Şimdi Ara

Ahmet Mahmut Ünlü: Nevruz'u Tamamen Kaldırın (6. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
136
Cevap
0
Favori
2.308
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
14 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Ulan memlekette ne çok dinsiz varmış bilip bilmeden yazın bakalım klavye önünüzde tabi

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ayetteki toprak ifadesiyle bağlantı kurarak ikisinin de ortak kökenine işaret edilebileceğini düşünmüştüm. Hatta her canlı sudan yaratıldığına göre ortak kökenlerinin çamur olduğu söylenebilir.

    Evrimin ilk aşamalarında benzerliği açıklayabilecek bir durum var.

    Bu noktada, cinselliğin başlangıcına gitmekte fayda görüyoruz. Bildiğiniz üzere tüm canlıların yaşamış en eski ataları, koaservatlar olarak bilinen ve sonrasında arkeler ile bakterilere evrimleşen, oradan da tüm canlılığın evrimleşmesine sebep olacak olan tek hücrelilerdir. Bu prokaryotik tek hücreliler, amitoz denen bir bölünme tipi ile ürerler. Ökaryotik, yani daha gelişmiş canlılara geldiğimizde, daha karmaşık hücre bölünme tipleri olan mitoz ve mayoz tipi bölünmeleri görürüz. Mayoz bölünmenin evrimleşmesiyle, cinsiyetlerin de ayrılmaya başladığını görürüz. Dolayısıyla bu hücresel bölünme tiplerinin neden ve nasıl evrimleştiğini anlamak, cinsiyetlerin evrimini anlamakta faydalı olacaktır. Aşağıdaki yazımızda, hem bu evrimsel sürece değiniyoruz, hem de cinsiyetlerin değil ama, cinsel organların ne zaman, nasıl ve neden evrimleştiğini anlatıyoruz:


    Mayoz bölünmeye kadar cinsiyetler oluşmamış. Yani mayoz bölünmeden önceki dönemde ebeveynler yok.
    quote:


    Gerçekten de, 2008 yılında bitkiler üzerinde yapılan bir araştırmada, hermafroditizmden tek cinsiyetliliğe geçişin, evrimin olabileceği görülmüştür. Pittsburgh Üniversitesi tarafından vahşi bir çilek türü üzerinde yapılan araştırma, hayvanlar için de uygulanabilmektedir. Bitkilerin cinsiyet kromozomlarını inceleyen araştırmacılar, hermafroditik olan türün, tek cinsiyetliliğe doğru evrimleştiğini raporlamışlardır. Science dergisinde yayınlanan makaleye göre, hermafrodit ebeveynlerden oluşan yavrular, mutasyonlar sebebiyle tek cinsiyetli olabilmektedirler. Dolayısıyla bir atada, kromozomal farklılaşmadan kaynaklı, tüm türün çift cinsiyetli bireylere evrimleşmesi, sonrasında ise bu çift cinsiyetliliğin teke inmesinin mümkün olduğu anlaşılmıştır.

    Elbette gelecekte yapılacak olan araştırmalar, cinsiyetlerin neden, nerede ve ne zaman evrimleştiğini daha net olarak açıklayacaktır. Ancak şu anda bildiklerimiz, cinsiyetlerin tarihinin mayozun evriminin başlangıcına kadar dayandığı, ancak ondan oldukça sonra gerçek anlamda ortaya çıktığı, en üstte verdiğimiz yazımızda görebileceğiniz gibi, cinsel organların, cinsiyetlerin evriminden biraz daha sonra oluştuğu ve temel olarak üremeyi kolaylaştırıcı bir amaçla evrimleştiği, ancak tüm bunlar olduktan sonra, cinsel seçilimin etkisi altında cinsiyetlerin bugün bildiğimiz farklarının ortaya çıkabildiğidir.

    Günümüzde yapılan başka araştırmalar, esasında canlılığın kökenlerinin tek bir cinsiyete (muhtemelen dişiye yakın bir cinsiyete) dayandığına dair fikirler vermektedir. Zira bazı sürüngenlerde ve tek hücreli ökaryotik canlılarda gözlediğimiz üzere, kimi zaman türler sadece dişilerden oluşabilmektedir ve partenogenez adı verilen bir yöntemle, erkeklere gerek kalmadan üreme gerçekleştirilebilmektedir. Esasında bu yöntem sebebiyle çeşitlilik azalsa da, cinsel birleşmenin aşırı masraflı olmasından kaynaklı sorunların önüne geçilebilmektedir. Üstelik, eğer ki türün devamlılığı riske atılacak olursa, çevresel değişimlere tepki olarak erkeklerin üretilmesini sağlayacak hormonlar salgılanabilmekte ve böylece erkekler de popülasyon içerisinde geçici olarak üretilebilmektedir. Tehlike geçtikten sonra bu hormonlar azaltmakta, ta ki bir defa daha popülasyon risk altına girene kadar erkekler üretilmemektedir. İnsanda bile embriyolojik dönemin 6. haftasına kadar, erkek-dişi fark etmeksizin her bireyin vücut planı, dişi oluşacakmış gibi ilerlediği, ancak 6. haftadan sonra salgılanan cinsiyet hormonlarına bağlı olarak erkeklerin farklılaştığı düşünülürse, bizim kökenlerimizin de diğer tüm canlılarla ortak olduğu daha net anlaşılacaktır.


