Şimdi Ara

Beynimizin %100'ünü Kullanabilseydik Neler Yaşardık ? (8. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
203
Cevap
3
Favori
57.444
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • bir kahvede kahveciden bir bardak çay içsen bu çayın içerdeki demlikte olan çayın kaçta kaçı olduğunu bilebilirmisin?

    o zaman beyninin %100lük kapasitesini bilmeden nasıl sınır koyabiliyorsun....
  • İnsan, beyninin %100 ünü kullanma kabiliyetine sahip olsaydı, bence dünyadaki insanlar Heroes dizisindeki karakterler gibi olurdu. :))) Heroes dizisini bilen bilir. :)) Ama dünya çekilmez hale gelebilir, kaos çıkabilirdi.
  • o dızı ye bayılıyodum

    ve bencede aynı o kabılıyette ınsanlar ortaya cıkardı dıye dusunuyorum
  • Beynimizin %100'ünü kullansaydık, evrenin bilinmeyen sırlarını çözmüş olurduk. Bana göre insanoğlu hiçbir zaman beyninin %100'ünü kullanamıyacak.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi qlkn -- 21 Eylül 2013; 23:37:24 >
  • bence yanlış anlaşılıyor bu insanlar beyninin tamamını kullanmaz derken mesela sadece tek konuda yetenekli olmamızı kastediyorlar. beynin tamamını kullanırsanız hem matematikte müzikte satrançta sözel sosyal ilişkilerde mükkemmel olursak beynin tamamını kullanmış olururz bence onu kastediyorlar herşeyi yapabiliriz derken. uçmayı atlamayı değil
  • Öff, hala mı bu saçmalık! Herkes beyninin yüzde yüzünü kullanıyor zaten, dağılın bakiim şimdi!
  • Tamamını kullanıyoruz.. Ama biz bu kullanımın tümüne hakim degiliz...Hickimse benim gözüme gelen ısıgı kendi kararlarımla yorumladıgımı soyleyemez...Baktıgım ve gördüğüm gerceklik beynımın yorumlarıyla alakalı malesef üzülerek soyluyorum ki bu yorumlamayı ben yapmıyorum bunu nasıl beceriyorsa cok hızlı bir bicimde beyin kendisi yapıyor..Bu yüzden %100'ünü kullanan beynin kendisi..Mesela hızlı okuma tekniklerini bilirsiniz..Aslında bir insan beynıne, baktıgı herhangi bir sayfadakı tum bılgıler ısıgın hızıyla gider..Beyın bunu tamamen yorumlar ama bizler nedense hala bir bakışta sayfaları anında algılayamıyoruz..Oysaki beyin bunu yapabiliyor hızlı okuma teknikleri gibi bazı süper insanlarda örnek verilebilir..Mesela dogustan kör olan bir adamın etrafındaki objeleri agzından cıkardıgı seslerle yerlerini tespit edebilmesi evet boyle insanlar var..Yani bizler beynin tümünü kullanıyoruz fakat bizim hakimiyetimizde kullanılmıyor..Eğer baktıgınız herhangi bir nesnenin aslında baktıgınız yerde olmadıgını beynınıze ınandırabılıyorsanız evet bu kullanıma hakimsiniz..
    Mesela ünlü bir hacker kevin mitnick gördüğü herhangi bir kod sayfasını asla unutmayan bi adamdır..Sanki bir fotoğraf ceker gibi beynınde bir album yapıyor..Zaten bu ozellıgı ıle cok buyuk bır hacker..Beynımızı tam oalrak kullanamıyoruz derken bazı insanların kastı bu...Yoksa tabıkı de beyin %100'ünü çalıştırıyor..Ama biz cıkan ürünlerden cok az bir bölümünü alıp gerisini atıyoruz çöpe...




