Şimdi Ara

Arabayla İstanbul-Bodrum Yolculuğu yapacağım. Yardım lütfen. (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
35
Cevap
1
Favori
36.200
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • Eğer "Kontağı İstanbul'da çevireyim, Bodrum'da kapatayım. Yollarda fazla oyalanmayayım" diyorsanız başka güzergah, yok eğer "Yol boyunca geçtiğimiz yöreler hakkında da mümkün olduğunca bilgi, görgü edinelim; geze geze gidelim" diyorsanız başka güzergah önereceğim.

    Ben İstanbul'dan Bodrum'a gidecek olsam şu şekilde giderim :

    Anadolu yakasının neresinde oturduğuma bakmaksızın, Yenikapı-Bandırma veya Eskihisar-Topçular geçişlerinden herhangi birini tercih ederim. Çünkü her durumda, feribottan indiğim yerin yakınlarında görülecek yerler var, geçerken buralara uğrayabilirim.

    BANDIRMA'da İNERSEM; limanın hemen yakınındaki Öztaylan Sütevi'ne uğrar, nefis tatlılarından yerim. Adı geçen müessesenin sahibi Ali ÖZTAYLAN geçen hafta vefat etmiştir. (Rahmetli, AKP BAlıkesir milletvekili Cemal ÖZTAYLAN'ın babasıydı...)

    Buradan yaklaşık yirmi dakika içinde Erdek'e geçebilir veya daha fazla vakit kaybetmeden güneye inişe devam edebilirim. Susurluk'a varmadan yol üstünde Manyas Kuş Cenneti'ne uğrayabilirim. Hiç olmadı, uçsuz bucaksız tarlalarda başlanmış olan domates hasatının etrafa nasıl bir hareket ve bereket getirdiğini gözleyebilirim. Hasat sırasını bekleyen ayçiçeği tarlalarının yanından geçerken, domates yüklü sayısız kamyon ve traktöre gözüm takılır; "Allah'ım sana çok şükür! Ne bereketli bir ülkemiz var!" diye dua edebilirim.

    Zaten bu sırada yol biter, Susurluk'a varırım.

    TOPÇULAR'da İNERSEM; Bursa çıkışına kadar hiç oyalanmam. Aslında, Bursa gezmesi çok zevkli bir şehirdir ama bu koşullarda çok vakit alır. Bu nedenle çevre yolunu kullanarak kendimi Bursa'nın dışına atarım. Bu civarda en iyi hareket, Mudanya ve Zeytinbağı'na (Trilye) uğramak olur. Ana güzergahımdan biraz sapmış olur ama bu güzel yeri de görmüş olurum... Kendimi buradan Karacabey üzerinden de Susurluk'a atabilirim ama yok, "şimdilik Trilye falan kalsın" diyorsam, çevre yolundan doğrudan Uluabat'a inerim. Malum; Uluabat, Hasan'ı ve gölüyle maruf küçük bir yerleşim yeridir. Ancak, herkesin bilmediği önemli bir özellik taşır. Bursa'dan Uluabat beldesine gelmeden; gölün karayoluna yakın olduğu bölgede arabamı müsait bir yere çekerim. Hatta mümkünse arabayı karşı şeride geçirip öyle dururum. Arabadan inip de yüzümü geldiğim istikamete (Bursa istikametine) döndüğümde (ki bu durumda göl sağımda kalır) karşıma tüm heybetiyle Uludağ çıkacaktır. Dağın tepesinde biri daha alçak iki zirve görürüm. İşte, orası Uludağ'ın zirvesidir. Böyle büyük dağların zirvesi aşağıdan kolay kolay görünmez, bulunduğum yerden ise tüm netliği ile görünmektedir. Beş km. ileriden veya beriden bile bu kadar net görünmeyecektir.

    Uluabat'da göl civarında bazı tarihi ve doğal değerler mevcuttur. Bunlara uğramak keyfime kalmış... Belki bu arada biraz seri davranır, Susurluk'a kadar fazla takılmayıp kendimi Susurluk'a atarım.