    Kaynak :http://www.evrimagaci.org/makale/397

    İkisinin de kökeni bahsedilen eşeysiz üremeye dayanıyor. Memelilerde de partenogenez ile dişilerin eşeysiz üreyerek erkek doğurabileceği keşfedilmiş :

    quote:

    Omurgalı hayvanların bugüne kadar istisnasız olarak hepsinin, ana üreme tipi olarak eşeyli üreme ile çoğaldığı bilinmekteydi: yani erkek ve dişi olarak tanımlanabilecek iki adet cinsiyet ve bunların seks yapması sonucu oluşan bir bebek... Her ne kadar halk arasında "bakire doğumu" olarak bilinen, bilimsel terminolojide eşeysiz üremenin bir çeşidi olan partenogenez olgusuna dair izlere koruma altındaki hayvan örneklerinde rastlanmış olsa da, bu örneklerin ait olduğu türler de dahil olmak üzere, bazı kertenkeleler hariç hiçbir omurgalı hayvanda eşeysiz üremenin ana üreme biçimi olduğu tespit edilememişti. Ta ki şimdiye kadar...


    Kaynak :http://www.evrimagaci.org/fotograf/55/7511


    Adem'in topraktan yaratıldığına işaret edilerek kimyasal evrim dönemine atıf yapılıyor. O dönemin ilk zamanlarında da cinsiyetler oluşana kadar eşeysiz üreme gerçekleşmiş.

    Günümüzde yapılan başka araştırmalar, esasında canlılığın kökenlerinin tek bir cinsiyete (muhtemelen dişiye yakın bir cinsiyete) dayandığına dair fikirler vermektedir. Zira bazı sürüngenlerde ve tek hücreli ökaryotik canlılarda gözlediğimiz üzere, kimi zaman türler sadece dişilerden oluşabilmektedir ve partenogenez adı verilen bir yöntemle, erkeklere gerek kalmadan üreme gerçekleştirilebilmektedir.

    Hem İsa hem de Adem, dişi cinsiyetli hücreler tarafından partenogenez ile oluşmuş olabilir. Allah katındaki durumlarından kastedilen büyük ihtimalle ikisinin de benzer bir yaratılışa sahip olmasıdır.

    Hatta belki Adem peygamber de babasız olarak doğmuştur. Annesi ve babası olduğundan bahsedilmiyor. Bu da bir olasılık olarak düşünülebilir.




  • Paylaştığın ayetlerde Peygamberin helal haram ilan etme konusunda yetkili olduğuna air herhangi bir emare yok. Elçi kendisine indirilenle olaylar hakkında hüküm vermiştir. Kendisine indirilen de Kuran'dır. Helal veya haram konusunda hüküm ancak Allah'ındır. Hükmünü de Kuran'la biz insanlara Peygamber vasıtasıyla duyurmuştur. Bu anlattıklarım İslam'ın en temel taşlarıdır. Namazına sünnetine yine özen göster ancak Kuran'a bu kadar yabancı kalma.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi eglon -- 22 Mart 2016; 8:42:38 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Her dediğim tek bir ayette yazılmıyor. Bu konuyla ilgili ayetlerde yazanları bir arada düşünerek yorum yapıyorum.

    O dönem cennetin yaratılmış olduğunu ve bugünkü mahiyetinde olmadığını gösteren bir ayet göstermeniz gerekiyor. Herhangi bir yasağın değişmesini örnek vererek onun da mutlaka değiştiği ispatlanamaz.


    '' İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? '' (İnsan 1)

    Şu ayetten ne anladığınızı yazar mısınız ?


    Onun devamındaki kişiler de halife olabilir. İlk olarak onun halife kılındığını ve o şekilde devam edebileceğini söylemeye çalışıyorum.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: SonictheHedgehog-MZ

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Her dediğim tek bir ayette yazılmıyor. Bu konuyla ilgili ayetlerde yazanları bir arada düşünerek yorum yapıyorum.

    O dönem cennetin yaratılmış olduğunu ve bugünkü mahiyetinde olmadığını gösteren bir ayet göstermeniz gerekiyor. Herhangi bir yasağın değişmesini örnek vererek onun da mutlaka değiştiği ispatlanamaz.


    '' İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? '' (İnsan 1)

    Şu ayetten ne anladığınızı yazar mısınız ?


    Onun devamındaki kişiler de halife olabilir. İlk olarak onun halife kılındığını ve o şekilde devam edebileceğini söylemeye çalışıyorum.


    E senin söylediğinin hiçbir dayanağı yok
    Yeryüzü lafı hiç geçmiyor?
    Birkaç ayetten yukarıda attığım şekilde yorum yapamayıp yeryüzünü mü çıkaralım yani?

    Ayeti ve devamını bir de ben atayım;

    "1 - Gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi.

    2 - Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık."


    Bak buradan anladığım, insanın doğumuna kadar olan süreden bahsediliyor. İnsanın anne karnındaki o durumu tasvir ediliyor. Açıkçası çıkarttığın anlamın çok zorlama olduğunu bilmeni isterim. Yaptığın şey surenin bir kısmını alıp devamını görmemektir. Herneyse, düşüncemin doğruluğunu veya yanlışlığını yazan bir yazı var mı diye baktığımda da şöyle bir şeye rastladım, okumanı tavsiye ederim;



    Gerçekten insan üzerine, o uzun devirden öyle bir zaman geçti ki (o, henüz) anılan bir şey değildi.” (İnsan 1)

    Kimi evrimciler ve Abdülaziz Bayındır gibi hocalar, ayette geçen “hîn’un min’ed Dehr” ifadesinin “çok uzun zaman” anlamına geldiğini savunurlar.

