Şimdi Ara

Şiirler,güzel sözler (258. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
5.331
Cevap
42
Favori
629.658
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 256257258259260
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Sen suya baktın
    ben sana
    Sen ona buna aldandın
    ben sana
    Sen güzel yüzünü çeviripte bana bir kere bile bakmadın ya
    Şimdi kendimi okyanusta küçük bir balık gibi
    yalnız ve dipte
    Şimdi kendimi bir ormanda kaybolmuş gibi
    yalnız ve ıssız
    Ve şimdi kendimi bir yangının ortasında alev alev yanarken
    acıyı en derininde hissediyorum....

    Ben yazdım çok amatörce biliyorum
  • İnsan geride bıraktıklarını özler, sahip olduğundan sıkılır, ulaşamadığına tutulur..
    Ve ulaşılmaz olan hep aşk olur!...

    (Seneca)
  • Özgürlük 2 kere 2'nin 4 ettiğini söyleyebilmektir. Gerisi kendiliğinden gelir.
    Belkide Deli dedikleri şey tek kişilik azınlıktır.
    -George Orwell
    Sen sadece iyilik yapmakla görevli küçük bir makinesin
    -Anthony Burgess
  • http://siirgezegen.blogspot.com/

    girirmisiniz cok güzel bı sıte ve cok güzel şiirler var
  • FRANSA



    -Fransızlar seni düşünüyor.
    Dur, lambalar henüz yeni yanıyor.
    Birkaç dakikanı bırak aşağıya, karşıma otur.
    Durdurulamaz bir ölümden kaçar gibi koşuşturmacalı yürüyüşün niye?
    Tamam, üstelemiyorum, üstüme vazife değil.
    Viyolaların,
    Kemanların,
    Piyanoların,
    seninle bezeli orkestraların,
    tüm şatafatlı evlerden çıkan parçalanmış, paralanmış hizmetçi giysisinin içinden yeni çıkmış ve akşam altı kişilik bir "halk" ailesine hazırlayacağı yemeği düşünen ev hanımlarının rüyası olan kadın.
    -bu husus sanırım başka bir şâirane aşka ait, geçiniz.-
    uzun uzun durma karşımda, sadece birkaç dakikanı bırak aşağıya,
    ben gideceğim sonra.
    bana neden korkar gibi bakıyorsun?
    Beni neden erteliyorsun, sürekli ve sonsuz bir merdivenden tırmanır gibi.
    Deliriyorum sanırım, senin için olsaydı keşke,
    Bunların hepsi senin yüzünden.
    Neyse, meselemize dönelim, ne dersin?
    İçki ve sigara kullanmıyorum.
    Kafam güzel.
    savcılar sorgulamadı beni, ama sana kelepçeliyim, bir hakime savunma yaptığımı da hatırlamıyorum (hoş, içkide kullanmamışım, sarhoş değilim.) yıllardır senin yüzünden hapisim.
    Birkaç dakikanı bırak aşağıya, bize "temaşa" ediyorlar.
    Ve yemin ediyorum;
    sağ tarafımızdan geçmekte olan yaşlı teyzenin geçirdiği altmış beş yıl şahit olsun ki sana yıllardır aşığım.
    İki.
    Fransızlar aslında ne seni, ne beni tanımaz. (ben paranoyaklaştım sadece.)
    Düşünceli adamlar da sayılmazlarmış duyduğuma göre. (ben paranoyak değilim, onlar düşüncesiz.)
    dur.
    "LAMBALAR HENÜZ YENİ YANIYOR."
    sokaklar işte şimdi tekinsizleşmeye başladı.
    sokaktan sen çekil yoksa yoldan gelen karanlık cisimleri seçemeyeceğim. (yol bomboş, ben paranoyağım.)
    Kaç oradan, onlar yalancı! (ben yalancı değilim, paranoyak da değilim.)
    özür dilerim,
    yaramazlık yapmışım.
    Söz tutmayız ikimizde, ben seni düşünmekten, sen kendini düşünmemekten,
    sen üstü açık uyumaktan, ben sen yoksun diye üşümekten,
    sen ondan, ben bundan,
    sen falandan, ben filandan,
    sen talandan, ben yalandan,
    vazgeçmeyiz.
    (Sustum, pusup kaldım bir köşeye, hepimiz deliyiz.)
    Bu adam ne anlatıyor diye sorgulama, bir meydan burası, hepimiz şövalye gibiyiz, hepimiz fransız.
    çünkü fransız'ın f'si küçük harfle yazılmaz!
    Oysa Edirne'yi geçtiğimiz zaman hiçbir Fransız bizi tanımaz.
    Oysa herhangi bir millete mensup hiçbir insan benim kadar senin hayalini kuramaz.
    Ve hiçbiri..
    Benim kadar sana fransız kalamaz.

