Şimdi Ara

KÜRESEL ISINMA

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
16
Cevap
0
Favori
2.561
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • SON ZAMANLARDA SIK SIK DUYDUGUMUZ BİR TERİM BU KÜRESEL ISINMA
    BEN TAM OLARAK NE OLDUGUNU BİLMİYORUM
    BİLGİSİ OLAN ARKADAŞLAR PAYLAŞIRSA SEVİNİRİM
    TABİ Bİ DE KÜRESEL ISINMA İLE İLGİLİ RESİM,BELGE VS BULABİLECEĞİM GÜZEL Bİ SİTE VARSA YAZARSANIZ İYİ OLUR
    ŞİMDİDEN SAĞOLUN



    _____________________________
    Simone...
  • Kısaca şöyle izah edeyim:
    Dünya oluşum sürecinden bu yana soğuma eğiliminde olmasına rağmen dünya sıcaklık ortalamaları geçen yüzyıla göre artma eğilimi gösteriyor. Bu konu ile ilgili lrak değişik teoriler ortaya atılmasına rağmen en aygın kanı buna insanoğlunun teknolojisinin sebep olduğu yönünde. Teknolojinin ve sanayinini gelişmesi sonucu her yıl mliyonlarca ton karbondioksit gazı atmosfere salınıyor. Bu gazlar atmosferde birikerek sera etkisi oluşturuyor bu da dünyanın ısınmasına sebep luyor. Sera etkisini şöyle açıklayayım. Güneşten dünya yüzeyine ulaşan ısı kısa dalgaboyuna sahip kızılötesi ışınlardır. Yeryüzü bu ısıyı uzun dalgaboyuna sahip kızılötesi ışınlar ile geri verir buna soğuk cisim radyasyonu da denir. İştebiriken karbondioksit tabakası kısa dalgaboyunu geçiririken uzun dalgaboyunu tutuyor bu da küresel ısınmaya sebep oluyor. Küresel ısınmanın sonuçları iklimlerin değişmesi şeklinde kendini gösteriyor bu da doğadaki biyolojik düzeni tehtid ediyor. uzun vadede bilimadamları kutuplardaki buzların erimesinden ve yeryüzünün bazı yerlerinin sular altında kalmasından korkuyorlar.
    _____________________________




  • yani bi anlamda güneş ışınlarının atmosferden daha fazla geçmesi olarak düşünebiliriz öyle mi?
    ve buna sebep olan da teknoloji ve sanayinin gelişmesi
    _____________________________
    Simone...
  • galiba teknolojin ve sanayinini gelişmesi.
    İnsan, kendi eli ile doğayı mahveden gelmiş geçmiş tek türdür herhalde.
    _____________________________
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    galiba teknolojin ve sanayinini gelişmesi.
    İnsan, kendi eli ile doğayı mahveden gelmiş geçmiş tek türdür herhalde.



    bi de insanların canlılar arasında en akıllısı olduguna inanılır
    akıl var ama kullanımı yanlış
    bizden daha az zekaya sahip olan hayvanlar bile doğayı daha iyi koruyor
    acaba kim daha HAYVAN?
    _____________________________
    Simone...
  • GİRİŞ

    Üzerinde yaadığımız gezegende insan gereksinimleri kadar çeşitlilik gösteren çok az şey vardır. Bütün bu
    gereksinimlerin karşılanabilmesinin yolu üretimden geçmektedir. Ancak her üretim faaliyeti az veya çok doğada
    bir değişim meydana getirir. Bu doğaldır ve bundan kaçış mümkün değildir. insanoğlu üretimden
    vazgeçemeyeceğine göre, yapılması gereken her türden üretimin doğa dostu teknolojiler ile gerçekleştirilmesidir.
    Dünya atmosferinin yukarıda sözü edilen üretim faaliyetlerinden doğrudan etkilenmesi kaçınılmazdır. Üretim
    faaliyetleri kuşkusuz sanaayi devriminden önce de vardı ve bir takım kirletici emisyonlar atmosfere
    bırakılıyordu. Ancak atmosfer, belli bir sınırın altında olan bu kirleticileri tolere edebiliyordu. . Atmosfere lokal
    ölçekte yapılan müdahaleler etkilerini zamanla küresel ölçekte de göstermeye başlamıtır. Özellikle sanaayi
    devrimini izleyen yıllarda sera gazlarının ve bazı bölgelerde de aerosollerin atmosferdeki birikimi hızla
    artmıştır. Bilindiği gibi sera gazlarının birikimindeki artı atmosferi ısıtma eğilimi gösterirken; aerosollerdeki
    artı tam tersine soğutma eğilimi göstermektedir
    Geçmiş iklim koşulları incelendiğinde iklim değişiminin doğal nedenlere bağlı olarak meydana geldiği görülür.
    Bunlar volkanik aktiviteler, güneş enerjisi miktarındaki değişimler, dünya ekseninin eğiminde ve yörüngesinin
    geometrisinde meydana gelen değişimlerdir. Dolayısı ile günümüz iklimi hem insan hem de doğal kaynaklı
    zorlamaların etkisi altında şekillenmektedir. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 1995 yılında tamamlanan
    ikinci raporunda , sanaayi devriminden beri, iklimdeki doğal değişebilirliğe ek olarak, ilk kez insan etkilerinin de
    önemli rol oynadığı gerçeği kabul edilmiştir. Bu raporda iklim değişimi “karşılaştırılabilir bir zaman
    peryodunda gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin
    bileşimini bozan insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik” şeklinde tanımlanmıtır.


    KÜRESEL ISINMA


    KÜRESEL ISINMANIN TANIMI VE SEBEPLERİ

    İnsanlığın yerleşik yaşama geçişinden bu yana, dünya iklimi neredeyse değişmeyen bir gidiş izliyor; sıcaklıklarda herhangi bir ciddi değişim olmuyor. Bu nedenle bizler de gerek hava sıcaklıklarının gerekse iklim desenlerinin dünya tarihi boyunca hep aynı kaldığını, değişmediğini düşünüyoruz. Ne var ki iklimbilimcilerin bulguları hiç de böyle olmadığını gösteriyor. Gerçekte dünya iklim sistemi, durgun bir yapıda olmaktan çok uzak. Yzlerce milyon yıllık sıcak dönemler, bunların ardından gelen onlarca milyon yıllık soğuk dönemler; soğuk dönemlerin içinde yüz bin yıllık periyodlarda ve yaklaşık on bin yıl süren ılık vahalar ve bunların içinde de onlarca ya da yüzlerce yıl süren görece hafif, soğuklu sıcaklı birçok dönem var. Kısacası dünya zaman zaman değişen sürelerle hem ısınıyor hem de sonra yeniden soğuyor.

    İklim değişimi günümüzde sık sık karışmıza çıkan bir kavram olmasına rağmen pek çoğumuz bunu hava durumu ile aynı anlamlı imiş gibi kullanmaktayız. İklim değişimini anlayabilmemiz için öncelikle bu iki kavram arasındaki farkı çok iyi anlayabilmemiz gerekmektedir.

    Hava olayları herhangi bir yer ve zamanda mevsimden-mevsime, günden-güne, saatten-saate değişip kısa sürede çeşitli görünüşler alabilmektedir. Rüzgar, nem, yağış, sıcaklık, basınç, bulutluluk hava olaylarını meydana getiren değişkenlerdir. İklim ise hava durumunun uzun yıllar boyunca görülen genel karakteridir.

    Konuyu bir örnekle ifade edecek olursak; Temmuz ayının herhangi bir günü için İstanbul'da hava nasıldır diye sorsak; cevap, hava bugün sağnak yağışlı fakat dün açık az bulutlu, nemli ve sıcak idi olabilir. Diğer taraftan İstanbul'da iklim yazın nasıldır diye sorduğumuzda sıcak ve nemli cevabı doğrudur. Sonuç olarak İstanbul'da temmuz ayındaki herhangi bir gününde görülen sağnak yağış oranın ikliminin değiştiğini göstermez.

    Bir bölgede iklim genellikle yavaş değişir. Örneğin İstanbul'un iklimi veya ortalama havası ılık kışlar ve nemli yazlardan oluşur. İstanbul'da yıldan yıla değişim gösteren havaya rağmen değişkenlerin ortalaması hemen hemen çok eski tarihlere göre günümüzdeki gibi olduğu görülmektedir. İklimi tanımlarken hava durumunun uzun yıllar boyunca görülen genel karekteri demiştik. Burada uzun zamandan kasıt en az 30 yıldır.

    Havanın herhangi bir zaman için bir yıldan diğerine küçük bir fark gösterdiği durumlarda bir kaç sıcak yaz veya birkaç kuvvetli yağışlı kış insanlarda iklimin değiştiği yolunda bir sonucu çağrıştırabilmektedir. Tabii ki çok hızlı bir iklim değişimi bu tip sonuçlar doğurabilir fakat bu sonuçların yıldan yıla olan doğal değişimlere benzemediği istatistiksel çalışmalarda rahatlıkla gözlenebilir.

    Çeşitli yöntemlerle yapılan incelemeler, geçmiş dönemlerde çok büyük boyutlu iklim değişikliklerinin meydana gelmiş olduğunu göstermektedir. Bu değişimlerin bir çoğu astronomik ve jeofiziksel olaylarla izah edilebilmekte ve doğal nedenlere dayanmaktadır. Son yıllarda sıkça gündeme gelen günümüze ait iklim değişiminin ise insan aktivitelerinden kaynaklandığına dair belirtiler mevcuttur.

    Fosil yakıtların yanması, ormanların yokedilmesi ve endüstriyel etkinlikler gibi insan aktiviteleri beraberinde sera gazları denilen karbondioksit, metan, ozon ve diazot monoksit vb. gazların atmosferde artmasına neden olmaktadır.

    Karbon ve oksijen çevrimi

    Güneş’in harekete geçirdiği karbon ve oksijen çevrimi şöyle özetlenebilir.Işılbireşim(fotosentez) süreciyle güneş ışınları,bitkilerin klorofilini harekete geçerir ve enerji, atmosferdeki karbondioksit ile topraktaki suyu,oksijen,karbonhidrat ve öteki karmaşık organik bileşiklere dönüştürmede kullanılır.Bitkiler öldükleri zaman,geride kalan organik maddeler,,çürüme süreciyle mikroorganizmalar tarfından ayrıştırılırlar.Öte yandan,bazı hayvanlar,canlı bitkileri yiyerek,bu bitkilerin içerdiği karbonhidrattan,gereksindikleri enerjiyi alırlar.Bitki ve hayvanların çürümüş artıkları,daha sonra bitkilerin besinini oluşturur;bunlar da,daha karmaşık canlı türleri tarafından enerji sağlamak için yenir.