    Evet “Dehr” kelimesinin başlı başına “zaman” kavramını karşılayan bir anlamı vardır ama ilk dönem Arapçasında bu kelime sadece “uzun zaman” anlamında kullanılmamıştır.

    Ragıp El-İsfehâni (ö. 502/1108) “Dehr” kelimesine “uzun zaman” anlamı verilmesinin Kur’ân’ın nüzulünden sonra gerçekleştiğini belirtir.

    Klasik Arapça metinler incelendiğinde görülür ki “Dehr” kelimesi “dehru fulan” örneğinde olduğu gibi bir insanın hayat süresini ifade etmek için de kullanılmıştır.

    Mesela Araplar yaşlı insanları ifade etmek için mecazi olarak “raculun dühriyyun” tabirini kullanmışlardır.

    Ebu Hilal El-Askeri (ö. 400/1009) el-Furuk fil-Luğa adlı eserinde Dehr kelimesinin kesintisiz bir zaman dilimi için müddet anlamında kullanılabileceğini belirtmiştir.

    Mesela El-Askeri, 1 sene için müddet anlamında dehr kelimesi kullanılabilirken, kış, bahar vb. kesintili süreçler için “müdde” kelimesinin kullanılması uygundur demektedir.

    Klasik Arapça’da 1 gün ve gece boyunca devam eden zaman anlamında kullanılan “sermed” kelimesi de daha sonraları “ebediyet” anlamına gelerek anlam zenginleşmesine uğramıştır.

    Kimi müfessirlerimize göre İnsan suresi 1. ayette bahsi geçen insan Hz. Adem’dir. İbn-i Abbas’a göre bu ayette geçen Dehr kelimesi 40 ya da 60 yıllık bir süreyi kapsar.

    İbn-i Mesud’a göre ise Dehr kavramı 200 yıllık bir süreyi ifade eder. Kimi görüşlere göre ise bu süre müphemdir, belirsizdir ve bu nedenle dehri belli bir süreyle sınırlandırmak uygun olmaz.

    Câsiye suresinin 24. âyeti o dönemde Dehr kelimesinin karşıladığı anlamı bulmamızda bize yardımcı olur:

    “Hâlbuki (onlar): 'O (hayat), ancak bizim bu dünya hayâtımızdır; (burada) ölürüz ve(burada) yaşarız; hem bizi ancak zaman helâk eder!' dediler. Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Doğrusu onlar ancak zanda bulunuyorlar.”

    Görüldüğü gibi âyette geçen “Dehr” kelimesi “uzun bir süre” anlamında değil “zaman” kavramını bütüncül olarak ifade etmek için kullanılmıştır.

    Doğumdan ölüme kadar geçen süre bu zamandan bir bölüm olduğu gibi, kış, bahar, akşam, sabah gibi sınırlandırılmış süreler de bu zamandan/Dehrden birer bölümdür.

    Konumuz olan ayette geçen “Hînun min’ed Dehr” ifadesi de “Dehrden bir süre” anlamındadır ve bu ifade ilgili zamanı daha da sınırlandırmıştır.

    Zira Bakara suresi 36, Âraf suresi 24, Yunus suresi 98. âyetlerin sonunda geçen “İlâ hîn” ifadesi belli olmayan uzun bir zamanı değil, belirlenmiş bir süreyi ifade eder.

    “Derken şeytan onları(n ayaklarını) oradan kaydırdı da içinde bulundukları şeyden (o ni'metten) onları çıkardı. Bunun üzerine (biz onlara) şöyle dedik: '(Ey Âdem, Havvâ ve Şeytan!) Birbirinize düşman olarak inin! Artık sizin için yeryüzünde bir zamâna kadar bir yerleşme ve bir faydalanma vardır.” (Bakara 36)

    Bu ayetteki “bir zamana kadar-ilâ hin” tabiri insanın ölene kadar yaşayacağı sınırlı zaman dilimini kapsar.

    Hud suresi 5, Yusuf suresi 35, Mü’minun suresi 25, Rum 17, Zümer 42. ayetlerde de “Hîn” tabirinin belirli ve sınırlı bir süreyi ifade ettiği oldukça açıktır:

    “Sonra (Yûsuf’un suçsuzluğuna dâir) o delilleri görmelerinin ardından, yine de onu bir müddet zindana atmaları (böylelikle gözden uzak tutmaları kanâati) kendilerine uygun göründü.” (Yusuf 35)

    “Allah, ölümleri ânında nefisleri(n ruhlarını) alır. Ölmeyenleri ise uykularında (bir nevi' ölüme mahkûm eder). Böylece, üzerlerine ölümle hüküm verdiği kimseleri(n ruhlarını)tutar; diğerlerini ise, belirli bir vakte (öleceği zamâna) kadar salıverir. Şübhesiz ki bunda, ibret alacak bir kavim için nice deliller vardır.” (Zümer 42)

    Nahl suresi 6. ayetinde ise “Hîn” kelimesi sabah ve akşam kadar kısa süreli zaman dilimlerini ifade etmek için kullanılır:

    “Ve akşamleyin getirdiğiniz zaman, sabahleyin de salıverdiğiniz zaman onlarda sizin için bir (zevk ve)güzellik vardır.”

    Mâide 101. ayette geçen “hîne yunezzelul kur’ânu” ifadesindeki aynı kökten gelen “hîne” ifadesi “Kur’an indirildiği zaman” anlamında bir sınırlandırmayı ifade eder.

