Şimdi Ara

Neden ölmek isteyenler çoğaldı? (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
37
Cevap
0
Favori
1.586
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
12 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • Teknoloji değil sosyal medya bitirdi insanları varmıydı 2006'da ölmek isteyen bu derece veya etrafda kaç tane ben bipolarım diyen adam görüyordunuz ? İnstagram türevi sosyal platformlar insanın hayatını karartmak depresif hale sokmak için biçilmiş kaftan şeyler. Tamam tipi eli ayağı düzgün zengin adamlara koymuyo ama kazın ayağı öyle değil işte. Garibim akşama kadar işten gücden canı cıkan adam bu platforma bir girdimi herkesin eğlendiği düzgün bi hayatı olduğu algısına kapılıp perişan ediyo kendini benim arkadaşlarımın alayı böyle. Msn gibi platformlarda en azından insanın bi gizemi vardı kimin ne yaptığını bilemiyorduk artık öyle değil. Afedersin kızın tuvalette bile ne yaptığını biliyorsun kızda senin onu bildiğini bildiği için. Hayatının en olumlu en iyi taraflarını sana yansıtmaya calışıyor o sosyal medyadan. Kısacası sosyal mecralardaki insanlar olduğu insanlar değil olmak istediği insanı yansıtıyolar. 2007 yılından sonra yani facebook'un cıkış yılından sonra depresyon hastalıklarında nerdeyse % 30'luk bi artış olmuş. Bunun için ben 2 yıl önce bi konu açmıştım. Ben ki çevreme göre dünyanın en vurdumduymaz takıntısız , dünya yansa bi tutam otun gitmez diye tabir edilen adam iken ben bile takıntı yapıyodum bunun farkında olmama rağmen bu mecralarda takılınca bazı şeyleri takıntı yapıp üzülüyodum uyuşturucu gibi, bu platformlardan hesaplarımı kapadım kafam 1 yıldır çok rahat öyle böyle değil hemde.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-BB39D0135 -- 25 Aralık 2018; 14:30:35 >




  • Sende git ceylan peşinde koş o zaman. Dağda bayırda kıçı açık avlanarak yaşa tutan yok.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bu yüzyılın en büyük fitnelerinden biri tüketim çılgınlığının son dönemlerde fazlaca artması.

    Artık her yıl sürekli olarak yenilenen teknolojiler, elektronik olsun araba olsun bunları sadece parası çok fazla olanlar tak diye alabiliyorlar. Geri kalanlar daha eski teknolojiler ile, en yenilerini alıp sosyal medyada hava atabilenleri izlemekle yetiniyor.

    "Bende niye yok? lan bunlarınki hayatsa bizimki hayat mı be? Böyle arabalara nasıl biniyorlar yahu?"

    Gibi sorular herkesin dilinde. Bir kısım ayağını yorganına göre uzatıp imrense de kendini borca sokmuyor, elindeki ile yetinip yarı mutlu yarı mutsuz yaşamya devam edebiliyor. Büyük bir kısım ise bu imrenmelerin sonucunda giyimin ve teknolojinin, arabanın ya da diğer şeylerin en pahalısını büyük kredi borçlarına girerek sahip olmak istiyor.

    Sonuç ise: o kadar para ödemene rağmen 1 sene sonra senin hala faizi ile taksidini ödediğin şeyin eskimiş olması ve milyarlarca lira borcun yükü. Tükettikçe daha da mutsuz oluyorsun, çünkü hem yeni aldığın şey eskimiş oluyor, hem de o yeni alıpta eski sıfatına giren şeyin sen yıllar boyu parasını ödemeye devam ediyorsun. Bu da paranla rezil olma psikolojisini de doğurmuş oluyor.

    Oysa ki gerçek şu: yeni aldığın şey 10 kullansan gene eskimiyor. Zaten sıradan bir insanın kullandığı telefon ve bilgisayar teknolojisi, o insanın elektronik ortamdaki bilgi ve yeteneklerinin sınırından fazlası. Reklamlar ve sosyal medyanın beyin yıkaması sonucu elindekini beğenmez oluyorsun, halbuki ne donanımcısın ne de yazılımcısın, sıradan bir insansın ve buna rağmen en son çıkana sahip olmadığın müddetçe mutlu olamıyorsun, oysa ki tek yapacağın 2 selfi çekmek ve facebook'ta boş vakit öldürmek. Buna rağmen işlemcinin çekirdeğini, ram'in kapasitesini rakam rakam saymadan rahat edemiyorsun, çünkü beynin yıkandı, o psikoloji aşılandı sana.

