Şimdi Ara

TÜRKLÜK ve OSMANLI (Siyasi/Dini değil Tarihi bazlı tartışma yapılmasını rica ediyorum)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
204
Cevap
0
Favori
7.238
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Bütün tarihi kaynaklar, Osmanlı Devleti'nin Türk ulusu tarafından kurulduğunu kanıtlamaktadır. Ancak, kuruluş aşamasını tamamlayan ilk kuruculardan sonra, Osmanlı padişahlarının ne denli Türk oldukları kuşkuludur. Çünkü, kuruluş dönemindeki koşullarda geçerli olan; komşu ülkelere saldırma ve onlardan savaş tazminatı ve ganimeti alma siyasasına dayalı olarak güçlenip zenginleştikten sonra, yatak odalarını, "harem'ler kurarak zenginleştiren padişah-halifelerin birçoğu sayesinde, ırk ve kan birliği bozulmuş olduğu görülmektedir. "...Bütün kadın sultanlar, bütün padişah anaları, hep yabancı ırklardan alınan köle kadınlardan geldiler. Hanedanda bu kan yabancılığı, Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahına kadar devam etti"(1)

    Belki bu özelliklerinden dolayı, "halife" sanlı padişahlar, bu sanın yarattığı olanaklardan yararlanarak, yönetimi altında bulunan ve özellikle "Türk" kimliği taşıyan yönetilenleri tıpkı bir sürü gibi yönetmeyi yeğlemişlerdir.

    Henüz kuruluş dönemi olan 1466 yılında yapılan bir derlemede, "Türk iti şehre gelince Farisice ürer" denilmektedir.(2) Osmanlı şairlerinden Baki'nin, "Muhteşem Süleyman" olarak bilinen padişaha sunduğu bir şiirinin Türkçeleştirilmiş dizeleri şöyle:

    --------- "Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olamaz.
    --------- Ey hoca Türk toplumundan olanın başı kabadır.
    --------- Türk, sultan olma yeteneğinden yoksundur."

    Yine bir Osmanlı şairi olan Nef'i ise; "Tanrı, Türke irfan çeşmesini yasaklamıştır" demiştir.
    Divan-ı Hümayun yazmanlarından Hafız Hamdi Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde, "Baban da olsa Türkü öldür" nakaratını kullanmakta, üstelik bu sözün İslam Peygamberi Hz. Muhammet'e ait olduğunu vurgulamaktadır. Sadece bir kıtasını yineleyelim:

    -------- "Sakın Türkü insan sanma.
    -------- Bir an bile olsa Türkle birlikte olma.
    -------- Türk eline şeker olsa o şeker zehir olur.
    -------- Türkün başını keserken sakın gam yeme.
    -------- Baban da olsa Türkü öldür."(3)

    Osmanlı tarihinde çok saygın bir konumu olan Fatih bile, Otlukbeli Savaşından dönerken, elinde bıçak olan birisine ne yaptığını sorduğunda; öldürülen Türkmenlerin kulaklarını keserek küpelerini topladığını öğrenmiş ve "İşine devam et" demiştir.

    Hırvat kökenli, Sadrazam Kuyucu Murat döneminde (1606-1611), 155.000 insan doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. Aman dileyen insanlara Kuyucu'nun yanıtı "Vurun şu pis Türkün başını" olmuştur. Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat, Osmanlı'nın yetkilisi, öldürülen çocuk da Anadolu'nun evladı Türktür. (Olayı ayrıntıları ile Osmanlı tarihçisi Naima'dan öğrenmek olasıdır.) Yavuz Sultan Selim'in, halifeliği zorla da olsa aldıktan sonra, yönetim ile Türk ulusu arasındaki anlayış ve ideoloji ayrılığı açık şekilde çelişmiştir. Yönetime dayalı şeriatçı anlayış üst yönetime egemen olur iken, Anadolu'da yaygın olan Alevilik sayesinde Türk dili kendini koruma olanağı bulmuştur. Yönetimin Anadolu'yu dil unsuru aracılığıyla Araplaştırmasına ve Acemleştirmesine karşı olan bu halk, yok edilmek istenmiştir. Bu nedenle Anadolu'da öldürülen Türk sayısı, Yavuz Sultan Selim zamanında 40.000 kadardır. Bu gerçek Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk halkından koptuğunun açık bir kanıtıdır.(4)

    Osmanlı tarihçisi Naima aynı bilinç içinde şöyle yazmaktadır: "Türkmen çözülüp gitmesi yamandır, cem-ü iltiyamına derman yok." Yani, Türk ulusu ve unsuru öylesine eriyip çözülecektir ki, bir daha birleşmesinin ve bütünleşmesinin ilacı ve dermanı olmayacaktır.

    Osmanlı tarihçisi Naima "Tarihi"nde Türkler için; nadan (kaba) Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk ifadelerini kullanmaktadır.(5)

    Aslında Türkler hakkındaki kötü yargılar Selçuklulardan beri yaygındır. Örneğin, Selçuklu yazar Aksaraylı Kerimeddin Mahmud, şunları yazmıştır: "Hunhar Türkler, köpek ve kurt gibidirler, ellerine fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirler, fakat düşman kuvvetleri gelirse kaçarlar."(6)

    Osmanlı düşüncesinde, "kavmi necip" olarak görülen Araplar karşısında Türk ulusu aşağılanmıştır. 1912 yılında Sebilürreşt dergisinde çıkan bir yazıda; "Türk" deyiminin kullanılması, dinsizlik, kâfirlik sayılıyordu. "Türk hükümeti", "Türk ordusu", "Türk ülkesi" deyimlerinin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu. 1913 tarihli "Mecmuai Ebuzziya" dergisinin 94. sayısında; "Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir. Bizler yani Türkler Müslümanlık içinde erimişizdir. Türk falan değil, sadece Müslümanız. Buharalı hanlar bile kendilerini Türk saymazlar. Zira onların cetleri de vaktiyle Türkistan'ı zaptetmiş olan Araplardan başka bir şey değildir," demekle, kendisini ve Anadolu'da yaşayan bütün insanların kimliğini inkâr ediyordu. Üniversite profesörlüğü de yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı "İslam'da Davai Kavmiye" adlı kitabında, Türke karşı savaş açmış ve "Türkün geçmişini bilmesine ve öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok... gerekli olan şeriatı öğrenmektir," demiştir. 1919-1920 yıllarında Şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve Padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise, Türke Türklük benliği vermek isteyenlere "soysuzlar" yakıştırmasında bulunmuştur.(7)

