Şimdi Ara

Akıl akıldan üstündür.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
8
Cevap
0
Favori
470
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Akıl akıldan üstündür derler.Ama şimdi şöyle bir durum var.Bir aklın bir akıldan üstün olduğunu nasıl anlıyoruz?



    _____________________________
  • Yapay Zekanın Yanıtı

    Akıl Akıldan Üstündür: Anlamı ve Önemi

    "Akıl akıldan üstündür" atasözü, bir kişinin kendi aklından farklı düşüncelere ve fikirlere açık olması gerektiğini ifade eden bir deyiştir.

    Bu söz, bireylerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmenin ve başkalarının bakış açılarını dikkate almanın önemini vurgular. Farklı bakış açılarını değerlendirmek, daha geniş bir perspektif kazanmamızı ve daha bilinçli kararlar almamızı sağlar.

    Başkalarının fikirlerini dinlemek, kendi inançlarımızı sorgulamamıza ve potansiyel önyargılarımızın farkına varmamıza yardımcı olabilir. Aynı zamanda, farklı görüşlere maruz kalmak, düşüncelerimizi geliştirmemize ve daha açık fikirli olmamıza olanak tanır.

    Unutmamak gerekir ki, "akıl akıldan üstündür" sözü, her fikrin eşit derecede geçerli olduğu anlamına gelmez. Aksine, eleştirel bir şekilde düşünmeyi, kanıtları değerlendirmeyi ve rasyonel kararlar almayı içerir.

    Bu atasözü, hem kişisel gelişim hem de toplumsal uyum için önemli bir ilkedir. Farklı bakış açılarına saygı duyduğumuzda ve bunları dikkate aldığımızda, daha bilgili, hoşgörülü ve birleşik bir toplum yaratabiliriz.

    Örnek Cümleler:

    • "Akıl akıldan üstündür" ilkesi, başkalarının fikirlerine açık olmanın ve farklı bakış açılarını değerlendirmenin önemini vurgular.
    • Eleştirel düşünme becerilerini geliştirmek, "akıl akıldan üstündür" sözünü somutlaştırmak için esastır.
    • Bir kişinin kendi aklından bağımsız olarak, dışarıdan gelen fikirleri dikkate alması, daha geniş bir perspektif kazanmasına yardımcı olur.
    Yapay Zekanın Yanıtını Genişlet
  • senin düşünemediği o düşünebiliyor
    _____________________________
  • quote:

    Orijinalden alıntı: LawLess437

    Akıl akıldan üstündür derler.Ama şimdi şöyle bir durum var.Bir aklın bir akıldan üstün olduğunu nasıl anlıyoruz?

    Böyle :
     Akıl akıldan üstündür.
    _____________________________
  •  Akıl akıldan üstündür.
    _____________________________

    Fotoğraf Makinası : Canon Eos 1100D 18-55mm + EF 75-300mm SLR & SjCam Sj4000 Action Cam & Telefon : Samsung Note 5 Beyaz

