yakisikli bir prens gibi gelecektir
    .

    " Sali günü Serap'in agirlastigi haberini alinca hemen eve
    gittim.Ancak vefatina yetisememistim. Ailesi tam manasiyla
    perisandi. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanim akrabasi ayaktaydi ve beni görünce yanima gelerek:

    --"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize
    yasandi!" dedi ve devam etti:


    --Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazini atti ve "yataktan
    kalkmasi imkansiz" denmesine ragmen kalkarak abdest aldi,
    iki rekat namaz kildi.Bütün ev halki hayretten donup kaldik.
    Ve kelime-i sehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:

    "Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediginden
    de güzelmis
    !...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Deep Impact -- 29 Aralık 2004, 10:45:47 >







  • TRAFİK CEZASI

    Jack yavaşlamadan önce Takometreye baktı: Hız limitinin 50 mil olduğu

    yerde 73 mil ile gidiyordu ve son dört ay içerisinde dördüncü defa polis

    tarafından durduruluyordu. Bir insan nasıl bu kadar şanssız

    olabilirdi?

    Jack arabasını sağa çekti. "İnşallah şu anda yanımızdan daha hızlı

    bir araba geçer" diye düşünüyordu.

    Polis elinde kalın bir not defteri ile arabadan indi.

    Bob? Bu Polis Kiliseden Bob değil mi?

    Jack iyice arabasının koltuğuna sindi. Bu durum bir cezadan daha

    kötüydü. Kiliseden tanıdığı bir Polis, arkadaş olduğuna bakmaksızın

    birini durduruyordu. Hem de hızlı gidip, trafik kurallarını ihlal

    ettiği için.

    ?Merhaba Bob. Birbirimizi yeniden böyle görmemiz çok ilginç"

    "Merhaba Jack" Bob gülümsemiyordu.

    "Beni, karımı ve çocuklarımı görmek için eve giderken yakaladın

    ''Evet öyle" Bob umursamaz görünüyordu.

    "Son günler eve hep çok geç geldim. Çocuklarım beni uzun süredir hiç

    görmedi. Ayrıca Diana bana bu akşam Patates ve biftek yiyeceğimizi

    söyledi. Ne demek istediğimi anlıyor musun?"

    "Evet ne demek istediğini anlıyorum. Ayrıca trafik kurallarını ihlal

    ettiğini de biliyorum." diye cevapladı Bob.

    "Eyvah! Bu taktik fazla işe yaramayacak gibi. Taktik değiştirmek

    gerekli" diye düşündü Jack

    "Beni kaç ile giderken yakaladın?"

    "Yetmiş. Lütfen arabana girer misin?" dedi Bob.

    "Ah Bob, bekle bir dakika lütfen. Seni gördüğüm anda Takometreye

    baktım. Sadece 65 mil ile gidiyordum."

    "Lütfen Jack, arabana gir" diye üsteledi Bob.

    Jack canı sıkkın bir şekilde arabasına girdi, kapıyı çarparak

    kapattı. Bob not defterine bir şeyler yazıyordu.

    "Bob niye benim ehliyetimi ve araba ruhsatımı istemiyor ki" diye

    düşündü Jack.

    Ne olursa olsun, bundan sonra kilisede bu adamın yanına oturmaktansa,

    birkaç Pazar Jack kiliseye gitmeyecekti.

    Bob kapıyı tıklatıyordu. Jack arabasının penceresini 5 cm kadar açtı.

    Bob Jack'a bir kağıt verdi ve gitti.

    "Ceza değil bu" diye kendi kendine söylendi Jack. Bir anda

    sevinmişti. Bu bir yazıydı ve kağıtta şunlar yazıyordu:

    "Sevgili Jack, benim bir kızım vardı. Altı yaşındayken

    çok hızlı araba kullanan biri tarafından öldürüldü.

    Bu kazadan dolayı, adam cezalandırıldı. 3 yıl hapishane cezasıydı bu.

    Bu adam hapishaneden çıkınca

    kendi çocuklarına sarılıp, öpüp, onları tekrar koklayabildi.

