Barış Terkoğlu'nun Özgür Özel'e Şeyh Sait hakkındaki sözleri yüzünden eleştirisine Özgür Özel yanıt verdi.
Bu Terkoğlu'nun ilk yazısı.
Özgür Özel, Öcalan’ın bile gerisinde
Karşı olduğunu anlatamayan nerede durduğunu da gösteremiyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Gazeteci Candaş Tolga Işık’ın programına katıldı. Teşbihte hata olmaz, Şeyh Sait ile Mustafa Kemal arasında kalınca, özetle "kutumu açayım" dedi. Ağzımdan "CHP Genel Başkanı PKK liderinin de gerisinde" sözleri döküldü.
Şöyle anlatayım…
Terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan, İmralı’da hapsedildikten sonra görüşlerini çeşitli yollarla kamuoyuyla paylaştı. "Avukat Görüşme Notları" düzenli açıklandı. Mahkemelerde yaptığı savunmalar yayınlandı. Hatta kitapları çıktı. İmralı’da AKP Hükümetiyle yapılan müzakerelerin notları bile basıldı. Buralarda Öcalan’ın Şeyh Sait hakkında çok sayıda görüşü de yer aldı.
ATATÜRK İLERİ SAİT GERİ
Örneğin 22 Eylül 2004 tarihli avukat görüşme notlarında şunları söyledi:
"İsyanların arkasında Sultan Vahdettin ve İngilizler vardı. Mustafa Kemal isyanlarda sadece Kürtleri görmüyor; ‘Cumhuriyet gidecek, Türkler ve Kürtler kalmayacak, yerine Sevr gelecek’ diyordu. O dönem Türklerin de işbirlikçi kesimleri var. Şeyh Sait, Kürt ulusal kurtuluşçusu değildi, din ağırlıklı feodal otonomiciydi. (…) Eğer bir yerde bir şey yenilmişse, geriyi temsil ettiği içindir. Mustafa Kemal o koşullarda ileri olanı temsil ediyordu. Kürtler gericiydi demiyorum, başındakiler gericiydi."
28 Ağustos 2009 tarihli notlarda ise şu ifadeleri kullandı:
"Mustafa Kemal, İngiliz oyunlarını kısmen de olsa çözmüştü. İngilizler kendi politikaları için Türkiye'de Kürtleri devletin önüne attılar. Bunlar hep böyle yaptılar. Şeyh Said'i kullandılar. Şeyh Said'i kullanarak Musul ve Kerkük'ü aldılar, bu şekilde Mustafa Kemal'e de Kürtlere yönelme yolunu açtılar. İngiltere bu şekilde Şeyh Sait üzerinden politika geliştirdi."
28 Ekim 2009 tarihli görüşmesinde ifadeleri farklı değildi:
"Mustafa Kemal, Musul ve Kerkük'ü vermek istemiyordu ama İngilizlerin oyunları nedeniyle vermek zorunda kaldı. Şeyh Sait İsyanı-Dicle İsyanı bir provokasyondu. Bunun provokasyon olduğunu anlamadılar."
EMPERYALİZMİN KÜRT OYUNU
Kitaplar dedim ya…
Mesela hapiste çıkardığı "Bir Halkı Savunmak" kitabında Şeyh Sait isyanı için şu tespitlerde bulundu:
"Yakın dönem Osmanlı ümmet anlayışının derin etkisi altındadır. Sünni Nakşi tarikatının etkisi belirgindir. Osmanlı dönemindeki ayrıcalıklarının elden gitmesinin de rolü vardır. Önlerine Kürdistan'ı bir hedef koymaktan çok, Osmanlı halifesi ve saltanatını geri getirmek istemi daha güçlüdür. Dini devlet eğilimi açıktır."
"Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa" kitabının ikinci cildinde Sait’in emperyalizmin oyunlarına alet olduğunu anlattı:
"İran’da Simko İsmail, Irak’ta Mahmut Berzenci ve Türkiye’de Şeyh Sait önderlikleri, Kürt hareketlerinde en başarısız rolün sahipleri olmaktan kurtulamamışlardır. Çoğunlukla emperyalist ajanların basit oyunlarını ilişki sanıp oyunlarına alet olmuşlardır."
Öcalan, bu görüşünü, HDP milletvekillerinin de tanık olduğu çözüm görüşmelerinde, AKP Hükümeti’nin temsilcilerine de iletti. 14 Ekim 2013 tarihli İmralı Tutanakları’nda şu tespiti yer alıyor:
"Şeyh Said İsyanının bilimsel bir yanı yok. Şeyh Said asla İngiliz ajanı değil. Ama askerler vurduruldu, Şeyh Said İsyanı, savaş çıkarıldı. Sonrası kıyamet."
Uzatmayayım…
Kendisini onunla kıyaslarken "Şeyh Sait’i kullandılar, ben kendimi kullandırtmadım" dedi. İsyan sırasında Şeyh Sait’ten desteğini çekmiş Diyarbakırlılara selam gönderirken "Diyarbakır halkı 1925’te bir komployu boşa çıkardı" ifadelerini kullandı.
Öcalan’a göre Şeyh Sait bir İngiliz ajanı değildi ama isyanı İngiltere destekli bir provokasyondu. Bu sayede İngiltere, Musul ve Kerkük’ü Türkiye’den, doğal olarak da Türkiye’deki Kürtlerden koparmıştı. Sonucunda da yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni Kürt meselesinde tepkiselleştirmiş, katılaştırmıştı. İsyanının niteliği gericiydi. Koyun tüccarı olduğu için "Ticaret burjuvası sayılabilir" dediği Nakşibendi Şeyhi Sait, hilafet istiyordu. Zaten Öcalan’a göre şeyhlik kurumu da gericiydi.
ATATÜRK-SAİT ARASINDA CHP
Öcalan bunları söylerken, ne HDP’den Öcalan’a bir eleştiri geldi, ne AKP "düzgün konuş" dedi. Sadece Kürt-İslamcı Hüdaparcılar yani Hizbullahçılar, Öcalan’ı, Kemalist olmakla itham etti. Yayınlarında "bir Mustafa Kemal yetmezmiş gibi yeni bir Mustafa Kemal başımıza musallat etmek istiyorlar" diyerek Öcalan suçlandı.