    -Oğulcan KARAKOÇ
  • Kişilikli kadınlar kişiliğini, kişiliği olmayanlar dişiliğini kullanır. Ve genelde erkekler hep ikinciyi tercih eder.

    Kaynak: bob marley sözleri
  • Kitaplar, sağırlara seslenen dilsiz dostlardır.
    -Hollanda atasözü

    Zaman büyük bir öğretmendir; ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür.
    -Curt Goetz
  • WE don't choose God, God choose us
  • Münacaat

    Münacaat

    Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı
    ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak
    büklümlerinin içten ve dışardan
    sarmaladığı günlerde
    bir zamandı
    heves ettim gölgemi enginde yatan
    o berrak sayfada gezindirsem diye
    ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
    Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi
    genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
    halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti
    demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
    vay ki gençtim
    ölümle paslanmış buldum sesimi.

    Hata yapmak
    fırsatını Adem’e veren sendin
    bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
    gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda
    gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
    haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
    bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
    bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
    tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
    ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

    Çeşme var,kurnası murdar
    yazgım
    kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

    Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
    nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
    gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
    ne fark eder demişim
    bilmeden farkı istemişim.
    Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
    arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
    Yola madem
    çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
    hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine
    yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
    yola devam ederdim.

    Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
    gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
    onunla ben
    hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
    bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

    Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
    ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
    hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
    bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
    kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
    eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
    alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
    ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
    doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
    ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
    gönendi dünya bundan istifade
    dünya bayındırladı:
    Bir yakış,bir yanış tasarımı beride
    öte yakada bir benî adem
    her gün küsülü kaldık.

    Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
    artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
    gençken almadın canımı,bilmedim
    demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
    çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
    çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış
    insanın insana raptolduğu cevher.

    Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
    taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
    kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
    bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
    tütmesi gereken ocak nerde?

    İsmet Özel


    Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair

    Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair

    ``Telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
    Öyle değildi bu türkü bilirim
    Bir de içime
    -Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
    Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
    Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
    Haberler bilirim mektuplar bilirim.

    Gamdan dağlar kurmalıyım
    Kayaları kelimeler olan
    Kırk ikindi saymalıyım
    Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
    Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
    Baştan ayağa ıslanmalıyım
    Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.

    İçimde kaynayan bir mahşer var
    Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
    Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
    Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
    Birden alıverirler kara haberini
    Okul dönüşü bir trafik kazasında
    Can veren oğullarının.

    Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
    Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
    Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
    Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
    Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
    Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
    Örneğin Hint Okyanusu gibi derin
    İsyanın kapkara sularına dalan.

    Nice akşamlar bilirim ki
    Karanlığını
    Bir millet hastanesinde
    Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
    Başını kalorifer borularına gömmüş
    Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
    Haber sormaya korkan
    Genç kızların yüreğinden almıştır.

    Bir de baharlar bilirim
    Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
    Anadolu bozkırlarında
    İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru
    Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
    Cesur otobüs pencerelerinden
    Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
    Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
    Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
    Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
    Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.

    Yazlar bilirim memleketime özgü
    Yiğit köy delikanlılarının
    İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
    Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
    Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
    Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
    Mavzerinin demirini alnına dayamış
    Yüreği susuzluktan bunalan
    İçinden mahpushane çeşmeleri akan
    Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
    Apansız silahına davranan
    Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
    Yazlar bilirim memleketime özgü

    Güzler bilirim ülkeme dair
    Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
    Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
    Kalbim gibi
    Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
    Titreyen kenar mahalle çocukları
    Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
    Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.

    Kadınlar bilirim ülkeme ait
    Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
    Göğüsleri Çukurova gibi münbit
    Dağ gibi otururlar evlerinde
    Limanlar gemileri nasıl beklerse
    Öyle beklerler erkeklerini
    Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.

