MARVEL Sinematik Evreni Baştan Sona

Hikâyemiz günümüzden çok çok önce başlıyor.

Neredeyse her şeyden önce ‘The Celestials’ (Göksel varlıklar) denen bu devasa titanımsı şeyler, medeniyetlere hükmetmek veya kökünden silmek için Infinity Stone (Sonsuzluk Taşı)’larının güçlerini kullandılar.

Sonsuzluk Yaşları, basitçe anlatılırsa, evrendeki en güçlü şeyler olan 6 tane küçük değerli taş. Uzay, zaman, gerçeklik, güç, akıl ve ruh ile oynama yapabilir (değiştirebilir/yönetebilir/manipüle edebilir). Aklınızda bulundurun, neredeyse bütün hikâyeyi kontrol ediyorlar.

Bir şekilde, sonunda Celestial’lar yeniliyor ve taşlar evrende dağılıyor. Kree adıyla bilinen bir uzaylı türü ki Guardians of the Galaxy’deki kötü adamlar olarak da bilinirler, uzaydaki düşmanlarıyla savaşmanın yollarını bulmak için gezegenlerde seyahat ediyorlar. Dünyaya iniyorlar ve buldukları insanlar üzerinde deneyimlemeler yapıyorlar. Bu yaptıkları deneyimlemeler, bazı insan-olmayan kişilerin (Inhuman’lar / Nainsanlar – ben Inhuman diyeceğim) oluşmasına yol açıyor.

Kree, Inhuman’ların daha çok güç alabilmeleri için bazı cisimler(artifact/eser/insan eliyle yapılmış madde) bırakıyor. Küçük bir yeraltı şehri ve gerçek bir Kree vücudu bırakıyorlar. Ölü. Cesedi yerde öylece yatıyor ve Nazi’ler tarafından bulunmayı bekliyor.

Şimdi M.Ö. 3000’e gidelim. Bu Asgardlı’lar (Asgard denen efsanevi yerde yaşayan uzaylılar/tanrılar), bu albino görünümlü Malekith denen adam ve bunun Kara Elfler’i “Svartalfheim” denen diyara saldırıyor. Görevleri ise evreni yok etmek. Neden mi? Çünkü Kara Elfler’in yaptıkları şey bu.

Asgard’lılar kazanıyor ve Bor (baş Asgard’lı ve Odin’in babası), Aether diye bilinen, Sonsuzluk Taşları’ndan biri olan ve Kara Elfler’in istediği bir şey olan efsanevi maddeyi yeraltının derinliklerine, kendileri bulana dek kimsenin keşfedemeyeceği bir yere saklıyor.

Birkaç yüzyıl sonra, M.Ö. 965’de, Asgard’lılar tekrar geliyor. Bu sefer “Casket of Ancient Winters” (Eski Kışların Tabutları) denen şeyi tanrılarla savaşmak için kullanan Buz Devleri ile savaşıyorlar. Asgard’lılar yine kazanıyorlar ve tabutu kaldırıyorlar, ama bir barış antlaşması yapacak kadar da iyilermiş. Ayrıca Odin, Loki adındaki terk edilmiş bir buz devini sahipleniyor; kendisinden olan gerçek bir tanrı olmadığını bilip, onu kendi gerçek oğlu Thor ile aynı seviyede yükseltiyor.

Sonra 1000’e yakın bir tarihte (Dünya yılı), Kree tekrar savaşa giriyor, bu sefer Nova İmparatorluğu ile. (Eğer kafanız karıştıysa, uzak bir galaksideki bir uzaylı imparatorluğu). Binlerle yıl süren bir savaşa tutuluyorlar. Anca yüzyıllar sonra Chris Pratt tarafından bitirilebiliyor. Yaklaşık 400 yıl sonra, 1400’de, Odin bir şekilde başka bir Sonsuzluk Taşı olan Tesseract’ı alıyor ve herhangi zeki bir tanrının, böyle muazzam güçlü bir nesneyi koyacağı gibi, gidiyor Dünya’ya koyuyor taşı. Nasıl oluyorsa hiç bulunmamak üzere Norveç’e düşüyor.

1918’de, Steve Rogers adındaki bir çocuk 4 Temmuz’da doğuyor -çünkü *Amerika*-. Steve, Bucky Barnes adındaki bir çocukla karşılaşıyor ve birbirlerinin en iyi arkadaşı oluyorlar.

Ayrıca, Dr. Erskine adındaki Alman bilim adamı, aşırı güçlü, hızlı, çevik bir süper-asker yapabilecek bir serum üzerinde araştırmalara başlıyor. Sonra İkinci Dünya Savaşı başlıyor ve bu Johann Schmidt denen Nazi adamı, demin bahsettiğim serumu eline geçiriyor ve sağlıklı bir miktar doz alıyor. Şaka şaka, pek sağlıklı değil, kendisini kırmızı iskeletora (Red Skull) döndürdü.