İşin özeti böyle…
1925 çatışmasının özü iki şahıs arasındaki kişisel mesele değil, modern ve laik Cumhuriyet devrimi ile şeriatçı hilafet-saltanat yanlısı feodal isyan arasındaydı. Şeyh Sait, savunmasında şeriat için ayaklandığını söyleyecek, kadınların müzik eğitimi almasını bile ayaklanma bahanesi olarak anlatacaktı. Özgür Özel, belki ideolojik eksikleri, belki tarihsel bilgi yoksunluğu, belki kuruluş felsefesiyle mesafesi, belki siyasi duruş sorunları, belki de gündelik siyaset oportünizmi nedeniyle bu tartışmada taraf olamadı. Şeyh Sait’e karşı, terör örgütü kurucusu Abdullah Öcalan’dan bile daha geri tutum aldı. Gericiliğin iki ucu, “Kürt ama hilafetçi” ile “hilafetçi ama Kürt”, Şeyh Sait Bulvarı’nda buluşurken, Cumhuriyet’in kurucu partisi tarafsızlığı seçti. Terakkiperver Fırka’da mümkündü… Ama 1925 koşullarında Atatürk ile Şeyh Sait arasında taraf olamayan biri, CHP Genel Merkezi’nin kapısından giremezdi.
Aksini sanırız. Aslında tarih, bitmemişin öyküsüdür. Ne mutlu geçmişin ağaçlarından bugüne yaprak toplayanlara…
Bu da Özel'in cevabı.
Özgür Özel’den aldığım Şeyh Sait mektubu
Devrimciler özür diler ama devrimler özür dilemez. Oysa yıllardır devrimlere özür diletmeye çalışıyorlar.
Gündemdeki Şeyh Sait tartışmasını pazartesi yazmıştım. CHP lideri Özgür Özel, Gazeteci Candaş Tolga Işık’a konuk olmuştu. Şeyh Sait isyanı sorulduğunda, Özel, izleyen pek çok kişinin eleştirdiği bir konuşma yapmıştı.
Yazımda Abdullah Öcalan’ın çeşitli yazdığı yazılarda yer verdiği Şeyh Sait eleştirilerini bir araya getirmiştim. Öcalan’a göre Şeyh Sait bir İngiliz ajanı değildi ama isyanı İngiltere destekli bir provokasyondu. İsyanının niteliği gericiydi, hilafet istiyordu. Buradan hareketle, Özel’in Şeyh Sait değerlendirmelerinin Öcalan’ın gerisinde olduğunu söylemiştim. Cumhuriyet devrimini yapan partinin liderinin değerlendirmeleri bana göre işi tarihçilere bırakmanın ötesinde olmalıydı.
‘ATATÜRK’TEN TARAFIM’
Yazımın ardından Özgür Özel’den bir mektup aldım. "Yazınızı üzerinde notlar alarak okudum" diye başlayan mektup, “’Mustafa Kemal Atatürk ile Şeyh Sait arasında taraf olamayan biri’ ifadenize katılmıyor ve çok kırıcı buluyorum" sözleriyle devam ediyordu.
Özgür Özel, kendisi için meselenin net olduğunu söylüyordu:
"Ben, sıradan bir yurttaş olarak da Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak da Mustafa Kemal Atatürk’ten tarafım, bunun aksinin düşünülmesini bile hakaret kabul ederim. TV100 programındaki ifadelerimi yeniden dinleyebilirseniz, orada da Cumhuriyetin kurucu felsefesinden, Cumhuriyetin kurucu kadrolarından, Cumhuriyetten ve elbette Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten taraf olduğumu kalın harflerle çiziyorum. O programda da çizdim, şu anda da çiziyorum."
Yazımda Özel’in değerlendirmeleri için şu sorgulamayı yapmıştım: "Özgür Özel, belki ideolojik eksikleri, belki tarihsel bilgi yoksunluğu, belki kuruluş felsefesiyle mesafesi, belki siyasi duruş sorunları, belki de gündelik siyaset oportünizmi nedeniyle bu tartışmada taraf olamadı."
Özel ise mektubunda buna itiraz ediyordu:
"Sizin ‘tarafsızlık’ olarak ifade ettiğiniz çerçevenin Şeyh Said’in kişiliğiyle, duruşuyla, yaptıklarıyla bir ilgisi olmadığı gibi yazınızda bahsettiğiniz ideolojik eksiklerle, tarihsel bilgi yoksunluğuyla da bağlantılı olmadığı çok açıktır. Cumhuriyetin ilk yıllarına yönelik açılan tarihsel tartışmaların bağlamından kopartıldığında geride bırakılanlarda yeni acılar bırakmasına neden olduğu, bunun da cumhuriyetin kurucu felsefesine de cumhuriyetin kurucu kadrolarına da bir fayda sağlamadığı açıktır. 1925 yılında Cumhuriyete karşı başlatılmış Şeyh Said İsyanı’nı bastırmak ve devrin koşullarında bunu idamla neticelendirmek ne kadar meşru bir hak ise, Şeyh Said’in torunlarının, dedelerinin mezar yerinin nerede olduğunu sormaları da meşru bir haktır."
Özgür Özel, mektubunun sonunda kişisel tarihini de örnek göstererek, yaptığım değerlendirmenin haksız olduğunu vurguluyordu:
"En başında da ifade ettiğim gibi ben Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak Mustafa Kemal Atatürk’ten tarafım. Yıllardır yaptığım siyaset, yol ayrımlarında takındığım tutum, cemaatler ve tarikatların eğitime müdahalesi, devlete ve orduya sızmalarına karşı isyanım, yargıdaki cemaat yapılanmalarına ve onların kumpaslarına karşı durduğum yer ortada iken, beni ve tutumumu çok yakından izleyen bir gazeteci olarak böyle bir yazıyı kaleme almanız beni çok üzdü ve düşündürdü."
Mektup, şöyle bitiyordu: "Fikir özgürlüğüne olan inancım ve basın özgürlüğüne olan tüm saygımla sizi selamlıyorum."