    MSI Z77A-G43 & CORSAIR CX SERİSİ 80PLUS 600W & SAPPHIRE R9 270X TOXIC GDDR5 B 256Bit
    SAMSUNG120GB 840 EVO SATA 3.0 SSD &İntel Core i5-2400 3.1 Ghz Cpu & Corsair 8 Gb Ram
    Masa içi Kasa Projem için Tıkla
    Doğa insan olmadan da yaşar; ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz.
  • Aynı durumlarda onun yaptığı veya düşündüğü şeylerin sonucu daha yararlı veya işe yarar ise o akıl daha üstündür.
    _____________________________
    Forever is gonna start tonight.
  • Herkes her şeyi bilemez. Her konuda başarı, bilgi ve beceri sahibi olan kişilere danışmak gerekir. İyi bildiğimizi sandığımız konularda bile aklına, tecrübesine ve bilgisine güvendiğimiz kişilere danışmak gerekir. Bizim düşü-nemediğimizi başkası; onun da düşünemediğini bir başkası dü-şünebilir. Verimli olmak için sor-maktan çekinmemelidir.
    “Bilenin üstünde bir bilen olabileceği”ni asla unutmamalıdır. Sadece kendisini “bilen” olarak gören ve kendisinde takılıp kalanlar gelişemez, ilerleyemez. Başkalarının bilgi, görgü, birikim ve tecrübelerinden yararlanma-yı bilmelidir. Yüce Rabbimiz; “Eğer bilmiyorsanız, bilenlerden sorup öğreniniz.” (1) emrini vermiştir.
    Bileni bulup sormak, her zaman kolay olmayabilir. Bunun önünde pek çok engeller vardır. En başta, egoistlik ve ideolojik düşünme buna engeldir. Bir atasözünde belirtildiği gibi; “Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını beğenmiş.”
    İnsanlar, kendi düşüncelerini daima en tutarlı düşünüş biçimi olarak görürler. Kendine güven duygusundan ayrı olan bu duygu, aslında insanların kendi tu-tum ve davranışlarının başkalarından üstün olduğunu sanma-larından ileri gelir. Bir çeşit kendini beğenmişlik kabul edilebile-cek bu tutum, çeşitli sakıncalar doğurabilir.
    Hangi seviyede olursa olsun, bir bilene soranlar, daima ileri gitmişlerdir. Kendi içlerine ka-pananlar, fanatik davrananlar, sadece kendi fikir ve görüşlerini beğenenler, büyük çapta kay-betmişlerdir.
    Benliğin firavunlaşması olan her şeyin en iyisini “Ben bilirim, ben yaparım!” sakat düşünce-siyle, kişinin Allah'ın kendisine verdiği yetenekleri keşfedip ona göre davranması olan “kendine güven” karıştırılmamalıdır. İnsan, akvaryum balığı değildir. İnsanoğlu değişik yeteneklerle donatılmıştır. İnsan, her şey olabil-me yeteneğine sahiptir. Ama her insanın meziyetleri farklıdır. Baş-ka bir söyleyişle, bazı insanlar bazı alanlarda daha gelişmiş do-nanıma sahiptirler. İnsanlarda farklı farklı cevherler ve yetenekler olabilir.
    Yapılacak işi; “Sadece ben bilirim, bu işi en iyi ben yaparım, benden başkasının yapacağı iş-ler, benimki kadar iyi olamaz” gi-bi düşünceler kibirdir, gururdur, kendini büyük görmedir, başkalarını aşağılamadır. Hepsinden önemlisi de kişinin gerçekten iyi olmasının önündeki en büyük engeldir. “En iyi benim!” diyen bir kişi kendisi dışındaki bütün güzelliklere kapısını kapamış de-mektir. O artık hiçbir güzellikten nasibini alamayacaktır. Yağmur-dan nasibini alamayan kayalar gibi… Oysa bu, insanın gelişme-sine, ilerlemesine, mükemmel-leşmesine en büyük engeldir. Kimse kendini mükemmel gör-memelidir. Bir insanın kendisini mükemmel görmesi, onun mükemmel olmadığının en büyük delilidir. İnsan sürekli gelişime açık olmalıdır. Gelişime açık olmak için de alçak gönüllü olun-malıdır. Kibir çukurundan, alçak-gönüllülük merdiveniyle çıkılır.
    Ateş Böceği ve Bal Arısı
    İnsan aklının kendine ait bir ışığı vardır, ama bu ışık her zaman yeterli değildir. Aynen ateş böceği (yıldız böceği)nin ışığı gibi. Güya ateş böceği, bir yanıp bir sönen ışığına güvenerek, “Benim ışığım bana yeter.” de-yip gece dışarı çıkıyor ve dolaşı-yor. Dolaşıyor, ama ışığı kendisini bile aydınlatmaya yetmiyor; karanlıklar içinde yalnız kalıyor. Halbuki bal arısının böyle güve-nebileceği bir ışığı olmadığı için, o da gündüzün güneşine güve-nip onun aydınlığında dolaşıyor. Sınırsız dostları olan çiçekleri ziyaret edip bal özü topluyor.