    Bu tutum ve koşullar içerisinde "Türk" kimliği, yönetimin merkezi olan İstanbul'dan uzak, savaştan savaşa asker toplamak için anımsanan, Anadolu köylerinde kapalı bir kültür içinde dili ve töreleri ile yaşamıştır. Zaman içinde "Türk" yöneticisine o denli yabancılaştırılmış ki, kimi kez "Osmanlı Efendisine Türk' demek hakaret sayılmış", "Türk" sözcüğü, Anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur.(8)

    İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türke kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır.(9) İstanbul'un alınmasından 4. Murat'ın ölümüne dek geçen 187 yıl içinde, devşirmelerden 66, Türk kökenlilerden de 10 kişinin sadrazamlığa atandığını, aynı dönemde devşirmelerin toplam 167 yıl, Türk kökenli sadrazamların da 17 yıl görev yaptığı(10) gerçeği, Türklere yaklaşımı gösteren ayrı bir kanıttır. Padişahlar, yakın korumalarını da hep devşirme (kul-köle) olanlardan seçmişlerdir.

    Osmanlı yönetiminin bu tutumuna karşın halk da kendi arasında birlik ve beraberlik içinde değildi. 12. yüzyıl ortalarında Ahmet Yesevi'nin kurduğu; Türk geleneğini, dilini ve kültürünü Şamanlık ile bütünleştiren (Bektaşilik gibi) tarikatlar Anadolu'da yayılmaya başladı. Bir taraftan Yesevi yanlısı ve Türk kimliğini taşıyan tarikatlar yayılır iken, öte yandan da, Sünni İran kültürünü benimseyen Nakşibendi Tarikatı, yeniliklere karşı koyma alışkanlığını güden Zeyni Tarikatları ve Fars diline önem verdiği için daha çok aydınlar (!) arasında yayılan Mevlevilik, yaygınlık gösteriyordu. Bu tarikatlar içinde, Türk kökenli olanları, doğal olarak Arap kültürü görmüş olan medreselilerce aşağılanmaya çalışıldı. Bu koşullar altında Türk halkı kendi yurdunda aşağılanmış oldu. "Kaba Türk", "Anlayışsız Türkler", "Pis Türkler" gibi önyargılar dönemin özelliklerinden oldu.(11)

    Osmanlı yönetiminde Türke yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir:

    --------"Türk değil mi, Merzifon'un eşeği,
    --------Eşek değil, köpekten de aşağı."

    Osmanlı'nın bu yaklaşımına Türkün verdiği yanıt, bir şiirin dizelerinde şu şekilde yer almıştır:

    --------"Şalvarı şaltak Osmanlı
    --------Eğeri kaltak Osmanlı
    --------Ekmede yok biçmede yok
    --------Yemede ortak Osmanlı"(12)
    Kendi yöneticilerinin bu tutumu karşısında, yabancılardan da olumlu yorum beklenemezdi. Yabancılar, Türkleri "yaklaşık 1000 yılına kadar Arapların esiri olan Türkler dağ insanı niteliğinde bir kavimdir"(13) şeklinde yorumluyorlardı.

    Ulusçuluğun etkisi ile etnik kökenlilerin, Osmanlı yönetiminden birer birer ayrılmaya başladığı 19. yüzyılın ilk yarısında hatta sonlarında bile, Osmanlı yönetiminin Türke olan yaklaşımı değişmemişti. 1874 yılında "Dünya Tarihi" kitabının yazarı, Askeri Okullar Bakanı Süleyman Paşa, "Osmanlı devletin adıdır, milletimizin adı Türktür" görüşünü savunmasına karşın, bu düşüncesini kendi kitabında bile kullanmaya cesaret edememişti.(14)

    Koçu Bey, 4. Murat'a sunduğu risalesinde (küçük kitap) Türkler hakkında şunları yazıyordu: "...mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, Türk, çingene, tatar, kurt, ecnebi, laz, yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, yol kesen, yankesici ve diğer çeşitli kimseler..."

    "Harem-i Hümayuna kanuna aykırı olarak Türk ve yörük, çingene, Yahudi, dinsiz, mezhepsiz, nice kallaş ve ayyaş şehir oğlanları girer oldu." Bu sözler yazılıp Türk olduğu söylenen Padişaha veriliyordu.(15)

    Abdülhamit'in Araplara ve islamiyete dayanan siyaseti, Türkü, Türkçüleri baş düşman olarak görmekteydi. Onun zamanında "Türküm demek, Türkten söz etmek büyük suçtu".(16) Devletin dayandığı kendi halkına bu denli yabancılaşmasından olsa gerek, Osmanlı Devletinde kamu ile ilgili belgelerde, Türkçe sözcüğe 1876 Anayasasına değin rastlanmadı.(17) Zaten, dini ile dilini de değiştiren bir ulusa Osmanlı Devletinden başka yeryüzünde rastlanmamıştır.

    Osmanlı yönetimi, kendilerini Türk olarak görmedikleri için, Türk kökenliler "azınlık" konumunda kaldı. 1897 tarihinde, bir İngiliz gezgini şunları söylüyordu: "Türk adı nadiren kullanılır, onun iki yolda kullanıldığını işittim; ya bir ırkı ayırt eden deyim olarak, örneğin bir köyün 'Türk' veya Türkmen' olup olmadığını sorarsın, ya da bir hakaret deyimi olarak, örneğin İngilizce söyleyeceğin 'eşek kafalı' anlamında, 'Türk kafa' diye homurdanırsın."(18)

    Aynı yıllarda, Türk-Yunan Savaşı ortamında Şair Mehmet Emin'in yayımladığı kitapta, "Ben bir Türküm dinim cinsim uludur" dizeleri yer alıyordu. Ancak, üstünlüğü kanıtlamak için şiirler yeterli değildi. Kendi yöneticisi tarafından aşağılanan, üst üste gelen yenilgiler sonucunda benliğini, kişiliğini yitiren ve varlığını yitirmek üzere olan Türk halkı tarihin en zor dönemini yaşıyordu.