    İsyan şiirleri bilirim sonra
    Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
    Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
    Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
    Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
    Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.

    Müslüman yürekler bilirim daha
    Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
    Eller bilirim haşin hoyrat mert
    Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
    Her kırışığı sorulacak bir hesabı
    Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.

    Bütün bunların üstüne
    Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
    Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
    Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
    Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
    Can kuşum, umudum, canım sevgilim.

    Erdem Bayazıt



    Bir Yalnız Savaşçının Ölümü

    Erguvan bakışlı bir akşam üstü
    bir büyük caddede vurdular beni
    neon lambaları yeni yanmıştı
    yanımdan insanlar geçeyordu
    beyaz gömleğinde al kan lekesi
    gittikçe büyüyordu sımsıcak
    rüzgarlar ılıktı mevsim bahardı
    erikler çiçek açıyordu
    kurudu dudaklarım yandı yüreğim
    yumdum avuçlarımı, tuttum çölleri
    bir ıssız ormanda bir berrak gölden
    ürkek ceylanlar su içiyordu
    bir duvar dibine yattım upuzun
    o mavi ışıkta kaldı gözlerim
    göğsü kaba mor dağların başında
    telaşlı kartallar uçuyordu


    + Olarak



    Mona Rosa

    Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
    Kanadı kırık kuş merhamet ister.
    Ah senin yüzünden kana batacak.
    Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

    Ulur aya karşı kirli çakallar,
    Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
    Mona Rosa bugün bende bir hal var.
    Yağmur iri iri düşer toprağa,
    Ulur aya karşı kirli çakallar.

    Açma pencereni perdeleri çek,
    Mona Rosa seni görmemeliyim.
    Bir bakışın ölmem için yetecek.
    Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
    Açma pencereni perdeleri çek.

    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
    Bende çıkar güneş aydınlığına.
    Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
    Seni hatırlatır her zaman bana.
    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar
    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
    Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
    Işıksız ruhumu sallar da durur.
    Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

    Ellerin, ellerin ve parmakların
    Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
    Ellerinden belli olur bir kadın,
    Denizin dibinde geziyor gibi.
    Ellerin, ellerin ve parmakların.

    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
    Saat onikidir söndü lambalar
    Uyu da turnalar girsin rüyana,
    Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

    Akşamları gelir incir kuşları,
    Konarlar bahçemin incirlerine.
    Kiminin rengi ak kiminin sarı.
    Ah beni vursalar bir kuş yerine.
    Akşamları gelir incir kuşları.

    Ki ben Mona Rosa bulurum seni
    İncir kuşlarının bakışlarında.
    Hayatla doldurur bu boş yelkeni.
    O masum bakışların su kenarında.
    Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
    Henüz dinlemedin benden türküler.
    Benim aşkım uymaz öyle her saza.
    En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
    Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

    Artık inan bana muhacir kızı,
    Dinle ve kabul et itirafımı.
    Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı
    Alev alev sardı her tarafımı.
    Artık inan bana muhacir kızı.

    Yağmurdan sonra büyürmüş başak,
    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
    Bir gün gözlerimin ta içine bak
    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
    Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

    Altın bilezikler o kokulu ten
    Cevap versin bu kuş tüyüne.
    Bir tüy ki can verir gülümsesen,
    Bir tüy ki kapalı geceye güne.
    Altın bilezikler o kokulu ten.

    Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
    Kanadı kırık kuş merhamet ister,
    Ah senin yüzünden kana batacak.
    Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.



    Sezai KARAKOÇ
    + Olarak : [DHTUBE=www.youtube.com/watch?v=i5b_REokrLM]



    Aklıma geldikçe eklerim
  • Mavi kompartıman...
    Makinist ritm tutuyor da kimse duymuyor.
    Çok genciz be kardeşim o zamanlar, her ritm mutluluk..
    Cenazelerde bile tebessüm var yüzümüze yapışan..
    Hiç bir psikoz bozmaz bizi, kalbimizde pis pis sırıtır bir velet..
    Girdaptan girdaba yolculuk kaç saat sürer?
    Uykum ağırdır gelince uyandırın..
    ...
    Sonra birisi geliyor,
    Bir kadın geliyor.
    Elimi tutuyor, bırakıyor, bırakıyor, tutuyor..
    Ne tutuyor ne bırakıyor..

