Şimdi Ara

Bilim mi........felsefe mi........? (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
37
Cevap
0
Favori
2.337
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Öte yandan eğer işinin ehli bir nörologla (örneğin sadece tıp değil, biraz fizik, olasılık, matematik de bilen entellektüel bir nörolog olabilir belki) konuşursanız sanıyorum size böyle şüpheleri olduğundan bahsedecektir. Ayrıca beynin tüm işlevlerini fizik yasalarıyla (adı kuantum mekaniği de olsa) açıklamanın muhtemelen tam anlamıyla mümkün olması kolay kolay beklenemez çünkü bahsedilen sistem çok ama çok karmaşıktır. Öte yandan beynin işlevini sağlayan yapıların boyutlarının kuantum mekaniğiyle açıklamayı gerektirecek mertebelere yaklaşıyor olması epeyce olasıdır. Bana beynin içinde determinist klasik mekaniğin %100 geçerli olduğunu söyleyen birine "kendine çok güveniyorsun, bütünü anlamakta eksik kalıyorsun" deme hakkını kendimde görebilirim. Öte yandan beynin bu deterministik olmayan doğasının özgür iradeyle ilişkilendirilebileceği yönünde bir düşünceye sahip olsam da burada bu düşüncenin çok ucuk olduğunu da itiraf etmeliyim.


    @mfiz,
    Benim de buna benzer fikirlerim var, Beynin nasıl çalıştığını kabaca biliyoruz fakat beyinde oluşan düşünceleri deterministik fizik ve kimya kanunları ile modelleymiyoruz. beyindeki haberleşme bölgeleri olan snapslar, adeta kuantum dedektörü gibi davranıyor. Bir uyarı geldiğinde dagda fonksiyonu olasılıklardan biri üzerine çöküyor. Belki de özgür irade kavramını oluşturan yasa kuantum yasaları. Bir de bir insanı tüm bilinci ve anıları ile kopyalamaya kalktığımızda molekülleri yerliyerine koymak yetmeyecek, eninde sonunda kuantum yasaları ile çarpışmak zorunda kalacağız. Bu yüzden insan bilincini aktarmanın mümkün olması konusunda durup bir daha düşünmek gerekir. (Bu söylediklerim de burada uçuk kaçmış olabilir, o zaman boşverin)




  • quote:

    Orjinalden alıntı: mfiz

    Öte yandan beynin bu deterministik olmayan doğasının özgür iradeyle ilişkilendirilebileceği yönünde bir düşünceye sahip olsam da burada bu düşüncenin çok ucuk olduğunu da itiraf etmeliyim.



    quote:

    @kaotika;

    @mfiz,
    Benim de buna benzer fikirlerim var, Beynin nasıl çalıştığını kabaca biliyoruz fakat beyinde oluşan düşünceleri deterministik fizik ve kimya kanunları ile modelleymiyoruz. beyindeki haberleşme bölgeleri olan snapslar, adeta kuantum dedektörü gibi davranıyor. Bir uyarı geldiğinde dagda fonksiyonu olasılıklardan biri üzerine çöküyor. Belki de özgür irade kavramını oluşturan yasa kuantum yasaları. Bir de bir insanı tüm bilinci ve anıları ile kopyalamaya kalktığımızda molekülleri yerliyerine koymak yetmeyecek, eninde sonunda kuantum yasaları ile çarpışmak zorunda kalacağız. Bu yüzden insan bilincini aktarmanın mümkün olması konusunda durup bir daha düşünmek gerekir. (Bu söylediklerim de burada uçuk kaçmış olabilir, o zaman boşverin )

    Ben de sizinle hemen hemen aynı şeyleri paylaşıyorum. Uçuk olması konusunda da hemfikirim. Dolayısıyla, biz şimdi Platoncu mu olduk?