    Ama ben... Ben kızımı tekrar koklayabilip, öpebilmek için, cennete

    gidinceye kadar beklemem gerekiyor. Bin defa adamı affetmeye

    çalıştım. Bin kerede başardığımı zannettim. Belki başarmışımdır, ama

    hala kızımı düşünüyorum. Lütfen benim için dua et ve dikkat et Jack,

    tek bir oğlum kaldı.."

    Jack 15 dakika kadar bir süre yerinden kıpırdayamadı. Daha sonra

    kendine gelip, yavaş yavaş evine gitti. Evine varınca, çocuklarına ve

    karısına sıkıca sarıldı.

    Hayat çok değerli, sürekli dikkat et. Dikkatli araba kullan ve

    başkalarının hakkına saygı göster. Hiçbir zaman unutma, istediğin

    kadar araba satın alabilirsin, ama insan hayatını asla...




  • DEEP BUNLAR ÇOK GÜZEL YAW...
    HELE İLK HİKAYEDE AĞLAMAMAK ÇOK ZOR...
  • @node

    ÖNYARGI

    Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu doğmadan ölmüş, tek başına yasayan

    hamile bir kadın kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak

    bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye baslar. Gelincik kadının yanından bir

    an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça

    uysallaşır. Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara

    göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Günler geçer ve kadın bir gün

    bir kaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak

    zorunda kalır... Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz

    zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne

    çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvani. Tam o sırada

    içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir... Ve odada

    beşiği, beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir

    yılanı görür.

    Einstein'in söylediği rivayet edilen bir söz var: "insanlardaki önyargıyı

    parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor"




  • AYNEN SÖZ O KİŞİYE AİTTİR..
  • Deep Impact bu hikayelerin hepsi internette sayısız bir şekilde var. Bİr kere o anlattığın ilk hikaye(Kanser hastası olan kız) o anlattığın doktora ait değil. Nerden biliyon diyeceksin Be o hikayeyi ilk başta bi psikoloji kitabında okudum o adam kendine maal etmiş. Sonra başka yerde okudum yazan vatandaş kendine maal etmiş. Sonra başka yerde... Şimdide burda. Bide şu son hikayen (önyargı) onu belki 10 kez okudum. Daha güzel hikayeler bulabilirsin bence.Bunlar anca saçmalık üstü.Hangi salak eve gelinciği alıp besler ve sonrada bebeğini o gelinciğe bırakır. Saçmalık ötesininde ötesinde. Bunlar falan aynı tv lerdeki kalp gözü, sırlar dünyası, sır perdesi, alacakaranlık kuşağı gibi insanların duygularını sömüren programların kaynağı. Her insanın başından mucezevi olaylar geçebilir. Ama böle hikayelerle insanların hem dini hem vicdani duygularını bence sömürmeyelim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi B.S.S. -- 29 Aralık 2004, 14:07:11 >
  • B.S.S.

    1- o hikaye dediğin gibi Haluk Nurbaki ye ait olmayabilir de, olabilir de
    bana göre ona ait olmasında herhangi bir engel yok...

    2- önyargı hikayesine gelince adı üstünde hikaye dedik değil mi?
    hikaye ne demek

    hikaye yaşanmış olaylara denmez hikaye yaşanması mümkün olaylara denir öyle değil mi? evinde yılan timsah besleyenler olduğu gibi yaralı bir gelinciği tedavi edip besleyenler de olabilir...

    ama sen kafayı kalp gözüne takarak sıradan bir hikayeyi veya anıyı önyargılı değerlendiriyorsun gibi geldi...

    3- daha güzelleri mutlaka vardır ve sen de onları ya benim başlığa koy ya da kendin bir başlık aç herkes okusun ne de olsa bilgi paylaşımı öyle değil mi?