    Arabalar içinde aynı, biri bilmem ne paket öteki bilmem başka paket. 1 tonluk plastik ve metal yığını, hepsi aşağı yukarı aynı işi görüyor ama sen bardağın bu tarafına bakamıyorsun, direksyondaki 2 düğme fazla mı yoksa eksik mi onu sayıyorsun. Çünkü sana aşılanan buydu, böyle olmanı ve böyle düşünmeni istediler daha fazla ürün pazarlamak için.

    Ben sadece basit iki örnek verdim, en çok insanların kafaya taktığı araba - telefon şu bu. Her konu için aynı örneği verebiliriz. Neye sahip olursan ol, gram tık fazlası piyasaya çıktığı anda, ya da sen gram tık fazlasını bir ortamda gördüğün anda ona sahip olma ve kendindekini beğenmeme psikolojisine bürünüyorsun hemen. O hayatsa ben yaşamıyorum demeye başlıyorsun. Sonucunda sahip olduklarına rağmen mutsuzsun, tamahkarlık ve hırs bu çağın en büyük fitnesidir.

    Bu da sahip olduklarına rağmen sanki hiçbir şeyin yokmuş gibi bir hissiyat uyandırıyor insanda. Sonucunda mutsuzluk, insanlarla kavga, tahammülsüzlük, ha bizim gibi ülkelerde yaşanan maddi ve manevi krizlerde cabası olarak eklenince intihar artık güzel bir opsiyon haline geliyor. Düşün sene, ölüyorsun ve bu rezilliklerin hepsi bitiyor, hepsi bir ölüm kadar yakın.

    Oysa ki çok yanlış, pek çok şeye sahibiz, elimizde olmayan 1 şey, elimizde olan 10 şeyi bize hiçe saydırıyor sadece. Bu da demin bahsettiğim bize reklamlar ve sosyal medya da aşılanan onca kapitalist zırvanın etkisinden.

    Dünya'da kendinden azına sahip olanı göreceksin, kendinden fazlasına sahip olanı görürsen kendine acımaya başlarsın. Kendine acırsan çalışma şevkin kırılır, bu sefer belki 5 sene sahip olabileceğin bir şeye 5 sene sonra da sahip olamazsın çünkü hayata küstüğün için başarma seviyen de düşer. Senden kötüsünü görmek, haline şükredip oturmak anlamına gelmiyor. Kendinden kötü olanı görmek, haline şükredip çalışmaya devam etmek anlamına geliyor.

    Biraz sakin olup hırsları ve şu aptal beyin yıkayan elektronik ortamın üzerinizde yaptığı etkinin farkına varırsanız hayat üçüncü dünya ülkesinde yaşamanıza rağmen daha kolay olacaktır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-BB39D0135

    Teknoloji değil sosyal medya bitirdi insanları varmıydı 2006'da ölmek isteyen bu derece veya etrafda kaç tane ben bipolarım diyen adam görüyordunuz ? İnstagram türevi sosyal platformlar insanın hayatını karartmak depresif hale sokmak için biçilmiş kaftan şeyler. Tamam tipi eli ayağı düzgün zengin adamlara koymuyo ama kazın ayağı öyle değil işte. Garibim akşama kadar işten gücden canı cıkan adam bu platforma bir girdimi herkesin eğlendiği düzgün bi hayatı olduğu algısına kapılıp perişan ediyo kendini benim arkadaşlarımın alayı böyle. Msn gibi platformlarda en azından insanın bi gizemi vardı kimin ne yaptığını bilemiyorduk artık öyle değil. Afedersin kızın tuvalette bile ne yaptığını biliyorsun kızda senin onu bildiğini bildiği için. Hayatının en olumlu en iyi taraflarını sana yansıtmaya calışıyor o sosyal medyadan. Kısacası sosyal mecralardaki insanlar olduğu insanlar değil olmak istediği insanı yansıtıyolar. 2007 yılından sonra yani facebook'un cıkış yılından sonra depresyon hastalıklarında nerdeyse % 30'luk bi artış olmuş. Bunun için ben 2 yıl önce bi konu açmıştım. Ben ki çevreme göre dünyanın en vurdumduymaz takıntısız , dünya yansa bi tutam otun gitmez diye tabir edilen adam iken ben bile takıntı yapıyodum bunun farkında olmama rağmen bu mecralarda takılınca bazı şeyleri takıntı yapıp üzülüyodum uyuşturucu gibi, bu platformlardan hesaplarımı kapadım kafam 1 yıldır çok rahat öyle böyle değil hemde.
    Gerçekten güzel bir yorum yapmışsınız. Teşekkür ederim.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: AppleFB