    Bandırma'dan da gelsem, Topçular'dan da; sonuçta Susurluk'dayım. Ne var burada? Yörenin kaliteli sütünden yapılan ayran ve aynı sütten yapılan peynirlerle hazırlanan tostlar... Ancak, o kadar çok tesis var ki; hangisinde yiyeceğim? Kesinlikle Yörsan'da değil... Marka bilinirliği nedeniyle milletin akın ettiği Yörsan tesisleri, Susurluk'un havasına hiç uygun bir yer değildir. Bence, son derece iddiasız ve renksiz görünmesine rağmen, içi havuzlu Kafkas adlı yerde mola vermeliyim. Olmadı, hemen yanındaki Yasa Tesisleri'nde...

    Neyse, yolcu yolunda gerek... Fazla oyalanmayıp, güneye sürüşe devam etmeliyim. Zaten yaklaşık onbeş km. ötede büyük bir Outlet alanı var, belki bir mola da orada veririm. Yok eğer "artık biraz yol yapayım" diyorsam Balıkesir'e kadar devam...

    Zaten kırk dakika sonra Balıkesir'deyim... Yolculuktan bunalmaya başladık, acaba nasıl ferahlasak? Balıkesir'de kısa bir tur bizi ferahlatır... Şehrin ana damarı Milli Kuvvetler Caddesi'nin Ali Hikmet Paşa Meydanı ile buluştuğu yerdeki daracık bir sokakta ferahlığı bulabilirim. Meşhur Balıkesir kolonyası ile... Satın almak şart değil; girerim dükkanlardan birine, sayısız çeşitteki kolonyaları tek tek koklarım. Satıcı kızmaz, her birini ayrı ayrı denetir. Hatta küçük bir şişe hediye bile eder, paraya falan lüzum yok "Allah razı olsun" desem yeter...

    Mis gibi koktuk, ferahlığı bulduk. Oh, yan sokaktan da mis gibi taze kavrulmuş kahve kokusu geliyor. Acaba bir de kahve mi içsek? İçelim ama nerede? Hiç fark etmez; esnaf çay ocaklarından birine yönelir, çay ocağının önündeki küçük taburelere oturuveririz... Yalnız, kahve değil de başka bir şey içelim! Taze meyvelerden günlük olarak yapılmış, buz gibi meyve sularından : Vişne, koruk, limonata,... Buram buram meyva tadı; ne katkı maddesi, ne gıda boyası...

    Susurluk'da oburluk etmiş olmasaydık, buranın meşhur köftecilerine uğramadan geçmezdik... Hatta biraz ilerideki yetmiş yıllık Balkaya Pastanesi'nin nefis sütlü tatlılarını da mideye indirirdik. Ancak, boğazımıza kadar tokuz! Köfteyi Akhisar'a kadar ertelemek zorundayız...

    Vakit geçiyor, en iyisi yola çıkalım... Nihai hedef Bodrum ama daha yolu yarılamadık bile... Olsun, zaten amacımız Bodrum'a koşa koşa varmak değil ki... Bu geceyi Bodrum'a varmadan başka bir yerde geçiririz. Bodrum'a bir gün geç gitmiş oluruz ama bu arada iki-üç güne bedel bir gezinti yapmış oluruz.

    Haydi bismillah, vurduk kendimizi İzmir yoluna... Bu arada çok takılmayalım; Akhisar'a kadar tempo yapalım. Akhisar'da köfte molası var! Meşhur köfteci Ramiz'de mi? Olabilir, ancak Ramiz şart değil. Ramiz'e de gideceksek, yol üstündeki yeni yerine değil, içeride (meydandaki) eski yerine gidelim. Oraya gidince de ister Ramiz'e ister hemen civarındaki köftecilere girelim, fark etmez...