Özgür Özel’den aldığım mektubun tamamı böyle…
CHP VE KURUCU PARTİ
Liderler çoğu zaman onaylayan ordusuyla dolaşıyor. Bizim işimiz ise eleştirel olmayı gerektiriyor. Haliyle bu tartışmayı yararlı ve düzeltici buluyorum.
Uyarı temelsiz değil. Din eksenli ve etnik temelli gericiliğin ortak bir yanı var. İkisi de Cumhuriyet devrimini hedef alıyor. Tartışma ne olursa olsun sorun Cumhuriyet’te aranıyor. Sonunda da devrimden özür diletilmeye çalışılıyor.
Sanmayın ki sadece geçmişe dair bir mesele konuşuluyor. Gericilik geçmişi bugünü dönüştürmenin manivelası yapıyor. Kadın-erkek eşitliğinden anayasal yurttaşlığa, laiklikten ulusal egemenliğe kadar günümüze dair bütün hesaplarını geçmiş muhasebesi üzerinden görüyor.
Son yıllarda kurucu felsefeyle mesafesi tartışılan Cumhuriyet’in kurucu partisi de gündelik siyaseti öncelerken bu kapana sıkışıyor. Bu sebeple de din ve mezhep savaşlarıyla kanın aktığı bir coğrafyada, halen dinci ya da etnikçi ideolojiler değil, Cumhuriyet felsefesi tartışılıyor.
AKP, MHP, İYİ ya da DEM Parti… Türkiye’de her parti aldığı oylarla iktidar olabilir. Yine de hep bir eksiği kalır: Kurucu parti olma özelliği. CHP, hiç iktidar olamasa dahi kurucu parti olma özgünlüğüne sahip. Hem iktidarın politikaları hem de kendi hatalarıyla bu durum boynunda bir yük gibi görünüyor. Oysa 21. Yüzyılda karşılaştığımız 20. Yüzyıl sorunlarıyla yüzleşmede, "kurucu parti kimliği", CHP için imkanlar yaratıyor. Yeter ki Cumhuriyet devrimlerini savunma utangaçlığından kurtulabilsin.
Yıllar önce hapishanede tanıştık Özgür Özel ile. Hakkını yemeyeyim, kaldığımız cezaevinin en istikrarlı ziyaretçisiydi. Aynı yerdeydik.
Bugün o, sadece CHP vekili değil, partinin genel başkanı. Bana sorarsanız, Şeyh Sait meselesine girerken kullandığı, çoğu zaman Cumhuriyet’le sorunlu liderlerden duyduğumuz "Cumhuriyete, cumhuriyetin kurucu kadrolarına, kurucu babalarına saygılıyız" sözü, kurucu partinin ruh halini anlatıyor. Zira Cumhuriyet de kurucuları da CHP için, mesafeli bir saygı duyacağı eski sevgili değil. Aksine "Cumhuriyet de kurucusu da biziz" diyeceği devamlılık hikayesi. Haliyle bugün en azından ruh hali olarak Özgür Özel ile ayrı yerdeyiz.
Barış Terkoğlu Özel'in kifayetsizliğini iyi özetlemiş. Sen cahil, korkak ve o koltuğu oturmayı hak etmeyecek derecede ve hatta Kılıçdaroğlu'ndan bile daha düşük seviyeli bir profilsin Özgür Özel. Şeyh Sait'in mezar yerinin bulunup her yıl gerici ve ayrılıkçı gösterilerin yapılmasını mı istiyorsun pek müstakbel Atatürk ilkelerine bağlı CHP genel başkanı? ABD Bin Ladin'i okyanusun ortasına niye attı? Bir yerlere yaranayım diye çırpınırsan işte böyle battıkça batarsın "Cumhuriyet'in kurucu kadrolarına saygılı" Özgür Özel.
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin davetlisi olduğu oturumda konuşan HDP'li Sırrı Süreyya Önder, Atatürk'ün "Yurtta sulh cihanda sulh" sözünün barış mesajı vermediğini belirtti.
Ulan sizin yapacağınız İzmir İktisat kongresine edeyim. Apo'nun mektupçusu bu tipi nasıl olur da buraya çıkarırsınız? Ulan Sırrı. Ne biliyorsun da konuşuyorsun cahil herif.
Atatürk anti emperyalist değil de senin PKK mı emperyalist? Ulan başımıza bunları mı çıkaracaksınız? Daha seçilmeden açılım yapmaya mı niyetlisiniz? Nasıl sessiz kalabiliyorsunuz bu söylemlere CHPliler, İyi Partililer? Cevap versenize şu APO'nun emir erine.
Bu da tamamı.
Sinan Meydan iyi yanıt vermiş bu tipe. ( Aslında başka şeyler de diyeceğim ama Türkiye'de her şey hakaret sayılıyor. )
1. Atatürk,kapitülasyonları kaldırmaya yanaşmayan Batıya ekonomik bağımsızlığa kararlı olduklarını,kapitülasyonları kabul etmediklerini göstermek icin Lozan kesintiye uğradığında İzmir İktisat Kongresini topladı. Kongre sonrası Lozan’a devam edildi ve kapitülasyonlar kaldırıldı.
2. Yani İzmir İktisat Kongresi, Batıya karşı taviz veya teslimiyet değil tam tersine Lozan görüşmelerinde kapitülasyonları kaldırmaya yanaşmayan emperyalist, kapitalist Batıya karşı siyasi ve ekonomik bağımsızlık manifestosudur. Sonunda Lozan’da kapitülasyonlar kaldırılmıştır.
3. İzmir İktisat Kongresi düzenlenirken Misakı Milli’den taviz verilmemiş,Musul henüz kaybedilmemişti.Türkiye,istekleri reddedilince Lozan’da masadan kalkmıştı.Musul’dan vazgeçilmiş değildi.Turkiye Lozan’ın ikinci döneminde Musul ısrarını sürdürünce konu Lozan sonrasına bırakıldı.
4. Atatürk’ün, “Ortadoğu ile ilgilenmediği” iddiası da eski bayat bir iddia. İzmir İktisat Kongresi sırasında Musul sorunu gündemdeydi ve Atatürk Irak’la yakından ilgiliydi. Atatürk 1937’de İslam ülkeleri ile Sadabat Paktı’nı kurmuştu. Hatay nedeniyle gözü kulağı Suriye’deydi.