    Hocam geçen sizi sevdim miyavlayın dedim beni takmadınız bu yaptığınız çok onur kırıcı bir davranış
    Miyavlamak için çok uygun bir yer olduğunu sanmıyorum
  • quote:

    Orijinalden alıntı: smartboy38

    Bir musibet bin nasihatten iyidir.Hayatta en sevdiğim laf.Oturduğum yerde bile mutlu olurum.Çok şükür sağlıklıyım,elim ayağım gözüm herşey sağlıklı.Aklım da yetiyor kimseye muhtaç olmamak bile yeter de artar.Mutluluk biraz göreceli,yakın bir tanıdığım var altında 140 bin tllik bir araba yediği önünde yemediği arkasında ama her şeyden şikayet eder depresif depresif dolaşır,kişi var herşeyde bir mutluluk bulur kişi var ne versen doymaz,doyumsuz kanaatsiz sürekli şikayet eder.Bu hayattan herşeyden şikayet edenler Kenyada torbadan çadırda 10 çocuklu bi ailenin çocuğu olarak doğup açlıktan terliğini de kemirebilirdi.Veya Myanmarda zulüm gören aç sefil susuz perişan yersiz yurtsuz bir ailenin çocuğu olarak veya orda bütün ailesini kaybetmiş bir yetim olarak da doğabilirdi.Büyük konuşmak istemem ama zaten sağlıklı ve özgür olmak Allahın en büyük nimeti dolayısıyla şikayet etmeye onların hakkı var,yediği önünde yemediği arkasında olan salakların değil.O yüzden en sevdiğim atasözüyle bitireyim.

    Bir musibet bin nasihatten iyidir
    Kesinlikle doğru.Daha 1 yıl önce paranın herşeyden önemli olduğunu düşünürdüm.Başıma bir sağlık problemi geldi.3 ayrı doktora gittim birkaç tane ilaç kullandım çözüm yok.Şu an biraz düzeldi ve ben bu düşüncem için pişmanım.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Sosyal medya araçları yüzünden.

    Bugün sosyal medyanın amacı şu; 'bakın ben böyle para harcıyor böyle geziyor, böyle para kazanıyor, böyle arabalara biniyorum' gibi insanların nefsini gıcıklayacak şeylerin reklamını yapmak.

    İnsanlar sanıyor ki herkes mutlu herkes kültürlü herkes geziyor... Aslında alakası yok, herkes aynı mokun laciverdi.

    Hatta üstten bir elin bu fenomenleri özellikle desteklediğini düşünüyorum, antidepresan piyasasından tut tekstil ve otomotiv firmalarına kadar bu insta fenomenlerini destekliyor olmalılar.

    Bkz. Dua Lipa, profilinde iki dk gezince şunu görüyorsun, kız çıkmış iki üç şarkı söylemiş sonra da dünyanın bütün nimetleri bunun ayaklarının altına sunulmuş, bu da dünya yansa umurunda olmayacak şekilde bunu harcıyor. Halbu ki öyle değil, o kız o noktaya gelene kadar çok çalışmış, belli avantajlara sahipmiş.

    Bugün youtube fenomenlerine bakın, ekseriyetinin kelime dağarcığı 200 kelimeyi geçmez, hiçbir konu üstünde yetkin değiller.




  • PARA YOK PARA HER ŞEY ÇOK PAHALI ASGARİ ÜCRET 2000 TL AMA 2 KİŞİLİK BİR AİLENİN TEMEL İHTİYAÇLARI ELEKTİRİK,SU,DOĞALGAZ,İNTERNET,EV KİRASI,MUTFAK MASRAFI YOL PARASI 1755 TL FALAN TUTUYOR ASGARİ ÜCRET 2.000 TL

    ALDIKLARI PARA YETMİYOR SONUÇ OLARAK İNSANLAR YAŞAM DÖNGÜLERİNİ SONLANDIRMAYI DÜŞÜNÜYORLAR.