    Yabancıların Türk imgesi ise Osmanlı'nın, Türke yaklaşımından farklı değildi. Türkologlara göre Türkler; insanlar arasında anlayış bakımından sonuncudur. İnançtan ötesini kavrayamazlar; anlamaya da çalışmazlar... İslam dininin Türkler üzerindeki etkisi iyi sonuç vermemiştir. Türkler, Müslüman Asya'nın Avrupa'ya karşı savaşan askeri oldu. Müslümanlık, Türk dehasına ters düştü. İslam, bu "Yarı Çinliler"den "Acımasız İranlılar" yarattı.(19)

    Türk aydınının durumuna gelince; çok az sayıda olsa da uyanma belirtileri başlamıştı. Bunlar arasında en önemlisi Ziya Gökalp adını taşıyor.

    --------"Sorma bana oymağımı boyumu,
    --------Beş bin yıldır millet gibi yaşarım...
    --------Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı,
    --------Türküm, bu ad her unvandan üstündür,"

    diye haykırıyordu.
    Öte yandan, özgür düşüncenin olmadığı bir ortamda, kendi ulusal çıkarlarını savunma olanağından yoksun olan bir avuç kişi yurt dışında özgürlük arıyorlardı. Bu aydınlar, yurt özlemi ile, ülkelerinden aldıkları yüz kızartıcı haberlerin ve kötü gelişmelerin ezikliği içindedirler. Onlardan birisi, o günlerin koşullarını, şu duygusal satırlarla günümüze aktarmaktadır: "Bir mayıs sonu ya da bir haziran başı idi. Bağımsız fakat, bütün kalbiyle İttifak Devletlerinin zaferini kutlayan bir Avrupa şehrinde, başım eğik, gözlerim yaşlı dolaşıyorum. Yüreğim bir derin uçurum, kafam bir cehennemdir. ...Gün geçmiyor ki, bir mağazada bir lokantada Türk olduğum anlaşılınca acı bir alay edilme veya ağır bir hakaretle karşılaşmayayım. ...lakabımız 'makak'tı. (bir çeşit şempanze maymun türü). ... gönül verdiğimiz genç kızlar Türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu.

    İşte, o şehrin bu cehennem atmosferi içinde, bir gün yılgın ve çekingen dolaşırken, gözlerim, ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi: 'Bir Türk generali İtilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor.' Titreyerek gazeteyi aldım. Yürürken okuyorum; 'Mustafa Kemal Paşa isminde bir Türk generali.' "(20)
    İşte o Mustafa Kemal önce bölgesel sonra ulusal toplantılarla Türke Türklüğünü, dünyaya insanlığını anımsatacak uğraşısını başlatmadan önce geldiği İstanbul'dadır.

    Ancak biz başa dönerek, Osmanlı yönetiminin birinci derecede yöneticisi konumunda olan padişahların kökenlerine bir kez göz atalım. Böylece, 3. padişah olan 1. Murat'tan başlayarak padişah analarının kökeni öğrenilecek, Türk Ulusunun kanı ve canı üzerine kurulan saltanata karşın, Türke düşman oluş nedeni daha iyi anlaşılacak, "ecdat" özlemi çekenlerin "ecdatları" daha iyi tanınmış olunacaktır.


    __________________________________________________ ________________
    Dipnotlar:
    1) Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya'dan... C.2, s.440.
    2) Burhan Oğuz'dan aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 118.
    3) Aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 121.
    4) Çetin Yetkin, Türk Halkı... s.161.
    5) Naima Mustafa Efendi, Tarih-i Naima, Türkçeleştiren: Zuhuri Danışman, İstanbul, C.1, s.168, 238, C.2 s.536. C.3, s.1180, C.4 s.169.
    6) Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.12.
    7) Mustafa Coşturoğlu, a.g.y., s.278, 279.
    8) Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, s.22, 23, Cahen'den aktaran, Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, s.1.
    9) Hikmet Bayur, a.g.y., s.15.
    10) Hikmet Bayur, a.g.y., s.17.
    11) Özer Ozankaya, Türkiye'de Laiklik, İstanbul, 1990, s. 253.
    12) Özer Ozankaya, a.g.y., s.121.
    13) Warshew'den aktaran, Bozkurt Güvenç, a.g.y., s. 311.
    14) Bozkurt Güvenç, a.g.y., s.26.
    15) Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.145.
    16) Esat Kamil Erkut, a.g.y., s.63.
    17) M.Rauf İnan, Atatürk'ün Evrenselliği, Önder Kişiliği, Eğitimci Kişiliği ve Amaçları, Ankara, 1983, s.198.
    18) Ramsay'dan aktaran, Bernard Lewis, a.g.y., s.331.
    19) Türkoloji uzmanı Cahun'dan aktaran, Bozkurt Güvenç, a.g.y., s.308.
    20) Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, İstanbul, 1971, s.24, 25.




    ALINTIDIR..
    (Hüsnü Merdanoğlu'nun, 1999 yılında ikinci baskısı yapılan Atatürkçü Düşüncenin Evrenselliği adlı çok önemli eserinin 102-106. sayfalarında yazılanların tam metnini)

    Kullanılmış olan ARGO'lar için özür dilerim Kültür Bilim'in yapısına aykırı olmadığını düşündüğüm için şair'lerin şiirlerini sansürleme ihtiyacı duymadım



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi EngineerInDefenceInd -- 18 Ağustos 2008; 14:31:03 >







  • 15 günlük yıllık iznimin ardından SENDROM SENDROM takılıyorum PC başında ama kimse Kültür Bilim'e takılmıyor sanırım bu saatlerde.. :(
  • Güzel bir paylaşım olmuş sağol.