    Görüldüğü gibi İnsan suresi 1. âyette geçen “hînun min’ed Dehr” ifadesi “zamanın belli bir bölümünü, süresini” ifade eden bir ilahi beyandır.

    Bu süre sabah, akşam gibi kısa, sınırlandırılmış zaman dilimlerini kapsayabileceği gibi insanın 70-80 yıllık yaşama müddetini de ifade edebilir.

    Bu durumda “hînun min’ed Dehr” ifadesi nutfenin anne karnında yumurtayla karışıp embriyo ya da bebek haline geliş süresini de ifade eder. Zaten İnsan suresinin 2. âyeti de böyle bir yorumu daha haklı kılar açıklıktadır.

    Bu âyet, önceki ayette geçen insan kavramının anne rahminde sperm-yumurta birleşmesi ile yaratılan bebek mucizesi ile alakalı olduğunu düşündürtür.

    “Muhakkak ki biz, insanı karışık bir nutfeden (Nutfetin emşâcin) (hakir bir damla sudan süzülmüş hulâsadan) yarattık; onu imtihân ediyoruz. Onun için kendisini işitici ve görücü kıldık.” (İnsan 2)

    Fâtır 11, Hacc suresi 5, Mümin 67, Kıyamet 37, Mü’minun suresi 13. âyetler ise burada geçen nutfenin anne karnındaki insanın yaratılış evreleriyle alakalı bir kavram olduğunu açıkça gösterir:

    “Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten şübhe içinde iseniz, artık muhakkak ki biz, sizi bir topraktan, sonra bir nutfeden, sonra bir alakadan, sonra da (ne) yaratılmış (ne de) yaratılmamış (henüz kemâle ermemiş) bir mudgadan yarattık ki, size (kudretimizi) açıkça gösterelim.” (Hacc 5)

    “O, sizi (önce) bir topraktan, sonra bir nutfeden (hakir bir damla sudan süzülmüş hulâsadan), sonra bir alakadan yaratandır. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor; sonra gücünüzün kemâle ermesi için, sonra da ihtiyar olmanız için (sizi yaşatıyor). İçinizden kimi de, (kiminizden) daha önce vefât ettirilir; tâ ki belirli bir vakte erişesiniz ve olur ki akıl erdirirsiniz.” (Mümin 67)

    “(O,) akıtılan bir menîden bir nutfe değil miydi?” (Kıyame 37)

    Bu gibi ayetler gösteriyor ki üzerinden “dehrden bir süre” geçen insan, ilk insan değil karışık “nutfeden” yaratılan ana rahmindeki insandır.

    Kur’ân-ı Kerim’de ilk insanın yaratılışını ifade etmek için kullanılan ayetlerde “nutfe” ifadesi yerine “turab, tin, salsal vb.” tabirleri kullanılır:

    “Şübhesiz insanı, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.” (Hicr 26)

    Hicr 28, Hicr 29 ve Hicr 33. ayetler yanında Rahman suresi 14. ayetlerde Rabbimiz özetle ilk insanı “Salsal” ve “Hamein mesnun” denilen şekillenmiş kurumuş balçıktan yarattığını buyurmaktadır.

    Ayetlerden de anlaşılacağı gibi insanın nutfe sahfasındaki yaratılması, onun nev olarak ilk defa yaratılmasını değil anne karnındaki yaratılmasını ifade eden bir kavramdır.

    Kur’ân-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde geçen Turab (toprak), Tîn (çamur), Tîn-i Lazîb (yapışkan çamur), Hamein Mesnun (kuru çamur), Salsalin min Hamein Mesnun ke'l-Fehhar (ateşte pişmiş gibi kuru çamur) gibi safhalar, İlk İnsanın yani Hz. Âdem’in yaratılmasını ifade eden süreçlerdir.

    İnsan suresi 1. ayet ise açıktır ki bu safhalardan değil, zaten yaratılmış olan insanın sülbünden gelen karışık nutfenin anne karnında insan olarak yaratılış safhasından bahsetmektedir.

    İnsanın anne karnındaki yaratılış safhaları ise çeşitli Kur’an ayetlerinde şöyle sıralanır; nutfe, alaka, mudga, kemik, et, başka yaratılışlar... (Müminun 14)

    Görüldüğü gibi “nutfe” kelimesi anne karnındaki yaratılışın sperm ve yumurta basamaklarını anlatan ilk basamağı ifade eder.

    Yani bu durumda ilgili ayette geçen insan, ilk insan değil anne rahminde doğuma hazırlanan insandır.

    Öyleyse burada geçen “hınun min’ed Dehr” ifadesi evrimciler ve Abdülaziz Bayındır gibi kişiler tarafından iddia edildiği gibi ilk insanın evrimle oluşması için geçen milyonlarca yıllık zaman dilimini ifade etmez.

    Ayette anlatılan, insanın nutfe safhasından bebeklik safhasına geçene kadar ki değişim süresidir.

    9 aya kadar uzatılabilecek bu süre, insan için “hîn’un min’ed Dehr”dir ve bu ibareler evrimcilerin abartılı iddialarına geçit vermeyecek netlikte anne karnındaki doğum sürecini ifade eder.

    Bu dönemde insan “mezkur” yani kendisinden bahsedilen, kendisine isim verilen, kendisine seslenilen bir varlık değildi.

    Ne zaman embriyo haline geldi, şekillendi ve bebek olarak doğdu, işte o zaman kendisinden bahsedilen bir hale geldi.