    TEK SEBEBİ PARA VE SAĞLIK PROBLEMLERİ ARADA Bİ AKLIMA KIZILAY METRODA KENDİMİ YOLA ATIP ÖLMEK GELİYOR SONRA VAZGEÇİYORUM
  • Gelişen teknoloji ile daha fazla gelen bilgi.Dinin etkisini kaybetmeye başlaması.Zaten millet gerçekleri görmesin de intihara kalkışmasın diye dinle Kuranla,kitapla göz boyuyorlar.Ama artık her şeyin doğru bilgisine ulaşman sadece bir google aramasına bakıyor.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-63340B9F6

    Kesinlikle doğru.Daha 1 yıl önce paranın herşeyden önemli olduğunu düşünürdüm.Başıma bir sağlık problemi geldi.3 ayrı doktora gittim birkaç tane ilaç kullandım çözüm yok.Şu an biraz düzeldi ve ben bu düşüncem için pişmanım.

    Alıntıları Göster
    Aynen.Başa bir musibet gelmeden ne sağlığın ne hayatın değeri bilinmiyor.Herkes birşeylerin kafasını yaşıyor işte.Bilgeliğine hayran olduğum ünlü bir prof.psikiyatristin bir yazısını aşağıda paylaştım.Tam da günümüz insanını anlatıyor





    Can Sıkıntısı

    Can sıkıntısı, buhran içindeki modern öznenin yaygın bir ruh hali olarak karşımıza çıkıyor. Yenilik ve buluşun, hız ve ilerlemenin kutsal bir mertebe kazandığı modern dünyada, onca uyarıdan bitap düşmüş ruhun imdat çığlığı. Arzuyu, iradeyi ve anlamı yutan bir canavar ağzı, modern bir iblis. Can sıkıntısı, yalnızlık gibi asrın vebası halini aldıysa kültür ve toplum anlam taşıyıcısı olarak görevlerini yapmıyor demektir. ‘Boş’ zamandan, aylaklıktan, ruhun kuluçkaya yatabileceği anlardan korkuyor ve onu etkinliklerle tıka basa dolduruyoruz. ‘En hareketli olanlarımız, sıkılma eşiği en düşük olanlarımız’ diyor Lars Svendsen. Sıkıntı halinde zaman geçmez, insan zamanı hisseder. İçi anlamlı bir biçimde doldurulamayan ve giderek uzayan zaman, acı verici bir sıkıntıya dönüşür. Sıkıldığımızda zamanla bir meselemiz vardır, onunla ne yapacağımızı bilemeyiz. Sıkıntı varlığı zamana hapseder.







    ‘Nasıl da ürperticidir sıkıntı’ diye yazar Kierkegaard, ‘boyun eğmiş, atıl bir halde yatarım. Gördüğüm boşluk, yaşadığım boşluk, içinde hareket ettiğim boşluktur. Acı bile duymam. Ruhum, üzerinde hiçbir kuşun uçmadığı ölü denizdir artık’. Sıkıntı dikkatimizi verecek ehemmiyette bir şey bulamadığımızda sökün eder. Ruhun kımıltısız, hoşnutsuz, huzursuz girdabı. Uyaran bolluğu içindeyiz, her yandan üzerimize ses ve imge yağıyor ama yine de canımız sıkılıyor. Neden dersiniz?







    Aslında uyaran fazlalığı da tıpkı uyaran azlığı gibi hayatı yeknesaklaştırıyor. Her şeyin hızla başlayıp hızla bittiği, yüzlerin/sözlerin/imgelerin uçucu olduğu ve onulmaz bir hızla yenilendiği bir dünyada, her şey kendini yineler. İlgi giderek artan bir ivmeyle dağır ve zayıflar. ‘Şimdicilik’ ideolojisinin mahkumları olarak âna hapsoluruz. Hemen şimdi gerçekleşmeyen hiçbir şey anlam taşımaz. Malumat fazlası, yarattığı doygunlukla bizi can sıkıntısına mıhlar. Aynı olanın totalitarizmidir bu.







