Binbaşı
13 Şubat 2007
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
1 üye
Görüntülenme
Toplam: 44 (Bu ay: 0)
Gönderileri
Sadece müzik dinleme amaçlı bir sistem kurmak istiyorum. Şu anda elimde Jamo i-300 var fakat artık yavaş yavaş multimedia setlerden ziyade Hi-Fi sistemlere yönelmek istiyorum. Başlıkta da belirttiğim gibi bilgisayar başında sadece metal müzik dinliyorum. Odam 12 m2 olduğu için floorstanding yerine bookshelf almanın daha iyi olacağını düşündüm. Tek istediğim enstrümanları tane tane duyabilmek, hiçbir detayı kaçırmamak. Müzik arşivimin neredeyse tamamı flac kayıtlardan oluşmakta, en azından şimdilik format sıkıntım yok. Önümüzdeki günlerde çeşitli yerlerde dinletiler yapmayı planlıyorum ama kafamda bir fikir oluşması için sizlere danışmak istedim. Sonuçta her marka her müzik tarzında başarılı değil, marka bazında nokta atışı yapabilmek, gereksiz dinletilerle vakit kaybetmemek için ön bilgiye ihtiyacım var. 2-3 bin lira civarında para harcayabilirim bu iş için. Bugün bir firmadan B&W 685 çifti için 848 dolarlık bir fiyat aldım. Amfi için ise henüz kafamda hiçbir fikir yok. Şu anda ses kartı olarak Audiotrak Prody HD2 Deluxe kullanıyorum fakat yurt dışındaki forumlarda çok övülen Musiland Monitor 02 US DAC'ı ses kartı olarak sipariş etmeyi düşünüyorum. Amfi ile dijital bağlantı yapıp bilgisayara bağlamayı düşündüğüm için amfide istediğim tek kriter dijital çıkışının olması.
11 Eylül 2001’de sesini iyice duyuran İslamcı şiddetin izlerine bundan 28 yıl önce güneşli bir Kasım sabahında da rastlanmıştı. O sabah, farklı ülkelerden yüzlerce radikal İslamcı, İslam’ın en kutsal yeri olan Mekke’deki Harem-i Şerif’i ele geçirdi. Bu sırada mabedin içerisinde 100,000’e yakın hacı bulunuyordu.

Küresel cihat faaliyetlerinin bu ilk örneği –El-Kaide’nin gelecek saldırılarına ilham oldu- dünya çapında bir çatışma ateşini başlatmak ve İslam’a zafer kazandırmak istiyordu. Minarelerin keskin nişancı isyancılara hizmet ettiği baskın sonrasında, şoke olmuş kraliyet ailesi topyekün bir basın sansürü koyuyor ve olay yerine birlikler gönderiyordu.

Kuşatma iki hafta sürdü. Suudi vaiz Juhayman El-Uteybi’nin liderlik ettiği isyan, ancak toplar, ağır zırhlılar ve zehirli gazlar kullanılarak –ve ayrıca CIA ile Fransız Komandoları’nın desteğiyle- bastırılabildi. Yüzlerce insan hayatını kaybetti.

Kutsal mabedin büyük kısmı ailesi tarafından inşa edilen Usame Bin Ladin bu katliamdan Suudi Krallığı’na karşı duruşunun en önemli sebeplerinden biri olarak bahsetti. Wall Street Journal’ın dış muhabiri Yaroslav Trofimov yeni çıkan kitabında(The Siege of Mecca: Mekke Kuşatması) bu dramı ve bu dramın habercisi olduğu dünya çapındaki karışıklığı anlattı.

Aşağıdaki alıntı Amerikalıların ilk günlerinden itibaren olaya nasıl müdahil olduğunu gösteriyor.

20 Kasım 1979’da, şafak vaktinde saldırının başlamasıyla, Cidde’deki Amerikalı diplomatlar meselenin ilk sinyallerini endişeli Danimarka ve İngiltere elçiliklerinden almıştı. Avrupalı diplomatlar kendi başkentleriyle iletişim kuramıyorlardı: Kutsal mabetteki akıl almaz şiddetin duyulmasını istemeyen Suudi Arabistan Kralı Halid, ülkenin dış dünyayla olan tüm telefon bağlantısını kesmişti.