    Köfteyi yedik de kafamız tekrar çalışmaya başladı. Zaten çalışması da lazım çünkü önemli bir karar arefesindeyiz... Yolun bundan sonrasına nasıl devam edeceğiz? İki öneri var : Birincisi, klasik yol olan İzmir üzerinden... İkincisi, daha uzun ve zorlu olan Gölmarmara-Salihli üzerinden... Acaba hangisinden gitsek?

    Siz söyleyin, ona göre gidelim...




  • b.kesirden-didime hep; b.kesir-izmir daha sonra otobanın söke çıkışından bodrum-didim ayrımı,ordan didim şeklinde varırım.sen düz dewam edip bodruma varacaksın.izmirden-didim ayrımına kadar yapacağın yoldan yaklaşık 1 ay önce geçtim,sana şunları söyleyebilirim.4 ay önce b.kesir-gelenbe arasında duble yol çalışması vardı ama bitmesi imkansız zaten kısa bi mesafedeydi çalışmalar.gelenbeye kadar tek,bazı rampalarda 3 şerit oluyor yol, bazen kamyonların arkasında uzun konvoylar olur önünü görmeden geçmeni tavsiye etmem,bide direksiyonu gelenbeye kadar sağlam tut,bazı yerlerde yol çok bozuk.gelenbeden sonra yol duble yol oluyor ve izmire kadar sürüyor.(bi kaç yerde yine çalışma vardı kısa aralıklı bitmiş olabilir).izmirde otobana girip söke çıkışına kadar çok rahat gidersin.sökeden didim-bodrum ayrımına kadar duble yol, 1 ay önce 4-5 km çalışmadan dolayı tek şeride düşüyordu fakat yol genelde boş.didim-bodrum ayrımından sonrasından bikere marmaris-didim yapışımda geçtim milas-didim arası tek şerit ve çok virajlıydı hatırladığım kadarıyla.
    bütün bu yol boyunca güneş öğlen vakti tam karşıdan gelir ve klimanı sonuna kadar açsan bile güneşin yakıcı etkisini kollarında hissedersin.susurlukta ve sökede outlet mağazaların olduğu yerler var(bu iki yerdeki en büyükleri yoksa yollarda 2-3 mağazalı çok yer var)durupta hepsini gezeyim desen akşam olur,ama ihtiyacın varsa ve belli yerlerden alış-veriş yapıyorsan ,dinlenmek ve ihtiyaç molası için güzel yerler.
    şimdiden hayırlı yolculuklar



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ErEtE -- 13 Ağustos 2008; 19:19:57 >




  • arkadaşlar belirtmemiş galiba hızlı feribot için önceden rezervasyon yaptırmayı unutmayın.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: özbalkesli


    Eğer "Kontağı İstanbul'da çevireyim, Bodrum'da kapatayım. Yollarda fazla oyalanmayayım" diyorsanız başka güzergah, yok eğer "Yol boyunca geçtiğimiz yöreler hakkında da mümkün olduğunca bilgi, görgü edinelim; geze geze gidelim" diyorsanız başka güzergah önereceğim.

    Ben İstanbul'dan Bodrum'a gidecek olsam şu şekilde giderim :

    Anadolu yakasının neresinde oturduğuma bakmaksızın, Yenikapı-Bandırma veya Eskihisar-Topçular geçişlerinden herhangi birini tercih ederim. Çünkü her durumda, feribottan indiğim yerin yakınlarında görülecek yerler var, geçerken buralara uğrayabilirim.

    BANDIRMA'da İNERSEM; limanın hemen yakınındaki Öztaylan Sütevi'ne uğrar, nefis tatlılarından yerim. Adı geçen müessesenin sahibi Ali ÖZTAYLAN geçen hafta vefat etmiştir. (Rahmetli, AKP BAlıkesir milletvekili Cemal ÖZTAYLAN'ın babasıydı...)