    Kaldı ki âyette, ilgili sürenin “insanın” üzerinden geçtiği “ale’l insâni” ifadesiyle açıkça belirtilmiştir.

    Evrimcilere göre ise yüz milyonlarca yıllık tesadüflere dayanan evrim süresi “insanın” değil çeşitli canlıların üzerinden geçmiş ve netice olarak da insan oluşmuştur.

    Âyet ise zaten yaratılmış yani var olan insanın, henüz anılmadığı sınırlı bir zaman diliminden bahsetmektedir.

    Yani o geçen süre; var edilmiş, yaratılmış İnsan mahiyetinin üzerinden geçen süredir. Onun anne karnındaki “lem yekun şey’en mezkûra” olduğu dönemi ifade eder.

    Bediüzzaman da İşaret’ul İcaz tefsirinde Bakara suresi 28. âyetin tefsiri sadedinde şu ifadeyi kullanır:

    اَمْوَاتًا tabiri, لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا nin mealine îmadır.

    Bediüzzaman “Lem yekun şey’en mezkûra” ifadesine paralel anlamda kabul ettiği “Emvâten” tabirini ise şöyle tefsir eder:

    “Birinci Mes'ele: كُنْتُمْ اَمْوَاتًا cümlesi ukdeyi, yani birinci düğümü açıyor. Şöyle ki: İnsanın cesedini teşkil eden zerreler, âlemin zerratı içinde câmid, dağınık bir şekilde iken, bakarsın ki; mahsus bir kanun ile, muayyen bir nizam ile intizam altına alınarak âlem-i anâsıra gönderilir. Âlem-i anâsırda sâkit, sâkin, gizli bir vaziyette iken, birdenbire kafile kafile, muayyen bir düstur ile, yevmî bir intizam ile, bir kasd ve hikmet altında âlem-i mevalide intikal eder. Âlem-i mevalidde de, sükût içinde iken birdenbire acib, garib bir tarz ile nutfeye inkılab eder. Sonra müteselsil inkılablar ile alaka olur; sonra mudga olur, sonra et, kemik olur. Bu inkılabların herbirisi, evvelkisine nisbeten daha mükemmel ise de, lâyıkına göre mevattır, yani hayatsızdır.” (İşaret’ül İcaz İhyâ-yı Ervah- Bakara 28. âyet)

    Görüldüğü gibi Kur’ân-ı Kerim kendisini yine kendi âyetleriyle açıkça tefsir etmektedir.

    O halde tesadüfçü evrimcilerin Kur’ân âyetlerini çarpıtmaları boşunadır. İlk insan Allah tarafından “kuru bir balçıktan” mûcizevi bir şekilde yaratılmıştır:

    “Andolsun ki, (biz) insanı, çamurdan (süzülmüş) bir hulâsadan yarattık.” (Müminun 12)

    “Şübhesiz insanı, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık” (Hicr 26)

    İnsan suresi 1. âyette bahsedilen ise anne karnında bebeğin yaratılması sırasında oluşan inkılablardır, değişimlerdir.

    “Lem yekun şey’en mezkûra” (anılan bir şey değildi) ilâhi beyanı da anne karnında henüz “ölü” olan insanın yaratılış sürecindeki ilk basamakları mûcizevi bir şekilde ifade eder.

    Kuran'da cennet dediğiniz gibi anlatılmıyor. O meselesinin Allah'ın kurallarını değiştirmeye gerek kalmadan yeryüzünde olan bir cennet (bahçe) ile açıklanabileceğini düşünüyorum. Evrim karşıtı yazıda birçok konu bilimsel olarak düşünülmeden yazılmış. Hala asırlar önce yapılmış yorumlara bağlı kalınması doğru değil. Çünkü onların zamanında bilim şimdiki kadar gelişmiş değil. Onlar zamanın şartlarına göre yorum yapmışlardır.

    ''De ki: “Yeryüzünde dolaşınız da bakınız ki Allah yaratmaya nasıl başlamıştır? İşte Allah, aynı şekilde sonraki yaratmayı da yapacaktır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.” '' (Ankebut 20)

    Evrimsel kökenimize göre günümüzdeki tüm insanların kökeni Afrika'daki bazı kişilerin soylarından geliyor. O insanlar arasında Adem adı verilen bir kişi halife kılınmış olabilir. Bakara suresindeki 30. ayete göre halife kılınmadan önce yeryüzünde yaşıyorlardı :

    quote:

    Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."


    Onların yasak meyve (elma değil) yedikleri anlatılıyor. Afrika'da marula adında yoğun alkollü bir bitki yetişiyor. Muhtemelen onlara marula yasaklanmıştı.

    https://tr.wikipedia.org/wiki/Marula

    Belki İnsan suresi için yaptığım yorum yanlış olabilir. Birçok kişi açıklama yapmış ama görüş birliği olmamış. Yani doğru olma ihtimali de vardır.




  • Lütfen sadece başka yerlerden yazılar koymayın. İki kişi karşılıklı konuşmamızın bir anlamı olmuyor. Bu konuda kendi düşüncelerinizi yazarsanız daha iyi olur.