    Hayvanlar enerjilerini,oksijenle besinleri yakma yoluyla sağlarlar.Hayvanların soluma işlemi sırasında atmosfere verdikleri karbondioksiti,bitkiler Işılbireşim(fotosentez) için kullanırlar.

    Ölü organizmalar,çöp,toprak ve okyanus çökeltilerinde birikir,zamanla toprağa iyice gömülür ve organik karbon ile fosil yakıt kaynaklarına dönüşür.Başlıca kömür yatakları,günümüzden 300 milyon yıl önce,dünyanın büyük bir bölümünün bataklık ormanlarıyla kaplı olduğu bir dönem de oluşmuştur.Bataklık suyunun içinde oksijen bulunmaması,normalde bitkileri ayrıştıran bakteri etkinliğini önlemiş,bu nedenle de bitki artıkları,önce bataklık kömürüne dönüşmüş,daha sonra sıkışarak kömür halini almıştır.Aynı biçimde petrol da tek hücreli bitkilerden,planktonlardan ve öteki deniz organizmalarından oluşmuştur.Deniz yataklarındaki tortullar,başka tortul birikimlerin sıkıştırması sonucu hidrokarbonlara dönüşmüştür.İnsanlar fosil yakıtları yaktıkça,oksijen tüketilir;karbondioksit de atmosfere karışıp,karbonu yeniden çevrime döndürür

    Atmosferin bileşimi

    Bugün küresel iklim değişimi olarak adlandırılan olgunun anlaşılabilmesi için, dünya atmosferinin bileşiminin
    ve davranışının yakından incelenmesi gerekmektedir. Her dakikada ortalama 12 kez nefes alır ve 12 kez de
    veririz. Her nefes alışımızda %78’i azot ve %21’i oksijen olmak üzere bir gaz karışımını ciğerlerimize çekeriz.
    Bu karışımı oluşturan gazların hacimsel yüzdeleri Tablo 1’de verildiği gibidir.
     KÜRESEL ISINMA

    Tablo 1’in sağ kolonunda yer alan gazların hacimsel yüzdeleri yerden 80 km’ye kadar sabittir. Dolayısı ile yer
    yakınında bu gazların dönüşümü ve yeniden üretilmeleri arasında bir denge mevcuttur. Örneğin azot topraktaki
    bakteriler tarafından kullanılır; fakat çürüyen organizmalar yoluyla da tekrar atmosfere kazandırılır. Oksijen ise
    çürüyen organik maddeler tarafından ve osidasyon yoluyla atmosferden alınır. Diğer taraftan atmosferden
    solunum esnasında oksijen alınır ve karbondioksit olarak geri verilir. Atmosferin temel oksijen kaynağı
    fotosentez olayıdır.
    Tablo 1’in sol kolonunda yer alan gazlardan subuharı (H2O), karbondiokit (CO2), metan (CH4), ozon (O3),
    diazotmonoksit (N2O) ve CFC’ler önemli sera gazlarıdır. Karbondioksit atmosferin doğal bir bileşenidir.
    Atmosferde hacimsel yüzde olarak çok küçük (% 0.036); fakat oynadığı rol bakımından önemli bir gazdır.
    CO2, bitkilerin çürümesinden, volkanik aktivitelerden, insan ve hayvanların verdiği nefesten ayrıca kömür, petrol
    ve doğal gaz gibi fosil kökenli yakıtların yanması sonucu atmosfere karışır. CO2 bitkilerin fotosentezi yoluyla
    atmosferden alınır. Ayrıca okyanuslar çok büyük bir CO2 deposudur. Bilimsel çalışmalar, okyanusların
    atmosferik CO2’in 50 katından fazlasını içerdiğini ortaya koymaktadır.
    Fosil yakıtların yanması, orman yangınları vb. nedenlerden dolayı bu yüzyılın başlarından beri CO2
    konsantrasyonunu hızla artmaktadır. 20. yüzyılın başlarında 290 ppm olan CO2 konsantrasyonunun 21. yüzyılın
    sonunda 500 ppm’e çıkacağı tahmin edilmektedir. CO2, yeryüzeyinden yayınlanan infrared ısı enerjisinin bir
    kısmını absorblar. Dolayısı ile CO2 consantrasyonundaki bir artıs, dünya ölçeğinde ortalama yüzey sıcaklığının
    artmasına neden olacaktır.
    Atmosferin doğal kompozisyonu değiştiren etmenler hem dogal hem de insan kaynaklı olabilmektedir.
    Rüzgarlar yüzeyden tozları kaldırarak atmosfere taşırlar. Okyanus dalgalarından kaynaklanan tuzlu su
    damlacıkları atmosfere karışırlar. Buharlaşma sonucunda bu damlacıklardan geriye atmosferde asılı duran
    mikroskobik tuz partikülleri kalır. Orman yangınları ve volkanik aktiviteler sonucunda önemli miktarlarda
    duman, kül ve çeşitli gazlar atmosfere karışırlar.
    Kükürtdioksit (SO2), kömür ve petrolün yanması sonucu atmosfere bırakılır. Eğer hava yeterince subuharı
    içeriyorsa sülfirik asit damlacıkları meydana gelir. Sülfirik asit ise çevredeki metallerin krozyonuna ve tatlı su
    kaynaklarının asitlenmesine neden olur. Asit yağmurları özellikle endüstriyel bölgelerin rüzgaraltı taraflarında
    kalan alanlar üzerinde ciddi çevre sorunlarına neden olur.
    Otomobiller atmosfere azotdioksit (NO2), karbonmonoksit (CO) ve hidro-karbonları yayarlar. Güneş ışınları
    altında NO2, hidrokarbonlar ve diğer gazlarla reaksiyona girerek ozonu (O3) meydana getirir.
    Atmosferde ozon konsantrasyonunun en yüksek olduğu tabaka stratosferdir. Burada ozon, bir oksijen molekülü
    ile bir oksijen atomunun birleşmesi şeklindeki doğal mekanizmalarla üretilir. Stratosferdeki ozon
    konsantrasyonu hacimsel olarak % 0.002 kadardır. Ancak bu miktar yeryüzünde hayatın başlaması ve devam
    ettirilmesinde büyük bir öneme sahiptir. Ozon tabakası yeryüzündeki canlıları güneşten gelen ultraviyole
    ışınlarının zararlı etkilerinden korur. Son yıllarda yapılan çalışmalar çeşitli kaynaklardan atmosfere bırakılan
    kloroflorokarbon (CFC) gibi gazların ozon tabakasındaki dengeyi bozduğu dolayısı ile ozonun koruyucu
    özelliğinin azaldığını ortaya koymaktadır. Çalışmalar, ozon konsantrasyonundaki bu azalmanın insanlarda cilt
    kanseri olaylarında artışa, bitki ve hayvan sağlığı üzerinde bir takım olumsuzluklara yol açaca_ını ortaya
    koymaktadır. Özetle aşağı atmosferdeki ozon canlı sağlığını olumsuz yönde etkilerken, yukarı atmosferdeki ozon
    yeryüzündeki hayatın geleceği açısından bir güvencedir.
    Metanın (bataklık gazı) ana kaynağı bataklıklar, çeltik üretimi, hayvancılık vb alanlardır. Atmosferdeki metan
    konsantrasyonunun yıllık artış miktarı %0.6 kadardır. Metan atmosferde CO2’e göre miktarca çok azdır. Bununla
    birlikte bir metan molekülünün neden olduğu sera etkisi bir CO2 molekülünün neden olduğu sera etkisinden 7.5
    kat daha fazladır. Diazotmonoksit (güldürücü gaz) kimya endüstrisi, ormansızlaştırma ve bazı tarımsal
    faaliyetler sonucu atmosfere salınır. Yıllık artış miktarı yaklaşık %0.25’dir.

    Küresel ısınma nedir?
    İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. İklim sisteminde vazgeçilmez bir yere sahip olan sera gazları, güneş ve yer radyasyonunu tutarak, atmosferin ısınmasında başlıca etkendirler. Sera gazlarının bulunmaması durumunda yeryüzünün sıcaklığının bugüne göre 30 C daha soğuk olacağı hesaplanmıştır. Son yıllarda atmosferde çeşitli insan aktivitelerinden kaynaklanan nedenlerle karbondioksit, metan, ozon ve diazot monoksit gibi gazlardan oluşan sera gazları, yeryüzü sıcaklığında belirgin artmalara sebep oluyor. Sera etkisinin artması, troposferin ısınmasında, stratosferin de soğumasında en önemli etken olarak gösteriliyor

    Küresel Isınmanın Sebepleri:

    Dünyanın Hareketleri:
    1930'lu yıllarda Sırp bilim adamı Milutin Milankoviç, Dünya'nın Güneş çevresindeki elips biçimli yörüngesinin, 95 000 yılda bir basıklaştığını gösterdi. Bu periyod akla hemen, yüz bin yıllık buz çağlarını getiriyor. Yörüngedeki bu değişimin yanı sıra Milankoviç, Dünya'nın ekseninde de 41 000 yıllık periyodu olan doğrusal bir kayma ile 23 000 yıllık periyodu olan dairesel bir sapma daha olduğunu buldu. Günümüz bilim adamları Dünya'nın bu hareketlerini bilmekle birlikte, bunların Dünya'nın değişken iklimiyle olan ilişkisini daha tam olarak kuramadılar.
    Yeryüzü Hareketleri:
    Kimi iklim bilimciler, kıta kayma hareketlerinin ve dağ oluşumlarının iklim değişimlerinde bir etkisi olabileceğini düşünüyor. Çünkü bu tür hareketler okyanuslardaki akıntı sistemlerini ve atmosferdeki rüzgarları etkiler. Kimi bilim adamları da yanardağ etkinliklerindeki periyodik bir aşırılığın iklim sistemini etkileyebileceğini savunuyorlar. Yanardağ patlamalarıyla atmosfere çok büyük miktarlarda toz yükselir. Bu tozlar, güneş ışınlarının geçişini engelleyen bir tabaka oluşturur ve böylece dünyanın sıcaklığı da düşer. 1991'de Filipinler'deki Pinatubo yanardağının patlaması yüzünden bir yıl boyunca dünyanın ortalama sıcaklığı 1°C kadar düşmüştü. Bunlardan başka Güneş lekeleriyle iklim olayları arasında bir ilişki arayan bilim adamları da var. Gerçekten de Güneş'in manyetik alanındaki değişimler ve Güneş lekeleri, yayılan enerji miktarını etkiler. Bu da doğal olarak Dünya'nın aldığı enerji miktannın değişmesine yol açar.