    Can sıkıntısından kaçma arzumuz ilginç olana duyduğumuz açlıkta kendisini gösteriyor. Bugün ilginç bulduğumuz şey yarın kolaylıkla sıkıcı kategorisine tahvil ediliyor. ‘Günümüz toplumu artık Foucault’nun bahsettiği hastaneler, tımarhaneler, hapishaneler, kışlalar ve fabrikalardan oluşan bir disiplin toplumu değil’ diye yazar Byung-Chul Han ilginç kitabı Yorgunluk Toplumu’nda, ‘bunların yerini çoktan beridir fitness salonları, gökdelenler, bankalar, havaalanları, alış veriş merkezleri ve gen laboratuvarları aldı. 21. Yüzyıl toplumu artık bir disiplin toplumu değil, performans toplumudur. Sakinleri de itaatkar özne değil, performans öznesidir. Bu özneler kendi kendilerinin müteşebbisleridir’. Performans toplumunda ‘evet, yapabiliriz!’ sloganıyla yasak, emir ve kuralın yerini proje, girişim ve motivasyon almıştır. ‘Disiplin toplumunun negatifliği deliler ve caniler doğurmuştur. Performans toplumuysa depresif ve mağluplar yaratır’. Ve canı sıkılan özneler.







    Can sıkıntısı, modern insanın anlam buhranının en önemli belirtisi. Ruhlarımıza yön tayin eden kutup yıldızını yitirmiş gibi, anlamın olmadığı bir dünyada kaybolmuş ve şaşkın bir haldeyiz. Her sokak başında anlam krizi karşımıza çıkıyor. Anlamın yerine koyacağımız, anlam yanılsaması yaratacak her şeye umutsuzca yapışıyor, geçici nesnelerde kimliğimizi arıyoruz. Hayatlarımızı artık ‘tam zamanlı turistler’ olarak yaşıyoruz: ‘Bir turist uğrağı olarak hayat’. Tatilde, günlük hayatta, evde, dışarıda her zaman turist. Gelenek tevarüs ediliyor ve hiç yoksa, insana bir süreklilik duygusu kazandırıyordu. Modern insan hiçbir şeye sadakat duymak zorunda değil, hayatın albenili seçenekleri arasından dilediği yaşam biçimini seçebilir ve yeri geldiğinde onu terk edip bir başkasına yönelebilir. Hayat tarzı bir libas gibi giyinip soyunulur, ne geçmişten tevarüs edilir ne de bugün uğruna ter dökülür. Emeğin olmadığı yerde anlam da yoktur. Ruha canlılık hissini veren anlamın ta kendisidir ve anlamın kaybı dünyanın kaybedilişi ve yoksullaşmasıdır. Anlam kaybını hisseden bir varlık sıkılabilir ancak.







    Can sıkıntısı anlamın geri çekilmesi ve anlam ihtiyacımızın karşılanmamasıyla ortaya çıkıyor dedik. Bize tatmin bulmayan bir anlam açlığını haber veriyor. Zamanın boşluğundan bahsederken galiba aslında anlam boşluğundan bahsetmiş oluyoruz. Bir tür ‘niteliksiz yaşantı’. Sual şu: İnsanlar iki yüz yıl önce de sıkılıyorlar mıydı? Pek çok kuramcı moderniteye yol açan toplumsal ve kültürel değişikliklerin sıkıntının yaygınlaşmasına hizmet ettiğini söylüyor. Bütün imkanların eşit ölçüde değersiz olduğu bir dünya ‘hipersıkıntı’ dünyasıdır ve geleneksel anlam kaynaklarının kurumasıyla da yaygın bir kültürel kuvvet halini almıştır. Modern anlam krizi, geleneksel anlam yapılarının sökülüp atıldığı bir dünyada, onun yerine sadece tüketiciliğin ikame edilebilmiş olmasıyla kendisini gösteriyor. İçimizdeki boşluğu ancak dışarıdan alınan nesnelerle doldurabileceğimizi sanıyoruz. Sıkıntıdan kaçmak için yöneldiğimiz etkinlikler de bir süre sonra sıkıcı hale gelmeye başlıyor ve sonra dikkatimizi çelebilecek güçte başka eylemlere yöneliyoruz. Ruhu heyecana boğacak her türlü etkinliğin peşi sıra sorgusuz sualsiz sürüklenirken içimizdeki karadelik bütün heyecanları yutuyor. Tüketim endüstrisi o zaman bize yeni zevk ve heyecanlar pazarlıyor zira mutlu hayat, sıkıntıya karşı insanı koruyan, yeni mal ve heyecanlar satın almaya izin veren bir hayattır. Modern insanın pasaportu olarak para, can sıkıntısını savabileceğimiz ‘avm’lere, sağlık salonlarına, eğlence parklarına giriş izni verir. ‘Ölmeden önce’ yapmamız gereken ne çok şey vardır! Her şeyi denememiz ve hayatın sunabileceği hazlar havuzundan yeterince kâm almamız beklenir.