    Bence bu tür düşüncenin en en yaygınlaştığı dönem Osmanlı'nın halifeliği ele geçirdiği dönemden itibaren başlar.

    Arap kültürü etkisi altına giren yönetim ve Arap kültürünün çıkar siyasetine dayalı olması daha o günden itibaren Türk kültürünü bitirmeye başlamıştır.

    Ayrıca yabancılarla yapılan evliliklerde bana göre önemli değil.Çünkü Atatürk'ün milliyetçiliğini ele alacak olursak benim Türklüğüm kanımdan değil kültürümden gelir.Eğer ben Türksem bu kanımdan dolayı değil kültürümden gelir.

    Bu konuda Ziya Gökalp ilk adımları atmıştır.Ancak Ziya Gökalp Turancılık görüşü nedeniyle tabana yayılamamış ve bunu ilerletememiştir.

    (Turancılığın tabana yayılamamasını ayrı bir topic açarak tartışmayı düşünüyorum.)

    Ancak Atatürk'ün de milliyetçiği kimliğe rağmen liberal kimliğe bürünmeyerek toplumun kültür değerlerini devletede yansıtmıştır.

    Bir diğer konu Türklerin aşağılanması konusuna gelince Arap kültürü ümmet davasından dolayı kendisini üstün görmüş ve bunun Osmanlı yönetimine işlemesiyle birlikte Türkler Osmanlı'da 2. sınıf vatandaş durumuna düşmüştür.

    Bizi cahil olarak gören toplumlar,sadece çıkarları için ya da kafatasçılık nedeniyle bu sözleri söylemektedirler.



    Bir diğer konu bu aşağılamaların bugün hala devam etmesi.

    En basit örnek Mehmet Ali Birand'ın "Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar değerli bir ülkedir" sözüdür.

    Bizi aptal,gerizekalı,hayvan,görgüsüz olarak göstermek ,kendimizi buna inandırmamız için heryerde propaganda yapmak bir moda haline gelmiştir.

    Bu konuda hala Orhun Yazıtları ve Nutuk'un doğru anlaşılmadığını düşünüyorum.

    Özellikle Orhun Yazıtları konusunda çeviriler hep yabancılardan gelmiştir.Bunu Türk bilim adamlarının çevirmesi gerektiğini düşünüyorum.Ancak yabancıların çevirdiği kadarıyla bile bize büyük dersler vermektedir.

    Hocam seviyeli tartışma ararsan ben hep burda olurum birçok tartışmadan sonra Kültür Bilim konusuna girmek zor gelir oldu



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi marophat -- 18 Ağustos 2008; 15:40:58 >




  • açıkçası hem bizim başka ırklara karşı yaptığımız hem de bize karşı yapılan "aşırı milliyetçi" yaklaşımlardan asla hazzetmemişimdir.
    ama ümmetçilik ile bir teraziye koymam durumunda elbette milliyetçiliği tercih ederim..Gerçi şu son zamanlarda ümmetçilik ile aşırı milliyetçilik bir çok konuda omuz omuz hareket etmektedir o da ayrı konu..
  • quote:

    Orjinalden alıntı: EngineerInDefenceInd

    açıkçası hem bizim başka ırklara karşı yaptığımız hem de bize karşı yapılan "aşırı milliyetçi" yaklaşımlardan asla hazzetmemişimdir.
    ama ümmetçilik ile bir teraziye koymam durumunda elbette milliyetçiliği tercih ederim..Gerçi şu son zamanlarda ümmetçilik ile aşırı milliyetçilik bir çok konuda omuz omuz hareket etmektedir o da ayrı konu..


    Haklısın dahada devam eder bu konular ancak burda konuşmayalım.Tarihle ilgili paylaşım olsun sadece.Küfürlere,hakaretlere varan davranışlara varıyor.
  • yok mu tarihi bilgilerle bu konuya katkıda bulunmak isteyen kimse..
  • Bu nedenle Anadolu'da öldürülen Türk sayısı, Yavuz Sultan Selim zamanında 40.000 kadardır. Bu gerçek Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk halkından koptuğunun açık bir kanıtıdır.(4)
    Bunu tek bir kaynakla söylemen yanlış olur.Diğer kaynaklar öldürülenlerin alevi ve Türk olmadığını iddia ediyor.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Nedense o şairin bu şairin şiirleri alınarak Osmanlı'nın Türk hakkında ki düşüncesi budur mesajı verilmeye çalışılmış.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: _LoRDi_

    Bu nedenle Anadolu'da öldürülen Türk sayısı, Yavuz Sultan Selim zamanında 40.000 kadardır. Bu gerçek Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk halkından koptuğunun açık bir kanıtıdır.(4)
    Bunu tek bir kaynakla söylemen yanlış olur.Diğer kaynaklar öldürülenlerin alevi ve Türk olmadığını iddia ediyor.



    öldürenlerin alevi olması yavuzu haklı mı çıkarır? bir sultan dine sadece farklı yorum getirip öyle inanan bir mezhebi küfür mezhebe dahil olanları da kafir sayabilir mi? bir mezhebe bağlı insanları öldürmeyi cihat kabul eden bir zihniyetten pek de bişey beklenmez. bu ancak ve ancak yavuzun zorbalığı ve de Allaha karşı gelişidir. Allah değilmidir ki bir insan ı öldüren bütün insalığı öldürmüş gibi olur diyen?




  • Osmanlı Türklüğü ön plana çıkartsaydı 600sene hüküm süremezdi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vuslat06 -- 19 Ağustos 2008; 2:26:12 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika
    Yazıda anlatılanlar doğru mu değil mi tartışılır ancak yazıda Osmanlının Türkçülük yapmamış olması eleştirilmiyor aksine Osmanlı'nın türklüğü aşağılaması ve milletin beyninden türklük bilincinin silinmeye çalışılması eleştiriliyor.
    Osmanlı'dan ırk temeline dayanan milliyetçilik yapması beklenemez ancak Osmanlı, Türklük ekseninde kültür birliğine dayanan bir ulusalcılık da yapmamıştır. Tamamen ümmetçilik üzerine odaklanmıştır. Durum böyle iken Osmanlı'yı bir Türk devleti olarak benimseyemem.