    Isınma ve buna bağlı olan iklim değişikliği doğal bir sürecin sonucu iseler, sonuçların etkilerini hafifletecek tedbirler üzerinde düşünmek gerekecekti. Oysa, önceleri dar bir bilimsel çevrede başlayan, daha sonra giderek bilimsel kanıtlarla beslenen olguya göre, özellikle 20. yüzyılda görülen ısınma artışının en önemli sebebi, insan faaliyetleri sonucu üretilen çeşitli gazların, atmosferdeki oranlarının beklenmedik ölçüde artmasıdır. Dolayısıyla, ısınmaya yol açan gazların salım kontrolunun insanın elinde olduğu anlaşılmış ve iklim değişikliğini önleme çabaları, söz konusu gazların çıkış kaynaklarını bulmaya ve denetim altına almaya yönelmiştir.
    Bu gazların önemli bir kısmı, yer yüzünden atmosfere doğru yansıyan güneş ışınlarından, özellikle ısıtıcı nitelikteki kızılaltı ışınlarının dışarıya kaçmasını engellemekte, dolayısıyla yüzeye yakın bölgelerin ısınmasına yol açmaktadır. Bu fiziksel olay, seralarda kullanılan plastik veya cam örtülerin seranın içinin ısınması olayına yol açmasına benzediğinden, söz konusu gazlara "sera gazları" adı verilmektedir.
    Sera gazlarının türleri, atmosferdeki artış oranları ve kaynakları aşağıda verilmektedir:
    Karbon dioksit (CO2) gazı: CO2 gazının atmosferdeki derişimi 1750 yılından günümüze kadar % 31 oranında artmıştır. Günümüzde atmosferdeki CO2 miktarı son 420.000 yılda ve hatta son 20 milyon yılda hiç bu kadar yüksek bir düzeye erişmemişti. Son 20 yıldır, atmosfere salınan insan kaynaklı CO2 gazının yaklaşık dörtte üçü fosil yakıtların yanmasından, geri kalanı da arazi kullanımı değişikliği ve özellikle ormanların yok edilmesinden kaynaklanmıştır. Son yirmi yılda, atmosferdeki CO2 gazının yıllık artışı % 0,4 olmuş, 1990’dan sonra ise yıllık artış % 0,2 ila 0,8 arasında değişmiştir.
    Metan (CH4) ve karbon monoksit (CO) gazları: Metanın atmosferdeki miktarı 1750 yılından beri % 151 oranında artmıştır ve hâlâ artmaya devam etmektedir. Son 420 000 yıldır, atmosferdeki bugünkü metan derişimine erişilmemiştir. 1990’lı yıllarda metan gazı derişiminin yıllık artışında belirli bir yavaşlama gözlenmektedir. Metan gazı salımının yaklaşık yarısı, fosil yakıtların kullanımı, büyük baş hayvan yetiştiriciliği, pirinç tarımı, atıkların gömülmesi gibi insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Son zamanlarda, metan gazı artışına bağlı olarak karbon monoksit gazı salımı da tesbit edilmiştir.
    Azot oksit (N2O) gazı: Azot oksitin atmosferdeki derişimi 1750 yılından beri % 17 oranında artmıştır ve artmaya devam etmektedir. Şu anki azot oksit derişimine son bin yıldır hiç rastlanmamıştır. Azot oksit salımının yaklaşık üçte biri, tarıma açık topraklar, büyük baş hayvan yemleri ve kimya sanayii gibi insan faaliyetlerinden ileri gelmektedir.
    Halokarbon gazları: Hem ozon tabakasını zayıflatan, hem de sera gazı etkisi gösteren halojenli karbon (halokarbon) gazları salımında, Montreal Protokolünün uygulanmaya başlamasıyla, 1995 yılından beri çok az artış veya azalma görülmüştür. Buna karşılık, sanayide söz konusu gazların yerine kullanılan ve sera gazı etkisine sahip diğer halokarbon gazlarında ise artış gözlenmektedir.

    Yeryüzündeki tüm yaşam biçimleri için vazgeçilmez bir ortam olan atmosfer, birçok gazın karışımından oluşmaktadır. Atmosferi oluşturan ana gazlar, azot (% 78.08), oksijen (% 20.95) ve argondur (0.93). Daha küçük bir tutara sahip olmakla birlikte, dördüncü önemli gaz karbondioksittir (% 0.03). Atmosferdeki birikimleri çok az olan çok sayıdaki öteki gazlar ise, atmosferin kalan bölümünü oluşturur.


     KÜRESEL ISINMA


    Şekil 1. Sera etkisinin şematik gösterimi
    İklim sistemi için önemli olan doğal etmenlerin başında sera etkisi gelmektedir. Bitki seraları kısa dalgalı güneş ışınımlarını geçirmekte, buna karşılık uzun dalgalı yer (termik) ışınımının büyük bölümünün kaçmasına engel olmaktadır. Sera içinde tutulan termik ışınım seranın ısınmasını sağlayarak, hassas ya da ticari değeri bulunan bitkiler için uygun bir yetişme ortamı oluşturmaktadır. Atmosfer de benzer bir davranış sergilemektedir. Sera etkisi sadeleştirile­rek açıklanabilir: Bulutsuz ve açık bir havada, kısa dalgalı güneş ışınımının önemli bir bölümü atmosferi geçerek yeryüzüne ulaşır ve orada emilir. Ancak, Yerküre’nin sıcak yüzeyinden salınan uzun dalgalı yer ışınımının bir bölümü, uzaya kaçmadan önce atmosferin yukarı seviyelerinde bulunan çok sayıdaki ışınımsal olarak etkin eser gazlar (sera gazları) tarafından emilir ve sonra tekrar salınır. Doğal sera gazlarının en önemlileri, başta en büyük katkıyı sağlayan su buharı (H2O) olmak üzere, karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazotmonoksit (N2O) ve troposfer ile stratosferde (troposferin üzerindeki atmosfer bölümü) bulunan ozon (O3) gazlarıdır. Ortalama koşullarda, uzaya kaçan uzun dalgalı yer ışınımı gelen Güneş ışınımı ile dengede olduğu için, Yerküre/atmosfer birleşik sistemi, sera gazlarının bulunmadığı bir ortamda olabileceğinden daha sıcak olacaktır. Atmosferdeki gazların gelen Güneş ışınımına karşı geçirgen, buna karşılık geri salınan uzun dalgalı yer ışınımına karşı çok daha az geçirgen olması nedeniyle Yerküre’nin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu doğal süreç sera etkisi olarak adlandırılmaktadır (Şekil 1).
    Ortalama koşullarda, Yerküre/atmosfer sistemine giren kısa dalgalı güneş enerjisi ile geri salınan uzun dalgalı yer ışınımı dengededir. Güneş ışınımı ile yer ışınımı arasındaki bu dengeyi ya da enerjinin atmosferdeki ve atmosfer ile kara ve deniz arasındaki dağılışını değiştiren herhangi bir etmen, iklimi de etkileyebilir. Yerküre/atmosfer sisteminin enerji dengesindeki herhangi bir değişiklik ışınımsal zorlama olarak adlandırılmaktadır.


     KÜRESEL ISINMA


    Çizelge 1. İnsan etkinliklerinden etkilenen önemli sera gazlarına ilişkin özet bilgiler (IPCC (1996)’ya ve Mauna Loa’nın aylık ortalama CO2 verilerine (Climate Change, 1999) dayanan hesaplamalara göre)

     KÜRESEL ISINMA


    Sera Gazı Birikimlerindeki Değişimlerin Boyutları
    Atmosferdeki antropojen (insan kaynaklı) sera gazı birikimlerinde sanayi devriminden beri gözlenen artış sürmektedir (Çizelge 1). Özellikle atmosferdeki birikimi ve yaşam süresi dikkate alındığında, bu sera gazları arasında CO2 öne çıkmaktadır. Bu yüzden, Mauna Loa (Hawaii) Gözlemevi’ndeki atmosferik karbondioksit izleme programı, küresel ısınma çalışmalarının temelini oluşturmaktadır. Mauna Loa ölçümleri, Yerküre atmosferindeki aylık ortalama CO2 birikiminin hızlı bir biçimde arttığını göstermektedir (Şekil 2). CO2 emisyonlarındaki (salımlarındaki) insan kaynaklı artışların şimdiki hızıyla sürdürülmesi durumunda, sanayi öncesi dönemde yaklaşık 280 ppmv, 1998’de 368 ppmv olan CO2 birikiminin 21. yüzyılın sonuna kadar 500 ppmv’ye ulaşacağı öngörülmektedir (IPCC, 1996). Sera gazı birikimlerindeki bu artışlar, Yerküre'nin uzun dalgalı ışınım yoluyla soğuma etkinliğini zayıflatarak, Yerküre'yi daha fazla ısıtma eğilimindeki bir pozitif ışınımsal zorlamanın oluşmasını sağlamaktadır. Yer/atmosfer sisteminin enerji dengesine yapılan bu pozitif katkı, kuvvetlenen sera etkisi olarak adlandırılır. Bu ise, Yerküre atmosferindeki doğal sera gazları (H2O, CO2, CH4, N2O ve O3) yardımıyla yüz milyonlarca yıldan beri çalışmakta olan bir etkinin, bir başka sözle doğal sera etkisinin kuvvetlenmesi anlamını taşımaktadır. Kuvvetlenen sera etkisinden kaynaklanabilecek bir küresel ısınmanın büyüklüğü, her sera gazının birikimindeki artışın boyutuna, bu gazların ışınımsal özelliklerine, atmosferik yaşam sürelerine ve atmosferdeki varlıkları sürmekte olan öteki sera gazlarının birikimlerine bağlıdır.