Sonra bu adam, gizemli Tesseract üzerine araştırmaya koyuluyor. Bu sıralarda, Schmidt ayrıca Arnim Zola adında bir bilim adamını alıyor ve HYDRA adındaki kendi küçük Nazi bölünmesini başlatıyor.

Sonraki yıl, Steve Rogers orduya katılmayı deniyor ama reddediliyor çünkü aşağı yukarı bir karidesi andırıyor. Bir süre sonra, Schmidt, muazzam güçlü bir nesnenin hikâyesini duyduğu Norveç’e gidiyor. Tesseract’i alıyor ve ondan silahlar yapmak için laboratuvarına götürüyor. Amerikan hükümeti bunu yaptığını görüyor ve “asla olmaz/hell no” der gibi oluyor. Bu yüzden süper askerleri olması için birisini arıyorlar. Erskine, tahmin ettiğiniz gibi Steve Rogers’ı seçiyor, böylece onu yürüyen bir Amerikan bayrağı Captain America’ya çeviriyorlar. Erskine öldürülüyor ve Kaptan bildiğiniz reklam kampanyası olmaya karar veriyor. Ta ki Bucky dâhil bazı askerler HYDRA tarafından kaçırılıyor ki bu Kaptan’ı sinirlendiriyor ve Kaptan gidip onları kurtarmaya koyuluyor. Onları kurtarma esnasında Schmidt ile karşılaşıyor, ki artık adı Red Skull, ve suratına güzel bir yumruk atıyor. Sonra askerleri serbest bırakıyor ve üsse geri dönüyor.

Sonra Kaptan’a katılıyorlar ve HYDRA herifleriyle savaşıp dağıtıyorlar. Bu sıralarda, Kaptan’a vibranyum diye bilinen ve tüm titreşimi absorbe eden akıl almaz bir kalkan veriliyor. Ayrıca yine bu sıralarda, Kaptan, Peggy Carter adındaki orduyla çalışan bir ajana âşık oluyor. Ayrıca, Tesseract’ın keşfinden bir süre sonra, *burası önemli* Wener Reinhardt adındaki bir adam liderliğinde bazı HYDRA askerleri, bu milyonlarca yıl önce Kree deneylerini yaptığı zaman geride bırakılan Kree cesedini Kuzey Afrika’da buluyorlar. Ceset tutuluyor ve insanlar onun, ölümcül yaraları iyileştirebilmek gibi eşsiz yetenekleri olduğunu keşfediyorlar.

Kaptan Amerika ve ordu ile çalışan zeki bir milyoner olan ve tesadüf olacak ki Tony Stark’ın (Iron Man) babası olan Howard Stark, HYDRA’nın kendilerini güçlendirmesi için kullandıkları Tesseract’ın bir parçasını deneyimliyor. Bu araştırma, ileride oğlu Tony’nin yeni bir element oluşturmasına yardım edecek.

Bir şekilde bir görev sırasında Bucky trenden düşüyor ki bu Kaptan’ı alaşağı ediyor. Ama endişelenme Kaptan! Bucky, Rus HYDRA elemanları ve Arnim Zola (Red Skull’ın yardımcısı) tarafından bulunduğunda onunla Ruslar ilgileniyor.

Bucky’nin beyni yıkanıyor ve şeytani birine dönüştürülüyor, metal bir kol veriliyor ve daha sonrası donduruluyor. Aklınızda bulundurun kendisini, ileride önemli olacak.

Kree uzaylı cesedini bulan aynı eleman Reinhardt, ayrıca Obelisk’i (Kree’lerin geride bırakmış olduğu bir cisim) de keşfediyor. Bu önemli o yüzden açıklayacağım.

Kree’ler, sadece kendilerinin ve Inhuman’ların (Kree’ler tarafından yaratılan, güçlere sahip kişiler) bulabileceği bir yeraltı şehri bıraktılar. Sonra Obelisk gibi, bu şehrin anahtarı olan cisimleri bıraktılar. Bu yüzden onlara sadece Inhuman’lar dokunabiliyor. Sıradan bir insan dokunmayı denerse taşa dönüşüyor. Obelisk gibi cisimler ayrıca bir sis yayıyor, ve yine insansanız taşa dönüşüyorsunuz, Inhuman iseniz süper güçleriniz oluyor.

Böylece Reinhardt Çin’e gidiyor ve Obelisk’i kullanarak bazı Çinliler üzerinde deneyler yapıyor, ve tek bir kişi, Inhuman olduğu için etkilerine bağışık çıkıyor.

Her neyse, İkinci Dünya Savaşı’na dönelim.