Suudi Arabistan’daki Amerikan diplomatlar arasında Arapça konuşabilen nadir diplomatlardan Mark Hambley kendi başına olayı araştırmaya koyulmuştu. İletişim kurduğu Suudi yetkililer inandırıcı olmayan cevaplar veriyordu. Bir tanesi, “Mekke’de hiçbir şey olmuyor” diyordu. Bir diğeri, kendinden emin bir edayla “sadece bir eğitim faaliyeti” diyordu. En hayalci yanıt ise “Mekke’de bir tifo salgınının baş gösterdiği” idi.

Başka durumlarda Amerikalı bir diplomat veya CIA ajanı aracına atlayıp isyanın gerçekleştiği yere gitmek isterdi. Ne var ki Mekke gayrimüslimlerin girişinin yasak olduğu bir şehir. Ve 1979 yılında, ne Suudi Arabistan’daki CIA bürosunda ne de Amerikan büyükelçiliğinde böyle bir görevde kullanılabilecek Müslüman bir çalışan bulunmuyordu.

Hayal kırıklığına uğrayan Hambley kutsal şehirden haber almak için çabalamaya umutsuzca devam ederken telefonu çaldı. Telefonun diğer ucundaki ses tanıdık değildi ve Amerikan aksanıyla konuşuyordu. “Ben sizi tanıyorum, siz beni tanımıyorsunuz. Aradığınız bilgiler bende.”

Hambley, böyle hassas bir şeyin telefonda konuşulmasının kendisini Suudi istihbaratı tarafından dinlenme tehlikesiyle karşı karşıya bırakacağının farkındaydı. Yine de, arayan kişi kısa bir süre sonra Cidde Sands Otel’de buluşmaya hazır olduğunu söylüyordu. Hambley apar topar görüşmeye gitti.

Diplomat lobiye girdiğinde, gizemli şahıs iyi niyetini ortaya koymaya çalıştı Hambley’e uzaktan kuzeni olduğunu söyledi.

Şahıs, Vietnam’daki UH-1 “Huey” helikopterlerinin uçurulması görevinden sonra krallığa gelmişti ve şimdilerde Suudi Sivil Savunma Birliği’nde Chinook helikopterlerinde pilotluk yapıyordu. Aldığı duyumlar ona Hambley’in de krallıkta çalışmaya başladığını söylüyordu. Şimdi ise pilot, endişeli diplomata artık iletişim kurmanın zamanının geldiğini bildiriyordu.

Sabah 06:30’da o ve Sivil Savunma’daki diğer Amerikalı pilotlar uyandırılmış, Cidde’deki helikopter üssüne götürülmüştü. Verilen emirde acilen Mekke’ye uçması ve iki Suudi istihbarat yetkilisini alması söyleniyordu. Pilot, Chinook helikopterinin kutsal mabede saat 9 sularında vardığını söylüyordu. Mabedin isyancı grup tarafından kontrol altına alındığı açıkça görülüyordu. 11:45’teki ikinci uçuşta, Chinook’un mabedin kuzeydoğu köşesine inmesiyle her uçuşta amaçlarına daha da yaklaşmış gözüken isyancıların tüfeklerinden çıkan üç silah sesi duyuluyordu. Helikopter ise havaya yükselip manevralar yapıyordu.

Pilot savaş alanından birkaç fotoğraf getirmişti. Hambley bunun bir tifo salgını olmadığını kesin olarak anladı. Amerikan yönetimine İslam’ın kutsal mabedinde yaşanan dramı göstermede güvenilir bir bilgi sağlayacak belgeleri elinde tutuyordu. Pek çok kez ateş altında kalan ve sonraki günlerde yaralı askerleri taşıyan pilot ile Hambley, istihbarat bilgilerinde günlük güncellemeler yapmaya ve bunları gizli telgraf vasıtasıyla Washington’a göndermeye karar verdi.

Mekke’ye uçan Amerikalı pilotların o zaman bilmediği bir şey vardı: Aşağıdan kendilerine ateş edenlerin içinde radikal İslam’a destek veren ve şiddet yanlısı insanlar haline gelen ABD vatandaşları da vardı.