     KÜRESEL ISINMA


    Özellikle 18.yy ortalarından itibaren gazların atmosferdeki miktarlarında ciddi artışlar gözlenmektedir

     KÜRESEL ISINMA


    Atmosferik Sera Etkisi

    Güneş sürekli olarak dünyaya enerji gönderirken, dünya da sürekli olarak kızılötesi radyasyon yayınlar. Eğer
    başka bir enerji iletim mekanizmasının olmadığını varsayarsak, güneş radyasyonunun absorblanma miktarının,
    dünyanın yayınlamış olduğu kızılötesi radyasyona eşit olması gereken bir denge durumu ortaya çıkar. Buna,
    radyatif denge denir. Bu dengenin oluştuğu ortalama sıcaklığa da radyatif denge sıcaklığı denir. Bu sıcaklıkta,
    bir siyah cisim gibi davranan yerin, absorbladığı güneş radyasyonu ile yayınladığı kızılötesi radyasyonun miktarı
    birbirine eşit olması nedeniyle sıcaklığı değişmez. Dünyanın radyatif denge sıcaklığı -18°C’dir. Bu sıcaklık,
    dünyanın ortalama sıcaklığı olan 15°C’den çok düşüktür. Bu iki sıcaklık arasında neden böylesine büyük bir fark
    vardır?
    Yukarıda verilen soru, dünya atmosferinin kızılötesi radyasyonu absorblaması ve yayınlamasındaki davranış
    farklılığından hareketle cevaplandırılabilir. Atmosfer bazı dalga boylarındaki radyasyonu absorblarken,
    diğerlerine karşı tamamen geçirgen davranır. Atmosfer, bu özelliği nedeniyle bir seçici absorblayıcı’dır. Diğer
    bir deyişle dünya atmosferinin doğal bir sera etkisi özelliği vardır.
    Ozon, 0.2-0.3 _m arasındaki morötesi radyasyonu ve 9.6 _m’ye karşı gelen kızılötesi radyasyonu absorblar. Bu
    işlem atmosferde 10 km’nin üzerinde meydana gelir. Bu seviyenin altında subuharı ve CO2, kızılötesi
    radyasyonun güçlü, görünür güneş radyasyonunun ise zayıf seçici absorblayıcısıdırlar. şekil 1’den görüldüğü
    gibi subuharı, 1-8 _m arasında ve 12 _m’den büyük dalga boylarındaki kızılötesi radyasyon için önemli bir
    absorblayıcıdır. Tek başına CO2 ise, 4 _m ve 13-17 _m arasındaki dalga boylarında etkin bir absorblayıcıdır.
    Gerek subuharı ve gerekse CO2, 8-11 _m arasındaki dalga boylarına karşı geçirgen davranırlar. Bu dalga
    boylarına karşı gelen kızılötesi radyasyon atmosferi geçerek uzaya kaçar. Bu nedenle, bu dalga boylarına karşı
    gelen aralık, atmosferik pencere olarak adlandırılır.
    Son yıllarda artan konsantrasyonları nedeniyle N2O, CH4 ve CFC gibi sera gazlarının toplam etkileri
    karbondioksitinkine hemen hemen eşittir. Şekil 1’den de görüldüğü gibi gerek N2O gerekse CH4 kızılötesi
    dalga boylarında güçlü absorblayıcılardır. Diğer taraftan bir CFC türü olan CFC-12 ise atmosferik pencereye
    karşı gelen dalga boylarında etkin bir absorblayıcıdır. Bu özelliğinin dışında atmosfere bırakılan bir CFC-12
    molekülü sera etkisi açısından 10000 CO2 molekülüne eşdeğerdir.


     KÜRESEL ISINMA



    Dünyanın yayınlamış olduğu enerjinin önemli bir kısmı 4-25 _m aralığındaki kızılötesi dalga boylarında
    gerçekleşir. Bu enerjinin önemli bir kısmı aşağı atmosferdeki subuharı ve CO2 tarafından absorblanır. Bunun
    sonucunda bu gazların kinetik enerjisi artar.
    Komşu hava molekülleri ile yapmış oldukları çarpışmalarla bu enerjiyi örneğin oksijen ve azot gibi kızılötesi
    radyasyonun zayıf absorblayıcıları olan gazlarla paylaşırlar. Sonuçta bu çarpışmalar havann ortalama kinetik
    enerjisini ve dolayısı ile sıcaklığını artırır. Özetle, yeryüzeyinden yayınlanan kızılötesi radyasyonun bir kısmı
    aşağı atmosferin ısıtılmasında kullanılır.
    Seçici absorblayıcı olmalarının yanında, subuharı ve CO2, kızılötesi dalga boylarında seçici yayınlayıcıdırlar.
    Radyasyon bu gazlardan dışarıya doğru her yönde yayılır. Bu enerjinin bir kısmı yeryüzeyi tarafından
    absorblanır ve yeri ısıtır. Yer ise almış olduğu enerjiyi tekrar yukarı doğru yayınlar, orada yeniden absorblanır.
    Sonuçta bu süreç aşağı atmosferin ısıtılmasını sağlar. Böylece subuharı ve CO2, yeryüzeyi üzerinde izolasyon
    etkisi yaratan bir tabaka şeklinde davranarak, yerin kızılötesi radyasyonunun kolay bir şekilde uzaya kaçmasını
    engeller ve sonuçta atmosferin sıcaklığı, bu gazların hiç olmaması durumu ile kıyaslandığında, daha yüksek olur.
    Eğer atmosferde subuharı ve CO2 ve diğer sera gazları olmasaydı, dünyanın ortalama sıcaklığı bugünkü
    durumdan 33 oC daha düşük olacaktı.
    Bir seranın camları görünür ışığın içeri girmesine izin verir, fakat kızılötesi radyasyonun dışarı kaçmasını belli
    bir dereceye kadar engeller. Bu nedenle, subuharı, CO2 ve metan ve diazotmonoksit gibi gazların atmosferde
    oynamış olduğu rol, sera (greenhouse) etkisi olarak adlandırılır. Bununla birlikte konuyla ilgili çalışmalar, sera
    içerisindeki sıcak hava oluşumunun kızılötesi radyasyonun içeride hapsedilmesinden ziyade, havanın sirkülasyon
    yeteneğini yitirmesi ve çevresindeki daha soğuk olan havayla karışmamasından kaynaklandığını göstermektedir.
    Bu nedenle bu etki daha genel bir ifadeyle atmosferik sera etkisi olarak adlandırılır.
    Mevcut sera gazlarının üretimine hemen son verilse bile, bu gazların neden olduğu sera etkisi daha uzun yıllar
    devam edecektir. Çünkü her sera gazının belli bir atmosferik ömrü vardır. Sera gazlarının atmosferik ömürleri
    CO2 için 50-200 yıl, CH4 için 12 yıl, N2O için 120 yıl ve CFC-11 için 50 yıldır. Diğer taraftan subuharının
    atmosferik sera etkisine katkısı %60, karbondioksitin %26 diğer sera gazlarının toplam katkısı ise %14
    civarındadır.
    Troposferik Aerosoller
    Volkanik aerosollerin etkisi uzun bir zamandır bilinmesine karşılık endüstriyel kirlilik, fosil yakıtlar ve biyokütle
    yakımından kaynaklanan troposferik aerosollerin etkisi henüz ortaya konmaya başlamıştır. Katı sülfat
    partikülleri, fosil yakıtların yanması sonucu atmosfere salınan kükürtdioksitin (SO2) oksidasyonu ile oluşur.
    Çeşitli endüstriyel amaçlı veya doğal ve insan kaynaklı biyokütle yakımı çeşitli partiküler maddeleri troposfere
    gönderir.
    Aerosollerin iklim sistemi üzerindeki etkileri iki ana başlık altında incelenebilir. Pek çok aerosolün doğrudan
    etkisi, gelen güne_ radyasyonunun bir kısmını tekrar uzaya yansıtmak şeklindedir. Bunun doğal bir sonucu
    olarak aerosollerin lokalize olduğu bölge soğur. Bazı partiküler maddeler (örneğin kurum) ise tam tersi bir etki
    göstererek lokal ısınmaya neden olur. Soğuma veya ısınmanın derecesi tamamen aerosolün yapısına ve
    atmosferdeki dağılımına bağlıdır.
    Troposferik aerosollerin dolaylı etkisi özellikle önemlidir. Aerosoller bulut yoğunlaşma çekirdeği olarak görev
    yapar, bulut içinde daha çok damlacığın oluşumunu sağlayarak bulutun yansıtma yeteneğini artırır. Bu da
    gezegenimizin soğumasına neden olur.


    .


    İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

    İklim değişikliği ; insanın bitmek bilmez istek ve gereksinimlerinin karşılanması için farklı zamanlarda, farklı mekanlarda, farklı şiddette ama aynı nedenler sonucu ortaya çıkıyor. İklim artık, bir yerde uzun yıllar boyunca aynı karakteristik özelliği gösteren hava durumu anlamına gelmiyor...


    Yer’in yaklaşık 4,6 milyar yıl önce oluşmasından bu yana ,iklim değişmektedir.Elli milyon yıl önce Dünya’da sıcak,tekdüze bir iklim vardı.18 000 yıl önceyse buzul çağı egemendi ve ortalama sıcaklık,günümüzdeki sıcaklıktan 5 °C kadar düşüktü.Buna karşılık,8 000-4 000 yıl önce sıcaklığın,günümüzden 1 °C düşük olduğu sanılmaktadır.

    Bu tür doğal dalgalanmaların gelecekte de süreceği kesin olduğundan,söz konusu olayın nedenlerini bulmak büyük önem taşır.Son yılların en önemli bilimsel başarılarından biri,buzul çağlarıyla ilgili görüşlere getirilen köklü değişikliktir.Okyanus dibindeki deniz kabukları tabakalarınını incelenmesi,Yugoslav yer bilimci Milutin Milankoviç’in 1930 yıllarında ortaya attığı,buzul çağlarının yenilenmesinin Yer’in yörüngesel hareketlerinden kaynaklandığı görüşünü doğrulamıştır.Yer ekseninin,kendi yörünge düzlemi ile yaptığı eğimde ortaya çıkan sapmalar(yaklaşık 40 000 yıl sürer) ve Yer yörüngesindeki farklılaşma(yaklaşık 90 000-100 000 yıl sürer),çeşitli enlemlerde mevsimden mevsime sıcaklık değişiklerine yol açar.Çok küçük olmalarına karşın bu değişiklikler,buz tabakalarının kalınlaşmasına ya da incelmesine neden olur.

    “Milankoviç etkisi” adı verilen bu olay,iklimi etkileyen dış etmenlerden yalnızca birisidir.Güneş’in yaydığı ısı da ,yüzyıllar boyunca değişiklik gösterebilir.1645-1715 yılları arasında güneş ısısının zayıflaması ,bu dönemin soğuk geçmesini açıklayan etmenlerden biridir.