    4- sır kapısı tipi programlar için benim yorumum şudur;
    bu tür programlarda anlatılmak istenen Allah ın adaletinin yeryüzünde ettiği tecellilerden örneklerdir.
    ben izleyince şöyle düşünürüm: ben bir mazlumun bir yetimin hakkını yemeyeyim acısı bu dünyada çıkabilir diye...

    mesela milletin bankalarını hortumlayanlar kaçacak delik arıyorlar şimdi öyle değil mi?

    hem ne demilşer Alma mazlumun ahnı çıkar aheste aheste...

    veya Mazlumun ahından arş titrer...

    5- ben bunları yazarak nasıl bir vicdani ve dini duygularını sömürüyorum onu anlamadım...
    milletten para mı istiyorum...yooo ne sömüren var ne de sömürülen öyle değil mi ?.....

    6- bütün hikayeler de bir ders vardır çıkarılması gereken sonuçlar mühim olan olayların ne anlattığı değil çıkarılması gereken derslerdir...
    sağolsunlar diğer arkadaşlar anlatılmak istenen asıl temaya vurgu yapıyorlar yollarda takılıp kalmıyorlar...

    yazdığın yorumun için teşekkür ederim, beni ikna edebilirsen bu tür hikayeleri yazmayı bırakırım ama işin biraz zor daha çok mesnede ihtiyacın var ...

    selamlar saygılar...




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    bir gün bir palyaço varmış
    4 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orjinalden alıntı: B.S.S.

    Deep Impact bu hikayelerin hepsi internette sayısız bir şekilde var. Bİr kere o anlattığın ilk hikaye(Kanser hastası olan kız) o anlattığın doktora ait değil. Nerden biliyon diyeceksin Be o hikayeyi ilk başta bi psikoloji kitabında okudum o adam kendine maal etmiş. Sonra başka yerde okudum yazan vatandaş kendine maal etmiş. Sonra başka yerde... Şimdide burda. Bide şu son hikayen (önyargı) onu belki 10 kez okudum. Daha güzel hikayeler bulabilirsin bence.Bunlar anca saçmalık üstü.Hangi salak eve gelinciği alıp besler ve sonrada bebeğini o gelinciğe bırakır. Saçmalık ötesininde ötesinde. Bunlar falan aynı tv lerdeki kalp gözü, sırlar dünyası, sır perdesi, alacakaranlık kuşağı gibi insanların duygularını sömüren programların kaynağı. Her insanın başından mucezevi olaylar geçebilir. Ama böle hikayelerle insanların hem dini hem vicdani duygularını bence sömürmeyelim.

    sanane kardeşim alıntı veya uyarlama bırak öyle kalsın negerek var şimdi eleştiri yapmana
    adam gibi oku okumayacaksan git başka şey yap allah allah sinir oluyom böyle tiplere sizin gibiler yüzünden forumun tadı tuzu kalmadı yaw




  • DEEP ÇOK SEVİYELİSİN...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact


    5- ben bunları yazarak nasıl bir vicdani ve dini duygularını sömürüyorum onu anlamadım...
    milletten para mı istiyorum...yooo ne sömüren var ne de sömürülen öyle değil mi ?.....



    Ben de tam buna değinmek üzereydim ki deep yazmış zaten. Bunları yazarak deep'in bir çıkar sağlamadığı kesin. O yüzden sömürme olarak bakamayız olayı. İnsanların dini duygularını, zayıflıklarını kullanarak kendisine ya da yakınlarına bir çıkar sağlasaydı sömürüyor diyebilirdik.

    Bazı insanları neden bu tür hikayeler rahatsız ediyor anlamış değilim. Bu tür hikayeler ile dini inançlar sömürülmüş oluyorsa o zaman ben de hacı hoca fıkraları ile dine hakaret ediliyor, küfrediliyor diyorum. Aynı tepkileri ona da gösteriyorlar mı acaba?