  • Neler yaşayacağımızı kullanmadan bilemeyiz. %1'lik bir artış dahi tüm dünyayı değiştirirdi bana göre.
  • Beyinin 7% 10% unu kullaniyoruz olabilirde, Turkiye de 2% sini kullanabilen dahi yok bazen.
  • eskiden beri bu konu aklımdadır. beynin hep küçük bir alanı kullanılır diye. ancak beynin tam fonksiyonları denen süreçleri denen şey beyince yaşanmaktadır diye düşünmek gerekiyor. zira bakmadan görebilir kanat verilmediği halde uçabilir. bunları ruya denilen yani beynin dinlenme denilen süreçlerinde yaşıyoruz. ancak beden denen yapı bu süreçleri anlamlı olarak yaşayamaz. bir takım aletlerle gece görebilir uzayda uçabiliriz. bu açıdan bedenin beyni fonksiyonu kaianat kadardır denebilir.

    bir anlamda beynimizin özgür alanına yol almak için kainatı kefederiz.

    benim asıl ilgimi çeken konu ise daha farklıdır. işin manevi kısmı daha ilginç geliyor. bir gemi düşünün bu geminin altında deniz olsun ve siz bu denize girin beyin dediğiniz unsur 2 gözü ile girer. yani suyu kontrol eder ona hakim olur tehlikelerini bilir önlem alır. ancak insan denilen varlık suyun içinde 2 metre ilerisini göremez. bu açıdan beyin denen sürecin algı mekanizması ile hareketlenip insi bir yapı ile karşılaşmak çözüm üretmeyi gerektirir.

    mesela gözlük giyersiniz ve görüşünüzü arttırırsınız. bu açıdan beyin insana yabancı bilinmeyen bir şey değildir. o insana öğretmenlik eden bir bilgidir ve kaynağınızın içerisinde aslnda bilmediğiniz zamanla kullanacağınız depo edilmiş bilgiler vardır.

    bu bilgilerin bir kuyuda olduğunu ve insanın bu kuyuya inmesi gerektiğini düşleyin. hatta bu kuyuda bir müddet yaşaması gerekliliğini söyleyin. bu açıdan beyin kendi kapalı dünya görüşünü simüle ettiği bir yeri öğrenme sürecinin başlangıcı kabul edecektir ve kabul ettirecektir. mesla dünya gibi cenneti bir kara kör kuyu haline getirmeye çalışanlar neyi amaçlıyor diye sorarız beyin buna cevap üretir. bunu matıkla yapar. alalade zorbalıkla değil.

    bu kuyuda bekleyişi bir yardımla süsleyelim. aslında beynin bu fonksiyonu kan damarında akan kan benzetimine uygundur. bir şeyin fonksiyonel olarak anlamlı olması için o şeyi biçimsel olarak teçhiz etmesi dizayn etmesi gibi.

    insana hocalık yaparken bu parlak fikirlerin kapalı bir kuytuda oluştuğunu söyleyen ve bu karalığın ilmi ile yardım eden şey beynimiz olmaktadır. bu açılardan beynimizin full kullanımı mevcuttur denebilir.

    ancak beynin asli amacı denen yani yaratılıştaki payı denen sürecin en üst kemal noktası ise daha farklı olabilir. bu açıdan karanlık bir denizde giderken bu siyahlığın içerisindeki kuyuları görmek ve bu kuyulardaki fikri süreçlere nazar etmek gibi bir yapının olduğunu kabul gerekmektedir. beynin en büyük handikapı kendini sorgulayan insanı husule getirmesidir. bu açılardan beyin fonksiyonel olarak sorgulanmakta tamamını kullanmak iddialısı insanın yapacağı karanlık işleri kontrol ettiği için eleştirilmektedir. sorgulanan insan da beyni asıl sen eksiksin diyerek yargılamaktadır.

    dikkat edilirse burada oluşan yargı görmediğiniz bilmediğiniz bir şey ile ilmine vakıf olamadığınız bir yapıdır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: cevaba123