  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    Belki de özgür irade kavramını oluşturan yasa kuantum yasaları. )


    İlginç bir tesbit irade hakkında.
    Ne güzel...
    Şu @dasdasq, @mfiz, @kaotika arasındaki sohbet...
    @rashamon ve qredstorm da tad katmış.
    Fizikçi değilim ama şu cevaplaşmalar nefis...
    Tebrikler.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: dasdasq

    @mfiz benim demek istediğim varlık felsefesi açısından tıpkı dediğin gibi idealist bakıldığıdır kuantum teorisine.

    "Bakmadığımız herhangi bir anda kara deliğin orada olduğunu bilemem." demişsiniz, yani siz baktığınız için mi var ,yoksa siz bakarak varlığından haberdar mı oluyorsunuz. buradaki cevap idealist ya da materyalist bakışla ilgili.
    sanırım genelde idealist bakıyorsunuz.


    Aslında burada idealist ya da materyalist olan biz insanlarız. Bilim bize materyalist olun ya da idealist olun şeklinde yönlendirmede bulunmuyor. Gözlemci yokken gözlenecek olayın ya da nesnenin var olup olmadığının bilimsel bir ispatı olamaz. Dolayısıyla bilim bu konuda kesin yargıda bulunamaz düşüncesine sahibim.

    quote:


    "2. Soru: Gözlemcinin, gözlenen nesneye olan etkisi.

    Yanıt: Bir otomobilin haraketini gözlemlediğinizi farkezin. Mekanizma şöyledir; Işık fotonları otomobile çarpar ve gözünüze yansır. Fotonlar, otomobil ile kıyaslandığında o kadar küçüktürler ki, hereketin değişmesine pratik olarak, neden olmazlar. Şimdi bir otomobil yerine, bir atomun hareketini gözlemlediğinizi farzedin. Aynı şeyi söyleyemezsiniz. Çünkü, atomun momentumu ile fotonların momentumu artık karşılaştırılacak kadar birbirlerine yakındır. Dolayısıyla, atoma her foton çarptığında, atomun hareketinin yönü ve büyüklüğünün değişmesini bekleyebiliriz. Neticede, gözlemlediğimiz, atomun orijinal hateketi değil, foton çarpması sonucu değişen hareketidir. Kuantum fiziğinde Heisenberg, kesinsizlik (doğru terim budur) ilkesi ile anlatılmaya çalışılan da budur."


    Heisenberg kesinsizlik ilkesini bu şekilde betimlemekte çok problem yok. Öte yandan bence bu, işin bir kısmını anlatıyor. Schrödinger'in kedisi bence gözlemci problemini daha açık betimleyen bir örnek. Bir kutunun içinde bir kedi, bir radyoaktif atom ve bir de dedektör-silah düzeneği olsun. Bu kutu kapalı ve biz açana kadar dışarıyla hiç bir etkileşimi yok. Radyoaktif atomun %50 ışıma ihtimali olsun. Bu atom ışıma yaptığında bir dedektör-silah mekanizması işliyor ve kutunun içindeki kediyi öldürüyor. Kutu açılmadıkça kedi %50 ölü, %50 canlıdır. Kutuyu açana kadar bu iki "durum" da fiziksel olarak sistemi tasvir eder ("superposition state"). Kutuyu açtığımızda durumlardan biriyle karşılaşırız. Diğer ihtimal sonsuza kadar yokolmuştur. Bunun bir yorumu, gözlemcinin durumu belirlediği, diğer bir yorumu da gözlemci gözlem yaptığı anda iki paralel evrenin ayrıldığı ve gözlemcinin paralel evrenlerden birinde kediyi ölü diğerinde diri gördüğüdür. Paralel evren düşüncesinde gözlemci problemi çok önemli değildir, çünkü kuantum dalga fonksiyonun öngördüğü hiçbir hal gözlemcinin gözlemiyle "ziyan olmamış" tüm olası haller paralel evrenlerde "var olmaya devam etmektedirler".

    quote:


    "6. Soru: Kaos ve kelebek etkisi.