    İşte “Benim aklım bana yeter.” diyen kimse, ateş böceği gibi sönük fikriyle, mânen karan-lıklar içinde yaşarken, kendi aklının yetersizliğini görüp Kur'an güneşinin ışığı altında, iman nu-ruyla kâinata bakan insan, bal arısına benzer ve aydınlık görür; Kur'an'ın ışığıyla aydınlanır, baş-kalarından yararlanmayı bilir.
    Tecrübelerden Yararlanmak
    Tecrübeler elimizde hazır dö-kümandır. Büyüklerin seneler boyu elde ettikleri neticeler birer kültür kaynağıdır. Tecrübe edil-miş bir şeyi tekrar denemeye kalkmak zaman ve imkan kaybından başka bir şey değildir.
    Tecrübe, hayat okuludur. İnsan ondan çok şey öğrenir. Akıl tecrübeyle güçlenir, beslenir. Tecrübe insanın en büyük yardımcısıdır. Böyle yardımcılardan uzak kalmak büyük bir kayıptır.
    Tecrübelerden yararlanmasını bilenler, daha hızlı yol alırlar, daha fazla yol kat ederler, daha önce hedefe ulaşırlar. Tecrübe-lerden yararlanmasını bilenler, geleceğe güvenle bakabilirler.
    İnsan ne kadar erken tecrübe sahibi olursa, hayatta isabetli hareket etme ihtimali de o kadar artar. Bunun içinde sadece ken-di bilgi, fikir ve tecrübeleri yet-mez; başkalarının bilgi, fikir ve tecrübelerinden de faydalanma-ya çalışmalıdır.
    Bizim gerçekleştirmek istedik-lerimizi daha önce gerçekleştirenleri bulup onların iyi yönleri-ni örnek alırsak, daha bilimsel ifadeyle modellersek; onların başardıklarını biz de başarabiliriz. Başarılı anneleri, babaları, iş adamlarını, sanatkârları, bilim adamlarını araştırırsak; önce kendi alanlarında zirveye ula-şanları örnek aldıklarını sonra kendi gerçeklerini yakaladıklarını görürüz.
    Başkalarının halinden ibret al-mayanlar veya kötü hallerinden ders çıkarmayanlar başkalarına ibret olurlar.
    “Sil baştan, olmadı bir daha!” dememek, vakit ve imkânlarımızı boşa harcamamak için ibret gözüyle bakmayı da bilmek lâ-zımdır. Şairin ifadesiyle;
    En ummadığın keşfeder esrârı derûnın
    Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın!... (Ziya Paşa)
    Şair demek istiyor ki: Kendini o kadar akıllı ve kurnaz görme. En ummadığın kişiler bile, iç sırlarını ortaya çıkarır. Sen her-kesi kör, bütün insanları sersem mi zannedersin.?
    Atın Kaç Dişi Var?
    Bazı insanlar çok tutucu, bağnaz ve mutaassıp olur. Kendi bildiğinden, söylediğinden başka-sını kabul etmez. “Var mı diyeceğin?”, “Var mı başkası”, “Var mı ötesi?” “Var mı başka çıkar yol?” gibi dayatmalarda bulunur. Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin. Dediğim dedik kabilinden ısrar eder durur. Yenilenmeyi ka-bullenmez. Kendisinden başka doğru görmez. İşte bunun en canlı örneğini papazlar yapar-larmış.
    Sahi atın ağzında kaç diş var-dır? Hiç sayılmış mıdır? İşte ce-vabı:
    “Adamın biri, bir kilise papazına gelip, “Bir atın ağzında kaç diş var?” diye sormuş. Papaz, “İncil'e bakmam lazım. Yarın gel, sana cevabını vereyim.” demiş.
    Ertesi gün adam gelmiş, pa-paz ona, “Yanımdaki İncil'de so-runun cevabını bulamadım. O-nun için bir de başpapaza sor-mam lâzım, belki onun yanın-daki İncil'de cevabı vardır. Öğre-nince sana söyleriz.” demiş.
    Soru başpapaza sorulmuş. O da yanındaki İncil'de sorunun cevabını aramış, fakat bulama-mış. Bulamayınca, yazılı bir emirle, papazlar meclisini topla-mış. Herkes önüne bir İncil alıp sayfa sayfa aramışlar. Bu arada saatler geçmiş ve oldukça da yo-rulmuşlar.
    Genç bir papaz parmak kal-dırıp söz almış ve “Çok yorulduk ve sorunun cevabını da bulamadık. Bir at getirip de dişlerini sayarak, ağzında kaç diş olduğunu öğrensek daha kolay olmaz mı?” teklifinde bulunmuş.
    Bu teklif onları şaşırtmış ve teklifi görüşüp karara bağlama-ları için genç papazı dışarıya çı-kartmışlar. Sonuçta İncil'den başka bir çözüm yolu önerdiği için bu genç papazı aforoz edip şu kaydı düşmüşler:
    “Bir atın ağzında kaç diş oldu-ğu bilinemez.”