    Tamamını kullanıyoruz.. Ama biz bu kullanımın tümüne hakim degiliz...Hickimse benim gözüme gelen ısıgı kendi kararlarımla yorumladıgımı soyleyemez...Baktıgım ve gördüğüm gerceklik beynımın yorumlarıyla alakalı malesef üzülerek soyluyorum ki bu yorumlamayı ben yapmıyorum bunu nasıl beceriyorsa cok hızlı bir bicimde beyin kendisi yapıyor..Bu yüzden %100'ünü kullanan beynin kendisi..Mesela hızlı okuma tekniklerini bilirsiniz..Aslında bir insan beynıne, baktıgı herhangi bir sayfadakı tum bılgıler ısıgın hızıyla gider..Beyın bunu tamamen yorumlar ama bizler nedense hala bir bakışta sayfaları anında algılayamıyoruz..Oysaki beyin bunu yapabiliyor hızlı okuma teknikleri gibi bazı süper insanlarda örnek verilebilir..Mesela dogustan kör olan bir adamın etrafındaki objeleri agzından cıkardıgı seslerle yerlerini tespit edebilmesi evet boyle insanlar var..Yani bizler beynin tümünü kullanıyoruz fakat bizim hakimiyetimizde kullanılmıyor..Eğer baktıgınız herhangi bir nesnenin aslında baktıgınız yerde olmadıgını beynınıze ınandırabılıyorsanız evet bu kullanıma hakimsiniz..
    Mesela ünlü bir hacker kevin mitnick gördüğü herhangi bir kod sayfasını asla unutmayan bi adamdır..Sanki bir fotoğraf ceker gibi beynınde bir album yapıyor..Zaten bu ozellıgı ıle cok buyuk bır hacker..Beynımızı tam oalrak kullanamıyoruz derken bazı insanların kastı bu...Yoksa tabıkı de beyin %100'ünü çalıştırıyor..Ama biz cıkan ürünlerden cok az bir bölümünü alıp gerisini atıyoruz çöpe...

    Güzel açıklamış

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Lucy filmini izleyiniz
  • Bildiğiniz gibi insanlar arasında çok yaygın bir inanç vardır: "İnsanlar beyinlerinin %3'ünü (%5'ini, %10'unu, vs.) kullanıyormuş. Einstein bile %5'ini kullanıyormuş. Kimi insanlar ömürleri boyunca çalışıp %4'e ancak çıkarabiliyorlarmış. Demek ki %100'ünü kullansak kim bilir neler yapacağız!" Bu iddia, bilimsel olarak ciddi bir hata ve saçmalıktır. Ne yazık ki, sadece Türkiye insanının değil, genel olarak bilimden uzak yaşayan insanların bu tip mitlere ve efsanelere ne kadar kolay kanıp, ne kadar hızlı ve etkili bir biçimde yanlış bilgiyi geniş kitlelere yayabileceklerinin de güzel bir örneğidir. Ancak bilimsel tabanda olan bir insan, elbette bunun nedenini sormalı ve incelemelidir. Bu inceleme yapıldığında, bu iddianın ne kadar asılsız, ne kadar yanlış, ne kadar bilim ve mantık dışı olduğu anlaşılacaktır. İşte bu makalemizde bu iddianın temelsizliğini hem kökeni bakımından, hem de bilimsel veriler açısından analiz edeceğiz ve ortaya koyacağız. Umarız faydalı olacaktır.

    Safsatanın Kökeni ve Hortlatılması



    Bu iddianın kökenleri, 1890 yılında Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde araştırma yapmakta olan bilim insanları olan William James ve Boris Sidis'in "rezerve enerji teorisi"ne dayanmaktadır. Bu teoriye göre insanların, günümüz beyin kapasitesi (kranyal hacim) sayesinde ulaşabilecekleri en yüksek IQ 250-300 arası olarak tahmin edilmektedir. Ancak James ve Sidis, insanların sadece belli bir yüzdesinin bu IQ sınırına düşebildiğini iddia etmişlerdir. Araştırmalarının sonucunda, şimdiye kadar yaşamış insanlar arasında %3-10'luk bir dilimin ancak 250 IQ'ya ve üzerine çıkabildiğini ileri sürmüşlerdir. Bu araştırmanın hatalı yorumlanması, hızlıca felakete dönüşmüştür ve günümüzde insanların zekalarının %3-10 arasını kullandığı şeklinde değerlendirilmiştir. Halbuki görüldüğü gibi araştırma bununla tamamen alakasızdır.