    Yanıt: Şöyle başlayayım; Eğer hangi kelebeğin bu durumu meydana getirebileceğini bilse idik, bu kaotik bir etki sınıfına girmezdi. Kelebeği yakalar, "aman dur yapma!.." diyebilirdik. Kaos, nonlineer diferansiyel denklemlerin, belirli bir başlangıç koşulu için sonuçta yarattığı karmaşık etki. Olaylar için, doğada, şimdilik kaos'u bir kenara bırakacak olursak, iki tip davranış var. Ya, periyodik, yani birbirini takrarlayan davranışlar (örnek, gezegenlerin güneş etrafındaki hareketi). Ya da, rastgele (random) (örnek, radyoaktif bozunma). Kaos ise bambaşka bir şey (örnek, musluktan akan su). Kaoscular ikiye ayrılıyor. Bir grup, temel davranış biçiminin kaos olduğu, diğer ikisinin bunun özel bir hali olduğunu düşünmekte. Diğer grup ise, temel davranışın yariyodik ya da rastgele oluşu, kaosu'un ise bu ikisinin karışımı olduğunu düşünmekte. Ben, ilk grubun görüşünü daha akla yakın buluyorum. Nedeni ise, periyodik ve rastgele davranışların ikisi de lineer diferansiyek denklemlerin çözümleri. Ama, doğa nonlineer."


    Doğrudur doğa non-lineerdir. Ayrıca evrendeki her parçacık prensipte birbiriyle etkileşim halindedir. Milyarlarca ışık yılı uzaktan gelen bir foton bile teleskobun odağındaki CCD kamerayla etkileşime girip görüntü oluşturabiliyor. Bu kadar etkileşimi ilk koşul olarak ifade edebilmemiz mümkün değil. O yüzden çoğu kez lineer yaklaşımlarda bulunuyoruz. Ayrıca insanoğlunun soyutlama yeteneği çok müthiş. Örneğin insan, sürtünmenin hiç olmadığı bir yüzeyi soyut olarak anlayabiliyor ve Newton yasalarını sürtünmesiz durum için yazabiliyor. Öte yandan doğada böyle bir yüzeyin olması mümkün değil. Ya da doğada küreler, silindirler, diskler yok ama insan zihninin soyutlama yeteneği bu tür "ideal" cisimlerin dönüş kinematiğini ifade edebilmemize ve bu sonuçlarımızı yaklaşık olarak bu tür cisimlerin doğadaki benzerlerine uygulamamıza imkan sağlıyor. En periyodik düşündüğümüz harekette bile bir miktar kaos olmalıdır.


    quote:


    "9. Soru: Eski fizik, yeni fiziğe ne kadar muhtaç?

    Yanıt: Eski fizik-Yeni fizik, Klasik fizik-Modern fizik vs. Bu sınıflamalar fizikçilerin değildir. Onlar için fiziğin eskisi yenisi, klasiği moderni olmaz. Fizik bir tanedir. Bunlar, fiziğin dışındaki kimselerin, kendi birtakım kıstaslarına göre yaptıkları sınıflandırmadır. Ancak soruyu "Kuantum fiziği, Newton fiziğine nekadar muhtaç?" şeklinde sorarsak, bunun bir yanıtı olabilir. Benim yanıtım; Kuantum fiziği, Newton fiziğine yüzde yüz muhtaçtır. Zira, enerji, momentum vs. gibi kavramlar newton fiziğinin ürünüdürler. Bunlarsız da hiçbir şey olmaz. Aslında, Newton fiziği de kuantum fiziğinin bir özel halidir. Örneğin, Planck sabitini sıfır alırsak, kuantum fiziği, Newton fiziğine, ışık hızını sonsuz alırsak da, Lorentz dönüşümleri (yani özel relativite) , Galilei dönüşümlerine indirgenir.