    Nar çiçeği kompartıman...
    Ritm tutun da oynayalım..
    Nerede cenaze, ağlayalım..
    Nerede kahkaha orada gözyaşı..
  • Bir Adın Kalmalı

    bir adın kalmalı geriye
    bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
    aynaların ardında sır
    yalnızlığın peşinde kuvvet
    evet nihayet
    bir adın kalmalı geriye
    bir de o kahreden gurbet

    sen say ki
    ben hiç ağlamadım
    hiç ateşe tutmadım yüreğimi
    geceleri, koynuma almadım ihaneti
    ve say ki
    bütün şiirler gözlerini
    bütün şarkılar saçlarını söylemedi
    hele nihavent
    hele buselik hiç geçmedi fikrimden
    ve hiç gitmedi
    bir topak kan gibi adın
    içimin nehirlerinden
    evet yangın
    evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
    evet kaybetmenin o zehirli buğusu
    evet nisyan
    evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
    sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
    bu sevda biraz nadan
    biraz da hıçkırık tadı
    pencere önü menekşelerinde her akşam

    dağlar sonra oynadı yerinden
    ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
    sen say ki
    yerin dibine geçti
    geçmeyesi sevdam
    ve ben seni sevdiğim zaman
    bu şehre yağmurlar yağdı
    yani ben seni sevdiğim zaman
    ayrılık kurşun kadar ağır
    gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
    yine de bir adın kalmalı geriye
    bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
    aynaların ardında sır
    yalnızlığın peşinde kuvvet
    evet nihayet
    bir adın kalmalı geriye
    bir de o kahreden gurbet
    beni affet
    Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç

    Ahmet Hamdi TANPINAR




    Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine

    Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
    Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
    Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
    Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
    Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
    Uzatma dünya sürgünümü benim
    Güneşi bahardan koparıp
    Aşkın bu en onulmazından koparıp
    Bir tuz bulutu gibi
    Savuran yüreğime
    Ah uzatma dünya sürgünümü benim
    Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
    Ayaklarımdan belli
    Lambalar eğri
    Aynalar akrep meleği
    Zaman çarpılmış atın son hayali
    Ev miras değil mirasın hayaleti
    Ey gönlümün doğurduğu
    Büyüttüğü emzirdiği
    Kuş tüyünden
    Ve kuş sütünden
    Geceler ve gündüzlerde
    İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
    Sevgili
    En sevgili
    Ey sevgili
    Uzatma dünya sürgünümü benim

    Bütün şiirlerde söylediğim sensin
    Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
    Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
    Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
    Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
    Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
    Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
    Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
    Sevgili
    En sevgili
    Ey sevgili
    Uzatma dünya sürgünümü benim

    Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
    Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
    Çatı katlarında bodrum katlarında
    Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
    Hep Kanlıca'da Emirgan'da
    Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
    Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
    Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
    Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
    Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
    Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
    Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
    Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
    Sevgili
    En sevgili
    Ey sevgili
    Uzatma dünya sürgünümü benim

    Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
    Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
    Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
    Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
    Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
    Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
    Verilmemiş hesapların korkusuyla
    Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
    Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
    Sevgili
    En sevgili
    Ey sevgili
    Uzatma dünya sürgünümü benim

    Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
    Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
    Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
    Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
    Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
    O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
    Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
    Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
    Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
    Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
    Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
    Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
    Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
    Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
    Sevgili
    En sevgili
    Ey sevgili

    Sezai KARAKOÇ




    Beni Güzel Hatırla

    Beni güzel hatırla
    Bunlar son satırlar...
    Farzet ki bir rüzgardım
    Esip geçtim hayatından
    Ya da bir yağmur
    Sel oldum sokağında
    Sonra toprak çekti suyu...
    Kaybolup gittim
    Belki de bir rüyaydım senin için
    Uyandın ve ben bittim....

    Beni güzel hatırla
    Çünkü sevdim seni ben
    Her şeyini....
    Sana sırdaş oldum
    Dost oldum koynumda ağladın
    Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
    Beni üzdün kınamadım
    Alışıktım vefasızlığa
    El oldun aldırmadım...

    Beni güzel hatırla
    Sayfalarca mektup bıraktım sana...
    Şiirler yazdım her gece
    Çoğunu okutmadım
    Sakladım günahını sevabını içimde
    sessizce gittim...
    Senden öncekiler gibi sen de
    Anlamadın.....