    Ben zevkle takip ediyorum deep, lütfen devam hikayelere.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vozer -- 29 Aralık 2004, 14:49:52 >




  • Deep Impact
    İlk başta benim eleştirime ve görüşüme saygı duyup anlayışlı biçimde cevap verdiğin için teşekkür ederim.
    Bu tür hikayeler amacından saptırılıyo. Neden dersen istediğin haltı ye hertürlü boku ye. Allah benim içimi biliyo benim kalbim temiz. Böle bi saçmalık olmas. Bu hikayeler dini inancı az olan insanların kendi ruhlarını tatmin etmek için yani dünyavi zevklerden bi tat bulamayanların ruhlarını tatmin etmek içinuydurduğu şeylerdir
    tv programlarına gelince ilk başta güzeldi. Ama artık bütün kanallarda oynuyo.
    Daha 2 senesine kadar önce saat12 den sonra erotik film oynatan kanal gelmiş sırlar dünysı diye bi program yapıyo. Akıl var mantık var.Sen gece erotik film izle sonra sır bilmemnesine bak olacak işmi.
    Şimdi diyeceksin e müslüman kanallar yapıyo onlar nasıl. Onlarıda söliim. Biri bağlı olduğu cemati övüyo Kitaplarını kullanıyo. Biri küstüm şov yapar arkasından kalp gözünü yayınlar. Şimdi düşün bi kere içerikleri bakımından da saçma. Kadının başı açık mini etekli namaz abdest yok kızcağız eziliyo Allah ona hemen el uzatıyo. Bu çok saçma bence. Benim görüşüm bu.
    Sana ben böle hikayeler yazma demiyorum. İstrediğini yapabilirsin. Çünkü Özgür bir formda yazışıyoruz.

    Saygılarımla




  • @node
    vozer

    sağolun arkadaşlar
    beni duygulandırdınız
  • quote:

    Ben de tam buna değinmek üzereydim ki deep yazmış zaten. Bunları yazarak deep'in bir çıkar sağlamadığı kesin. O yüzden sömürme olarak bakamayız olayı. İnsanların dini duygularını, zayıflıklarını kullanarak kendisine ya da yakınlarına bir çıkar sağlasaydı sömürüyor diyebilirdik.

    Bazı insanları neden bu tür hikayeler rahatsız ediyor anlamış değilim. Bu tür hikayeler ile dini inançlar sömürülmüş oluyorsa o zaman ben de hacı hoca fıkraları ile dine hakaret ediliyor, küfrediliyor diyorum. Aynı tepkileri ona da gösteriyorlar mı acaba?

    Ben zevkle takip ediyorum deep, lütfen devam hikayelere.


    vozer ve deep impact ben size dini sömürüyonuz demedim yanlış anladınız.

    Bu tür hikayelerle sömürülüyo

    ben o hacı hoca fıkralarınada karşıyım. Görürsemde burdaki hassasiyetimi aynen ordada gösteririm.




  • quote:

    quote:

    Orjinalden alıntı: B.S.S.

    Deep Impact bu hikayelerin hepsi internette sayısız bir şekilde var. Bİr kere o anlattığın ilk hikaye(Kanser hastası olan kız) o anlattığın doktora ait değil. Nerden biliyon diyeceksin Be o hikayeyi ilk başta bi psikoloji kitabında okudum o adam kendine maal etmiş. Sonra başka yerde okudum yazan vatandaş kendine maal etmiş. Sonra başka yerde... Şimdide burda. Bide şu son hikayen (önyargı) onu belki 10 kez okudum. Daha güzel hikayeler bulabilirsin bence.Bunlar anca saçmalık üstü.Hangi salak eve gelinciği alıp besler ve sonrada bebeğini o gelinciğe bırakır. Saçmalık ötesininde ötesinde. Bunlar falan aynı tv lerdeki kalp gözü, sırlar dünyası, sır perdesi, alacakaranlık kuşağı gibi insanların duygularını sömüren programların kaynağı. Her insanın başından mucezevi olaylar geçebilir. Ama böle hikayelerle insanların hem dini hem vicdani duygularını bence sömürmeyelim.

    sanane kardeşim alıntı veya uyarlama bırak öyle kalsın negerek var şimdi eleştiri yapmana
    adam gibi oku okumayacaksan git başka şey yap allah allah sinir oluyom böyle tiplere sizin gibiler yüzünden forumun tadı tuzu kalmadı yaw



    Druigard asıl sanane burda sen cevap vermeyle yükümlü değilsin burdaki muhattap belli
    konuşmalarına dikkat et.