    Elbette enerji, momentum gibi kavramlar klasik fizikten gelir. Nedeni önce makro evreni anlamış olmamızdır. Oradaki kavramların oturması ve o kavramlarla ilişkili kavramları kuantum mekaniğine ve göreliliğe uygulamak istememiz çok doğaldır. Öte yandan örneğin kuantum mekaniğindeki "açısal momentumun", klasik mekanikteki açısal momentumun birebir aynısı olduğunu düşünmemek gerekir. Yani kavramlar daha yeni teorilerde de kullanılır ama kullanım şekilleri ve anlamları daha farklı olabilir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mfiz -- 23 Aralık 2006; 14:35:49 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: mfiz

    Elbette enerji, momentum gibi kavramlar klasik fizikten gelir. Nedeni önce makro evreni anlamış olmamızdır. Oradaki kavramların oturması ve o kavramlarla ilişkili kavramları kuantum mekaniğine ve göreliliğe uygulamak istememiz çok doğaldır.

    Müsaadenizle biraz uçacağım.

    Ne kadar başarılı oluruz bilmem ama önce mikro evreni anlamış olma durumumuzu hayal edecek olursak -ki mikro düzeyde canlılar olmamız gerekirdi herhalde- sonradan farkına varabileceğimizi düşüneceğimiz makro evren ve onun işleyiş kuralları karşısında yapacağımız sorgulamalar ve tartışmlar, bugün yaptıklarımız ile benzerlik gösterir miydi acaba?
    (bir mantık hatası yapmamışımdır umarım)




  • quote:

    Orjinalden alıntı: redstorm

    Ne kadar başarılı oluruz bilmem ama önce mikro evreni anlamış olma durumumuzu hayal edecek olursak -ki mikro düzeyde canlılar olmamız gerekirdi herhalde- sonradan farkına varabileceğimizi düşüneceğimiz makro evren ve onun işleyiş kuralları karşısında yapacağımız sorgulamalar ve tartışmlar, bugün yaptıklarımız ile benzerlik gösterir miydi acaba?
    (bir mantık hatası yapmamışımdır umarım)



    Bence kesinlikle benzerlik gösterirdi. Örneğin ışık hızı çok daha ufak olsa ya da Planck sabiti çok daha büyük olsaydı, bize daha "ortodoks" görünen Newton fiziği değil, kuantum mekaniği ve görelilik olurdu. Günlük deneyimlerle kastettiğim aslında buydu, hislerimize doğru görünen fiziksel bir teoriyi mutlaka zihnimizin bir yerlerinde doğru görmeye devam ederiz. Newton mekaniği yanlıştır demiyorum elbette, ama muhtemelen fiziğin işleyişi Newton mekaniğinin çerçevesinden daha geniş bir çerçeveyle doğaya bakmamızı gerektirecek ve bilim felsefesi de bu şekilde gelişecek (ki zaten bu konuda çalışan felsefeciler yok mu?).



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mfiz -- 23 Aralık 2006; 15:44:28 >




  • m.ö 2000li yıllarda başlamış bununla birlikte bilimin o dönemde bilimin en önemli özelliği bilimsel düşüncenin dinsel düşünceyle birarada olması vebilimsel faalitetlein pratik amaçlar gözetilerek yapılmasıdır.buna bağlı olarak bilim felsefeden doğmuştur denilebilir.tabıkı bırbırlerını etkılemişlerdır.bilim,düzenli sistemli ve yöntemli bilgidir.amacı, evreni anlamak, evrende meydana gelen olayları açıklamaktır.felsefeninde amacı bu birbirlerini etkilemiş birbirlerinin konularından beslenmişlerdir.
  • @kaotika , kızmıyorum,niye kızayım.


    Bilgi => Soyutlama => Felsefe => Bilim

    şöyle dersek:

    Bilgi => Soyutlama => Bilim => Felsefe

    felsefeyi bilim üretici konumunda tutmaktansa ,onu bilim yorumu diye görmek...belki kelimeye yüklenen sanki birden fazla anlam mı var? daha oturaklıymış gibi geldi bana.

    öyle ya felsefe bilimin ulaştığı deney,gözlem sonuçlarına göre fikir üretiyor,ama illa o olmadan da bilim olmaz denirse,bilim in varsayım aşamasına da felsefe mi diyoruz?