Suudi Arabistan, Malcolm X’in hac ibadeti için Mekke’ye gelip Nation of Islam’ı diğer ana İslam akımlarına katılmak için terk ettiği 1964 yılından beri, Afro-Amerikan topluluğuna ulaşır hale gelmişti. Malcolm X’in lideri olduğu görece ılımlı hareketler 1970’lerin sonlarında yayıldı ve –aralarında eski siyahi ırkçıların da bulunduğu- yüzlerce radikal zenci, Suudilerin finanse ettiği ABD ya da Suudi Arabistan’daki İslami akademilere gitti. Bir avuç insan 1979 Kasım’ında Juhayman El-Uteybi’yi takip ederek kutsal mabede girdi ve ülkelerinde öğrendikleri gerilla taktiklerini kullandı.

Mabette neredeyse bir hafta süren çatışmanın ardından Suudi ordusu Amerikan yapımı M-113 tanklarıyla mescidin içine doğru girmeye başladı. Bu sırada Afro-Amerikanlardan biri “Anarşistin El Kitabı”ndan hatırladığı bir taktiği isyancı arkadaşlarına anlattı. Hacılar mescidin altındaki kutsal zemzem kuyusunda yüzlerce cam şişe bırakmıştı. İsyancı bu şişeleri nasıl molotof kokteyline dönüştürebileceğini düşündü.

Suudi M-113 tanklarından birinin harap olmuş dış kapılardan girmeye çalışmasıyla birlikte tankın anteni girişin üstünde sıkıştı. Bunu fırsat bilen isyancılar ise rulo halindeki halılarla tankı oraya kilitlediler. Daha sonra arkadaşlarının çağrısıyla tankın tepesine çıkan Amerikalılardan biri ateşlediği molotov kokteylini içeri attı. Saniyeler sonra tankın içi alev aldı ve talihsiz askerler içeride yanarak can verdi. Silahlı adamlar sevinçle “Allahu ekber” diye bağırdı.


Amerikan Büyükelçiliği, Mekke ayaklanmasında en az iki Afro-Amerikanın da bulunduğunu Suudi güvenlik kuvvetleri nihayet isyanı bastırdıktan dört gün sonra, 8 Aralık 1979’da öğrendi. Bu utanç verici bilgi ABD ve Suudi Arabistan hükümetleri tarafından gizlendi.

30 Aralık 1979’da ABD Büyükelçisi John C. West, Mekke olayında Amerikan güvenlik yardımı ve iki Amerikalının akıbeti hakkında müzakerelerde bulunmak amacıyla içişleri bakanı Prens Nayef ile görüştü. West’in günlüklerine göre Prens Nayef Amerikalılardan birinin kesinlikle terörist olduğu ve artık yaşamadığı yanıtını verdi. Diğer Amerikan vatandaşı ise halen sorgulanıyordu. Büyükelçi West olayla ilgili şu satırları yazdı: “Sanırım bu, bir kellenin gittiği anlamına geliyordu. Ama yapabileceğimizin en iyisi de buydu.”

Amerikan Büyükelçisi ile –bugün hala Suudi Arabistan içişleri bakanı olan- Prens Nayef’in bir sonraki görüşmesi 18 Ocak 1980’de gerçekleşti ve bu görüşmede diğer Amerikalı zanlının halen hapiste olduğu söylendi. West hayrete düştü. Büyükelçi, olayla ilgili günlüğüne yazdığı son satırlarda “onun önceki hafta asılmış olduğunu sanıyordum” dedi.

Mabette yakalanan yetişkin erkek isyancıların pek çoğu Ocak 1980’de kalabalık önünde ya da sonraki aylarda gizlice idam edildi. Ancak o zamanlar Suudi Arabistan’da görev yapan Amerikan yetkililere göre diğer Amerikalı isyancı celladın kılıcından kurtuldu. İsyancı, ABD’li yetkililer tarafından gerçekleştirilen sorgunun ardından yeniden özgür bir vatandaş olarak ülkesine döndü. Eski bir diplomatın söylediğine göre tüm olanlardan sonra bu adam hiçbir ABD yasasını çiğnememişti.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yukarıdaki bölüm Yaraslov Tromifov’un Doubleday tarafından 2007’de yayınlanan The Siege of Mecca isimli kitabından alıntılanmıştır.
(WSJ, 18 Eylül 2007, How Mecca Uprising Helped Give Birth to al Qaeda)


Alıntı:http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=1078
Arkadaşlar, kendimce bir kitap yazmaya çalışıyorum. Kurguyu kafamda tamamladım, elimden geldiğince yazıya döküyorum. Zahmet olmazsa sizin de görüşlerinizi almak istedim. Daha henüz 12 sayfa yazabildim. Fazla uzun yazmak istemiyorum ama yazdığım kısım tabiri caizse girişin girişi şeklinde. Düşük cümleler, yazım yanlışları veya başka türlü hatalar olabilir, affola.