    ''İnmek'' ifadesi gerçek anlamda yüksek bir yerden aşağı inmek manasında olmayabilir. Mesela metrodan 'indiğimizde' aynı zemin yüksekliğine adım atmış oluyoruz. Oradan çıkmak manasına gelebilir.
  • ''Ey Âdem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa mutsuz olursun. Zira cennette ne acıkırsın ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın” dedik.'' (Taha 117-119)

    Burada dediğiniz gibi zora düşmeyeceğini anlatıyor fakat devamında ayetlerde şöyle diyor :

    ''Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” Bunun üzerine ikisi de ağaçtan yedi, ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Âdem, Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı. Rabbi yine de onu seçip tövbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi.'' (Taha 120-122)

    Kuran'da anlatıldığı şekilde cennet bir mükafat yeridir. Orası müminler için ebedi olacaktır. Şeytanın giremeyeceği ve ebedi olan cennete şeytan girip ona ebedilik vaat ederek vesvese veriyor. Cennette olmaması gereken yasak meyveden yiyorlar ve ayıp kavramı bulunuyor. Cennette günah işledikleri için Allah'a tövbe ediyorlar. Yani burada bir imtihan söz konusudur.

    Bu cennet yorumu ile Allah'ın anlattığı cennet birbiriyle hiç uyuşmuyor. Burada bahsedilen ancak dünya olabilir. Ayıp yerleri görününce bahçenin yapraklarını koparıp örtündükleri görülüyor. Muhtemelen Afrika'daki sık ormanlarda kalıyorlardı. Buna göre o üç ayetin bolluğu ifade ettiğini düşünüyorum.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nacho_EU

    İslam böyle bir şey işte kendi bayramına bile seni düşman eder... Bir Türk Bayramı olan Nevruz'u sizin yüzünüzden değerlerini daha iyi anlayıp daha bir coşku ile kutlamaya devam edeceğiz.

    Art niyetli ve kin dolu olduğun için söyleyeceklerim üzerine kafa yormayacağını bile bile yine de anlatayım..

    Nevruz yüzyıllardan beri İslam toplumları içinde kutlanır, Osmanlıda da padişah seviyesinde kutlanırdı. İslami ilkeler çiğnenmedikçe din bunu yasaklamaz.

    Cübbeli denen tüccar İslam'ı temsil eden bir makam da değil. Bu saçma sapan faşist görüşleri kendini bağlar, İslam'a mal edilemez.




  • Hz. Musa'nın kavmi için bazı yasakların farklı olduğu ayetlerde yazıyor. Cennet konusunda ise anlattığımın aksini söyleyen bir ayet yoktur. Ya yeryüzündeki bir bahçe yada ölümden sonraki mükafat olarak anlatılmıştır. Ölümden sonraki mükafat tanımına uymadığı için yeryüzündeki bir bahçe olması tek seçenek olarak kalıyor.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ürüng ayıg toyon

    Yav he he Nevruzu Türkler de kutluyor kutlamaya devam edecek,dincilere göre hiç bayram ve özel gün kutlamamalıyız...

    aynen öyle allah bize iki tane bayram vermiş kurban ve ramazan. gerisi bizi alakadar etmez. gidin neyi kutlarsanız kutlayın.

    Bizde ırk, dinden sonra gelir.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: RealW

    quote:

    Orijinalden alıntı: eglon

    Peygamberlerin tebliğ görevi vardır. Peygamberimiz Resullullah'ta biz insanlara Kuran'ı tebliğ etmiştir. Yüce Rabbimiz Kitap'ta böyle buyuruyor. Peygamberimizin dini olarak birşeyi haram kılma veya birşeyi helal kılma konusunda yetkili kılındığına dair bir ifadeye ben rastlamadım. Bu konuda bir ayet getirirsen hatamı kabul eder bende aydınlanmış olurum. Hüküm Allah'ındır. Benim amacım burada sana hatırlatmak.

    Eger evrimi kabul eden bir muslumansan benimlw ugrasma. Eger degilsen o evrimi kabul edenlere Kurani Kerimden Hz. ADEM IN topraktan yaratildigina dair ayet getirdigimde hicbir cevap veremediler. Cok emin konusuyorlar. Iste boyle emin konusanlari gorunce elimden geldigince uzak durmaya calisirim. Sabahini aksamini Kurani kerim ve sunnet ile geciren adamlara belki daha namaz oruc bile tutmayan adamlar laf atiyor. Sana bir suru ayet getirirm. Suna bak;

    “Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)

    “Kim Resul’e itaat ederse gerçekte Allah’a itaat etmiş olur…” (Nisa 80)

    Konu ile alakası yok ama,

    5 vakit namazımıda kılıyorum, orucumuda tutuyorum, sabah akşam Kuran da okuyorum ve o yüzdendir ki bu adama da laf söylüyorum. Birşey değişmiyor. Ben gayet iyi biliyorum kendisini. Velevki, belirttiginiz Kuran okumak mevzusundaki genel mâna ile birlikte ilahi emirler ve öğütler; namaz, oruç, zekat ile sınırlı değil.

    Şunu yap günahlar silinsin, bunu yap cenent garanti. Bu hangi din ben göremiyorum. Rahman ve Rahim olan ALLAH pek tabi ki affedici, bağışlayıcı. Bunu oturdugumuz yerden şu kadar oku kurtul affetsin değil. Böyle sistematik birşey olabilir mi. Bu tarz şeyler insanlar alışsın diye yapılmış. Elbet oku lâkin yetinmek ile kendini avutur insan anca. Okuduklarını hayatada yerleştirmek lazım, zikir ile insan faydalanır kendisine faydadır. Subhanallah subhanallah.... sayısını hatırlamaz söylerken, peki ne demek istiyor ki hizli hizli okuyorsun ama bu subhanallah ne demek sen bilirmisin? demek gerek kendi kendine.