    öyle ise bilim herzaman önü kesilen,sınırlandırılan bir kalıba bürünmez mi?
    mesela a olayının sonucu b olayını veriyor,bunu yüzlerce kez yapıyorsunuz hep b oluyor.
    bu a olayını felsefi bakışlamı başlatıyoruz,yoksa sonuç olan b ,tekrarlandığı için felsefi bir yorum mu yapıyoruz.

    bu tabi sonrasında müteselsilen.........

    fakat bazen bazı bilimsel saptamaların şans eseri diye tarif edilen kaotik (kelebek kanat çırptı,deney tüpü çalışırken bişey oldu)durumların sonucu kazandırıldığı,daha sonra onların üzerinden felsefe yapıldığı da söylenir...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi driver -- 23 Aralık 2006; 19:55:17 >




  • @mfiz hocam bu kesinsizlik ve belirsizlik arasındaki fark da nedir?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: driver

    @mfiz hocam bu kesinsizlik ve belirsizlik arasındaki fark da nedir?


    Bence sadece bir çeviri problemi. Türkçe terimlerdeki uzlaşmanın henüz tam anlamıyla sağlanamaması. Ben genellikle "belirsizlik" kullansam da "kesinsizlik" teriminin "belirsizlik" teriminden daha iyi "uncertainty" kavramını karşıladığını söyleyenler az değil. Çok da haksız bir itiraz olmayabilir.
  • @mfiz hocam


    senin üst konuda gizli değişkenler le alakalı söylediğin sözler mi beni paranoyaklaştırdı bilmiyorum!...
    belirsizlik ilkesi ile ilgili sanki onu ideolojik sistemlerine tehlike gibi algılayanlar mı var?belirsizliğe karşı kesinsizliği mi tercih ediyorlar?

    diyemeyiz belki ama en azından bilimin özgüven sağlamadaki kavram tercihi olarak yumuşatıyorum.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: driver

    @mfiz hocam


    senin üst konuda gizli değişkenler le alakalı söylediğin sözler mi beni paranoyaklaştırdı bilmiyorum!...
    belirsizlik ilkesi ile ilgili sanki onu ideolojik sistemlerine tehlike gibi algılayanlar mı var?belirsizliğe karşı kesinsizliği mi tercih ediyorlar?

    diyemeyiz belki ama en azından bilimin özgüven sağlamadaki kavram tercihi olarak yumuşatıyorum.



    Ben yine de asıl nedenin çeviri tercihi ve yorumu olduğunu düşünüyorum. Tabii ki bunun da felsefi tercihten kaynaklanan bir yönü olabilir. "Belirsiz" sanki belirlenme (gizli değişkenler ya da başka bir yöntemle) ihtimalinin var olduğunu belirtiyor. "Kesinsiz" daha bir "katı" bir ifade gibi mi geliyor? Yoksa tersi mi?

    Yok yok bu iki çeviri tercihi de -en azından bana- farklı ideolojileri çağrıştırmıyor.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: redstorm

    Üst konuların birinde geçen bir tartışmadan yola çıkarak, farklı bir başlık altında yeni bir tartışma konusu olabileceğini düşündüm,

    Bilim mi felsefeden doğmuştur yoksa felsefe mi bilimden...?

    Devamında;

    Birbirlerini nasıl etkilemişler...? birbirleri üzerinde köklü değişimlere sebep olmuşlar mıdır?




    Felsefede ana kural soru sormaktır. Soru sormak çok önemlidir. Çünkü sorular pek çok şeyin aydınlatılmasında anahtar bir rol oynar. Üstelik sorular gündelik hayatımızda da çok fazla yer alır. Günlük konuşmalarınızı bir yere kaydettiğinizde göreceksiniz ki kurduğunuz cümlelerin en az yarısı soru tipindedir. Bir gazetecilik terimi olan 5N 1K nın açılımı ise şöyledir: "ne? ne zaman? nerede? nasıl? neden? kim?" Bunun yanısıra, sorgulama sürecinde de pek çok soru sorulur: "Dün gece neredeydin?, saat kaçta evden ayrıldınız? vb."