5. Atatürk,”Başlangıçtaki biz tavrını teke indirgedi” söylemi de klasik bir çarpıtma.Atatürk başından beri vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü için mücadele etti. Biz derken farklı milletleri değil,din ve ırk farkı gözetmeksizin tüm unsurları ile Türk Milletini kastediyordu.
6. “Yurtta sulh cihanda sulh sözü” zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir yaklaşımının doğal sonucudur. Atatürk’ün haksız savaşı yoktu, “öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz” diyerek savaşmıştı. Ölmeden önce cağının en büyük barış kuşağını kurmuş, Nobel’e aday gösterilmişti.
7. Yeni başlayanlar için;
– Atatürk’e göre barışın ön koşulu tam bağımsızlık
– Yurtta barış dünyada barışın gerçek anlamı ve uygulamaları
– Atatürk’ün barış paktları ve oluşturduğu büyük barış kuşağı
– Atatürk’ün 7 maddelik dünya barışını koruma formülü
8. ”Kendi yağıyla kavrulma” söylemi doğru. İzmir İktisat Kongresi toplanırken Türkiye yangın yeri gibiydi. Halkın %80’i köylerde yaşıyor, %70 hasta,%10’u bile okur-yazar değildi,ülke borçlu,her şey dışarıdan alınıyordu.Atatürk bu enkazı,tam bağımsız,çağdaş devlet kurarak kaldırdı.
Bu Sırrı tipiyle ilgili bir anımı da ekleyip bitireyim. Bu tip 2010'larda bizim üniversiteye konuşma yapmaya geldiğinde ben de katılayım dedim arkadaşlarla. O zamanlar da bu Sırrı bir övülüyordu ki aman yarabbi. Bu üniversiteye gelirken onun öncesinde BDP'liler geldi. Zılgıtlar, PKK ve APO söylemleri. Ulan dedim ben neredeyim. E doğal olarak da toplantı yasaklandı. Söylese ne söyleyecekti o şiveli ağzıyla. Ulan "tip". Sen hangi hakla Atatürk'ü ağzına alıyorsun APO'nun tipi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu TBMM Grup Toplantısı’nda aynen şöyle dedi: “Açık söylüyorum, biz değiştik, biz halkın partisiyiz. Biz hangi yanlışları terk ettiysek, artık Saray tam odur. Statükocu, anti-reformcu, anti-özgürlükçü Kenan Evren kafasına geldiler.”
Kılıçdaroğlu'nun bu sözleri bugün ekşi sözlük ve twitter gibi mecralarda "AKP bizim terk ettiğimiz CHP'dir" şeklinde yer aldı. Elbet birebir bu sözleri söylemedi fakat CHP genel başkanı bu sözleriyle ne kastettiğini açıklamalı. Hangi CHP dönemi kast ediliyor? Atatürk’ün CHP’si mi? İnönü’nün CHP’si mi? Baykal’ın CHP’si mi? Yoksa CHP’nin Mayıs 2010’dan önceki tüm tarihini mi kastetmektedir?
Kılıçdaroğlu'nun bu açıklaması AKP'nin eski suç ortaklarından Cengiz Çandar gibileri pek sevindirmiş. Bu sözlere tek sevinen eski liberal tayfa da değil. Nurcu camiadan yeni Asya gazetesi de bu sözlere sevinmiş. O halde safların belli olduğunu söyleyebiliriz. yeni CHP yanına eski islamcıları, liberalleri ve Nurcuları mı alıyor acaba? Atatürkçülük ise artık CHP'nin oldukça yıpranmış bir maskesi.
Şimdi Bay Kemal'e düşen hangi CHP döneminden bahsettiğini açıklamaktır. Baykal dönemi ise o dönemde neden CHP'ye katıldın ve yıllarca vekil oldun? Neden hiç ses çıkarmadın? Fakat buna gerek yok. Senin hangi dönemden bahsettiğin bal gibi de biliniyor.
"Sevgili arkadaşlarım, sevgili halkım; açık söylüyorum, biz değiştik, biz halkın partisiyiz. Biz hangi yanlışları terk ettiysek, artık saray tam odur. Statükocu, anti reformcu, anti özgürlükçü Kenan Evren kafasına geldiler bunların tamamı, Kenan Evren'in hizasındalar."
Ve en önemlisi de…
CHP’nin geçmişte yaptığı yanlışlara sahip çıkmayarak hatta özür ve helallik dileyerek;
“Biz değiştik, biz halkın partisiyiz, biz hangi yanlışları terk ettiysek artık Saray tam odur. Statükocu, anti reformcu, anti özgürlükçü Kenan Evren kafasına geldiler” sözü de takdire şayandı.
Şimdi bütün bu gelişmelerden sonra, 20 yıldır CHP discurundan nemalananlara bir çift sözümüz var; “Sahi kim CeHaPe?“
Bu arada Cumhuriyet gazetesinden Mehmet Ali Gürler bu yazısında bu konuya epey değiniyor.
Yani artık gerçekten insan çıldırma noktasına geliyor. Hayır Babacan'ın bu söylemine şaşırmıyorum ama sanki DEVA ve CHP Kürt oylarını kapmak için taviz üstüne taviz veriyor. Sen hangi hakla anadilde eğitimi mesele haline getiriyorsun? Hangi hakla bunu anayasaya getireceğini söylüyorsun hadsiz. Türkçeye ek olarak diyor bir de. Çok beklersin Babacan bey.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, belediyelere yönelik terör soruşturması hakkında açıklama yapıyor. Soylu, "CHP'de kaybettiği itibarı bizlere saldırarak, meseleleri demagojiyle anlatmaya çalışanlar boşuna çırpınış içindedir. Bu bahsedilen kişi İmamoğlu saygılarını sunarak beni aramıştır. Bana, belli bir konuda 'CHP Genel Merkezi zaten beni sevmiyor, bana yardımcı olur musunuz' diye ricası olmuştur. Biz 'kanun ne gerektiriyorsa yaparız' dedik ve yaptık." iddiasında bulundu.