Microsoft Word versiyonu:http://sharebee.com/473a3a29

Pdf versiyonu:http://sharebee.com/56ff0a0c
Arkadaşlar malumunuz Windows 7 en geç 2010 yılında piyasaya çıkıyor. Dün ben de 7057 sürüm kodlu Windows 7'yi bilgisayarıma kurdum. Sağolsun Creative, Win 7 için beta driver yapmış. Onu yükledim. Xp'deki aynı ayarlarla (Foobar+Asio) sanki Win 7'de sesler biraz daha canlı geliyormuş gibi hissettim. Sanırım, Win 7'de de Vista'da kullanılan alt yapı kullanılıyor. Sizin deneyimleriniz var mı?

Not: Arada sırada uydulardan çıtırtı sesleri geliyor. Nedenini bilmiyorum fakat beta olduğu için kabul edilebilir bir durum sanırım. Ayrıca 5.1 çalışıyor, bu da önemli bir gelişme.
Her birey; iki el, iki ayak, iki göz ve iki beyin yarıküresine sahiptir. İlk bakışta simetrik gibi görünen insan vücudu, aslında önemli asimetrik detaylara sahip: Birincisi; öncü bir elimiz var(çoğu insan için sağ el), ikincisi; öncü bir gözümüz var ve üçüncüsü; beynimiz fonksiyonel olarak asimetrik: sol yarıküre teorikle(mantıksal düşünmeyle) ve konuşmayla alakalı; sağ yarıküre ise resimsel duyarlılıkla alakalı.

İnsanların üçte ikisinde sağ göz, üçte birinde ise sol göz öncü. Bunu tespit etmek için geliştirilmiş özel testler mevcut. Peki bu kişisel farklar, görsel bilgi algısına(mesela sağdaki ya da soldaki bir metin) etki eder mi?

Bu konuda yapılan çalışmalardan biri, tamamı sağ elini kullanan; fakat bir kısmının öncü gözünün sağ, bir kısmının öncü gözünün sol olduğu bir grup öğrenci ile yapılmış. Öğrencilerden bilgisayar ekranına verilen bir metni okumaları istenmiş. Metin hem ekranın sağına, hem de soluna yerleştirilip farklı farklı denenmiş. Bu sırada öğrencilerin başının ekranın tam ortasında sabitlenmiş olması sağlanmış. (Böyle bir durumda, görme alanının sol yarısından gelen görme bilgisi beynin sağ yarısına; sağdan gelen ise sol yarısına iletilir.) Deneyde sol gözü öncü olan öğrencilerin yazıyı ekranın solundayken daha hızlı okudukları ortaya çıkmış.

Daha detaylı çalışmalar, sol gözlü öğrenciler soldaki metni okurlarken, beyinlerinin daha fazla sembolü algıladığını göstermiş.

Görme alanının sol yarısında, göz fiksasyonu daha yüksek bilgi kapasitesi ile tanımlanıyor. Bu, direkt olarak okuma hızıyla alakalı: Kişi, bir fiksasyon sırasında ne kadar fazla sembolü algılayabiliyorsa o kadar hızlı okuyabiliyor. Okuma başarısının bir göstergesi daha var: Okuma esnasında, bakışlar periyodik olarak daha önce okunmuş sözcüklere geri döner(algılanma zorluğuna göre). Araştırmada sol gözlü öğrenciler sol taraftaki metni okurken, sağdakine göre daha az geri dönüş yapmış. Bu da soldaki metni algılamadaki başarıyı destekleyen bir gösterge. Bunun yanı sıra, sol gözlü öğrencilerin büyük çoğunluğu soldaki metni okurken hızlı göz hareketlerini daha çabuk yapmışlar.