    Milankoviç etkisi uyarınca,yeryüzünde uzun dönemde bir soğuma beklenebilir;ama yeni bir buzul çağının ortaya çıkması,binlerce yıl alacaktır.Kuzey yarıkürede sıcaklığın,1940 yıllarında en yüksek noktasına ulaştıktan sonra kısa sürede 0,2 °C düştüğü saptanmıştır.Ama ne tür doğal dalgalanmalar ortaya çıkarsa çıksın,gelecekteki iklim değişikliklerinin büyük ölçüde,insanın etkinliğine bağlı kalacağı söylenebilir.
    Sanayi devriminin başlangıcından ve özellikle 20. yy. başıdan itibaren sera gazlarının atmosferdeki bulunma oranlarında sürekli bir artış olduğu bilinmektedir. Bu artış doğal dengenin giderek bozulmasına neden olmaktadır. İklim değişikliğinin ana konusu bu gerçekte düğümlenmektedir. Doğal olarak bulunması gereken düzeyden daha fazla mevcut olan sera gazları ( metan, su buharı, karbondioksit), olması gerekenden daha sıcak bir ortam yaratmakta ve böylece güneş ışınlarıyla ısınan ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan seralara benzeyen dünyada; doğal denge giderek bozulmaktadır.

    1. ETKİLERİ
    a)EKOLOJİK SİSTEMLERE ETKİLERİ
    2100 Yılına Dair Felaket Senaryosu
    Sıcaklık artışının yukarı enlemlerde ve kutup bölgelerinde,dünya ortalamasına oranla 2 katı kadar artması beklenmektedir.Felaketler zincirinin;
    - Buzulların erimesi
    - Deniz suyu seviyesinin 60cm kadar yükselmesi
    - Taşkınlar, kıyı kesimlerde toprak kaybı
    - Temiz su kaynaklarının denize karışması ve su sorunu
    - Yüksek sıcaklık artışıyla görülen aşırı buharlaşma ve kuraklık sonucu,yangınlar, göl ve ırmak sularında %20’lik azalma
    - Bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türlerinin yok olması ya da azalması
    - Bazı bölgelerde aşırı ısınma nedeniyle virüs türlerinde değişiklik olması ve salgın hastalıkların gelişmesi
    - Oluşacak göç dalgasıyla, yerel ve global ölçekte taşıma kapasitesinin aşılması ve bunun sonucunda sorunların yaygınlaşması şeklinde seyredeceği ileri sürülmektedir.
    Doğal peyzaj dokusu:

    Doğal peyzaj dokusu; kır ekosistemini içerir ve doğal ekosistem de içinde birçok hayvan,mikroorganizma,bitki barındırır.Çeşitliliğin çok olduğu doğal ekosistemlerin iklim değişikliğine uyumu müdahale edilmiş(çiftlik,planlanmış orman vb.) ekosistemlere oranla daha zordur. Örneğin; iklim kaymaları bazı kuş türlerinin yaşama ortamlarını değiştirmelerine neden olmakta ve bu göçler, uygun ortam bulana dek ,yaşamlarını olumsuz etkilemektedir.
    Doğal peyzajın adaptasyonu için; yok olma tehlikesi altındaki türlerin yer değiştirmesi,koridorlara doğru itilmesi ve anahtar ekosistemdeki türlerin arasına girerek yoğunluğunun beslenmesi gerekmektedir. Öte yandan, taşıma kapasitesi kavramı yapılacak planlamalarda çözümler gerektiren bir başka sorundur.

    Deniz ve sahil çevresi:
    Sulak alan ve bataklıklar, ekolojik değerlerinden dolayı insanların sürekli müdahalesi ve bunun doğal sonucu oluşan kirlilik nedeniyle; yoğun bir baskı altındadır. Kendi ellerimizle tahrip ettiğimiz,sera gazlarına boğduğumuz yaşam alanlarımız,küresel ısınmanın etkilerine kendini bırakmış beklemektedir. Deniz suyu seviyesinin yükselmesi ile oluşacak taşkınlar,seller sulak alanların ve sahil çevrelerinin beklediği sorunların başındadır.

    Orman ve bitki yönetimi:
    Ağaç ve bitki türleri küresel ısınmayla gelen değişik koşullara hemen adapte olamazlar.Örneğin; orta çağ ormanları,iklim değişikliği nedeniyle ciddi risk altındadır.Genç ormanlar yerine yenileri konulabildiği halde, yaşlı ormanların kendilerini yenilemesi veya yaşlı orman varlığının korunması kolay değildir.
    Küresel ısınmayla gelen sel, kuraklık gibi felaketler bitki varlığını da tehlikeye atacak ,bir çok bitki türü yok olacaktır.

    b) SOSYO EKONOMİK ve POLİTİK BOYUTU
    · Su sorunu
    · Tarım ve orman ürünlerinde önemli azalış.
    · Su kaynaklarının azalması sonucu enerji sıkıntısı.
    · Turizm ve rekreasyon imkanları
    Turizm ve rekreasyon alanlarının sorunlu bölgeler haline gelmesi,bir çok sektörün kapanması olasılığı
    · Sorunlara karşı mücadeleci yaklaşım zorluğu
    Yerleşimler ve sahil kenarındaki yapılardan kaçmak yerine kent yeniden planlanmalıdır,ya da bina kodlarında değişikliğe gidilmelidir
    · İnsan Sağlığı
    - Bazı bölgelerde aşırı ısınma nedeniyle virüs türlerinin mutasyona uğraması
    o Su kaynaklarının kullanılamaz,onarılamaz hale gelmesi ve kirlenmesi
    o Taşkın,sel vb. gibi olaylar sonucu hastalık oluşturan canlıların taşınması
    o Besin maddelerindeki azalış
    - Oluşabilecek ekonomik kriz vb. sonucu, kendini çaresiz hisseden bireyde gelişecek psikolojik sorunlar küresel ısınmanın insanlığa tehditleridir.
    · Göç
    Az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru bir göç dalgasının başlaması beklenmektedir.
    · Politik Sorunlar
    -Az gelişmiş ülkelerin hükümetlerinin politikasızlıkları(ekonomik,siyasal) ve güçsüz alt yapılarıyla halklarını küresel ısınmanın olumsuz etkilerine karşı koruyamamaları,bunun sonucunda ülkelerde krizlerin baş göstermesi
    -Ülkeler içindeki bu iç sorunlardan yararlanmak isteyen süper güçlerin rant planları geliştirmeleri beklenmektedir.
    2)ÜLKELERDEN VE BÖLGELERDEN ÖRNEKLER
    Küresel ısınmanın etkileri, şimdiden Bangladeş,Maldiv Adaları,Pakistan ve Endonezya’da toprak kayıplarıyla kendini göstermektedir.
    Küresel ısınma sonucu; Pasifik Okyanusu’nda ,Kiribati Bölgesine ait , Tebua Tarawa ve Abanuea adlı iki adanın okyanus suları altında kaybolduğu bildirilmiştir. Güney Pasifik Bölgesel Çevre Programı Kurumu(SPREP) tarafından yapılan açıklamada, Kiribati ve komşu ada ülkesi Tuvalu'da başka adalar da kaybolmak üzere olduğu belirtilmiştir.Hint okyanusundaki Maldiv adalarında da aşağı yukarı durum aynıdır.
    · İnsan yerleşimi olan 200 adanın üçte birinde kumsallar, dalgalara
    kapılıp yokolmaya devam etmektedir. .
    Yerleşim bölgesi olan adalarda da sıkıntılar başlamıştır.Bu yıl Kiribati, Tuvalu ve Marshall adalarının büyük sel felaketleriyle karşılaştığı bildirilmiştir. Mendirekler,köprüler yıkıldı, yollar,evler,ekili alanlar harabolmuş, bunun yanında Tuvalu’da yükselen deniz suyunun toprağı zehirlediği görülmüştür. Marshall adaları çevresindeki mercanadaları yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.Majuro mercan adasında, 2. Dünya savaşından kalma mezarların sular altında kaldığı ve yüksek duvarlarla korunan havaalanının da bir çok kere sel felaketine uğradığı bilinmektedir.
    · Dünyadaki her on buzuldan birine ev sahipliği yapan Peru’da, küresel ısınmanın etkileri belirgin olarak gözlenmektedir.Peru buzullarının dörtte biri yok olmuştur.Özellikle; Rio Santa bölgesinde nehir suyunun yetersizliği nedeniyle, enerji sorununun ortaya çıktığı bunun yanında tarlaları sulamak için su taşındığı bildirilmiştir.
    · Alaska’da araştırma yapan bilimadamları küresel ısınma yüzünden bölgede yeni bitki oluşumları ve tundralar görüldüğünü bildirmişlerdir Havadan çekilen fotoğraflara göre, yeşil alan oranı son 50 yılda iki katı arttı. Uzmanlar kuzeyde çoğalan yeşilliğin,
    tropik bölgelerin de çölleşmesi anlamına geldiğini söylemektedirler.
    · Afrika’daki Klimanjaro dağlarını örten buzullar erimektedir.
    Bilimadamlarına Göre...
    · Japonya plajları ve endüstrisi de ,deniz suyu seviyesinin yükselmesiyle, sel riski altındadır.
    · Almanya , Hollanda ,Ukrayna kıyılarındaki deltalar ile KuzeyAfrika’daki Nil Deltası sel ve erozyon tehlikesi altındaki yerlerdir.
    · Yerleşim ve sanayinin hızla deniz seviyesine kaydığı, Batı ve Orta Afrika’nın alçak seviyeli Angola,Kamerun,Nijerya,Senegal gibi ülkeleri kıyı sel ve erozyonu tehditi altındadır.
    · Fransa: Aşırı sıcak nedeniyle pek çok nükleer enerji santralı,
    soğutma sistemi için gerekli suyun kıtlığı nedeniyle yaz boyunca
    devreden çıkarılacaktır.Belli bölgelerde somon balığı popülasyonu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
    · İngiltere: Kış aylarında ılık havaların ardından şiddetli yağmur ve seller gelmesi; her üç yılda bir yaz aylarında kuraklık yaşanması beklenmektedir. Tarımda , üzüm ve soya fasulyesi gibi yeni ürünlere yönelinecektir.
    · İtalya:Kuzey bölgelerde şiddetli seller , güney bölgelerde ise kuraklık görülecektir
    · Yunanistan: Sıcak ve bunaltıcı yaz aylarının turizme darbe vurması,
    su sıkıntısı yaşanması, orman yangınlarında artış görülmesi beklenen sonuçlardır.
    · Akdeniz: Deniz seviyesi yarım metre yükselecek, kuşların yaşam alanı tahrip olacaktır.
    · Alpler:Yüksek yerlerdeki bitkiler ölecek, buzullar ve buz tutmuş göller eriyerek bazı zirvelerin çökmesine yol açacaktır.Pek çok bölgede kayak yapmak imkansız hale gelecektir.
    Türkiye’ye Dair...
    Türkiye için geliştirilmiş iklim modellerine göre; beklenen en önemli sorun “su” sorunudur.Akdeniz ikliminin uzun süreli kuraklığına ek olarak, kış aylarında yağış miktarında azalmalar beklenmekte,aşırı kuraklıkların;
    - 3 yanı denizlerle çevrili,ortalama engebenin 1.100m olduğu Türkiye ‘de çok sayıda alt iklim tipleri oluşmuş böylece sebze,meyve ve tarım ürünlerinde biyolojik çeşitlilik gözlenmiştir. CO2 konsantrasyonunun artması, güneş ışınlarının çok kullanılması ve yavaş terlemeyle bazı bitkilerde tarım ürünü miktarı artmasına rağmen,tarım ve orman ürünlerinde önemli azalışa,
    o Su kaynaklarının azalması sonucu enerji sıkıntısına ,
    - Kıyı kesimlerden iç kısımlara doğru nüfus hareketine neden olması beklenmektedir.
    Son yıllarda Türkiye ormanlarında artış gösteren ağaç kurumaları ve zararlı böcek salgınlarının asıl nedeninin kuraklık olduğu ileri sürülmektedir.