Soylu'nun açıklamalarından başlıklar şöyle:
"Biraz önce İBB Başkanlığı'nın bu konudaki açıklamalarını takip ettik. Herkesin kendisini savunma hakkı vardır. Bu hem doğal bir haktır, hem de demokrasi içinde olması gereken bir gerçekliktir.
Türkiye 40 yıldır terörle mücadele ediyor. Bu yaşanmışlıklardan öğrendiğimiz bir şey de, terör örgütlerinin meşru alanları kullanmaları, meşru alanlara sızmasıdır. Bunun altını çizerek söylüyorum. Dağdaki terörle mücadele ne kadar zorsa, bu ondan biraz daha zordur. Çünkü dağdaki teröristi biliyorsunuz.
Zaman zaman terörle iltisaklı belediyelere görevlendirmeler yapıldı. Yöneticilere 900 yıla yakın cezalar çıktı. Doğu ve güneydoğuda PKK ve KCK ile irtibatlı olduğu tespit edilen belediye başkanları, meclis üyeleri, personel görevden alındılar. FETÖ'den devlete sızmış yaklaşık 165 bin kişi kamudan çıkarıldı. Bizim bakanlığımızdan 50 bini aşkın kişi çıkarıldı. FETÖ'yle irtibatlı belediyeler oldu.
Bu devleti tüm terör örgütlerinden temizlemek için ortaya koyduğumuz bir mücadelenin sonucudur. Zorlu bir sürecin sonunda kamuyu çok büyük bir şekilde terör örgütlerinden arındırabildik. Bu yüzde 100 müdür; kriptosu var, uykuya yatmış olanı var, hamle yapmayı kendine görev almış olanlar var. Biz bunları sökebilmek için büyük bir çaba ortaya koyuyoruz.
Kamunun kendine ait sorumlulukları vardır. Görev yapanların da sorumlulukları vardır. Anayasa'nın 127'nci maddesi çok açık ve nettir. Yerel yönetimler için bizatihi bize yetki vermiştir.
Bu soruşturmaları yürütürken elimizde bir rehber olan bir kanun var. Siyasi değerlendirme yapabilirsiniz. Ancak şunu söylemem gerekir; eğer doğu ve güneydoğudaki veya FETÖ'yle irtibatlı belediyelerde gereğini yerine getirmemiş olsaydık doğu ve güneydoğunun haline nasıl olurdu?
Bugün ülkemizde PKK/KCK hareket etme kabiliyeti bulamıyorsa Türkiye Cumhuriyeti devletinin iradesiyle kullandığı yetki sağlıyor. Geri adım attırmaya çalışanlar başarılı olamazlar. Biz hiç ikiyüzlü olmadık.
CHP'de kaybettiği itibarı bizlere saldırarak, meseleleri demagojiyle anlatmaya çalışanlar boşuna çırpınış içindedir. Bu bahsedilen kişi İmamoğlu saygılarını sunarak beni aramıştır. Bana, 'CHP Genel Merkezi beni sevmiyor, bana yardımcı olur musunuz' diye ricası olmuştur. Biz 'kanun ne gerektiriyorsa yaparız' dedik ve yaptık. İşine geldiğinde alttan almasını bileceksin, diğer taraftan dönüp hakaret edeceksin.
Elbette belediye başkanlığının sorumluluğu var. Hem terörden uzak durma hem de alet olmama durumu var. İBB Başkanı zaman zaman terlemiş, alnını silme zorunda kalmış, kaybettiği itibarı, hizmet yapamadığı için tarihin en başarısız belediye başkanı olarak nitelendirilen, İETT otobüslerini çalıştırmaktan, çöp toplamaktan yoksun böyle bir belediye başkanı elbette ki bunları kapatabilmek için İstanbul'a ilgi açığını kapatabilmek için, yargı kararından bulamadığı mağduriyeti buradan bulacak.
Bu basın toplantısının ortaya koyduğu şudur:
1. Bizim 9 Aralık 2021'de dile getirdiğimiz tüm iddianın ikrarını yapmıştır.
2. Terör örgütleri buraya girmemiştir diyemiyor. KHK ile işten çıkarılanları biz hülle ile işe aldık yalandır demedi.
3. Dağdaki teröristleri ve kamuya girmesi kesinlikle mümkün olmayan kişileri işe almadık diyemedi. Bunların hepsi İBB'ye alındı.
Bizim kabahatimiz ne, 9 Aralık 2021'de hayati yalanla malul olan Özgür Özel, bana bir sataşmada bulundu. İstihbarat elimizde olduğu için soruşturma izni verdik ve başladı.
Toplam soruşturulan dönemde 25 bin kişi işe alındı. 1668 kişi soruşturuldu. Bunn 1163 kişi için irtibatı ve iltisakı var ama belediyede işe girmeye engel olmadığı için incelemeye alınmadı. 505 kişinin tamamı kendi döneminde alınmış ve kayıtları görev yapmasına engeldir. 21 kişi daha ayrıldı.
Sabah çok yalan dinlediniz. Hiçbir yerinde işe almadık diye cümle kurmadı. Sözde değer ailelerinden, KHK'lılardan alındı mı alındı. Geçen yıl o tarihten itibaren 1 yıl süren soruşturma yaptık. Bu soruşturmayı 8 kişilik müfettiş heyetiyle yaptık.
Bu soruşturmaya itiraz ediyorsun da hem İETT ile ilgili savcılığa gönderilen yolsuzluğu içeren, reklam bilboardlarıyla yolsuzluğu içeren soruşturmalara niye ses çıkarmadın? Çünkü neler yaptığınızı en iyi siz biliyorsunuz.
Atma yetkimiz olsa biz atardık. Bu kişileri alırken referansınız nelerdi? Hangi yetenekleri dolayısıyla aldınız, bunları kim önerdi. CV bile istemediniz mi?
AYM kararını öne sürüyorlar, AYM kararı sonrası biz eleman almadık mı? Devletin kendine ait mekanizması vardır. Süreci araştırmak bizim sorumluluğumuzdu.
'Benden önceki dönemde de vardı' diyor. Bu soruşturma 1.1.2019'dan itibaren 3 yıl yapıldı. 1668 kişinin 191'i Mevlüt Uysal, 50 kişi de İstanbul Valisi döneminde alınmış. Bunların 191 ve 50 kişisi tamamen incelenmiş, işe girme engeli olmadığı görülmüş.