    Buradan yaklaşık yirmi dakika içinde Erdek'e geçebilir veya daha fazla vakit kaybetmeden güneye inişe devam edebilirim. Susurluk'a varmadan yol üstünde Manyas Kuş Cenneti'ne uğrayabilirim. Hiç olmadı, uçsuz bucaksız tarlalarda başlanmış olan domates hasatının etrafa nasıl bir hareket ve bereket getirdiğini gözleyebilirim. Hasat sırasını bekleyen ayçiçeği tarlalarının yanından geçerken, domates yüklü sayısız kamyon ve traktöre gözüm takılır; "Allah'ım sana çok şükür! Ne bereketli bir ülkemiz var!" diye dua edebilirim.

    Zaten bu sırada yol biter, Susurluk'a varırım.

    TOPÇULAR'da İNERSEM; Bursa çıkışına kadar hiç oyalanmam. Aslında, Bursa gezmesi çok zevkli bir şehirdir ama bu koşullarda çok vakit alır. Bu nedenle çevre yolunu kullanarak kendimi Bursa'nın dışına atarım. Bu civarda en iyi hareket, Mudanya ve Zeytinbağı'na (Trilye) uğramak olur. Ana güzergahımdan biraz sapmış olur ama bu güzel yeri de görmüş olurum... Kendimi buradan Karacabey üzerinden de Susurluk'a atabilirim ama yok, "şimdilik Trilye falan kalsın" diyorsam, çevre yolundan doğrudan Uluabat'a inerim. Malum; Uluabat, Hasan'ı ve gölüyle maruf küçük bir yerleşim yeridir. Ancak, herkesin bilmediği önemli bir özellik taşır. Bursa'dan Uluabat beldesine gelmeden; gölün karayoluna yakın olduğu bölgede arabamı müsait bir yere çekerim. Hatta mümkünse arabayı karşı şeride geçirip öyle dururum. Arabadan inip de yüzümü geldiğim istikamete (Bursa istikametine) döndüğümde (ki bu durumda göl sağımda kalır) karşıma tüm heybetiyle Uludağ çıkacaktır. Dağın tepesinde biri daha alçak iki zirve görürüm. İşte, orası Uludağ'ın zirvesidir. Böyle büyük dağların zirvesi aşağıdan kolay kolay görünmez, bulunduğum yerden ise tüm netliği ile görünmektedir. Beş km. ileriden veya beriden bile bu kadar net görünmeyecektir.

    Uluabat'da göl civarında bazı tarihi ve doğal değerler mevcuttur. Bunlara uğramak keyfime kalmış... Belki bu arada biraz seri davranır, Susurluk'a kadar fazla takılmayıp kendimi Susurluk'a atarım.

    Bandırma'dan da gelsem, Topçular'dan da; sonuçta Susurluk'dayım. Ne var burada? Yörenin kaliteli sütünden yapılan ayran ve aynı sütten yapılan peynirlerle hazırlanan tostlar... Ancak, o kadar çok tesis var ki; hangisinde yiyeceğim? Kesinlikle Yörsan'da değil... Marka bilinirliği nedeniyle milletin akın ettiği Yörsan tesisleri, Susurluk'un havasına hiç uygun bir yer değildir. Bence, son derece iddiasız ve renksiz görünmesine rağmen, içi havuzlu Kafkas adlı yerde mola vermeliyim. Olmadı, hemen yanındaki Yasa Tesisleri'nde...

    Neyse, yolcu yolunda gerek... Fazla oyalanmayıp, güneye sürüşe devam etmeliyim. Zaten yaklaşık onbeş km. ötede büyük bir Outlet alanı var, belki bir mola da orada veririm. Yok eğer "artık biraz yol yapayım" diyorsam Balıkesir'e kadar devam...

    Zaten kırk dakika sonra Balıkesir'deyim... Yolculuktan bunalmaya başladık, acaba nasıl ferahlasak? Balıkesir'de kısa bir tur bizi ferahlatır... Şehrin ana damarı Milli Kuvvetler Caddesi'nin Ali Hikmet Paşa Meydanı ile buluştuğu yerdeki daracık bir sokakta ferahlığı bulabilirim. Meşhur Balıkesir kolonyası ile... Satın almak şart değil; girerim dükkanlardan birine, sayısız çeşitteki kolonyaları tek tek koklarım. Satıcı kızmaz, her birini ayrı ayrı denetir. Hatta küçük bir şişe hediye bile eder, paraya falan lüzum yok "Allah razı olsun" desem yeter...