    Osmanlıyı çok güzel kelimeler seçerek anlatmışssın!!Yada şöyle söyliyim Osmanlıyı anlamışssın!!

    """Milletin bilincinden silme""" derken hangi milletten sözediyorsun??Osmanlının bünyesinde onlarca millet ve topluluk var??Türklere özel bir devlet değil ki bilinç silme sözkonusu olsun??Ben bu kısmı pek anlayamadım..

    Dahası türkçü olmayan bir siyasetin ""Türklük ekseninde kültür birliğine dayanan bir ulusalcılık"" yapması da hiç mi hiç beklenemez!!!

    Söylediğin gibi Ümmetçilik Osmanlıyı kuran gücün temel açılımıydı...İmparatorluğun gücü ve yayılması da buradan geliyordu!!Fakat bu söylediğim devletin tamamen islami kurallara göre yönetildiği anlamına gelmesin!!

    Özetle Osmanlı hiçbir zaman bir türk devleti olmadı..Doğrudur!!

    Böylelikle yapısal anlamda tamamen "türkçü" olan Türkiye Cumhuriyeti'nin tarih müfredatında en başta 1923-2008 arası tarihin ayrıntılarıyla işlenmesi gerekirken neden Osmanlı Devleti'nin tarihini işlenir...Bu da ayrı bir merak konusu!!

    Yoksa Türkiye Cumhuriyeti'nin evlatlarına anlatacak bir tarihi yok mu??

    Kendi adıma bir müslüman olarak islamiyetin tüm kazanımlarını tutupta bir ırka hediye edilmesini bir ""hırsızlık"" olarak görüyorum!!






  • quote:

    Orjinalden alıntı: vuslat06

    Osmanlı Türklüğü ön plana çıkartsaydı 600sene hüküm süremezdi.


    O zaman tarihi araştır ve hüküm sürmüş diğer Türk devlerine bak.

    Bir 2. ümmetçilikmi yoksa OSman ve Orhan Gazi'nin Osmanlı'ya bıraktıklarımı Osmanlı'yı genişletmiştir.

    Halifeliği aldıkta yaklaşık 50 yıl sonra iç sorunlarla uğraşmaya başlamış bir 50 yıl daha sonra dışarda savaş kaybetmeye başlamıştır.

    Sorun olan şey islamiyetle birlikte Arap kültürününde Osmanlı'ya egemen oluşudur.

    Osmanlı'yla ilgili birkaç kitap okumanızı öneririm.Özellikle ahilik ve arap kültürünün sonrasında esnaf anlayışını anlamanız çok önemlidir bu konuda.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: marophat
    O zaman tarihi araştır ve hüküm sürmüş diğer Türk devlerine bak.


    Osmanlı İmparatorluğu bir türk devleti olmadığı gibi başka bir millete ait bir devlet de değildir..Dolayısı ile özel olarak "türk" devletlerinin ne yaptığı Osmanlıyı bağlamaz..Karşılaştırma yapmak bana mantıklı gelmiyor...

    "Halifeliği aldık" derken kimler aldı?Kimin adına aldınız?Kaç kişiydiniz??Bu kısmı anlayamadım..
  • öncelikle baylaşımın için sağol bence bu şairler bizi moğollarla karıştırdılar çünkü moğollar yağmacıdılar.ancak biz hiçbir zaman düşmandan kaçmamışızdır en azından toplu şekilde
  • quote:

    Yoksa Türkiye Cumhuriyeti'nin evlatlarına anlatacak bir tarihi yok mu??

    Kendi adıma bir müslüman olarak islamiyetin tüm kazanımlarını tutupta bir ırka hediye edilmesini bir ""hırsızlık"" olarak görüyorum!!


    Ben de Osmanlı'yı binlerce yıllık Türk tarihinden çalınmış bir dönem olarak görüyorum. Osmanlının Arap kültürü Türk kültürünü silemedi. Ozanlarla, Karac'oğlanlarla yaşadı. Yörüklerle yaşadı. Arap islamiyeti Türk'ün din anlayışını da silemedi. İslamiyet Anadolu'da "tasavvuf"a dönüştü. Arap islamiyetindeki sert ve katı tutum türk kültüründe harmanlanarak tasavvuf haline geldi. Osmanlı'nın kazanımından çok kaybettirdikleri var. En büyük kayıp kadınların kara çarşafa sokulması ve toplumdan soyutlanmasıdır. Oysa Türk kültüründe böyle birşey yoktur. Yörük yaşantısına kara çarşaf girememiştir. Kadınlar günlük yaşantıda aktiftir, kıyıda köşede saklanmazlar.

    Ben müslüman değilim. "Osmanlı" adı altındaki ümmetçi devlet anlayışını savunmam. Geçmişte bu topraklarda yaşamış halk ile köken, dil ve kültür bağım var. Olaya bu perspektiften bakarım.




  • Her ülkede bir asli unsur olur. Geçmişten günümüze bu böyledir. Türk yurtlarında asli unsur her zaman Türkler olmuştur. Örneğin Gök Türkler. Gök Türklerde, Türklerin Türk olmayanlarla evlenmesi yasaktı. Bu evliliği yapabilme hakkı sadece Kağan'lara aitti ama yabancı (Türk olmayan) bir kadınla evlenen Kağan'ın çocuğu tahta çıkıp Türk Yurduna baş olamıyordu. Türklerin arasına, Türk kökenli olmayan hiç bir düşünce, görüş, anlayış, felsefe vs. giremiyordu. Fakat Orta Asya'dan buralara gelip yabancılarla içli dışlı olunca işler değişti.