    Gündelik hayattaki sorular bir cevaba muhtaçtırlar. Ancak felsefedeki sistemik sorular cevap odaklı değildir. Felsefi sistemde mühim olan şey insanı düşünmeye sevk eden sorular sormaktır: "Hayatın özü nedir?, biz kimiz?, neyiz?, güzellik nedir, mutlak doğru var mıdır? vb." Soru sormaksızın bir adım bile ilerleyemezdik. Çünkü insan zihni merak ettiklerini ancak soru vasıtasıyla öğrenebilir. Soru sormak insan zekasının ana yapısında saklıdır.

    Bilim dünyası da sorular sorarak gelişti. Neden sorusundan ziyade nasıl sorusuna ağırlık verildi. Kanser hastalığının ne olduğunu öğrenmek için sorular soruldu: "Kanser nedir?, neden kaynaklanır?, bu hastalıktan nasıl korunulabilir?" vb. Bu tür sorular sorulmasa şu anda kanserle mücadelede tek bir adım atılamamış olurdu. Bilimdeki sorular da cevaba muhtaçtırlar. Ancak bu cevapların mutlaka doğru olması gerekmiyor. Cevapların yanlışlanabilir bir yapı barındırması ise bilimsel gelişme için şarttır.

    Peki soru sormayı felsefeciler mi icat etti? Hayır. Soru sormak insanın doğasında vardır. İster cevaba muhtaç olsun ister olmasın her soru insan zekasının vazgeçilmez bir parçasıdır. Felsefe ve bilim birbirlerinden etkilenmiş olabilir. Belki de bilim dünyası felsefecilerin sorular sorup cevap beklememelerine bir inat olarak hayatı daha somut bir şekilde açıklamak için somut sorular sorup somut cevaplar beklemişlerdir kim bilir?




  • Driver

    Felsefe: Yunan düşünme sistamadiğ diyorsun!

    FRANSIZ Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'deki Fransız Büyükelçiliğinin ve İstanbul Fransız Kültür Merkezinin desteğiyle gerçekleştirilmiştir!

    TÜRKLERİN TARİHİ
    Pasifik'ten Akdeniz'e 2000 Yıl

    Sayfa: 432, son paragraf

    YUNANLILAR'ın batıya gelişleri ve tarihleri!


    "Türkistan'dan takviye alır. Bu takviye bölgeye KENDİLĞİNDEN gelmiş ya da Ruslar tarafından itilmiş TÜRKLE, özellikle de YAKUP BEY diye bilinir.

    Yakup özgürleşme hareketinin başını çeker ve Kaşgar, Yerkent, Hoten, Aksu ve Kuça'yı ele geçirir. Peşinden Cungarları ve YÜZYILLARDIR YUNNAN (Yunan) bölgesinde TECRİT EDİLMİŞ olarak yaşayan içinde ÇİNLİLERİN de bulunduğu TÜM ÇİN MÜSLÜMAN TOPLULUKLARINI (batıya) SÜRKLER. (Yunan devletini 1857'de ilk) Devleti İNGİLTERE TARAFINDAN TANINIR. Rusya'dan destek alır."


    Yunanlıları (Yunnan'dan) getiren de tarhi de, Tanıyan ilk devlette bellidir!

    -Yunanlıları, batı medeniyetinin anası, felsefenin de BABASI nasıl yapabilirsiniz?

    -Amerikan, Grosser Weltatlas, sayfa: 152, Kunming'in üstünde YUNNAN bölgesini, Sayfa: 153 de de onun hizasında HUNAN (Hun hanlığı) Kiangsini görürsünüz.

    Bu konuyu daha fazla uzatmamak için diğer başka bir örneği vermiyorum!