    Arazi Kullanımı ve Ormansızlaştırma
    Ormansızlaştırma, yerleşim yeri açma, tarımsal üretim yapmak üzere toprak elde etme, ticari ve sanayi
    faaliyetler, karayolları yapımı vb etmenlere bağlı olarak, yüzyıllardır sürmektedir. Asit yağmurlarının İskandinav
    ülkeleri, Kanada ve Almanya’daki ormanlara önemli zararlar verdiği yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya
    konmuştur. Türkiye’de de Karadeniz sahillerindeki, Muğla civarındaki ve Kaz dağındaki ormanların asit
    yağmurlarından kaynaklanan tahribatlara uğradığını gösteren ciddi belirtiler vardır.
    1980’lere göre biraz yavaşlasa da tropikal ormanlar tüketilmeye devam ediyor. Günümüzde Afrika ormanları
    dünyanın en hızlı tüketilen ormanlarıdır. Sibirya’da her yıl kaybedilen ormanlık alan 4 milyon hektardır. Bu alan
    Amazon ormanlarında kaybedilenin yaklaşık iki katıdır. Gelecek 40 yıl içinde Tropikal ormanların bulunduğu
    bölgelerde yaşayan 100 bin canlı türünün tükenerek ortadan kalkması beklenmektedir.
    Başta kağıt ürünleri olmak üzere günlük yaşamda kullanımı giderek artan çeşitli ürünlerin, ormanların yok
    edilmesini hızlandırmaktadır. Yok edilen her orman ile birlikte yeşil örtü kaybolmakta, toprak erozyonu
    oluşmakta, eko-sistemin bozulması ile iklim değişmekte ve doğal varlıklar kaybolmaktadır. Bu süreçle birlikte
    toprağın su depolama yeteneği azalmakta, tarım alanları verimsizleşmektedir.
    Çayırlık alanların ve meraların işlemeli tarıma açılması ve aşırı otlatma sonucu erozyonda artış meydana
    gelmiştir. Dünya ölçeğinde her yıl 25.400 milyon ton üst toprak materyeli kaybedilmektedir. Tuzluluk ve
    alkaliliğin artması nedeniyle tarım arazilerinde verimliliğin azalması veya tümüyle kaybı söz konusudur.
    Dünyada erozyon oranının en yüksek olduğu kıtaların başında Asya kıtası gelmektedir.
    Ormansızla_tırma, atmosferdeki karbondioksit miktarının azalmasında ve erozyonun artmasında büyük rol
    oynamaktadır. Bu durum yeryüzünün albedosunun değişmesine neden olmaktadır.
    Şehirleşme
    Şehirleşmenin lokal ölçekte neden olduğu iklim değişiminin anlaşılabilmesi için öncelikle kentsel ısı adası
    kavramının iyi anlaşılması gerekir. Şehir iklimi söz konusu olduğunda akla ilk gelen ilklim elemanı sıcaklıktır.
    Şehirlerin kırsal kesimlerden daha sıcak olduğu yaklaşık 100 yıldan fazla bir zamandır bilinmektedir. Bu gerçek
    bilimsel literatürde kentsel ısı adası olarak adlandırılır. Bu etkinin ortaya çıkmasının nedeni gittikçe artan
    endüstrileşme ve şehirleşme olgusudur.
    Kırsal kesimlerde gelen güneş enerjisi bitki ve topraktaki suyun buharlaşmasında kullanılır. Di_er taraftan
    şehirlerde bitki örtüsünün ve açık toprak arazinin az olması nedeniyle, gelen güneş radyasyonunun önemli bir
    kısmı şehirdeki yapılar ve asfalt yollar tarafından absorblanır. Bu nedenle şehirlerde, sıcak bir günde buharlaşma
    yoluyla olan soğuma, kırsal kesimlere göre daha düşük bir oranda gerçekleşir. Ayrıca araçlardan, fabrikalardan
    ve ısıtma sistemlerinden şehir atmosferine sürekli bir ısı enerjisi transfer edilir.
    Gece olduğunda şehirdeki yapılar ve asfalt yollar gün boyu absorblamış oldukları güneş enerjisini yavaş bir şekilde infrared radyasyon olarak şehir atmosferine gönderirler. Dolayısı şehir atmosferinin sıcaklığı, çabuk soğuyan kırsal alanların sıcaklığına göre daha büyük bir değerde gerçekleşir.
    Orta enlemlerde yer alan ülkemizde kentsel ısı adası nedeniyle şehirlerimizin, kışın daha ılık bir havaya sahip olması bu etkinin olumlu bir yanıdır. Ancak yaz mevsiminde güneş enerjisi miktarındaki artış ve Türkiye’yi
    etkileyen sıcak hava kütlelerinin neden olduğu yüksek sıcaklıklardan kaynaklanan bildik rahatsızlıkların
    yaşanmasına neden olur.
    Gelecekteki iklimimiz ve olası etkileri
    Mevcut kanıtlar gezegenimizin belirgin bir ısınma trendine girdiğini göstermektedir. Bu kanıtlar şu şekilde
    sıralanabilir:
    · Son 1400 yılın en sıcak yılları olarak kabul edilen 1990, 1995 ve 1997’de gerçekleşen sıcaklık rekorları kısa sayılabilecek bir süre içinde ard arda kırılmıştır.
    · Isınmanın bir sonucu olarak, küresel ortalama deniz seviyesi 10–20 cm arasında bir yükselme göstermiştir. Bu yükselme, geçmiş 3000 yıldaki ortalama artışın 10 katıdır.
    · Geçen 50 yıl süresince, kuzey yarımküredeki deniz buzu miktarı % 10-15 oranında azalmıştır. Geçen yüzyıl suresince göl ve ırmaklardaki yıllık buzlu zaman yaklaşık 2 hafta azalmıştır.
    · Geçen 40-50 yıllık dönem içinde, yaz sonundan sonbahar başlangıcına kadar Kuzey Buz Denizi’ndeki buz kalınlığı % 40 azalmıştır ve son 100–150 yıl içinde dağ buzullarının yaygın bir biçimde geriye doğru çekildikleri gözlemlenmiştir.
    · Geçen 30 yıl içinde dünyanın farklı bölgelerinde kuraklıklar, tropikal siklonlar, seller gibi olaanüstü hava ve iklim olayları oluşmuştur. Küresel olarak, geçen 10 yıl boyunca, meteorolojik karakterli afetlerin sayısı tam iki kat artmıştır. Sürekli kuraklık ve çölleşme, ihtiyaçlarını topraktan karşılayan 1.2 milyar insanın hayatını ciddi anlamda tehdit etmektedir. 1997/1998’de yaşanan ve geçen yüzyılın en önemli felaketi olan El Niño olayı, tahminen 110 milyon insanı etkilemiştir.
    · Küresel ısınmanın belki de en çarpıcı kanıtı, flora ve faunadaki değişiklerdir. Kuzey Yarımküre’nin bazı bölümlerinde, yetişme dönemi 1960’ların başından bu yana yaklaşık 11 gün uzamıştır. Yetişme dönemindeki değişiklikler, 1970’lerden beri küresel ısınmanın bir yansıması olarak daha ılıman geçen kış mevsimlerine başlanmaktadır. Öteki değişiklikler Alplerin yüksek bölümlerinde yetişen bitkileri, yumurtalarını erken bırakan kuşları ve alanlarını kuzeye doğru genişleten kelebekleri içermektedir.
    · Güney Okyanusunda, bitkiler daha güneydeki adalarda yetişmekte ve Antarktika Yarımadası’na doğru yayılmaktadır.
    · Yukarıda bahsedilen ısınma trendinin devam etmesi durumunda gelecekte dünya ikliminin nasıl bir şekil alacağı bugün üzerinde en çok çalışılan konuların başında gelmektedir. Geleceğe yönelik öngörüler, karmaşık atmosfer-okyanus genel dolaşım modelleri, enerji kullanım senaryoları ve sera gazı emisyon projeksiyonlarının
    · çıktılarına dayanmaktadır. Gelecekle ilgili öngörülerde birçok kuşkular bulunurken, iklim modellerinin yararlı
    · öngörüler sağlama konusundaki güvenilirliği önemli ölçüde artmıştır. Bu, 1994 yılındaki Pinatubo volkanik
    · püskürmesinin küresel ortalama yüzey sıcaklığına etkisini gösteren geçmiş iklim olayında olduğu gibi, El Niño-
    · Güneyli Salınım (ENSO) ve musonlar gibi var olan iklimin başarılı model simülasyonlarıyla da gösterilmiştir.

    ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

    A) TEKNİK ÇÖZÜMLER

    İnsanoğlu yüzyıllardan beri doğaya hakim olma ve yönetme isteğiyle doğayı kendi çıkarları doğrultusunda düşüncesizce tahrip etmektedir. Bu tahrip; devlet çıkarları, sistemsel çıkarlar ve sermaye çıkarları sebebiyle inanılmaz boyutlara ulaşmaktadır. İşte bu tahribat, sonucunda her problemde oldugu gibi sistemler kendilerini bu sorunlardan arındırabilmek için çözümler üretmek zorundadırlar.
    Küresel ısınma çözümleri iki ana başlıkta toplanmaktadır:
    · Enerji
    · İnsan Populasyonu

    · ENERJİ:

    Teknoloji çağında olan dünyada çevre sorunlarının sebeplerinin en başında enerji üretimi sonucunda oluşan kirlilik yer alıyor. Ve bu konu ülkelerin kalkınma planlarının merkezini olusturuyor. Enerji üretiminde, çevre kirliliğinin önlenmesi için çalışmalar 3 temel üzerinde:
    1. Endüstriel enerji yönetimi
    2. Alternatif yakıt
    3. Yenilenebilir enerji kaynakları

    A) Endüstriyel enerji yönetimi:

    Enerjinin büyük oranda tüketildiği ana mekanlardan birisi ve en önemlisi endüstriyel alanlardır. Buradaki enerji problemlerinin önlenmesi icin;
    o Enerji kaybının önlenmesi
    o Geridönüşümün geliştirilip kullanımının arttırılması
    o Üretilen mallarda kullanılan enerjinin azaltılması
    o Daha az enerji kullanarak daha çok güç üretilmesi
    gereklidir.

    B) Alternatif yakıt:

    Dünya üzerinde yaşayan insan sayısını düşününce kullanılan yakıt miktari ciddi sorunlara neden oluyor. Doğaya dost yakıtlar kullanmak da küresel ısınma probleminin çözümlerinin başında geliyor.
    o Biyokütleden elde edilen methanol: gasolinle çalışan araçları methanolle çalışan araçlara çevirerek
    o Fosil olmayan yakıttan hidrojen: fosil olmayan yakıt kullanan generatörler kullanarak (hidrojenle çalışan araçlar)
    o Solar enerji: taşıma araçlarında
    o LPG: Araçlarda LPG kullanımı

    C) Yenilenebilir enerji kaynakları:

    Devletlerin en stratejik problemi enerji kaynaklarıdır. Yıllardan beride sadece devletlerin enerji kaynaklarına hakim olma çabaları sonucunda milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Enerji günümüzde bir güç göstergesidir ve bu guc gostergeside petrolle tanımlanmaktadır. İşte bu noktada sera etkisinin temeline baktığımızda ve dünya üzerinde enerji üretimin en büyük kaynağının petrol olduğu göz önüne alınınca sera etkisinin en büyük sebeplerinden birisinin de petrolden üretilen enerjinin olduğu anlaşılmaktadır. Teknolojik ve ekonomik yönden gelişmiş ülkeler de bu konu üzerinden çalışmalarını sürdürmektedirler. Ve yenilenebilir, doğaya dost enerji üretimi yolunu aramaktadırlar, bu konuda ciddi bir ilerleme söz konusudur. Yenilenebilir, doğaya dost enerji kaynakları;
    o hidroelektrik
    o jeotermal
    o biyokütle
    o solar
    o rüzgar


    § İNSAN POPULASYONU



     KÜRESEL ISINMA


    İnsanların çeşitli faaliyetlerinin küresel ısınmaya katkısı şöyledir:

    Bugün dünya nüfusu 7 milyara giderek yaklaşıyor ve bu büyüme oranı 1.7/yıl olarak hesaplanıyor.
    Nüfusun artması demek insan ihtiyaçlarını dolayısıyla da tüketimin artması demektir. Aslında insanların ürün tüketiminin artması sadece nüfüs artışıyla da bağlantılı değildir. Örneğin, ABD ve İngiltere gibi ülkelerde çok hızlı bir nüfus artışı olmamasına rağmen, tüketime dönük, hatta gereksiz tüketime dönük bir toplum yapısına sahip olduklarından dolayı tüketim miktarları çok yüksektir. Öyle ya, fakir ülkeler nasıl tüketsin ki?(!)
    Dünya üzerinde insan miktarı arttıkça; giysi, otomobil, besin v.b gibi insanoğlunun yaşamında yer alan ürünlerdeki üretim de artar ve üretim mekanizmalarında doğaya atıklar bırakılır. İşte bizim üzerinde durduğumuz konu bu atıkların sera etkisi yapan gazları içermesidir.
    Demek ki, sera etkisini azaltıp iklim değişikliğindeki anormallikleri bir ölçüde engelleyecek temel çözüm de nüfüs artışının kontrol altına alınmasıdır. Tabii bu gelişmemiş ülkelerde ciddi bir problemdir ve öncelikli olarak çözülmelidir. İnsanlar bu konularda bilinçlendirilmeli ve uluslararası önlemler alınmalıdır.

    Karbon dioksit yönetimi:

    Karbon dioksit yönetiminde başarılı olunabilmesi için;
    · Çevre koruma amacını temel unsur olarak kabul etmek
    · Durgun, uzun süreli karbon dioksit saklanmasını sağlamaya çalışmak
    · Yeterli maddi kaynağı sağlamak ve bunu başarılı şekilde kullanmak

    Karbon dioksitin yok edilmesi:
    1. Karbon dioksitin yeraltına verilmesi
    2. Karbon dioksitin okyanuslarda depolanması
    3. Karbon dioksitin biokütlede ( fotosentez ) ve toprakta saklanması
    Karbon dioksitin biokütlede saklanabilmesi için öncelikle ormanlarin yok edilmesinin önlenmesi ve ormanlaştırma çalışmaları yapılması gerekmektedir.

    B) DEVLET POLİTİKALARI

    Küresel İklim Sisteminin Korunması Çabalarının Tarihsel Gelişimi:

    Bu konuyla ilgili bir çok konferans düzenlenmiştir.
    İlk ciddi adım, Dünya Meteoroloji örgütü(WMO)’nün öncülüğünde 1979 yılında düzenlenen Birinci Dünya İklim Konferansında konunun önemi dünya ülkelerinin dikkatine sunulmuş ve özetle; Ana enerji kaynağı olarak fosil yakıtların kullanılmasının ve ormansızlaşmanın gelcektede sürmesi halinde atmosferdeki karbon dioksit miktarının büyük ölçüde artabileceğine dikkat çekilerek bunun sonucu olarakda iklim değişikliklerinin olacağı ve bu değişikliklerin sonuçlarının uzun bir süre etkili olacağı belirtilmiştir.

    Konu hakkında çalışmalar arttıkça çok sayıda bilim adamının katıldığı dünyada çok az görülen bilimsel bir uzlaşma ortamı oluşmuştur.
    · 1985 ve 1987 yıllarında Villach’ta (Avusturya) ve 1988 de Toronto’da düzenlenen toplantılar, dikkatleri ilkkez iklim değişikliği karşısında siyasal seçenekler geliştirilmesi konusu üzerinde toplanmıştır. 1988 yılında düzenlenen ‘Değişen Atmosfer’ konulu Toronto konferansında, uluslararası bir hedef olarak, küresel karbon dioksit emisyonlarının 2005 yılına kadar %20 azaltılması ve protokollerle geliştirilecek olan bir çerçeve iklim sözleşmesinin hazırlanması önerilmiştir.
    · Aralık 1988 de Malta nın girişimiyle, BM gelen kurulu ‘ İnsanoğlunun Bugünkü ve Gelecek Kuşakları için Küresel İklim Korunması’ konulu kararı kabul etmiştir. Kararda, küresel iklimin insanoğlunun ortak mirası olduğu ve ortak sorun olduğu belirtilmiştir.
    · Kasım 1989 da, Hollanda’da yapılan balkanlar konferansına ise ABD, Japonya ve eski Sovyetler Birliği dışındaki ülkelerin çoğu, kardon dioksit salınımlarının %20 oranında azaltılmasını desteklediklari halde, azaltmaya ilişkin özel bir hedef yada takvim belirlenememiştir.
    · 29 Ekim – 7 Kasım 1990 tarihlerinde Cenevre’de yapılan İkinci Dünya İklim Konferansı küresel bir anlaşmaya yönelik sondan bir önceki adımdır. İklim değişikliği ve sera gazları temelinde oluşturulan İkinci dünya konferansı BakanlarDeklarasyonu, aralarında Türkiyeninde bulunduğu 137 ülke tarafında onaylanmıştır.
    · Sera gazlarının belirlenen bir yıl düzeyde tutma ya da belirlenen bir yıla kadar istenen oranda azaltma girişimlerinin sonuncusu ve en önemlisi Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesidir(İDÇS). Yürülüğe girmesi için enaz 50 ilkenin imzasının gerektiği sözleşmeye 180 ülke ve Avrupa Topluluğu imzalamıştır.
    · 28 Mart – 7 Nisan Tarihlerinde Berlinde yapılan toplantıda özellikle gönüllü çevre kuruşullarınca küresel ısnmayı önlemeye yönelik önemli ve aynı zamanda tarihsel bir fırsatın kaçırıldığı bir toplantı olarak nitelendirilmiştir.

    Kyoto Protokolü:

    1997 yılında Japonyanın Kyoto kentinde toplanan ve 160 ülkeden gelen 10000 civarında bilim adamı, uzman ve hükümet yetkililerinin katıldığı uluslararası konferansta iklim değişikliği ile ilgili konular bütün açıklığı ile gündeme gelmiştir. Konferans sonunda kyoto protokolü olarak adlandırılan bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma hükümlerine göre; gelişmiş ülkeler, başta karbon dioksit ve metan olmak üzere sera gazı üretimlerini, 2012 yılına kadar, 1990 yılı düzeylerinin enaz %5 i oranında azaltacaklarıdır. Tek başına dünya sera gazı üretiminin dörtte birini atmosfere yayan ABD için, bu oran % 8; Japonya için %6 olarak belirlenmiştir. Kyoto protokolüne göre, söz konusu anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için , enaz 55 ülke parlementosunun anlaşma maddelerini kabul etmesi gerekiyordu. Mayıs 2000 tarihine kadar ancak 22 ülkenin Protokolü kabul ettiği bildirildi. Gelişmiş ülkelerin yanında gelişmekte olan ülkelerde sanayileşme arzusu içinde olduklarından ortaya önemli bir tartışma konusu çıkmakta. “ Kim sorumlu ise o tedbir alsın “ denmektedir. 1990 yılı rakamlarına göre, Güney Kore, Hindistan, Brezilya ve Çin gibi gelişmekte olan ülkeler, aynı yıl atmosfere bırakılan toplam 6 milyar ton karbon dioksitin yaklaşık % 36 sını paylaşmaktadırlar. Hazırlanan projeksyonlara göre, 2015 yılına gelindiğinde gelişmekte olan ülkelerin bacalarından çıkan karbon dioksit, 4 milyar ton olacaktır. Bu değer, bütün karbon dioksit miktarı olan 8 milyar tonun yarısı kadardır.
    Sonuç olarak, iklim değişikliğinin ve olası etkilerinin önlenmesi açısından Kyoto’dan beklenenler gerçekleşmedi. Küresel ısınma sisteminin korunması için bilimsel olarak saptanmış gerekli azaltma oranları kabul edilmedi. Bu sonuç, insan kaynaklı salınımların, gelecekte daha fazla azaltılması gibi zor bir yükümlülüğün uygulanmasına neden olabilecektir.