    Bu değişikliğin bedelini ödeyenlerin başında, Osmanlı zamanında yaşayan alevi Türkmenler gelmektedir. Alevi Türkmenler, özünde şu felsefeyi benimsemişlerdir; "müslümanlık Türk kökenli değildir, Türk töresinde de Türk kökenli olmayan bir din kabul edilemez." Bu anlayışla bir nevi müslümanlığın Türkçesi olarak adlandırılabilecek olan alevilik inancını benimsemişlerdir. İbadetleri Türkçedir, kendilerinden olmayana (Türk olmayana) da kız vermezler. Kız da almazlar.

    Osmanlı'da asli unsur müslümanlıktır. Din, lastik gibi sünebilen, her yola yollanabilen ve her yöne çekilebilen bir kavram olduğundan, her göze uyan camsız bir gözlüğe benzer. Osmanlı'da da bu sayede ne kadar arap, acem, fars, gürcü vs. varsa baş tacı ilan edilmiş ve sırf müslümanlığın sünnilik kolundan olmadığı için çok Türk'e zulmedilmiştir. Şimdi bunları unutmak mümkün değildir.

    Eğer Ulu Önder Atatürk, ümmet anlayışını yıkıp millet esasına dayanan bu devleti kurmasaydı, öyle görünüyor ki daha çok ceremesini çekecektik.




  • OSMANLI’DA ’’TÜRK’’ OLMAK;

    _ Türklerin, ’’Osmanlı’’ ve ’’Osmanlıca’’ hakkındaki düşünceleri;

    ’’ Türk diline kimesne bakmaz idi
    Türklere hergiz gönül akmaz idi
    Türk dahi bilmez idi bu dilleri ( Sarayda konuşulan dil kastediliyor )
    İnce yolu ol ulu menzilleri.’’

    Aşık Paşazade


    ‘’Şalvarı şaltak Osmanlı
    Eyeri kaltak Osmanlı
    Ekende yok , biçende yok
    Yemede ortak Osmanlı’’

    (Prof. Dr. Faruk Sümer’den aktaran Ş. Keçeli, 1995, s. 79 )

    “Fuzuli, gökten yere insen sana yer yok

    Yürü var gel, ya Arap’tan ya Acem’den”

    (Türkler gökten Allah tarafından dahi indirilse Osmanlı’nın gözünde makbul olmaz.Arap ve Acem Osmanlı’nın nazarında muteberdir.)


    _ Osmanlının ’’Türkler’’ hakkındaki düşünceleri;

    ‘’Leş ve baş ile dolmuştu ordu yeri
    Az bulunur çok eşyalar ele girdi
    Kesti Türkmen boyunu Rum Padişahı
    Kederlere düşen Uzun(Hasan) haddin bildi.’’

    (Hoca Saadettin Efendi Tacü’t-Tevarih/ 3. cilt s. 133, adlı kitabında Otlukbeli Savaşı’nı anlatıyor.)


    Naima Tarihi’nden;

    Türk-ü sütürk(azgın Türk)
    Türk-bed lika(çirkin yüzlü Türk)
    Etrak-ı bi idrak(anlayışsız,akılsız Türk)
    Nadan Türk(kaba,cahil Türk)

    (Tarih ve Toplum sayı 65, s. 10 )


    Baki’nin Kanuni’ye sunduğu şiirden;

    ‘’Her tac olmaz fahr-u fena ehline sertac
    Türk ehlinüney hace başı biraz kabadır.’’

    ( Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olmaz/Ey Hoca, Türk toplumundan olanın başı kabadır,sultan olma yeteneğinden yoksundur.)

    Nef’i’den;

    ‘’Türk’e, Hak çeşme-i irfanı haram etmiştir.’’

    (Tanrı Türk’e irfan pınarını yasaklamıştır.)


    Divan-ı Hümayun katiplerinden Kadimi Hafız Çelebi’nin 1499 yılında yazdığı bir manzume;

    ‘’Devr-i daldan beri şahım eflak
    Zem olur alem içinde Etrak
    Vermemiş Türk’e Hüda hiç idrak
    Akl-ı evvel de olursa bi bak
    Uktülü’t-Türk’e velev kane ebak’’

    (Önceden beri benim şahım Tanrıdır./(Bilirim ki) tüm dünyada kötülenir Türkler/(Çünkü) Tanrı Türk’e hiç bilinç vermemiştir/Hele birde ukala olursa tümden pis olurlar/Baban da olsa Türk’ü öldür)

    ‘’Dedi ol kan-i kerem şah-ı celal
    Türk’ü katleyleyiniz kanı helal
    Daim oldubunların işi dalal
    Cümlesinden bunu ahzeyle misal
    Uktülü’t-Türk’e velev kane ebak’’

    (Bağışlar kaynağı ulular şahı olan Peygamber/Türk’ü öldürünüz onların kanı helal/(Çünkü) bunların işi sürekli kötülüktür/Bu yargı yalnız bir Türk için değil tüm Türkler için geçerlidir/Baban da olsa Türk’ü öldür)

    ‘’Türk’ü zannetme kim ola adem
    Türk ile durma oturma bir dem
    Şeker alsa eline Türk ola sem
    Şer-i Etraki kesüb hiç yeme gam
    Uktülü’t-Türk’e velev kane ebak’’

    (Sakın Türk’ü insan sanma/Bir an bile olsa Türkle birlikte olma/Türk eline şeker alsa o şeker zehir olur/Türk’ün başını keserken sakın gam yeme/Baban da olsa Türk’ü öldür)



    Hoca Saadettin Efendi Tac-üt Tevarih adlı eserinde anlatıyor;

    ‘’Padişah(Fatih), Uzun Hasan ile yapılan Otlukbeli Savaşı’ndan sonra ‘’Türkmen kellelerinden oluşan tepeleri dolaşmak üzere,ovayı şereflendirdiği vakit gördü ki,azep eri elinde bir pıçak,ölüler arasında dolaşıyor.’’Ne iş yapıyorsun?’’ diye sorduğunda ,azep ayıttı;’’Sultanım,Türkmen ölülerinin kulaklarında olan küpeleri alırım’’ dedi.Padişah da hafif gülümseyerek ‘’İşine devam et’’ diyerek yoluna gitti.’’