    Beni güzel hatırla
    Sana unutulmaz geceler bıraktım
    Sana en yorgun sabahlar...
    Gülüşümü....
    Gözlerimi...
    Sonra sesimi bıraktım
    En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
    Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
    Vedalar bıraktım duraklarda...
    Ne ararsan bir sevdanın içinde
    Fazlasıyla bıraktım ardımda...

    Beni güzel hatırla
    Dizlerimde uyuduğunu düşün
    Saçını okşadığımı
    Üşüyen ellerini ısıttığımı
    Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
    Alnından öptüğüm dakikaları...
    Birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
    Şaşırtmayı severim biliyorsun?
    Bu da sana son sürprizim olsun
    Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
    Beni güzel hatırla
    Gidiyorum...

    Okan SAVCI



    SENİ HİÇ SEVMEDiM FARZET

    Seni hiç sevmedim farzet...
    Farzet ki hiç “Seviyorum” demedim sana…
    Gözlerine bakmadığımı,
    Ellerini tutmadığımı,
    Sensizlikten korkmadığımı farzet…
    Üçyüzaltmışbeş gün her saniye
    Aklımda olmadığını,
    Gönlümün hasretinle dolmadığını,
    Gün batımlarında hüzünle
    Gözlerimin ufka dalmadığını farzet…

    Farzet ki hiç aramadım,
    Sormadım…
    Rüyalarımda seni hiç sarmadım…
    Mideme kramplar girmedi,
    Fallar seni göstermedi…
    Uykusuzluk çekmedim;
    İçi kof ağaç gibi çökmedim,
    Gözyaşları dökmedim senin için…

    Saçlarıma senin yüzünden karlar yağmadı,
    Yıllar bir kaya gibi beni aşındırmadı…
    Zamanın karalama defteri olmadı tenim…
    Gönlüme isyan etmedi bedenim…
    Farzet ki seni hiç sevmedim,
    Farzet ki hiç “Seviyorum” demedim…

    Ben, tek başıma yaşadım ne yaşadımsa,
    Kendi kalbimi kırdım, kırdımsa…
    Kendime ağladım, ağladımsa…

    Sen değildin bu hikayenin kahramanı,
    Seninle paylaşılmadı hiçbir anı,
    Ben kafamdan uydurdum bütün bunları,
    Haberin olmadan yazdım bu senaryoları…

    Farzet ki kafayı yedim…
    Farzet ki ne sevdim,
    Ne de “Seviyorum” dedim…

    Farzet ki kokunu hiç özlemedim…
    Dört gözle yolunu gözlemedim…
    Derdimi herkesten gizlemedim…
    Farzet ki hiç sevmedim...

    Sen çağırdın, ben gelmedim,
    Sen istedin, ben istemedim…
    Bütün kabahat bende,
    Tek suçlu benim…

    Sılada, gurbeti,
    Vuslatta, hasreti,
    Bulmada, yitirmeyi,
    Başlarken bitirmeyi
    Yaşamakmış kaderim….

    Yaşanmayacakları ben yaşarım…
    Aşılmayacakları ben aşarım…
    Her derdine ben koşarım...

    Ama, yine de, seni hiç sevmedim,
    “Seviyorum” demedim;
    Yolunu gözlemedim,
    Hiç özlemedim farzet…

    Aldığım simitleri kuşlarla bölüşürüm,
    Dalgalarla yeniden tanışır,
    Mehtapla daha sık görüşürüm bundan böyle…
    Kaderimle yarışmadan,
    Kimselere karışmadan,
    Boynumu büküp önüme,
    Dönmeden hiç dünüme,
    Şükredip her günüme yaşamayı denerim…
    Kurtulurum esiri olmaktan sevdanın…
    Bakarım belki tadına –nasılmış-
    Aşksız dünyanın…

    İşte böyle…
    Bundan sonra ne söylersen söyle…
    Anlamları karıştı kelimelerin…
    Sıla: gurbet,
    Vuslat: ayrılık,
    Yakın: uzak,
    Uzak: yakın oldu…
    Bir anlamı kalmadı mesafelerin….