    Mis gibi koktuk, ferahlığı bulduk. Oh, yan sokaktan da mis gibi taze kavrulmuş kahve kokusu geliyor. Acaba bir de kahve mi içsek? İçelim ama nerede? Hiç fark etmez; esnaf çay ocaklarından birine yönelir, çay ocağının önündeki küçük taburelere oturuveririz... Yalnız, kahve değil de başka bir şey içelim! Taze meyvelerden günlük olarak yapılmış, buz gibi meyve sularından : Vişne, koruk, limonata,... Buram buram meyva tadı; ne katkı maddesi, ne gıda boyası...

    Susurluk'da oburluk etmiş olmasaydık, buranın meşhur köftecilerine uğramadan geçmezdik... Hatta biraz ilerideki yetmiş yıllık Balkaya Pastanesi'nin nefis sütlü tatlılarını da mideye indirirdik. Ancak, boğazımıza kadar tokuz! Köfteyi Akhisar'a kadar ertelemek zorundayız...

    Vakit geçiyor, en iyisi yola çıkalım... Nihai hedef Bodrum ama daha yolu yarılamadık bile... Olsun, zaten amacımız Bodrum'a koşa koşa varmak değil ki... Bu geceyi Bodrum'a varmadan başka bir yerde geçiririz. Bodrum'a bir gün geç gitmiş oluruz ama bu arada iki-üç güne bedel bir gezinti yapmış oluruz.

    Haydi bismillah, vurduk kendimizi İzmir yoluna... Bu arada çok takılmayalım; Akhisar'a kadar tempo yapalım. Akhisar'da köfte molası var! Meşhur köfteci Ramiz'de mi? Olabilir, ancak Ramiz şart değil. Ramiz'e de gideceksek, yol üstündeki yeni yerine değil, içeride (meydandaki) eski yerine gidelim. Oraya gidince de ister Ramiz'e ister hemen civarındaki köftecilere girelim, fark etmez...

    Köfteyi yedik de kafamız tekrar çalışmaya başladı. Zaten çalışması da lazım çünkü önemli bir karar arefesindeyiz... Yolun bundan sonrasına nasıl devam edeceğiz? İki öneri var : Birincisi, klasik yol olan İzmir üzerinden... İkincisi, daha uzun ve zorlu olan Gölmarmara-Salihli üzerinden... Acaba hangisinden gitsek?

    Siz söyleyin, ona göre gidelim...




    Sevgili özbalkesli,

    Yazınızı tesadüfen okudum. Özenle ve sabırla hazırladığınız çalışmanızdan dolayı sizi kutlarım. Ben dahil bu forumdaki pek çok arkadaş yazınızı okuduktan sonra benim gibi düşüneceğinden eminim. Teşekkürler




  • quote:

    Orjinalden alıntı: özbalkesli


    Eğer "Kontağı İstanbul'da çevireyim, Bodrum'da kapatayım. Yollarda fazla oyalanmayayım" diyorsanız başka güzergah, yok eğer "Yol boyunca geçtiğimiz yöreler hakkında da mümkün olduğunca bilgi, görgü edinelim; geze geze gidelim" diyorsanız başka güzergah önereceğim.

    Ben İstanbul'dan Bodrum'a gidecek olsam şu şekilde giderim :

    Anadolu yakasının neresinde oturduğuma bakmaksızın, Yenikapı-Bandırma veya Eskihisar-Topçular geçişlerinden herhangi birini tercih ederim. Çünkü her durumda, feribottan indiğim yerin yakınlarında görülecek yerler var, geçerken buralara uğrayabilirim.

    BANDIRMA'da İNERSEM; limanın hemen yakınındaki Öztaylan Sütevi'ne uğrar, nefis tatlılarından yerim. Adı geçen müessesenin sahibi Ali ÖZTAYLAN geçen hafta vefat etmiştir. (Rahmetli, AKP BAlıkesir milletvekili Cemal ÖZTAYLAN'ın babasıydı...)

