Şimdi Ara

Mülkiyet Üzerine

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
406
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Medeniyet varolduğundan bu yana mülkiyet düşmanı kişilerin varolduğu hatta bu kişilerin düşüncelerinin oldukça fazla insan tarafından benimsenmiş olduğu bilinen bir gerçek. Her ne kadar bu kişi ve ideolojiler mülkiyet düşmanlığı yapsada mülkiyet sahibi olmak esasen insanın en temel hakkı olmasının yanında mülkiyet kurumu, hem bireye hem de topluma psikolojik, sosyolojik ve ekolojik boyutta fayda sağlamaktadır. Bu yazıda mülkiyet kurumunun neden insan hak ve özgürlüğünün temeli olduğu ve faydalarının neler olduğu ele alınacaktır.

    Mülkiyet kurumu insanın hak ve özgürlük sahibi olmasını sağladığı için mülkiyet hakkı en temel haktır. Mülkiyet dendiğinde sadece ev, araba ve cep telefonu gibi şeyleri anlamamak gerekli. İnsanın en temel mülkiyeti bizzat kendisidir yani bedeni ve onun ortaya çıkarttıklarıdır. Zaten insanın hak sahibi olmasının temelide bizzat kendi kendinin sahibi olmasıdır keza kendi kendisinin sahibi olmayan kişiye köle denmektedir. Köle hak sahibi değildir çünkü teknik olarak hak sahibi olacak bir bedene sahip değildir. Hak sahibi olmak için herşeyden önce hak sahibi olabilecek bir şeye sahip olunmalıdır ki buda insanın bizzat kendisidir. Ayrıca mülkiyet kurumu insanın kendi iradesini gerçekleştirme dolayısıyla kendi amaç ve eylemlerini belirleyebilmesine imkan tanımaktadır. Kendi varlığını sürdürmesini sağlayan şeyler bireyin kendisine değilde topluma veya devlete ait olursa kişi onların iradesi tarafından yönlendilir yani pratikte köle statüsüne düşer. Ne demişler? "Eşyayı kontrol eden insanı kontrol eder". Birey, ancak toplumdan ve devletten kısacası kendisi üzerinde hakimiyet kurabilen iradelerden özerk, kendine ait bir alana sahip olabilirse özgür olabilir ki kişinin özerk olarak varlığını sürdürebildiği alan mülkiyetinin ta kendisidir. Dolayısıyla mülkiyet kurumu bireyin haklarının ve özgürlüklerinin temelidir demek yanlış değildir, gayet doğrudur.

    Kimileri mülk sahibi olmanın doğal olmadığı, insanlar tarafından icat edilmiş olduğunu söylerler. Bu düşünce apaçık biçimde yanlıştır. Mülkiyet ister bir bireyin sahipliğiyle, ister bir topluluğun veya devletin sahipliğiyle hep varolmuştur. İnsan, her ne kadar köpek balıkları kadar bireysek olmasada karıncalar kadar kolektif canlılarda değildir. İnsan, kendi bedeninin varlığını sürdürmesini sağlayacak veya zaten varlığını sürdürüyorsa yaşam standartlarını yükseltecek şeylere özel olarak sahip olmaya yönelik isteğe ve eğilime sahiptir. Öteki taraftan hayvanlara bakıldığında özellikle hayvan topluluklarının sahipliğiyle karşılaşılır. Bir karınca kolonisi ağacın tekini sahiplendiğinde başka koloniden karıncıların o ağaca girmesini istemezler. Şempanze grubu birkaç ağacın bulunduğu bir bölgeyi sahiplendiğinde o bölgede kendi gruplarından olmayan başka şempanzelerin dolaşmasını istemeyebilirler veya bir aslan sürüsü bir bölgeyi sahiplendiğinde orada kendilerinden başka kimseyi görmek istemeyebilirler. Ben bir aslan sürüsünün kendi bölgesine yabancı sokmak istememesiyle vatanını işgalcilerden koruyan bir insan ulusu arasında pekte fark görmüyorum, ikisi de belirli bir mekanı ortaklaşa olarak sahiplenmiştir ve yabancılardan korumaktadır. Canlılar, kaynaklarından faydalanıp varlığını sürdürmesine yardımcı olacak şeyleri sahiplenmektedirler. Ancak bir şeye sahip olan özne genellikle topluluk iken insanlarda sahip olan özne birey haline gelmiştir. Dolayısıyla bir şeylere sahip olmanın yani mülkiyetin doğal olduğu söylenebilir.