    Seni hiç sevmedim farzet...
    Farzet ki hiç “Seviyorum” demedim sana…
    Gözlerine bakmadığımı,
    Ellerini tutmadığımı,
    Sensizlikten korkmadığımı farzet…
    Üçyüzaltmışbeş gün her saniye
    Aklımda olmadığını,
    Gönlümün hasretinle dolmadığını,
    Gün batımlarında hüzünle
    Gözlerimin ufka dalmadığını farzet…

    Ve…
    Eğer sen,
    Hala eski sensen,
    Eğer sen de sevdiysen,
    Bütün bunlara inan, inanabilirsen…

    İhsan GÜRBÜZ

  • Başlar yalnızlık ve gece,
    Önce denizden.
    Ya parktayız, ya meyhanede;
    Bir parça daha harcarız gençliğimizden.

    Görünmez caddeler ışıktan
    Görünmez karanlıkta parklar.
    Tam içilecek zamanıdır şarabın,
    Kadınların en güzel saatidir,
    Bir garip hali vardır insanların.

    Yosun kokusu, rüzgâr,
    Gezinirken duyduğumuz.
    Hava sıcak mı sıcak,
    Temmuz.

    Uzanır kırlara doğru,
    Yalnızlığı olan.
    Bu saatte sessizlik acıdır,
    Gelecektir parka yalnızlığı duyan…


    Edip Cansever
  • Guzel konu. Yazarım bir ara

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek.
    Haydi iç de çay koyayım.

    Ah Muhsin ÜNLÜ
  • Seni anlamlara bürüdüm. O kadar yoktun ki belki var etmek istedim kendi yoklarıma seni. Sesleri sana kattım müzik oldun. Sadece benim duyabildiğim. Dalgalarımı derinlerine kattım doyumsuzluklarında. Kendimin en ücra benliğime ferman verdim kokunu. Seni sokaklara götürdüm koşuşturmalar kattım sana. Gitgide uzadım seslerine. Büyüdün. İçime soktum senli kelimeleri bizsizliklerimizin eliyle. Ve bunların her birine ad verdim kendi içimde. Bunlar 'o' dedim. Biline.
    Yazarın adı: Boşverin adını
  • SEVDAN BENİ

    Terketmedi sevdan beni,
    Aç kaldım, susuz kaldım,
    Hayın, karanlıktı gece,
    Can garip, can suskun,
    Can paramparça...
    Ve ellerim, kelepçede,
    Tütünsüz uykusuz kaldım,
    Terketmedi sevdan beni...

    Ahmed ARİF
  • Adına kuş ve martı diyorlar,oysa uçup gitmek sana mahsus.

    Bir tanede ben paylaşayım dedim.
  • Birleşince İ. ile M.
    Sorma Müslüman'ın gücü ne
    O kadar fazladır ki Müslüman'ın gücü
    Gerçekleşmiştir o hayallerdeki büyük Ülkü
    Acz-ı Beşeri



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Tarihçi Adayı -- 6 Nisan 2014; 20:26:21 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: suvarsahayatvar

    Seni anlamlara bürüdüm. O kadar yoktun ki belki var etmek istedim kendi yoklarıma seni. Sesleri sana kattım müzik oldun. Sadece benim duyabildiğim. Dalgalarımı derinlerine kattım doyumsuzluklarında. Kendimin en ücra benliğime ferman verdim kokunu. Seni sokaklara götürdüm koşuşturmalar kattım sana. Gitgide uzadım seslerine. Büyüdün. İçime soktum senli kelimeleri bizsizliklerimizin eliyle. Ve bunların her birine ad verdim kendi içimde. Bunlar 'o' dedim. Biline.
    Yazarın adı: Boşverin adını

    Güzelmiş.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • BİR CEZA EVİNDE, TECRİTTEKİ ADAMIN MEKTUPLARI

    -3-

    Bugün pazar.
    Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
    Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
    bu kadar mavi
    bu kadar geniş olduğuna şaşarak
    kımıldanmadan durdum.
    Sonra saygıyla toprağa oturdum,
    dayadım sırtımı duvara.
    Bu anda ne düşmek dalgalara,
    bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
    Toprak, güneş ve ben...
    Bahtiyarım...

    1938 / Nâzım Hikmet Ran
  • 
Sayfa: önceki 256257258259260
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.