Şimdi Ara

19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
25
Cevap
0
Favori
791
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • ATATÜRK - Videoyu izlemek için Tıklayın!

    Başarılı bir asker, devrimci bir devlet adamı. Kendi kaderini ulusuyla birleştiren adam! 1915 'te Çanakkalede ingilizlere tarihlerinin en büyük yenilgilerinden birini yaşattı!.. 1918 yılında 1. Dünya savaşından yenilgi yüzü görmeden çıkan tek OSMANLI komutanıydı.. 4 Yıl sonra halkını etrafında topluyarak emperyalist güçlerin desteklediği işgalci yunan güçlerini yendi ve ULUSUNA BAĞIMSIZLIK YOLUNU AÇTI!.. 1923 Yılında OSMANLI İMPARATORLUGUNUN yıkıntıları üzerinde Türkiye Cumhuriyetini kurdu ve ilk Cumhurbaşkanı oldu...! 6 Ay sonra şeriata karşı mücadele başlatıp kazanan ilk LİDER Oldu!.. Ektiği demokrasi tohumları sayesinde TÜRK ULUSU içerde ve dışarda bir çok zorluklara göğüs gerdi... Stalin ona faşist dedi. Hitler ve Musolini kominist olarak gördü. Bazılarıda diktatör dedi. HALKIYSA ONA ATATÜRK DEDI !!!!!!
     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!




    Mustafa Kemal
    Atatürk (1881-1938)


     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

    TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN KURUCUSU VE İLK CUMHURBAŞKANI ATATÜRK
    Mustafa Kemal Atatürk
    1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı
    pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından
    dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya
    yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise 
    Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır.
    Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871
    yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda
    öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.


     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!
    Küçük Mustafa öğrenim
    çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı,
    sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını
    kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra
    Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa
    bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni
    Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri
    İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında
    teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te
    yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5.
    Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a
    III. Ordu'ya atandı. 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay
    Başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na
    katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya
    başladı.
    1911 yılında İtalyanların
    Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla
    birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara
    karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi.


    Ekim 1912'de Balkan
    Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa
    katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913
    yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa
    yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya
    Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa
    Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.

    1914 yılında başlayan
    I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp
    İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale
    Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu
    Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan
    düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda
    durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7
    Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı
    Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta
    Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında
    yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını
    bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi
    emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.
     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

    Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da
    görev aldı. 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak
    Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden
    sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek
    cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a
    giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü.
    Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros
    Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları
    Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de
    İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.
    Mondros Mütarekesi'nden
    sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa
    Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da
    Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve
    kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23
    Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri
    arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun
    belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23
    Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin
    kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığına
    Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla
    sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.

    Türk Kurtuluş
    Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun
    atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak
    aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine
    karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye
    Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini
    sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

    Mustafa Kemal
    yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır:


    Sarıkamış (20
    Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.
    Çukurova, Gazi
    Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921)
    I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)
    II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)
    Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)
    Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)


    Sakarya Zaferinden
    sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal
    rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan
    Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen,
    Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal
    birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

    23 Nisan 1920'de
    Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir.
    Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu
    hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat
    kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 13
    Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı
    seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti
    kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta
    barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı.


     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

    Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim
    yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz:

    1. Siyasal Devrimler:

    · Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
    · Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
    · Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

    2. Toplumsal Devrimler:
    · Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
    · Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
    · Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
    · Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
    · Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
    · Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931)

    3. Hukuk Devrimi:
    · Mecellenin kaldırılması (1924-1937)
    · Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi
    (1924-1937)

    4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler:
    · Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
    · Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
    · Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
    · Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
    · Güzel sanatlarda yenilikler


    5. Ekonomi Alanında Devrimler:
    · Aşârın kaldırılması
    · Çiftçinin özendirilmesi
    · Örnek çiftliklerin kurulması
    · Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması
    · I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni
    yollarla donatılması

    Soyadı Kanunu
    gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.


    Atatürk, 24 Nisan
    1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık
    görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet
    ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda
    bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü
    yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.