    Lütfen düşünün




  • Amma güzel muhabbet geçmiş burada yahu...özlemişim.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: rashamon

    Aslında bir çok soru sorulabilir içeriği genişletmek bağlamında,

    Felsefesiz bilim yapılamaz mı?

    Felsefe olmadan bilim kendini var edemez mi/veya ortaya konamaz mı?

    Felsefeden kopuk bir bilim,hangi yöne gider,veya gitmez?

    Bu gün için bilimsel anlamda ortaya koyulan çalşmalarda felsefeden nasıl söz edilebilir.?(kuantum mekaniği gibi)

    Neden artık eskisi gibi filozof çıkmıyor,bir kopukluk mu yaşanıyor?veya şuan bilim felsefeden kopuk mu işliyor acaba gibi bir çok soru sorup tartışmak mümkün gibi.





    Sorular çok iyi sorgulamak için!Sayın @rashamon yazılarınızı okumak zevkli, ama forumdan uzaklaştılmanızı anlayamamak ta!Bir o kadar üzücü.Sayın forum yöneticileri , sonsuz süre uzaklaştırıldı yazılacağına neden uzaklaştıldığı yazılamaz mı?Ben böyle bir hakkım olduğuna inanıyorum.

    Konumuza geri dönersek, günümüz dünyasında felsefe nerde?Bilim üst küme değil midir?Eğer Felsefe üst küme olsaydı!Niye bilimin bir dalı oldu?Bilimile Felsefe arsındaki fark somut konularda daha barizdir.Soyut konularda da bilim öndedir.Psikoloji ve sosyoloji felsefe açılımı olsa da!Bilimin alt dalıdır ne yazık ki!

    Bilim soyut ve somut mana da her bir soruya cevap arar!Felsefe ise soyut soru ve cevaplar peşinde koşar!Ki bulduğu cevaplar insan davranışlarının zenginliği dahilide herhangi bir yere oturtulamaz, yani muallaktır.Oysa bilim görece (zaman veya yere göre doğru veya gerçeğe yakın) cevaplar bulur.

    Felsefe insan beyninin yapısı gereği sonsuza gider, bilim ise sonsuzu belirgenleştirme veya rakamlara dönüştürme çabasındadır.Bilim mifelsefeden doğmuştur?Felsefe mi bilimden bilinemez!Varsa bir bilen! Ne zaman nerde!olmuştur?Sanat, biyoloji, coğrafya, kimya, fizik!Bilim ile ne kadar alakadar?Felsefe ie ne kadar alakadar?Kimya ne zaman keşf edildi?Felsefe ne zaman?Kimin ne üzerinde ne kadar etkisi var?
    Saygılarımla,



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Massaimassai -- 7 Eylül 2008; 1:27:21 >




  • felsefe bilimin yol yapımcısıdır diyebiliriz şöyle ki felsefe insana düşünmeyi düşünceyi kullanmayı ve ufku genişletmeyi amaçlar bilimde gelişip büyümeyi üretmeyi üretkenliği duruma şu açıdan bakarsak düşünce yapısı dar ve radikal insan evrenin sırlarını keşfetmeye meyilli değildir çünkü yenilik onun radikal düşünce ve bakış açısını yıkıp yerine yeni şeyler ekliyecek bu nedenle bilim çağdaş uygar ve değişikliğe açık toplumların işidir.toplumları bu hale getirmekte felsefenin işidir. örneğin fransiz ihtilali sonrası ingiltere fransa gbi ülkelerin haline baktığımızda yüzyılardır skolastik klise düşünce yapısı altında ezilen toplumda bilim neredeyse hiç ilerlememiş yeni teoriler ortaya atanlar asılmıştır.fransız ihtilalinin getirdiği düşünce akımı ise bunu tamamen yıkmış ve yerine çağdaş bir toplum brakmış.insanlar düşünmüş üretmiş ve gelişmişler nedeni ise insanların artık ufukları daha geniş ve daha uzaklara bakabiliyor olmasıdır.




  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.