    Daha sonradan bu mit, 1998 yılında Dr. James Kalat'ın yaptığı bir diğer araştırma üzerine yeniden hortlamıştır. Bu araştırma, bilim insanlarının beynin derinliklerini keşfetmeye devam ettikleri sürece gördükleri ilginç bölgelerin farklı yorumlarının değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Bilim insanları, beynin bazı bölgelerinin gün içerisinde pek az aktif olduğunu gözlemlemiştir. Ayrıca beyin içerisinde bulunan bazı gangliyonların (sinir düğümleri) yine gün içerisinde her zaman aktif olmadığını görmüşlerdir. Kalat, makalesinde "1930 yılı dolaylarında bilim insanları beynin sadece %10'unun kullanıldığını düşünmüşlerdir." şeklinde bir ibare geçmektedir. Bu ibareden yola çıkan insanlar, bilim insanlarının genelinin hala böyle bir düşünceye sahip olduğunu sanarak, medyanın da olayların üzerine körükle gitme merakından ötürü miti yaymaya devam etmişlerdir. Halbuki Biological Psychology dergisinde yayınlanan makalede Kalat, beynin tamamının kullanıldığını ve beynin bazı bölgelerinin gün içerisinde aktif olmamalarının, o bölgelerin kullanılmadığı anlamına gelmediğini açıklamaktadır. İşte bu durum, bizim nasıl istediklerimizi duyup, gerçekleri reddettiğimizi göstermektedir.

    Safsatanın Bilimsel Analizi



    7 Şubat 2008 tarihinde Scientific American dergisinde yayınlanan makalesinde Baltimore'da bulunan Dünya'nın en prestijli tıp fakültesi olan Johns Hopkins Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Berry Gordon bu tartışmalara son noktayı koymuştur. Kendisi, beynimizin yüzde 10'unu kullandığımız mitinin "gülünç derecede saçma" olduğunu açıkça belirtmektedir . Kendisi, araştırmalarından derlediği sonuçları okurlarla paylaşmaktadır. Biz de, bu makaledeki notlardan yola çıkarak safsatanın bilimsel açıdan neden geçersiz olduğuyla ilgili bazı bilgiler vermek istiyoruz:



    İlk olarak, eğer iddia edildiği gibi beynimizin %10'u çalışıyor, %90'ı çalışmıyor olsaydı, beyinde meydana gelen hasarların çok büyük bir kısmı etkisiz olacaktı. Çünkü 10'da 9'luk bir olasılıkla hasar beynin güya "çalışmayan" bir bölgesine denk gelecek ve etkisiz kalacaktı. Ancak şimdiye kadar yapılan araştırmalar göstermiştir ki, beynin herhangi bir bölgesinin aldığı hasar, vücudun herhangi bir noktasındaki herhangi bir işleyişi neredeyse her zaman, istisnasız bozmaktadır. Beynin aldığı en ufak hasarlar bile, çok ciddi problemlere ve hastalıklara sebep olabilmektedir. Örneğin beyin tomografinizde, beynin bir bölgesinde bulunan bir kıvrımın açısının 1-2 derece farklı olarak çıkması, sizin psikolojik durumunuzun değişiminin sebebi ve hatta ölümcül bir hastalık belirtisi olabilmektedir. Yani beynin herhangi bir kısmının işlevsiz olduğu iddiası geçersizdir.



    İkinci olarak, Evrimsel Biyoloji'nin gelişimi de, bu iddiaların geçersizliğini açığa çıkarmaktadır. Bilindiği üzere doğada takas ilkesi (trade-off) denen bir ilke vardır ve bu ilke dahilinde, eğer bir organ artık işe yaramıyorsa, ya körelecektir ya da varlığını sürdürüyorsa yeni bir işlev kazanacaktır. Bunun bir diğer adı "Evrim Ekonomisi"dir. Beynin bırakın %90'lık kısmının, %10'luk kısmının bile "kullanılmadığını" iddia etmek, bir doğa yasası olan evrim ile çelişecektir. Çünkü eğer bu kadar büyük bir alan, bir anda işlevini yitirseydi ve uzun bir zaman zarfı boyunca o şekilde kalsaydı, canlıların sabit bir denge içerisinde kalması mümkün olmazdı. Ayrıca beynin zaten kendi başına vücudumuzdaki en masraflı organ olduğu düşünülecek olursa; zaten masraflı bir organın bir kısmının çalışmadığını iddia etmek akıl dışı olacaktır. Beyin elbette evrimsel süreçte körelebilir; ancak bu, son derece kademeli ve takip edilebilir bir şekilde, milyonlarca yıla yayılarak meydana gelir. Dahası, evrim tarihine baktığımızda bariz bir şekilde insansılarda beynin büyüdüğünü görmekteyiz. Bu durumda beynin büyük oranda işlevsiz kısımları olmasına rağmen büyümesi evrimsel biyolojinin temellerine aykırıdır. Eğer ki beynin bazı parçaları işlevsiz olacaksa, bu yapının bir bütün olarak irileşmesi ve karmaşıklaşması beklenemez. Dolayısıyla, beynimizin %90'ının "işlevsiz" olduğu iddiası Evrimsel Biyoloji'nin açıklayıcı gücü sayesinde otomatik olarak çürümektedir.