    Derin can sıkıntısı, ‘varlığı bütünüyle yutan’ bu kayıtsızlık hali aslında içinde bir imkan olarak ‘muhayyile anları’nı da barındırır. Varlık, özgürlük ve sorumluluğu üstlendiğinde, anlamı eksen alan bir hayatı seçebilir. Can sıkıntısının panzehiri işte bu doğurgan andır : Sığ dikkatin talim ile derinleşmesine izin vermemizledir ki tefekkür ve murakabeye kapı açarız. Derin ve yoğun bir dikkati öğrenmek ve hayata geçirmek için insana, tabiata, kainata hayret nazarıyla bakmayı başarabilmek gerek. Gönül gözümüzü dört açarak. İnsan ancak yoğunlaşabilmekle kendi ruhuna değebilir. Kendi ruhuna değmekle başka ruhlara da dokunabilir. Ancak yoğunlaşmakla kendi dışımıza çıkar ve varlığa nüfuz ederiz. ‘Manzara bende düşünüyor, ben onun bilinciyim’ diyen ressam Cezanne gibi, o zaman şeylerin kokusunu da görebiliriz. ‘Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur’ diyen Yunus Emre asırlar öncesinden varlığa anlam katan hayret duygusuna işaret ediyor. Ve ‘Rabbim hayretimi artır’ diye dua eden son Nebi. Can sıkıntısını iyileştirmek için, Kartezyen şüphenin yerine hayret nazarını yerleştirmemiz gerekiyor.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Olmaz haram.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hep bu kadınlar yüzünden şimdi ceylan vurup eve getirsem neden kıyma yaptırmadın bunu kim uğraşçak der bide üstüne orman bakanlığına şikayet eder para cezası yersin
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Muzun içinde gelen böcek

    Bu mesaj silindi.

    Alıntıları Göster
    İntihar edenlerin güçlü yada zayıf olduğuna dair bişey söylemedim biraz boş yapmışsın ama yinede tek seferlik cevap vereyim. Zeki insanların arasında tek bir kişi yoktur ki hayatının bir dönemi intiharı düşünmesin. Zeki insan hayatı sorgular bunun için başkalarının yazdığı kitapları kendine kıble yapmaz.Anlamnı bulunamayan bişe hakkında Kitap önermen burda o insanların içine girmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Neyse hayatı sorgulayan zeki insan anlam bulmadığı için bulunamadığı için boşluğa düşerler. Daha az aklı çalışanlar beynine mühür vurup dinde arar susturur kendini. Birde hiç aklı olmayan var onlar sorgulamadan tek manayı dinde arar. Zeki insan bunları yapamadığı için intihar ölüm gibi konuları daha çok düşünür ve bazen sonu intiharla biter. Hoş şimdide dindarlara aptal dediğimi çıkarırsın ya neyse. Dünyanın en zeki ve vizyon sahibi insanlarından biri Shakespeare'de Hamlet tiradını okumanı tavsiye ederim. Zeki bir görüşün ölümü açıklaması bunun üstünde bu kadar durması söylediklerimin bir diğer kanıtıdır. Lütfen yine boş yapacaksan cevap yazma

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Rahat batıyor.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • Yaşam bir dayatma,ölüm de bir dayatma.Çocuk yapanlar,diğer bir deyişle,yaşam virüsünün sadık uşakları,köle tanrıları,yaptıkları kişiyi hiçlikten koparıp, acılarla,sorunlarla,sıkıntılarla dolu bir yere sürerler.O kişiyi,gereksinimleri olan,yaşamak için,ölmemek için çabalamak zorunda olan,yaşama içgüdüsü olan bir bedende tutsak edip,zorunluklar diyarında,baskı ve stres altında geçim derdine düşürüp,kapıştırırlar.O kişiyi de gün sonunda da ölüme kurban olarak sunarlar.Her doğum bir ölüm.Yaşam ölüm tuzaklarıyla dolu olan bir yol.Toprağın altına bir bakın.Ölüme kurban olarak sunulmuşlarla dolu.

    Siz yaşamın alay eden kahkahasını duydunuz mu?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Gök Gürültüsü -- 26 Aralık 2018; 23:35:21 >
    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.