    NELER YAPILMALIDIR?
    1. Bilmediğini bilmek ve bil-miyorum demek çok önemlidir. “Bilmiyorum” demek, cahilliğin değil, bilgisizliğin, haddini bil-menin alametidir.
    Kendi görüşlerine çok güve-nenler, fanatik davrananlar, gu-rura kapılarak başkalarına da-nışmayanlar, başkalarının fikir ve görüşlerine itibar etmeyenler gözden düşerler, itibar kaybe-derler ve çok yanılırlar. Öyleyse haddimizi bilmeli, mütevazi ol-malı ve başkalarının fikir, tecrü-be ve birikimlerinden yararlan-malıyız.
    2. Sadece kendi aklımızdan, bilgimizden değil, başkalarının aklından ve bilgisinden de yarar-lanmalıyız. Çünkü akıllı insan aklını kullanır; daha akıllı insan ise, başkalarının aklını da kul-lanır. Akıllı bir kimse düşmanın-dan bile akıl öğrenmeyi ihmal etmez. Pek az insan başkalarının deneyimlerinden yararlanmayı bilecek kadar akıllıdır.
    3. Başkalarının hayatından ders almalıyız. Zira insan bütün hataları kendi yapacak kadar uzun yaşamıyor. İstişare eden sadece kendi gözüyle görmez, sadece kendi aklıyla düşünmez; başkalarının gözüyle de görür, başkalarının aklıyla da iş görür. Öyleyse “istişare edenin pişman olmayacağı” gerçeğini göz ardı etmemeliyiz.
    4. İnsan güzel düşünmeyi de öğrenmelidir. Zira günümüzde kafalar kullanılması gereken bir vasıta olarak düşünmelerini sağ-lamak yerine, doldurulması ge-reken bir depo olarak görülmek-tedir. Onun için gençliğimize ha-zır vazoda çiçek sunmak yerine, kendi çiçeklerini yetiştirmeyi öğ-retmeliyiz. Yani insanlara analiz yöntemleri, kaynak problemleri tanıyabilme ve problem çözebil-me becerileri kazandırmalı, yeni düşünce tarzları, merak, açık fikirlilik, objektif olma, ispat edilmiş sonuçlara saygı durma, eleştirel düşünmeyi öğretmeli-yiz. Böyle bir insan hem başka-larından faydalanmayı hem de başkalarına faydalı olmayı bece-rebilir.
    5. Akıl, vahyin ışığından mahrum edilmemelidir. Gazali-nin ifadesiyle: “Akıl, her türlü il-letlerden uzak sağlam bir göz, Kur'an-ı Kerim ise, ışıkları her köşeye saçılıp yayılan bir güneş-tir." Gözü bu güneşten mahrum etmemeliyiz.
    6. Maddî konularda cimrilik doğru olmadığı gibi; bilgi, beceri ve tecrübelerde cimrilik de doğru olmaz.
    7. Düşüncenin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
    _____________________________
    <? include "hayata-baglan.php" or die " Bağlantı Hatası" ; ?>