    Buradan yaklaşık yirmi dakika içinde Erdek'e geçebilir veya daha fazla vakit kaybetmeden güneye inişe devam edebilirim. Susurluk'a varmadan yol üstünde Manyas Kuş Cenneti'ne uğrayabilirim. Hiç olmadı, uçsuz bucaksız tarlalarda başlanmış olan domates hasatının etrafa nasıl bir hareket ve bereket getirdiğini gözleyebilirim. Hasat sırasını bekleyen ayçiçeği tarlalarının yanından geçerken, domates yüklü sayısız kamyon ve traktöre gözüm takılır; "Allah'ım sana çok şükür! Ne bereketli bir ülkemiz var!" diye dua edebilirim.

    Zaten bu sırada yol biter, Susurluk'a varırım.

    TOPÇULAR'da İNERSEM; Bursa çıkışına kadar hiç oyalanmam. Aslında, Bursa gezmesi çok zevkli bir şehirdir ama bu koşullarda çok vakit alır. Bu nedenle çevre yolunu kullanarak kendimi Bursa'nın dışına atarım. Bu civarda en iyi hareket, Mudanya ve Zeytinbağı'na (Trilye) uğramak olur. Ana güzergahımdan biraz sapmış olur ama bu güzel yeri de görmüş olurum... Kendimi buradan Karacabey üzerinden de Susurluk'a atabilirim ama yok, "şimdilik Trilye falan kalsın" diyorsam, çevre yolundan doğrudan Uluabat'a inerim. Malum; Uluabat, Hasan'ı ve gölüyle maruf küçük bir yerleşim yeridir. Ancak, herkesin bilmediği önemli bir özellik taşır. Bursa'dan Uluabat beldesine gelmeden; gölün karayoluna yakın olduğu bölgede arabamı müsait bir yere çekerim. Hatta mümkünse arabayı karşı şeride geçirip öyle dururum. Arabadan inip de yüzümü geldiğim istikamete (Bursa istikametine) döndüğümde (ki bu durumda göl sağımda kalır) karşıma tüm heybetiyle Uludağ çıkacaktır. Dağın tepesinde biri daha alçak iki zirve görürüm. İşte, orası Uludağ'ın zirvesidir. Böyle büyük dağların zirvesi aşağıdan kolay kolay görünmez, bulunduğum yerden ise tüm netliği ile görünmektedir. Beş km. ileriden veya beriden bile bu kadar net görünmeyecektir.

    Uluabat'da göl civarında bazı tarihi ve doğal değerler mevcuttur. Bunlara uğramak keyfime kalmış... Belki bu arada biraz seri davranır, Susurluk'a kadar fazla takılmayıp kendimi Susurluk'a atarım.

    Bandırma'dan da gelsem, Topçular'dan da; sonuçta Susurluk'dayım. Ne var burada? Yörenin kaliteli sütünden yapılan ayran ve aynı sütten yapılan peynirlerle hazırlanan tostlar... Ancak, o kadar çok tesis var ki; hangisinde yiyeceğim? Kesinlikle Yörsan'da değil... Marka bilinirliği nedeniyle milletin akın ettiği Yörsan tesisleri, Susurluk'un havasına hiç uygun bir yer değildir. Bence, son derece iddiasız ve renksiz görünmesine rağmen, içi havuzlu Kafkas adlı yerde mola vermeliyim. Olmadı, hemen yanındaki Yasa Tesisleri'nde...

    Neyse, yolcu yolunda gerek... Fazla oyalanmayıp, güneye sürüşe devam etmeliyim. Zaten yaklaşık onbeş km. ötede büyük bir Outlet alanı var, belki bir mola da orada veririm. Yok eğer "artık biraz yol yapayım" diyorsam Balıkesir'e kadar devam...