    Piyasa mekanizmasında mülkiyet, bireylerin bir ödül ve ceza sistemine dahil olmasını sağlar. Bu ödül ve ceza sisteminde tüketicilerin taleplerini karşılayabilenler ödüllendirilirken karşılayamayanlar ise mülkiyetten mahrum bırakılarak cezalandırılır. Örneğin kişi elinde bulunan kaynaklarla bir işletme açtıysa bu işletme tüketicinin ihtiyaç ve isteklerini karşılayabildiği sürece varlığını sürdürecek ve o işletmeye dahil olan kişilere para kazandıracaktır. Karşılayamadığı vakit ise ya kendini tüketicinin ihtiyaç ve isteklerini karşılayacak şekilde yeniden düzenleyecek ya da batacak ve ortadan kalkacaktır. Bundan ötürü mülkiyet piyasa mekanizmasında talebi karşılayan ve dolayısıyla hak edenin eline geçecek ve talebi karşılayamayan, dolayısıyla hak etmeyenin eline geçemeyecektir. Mülkiyet kurumu piyasa mekanizmasında liyakatı sağlamak ve meritokrasi oluşturmaya yaramaktadır. Öteki taraftan üretim yapılacak kaynakları yöneten kapitalist o kaynaklar kendine ait olduğu için ve olabilecek en az maliyetle üretimi tamamlamak istediği için kaynakları verimli bir şekilde kullanmak zorunda kalacak, israftan kaçınacaktır. Sonuç olarak mülkiyet kurumu insanları talebi karşılamaya teşvik eden ekonomik bir dürtü vazifesi gördüğü için bireylerin kendi çıkarları peşinde koşarken kolektif fayda üretmesine sebebiyet verebilmektedir. Buda piyasa mekanizmasında mülkiyet kurumunun topluma fayda sağladığı anlamına gelmektedir.

    Mülkiyet kurumunun topluma olan faydaları bununla sınırlı kalmamaktadır. Mülkiyet kurumu bireylerin daha uysal olmalarına sebebiyet vererek toplumsal istikrarın sürmesine yardımcı olmaktadır. Çünkü, mülk sahibi olan kişi öteki insanların mülklerine zarar verme konusunda daha az istekli olacaktır. Ayrıca mülk sahibi kişi toplumdan hisse sahibidir de denebilir. Hukukun ve toplumsal düzenin varolması sayesinde mülkiyet kurumu varolabildiği için mülk sahibi kişi adına hukukun ve toplumsal düzenin varolması kendi çıkarınadır. Mülkiyet kurumu bireyleri toplumun varlığını sürdürme konusunda menfaat sahibi yapmasından ötürü toplumsal istikrara oldukça yardımcıdır.

    Mülkiyet kurumu sadece topluma faydalı değildir. Mülkiyet bireye kişisel boyutta psikolojik olarak gayet faydalıdır. Herşeyden önce mülkiyet sabit olan bir düzeni vareder. İnsanın içinde huzurlu ve güvenli hissedip rahatlayabileceği bir alan yaratır. Birey mülkiyet kurumu sayesinde kendine yabancı bu dünyada kendine yabancı olmayan hatta kendisinin uzantısı olan bir yaşama alanına sahip olur. Çünkü kişinin mülkiyeti kendi ihtiyaç ve isteklerinin karşılanmasını sağlar ve esasen mülkiyet, insanın kendi iç dünyasının dışa vurumunu sağlayarak kişinin kendini gerçekleştirmesinde yardımcı olur. Örneğin bir insan evinin içini kendi zevk anlayışına göre donatarak kendi kişiliğinin yansıması olan bir alan elde etmektedir. Özetle mülkiyet kurumunun insan psikolojisi üzerinde ki faydaları göz ardı edilemez.

    Mülkiyet kurumu söz konusu çevre olduğunda da işe yaramaktadır. Şöyle ki eğer bir arazi topluma aitse ve dolayısıyla pratikte kimseye ait değilse o araziden faydalanacak kişiler arazinin geleceğini düşünmeden ölçüsüz bir şekilde kullanacaktır. Çünkü kişinin A'ya sahip olduğu bir senaryoda sahip olmadığı bir senaryoya kıyasla A'nın korumasını ve bakımını yapma ihtimali daha fazladır. İnsan kendine ait şeylere sahip çıkarken ve onlar hakkında uzun vadede geçerli şekilde düşünüp önemserken kendine ait olmayan şeyler için aynı duyarlılığı göstermeye pekte eğilimli değildir. Bundan ötürü söz konusu çevre olduğunda mülkiyet kurumu gayet faydalıdır zira bir araziyi kullanan kişi aynı zamanda o arazinin sahibiyse daha duyarlı davranma konusunda eğilimli olacaktır.

    Sonuç olarak mülkiyet kurumu toplum düzeninin ve ekonominin dayandığı şeydir dersen yanlış söylemiş olmayız. Ayrıca mülkiyet kurumu bireylere hem kendileri üzerinde hemde kendi ihtiyaç ve isteklerini karşıladıkları şeyler üzerinde söz hakkı tanıdığı için özgürlüğe imkan tanıdığı ortada olan bir gerçektir. Dolayısıyla bireylerin haklarının ve özgürlüklerinin mümkün olması ve ayrıca istikrarlı bir toplum ile işe yarar bir ekonominin olmasını istiyorsak mülkiyet kurumunu korumalıyız.

    https://libertevonskepticus.wordpress.com/



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Liberte von Skepticus -- 11 Ağustos 2017; 12:4:28 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.