    Atatürk sık sık
    yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan
    yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden
    yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını
    ağırladı.



    15-20 Ekim 1927
    tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu,
    29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu.

    Atatürk özel yaşamında
    sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine
    birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok
    seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra
    adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan
    adlı çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı.


    1937 yılında çiftliklerini
    hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı.
    Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay
    ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi
    çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı.
    Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği
    Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine
    devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı.
    Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk
    Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı.


    Fransızca ve Almanca
    biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak
    İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım
    1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'nde toprağa
    verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953
    günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.


    Türkiye Cumhuriyeti'nin
    temeli kültürdür.
    Mustafa Kemal Atatürk, 1936



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Talbot -- 18 Mayıs 2006; 20:49:26 >







  • GS'ın UEFA şampiyonu olduğu gün mü doğdu??? ilginç rastlantı
  • Aslında Atatürk 'ün hangi günde doğdugu belirsiz sadece Bahar aylarında doğdugu biliniyor. yanlız şunu okuyun.

    İngiltere Kralı VIII. Edward, Cumhurbaşkanı Atatürk'ü doğum gününde kutlamak ister. O nedenle Büyükelçilikten Atatürk'ün doğum tarihini sorar. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği 12 Kasım 1936 günü üç satırlık bir cevapla soruyu yanıtlar:
    "Cumhurbaşkanı Atatürk' ün 19 Mayıs 1881 günü doğmuş olduğunu arz ederim.”

    19 Mayıs 1881 'de doğan Atatürk, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkışı ile de Türk Ulusunun yeniden doğuşunu sağlıyordu.

    Ve neden 19 Mayıs Bunların nedenleri.


    ATATÜRK VE 19 SAYISI

    1 - 1881’de 19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğmuştur.

    2 - Sağlığında, İngiliz İmparatorluğu hükumeti Atatürk’ün doğum gününü tebrik için Türk Hükumeti’nden sormuş, Atatürk 19 Mayıs 1881 diye yanıtlamış ve kayıtlara böyle geçmiştir.

    3 - 1900’de 19 yaşında Harbiye’ye girmiştir.

    4 - 19 Aralık 1904’te bağımsızlık düşüncelerinden ötürü Yıldız Sarayı’na çağırıldı.

    5 - Harb Akademisi’nden aldığı sicil 317-8’dir. Bu rakamların tek tek toplamı 19 eder.

    6 - Çanakkale Savaşlarının zaferle sonuçlanmasında büyük rol oynayan 19. Fırka’yı (Tümen) kurmuş ve ona komuta etmiştir.

    7 - 19 Mayıs 1915’te Miralay (Albay) oldu.

    8 - Mahiyetindeki komutanlara: “Ben size, taarruz edin demiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimize başka kuvvetler gelebilir.” Demiş ve elindeki pek az kuvvetle 19 Mayıs 1915’e kadar oyalama muharebesi ile düşmanı tutmuştur. Düşman yine Çanakkale’deki başarısızlıkları sonucu 10 Aralık 1915’te Gelibolu Yarımadası’nı boşaltmıştır.

    9 - Zor bir duruma düşen 7. Ordu’ya komutan tayin edilen M. Kemal, bir düşman saldırışını seziyor ve hazırlanıyordu. Nitekim 19 Eylül sabahı düşman harekete geçti, hem de kat kat üstün kuvvetlerle. Sağındaki ve solundaki kuvvetler epeyce kayıp verdikleri halde M. Kemal zamanında aldığı tedbirlerle kayıp vermekten kurtuldu.

    10 - 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkacak olan Atatürk’ün bindiği Bandırma vapurunda 19 yolcu vardı. ( 19 Mayıs 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya’nın 19 Mayıs ve Ötesi adlı makalesinden)

    11 - 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarihte 3 tane 19 rakamı vardır ki Atatürk’ün ömrü de zaten 3 x 19 ‘dur. 19 Mayıs 1919’da ise 2 X 19= 38 yaşındaydı.