    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Cennet kelimesi ''bahçe'' anlamına gelir. Bakara suresinin 30. ayetine göre Hz. Adem ve yanındakiler halife kılınmadan önce yeryüzünde bulunuyordu :

    quote:

    Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."


    Bu ayete göre o cennetin yeryüzünde olduğu anlaşılıyor. Burada yoruma açık bir konu olduğunu düşünmüyorum.
  • araplaşmış kişilere türk denmez. bunlar mankurttan ibaret. islam adı altında türk düşmanlığı yapılıyor. bu iğrenç heriflerin vatandaşlıkları iptal edilmelidir.
  • Melekler Allah'a yeryüzündeki canlıyı soruyorlar ama siz hala yeryüzünde olamayacağını söylüyorsunuz. Orada Adem'den bahsedildiği gayet açıktır.

    Son iki ayet ile neyi anlatmak istediniz ?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: RealW


    quote:

    Orijinalden alıntı: ürüng ayıg toyon

    Yav he he Nevruzu Türkler de kutluyor kutlamaya devam edecek,dincilere göre hiç bayram ve özel gün kutlamamalıyız...

    Burada anlatılmak istenen müslümanların bu bayramı kutlamasının yanlış olmasıdır. Bizim zaten iki bayramımız vardır; Kurban ve Ramazan bayramı. Doğum günü ve Yılbaşı partisine benziyor. Yani aslında bunları da bir müslümanın kutlamaması gerekiyor. Burada kendisi vazifesini yerine getirmiş. Yapıp yapmamak müslümanlara kalmış. Zaten müslüman olmayanlar bizi ilgilendirmez.

    Nevruzuda kutlarız .Kurbanıda keseriz . Ramazanda Sadece Cübbeli Ahmet dinlerdim artık açıp kendim okuyacam




  • quote:

    Orijinalden alıntı: SonictheHedgehog-MZ

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Melekler Allah'a yeryüzündeki canlıyı soruyorlar ama siz hala yeryüzünde olamayacağını söylüyorsunuz. Orada Adem'den bahsedildiği gayet açıktır.

    Son iki ayet ile neyi anlatmak istediniz ?

    30 - Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.

    Tam olarak neyi kasdettiniz ben de onu anlamadım Yani siz diyorsunuz ki insanlar yeryüzünde vardı zaten, Adem ilk halife seçildi, yanlış mıyım?

    Yalnız ayetin sırasına göre gidersek, Melekler yeryüzündeki canlıyı sormuyor, Allah yeryüzünde bir halife yaratacağım (yeryüzüne bir halife atayacağım anlamında) dedikten sonra, orada bozguncululuk yapacak birisini mi yaratacaksın şeklinde bir soru soruluyor.
    Ne insan lafı geçiyor ne de başka bir şey. Melekler yaratılacak şeyi bilmiyor.

    Son iki ayette de tüm insanların Hz. Adem den geldiği ve ilk insanında cennetten yeryüzüne indirildiği kesin olarak açıklanmış durumda

    Evet, yeryüzünde yaşıyorlardı. Onların arasından Adem ilk halife seçilmiştir.

    Halife kılınan insan olduğuna göre insandan bahsediyor. Melekler o canlıları biliyor ama böyle vahşi bir canlının halife olarak atanmasının sebebini anlayamıyorlar. Allah onlara her şeyi açıklamıyor.

    İnsanların o soydan geldiğini ben de kabul ediyorum. Evrimsel tarihe göre de öyledir. Sadece o cennetin yeryüzünde olduğunu düşünüyorum. Oradan indirilmesi ve diğer konuları önceki yazılarımda açıklamıştım.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: SonictheHedgehog-MZ


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: SonictheHedgehog-MZ

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Melekler Allah'a yeryüzündeki canlıyı soruyorlar ama siz hala yeryüzünde olamayacağını söylüyorsunuz. Orada Adem'den bahsedildiği gayet açıktır.

    Son iki ayet ile neyi anlatmak istediniz ?

    30 - Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.

    Tam olarak neyi kasdettiniz ben de onu anlamadım Yani siz diyorsunuz ki insanlar yeryüzünde vardı zaten, Adem ilk halife seçildi, yanlış mıyım?

    Yalnız ayetin sırasına göre gidersek, Melekler yeryüzündeki canlıyı sormuyor, Allah yeryüzünde bir halife yaratacağım (yeryüzüne bir halife atayacağım anlamında) dedikten sonra, orada bozguncululuk yapacak birisini mi yaratacaksın şeklinde bir soru soruluyor.
    Ne insan lafı geçiyor ne de başka bir şey. Melekler yaratılacak şeyi bilmiyor.

    Son iki ayette de tüm insanların Hz. Adem den geldiği ve ilk insanında cennetten yeryüzüne indirildiği kesin olarak açıklanmış durumda

    Evet, yeryüzünde yaşıyorlardı. Onların arasından Adem ilk halife seçilmiştir.

    Halife kılınan insan olduğuna göre insandan bahsediyor. Melekler o canlıları biliyor ama böyle vahşi bir canlının halife olarak atanmasının sebebini anlayamıyorlar. Allah onlara her şeyi açıklamıyor.

    İnsanların o soydan geldiğini ben de kabul ediyorum. Evrimsel tarihe göre de öyledir. Sadece o cennetin yeryüzünde olduğunu düşünüyorum. Oradan indirilmesi ve diğer konuları önceki yazılarımda açıklamıştım.

    İyi de bu şekilde olaya bakarsak, insanlık Hz. Adem önce var demiş olmaz mıyız?