    Üçüncü açıklama ise gelişen görüntüleme tekniklerinden gelmektedir. Pozitron Emisyonlu Tomografi (PET) ve Fonksiyonel Manyetik Rezonans İmgeleme (fMRI) teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde, beynin renkli ve renksiz, ayrıntılı fotoğrafları an be an çekilebilmektedir. Bu teknolojiler sayesinde günümüzde biliyoruz ki, beynin en sakin olmasını umduğumuz uyku halinde bile, beynin eksiksiz olarak her bölgesinde belli bir miktar aktivite gerçekleşmektedir.



    Dördüncü bir açıklama, yine tıp alanından gelmektedir. Günümüzde, nöroloji bilimi sayesinde artık biliyoruz ki, beynin tamamen "sustuğu" tek durum, ciddi sinirsel hastalıklar ve beyin hasarları durumunda gerçekleşmektedir. Yani beyin, yukarıda açıkladığımız gibi uyku halinde bile tamamen durmamakta, tam tersine beynin her alanından az ya da çok sinyal alınabilmektedir.


    Beşinci bir açıklama anatomiden gelmektedir: beyin tek bir bütün olarak çalışmaz; onlarca, hatta yüzlerce alt birimi vardır. Daha bilimsel bir açıklamayla, beyin "ileri derecede özelleşmiş bir organ"dır. Bu sebeple, parçaların çalışmaması gibi bir durum söz konusu olamaz; çünkü bu beynin kendisinin çalışmaması demektir. Beynin parçalara ayrılması sayesinde beynin her bölgesinin tam olarak çalıştığı kesinlikle bilinmektedir. 1800'lü yılların sonlarında atılan iddia, beynin bir bütün olarak çalıştığını düşünmekten kaynaklanmaktadır. Günümüz insanları ise 200 yıl öncesinin bilgisini ısrarla yaymaya devam etmektedirler.



    Altıncı bir açıklama, hücrelerin dünyasına daha derin bir şekilde dalabilmemizden gelmektedir. Beyinde bulunan sinir hücreleri ve doku hücreleri üzerinde yapılan mikroskobik çalışmalar, beynin her bir hücresini inceleyebilmemizi sağlamaktadır. Tekil-Birim Kaydı (Single-Unit Recording) ismi verilen bu teknoloji sayesinde beyne yerleştirilen elektrotlarla, beyindeki her bir hücrenin anlık aktivitesi gözlenebilmektedir. Onlarca yıldır süren ve beynin her alanına yayılmış araştırmalarda, çalışmayan tek bir hücreye bile rastlanmamıştır.



    Yedinci bir açıklama, metabolik çalışmalardan gelmektedir. Bu alandaki yapılan araştırmalarda beyne radyoaktif olarak işaretlenmiş 2-deoksiglukoz molekülleri enjekte edilir. Daha sonra radyograf aracılığıyla hangi hücrelerin aktif olduğu parlak bir şekilde gözlenebilir. Eğer iddia edildiği gibi beynin %90'ı çalışmıyor olsaydı, radyografta beynin %90'ı karanlık olarak çıkması gerekirdi. Ancak yapılan araştırmalar, beynin her bir noktasının çalıştığını göstermektedir.



    Son bir açıklama da fizyolojiden gelmektedir. Normalde, bir hücre eğer özelleştiği işi yapmıyorsa, dejenere olacak ve bozulacaktır. Örneğin kaslarınızı yeterince çalıştırmazsanız veya kırık kolunuz alçıya alınırsa "kas erimesi" denen ve kas hücrelerinin uzun süreler çalışmadıkları için körelmeleri sonucu oluşan bir sorunla karşılaşırsınız. Eğer beynin %90'ı çalışmıyor olsaydı, otopsilerde bu tip çürümeler gözlenmesi gerekirdi. Ancak beynin hiçbir bölgesinde böyle bir bozulmaya rastlanmamaktadır.