    ‘’Osmanlı sarayında ‘’Türk’’ daima olduğu gibi ‘’kaba köylüyü’’ temsil eder.’’

    ( S. Yeresimos, Kostantiniye ve Ayasofya Efsaneleri s. 114 )


    Henüz kuruluş dönemi olan 1466 yılında yapılan bir derlemede, "Türk iti şehre gelince Farisice ürer" denilmektedir.( Burhan Oğuz'dan aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 118.)


    Hırvat kökenli, Sadrazam Kuyucu Murat döneminde (1606-1611), 155.000 insan doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. Aman dileyen insanlara Kuyucu'nun yanıtı "Vurun şu pis Türkün başını" olmuştur. Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat Osmanlı'nın yetkilisi, öldürülen çocuk da Anadolu'nun evladı Türk’tür.(Naima Tarihi’nden)

    Osmanlı tarihçisi Naima aynı bilinç içinde şöyle yazmaktadır: "Türkmen çözülüp gitmesi yamandır, cem-ü iltiyamına derman yok." Yani, Türk ulusu ve unsuru öylesine eriyip çözülecektir ki, bir daha birleşmesinin ve bütünleşmesinin ilacı ve dermanı olmayacaktır.

    Aksaraylı Kerimeddin Mahmud, şunları yazmıştır: "Hunhar Türkler, köpek ve kurt gibidirler, ellerine fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirler, fakat düşman kuvvetleri gelirse kaçarlar."( Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.12.)


    1912 yılında Sebilürreşat dergisinde çıkan bir yazıda; "Türk" deyiminin kullanılması, dinsizlik, kâfirlik sayılıyordu.

    1913 tarihli "Mecmuai Ebuzziya" dergisinin 94. sayısında; "Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir. Bizler yani Türkler Müslümanlık içinde erimişizdir. Türk falan değil, sadece Müslümanız. Buharalı hanlar bile kendilerini Türk saymazlar. Zira onların cetleri de vaktiyle Türkistan'ı zaptetmiş olan Araplardan başka bir şey değildir,"

    Üniversite profesörlüğü de yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı "İslam'da Davai Kavmiye" adlı kitabında, Türk’e karşı savaş açmış ve "Türkün geçmişini bilmesine ve öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok,gerekli olan şeriatı öğrenmektir," demiştir.

    1919-1920 yıllarında Şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve Padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise, Türk’e Türklük benliği vermek isteyenlere "soysuzlar" yakıştırmasında bulunmuştur.( Mustafa Coşturoğlu, a.g.y., s.278, 279.)

    "Türk" sözcüğü, Anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur.( Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, s.22, 23, Cahen'den aktaran, Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, s.1.)


    Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türk’e kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır.(Hikmet Bayur, a.g.y., s.15.)

    İstanbul'un alınmasından 4. Murat'ın ölümüne dek geçen 187 yıl içinde, devşirmelerden 66, Türk kökenlilerden de 10 kişinin sadrazamlığa atanmış, aynı dönemde devşirmeler toplam 167 yıl, Türk kökenli sadrazamlar ise 17 yıl görev yapmıştır.(Hikmet Bayur, a.g.y., s.17.)

    Osmanlılarda, Ermenilere ’’millet-i sadıka’’, Araplara ’’kavm-i necip’’ denirken,Türklere;

    "Kaba Türk", "Anlayışsız Türkler", "Pis Türkler" gibi sıfatlar takılıyordu.

    (Özer Ozankaya, Türkiye'de Laiklik, İstanbul, 1990, s. 253.)

    Osmanlı yönetiminde Türk’e yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir:

    "Türk değil mi, Merzifon'un eşeği,
    Eşek değil, köpekten de aşağı."

    Koçi Bey, 4. Murat'a sunduğu risalesinde (küçük kitap) Türkler hakkında şunları yazıyordu: "...mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, Türk, çingene, tatar, kürt, ecnebi, laz, Yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, yol kesen, yankesici ve diğer çeşitli kimseler..."

    "Harem-i Hümayuna kanuna aykırı olarak Türk ve Yörük, çingene, Yahudi, dinsiz, mezhepsiz, nice kallaş ve ayyaş şehir oğlanları girer oldu." Bu sözler yazılıp Türk olduğu söylenen Padişaha veriliyordu.(Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.145.)


    Abdülhamit'in Araplara ve İslamiyet’e dayanan siyaseti, Türk’ü, Türkçüleri baş düşman olarak görmekteydi. Onun zamanında "Türk’üm demek, Türk’ten söz etmek büyük suçtu". (Esat Kamil Erkut, a.g.y., s.63)

    Devletin dayandığı kendi halkına bu denli yabancılaşmasından olsa gerek, Osmanlı Devletinde kamu ile ilgili belgelerde, Türkçe sözcüğe 1876 Anayasasına değin rastlanmadı.( M.Rauf İnan, Atatürk'ün Önder Kişiliği, Eğitimci Kişiliği ve Amaçları, Ankara, 1983, s.198.)


    1897 tarihinde, bir İngiliz gezgini şunları söylüyordu: "Türk adı nadiren kullanılır, onun iki yolda kullanıldığını işittim; ya bir ırkı ayırt eden deyim olarak, örneğin bir köyün 'Türk' veya Türkmen' olup olmadığını sorarsın, ya da bir hakaret deyimi olarak, örneğin İngilizce söyleyeceğin '’eşek kafalı'’ anlamında, '’Türk kafa’' diye homurdanırsın."( Ramsay'dan aktaran, Bernard Lewis, a.g.y., s.331.)


    1. Selim (Yavuz), Sah İsmail'e; "... ben Sultan Beyazıt oğlu Sultan Selim, sen ki ey eşek Türk .."

    ( Sahabettin Tekindağ'dan aktaran, Baki Öz, Osmanlı'da Alevi Ayaklanmaları, Ant Yayınları, İstanbul 1992, s.;15. (Osmanlı vakanüvislerinin -zamanın olaylarını saptamakla görevli devlet tarihçilerinin- Türk’ü aşağılayan belgeleri için adı geçen yapıtın 69 uncu sayfasında kaynakları ile birlikte bir çok örnek bulunmaktadır.)