    12 - 19 yıl Türk milletinin kaderine bilfiil hakim olmuş, Türk milletine baş komutan ve devlet başkanı olarak hizmet etmiştir. ( 1919-1938)

    13 - Milli Mücadele’ye fiili olarak başlanması için komutanlar ile yaptığı konuşma ve mecliste milli davanın gerçekleşmesi yolunda güdülecek siyasetin karara bağlanma tarihi de 19 Kasım 1919’dur.

    14 - Millete yayınladığı bir beyanname ile Osmanlı Devleti’nin hayat ve egemenliğinin sona erdiğini belirterek Türk milletini hayat ve bağımsızlığa kavuşturmak için, Ankara’da olağanüstü bir meclis toplanmasını ve Türk milletinin idaresini bu meclise devretmeyi 19 Mart 1920’de kararlaştırmıştır.

    15 - Sakarya Meydan Muharebesi’ni kazandıktan sonra, başarısına karşılık TBMM kendisine olan minnet ve şükranını belirtmek için 19 Eylül 1921’de kabul ettiği özel bir kanunla mareşallik ve gazilik unvanı vermiştir.

    16 - Hitabet sanatının şaheseri olan Büyük Nutuk’un sonundaki Türk Gençliği’ne Hitabesi de başlangıç cümlesi ile birlikte 19 cümledir.

    17 - Büyük devlet adamı ve eşsiz kahramanın adı ve soyadı “Mustafa Kemal Atatürk” de 19 harftir.

    18 - “Ne mutlu Türk’üm diyene” cümlesi de 19 harftir.

    19 - “İstikbal Göklerdedir “ Ne rastlantıdır ki Atatürk’ün bu sözleri de 19 harften oluşmaktadır.

    20 - 10 Kasım 1938’de ( 19 x 2 x 19 ) ( !0 Kasım günü saat 10+9=19 ) 3 x 19= 57 yaşında ölümlü yaşama gözlerini kapamıştır.

    21 - Cenazesi büyük bir merasimle 19 Kasım 1938 günü Yavuz zırhlısı ile İzmit’e götürülmüştür.

    22 - En büyük kahramanın ebediyete intikali üzerine arkadaşı ve halefi İsmet İnönü’nün Türk milletine beyannamesi 19 cümledir.

    23 - Doğum ve ölüm yılları 1881 ve 1938 sayıları 19 sayısının katlarıdır.

    24 - 1919 rakamında 101 tane 19 vardır.

    25 - İlk 19 yılda hazırlandı, 19 yılda siyaset ve askerlik alanında savaştı, üçüncü 19 yılda devlet başkanı sıfatı ile hizmet etti.

    Kaynak: Mustafa Kemal Atatürk, Nesa Basın Yayın Organizasyon Tic. A.Ş., Ekim 1999




  • doğum günün kutlu olsun Atam saygıyla anıyorum
  • link kırık
  • Yahu benim yazım niye silindi?

    Aloooo yöneticiler?Ne yazdık yine?

    Yeter artık.
  • UP
  • UP UP UP
  • Beyler Ayıp Ata ya saygınız Var ise Türkçe ye saygınız varsa Yapmayın şunu

    UP değil


    YUKARI
  • Atam doğum günün kutlu olsun.
  • Halkımız bugün gereken kişilere en güzel cevabı verecektir.

  • Seni Çok Özledik Atam,Doğum Günün Kutlu Olsun

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi General Stalin -- 19 Mayıs 2006; 2:20:07 >
  • ATAM DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN
  • İyiki Varsın.....

    Avatarlarımıza Bunu koyalım mı arkadşalar..

    msnde..

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!


    İzindeyiz...
  •  19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!



     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!
     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!
     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!
     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!
     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!
     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi General Stalin -- 19 Mayıs 2006; 2:31:17 >






  • Yarınlık yeni imzam bu olacak.
  • süper avatarlar varr..


    arkadşlar msn nicklerinde bazen bu siteden Atatürk'ün sözlerini alıp koyuyorumm.
    belki işinize yarar.bi bakın derim.http://www.tsk.mil.tr/anitkabir/atasoz.htm


  • quote:

    Orjinalden alıntı: JR.IVORY

    süper avatarlar varr..


    arkadşlar msn nicklerinde bazen bu siteden Atatürk'ün sözlerini alıp koyuyorumm.
    belki işinize yarar.bi bakın derim.http://www.tsk.mil.tr/anitkabir/atasoz.htm




    Teşekkürler JR.IVORY




  • Hayatta en hakiki gerçek, pozitif bilimdir.

    Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.

    Türkiye Cumhuriyeti mutlu, zengin ve muzaffer olacaktır.

    Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.

    Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.

    Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.

    Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.

    Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.

    Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.

    Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.

    Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.

    Geldikleri gibi giderler. ( İstanbulu işgale gelmiş İngilizlere ithafen- Samsuna yola çıkmadan, gemiye binmeden önce söylemiştir.)

    Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar( bir bütün olarak tek parça ) kalacaktır.

    Bu millete çok şey öğretebildim ama onlara uşak olmayı bir türlü öğretemedim.

    Ne mutlu Türküm diyene,

    Yurtta sulh, cihanda sulh.

    Sizlere saldırmanızı değil, ölmenizi emrediyorum. ( Çanakkale Savaşında Söylemiştir.)

    Memleketin efendisi hakiki müstahsil olan köylüdür.

    Doğruyu söylemekten korkmayınız.

    Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.

    Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.

    Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri !

    Büyük hedefimiz, milletimizi en yüksek medeniyet seviyesine ve refaha ulaştırmaktır.

    Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür.

    Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri zaferlerden sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler kazanmaya devam edeceğiz.

    Zafer, "Zafer benimdir" diyebilenindir. Başarı ise, "Başaracağım" diye başlayarak sonunda "Başardım" diyebilenindir.

    Egemenlik verilmez, alınır.

    Egemenlik, kayıtsız şartsız ulusundur.

    Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.

    Öğretmenler: Yeni nesiller sizlerin eseri olacaktır.

    Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı varolmalarının yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.

    Biz Türkler tarih boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz.

    Milletimiz davranışlarında ve gayretlerinde sarsılmaz bir bütünlük gösterdiği için başarılı olmuştur.

    Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.

    Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.

    Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

    Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.

    Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.

    Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.

    Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

    Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.

    Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.


    Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

    Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.

    Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.


    [b]Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.

    Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla arttırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.

    İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

    Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.

    Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.


    Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.

    Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti bir kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

    Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.

    Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen payidar yaşayacaktır.


    Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

    Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.

    Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.

    Mualimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.

    Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir.

    Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır.

    Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.

    Türkiye'nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder.

    1. ARA

    İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!

    Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.

    Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.

    Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gâyelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.

    Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.


    Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.

    Hayatımın bütün devrelerinde olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi, her nevi şahsî duygularımı milletin kurtuluşu ve mutluluğu adına feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askerî hayatımın ve gerek siyasî hayatımın bütün devir ve bölümlerini işgal eden mücadelelerimde daima hareket kuralım, millî iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur.

    Pekâlâ bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar güttüğüm gaye, hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem, daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır.

    Memleket ve milletin kurtuluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir maksadım yoktur. Bu, bir insan için kâfi bir sevinç ve haz temin eder. Benimle beraber olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı maksadı takip etmektedirler. Şahsî ve ailevî huzur ve mutluluğun, milletin huzur ve mutluluğuyla ayakta durduğunu, memleketin güvenlik ve dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu gerçek ve ciddî bir surette anlamışlardır. Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihine lüzumu kadar bilgimiz vardır, Mazinin derslerini, bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatinden mahrum değiliz. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz. Yapacağımız hizmetlerin, iftihar sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.

    (Çevresindekilere söylediği bir söz) : Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin!

    Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri; fakat bu ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi maddî emellerin tatminiyle ilgili bulunmuyor. Ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini, vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da gerektiği gibi yapılmış bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın ilkesi, bu olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu koruyacağım.