    Zaten kırk dakika sonra Balıkesir'deyim... Yolculuktan bunalmaya başladık, acaba nasıl ferahlasak? Balıkesir'de kısa bir tur bizi ferahlatır... Şehrin ana damarı Milli Kuvvetler Caddesi'nin Ali Hikmet Paşa Meydanı ile buluştuğu yerdeki daracık bir sokakta ferahlığı bulabilirim. Meşhur Balıkesir kolonyası ile... Satın almak şart değil; girerim dükkanlardan birine, sayısız çeşitteki kolonyaları tek tek koklarım. Satıcı kızmaz, her birini ayrı ayrı denetir. Hatta küçük bir şişe hediye bile eder, paraya falan lüzum yok "Allah razı olsun" desem yeter...

    Mis gibi koktuk, ferahlığı bulduk. Oh, yan sokaktan da mis gibi taze kavrulmuş kahve kokusu geliyor. Acaba bir de kahve mi içsek? İçelim ama nerede? Hiç fark etmez; esnaf çay ocaklarından birine yönelir, çay ocağının önündeki küçük taburelere oturuveririz... Yalnız, kahve değil de başka bir şey içelim! Taze meyvelerden günlük olarak yapılmış, buz gibi meyve sularından : Vişne, koruk, limonata,... Buram buram meyva tadı; ne katkı maddesi, ne gıda boyası...

    Susurluk'da oburluk etmiş olmasaydık, buranın meşhur köftecilerine uğramadan geçmezdik... Hatta biraz ilerideki yetmiş yıllık Balkaya Pastanesi'nin nefis sütlü tatlılarını da mideye indirirdik. Ancak, boğazımıza kadar tokuz! Köfteyi Akhisar'a kadar ertelemek zorundayız...

    Vakit geçiyor, en iyisi yola çıkalım... Nihai hedef Bodrum ama daha yolu yarılamadık bile... Olsun, zaten amacımız Bodrum'a koşa koşa varmak değil ki... Bu geceyi Bodrum'a varmadan başka bir yerde geçiririz. Bodrum'a bir gün geç gitmiş oluruz ama bu arada iki-üç güne bedel bir gezinti yapmış oluruz.

    Haydi bismillah, vurduk kendimizi İzmir yoluna... Bu arada çok takılmayalım; Akhisar'a kadar tempo yapalım. Akhisar'da köfte molası var! Meşhur köfteci Ramiz'de mi? Olabilir, ancak Ramiz şart değil. Ramiz'e de gideceksek, yol üstündeki yeni yerine değil, içeride (meydandaki) eski yerine gidelim. Oraya gidince de ister Ramiz'e ister hemen civarındaki köftecilere girelim, fark etmez...

    Köfteyi yedik de kafamız tekrar çalışmaya başladı. Zaten çalışması da lazım çünkü önemli bir karar arefesindeyiz... Yolun bundan sonrasına nasıl devam edeceğiz? İki öneri var : Birincisi, klasik yol olan İzmir üzerinden... İkincisi, daha uzun ve zorlu olan Gölmarmara-Salihli üzerinden... Acaba hangisinden gitsek?

    Siz söyleyin, ona göre gidelim...





    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ENG_civ -- 16 Haziran 2012; 2:02:59 >




  • Google earth denen bir şey var. oradan bakabilirsiniz. Ben baktım. yaklaşık 750 km yol. Güzergahı da gösteriyor.
  • 2 temmuzda bende gidiyorum. yeni gidip gelen varmı, yollar nasıl ?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: eyarslan

    2 temmuzda bende gidiyorum. yeni gidip gelen varmı, yollar nasıl ?