İmamoğlu döneminde 920 kişinin istihbari kayıtları görülmüş ama onların da işe girmeye engel durumu olmadığı görülmüş. İBB'nin yasladığı 505 kişiyi güya yanındaki 3-5 aklıevvelin söylediği sözlere dayanak olarak 'Ben aldım, benden öncekiler de yaptılar' demek aymazlıktır. Terinizi silebilirsiniz ama yüzünüzün karalığını silemezsiniz.
İstanbul gibi manevi iklimi de tarihi sorumluluğu da medeniyet sorumluluğu da olan bir belediyenin başkanının bu kadar insanın oyuyla, sorumluluğuyla o koltukta oturanın yalan söyleme hakkı yoktur. Biz 505 kişinin dosyalarını kimden aldık? İBB’den…
Kimi soruşturduğumuz belli. İstihbarat kayıtları var hepsiyle ilgili. 505 kişinin terörle bizatihi irtibat iltisaklarına bakıldı. Bu dosyalar sizden istendi. Ben bilmiyorum, haberim yok demek yalanın kuyruklusudur.
1 değil 3 soruşturma var. Benim bunlarla ilgili ne sorumluluğum olabilir diyorsunuz. Daha önce iki üç kişiyi işten attığınızı söylüyorsunuz. İki- üç kişiyi işten atan irade İBB’nin iradesidir. 2-3 kişiyi işten atan irade, aynı iradeyi diğer terör örgütü mensupları için niçin gerçekleştirmemiştir? Sorunu İçişleri Bakanı’na atmak kolay olduğu için.
Kendi ağzınla söylüyorsun, 2018’de, 2017’de işe alınanları ben attım diyorsun, diyelim bu kadar insan arasında senin de 2-3 kişin olsa bu da tolere edilebilir.
Sen 2-3 kişiyi bir vesileyle attın, aynı usulle diğerlerini de atsaydın. Demek ki atabilme yetkin var. 3-5 tane kendisini paraya teslim etmiş, senin gönderdiğin promosyonlarla hayatına devam ettiren gazetecilere yazdırdığın yazılarla gerçekler örtülemez. Demek ki sorumluluk sana ait.
Biz bugün de güvenlik soruşturma ve arşiv araştırması bizden istediğinde veririz. Alıp almamak kanaati bize ait değil, bu kararı biz vermeyiz. Devlette de bize ait değildir. Almaması gerekirken alırsa sorumluluğu da kendisi alır. Sen o sorumluluğu almışsın.
DİAYDER soruşturması şu anda İstanbul Başsavcılığı’nda yargıda yürüyor, onunla ilgili niye konuşmuyorsun? Oradan bal gibi beş kişiyi almışsın belediyeye koymuşsun, belediyeden aldıları maaşlara aynı PKK’da olduğu gibi derneğe bir kısmını vermişler. Bütün talimatları yerine getirmişler, bir kısmı içeride, bir kısmı ev hapsinde, bir kısmı adli kontrolle serbest. Bunlarla ilgili de soruşturma var.
Sadece o değil, esas itibariyle, belediyenin içerisinde yakalanan Şafak’la ilgili soruşturma var. 3 tane de soruşturma var.
Biz 9 Aralık’ta bu olayı izah ettikten sonra daha önce kurulması gereken değerlendirme komisyonu kuruldu. 9 Aralık’ta söyledikten sonra… Baktı ki mesele farklı bir noktaya gidecek, kurmadıkları değerlendirme komisyonunu kurduklarını sabah açıkladı.
Demek ki biz bir şey biliyoruz ve söylüyoruz. Orada da eksiklikler var. O kurduğu değerlendirme komisyonunun almaması gerektiğini söylediği kişileri de almışlar. Güvenlik ve araştırma tahkikatlarında yine alınmaması gereken kişileri aldıklarını da söylemişler, bunların hepsi raporda var. Değerlendirme komisyonunun kurulması müfettiş incelemesine başladıktan sonradır. Bunu da kendisi sabah söyledi. İSKİ ve İETT’de vardı, diğerlerinde yoktu, diğerlerinde de kurduk dedi. Burada bütün bunları ifade ettikten sonra bu yalanları sabahtan itibaren söyledikleri İmamoğlu ne yapmak istedi?
Bir önceki mahkemede olduğu gibi alenen yargıyı tehdit etti. ‘Eğer bu terör soruşturmasını açarsanız, gök kubbeyi başınıza yıkarım’ dedi. Terör soruşturmasını açacak ben değilim. Mülkiye müfettişlerimizin tamamladığı bu dosyayı yargıya gönderdik. Bundan sonraki karar yargının kararıdır.
Ona diyor ki bu adamların belediyeye alınmalarından dolayı beni ve arkadaşlarımı sorumlu tutar ve bir terör soruşturması açarsanız gökkubbeyi başınıza yakarım. Daha sonra ben bu lafı yargıya söylemedim, Süleyman Soylu’ya söyledim diyebilir daha sonra. Dil pabuç. Yalan dünyayı 7 kere dolanmış. Bunu çok rahat bir şekilde yüzü kızarmadan söylüyor. Nasılsa bir mendil var, suratını silebiliyor.
Burada bizim terörle mücadelemiz hoşuna gitmiyor, bizi beğenmiyor. Olabilir. Bizi cumhurbaşkanımıza, partimize şikayet ediyor. Kendi üzerine vazife olmayan ne kadar iş varsa bütün bunları yapıyor, bir tek kendi işini yapmıyor. Bana milli güvenlik sorunu diyor. Doğru, ben bir güvenlik sorunuyum ama PKK için güvenlik sorunuyum.
Görevim o çünkü. Görevimiz terör örgütlerinin tasfiye etmek.
Sabahtan itibaren bu konuda birçok değerlendirmeler yapıldı. Gerek Mersin, Adana Seyhan, Ataşehir, İzmir… İzmir’de yakalanan terör örgütü üyesi içeride. Kimler bunlar?
Milletimiz bunlar da problem yok derse varsın bunlar belediyelerde çalışsın.