    Allah bilir, hayatımda bugüne kadar orduya faydalı bir üye olabilmekten başka vicdanî bir emel edinmedim. Çünkü vatanın korunması, milletin mutluluğu için her şeyden evvel ordumuzun, eski Türk ordusu olduğunu dünyaya bir daha ispat lüzumuna çoktan inanmış idim. Bu inanca ait emellerimin şiddeti, ihtimal beni pek ziyade aşırı davranışlı göstermişti. Fakat zaman, saf ve temiz dimağlardan doğan fikrî gerçekleri -kabulünden çekinilse dahi- uygulattırır.

    Bütün vazifelerin üstünde bizim de bir vicdanî vazifemiz vardı; o da, herkesin sudan bir takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur

    Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum. Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonra da devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir, büyük yetkidir.

    Biz, eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten, hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz.

    Millet ve memleketin sayesinde kazanılan rütbe ve refahın bir ehemmiyeti, bir kutsallığı vardır. Biz bunlardan, ancak yine bu aziz millet ve memlekete borçlu olduğumuz son bir namus vazifesini yapmak içîn ayrıldık. Milletin kendi hayatını kurtarmak, kendi meşru hakkını müdafaa etmek için çıkardığı sese iştirak etmek, her kendini bilen vatandaşın vazifesidir. Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa umumî şerefsizliğin yıkıntısı altında, şunun bunun kişisel şerefi de parça parça olur. Biz, o umumî şerefi kurtarabilmek için harekete gelen millete ruhumuzla iştirak ettik, iştirakimize mâni olabilecek şahsî rütbeleri, mevkileri de umumî şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğruna feda ettik.

    Ben, gerektiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.

    Mallarını millete bağışlaması nedeniyle söylemiştir) : Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır!

    Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen, bu saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım! Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!

    Savarona yatında kabul ettiği Romanya Kralı Karol 'un, görüşme sırasında Almanya ile Çekoslovakya arasındaki Südet meselesine temas etmesi ve Atatürk'ten Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Beneş 'e bazı telkinlerde bulunmasını rica etmesi üzerine, görüşmeyi dinlemekte olan zamanın Dışişleri Bakam Tevfık Rüştü Aras 'a söyledikleri):Majeste Kral'm söylediklerini dikkatle dinledim. Benden, bir devlet reisine kendi ülkesinden bir parçayı Almanlar'a terk etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar? Benim gibi, bütün ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bîr karış toprağım başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir şeye nasıl aracı olur? Görüyorum ki Majeste Kral, beni ve karakterimi iyi tanımıyorlar.

    2. ARA

    Ölüme doğru en çok atılanlardan biriyim. Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok muharebelere iştirak ettim. Hattâ ölüm bir defa, kalbimin yanından sıyırarak geçti. Kalbimin üzerinde bir saat vardı ve bu saat, mermi parçasının şiddetini kırdı.

    Her zaman tekrar mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben herhangi bir teşebbüste ön ayak olmuşsam, bu hizmet ve teşebbüsün temel kaynağı, saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına varlığımı, hayatımı vereceğim aziz milletime, sizlere dayanmaktadır. Bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalâde işler yapmaya kabiliyetli kahramanlar bulunabilir. Ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar; meğer ki bir umumî hissin ifadesi, temsilcisi olsunlar! Ben milletimin düşünce ve duygularını yakından tanımaktan, aziz milletimde gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı belirtmekten başka bir şey yapmadım. Onun bu kabiliyet ve duygularını sezip tanımakla övünüyorum. Milletimdeki, bugünkü zaferleri doğurabilecek özelliği görmüş olmak... Bütün bahtiyarlığım işte bundan ibarettir.

    Arkadaşlarımız ve milletin bütün fertleri gibi, millî davamızda benim de emeğim geçmiş ise, bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu şahsıma atfetmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevî şahsiyetine atfediniz. Ben, milletin bu yüksek, manevî şahsiyeti içinde bir naçiz fert olmakla bahtiyarım. Efendiler, millet bütünüyle manevî bir şahıs halinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan kaldırdı.

    Milletimle yakından ve gösterişten uzak karşılıklı görüşmenin zevkini, bahtiyarlığını anlatamam. Her ne vakit milletimin karşısında kendimi görsem, her ne vakit milletimin fertlerinden birkaçının yüzüne baksam, oradan ruh ve vicdanıma gelen ışık, benim için en kıymetli bir ilham ve verim alevi oluyor!