    Mekteb-i Sultaniye’ye Osmanlı’nın son yıllarına kadar Türk soylular alınmazdı.


    (M. Rauf İnan, Atatürk'ün Evrenselliği, Önder Kişiliği, Eğitimci Kişiliği ve Amaçları, Ankara, 1983, s.198.)

    Son Padişahı Vahdettin'in yayımladığı bu bildirilerden birisinde su tümceler yer almıştır;

    "Türkler dini, kavmiyeti, vatanı meşkuk (kuşkulu...) ve mahlud beş-altı milyonluk cahil bir kitledir." Türkçe'si; "Türkler; dini, soyu sopu, yurdu belirsiz karmakarışık bir cahiller sürüsüdür".

    (Vahdettin'in El Ahsam Gazetesinin 16 Nisan 1923 günlü sayısında Osmanlıca ve Arapça yayınlanan bildiriden.)



    Gelelim Yeniçerilere;

    Devşirme Yeniçeriler ( 10 bin asker,bu sayıda Yeniçerilerin en fazla olduğu Kanuni dönemine ait )

    Türk soylu;

    Tımarlı sipahiler ( 162 bin asker )

    Akıncılar ( 40 bin asker )

    II. Abdülhamit döneminde Türklüğe yakınlaşmanın sebebine gelince…

    Çünkü ümmetçilik politikası iflas etmişti.Malum Arap ayaklanmaları…

    Osmanlıcılık politikası da iflas etmişti.

    Geriye ne kalıyordu?

    Yüzyıllar sonra aslında devletin asli ve kurucu unsuru Türkler.

    Şehzadelere tekrar Ertuğrul gibi isimler verilmeye başlandı.Saray muhafızları yüz yıllardır Arnavutlardan seçilirken ne hikmetse Karakeçililerden müteşekkil bir muhafız müfrezesi oluşturuldu.

    Osmanlı gayri-Türklere güvenilmeyeceğini çok geç anlamıştı.

    Bazı padişahların annelerinin soyu hakkında Türk soylu müverrih İlber Ortaylı’nın da hocası olan yine Türk soylu Prof. Dr. Halil İnalcık’ın ’’Tarihçilerin Kutbu’’ adlı kitabında ilginç bilgiler var.Ben söylemiyorum.Bu konuda tartışmasız dünyaca ünlü bir tarihçi duayenimiz söylüyor.

    Yukarıda yazan ve Türk’ü aşağılayan sözde şiir müsveddelerini bizzat bazı padişahlar bir kısmını ise saray müverrihleri,vakanüvistleri yazmış ve zamanın padişahlarına takdim etmişler.

    Türk soylu bir padişah söz konusu şiirleri kabul eder miydi acaba?

    ’’Sen ne diyorsun bre densiz bende Türk soyluyum.Tez vurun bunun kellesini.’’ der miydi acaba?




  • bu söylediklerini Osmanlı ve Türk Tarih kulubunede yazar mısın Lütfen..
    Orada Osmanlı'yı Türklüğü yücelten bir devlet olarak gösterme çabası son raddesinde..


    quote:

    Orjinalden alıntı: kommodor

    quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika
    Yazıda anlatılanlar doğru mu değil mi tartışılır ancak yazıda Osmanlının Türkçülük yapmamış olması eleştirilmiyor aksine Osmanlı'nın türklüğü aşağılaması ve milletin beyninden türklük bilincinin silinmeye çalışılması eleştiriliyor.
    Osmanlı'dan ırk temeline dayanan milliyetçilik yapması beklenemez ancak Osmanlı, Türklük ekseninde kültür birliğine dayanan bir ulusalcılık da yapmamıştır. Tamamen ümmetçilik üzerine odaklanmıştır. Durum böyle iken Osmanlı'yı bir Türk devleti olarak benimseyemem.


    Osmanlıyı çok güzel kelimeler seçerek anlatmışssın!!Yada şöyle söyliyim Osmanlıyı anlamışssın!!

    """Milletin bilincinden silme""" derken hangi milletten sözediyorsun??Osmanlının bünyesinde onlarca millet ve topluluk var??Türklere özel bir devlet değil ki bilinç silme sözkonusu olsun??Ben bu kısmı pek anlayamadım..

    Dahası türkçü olmayan bir siyasetin ""Türklük ekseninde kültür birliğine dayanan bir ulusalcılık"" yapması da hiç mi hiç beklenemez!!!

    Söylediğin gibi Ümmetçilik Osmanlıyı kuran gücün temel açılımıydı...İmparatorluğun gücü ve yayılması da buradan geliyordu!!Fakat bu söylediğim devletin tamamen islami kurallara göre yönetildiği anlamına gelmesin!!

    Özetle Osmanlı hiçbir zaman bir türk devleti olmadı..Doğrudur!!

    Böylelikle yapısal anlamda tamamen "türkçü" olan Türkiye Cumhuriyeti'nin tarih müfredatında en başta 1923-2008 arası tarihin ayrıntılarıyla işlenmesi gerekirken neden Osmanlı Devleti'nin tarihini işlenir...Bu da ayrı bir merak konusu!!

    Yoksa Türkiye Cumhuriyeti'nin evlatlarına anlatacak bir tarihi yok mu??

    Kendi adıma bir müslüman olarak islamiyetin tüm kazanımlarını tutupta bir ırka hediye edilmesini bir ""hırsızlık"" olarak görüyorum!!








  • emeğin için teşekkürler, EngineerInDefenceInd.
    bende Türklüğümün üstüne basacak olunca, osmanlıyı kaale almıyorum.
  • hiç önemli değil
    quote:

    Orjinalden alıntı: demonchild

    emeğin için teşekkürler, EngineerInDefenceInd.
    bende Türklüğümün üstüne basacak olunca, osmanlıyı kaale almıyorum.
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.