İmamoğlu’nun tweetine yanıt
Evet yardım istedin. Ufak bir namusun, şerefini haysiyetin varsa yalan söylemezsin. İstanbul’da yardım toplarken yardımla ilgili, bu yardımın kanunlara uygun olmadığını tespit ettikten sonra çok doğal olarak yardım toplanan paralara el konuldu. İBB Başkanı beni aradı, ‘CHP Genel Merkezi zaten bana karşı, biz hemşehriyiz, nolursun beni onlara ezdirme’ dedi. Hayatı ikiyüzlülük ve yalan olduğu için bunu elbette söyleyemez. Aramızda sonra bir telefon daha geçti. Onu da gidip beni CHP Genel Merkezi’ne şikayet etti. İnsan hangi koltuğa gelirse gelsin, o koltuk onu değil, o koltuğu taşıyacak, yalan söylemeyecek.
Ben şahsen ikna oldum. Kesin olmuştur bu.
AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malatya'daki Toplu Açılış Töreni'nde açıklamalarda bulundu.
Konuşmasının büyük kısmında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere muhalefeti hedef alan Erdoğan, CHP'nin başörtüsü teklifi üzerinden Kılıçdaroğlu'na seslendi.
Başörtüsüne ilişkin Anayasa değişikliği teklifini yineleyen Erdoğan, referandum çağrısı da yaptı. Erdoğan, "Meclis’e sunacağımız teklif kabul edilirse Türkiye için önemli bir kazanım olacak. Aksi yönde bir durum ortaya çıkarsa ülkemizi yeni, sivil, özgürlükçü bir Anayasa’ya kazandırma mücadelemizi seçimden sonra da sürdüreceğiz. Hatta sıkıyorsa gel bu işi referanduma götürelim" ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu'nun geçtiğimiz günlerde “Onlar diyorlar, ‘Gel tartışalım’. Hay hay, buyurun gelin. Sizin dünya kadar televizyonlarınız var. Yüreğiniz, cesaretiniz varsa, millet de seyreder, gel tartışalım. Çünkü ben bilgime, vizyonuma, inancıma, kimliğime güveniyorum” ifadeleriyle yaptığı çağrıya yanıt veren Erdoğan, "Geceleri sosyal medya videosu yayınlaya yayınlaya siyaseti de ekrandaki görüntüden ibaret sanmaya başladı. Siyaset iddia işidir, vizyon işidir, cesaret işidir. Ya aday olup karşımıza çık ya da adayın kimse söyle onu bilelim" şeklinde konuştu.
Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
"Bay Kemal, yanındaki hanımefendi bunlar buraya geldiği zaman herhalde turist olarak geliyorlar. Var mı bir yatırımınız? Yok. Milletimizin günlük kalitesini eser ve hizmet siyasetiyle yükselttik. Türkiye'yi 20 yılda asırlık demokrasi ve kalkınma reformlarıyla buluştururken hep bir hayalimiz vardı; bu hayal, ülkemizi ve milletimizi bir gün dünyada hak ettiği seviyeye çıkarmaktır. Vesayetle kavgamızı da darbe teşebbüslerine direnişimizi de yedi düvele karşı verdiğimiz mücadeleyi de hep aynı gayeyle yürüttük. Siyasi istikrarsızlığı yeni yönetim sistemimizle aştık. Güvenlik kaygılarının önünü, terörle mücadeleyi sınırlarımızın ötesine doğrudan kaynağına indirerek kestik. Eskiden terör neydi, sorunlarda bir numaraydı. Şimdi kaldı mı? Nereden nereye.
Eskiden akşam saat 9'dan, 10'dan sonra sokaklara çıkılabiliyor muydu? Şimdi yarın ben Diyarbakır'dayım. Diyarbakır'da akşam 8, 9, 10 dışarı çıkılmazdı ama şimdi akşam saat 12, 1 herkes restoranlarda, kafeteryalarda yemeğini yiyor, sabaha kadar oralarda eğleniyor. Her kesimden insanımızın hak ve özgürlük taleplerini gerçekleştirdiğimiz sessiz devrimlerle karşıladık. Evinin annesi hanım kardeşlerimizin var olma çabalarını tüm imkanları önlerine sererek destekledik. Milletimizin her bireyini bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı haline getirecek alt yapıyı kurduk. Üniversitesi olmayan şehrimiz kalmadı. Artık benim Ahmet'im, Mehmet'im, Ayşem, İstanbul'a gitmiyor.
'BİZ KADINLARIMIZI 'BAŞI AÇIK' DİYE AYIRMADIK'
Bay Kemal kabuk bağlamış başörtüsü tartışmasını yeniden açtı. Eğitim ve kamudaki başörtüsü özgürlüğünü hazmedemeyenlerin yüzlerindeki sahte maskenin aralandığını gördük. Biz kadınlarımızı asla başı açık diye ayırmadık. Birileri kafasında bu ayrımcılığı hala aşabilmiş değil. Bay Kemal senin yanındakiler üniversitelerimizde ikna odaları kurdular. Bu ikna odalarına girerken o yavrularımızın başörtülerini başlarından çekerek aldılar. O ikna odalarında hesaba çektiler kızlarımızı. Ben kızlarımızdan bir tanesini aldım imam hatip okuluna gönderdim İstanbul’dan bir başka şehre. Sizi biz iyi biliriz. Sizin bu noktada ciğerinizi iyi biliriz. Artık bunları yapamıyorsunuz. Şu anda devletin tüm kurumlarında başı açık ya da örtülü ayrımı var mı? Bu kardeşliğin simgesidir. Bunu biz başardık. Başörtüsü özgürlüğünü ‘Anayasa güvencesi altına alalım’ dedim. Bakalım gelebilecek mi? Bu Anayasa değişikliğini Meclis’e göndereceğiz. Gelir veya gelmez. Maksat, tüm milletimiz bunu görsün, tanısın. 6’lı Masa’yı da tanısın. Meclis’e sunacağımız teklif kabul edilirse Türkiye için önemli bir kazanım olacak. Aksi yönde bir durum ortaya çıkarsa ülkemizi yeni, sivil, özgürlükçü bir Anayasa’ya kazandırma mücadelemizi seçimden sonra da sürdüreceğiz. Hatta sıkıyorsa gel bu işi referanduma götürelim.