    Bu kadar farklı açılardan gelen açıklamalar, iddianın geçersizliğini net olarak göstermektedir. Canlıların çoğu, spesifik olarak köreldiği belirlenen organları haricinde, tüm organlarını kullanabileceği en üst kapasitede kullanmaktadır. Eğer bunu başaramıyorsa, ya çevre şartları izin vermiyordur ya da soyu tükenecektir. Beyin, kesinlikle körelen bir organ değildir (en azından insanlarda).

    Safsatayı "Sinerji" İle Kurtarma Çabaları



    Ne yazık ki bazı insanlar bu mite inatla bağlıdırlar. Mutlaka zekamızın şu andakinden çok daha üstün olması gerektiğini, şu anda çok ufak bir zekaya sahip olmamız gerektiğini savunurlar. Hatta iddialarını desteklemek için piramitler gibi antik yapıları yapan üstün insan ırkları olduğunu söyleyenler bile vardır. Piramitler gibi birçok sözde "mistik" yapının tamamen insan yapımı çok bariz olması bir yana, insanın zekasının da son derece sıradan olduğu aslında doğrudur. Türümüz, gezegenin bugüne kadar gördüğü, bildiğimiz kadarıyla en gelişmiş zeka düzeyine sahiptir; doğru. Ancak bu, bizim sahip olduğumuz zekanın, genel olarak "zeka" kavramının üst sınırı olduğu anlamına da gelmez. Evrimsel süreçte bizden çok çok daha zeki canlılar var olabilir; hatta başka gezegenlerde belki var olmuştur da... Ancak bunlara dair bilimsel, güvenilir verilere sahip olmadan atıp tutamayız ve atak varsayımlarda bulunamayız. %10 safsatasına aşkla bağlı olanların düştüğü hataların en temeli budur.

    Dahası, bu insanlar mitin aslında gerçek olduğunu göstermek için, yukarıda yapılan açıklamalar üzerine, aslında kastedilenin "beyin parçaları" boyutunda değil, "beyin parçalarının birbiriyle ilişkisi" boyutunda %10'luk bir kullanım oranı olduğu iddiasıdır. Yani bu kişiler, beynin aslında çok daha gelişmiş bir sinerjiye (karşılıklı iletişim ve haberleşme ağına) sahip olabileceğini; ancak bunun şu anda mümkün olmadığını söylerler.



    Bu doğrudur. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi, insan zekası, zeka kavramının üst sınırı değildir. Evrimde her şey süreklidir. Biz, bu gezegen koşullarında, bildiğimiz kadarıyla en üst düzey zekaya sahip olan hayvan türüyüz. Beyne ve zekaya sahip olmayan basit yapılı canlılar ile bizim aramızda milyonlarca "geçiş türü" bulunuyor. Bunlar, çeşitli dereceler ve seviyelerde zekalara sahipler. Benzer bir şekilde biz de, çok daha üstün bir zeka türüne geçiş basamağı olabiliriz. Sonuçta bizim evrimimiz de sona ermedi veya tamamlanmadı. Düşülen bir diğer hata da budur: evrim tamamlanabilir bir süreç değildir. Her zaman devam eder. Dolayısıyla insanı bir sınır, bir sonuç olarak görmek bilimsel açıdan affedilmez bir hatadır. Bu da bizi daha kritik bir noktaya götürür:



    Matematikte "yüzde" kavramı, bir bütünün parçalarını tanımlamak için kullanılır. Yani "yüzde on (%10)" kalıbı, yüz birimlik bir bütünün on birimlik bir kısmına işaret eder. Burada şu soru sorulmalıdır: "İnsanlar beyinlerinin yüzde 10'unu kullandığı iddia ediliyorsa, bu %100 neye göre, kim tarafından belirlenmiştir?" Yani bizim sözde %10'luk zekamız veya beyin kullanımımız, hangi %100'e göre belirlenmiştir? Böyle bir bütün bulunmamaktadır. Çünkü insan zekasıyla kıyaslayabileceğimiz herhangi bir zeka formu tanımıyoruz, bilmiyoruz. Diğer yazılarımızda da anlattığımız gibi, kıyaslar mantıklı ve önceden açıklanmış çerçevelerde yapılmalıdır. Bir karga ile insanın zekasını kıyaslarsanız, karganın "beyinsiz" olduğu kanısına varabilirsiniz. Ancak bir karga ile bir papağanın zekalarını kıyaslarsanız, müthiş sonuçlar elde edebilirsiniz (gerçekten de kargalar gezegenimizdeki en zeki ve "değişik" zeka formlarından birisidir). İnsan için bu kıyaslamayı belki ancak en yakın kuzenlerimiz olan şempanzeler ve bonobolar ile yapabiliriz; ancak bu kıyas bile yetersiz olacaktır. Çünkü kuzenlerimiz zeka konusunda bizimle kıyaslanabilir bir evrimsel tarihe sahip değillerdir. Henüz...