Bu tarz farklılıkların nedenleri konusunda, fizyologlar şu an ancak tahminler yapabiliyorlar.

Araştırmadaki öğrencilerin tamamı sağ elini kullanan öğrencilerdi. Kullandıkları bu öncü sağ elin kontrolünü sağlayan ise beynin sol yarısı. Sağ gözlü öğrencilerde, bu öncü sağ gözü kontrol eden de yine beynin sol yarısı. Sol gözlü öğrencilerde ise; bu öncü sol gözü beynin sağ yarısı kontrol ediyor ki, bu sağ yarı öncü elin kontrolünü sağlamadığından daha serbest. Bu serbestlik de sol gözlü öğrencilerin soldaki metni daha hızlı okumasına katkı yapan bir neden olarak gösterilebilir.

Peki tüm bu yukarıdaki bilgiler bize hangi konuda yardımcı olabilir? Mesela bazı ürünlerin üretiminde öncü göze göre üretim yapılabilir. Sol elini kullanan insanlar için özel araçlar yapılabiliyor. Örneğin; solaklara özel kapı kolları. Fakat sol gözlü insanlar için özel tasarlanmış bir ürün henüz yok. Kim bilir, belki bir gün o da yapılır?

Informnauka-Rusya Bilim Haberleri Ajansı
Gamze CEYLAN Galatasaray sevdalısı bir kardeşimiz...

Lise Öğrencisi...

Lösemi hastalığına yakalandı...

Umudumuz büyük, ilik bulundu nakil için her şey hazırlandı...

Sadece maddi desteğimiz gerekiyor şimdi...

Sadece 40 Bin Dolar'a aramıza geri dönecek Gamze...

O çok sevdiği, Alpaslan Ağabey'imizin hediye ettiği Galatasaray formasını tekrar giyebilecek...

Ailesinin maddi gücü olmadığından dolayı en büyük görev bize düşüyor...

ultrAslan'ın kardeşliği, dayanışması burada başlıyor...

Söz verdik ailesine, kurtaracağız dedik...

Şimdi Gamze'ye hayat verme zamanı...

Adres: Çaldıran Mah. 513 Sokak Emin Apt. 13/9 Keçiören/ANKARA

YALÇIN CEYLAN : 0506 761 91 05 - 0537 744 21 28

FATMA CEYLAN : 0506 425 43 09

Yardımlarınız için hesap numaraları :

YALÇIN CEYLAN - TUĞBA CEYLAN - MİYESE BUDUR

İş bankası : 4200 - 6056062 (TL)
İş bankası : 4200 - 3982164 (Dolar)
İş bankası : 4200 - 3982200 (Euro)

Türkiye İş Bankası Swift Kodu : ISBKTRIS
Dolar IBAN : TR840006400000242003982164
EURO IBAN : TR820006400000242003982200


Yabancı forumlarda yazdığına göre Call of duty 5 ve Fallout 3 de ortalama 20-30 fps artış sağlanmış. Ayrıca SLI konusunda da bir takım iyileştirmeler içeriyormuş.
ATV gündüz gayet iyi çekerken gece donmalar oluyor, kalite 25 lere kadar düşüyor ve izlenmiyor. Acaba bu durum ATV den mi kaynaklanıyor yoksa benim tesisatta mı bir sorun var?
Hakkında
Konum: İstanbul,Bayrampaşa
Forum İmzası:
Forum İkinci El İmzası:
Alışverişlerim: asafated + Mhzania + rEaDy_for_aCtion + Macromedia + ABSOLUT + yelkenlim + maverickk + Mamiy + @tEnDEr

Olumsuz: @dministrator (Uzak durmanızda yarar var)
Temel Bilgiler ve İstatistikler
Aktiflik: Şu anda DH'de değil
Son Giriş: 9 ay önce
Son Mesaj Zamanı: 4 yıl
Mesaj Sayısı: 1.461
Gerçek Toplam Mesaj Sayısı: 1.827
İkinci El Bölümü Mesajları: 68
Konularının görüntülenme sayısı: 77.257 (Bu ay: 276)
Toplam aldığı artı oy sayısı: 8 (Bu hafta: 0)
En çok mesaj yazdığı forum bölümü: Donanım / Hardware
Mesajları
İkinci El Referansları
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.