    Ondan önce insanların olması da bana göre hiçbir şeyi değiştirmez. Kuran'da Adem'in ilk insan olduğu söylenmemiş.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: SonictheHedgehog-MZ


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: SonictheHedgehog-MZ


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: SonictheHedgehog-MZ

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Melekler Allah'a yeryüzündeki canlıyı soruyorlar ama siz hala yeryüzünde olamayacağını söylüyorsunuz. Orada Adem'den bahsedildiği gayet açıktır.

    Son iki ayet ile neyi anlatmak istediniz ?

    30 - Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.

    Tam olarak neyi kasdettiniz ben de onu anlamadım Yani siz diyorsunuz ki insanlar yeryüzünde vardı zaten, Adem ilk halife seçildi, yanlış mıyım?

    Yalnız ayetin sırasına göre gidersek, Melekler yeryüzündeki canlıyı sormuyor, Allah yeryüzünde bir halife yaratacağım (yeryüzüne bir halife atayacağım anlamında) dedikten sonra, orada bozguncululuk yapacak birisini mi yaratacaksın şeklinde bir soru soruluyor.
    Ne insan lafı geçiyor ne de başka bir şey. Melekler yaratılacak şeyi bilmiyor.

    Son iki ayette de tüm insanların Hz. Adem den geldiği ve ilk insanında cennetten yeryüzüne indirildiği kesin olarak açıklanmış durumda

    Evet, yeryüzünde yaşıyorlardı. Onların arasından Adem ilk halife seçilmiştir.

    Halife kılınan insan olduğuna göre insandan bahsediyor. Melekler o canlıları biliyor ama böyle vahşi bir canlının halife olarak atanmasının sebebini anlayamıyorlar. Allah onlara her şeyi açıklamıyor.

    İnsanların o soydan geldiğini ben de kabul ediyorum. Evrimsel tarihe göre de öyledir. Sadece o cennetin yeryüzünde olduğunu düşünüyorum. Oradan indirilmesi ve diğer konuları önceki yazılarımda açıklamıştım.

    İyi de bu şekilde olaya bakarsak, insanlık Hz. Adem önce var demiş olmaz mıyız?

    Ondan önce insanların olması da bana göre hiçbir şeyi değiştirmez. Kuran'da Adem'in ilk insan olduğu söylenmemiş.

    İnsanlığın soyu ondan gelmiştir diyor daha ne densin Neyi bekliyorsun

    Aynı soydan gelmesi ile ilk insan olması aynı şey değil. Afrika'daki kişilerden kuzeye doğru göç eden sadece belirli bir kavim varmış. Onların soyu günümüzdeki insanlara ulaşmış.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: SonictheHedgehog-MZ


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: SonictheHedgehog-MZ


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: SonictheHedgehog-MZ

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    Melekler Allah'a yeryüzündeki canlıyı soruyorlar ama siz hala yeryüzünde olamayacağını söylüyorsunuz. Orada Adem'den bahsedildiği gayet açıktır.

    Son iki ayet ile neyi anlatmak istediniz ?

    30 - Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.

    Tam olarak neyi kasdettiniz ben de onu anlamadım Yani siz diyorsunuz ki insanlar yeryüzünde vardı zaten, Adem ilk halife seçildi, yanlış mıyım?

    Yalnız ayetin sırasına göre gidersek, Melekler yeryüzündeki canlıyı sormuyor, Allah yeryüzünde bir halife yaratacağım (yeryüzüne bir halife atayacağım anlamında) dedikten sonra, orada bozguncululuk yapacak birisini mi yaratacaksın şeklinde bir soru soruluyor.
    Ne insan lafı geçiyor ne de başka bir şey. Melekler yaratılacak şeyi bilmiyor.

    Son iki ayette de tüm insanların Hz. Adem den geldiği ve ilk insanında cennetten yeryüzüne indirildiği kesin olarak açıklanmış durumda

    Evet, yeryüzünde yaşıyorlardı. Onların arasından Adem ilk halife seçilmiştir.

    Halife kılınan insan olduğuna göre insandan bahsediyor. Melekler o canlıları biliyor ama böyle vahşi bir canlının halife olarak atanmasının sebebini anlayamıyorlar. Allah onlara her şeyi açıklamıyor.

    İnsanların o soydan geldiğini ben de kabul ediyorum. Evrimsel tarihe göre de öyledir. Sadece o cennetin yeryüzünde olduğunu düşünüyorum. Oradan indirilmesi ve diğer konuları önceki yazılarımda açıklamıştım.

    İyi de bu şekilde olaya bakarsak, insanlık Hz. Adem önce var demiş olmaz mıyız?

    Ondan önce insanların olması da bana göre hiçbir şeyi değiştirmez. Kuran'da Adem'in ilk insan olduğu söylenmemiş.

    İnsanlığın soyu ondan gelmiştir diyor daha ne densin Neyi bekliyorsun

    O ayette melekler nasil oluyorda daha yaratilmamis bir varligin vahsi olup bozgunluk yapip kan dokecegini bilebiliyor bence bunun mantikli aciklamasi insanlara benzeyen varliklarin daha onceden dunyada yasiyor olmasi denebilir bence evrime gore mantikli bir yaklasim oabilir

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Bu adama çok itibar etmem ama doğruda söylemiyor değil bu konuda.Müslüman adam ben yılbasını vs. kutlamıyorum diyorsa aynı mantıkla nevruzu da kutlamamalı.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.