  • quote:

    Orijinalden alıntı: by_web

    Herkes her şeyi bilemez. Her konuda başarı, bilgi ve beceri sahibi olan kişilere danışmak gerekir. İyi bildiğimizi sandığımız konularda bile aklına, tecrübesine ve bilgisine güvendiğimiz kişilere danışmak gerekir. Bizim düşü-nemediğimizi başkası; onun da düşünemediğini bir başkası dü-şünebilir. Verimli olmak için sor-maktan çekinmemelidir.
    “Bilenin üstünde bir bilen olabileceği”ni asla unutmamalıdır. Sadece kendisini “bilen” olarak gören ve kendisinde takılıp kalanlar gelişemez, ilerleyemez. Başkalarının bilgi, görgü, birikim ve tecrübelerinden yararlanma-yı bilmelidir. Yüce Rabbimiz; “Eğer bilmiyorsanız, bilenlerden sorup öğreniniz.” (1) emrini vermiştir.
    Bileni bulup sormak, her zaman kolay olmayabilir. Bunun önünde pek çok engeller vardır. En başta, egoistlik ve ideolojik düşünme buna engeldir. Bir atasözünde belirtildiği gibi; “Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını beğenmiş.”
    İnsanlar, kendi düşüncelerini daima en tutarlı düşünüş biçimi olarak görürler. Kendine güven duygusundan ayrı olan bu duygu, aslında insanların kendi tu-tum ve davranışlarının başkalarından üstün olduğunu sanma-larından ileri gelir. Bir çeşit kendini beğenmişlik kabul edilebile-cek bu tutum, çeşitli sakıncalar doğurabilir.
    Hangi seviyede olursa olsun, bir bilene soranlar, daima ileri gitmişlerdir. Kendi içlerine ka-pananlar, fanatik davrananlar, sadece kendi fikir ve görüşlerini beğenenler, büyük çapta kay-betmişlerdir.
    Benliğin firavunlaşması olan her şeyin en iyisini “Ben bilirim, ben yaparım!” sakat düşünce-siyle, kişinin Allah'ın kendisine verdiği yetenekleri keşfedip ona göre davranması olan “kendine güven” karıştırılmamalıdır. İnsan, akvaryum balığı değildir. İnsanoğlu değişik yeteneklerle donatılmıştır. İnsan, her şey olabil-me yeteneğine sahiptir. Ama her insanın meziyetleri farklıdır. Baş-ka bir söyleyişle, bazı insanlar bazı alanlarda daha gelişmiş do-nanıma sahiptirler. İnsanlarda farklı farklı cevherler ve yetenekler olabilir.
    Yapılacak işi; “Sadece ben bilirim, bu işi en iyi ben yaparım, benden başkasının yapacağı iş-ler, benimki kadar iyi olamaz” gi-bi düşünceler kibirdir, gururdur, kendini büyük görmedir, başkalarını aşağılamadır. Hepsinden önemlisi de kişinin gerçekten iyi olmasının önündeki en büyük engeldir. “En iyi benim!” diyen bir kişi kendisi dışındaki bütün güzelliklere kapısını kapamış de-mektir. O artık hiçbir güzellikten nasibini alamayacaktır. Yağmur-dan nasibini alamayan kayalar gibi… Oysa bu, insanın gelişme-sine, ilerlemesine, mükemmel-leşmesine en büyük engeldir. Kimse kendini mükemmel gör-memelidir. Bir insanın kendisini mükemmel görmesi, onun mükemmel olmadığının en büyük delilidir. İnsan sürekli gelişime açık olmalıdır. Gelişime açık olmak için de alçak gönüllü olun-malıdır. Kibir çukurundan, alçak-gönüllülük merdiveniyle çıkılır.
    Ateş Böceği ve Bal Arısı
    İnsan aklının kendine ait bir ışığı vardır, ama bu ışık her zaman yeterli değildir. Aynen ateş böceği (yıldız böceği)nin ışığı gibi. Güya ateş böceği, bir yanıp bir sönen ışığına güvenerek, “Benim ışığım bana yeter.” de-yip gece dışarı çıkıyor ve dolaşı-yor. Dolaşıyor, ama ışığı kendisini bile aydınlatmaya yetmiyor; karanlıklar içinde yalnız kalıyor. Halbuki bal arısının böyle güve-nebileceği bir ışığı olmadığı için, o da gündüzün güneşine güve-nip onun aydınlığında dolaşıyor. Sınırsız dostları olan çiçekleri ziyaret edip bal özü topluyor.
    İşte “Benim aklım bana yeter.” diyen kimse, ateş böceği gibi sönük fikriyle, mânen karan-lıklar içinde yaşarken, kendi aklının yetersizliğini görüp Kur'an güneşinin ışığı altında, iman nu-ruyla kâinata bakan insan, bal arısına benzer ve aydınlık görür; Kur'an'ın ışığıyla aydınlanır, baş-kalarından yararlanmayı bilir.
    Tecrübelerden Yararlanmak
    Tecrübeler elimizde hazır dö-kümandır. Büyüklerin seneler boyu elde ettikleri neticeler birer kültür kaynağıdır. Tecrübe edil-miş bir şeyi tekrar denemeye kalkmak zaman ve imkan kaybından başka bir şey değildir.
    Tecrübe, hayat okuludur. İnsan ondan çok şey öğrenir. Akıl tecrübeyle güçlenir, beslenir. Tecrübe insanın en büyük yardımcısıdır. Böyle yardımcılardan uzak kalmak büyük bir kayıptır.
    Tecrübelerden yararlanmasını bilenler, daha hızlı yol alırlar, daha fazla yol kat ederler, daha önce hedefe ulaşırlar. Tecrübe-lerden yararlanmasını bilenler, geleceğe güvenle bakabilirler.
    İnsan ne kadar erken tecrübe sahibi olursa, hayatta isabetli hareket etme ihtimali de o kadar artar. Bunun içinde sadece ken-di bilgi, fikir ve tecrübeleri yet-mez; başkalarının bilgi, fikir ve tecrübelerinden de faydalanma-ya çalışmalıdır.
    Bizim gerçekleştirmek istedik-lerimizi daha önce gerçekleştirenleri bulup onların iyi yönleri-ni örnek alırsak, daha bilimsel ifadeyle modellersek; onların başardıklarını biz de başarabiliriz. Başarılı anneleri, babaları, iş adamlarını, sanatkârları, bilim adamlarını araştırırsak; önce kendi alanlarında zirveye ula-şanları örnek aldıklarını sonra kendi gerçeklerini yakaladıklarını görürüz.
    Başkalarının halinden ibret al-mayanlar veya kötü hallerinden ders çıkarmayanlar başkalarına ibret olurlar.
    “Sil baştan, olmadı bir daha!” dememek, vakit ve imkânlarımızı boşa harcamamak için ibret gözüyle bakmayı da bilmek lâ-zımdır. Şairin ifadesiyle;
    En ummadığın keşfeder esrârı derûnın
    Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın!... (Ziya Paşa)
    Şair demek istiyor ki: Kendini o kadar akıllı ve kurnaz görme. En ummadığın kişiler bile, iç sırlarını ortaya çıkarır. Sen her-kesi kör, bütün insanları sersem mi zannedersin.?
    Atın Kaç Dişi Var?
    Bazı insanlar çok tutucu, bağnaz ve mutaassıp olur. Kendi bildiğinden, söylediğinden başka-sını kabul etmez. “Var mı diyeceğin?”, “Var mı başkası”, “Var mı ötesi?” “Var mı başka çıkar yol?” gibi dayatmalarda bulunur. Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin. Dediğim dedik kabilinden ısrar eder durur. Yenilenmeyi ka-bullenmez. Kendisinden başka doğru görmez. İşte bunun en canlı örneğini papazlar yapar-larmış.
    Sahi atın ağzında kaç diş var-dır? Hiç sayılmış mıdır? İşte ce-vabı:
    “Adamın biri, bir kilise papazına gelip, “Bir atın ağzında kaç diş var?” diye sormuş. Papaz, “İncil'e bakmam lazım. Yarın gel, sana cevabını vereyim.” demiş.
    Ertesi gün adam gelmiş, pa-paz ona, “Yanımdaki İncil'de so-runun cevabını bulamadım. O-nun için bir de başpapaza sor-mam lâzım, belki onun yanın-daki İncil'de cevabı vardır. Öğre-nince sana söyleriz.” demiş.
    Soru başpapaza sorulmuş. O da yanındaki İncil'de sorunun cevabını aramış, fakat bulama-mış. Bulamayınca, yazılı bir emirle, papazlar meclisini topla-mış. Herkes önüne bir İncil alıp sayfa sayfa aramışlar. Bu arada saatler geçmiş ve oldukça da yo-rulmuşlar.
    Genç bir papaz parmak kal-dırıp söz almış ve “Çok yorulduk ve sorunun cevabını da bulamadık. Bir at getirip de dişlerini sayarak, ağzında kaç diş olduğunu öğrensek daha kolay olmaz mı?” teklifinde bulunmuş.
    Bu teklif onları şaşırtmış ve teklifi görüşüp karara bağlama-ları için genç papazı dışarıya çı-kartmışlar. Sonuçta İncil'den başka bir çözüm yolu önerdiği için bu genç papazı aforoz edip şu kaydı düşmüşler:
    “Bir atın ağzında kaç diş oldu-ğu bilinemez.”