    Bu açıdan bakıldığında da %10 sayısının tamamen uydurma olduğu net bir şekilde anlaşılmaktadır. Temelsiz ve asılsız bir iddiadan ibarettir. Açık ve net kanıtların tamamından yoksundur ve temel dayanaklarının hepsi çürüktür. Bu nedenle geçerli bir argüman olarak kabul edilemez.





    Sonuç



    Sonuç şudur: İnsanlar (ve muhtemelen beyni olan hayvanların tümü), beyinlerinin %100'üne yakınını kullanmaktadırlar. Beynimizin kullanılmayan hiçbir noktası yoktur. Kimi koşulda, bazı bölgeler daha fazla, bazı bölgeler daha az çalışıyor olabilir. Ancak bu "kullanılmadığı" anlamına gelmemektedir.



    Bu noktada, bir ayrıma gitmekte fayda görüyoruz: "Beyin Kullanımı/Kapasitesi" ile "Zeka Kullanımı/Kapasitesi". Beyin kapasitesi, genetik faktörlerle belirlenir ve sınırlanır. Basit olarak, bir canlının beynindeki nöron ve sinaps (nöron bağı) sayısı ile orantılıdır. Bu kapasite, yukarıda açıklanan kapasite ile aynıdır ve belirli hastalıklara sahip olmayan her canlıda %100 kullanılır. Daha önce de belirtildiği gibi, elbette kimi zaman bazı bölgeler daha aktif, bazı bölgeler daha az aktif çalışabilecektir. Bunun beyni kullanmakla bir ilgisi yoktur; zira her nöronun aynı anda çalışması, beynin daha "iyi" çalıştığı anlamına gelmez. Beynin her bölgesi belirli konularda özelleşmiştir ve gerektikleri zaman çalışmaları gerekir. Unutulmaması gereken önemli bir nokta beyin kapasitesinin, aynı zamanda zekanın da üst sınırını belirlediğidir.



    Zeka kapasitesi ise, bir canlının genetik unsurlarla sınırlandırılmış beyin kapasitesi tarafından belirlenir. Zeka kullanımı, bu kapasitenin ne kadarının kullanılabildiği ile ilgilidir. Bu noktada, zekamızı bir kas yapısına benzetebiliriz. Ulaşabileceği en üst nokta, genetik unsurlarla belirlenmiştir; ancak biri çok çalışırsa kaslarını bu en üst kapasiteye kadar (ama daha fazlasına değil) çıkarabilir. Çalışmayan biri ise ortalama bir güçte kaslara sahip olacaktır. Zeka da bunun gibidir. Tek farkı, yeni kas hücreleri üretmek düzgün bir çalışmayla oldukça kolayken, yeni sinir hücrelerini üretmenin imkansıza yakın olmasıdır; dolayısıyla pratik, var olan nöronların daha aktif kullanılmasını sağlar, yeni nöronlar üretilmesini değil. Zihin antremanları sayesinde zekamızın normalde, antremansızken kullanığımızdan fazlasını kullanabiliriz; ancak bunun üst sınırı, beyin kapasitemiz ile aynıdır ve %100'ü geçemez. Normal bir insan, zekasının %80-90'ını kullanmaktadır (asla %3-10'u kullanılmaz; çok ciddi hastalıklara sahip olanlarda bile bu kadar düşük oranlar görülmez, bu oranlar ciddi bir uydurmadır). Düzgün yapılan ve genelde yıllarca süren pratikle bu kapasite %100'e yaklaştırılabilir.