  • ????!!!! .........
  • B.S.S.

    dediğin konularda tezatlar ve haklı olduğun yerler de var...

    mühim olan anlatılmak istenenleri anlamaktır diye düşünüyorum

    onun için programları kendi içerisinde değerlendirirsen daha iyi olur...

    selamlar




  • +123456789




  • BEN SADECE GÖRÜŞLERİMİ DİLE GETİRDİM

    SİZİNDE HAKLI OLDUĞUNUZ KONULAR VAR. İSTEDİĞİNİZİ YAPMAKTA HÜRSÜN

    SELAM VE SAYGILAR
  • Büyüklere Masallar

    Çinli düşünür Lao Tzu 'dan

    Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş. Ama kral bile onu kıskanırmış.

    Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral at için ihtiyara neredeyse

    hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.

    - Bu at bir at değil benim için bir dost,insan dostunu satar mı''dermiş hep.

    Bir sabah kalkmışlar ki at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış.

    - Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları belliydi.

    Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın,

    şimdi ne paran var ne de atın. demişler.

    İhtiyar

    - Karar vermek için acele etmeyin. Sadece "At kayıp"deyin.

    Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.

    Atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu bilmiyoruz.

    Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceği bilinmez.

    Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden,at

    bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.

    Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören

    köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.

    - Babalık, sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil şans oldu

    adeta başına devlet kuşu kondu. Şimdi bir sürü atın var artık

    - Karar vermek için gene acele ediyorsunuz. Demiş ihtiyar.

    Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu.

    Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.

    Birinci cümlenin birinci kelimesini okurken kitap hakkında nasıl fikir

    yürütebilirsiniz?

    Köylüler bu defa ihtiyarla açıktan açığa dalga geçmemişler ama,

    içlerinden

    "Bu herif sahiden akılsız ya da çok saf" diye geçirmişler.

    Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu

    attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun

    zaman yatakta kalacakmış.

    Köylüler ihtiyara yine gelmişler.

    - Bir kez daha haklı çıktın ''demişler''

    Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak.

    Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir ve daha

    zavallı olacaksın, demişler.

    İhtiyar;

    - Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz galiba diye cevap vermiş.

    O kadar acele etmeyin.Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.

    Ötesi sizin verdiğiniz karar.Ama acaba ne kadar doğru.

    Hayat küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size

    asla bildirilmez.

    Bir kaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış.Kral son

    bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen

    görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere

    almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş,

    giden gençlerin ya öleceği ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.

    Köylüler, gene ihtiyara gelmişler ;

    - Yine haklı olduğun kanıtlandı, demişler.

    Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında.

    Oysa bizimkiler belki asla dönmeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması,

    talihsizlik değil şansmış meğer.

    Siz erken karar vermeye devam edin demiş ihtiyar. Oysa ne olacağını kimseler

    bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda sizinkiler askerde.

    Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şansızlık olduğunu sadece Allah

    biliyor. LAO TZU, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış.

    Acele karar vermeyin.Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar

    vermekten kaçının.

    Karar aklın durması halidir.

    Karar verdiniz mi akıl düşünmeyi durdurur, dolayısıyla gelişme durur.

    Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar.

    Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar..

    Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar.

    Bir kapı kapanırken, başkası açılır.

    Bir hedefe ulaştığınızda daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.



    Gökten üç elma daha düştü...

    Birincisi cümlesinin sonuna nokta koymamanın ne olduğunu bilenlere.

    İkincisi veri varsa, bilgi varsa yorumu gereksiz bilenlere.

    Üçüncüsü her zorluğu bir fırsat bilenlere...




  • Seviyeli bir tartışma oldu teşekkürler B.S.S. Herkes fikrini söylemiş oldu böylece.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.