'ÜLKE BUNLARIN ELİNDE OLSAYDI BU KIŞI NASIL GEÇİRİRDİK?'
Pandemide her yeri kapatanların halini gördünüz. Rusya-Ukrayna savaşında bizi taraf olmamakla suçluyorlardı. Tarafsız olanları da gördük. Bütün dünya dengeli politikamızı takdir ederken bunların derdi ülkemizi krizin tarafı yapmaktı. Ülke bunların elinde olsaydı bu kışı nasıl geçirirdik bilmiyorum. Doğal gaz falan bulamazdık. Şu anda bizim böyle bir derdimiz yok. Ekonomik krizin ülkemize yansımalarının bir ürünü olan dünyada korkunç hayat pahalılığı. Faizi tek haneli rakama da inecek. Faiz zulmünden yatırımcılarımızı kurtaracağız. Biz faizi 4.6’ya kadar düşürdük. Enflasyon da o zaman 5,6’ya düşmüştü. Her kesimden insanımızın gelir seviyesini yükselteceğiz. Bakalım o zaman ne diyecekler? Bunların ne hayat pahalılığının önüne geçecek, ne enflasyonu düşürecek ne üretimi sürdürecek herhangi bir projelerinin olmadığını söylemeye bile gerek duymuyoruz. 7 ay kapı kapı dolaşmaya var mıyız?
Kılıçdaroğlu gördün mü gereksiz söylemin nelere yol açıyor. Bu referandumda ne oylanacak onu da söyleseydi bari Erdoğan. Başörtüsü takmak yasalaşacak mı yani? Başı açık devlet memuriyeti yasaklanacak mı?
Kılıçdarğolu inşallah yine dolduruşa gelip de bu olaya balıklama atlamaz. Bu yolu sen açtın Kılıçdaroğlu, Allah da seni kahretsin.
Başsavcılıktan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"20.10.2022 tarihinde PKK/YPG silahlı terör örgütünün sözde yayın organına yaptığı açıklamalar nedeniyle Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7/2 maddesi kapsamında Terör Örgütü Propagandası Yapmak ve 5237 yılı Türk Ceza Kanununun 301/2. maddesi kapsamında Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama suçlarından, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımzca soruşturma başlatılmıştır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur."
Bu kişi görevinden alınmalıdır. Yeter yahu. Adı "Türk Tabipler Birliği" olan kurumun başkanı Türk Ordusu'nu kimyasal silah kullanmakla suçluyor. Ne umuyorsunuz? Irak'a olduğu gibi bize de operasyonlar mı yapılsın? Üstelik Irak bile kimyasal silah kullanmamaştı.
Geçenlerde Buğra Atsız açıklama yapmıştı tarikatçı üye hakkında. Bugün Ümit Özdağ da bu konu hakkında açıklama yapmış.
Kısaca AKP'nin düşmanlaştırma politikasına teslim olmayacağız diyor ve yaptığının doğru olduğunu söylüyor. yetmiyor muhalefeti de eleştiriyor. Ha bir de Atatürk çizgisinde olduklarını söylüyor. 1.meclisten bahsediyor. ne tesadüf altılı masa da birinci meclisten bahsediyordu. Mustafa kemal o zor günlerde herkesi etrafında topladı çünkü vatan kurtarılmalıydı. Sonra yanındakilerin pek çoğu kaçtı çünkü Mustafa kemal Atatürk'ün idealleri vardı. Sizin hiçbirinizin idealleri yok. Biz CHP'yi sağcılara yakınlaştığı için eleştirdik zaten. Hem tarikatçı üye alacaksın kendine hem de muhalefeti eleştireceksin. Bu ne yaman çelişki. Tarikatçıların girdiği yerde demokrasi olmaz. Tarikatçıların girdiği yerde aydınlanma olmaz. tarikatçı için hayattaki tek dert şeyhinin ve tarikatının çıkarıdır. tarikatlar demokratik kurumlar değildir. Atatürk'ün izinden gidiyorum diyorsan yapacakların belli. Atatürk'ün idealleri bellidir.
“Ey millet! İyi biliniz ki,Türkiye Cumhuriyeti,şeyhler,dervişler,müritler, mensuplar memleketi olamaz.En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır."
TUNÇ SOYER AÇIKLAMASI
"Atatürk’ün sözlerini hüküm cümlesi olarak kurduğu için bu dönemde bizim yarattığımız atmosferi bozuyor. Bunlardan kaçınılması gerektiğini düşünüyorum. Daha dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum.
Bu nasıl bir laftır ya? Atatürk'ün sözlerinin hüküm cümlesi olarak kabul edilmesi nasıl olur da ortamı bozar? Siz nasıl bir ortam kurdunuz öyle? Atatürk'ün sözleri hüküm olmayacak da senin sözlerin mi hüküm olacak eyy eski AKPli Akşener?
Ben de bu videoyu milletin yatak odasını dinliyorlar olarak algıladım. Meğer Aykut Erdoğdu 'nun eski karısı yaymış videoyu. Ulan senin cibilliyetine tüküreyim Aykut Bey.
Aykut Erdoğdu için şöylenecek tek sözüm şu : yazık. Yıllardır mecliste. İlk zamanlar yolsuzlukları açıklamak için çırpınan adam artık skandallar ile anılıyor ve boş işlerle uğraşıyor. Ulan insan eşi için öyle laf eder mi? Ne diye evlendin o zaman? Hayır genel başkan dahi diyor telefonlarımız dinleniyor diye. Ne öküz gibi konuşuyorsun telefonda. Tü senin suratına.
https://mobile.twitter.com/TiklaHaber_com/status/1540818891387068417
Son Giriş: 3 sa. önce
Son Mesaj Zamanı: 13 sa.
Mesaj Sayısı: 341
Gerçek Toplam Mesaj Sayısı: 5.378
İkinci El Bölümü Mesajları: 0
Konularının görüntülenme sayısı: 26.115 (Bu ay: 543)
Toplam aldığı artı oy sayısı: 21.384 (Bu hafta: 38)
En çok mesaj yazdığı forum bölümü: Konu Dışı / Off Topic