    Ancak unutulmaması gereken nokta, bu kapasitenin %100'ün üzerine çıkamayacak olmasıdır. Çünkü bu üst sınır, nöronlarla belirlenir ve artması için nöron sayısının da artması; yani yeni nöronlar üretilmesi gerekir. Bu olaya nörogenez denir. Ancak nörogenez, nöronların büyük oranda bölünme kabiliyetlerini yitirmiş hücreler olmalarından ötürü çok kısıtlı miktarda olmaktadır ve zekayı önemsenmeyecek kadar az etkilemektedir. Tabii gelecekte bu hücrelerin kök hücrelerden üretilebilmesiyle zekanın arttırılması mümkün olabilir. Örneğin illa bu konuda bir bilim-kurgu filmi çekilecek olursa, bilimsel gerçeklere sadık kalmak bakımından böyle bir konu kullanılabilirdi, antik bir miti hortlatmak yerine...



    Dolayısıyla lütfen bir iddiayı kabullenip yaymadan önce, bilimsel açıklamasını inceleyin ve varsa makalesini okuyun. Yoksa da ciddi bir şüpheyle yaklaşıp, hemen kabul etmeyin.

    Evrim Ağacı

    http://evrimagaci.org/makale/260




  • Lucy

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Şimdi aklıma geldi. Beynimizin bir anda % 100 kullanmak kadar saçma bir şey yok. Aynı anda bütün kaslara uyartı gider ve tüm kaslarımız kasılırlar saçma sapan hareketler yapar ve ölürdük. Hadi ölmedik diyelim. Daha önce yaşadığımız her şeyi hatırlar ve kafayi yerdik. Bu kadar uyartı oluşmasına zaten ATP kanda bulunan O2 yetmezdi. Bir kere daha ölürdük.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bu çok bilinen bir yanlış biz zaten beynimizin yüzde yüzünü kullanıyoruz
  • Bilişsel kapasitemizin büyük bir bölümü bilinçaltı(bilinçdışı) kısma ait. İç güdüsel hareketler vs mantık kullanımımız vs konsantrasyon gerektirici diyer şeyler beynin ilk tercihi değildir. Bu yüzden kullanmamız daha zor ve yorucudur ki kullanıldığı zaman fizyolojik değişiklikler geçiriyoruz. Kan basıncının artmas, göz bebeklerinin büyümesi gibi sanırım bu konu başlığı bunu sürekli kullanabilir miyiz kullanamaz mıyız olabilir. Cevabı da çok mümkün değil her şeye dikkat etmeye çalışsaydık, bu süreç içerisinde obje takibi gibi kompleks işlemleri gerçekleştiremezdik hayati fonksiyonlarımızın düzeni tehlikeye girerdi ve enerji tüketimi müthiş artardı. Beynimiz bir çok işlevi otomatik ve bilinç dışı olarak gerçekleştirmesi sayesinde tasarruf ediyor.
  • Beynin her korteksini kullaniriz ama hepsini ayni anda yada eşit ölçüde kullanamayiz.

    Bir insanin matematiksel olarak iyi olması diğer bir insanin güzel sanatlar da iyi olmasinin nedeni de budur.

    Gecen farklı bir bölümde ornek verdim:herkes beynin her yerini kullanabiliyor olsa idi herkes PC yi satrançta yener,yada roma şehrinin üzerinde uçarak ölçekli bir şekilde , şehrin resmini çizebilirdi.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • bidesen B kullanıcısına yanıt
    İnsanlar beyninin tamamını kllanır o hurafelere inanmayın. Beyin sadece zeka düşünme gibi şeyleri değil çiğneme yutkunma kusma görme duyma gibi görevleride yer alıyor. Ama soru şu şekilde olsaydı Beynimizin zekayla ve düşünmeyle ilgili kısmı beynimizin%100'ünü kaplasaydı ne olurdu cevap elbetteki çok fazla bir farklılık olmazdı eğer beyin tamamen zeka ve düşünmeyi idare etsydi beynin diğer fonksiyonları başka bir organda özellk kazanacak ve insan vücudunun dve duyu hareket koordinasyonlarının kalitesi düşerdi. İnsan çok aşırı yüksek derecede mükemmel fikirler üretebilir fakat bunu harekete geçiremezdi.
  • Her şeyi ezberlerdik bilmem kaç tane dil bilirdik.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.