    NELER YAPILMALIDIR?
    1. Bilmediğini bilmek ve bil-miyorum demek çok önemlidir. “Bilmiyorum” demek, cahilliğin değil, bilgisizliğin, haddini bil-menin alametidir.
    Kendi görüşlerine çok güve-nenler, fanatik davrananlar, gu-rura kapılarak başkalarına da-nışmayanlar, başkalarının fikir ve görüşlerine itibar etmeyenler gözden düşerler, itibar kaybe-derler ve çok yanılırlar. Öyleyse haddimizi bilmeli, mütevazi ol-malı ve başkalarının fikir, tecrü-be ve birikimlerinden yararlan-malıyız.
    2. Sadece kendi aklımızdan, bilgimizden değil, başkalarının aklından ve bilgisinden de yarar-lanmalıyız. Çünkü akıllı insan aklını kullanır; daha akıllı insan ise, başkalarının aklını da kul-lanır. Akıllı bir kimse düşmanın-dan bile akıl öğrenmeyi ihmal etmez. Pek az insan başkalarının deneyimlerinden yararlanmayı bilecek kadar akıllıdır.
    3. Başkalarının hayatından ders almalıyız. Zira insan bütün hataları kendi yapacak kadar uzun yaşamıyor. İstişare eden sadece kendi gözüyle görmez, sadece kendi aklıyla düşünmez; başkalarının gözüyle de görür, başkalarının aklıyla da iş görür. Öyleyse “istişare edenin pişman olmayacağı” gerçeğini göz ardı etmemeliyiz.
    4. İnsan güzel düşünmeyi de öğrenmelidir. Zira günümüzde kafalar kullanılması gereken bir vasıta olarak düşünmelerini sağ-lamak yerine, doldurulması ge-reken bir depo olarak görülmek-tedir. Onun için gençliğimize ha-zır vazoda çiçek sunmak yerine, kendi çiçeklerini yetiştirmeyi öğ-retmeliyiz. Yani insanlara analiz yöntemleri, kaynak problemleri tanıyabilme ve problem çözebil-me becerileri kazandırmalı, yeni düşünce tarzları, merak, açık fikirlilik, objektif olma, ispat edilmiş sonuçlara saygı durma, eleştirel düşünmeyi öğretmeli-yiz. Böyle bir insan hem başka-larından faydalanmayı hem de başkalarına faydalı olmayı bece-rebilir.
    5. Akıl, vahyin ışığından mahrum edilmemelidir. Gazali-nin ifadesiyle: “Akıl, her türlü il-letlerden uzak sağlam bir göz, Kur'an-ı Kerim ise, ışıkları her köşeye saçılıp yayılan bir güneş-tir." Gözü bu güneşten mahrum etmemeliyiz.
    6. Maddî konularda cimrilik doğru olmadığı gibi; bilgi, beceri ve tecrübelerde cimrilik de doğru olmaz.
    7. Düşüncenin önündeki engeller kaldırılmalıdır.

    olur öyle arada
    _____________________________




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Zaman46

    quote:

    Orijinalden alıntı: by_web

    Herkes her şeyi bilemez. Her konuda başarı, bilgi ve beceri sahibi olan kişilere danışmak gerekir. İyi bildiğimizi sandığımız konularda bile aklına, tecrübesine ve bilgisine güvendiğimiz kişilere danışmak gerekir. Bizim düşü-nemediğimizi başkası; onun da düşünemediğini bir başkası dü-şünebilir. Verimli olmak için sor-maktan çekinmemelidir.
    “Bilenin üstünde bir bilen olabileceği”ni asla unutmamalıdır. Sadece kendisini “bilen” olarak gören ve kendisinde takılıp kalanlar gelişemez, ilerleyemez. Başkalarının bilgi, görgü, birikim ve tecrübelerinden yararlanma-yı bilmelidir. Yüce Rabbimiz; “Eğer bilmiyorsanız, bilenlerden sorup öğreniniz.” (1) emrini vermiştir.
    Bileni bulup sormak, her zaman kolay olmayabilir. Bunun önünde pek çok engeller vardır. En başta, egoistlik ve ideolojik düşünme buna engeldir. Bir atasözünde belirtildiği gibi; “Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını beğenmiş.”
    İnsanlar, kendi düşüncelerini daima en tutarlı düşünüş biçimi olarak görürler. Kendine güven duygusundan ayrı olan bu duygu, aslında insanların kendi tu-tum ve davranışlarının başkalarından üstün olduğunu sanma-larından ileri gelir. Bir çeşit kendini beğenmişlik kabul edilebile-cek bu tutum, çeşitli sakıncalar doğurabilir.
    Hangi seviyede olursa olsun, bir bilene soranlar, daima ileri gitmişlerdir. Kendi içlerine ka-pananlar, fanatik davrananlar, sadece kendi fikir ve görüşlerini beğenenler, büyük çapta kay-betmişlerdir.
    Benliğin firavunlaşması olan her şeyin en iyisini “Ben bilirim, ben yaparım!” sakat düşünce-siyle, kişinin Allah'ın kendisine verdiği yetenekleri keşfedip ona göre davranması olan “kendine güven” karıştırılmamalıdır. İnsan, akvaryum balığı değildir. İnsanoğlu değişik yeteneklerle donatılmıştır. İnsan, her şey olabil-me yeteneğine sahiptir. Ama her insanın meziyetleri farklıdır. Baş-ka bir söyleyişle, bazı insanlar bazı alanlarda daha gelişmiş do-nanıma sahiptirler. İnsanlarda farklı farklı cevherler ve yetenekler olabilir.
    Yapılacak işi; “Sadece ben bilirim, bu işi en iyi ben yaparım, benden başkasının yapacağı iş-ler, benimki kadar iyi olamaz” gi-bi düşünceler kibirdir, gururdur, kendini büyük görmedir, başkalarını aşağılamadır. Hepsinden önemlisi de kişinin gerçekten iyi olmasının önündeki en büyük engeldir. “En iyi benim!” diyen bir kişi kendisi dışındaki bütün güzelliklere kapısını kapamış de-mektir. O artık hiçbir güzellikten nasibini alamayacaktır. Yağmur-dan nasibini alamayan kayalar gibi… Oysa bu, insanın gelişme-sine, ilerlemesine, mükemmel-leşmesine en büyük engeldir. Kimse kendini mükemmel gör-memelidir. Bir insanın kendisini mükemmel görmesi, onun mükemmel olmadığının en büyük delilidir. İnsan sürekli gelişime açık olmalıdır. Gelişime açık olmak için de alçak gönüllü olun-malıdır. Kibir çukurundan, alçak-gönüllülük merdiveniyle çıkılır.
    Ateş Böceği ve Bal Arısı
    İnsan aklının kendine ait bir ışığı vardır, ama bu ışık her zaman yeterli değildir. Aynen ateş böceği (yıldız böceği)nin ışığı gibi. Güya ateş böceği, bir yanıp bir sönen ışığına güvenerek, “Benim ışığım bana yeter.” de-yip gece dışarı çıkıyor ve dolaşı-yor. Dolaşıyor, ama ışığı kendisini bile aydınlatmaya yetmiyor; karanlıklar içinde yalnız kalıyor. Halbuki bal arısının böyle güve-nebileceği bir ışığı olmadığı için, o da gündüzün güneşine güve-nip onun aydınlığında dolaşıyor. Sınırsız dostları olan çiçekleri ziyaret edip bal özü topluyor.
    İşte “Benim aklım bana yeter.” diyen kimse, ateş böceği gibi sönük fikriyle, mânen karan-lıklar içinde yaşarken, kendi aklının yetersizliğini görüp Kur'an güneşinin ışığı altında, iman nu-ruyla kâinata bakan insan, bal arısına benzer ve aydınlık görür; Kur'an'ın ışığıyla aydınlanır, baş-kalarından yararlanmayı bilir.
    Tecrübelerden Yararlanmak
    Tecrübeler elimizde hazır dö-kümandır. Büyüklerin seneler boyu elde ettikleri neticeler birer kültür kaynağıdır. Tecrübe edil-miş bir şeyi tekrar denemeye kalkmak zaman ve imkan kaybından başka bir şey değildir.
    Tecrübe, hayat okuludur. İnsan ondan çok şey öğrenir. Akıl tecrübeyle güçlenir, beslenir. Tecrübe insanın en büyük yardımcısıdır. Böyle yardımcılardan uzak kalmak büyük bir kayıptır.
    Tecrübelerden yararlanmasını bilenler, daha hızlı yol alırlar, daha fazla yol kat ederler, daha önce hedefe ulaşırlar. Tecrübe-lerden yararlanmasını bilenler, geleceğe güvenle bakabilirler.
    İnsan ne kadar erken tecrübe sahibi olursa, hayatta isabetli hareket etme ihtimali de o kadar artar. Bunun içinde sadece ken-di bilgi, fikir ve tecrübeleri yet-mez; başkalarının bilgi, fikir ve tecrübelerinden de faydalanma-ya çalışmalıdır.
    Bizim gerçekleştirmek istedik-lerimizi daha önce gerçekleştirenleri bulup onların iyi yönleri-ni örnek alırsak, daha bilimsel ifadeyle modellersek; onların başardıklarını biz de başarabiliriz. Başarılı anneleri, babaları, iş adamlarını, sanatkârları, bilim adamlarını araştırırsak; önce kendi alanlarında zirveye ula-şanları örnek aldıklarını sonra kendi gerçeklerini yakaladıklarını görürüz.
    Başkalarının halinden ibret al-mayanlar veya kötü hallerinden ders çıkarmayanlar başkalarına ibret olurlar.
    “Sil baştan, olmadı bir daha!” dememek, vakit ve imkânlarımızı boşa harcamamak için ibret gözüyle bakmayı da bilmek lâ-zımdır. Şairin ifadesiyle;
    En ummadığın keşfeder esrârı derûnın
    Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın!... (Ziya Paşa)
    Şair demek istiyor ki: Kendini o kadar akıllı ve kurnaz görme. En ummadığın kişiler bile, iç sırlarını ortaya çıkarır. Sen her-kesi kör, bütün insanları sersem mi zannedersin.?
    Atın Kaç Dişi Var?
    Bazı insanlar çok tutucu, bağnaz ve mutaassıp olur. Kendi bildiğinden, söylediğinden başka-sını kabul etmez. “Var mı diyeceğin?”, “Var mı başkası”, “Var mı ötesi?” “Var mı başka çıkar yol?” gibi dayatmalarda bulunur. Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin. Dediğim dedik kabilinden ısrar eder durur. Yenilenmeyi ka-bullenmez. Kendisinden başka doğru görmez. İşte bunun en canlı örneğini papazlar yapar-larmış.
    Sahi atın ağzında kaç diş var-dır? Hiç sayılmış mıdır? İşte ce-vabı:
    “Adamın biri, bir kilise papazına gelip, “Bir atın ağzında kaç diş var?” diye sormuş. Papaz, “İncil'e bakmam lazım. Yarın gel, sana cevabını vereyim.” demiş.
    Ertesi gün adam gelmiş, pa-paz ona, “Yanımdaki İncil'de so-runun cevabını bulamadım. O-nun için bir de başpapaza sor-mam lâzım, belki onun yanın-daki İncil'de cevabı vardır. Öğre-nince sana söyleriz.” demiş.
    Soru başpapaza sorulmuş. O da yanındaki İncil'de sorunun cevabını aramış, fakat bulama-mış. Bulamayınca, yazılı bir emirle, papazlar meclisini topla-mış. Herkes önüne bir İncil alıp sayfa sayfa aramışlar. Bu arada saatler geçmiş ve oldukça da yo-rulmuşlar.
    Genç bir papaz parmak kal-dırıp söz almış ve “Çok yorulduk ve sorunun cevabını da bulamadık. Bir at getirip de dişlerini sayarak, ağzında kaç diş olduğunu öğrensek daha kolay olmaz mı?” teklifinde bulunmuş.
    Bu teklif onları şaşırtmış ve teklifi görüşüp karara bağlama-ları için genç papazı dışarıya çı-kartmışlar. Sonuçta İncil'den başka bir çözüm yolu önerdiği için bu genç papazı aforoz edip şu kaydı düşmüşler:
    “Bir atın ağzında kaç diş oldu-ğu bilinemez.”