    30 Ağustos'ta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk Milleti'nin yanımda bulunduğu halde, idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür.

    Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim, vatandaşlarımdan gördüğüm itimat ve destekdir. Bütün vazifelerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem, emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir.

    Samimî olarak bu memleketin, bu milletin menfaatine yapılacak bir iş olsun, ben onu göz önüne almayayım; bu, mümkün değildir. Yalnız, işin gerçekten millete menfaati olmalı ve teklifin samimî olarak yapıldığına ben inanmalıyım.

    Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenab-ı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükrederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hizmetinde olmakla iftihar edeceğim.

    Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi vaat etmedim. Ben yapacağım dediğim zaman, buna inanmayanlar vardı. Buna rağmen hareket ettim. Görüyorsunuz ki başardık. Benim ve benimle çalışanların güveni vardır ki, yeni hedeflerimize de başarıyla varacağız. Şimdiye kadar söylediklerimin gerçekleşmiş olması, bütün tasavvurlarımın beni yalanlamaması, milletin ciddî ve samimî olarak bana yardımcı ve destek olmasıyla mümkün olmuştur. Onun için yeni gayelere erişmek için de bu yardım ve desteğe ihtiyacım vardır; onu benden esirgemeyiniz!

    Benim şan ve şerefimden bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz öğüdüm budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belasıdır; ilk önce kafası kırılacak adam budur! Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım şerefim vardır, asla başka değilim.

    Ben zannediyorum ki, millet fertlerinin hiç birinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla girişim görüldüyse bu benden değil, milletin bileşkesinden çıkan bir girişimdir. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdanî eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı; bendeki girişimlerin hiçbiri olmazdı. Millete ait meziyetleri yalnız şahıslara bırakan anlayış, eski idarelerin sistem ve usul meselesinden doğuyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin kuruluş şekli, sadece bir şahsın menfaatlerini ve arzularını tatmine yönelmiş idi. Şahısların bu arzu ve emellerine hizmet eden millet, gösterilen büyüklüklerin şerefinden asla payını alamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete yüklenirdi. Bugün bu hâl mevcut değilse, millet kendi büyüklüğünü olduğu gibi dünyaya göstermişse, fazlalık bende değil, bugünkü idarenin niteliğindedir. Bu şekil mevcut oldukça, bu mevkie çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz.

    Sizden olan bir şahsa, sizden fazla ehemmiyet vermek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde odaklaştırmak, geçmişe, bugüne, geleceğe, bütün bu zamanlara ait bir toplumun meselelerinin aydınlatılması ve belirtilmesini yüksek bir topluluğun tek bir şahsiyetinden beklemek elbette ki lâyık değildir, elbette ki lâzım değildir.

    Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak kudretinde olmayan bir adamım. Çünkü ben, bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim.
    Ben, ancak daha iyisini yapabildiğim şeyi tahrip edebilirim; yapamayacağım şeyi de tahrip edemem.

    Ben o adamım ki ordunun memleketi, milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim sahasına dahil işlerde ben emir vermem. Bu alanda, isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için, siz kendi ilminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal ilmin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.

    Ben, sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı?

    Hayat kısadır. Bunu kutlama ve taçlandırma için, insanların genellikle makul gördükleri vasıta evliliktir. Bu umumî kurala uymayanlar, pek sınırlı ve müstesnadırlar. Bu istisnaları oluşturanlar da, esas kuralın fenalığından değil ve fakat tersine bu güzel kurala inanmadan kendilerini meneden sebeplerin mahkûmu olduklarından, belki evlenmiş olmaktan korktuklarından fazla bedbaht olanlardır, inkâr edilmez bir gerçektir ki insanlar, hayat, kadınsız olamaz. Evli olanlar, hayatın vazgeçilmezini temin etmiş ve bütün düşünce ve isteklerini bir maksat, bir meslek, bir amaca yöneltmiş olur. Ancak talih, eşlerin ruh ve kalplerini iyi geçindirsin!

    Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir, çoluk-çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız; bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş...

    Bursa'da kendisini karşılayan çocuklara söylemiştir): Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!

    Bir alay karargâhının temel atma töreni esnasında bir koyunun temel için açılan çukura doğru, yere yatırılıp boğazından kesilmek üzere olduğunu gördüğü zaman, İran Şahı Rıza Pehlevi ile aralarında geçen konuşma):Atatürk -Ben kana bakamam! Bir tavuğun dahi boğazlandığını görmeye tahammülüm yoktur.Şahinşah -Ya bu kadar çok bulunduğunuz büyük ve kanlı muharebe meydanları?...Atatürk -Ha, o başka meseledir; öyle yerlerde cesetlerin üzerinden atlayarak yürürüm. O bambaşka bir iştir.

    Birçok zaferler kazandım. Fakat, bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum.

    Ben, muharebelerde dahi düşmanın üzerinde bir kin duymam; yalnız askerlik kurallarının tatbikini düşünürüm.Ben başkalarının yaptığı ilkelere değil, ancak kendi ilkelerime uyarım.

    Benim gözümde hiçbir şey yoktur; ben yalnız liyakat âşığıyım.

    Hiçbir zaman şahsî gücenikliklerimi, birtakım olumsuz girişimlerle tatmine kalkmak adîliğine tenezzül etmem.

    Benim müstesna olduğuma dair bir kanım yoktur.

    Ben ölürsem soylu milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla gönlüm rahat!

     19 Mayıs. ATAMIZ, ATATÜRKÜMÜZÜN BUGÜN DOĞUM GÜNÜ!


    Mustafa Kemal ATATÜRK




    Düşüncelerine, aklen ve gönülden bağlılığımız sonsuza dek, sürecektir.

    Türk milletinin, Gençlik ve Spor bayramı ve Atatürkümüzün resmi doğum günü kutlu olsun.

    " Atatürkü Anma " kısmını red ediyorum..!

    Mustafa Kemal Atatürk, hergün, yeni bir insanda yeniden doğmaktadır. Türk milleti, hergün Atasını anmadığı sürece, tarihsel hatalara tekrar, tekrar düşme tehlikesi belirmiştir. Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetinin diğer tüm vatandaşları gibi değerli bir vatandaşı olarak, Türkiyemizin gerilemekte olduğu son dönemlerde, her günün " Atatürkü Anma Günü " olarak kabul edilmesinin gerekli olduğuna inanıyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi DAEDALUS -- 19 Mayıs 2006; 11:39:10 >




  • Arkadaşlar Milli Bayramlarımız birliğimizi beraberliğimizi pekiştirmek ve güçlendirmek için güzel fırsatlardır bu günleri değerlendirmeye bakalım.

    Değerli arkadaşlar 19 Mayıs Bayramını tıpkı Anneler günü veya Babalar günü gibi kutlayalım herkes tanıdığı genç arkadaşlarının bayramını kutlasın Annesine Babasına bu benim bayramım Anneler günü veya Babalar günü gibi bu benim için özel bir gün ve banada bugün böyle yaklaşmanızı istiyorum (bu günün anısına) desin böylece daha coçkuyla ve heyecanla kutlamış olmaz mıyız ? Belli mi olur belkide zamanla Anneler günü gibi evrensel bir boyutta kazanır aynı şeyi 23 Nisan Çocuk bayramı içinde öneriyorum 23 Nisan'da tanıdığımız tüm çocukların Çocuk Bayramını kutlayalım ve yakınımız olan çocuklara ufakta olsa hediyeler alalım annelerine ve Babalarına çocuklarına hediye almalarını önerelim böylece bu bayramlar daha beklenesi ve özel olmaz mı bizden sonraki kuşaklara daha güzel aktarlmaz mı?
    Hadi hemen şimdi başlayalım arkadaşlarımızın bayramını kutlayıp ellerini sıkalım, olmadı birer mesaj atalım


    TÜRK MİLLETİ VE TÜM GENÇ ARKADAŞLAR BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.