    Sen gidince yazda bari ben faydalanayim :)

    14 temmuzda bende gidiyorum...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ağustos'ta da ben gideceğim. İlk uzun yol tecrübem olacak. Baslik 2008 de açilmis. Güncel bilgi ve yorumlara ihtiyacım var.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • ilk uzun yolunuz ise, hep soylerim gece yollara cikmayin. eskihisar-topcular kullanin, sanirim 50tl, zamandan kazanirsiniz.

    korfez yolunu tercih ederseniz az yakan bir araciniz varsa, biraz daha ekonomik olur,ama yollar berbat. ekonomi yapayim derken baska masraflar cikarttirabilir.

    meshur susurluk yolu, uzun ve sikicidir. birde bir agir vasitanin arkasinsa kalirsaniz, tam bir iskence. gecis cok zor, yollarda isiklandirma hic yok gibi.

    ama en onemlisi, ilk uzun yol ve yollari bilmediginiz icin gece trafige cikmayin.
  • Feribot kullanmanız kıymetli, para önemli değil yol uzuyor yorgunluk değmez.
    Onun dışında sabah ilk seferle geçiniz karşı tarafa, gündüz serin serin yolculuk edin, gece gitmeyin ve gece araba sürmeyin.

    İyi yolculuklar
  • Yorumlar için teşekkür ederim dostlar. Sabah 04:00 gibi yola çıkmayı düşünüyorum. Zira otele varış sürem 14:00 gibi olsun istiyorum. Sabah 04:00 'de İstanbul/Halkalı'dan yola çıkarsam feribota kaçta ulaşırım? İlk feribot seferleri kaçta başlıyor?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi sorrento -- 27 Temmuz 2012; 12:08:23 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: montana1977

    Yorumlar için teşekkür ederim dostlar. Sabah 04:00 gibi yola çıkmayı düşünüyorum. Zira otele varış sürem 14:00 gibi olsun istiyorum. Sabah 04:00 'de İstanbul/Halkalı'dan yola çıkarsam feribota kaçta ulaşırım? İlk feribot seferleri kaçta başlıyor?



    Saat 4 de çıkarsan 2 gibi otele varman zor olur bence.Hiç durmadan gitmen lazım ki o da olmaz.En azından iki saatte bir mola vermek lazım.Bide yollarda muhtelif yerlerde yol çalışmaları var oralarda da yavaş gitmek zorundasın.Özellikle Söke Milas arasında Bafa Gölü mevkii şantiye gibiydi, toz, toprak çakıl, ralli parkuru gibi.
    Ben Haziranda gittim Bodruma.Akşam saat 11 gibi çıktım öğlen 1 gibi turgutreiste otele giriş yaptım.Ben yavaş gittim gerçi, 80 ile 100 arası bir süratte, 100 ü hiç geçmedim.Ona göre ayarla kendini işte.




  • Bende bu sene izinde fantazi peşindeyim. İstanbul-Konya yapacağım. Ama hangi yoldan gideceğime karar veremedim. 4 alternatifim var. O yolları bilenler tavsiyede bulunurlarsa sevinirim. Bir de Ramazan ayı içinde gideceğim için o gün seferi olacağımdan büyük ihtimalle oruçlu olmayacağım.

    10 veya 11 Ağustos gibi gece 00:00 da çıkacağım yola. Alternatif güzergahlar.

    1. İstanbul-İzmit-Adapazarı-Düzce-Boludağı-Bolu-Gerede-Kızılcahamam-Kazan-Gölbaşı-Kulu-Cihanbeyli-Konya (Tümüyle E-5 kullanılacak. Hiç bir noktada otobana girilmeyecek)

    2. İstanbul-Adapazarı gişeleri- Pamukova-Osmaneli-Bilecik-Bozüyük-Eskişehir-Sivrihisar-Polatlı-Gölbaşı-Kulu Makas-Konya

    3. İstanbul-Körfez dolaşılarak Yalova-Bursa-İnegöl-Bozüyük-Eskişehir veya Kütahya yolundan Konya.

    4. İstanbul-Körfez dolaşılarak Yalova-Bursa-Balıkesir-Kütahya-Afyonkarahisar-Çay-Akşehir-Konya

    Sizce en uygunu, en iyisi hangisi.

    Not: Mesafenin uzun veya kısa olmasının hiç önemi yok. Bir de kesinlikle hiç bir noktada otoban kullanılmayacak.




  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.