    NELER YAPILMALIDIR?
    1. Bilmediğini bilmek ve bil-miyorum demek çok önemlidir. “Bilmiyorum” demek, cahilliğin değil, bilgisizliğin, haddini bil-menin alametidir.
    Kendi görüşlerine çok güve-nenler, fanatik davrananlar, gu-rura kapılarak başkalarına da-nışmayanlar, başkalarının fikir ve görüşlerine itibar etmeyenler gözden düşerler, itibar kaybe-derler ve çok yanılırlar. Öyleyse haddimizi bilmeli, mütevazi ol-malı ve başkalarının fikir, tecrü-be ve birikimlerinden yararlan-malıyız.
    2. Sadece kendi aklımızdan, bilgimizden değil, başkalarının aklından ve bilgisinden de yarar-lanmalıyız. Çünkü akıllı insan aklını kullanır; daha akıllı insan ise, başkalarının aklını da kul-lanır. Akıllı bir kimse düşmanın-dan bile akıl öğrenmeyi ihmal etmez. Pek az insan başkalarının deneyimlerinden yararlanmayı bilecek kadar akıllıdır.
    3. Başkalarının hayatından ders almalıyız. Zira insan bütün hataları kendi yapacak kadar uzun yaşamıyor. İstişare eden sadece kendi gözüyle görmez, sadece kendi aklıyla düşünmez; başkalarının gözüyle de görür, başkalarının aklıyla da iş görür. Öyleyse “istişare edenin pişman olmayacağı” gerçeğini göz ardı etmemeliyiz.
    4. İnsan güzel düşünmeyi de öğrenmelidir. Zira günümüzde kafalar kullanılması gereken bir vasıta olarak düşünmelerini sağ-lamak yerine, doldurulması ge-reken bir depo olarak görülmek-tedir. Onun için gençliğimize ha-zır vazoda çiçek sunmak yerine, kendi çiçeklerini yetiştirmeyi öğ-retmeliyiz. Yani insanlara analiz yöntemleri, kaynak problemleri tanıyabilme ve problem çözebil-me becerileri kazandırmalı, yeni düşünce tarzları, merak, açık fikirlilik, objektif olma, ispat edilmiş sonuçlara saygı durma, eleştirel düşünmeyi öğretmeli-yiz. Böyle bir insan hem başka-larından faydalanmayı hem de başkalarına faydalı olmayı bece-rebilir.
    5. Akıl, vahyin ışığından mahrum edilmemelidir. Gazali-nin ifadesiyle: “Akıl, her türlü il-letlerden uzak sağlam bir göz, Kur'an-ı Kerim ise, ışıkları her köşeye saçılıp yayılan bir güneş-tir." Gözü bu güneşten mahrum etmemeliyiz.
    6. Maddî konularda cimrilik doğru olmadığı gibi; bilgi, beceri ve tecrübelerde cimrilik de doğru olmaz.
    7. Düşüncenin önündeki engeller kaldırılmalıdır.

    olur öyle arada

    Özeti gelince okurum.İmzandaki her şey ayrı yazılır.
    _____________________________




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.