    Türkiyenin girişimleri ve bugünkü durum:

    İklim değişikliğine konu sera gazı salımlarının giderek büyümesinin ana nedeni, çevresel politikalar ile ekonomik politikaları birbiriyle bütünleyemeyen kalkın(ama)ma politikalarıdır. Ülkenin enerji ve sanayi gibi iki temel sektörü, çok bağlantılı olmakla birlikte, büyük ölçüde çevresel ilkelerden bağımsız politikalarla yürütülmektedir.
    Türkiye için temel sorunlar, küresel değişiklik sorununun kontrolü için izlenecek politikaların oluşturulması, önlemlerin alınması ve uygulanmasıyla ilgili yada onlardan tam anlamıyla sorumlu bir kurumun henüz belirlenememiş olmasıdır. Çevre Bakanlığının, konunun tüm ayrıntılarını içerecek biçimde güçlendirilmesi en uygun çözüm olarak görülmektedir.
    Artan Sera Etkisinin Türkiye Üzerindeki Etkileri
    · Sıcak ve kuru devrenin uzunluğundaki ve şiddetindeki artışa bağlı olarak,orman yangınlarının sıklığı,etki, alanı ve süresi artabilir.
    · Tarımsal üretim potansiyeli değişebilir(bu değişiklik,bölgesel ve mevsimsel farklılıklarla birlikte,türlere göre artış ya da azalış biçiminde olabilir).
    · İklim kuşakları,Yer’in jeolojik geçmişinde olduğu gibi,ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabilecek ve bunun sonucunda da Türkiye,bugün Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika’egemen olan daha sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisinde kalabilecektir.İklim kuşaklarındaki bu kaymaya uyum gösteremeyen fauna ve flora yok olacaktır.
    · Doğal karasal ekosistemler ve tarımsal üretim sistemleri,zararlılardaki ve hastalıklardaki artıştalardan zarar görebileceklerdir.
    · Hassas dağ ve vadi-kanyon ekosistemleri üzerindeki insan baskısı artacaktır.
    · Türkiye’nin kurak ve yarı kurak alanlarındaki,özellikle kentlerdeki su kaynakları sorunlarına yenileri eklenecektir.
    · İlimin kendi doğal değişkenliği açısından,Türkiye’de su kaynakları üzerindeki en büyük baskıyı,yaz kuraklığı ile öteki mevsimlerde hava anomalilerinin yağışlarda neden olduğu rastgele değişkenlik ve kurak devreler oluşturmaktadır.Bu yüzden,kuraklık riskindeki olumsuz bir değişiklik,iklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkisini şiddetlendirebilir.
    · Kurak ve yarı-kurak alanların genişlemesine ek olarak,yaz kuraklığının süresinde ve şiddetindeki artışlar,çölleşme süreçlerini,tuzlanma ve erozyonu destekleyecektir.
    · Kentsel ısı adası etkisinin de katkısı ile,özellikle büyük kentlerde,sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin bir biçimde artacak;bu da,havalandırma ve soğutma amaçlı enerji tüketimini artmasına neden olabilecektir.
    · Su varlığındaki değişiklikten ve ısı stresinden kaynaklanan enfeksiyonlar,özellikle büyük kentlerdeki sağlık sorunlarını arttırabilir.
    · Rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları üzerindeki etkiler bölgelere göre farklılık gösterecek olmakla birlikte,rüzgar esme sayısı ve kuvveti ile güneşlenme süresi ve şiddeti değişebilir.
    · Deniz akıntılarında,denizel ekosistemlerde ve balıkçılık alanlarında,sonuçları açısından aynı zamanda önemli sosyo-ekonomik doğurabilecek bazı değişiklikler olabilir.
    · Deniz seviyesinin yükselmesine bağlı olarak;Türkiye’nin yoğun yerleşme,turizm ve tarım alanları durumundaki alçak taşkın-delta ve kıyı ovaları ile haliç ve ria tipi kıyıları sular altında kalabilir.
    · Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün uzunluğu azalabilir;ani kar erimeleri ve kar çığları artabilir.
    · Kar erimesinden kaynaklanan akışın zamanlamasında ve hacmindeki değişiklik,su kaynaklarını,tarımı ve ulaştırmatı etkileyebilir.







    Türkiye’nin Yapabileceği Çalışmalar:

    1. İklim değişikliği konusunda, öğretim ve halkın bilinçlendirilmesi proglramlarının geliştirilmesi ve sürdürülmesi;
    2. Halkın, iklim değişikliği ve etkileri konusunda bilgiye ulaşması;
    3. Halkın, iklim değişikliği, etkileri ve yeterli karşı önlemlerin geliştirilmesi konularına katılımı;
    4. Bilimsel, teknik ve idari personelin eğitimi.
    Ülkemizde neyazıkki bugüne kadar iklim değişikliğine ilişkin konularda – bazı hizmet içi eğitim programları dışında – sistematik bir eğitim ve bilinçlendirme programı uygulanmamıştır.



    Şehirleşme
    Şehirleşmenin lokal ölçekte neden olduğu iklim değişiminin anlaşılabilmesi için öncelikle kentsel ısı adası
    kavramının iyi anlaşılması gerekir. Şehir iklimi söz konusu olduğunda akla ilk gelen ilklim elemanı sıcaklıktır.
    Şehirlerin kırsal kesimlerden daha sıcak olduğu yaklaşık 100 yıldan fazla bir zamandır bilinmektedir. Bu gerçek
    bilimsel literatürde kentsel ısı adası olarak adlandırılır. Bu etkinin ortaya çıkmasının nedeni gittikçe artan
    endüstrileşme ve şehirleşme olgusudur.
    Kırsal kesimlerde gelen güneş enerjisi bitki ve topraktaki suyun buharlaşmasında kullanılır. Diğer taraftan
    şehirlerde bitki örtüsünün ve açık toprak arazinin az olması nedeniyle, gelen güneş radyasyonunun önemli bir
    kısmı şehirdeki yapılar ve asfalt yollar tarafından absorblanır. Bu nedenle şehirlerde, sıcak bir günde buharlaşma
    yoluyla olan soğuma, kırsal kesimlere göre daha düşük bir oranda gerçekleşir. Ayrıca araçlardan, fabrikalardan
    ve ısıtma sistemlerinden şehir atmosferine sürekli bir ısı enerjisi transfer edilir.
    Gece olduğunda şehirdeki yapılar ve asfalt yollar gün boyu absorblamış oldukları güneş enerjisini yavaş bir
    şekilde infrared radyasyon olarak şehir atmosferine gönderirler. Dolayısı şehir atmosferinin sıcaklığı, çabuk
    soğuyan kırsal alanların sıcaklığına göre daha büyük bir değerde gerçekleşir.
    Orta enlemlerde yer alan ülkemizde kentsel ısı adası nedeniyle şehirlerimizin, kışın daha ılık bir havaya sahip
    olması bu etkinin olumlu bir yanıdır. Ancak yaz mevsiminde güneş enerjisi miktarındaki artış ve Türkiye’yi
    etkileyen sıcak hava kütlelerinin neden olduğu yüksek sıcaklıklardan kaynaklanan bildik rahatsızlıkların
    yaşanmasına neden olur.
    Gelecekteki iklimimiz ve olası etkileri
    Mevcut kanıtlar gezegenimizin belirgin bir ısınma trendine girdiğini göstermektedir. Bu kanıtlar şu şekilde
    sıralanabilir:
    · Son 1400 yılın en sıcak yılları olarak kabul edilen 1990, 1995 ve 1997’de gerçekleşen sıcaklık rekorları
    kısa sayılabilecek bir süre içinde ard arda kırılmıştır.
    · Isınmanın bir sonucu olarak, küresel ortalama deniz seviyesi 10–20 cm arasında bir yükselme
    göstermiştir. Bu yükselme, geçmiş 3000 yıldaki ortalama artışın 10 katıdır.
    · Geçen 50 yıl süresince, kuzey yarımküredeki deniz buzu miktarı % 10-15 oranında azalmı_tır. Geçen
    yüzyıl suresince göl ve ırmaklardaki yıllık buzlu zaman yaklaşık 2 hafta azalmıştır.
    · Geçen 40-50 yıllık dönem içinde, yaz sonundan sonbahar başlangıcına kadar Kuzey Buz Denizi’ndeki
    buz kalınlığı % 40 azalmıştır ve son 100–150 yıl içinde dağ buzullarının yaygın bir biçimde geriye
    doğru çekildikleri gözlemlenmiştir.
    · Geçen 30 yıl içinde dünyanın farklı bölgelerinde kuraklıklar, tropikal siklonlar, seller gibi olağanüstü
    hava ve iklim olayları oluşmuştur. Küresel olarak, geçen 10 yıl boyunca, meteorolojik karakterli
    afetlerin sayısı tam iki kat artmıştır. Sürekli kuraklık ve çölleşme, ihtiyaçlarını topraktan karşılayan 1.2
    milyar insanın hayatını ciddi anlamda tehdit etmektedir. 1997/1998’de yaşanan ve geçen yüzyılın en
    önemli felaketi olan El Niño olayı, tahminen 110 milyon insanı etkilemiştir.
    · Küresel ısınmanın belki de en çarpıcı kanıtı, flora ve faunadaki değişiklerdir. Kuzey Yarımküre’nin bazı
    bölümlerinde, yetişme dönemi 1960’ların başından bu yana yaklaşık 11 gün uzamıştır. Yetişme
    dönemindeki değişiklikler, 1970’lerden beri küresel ısınmanın bir yansıması olarak daha ılıman geçen
    kış mevsimlerine bağlanmaktadır. Öteki değişiklikler Alplerin yüksek bölümlerinde yeti_en bitkileri,
    yumurtalarını erken bırakan kuşları ve alanlarını kuzeye doğru genişleten kelebekleri içermektedir.
    Güney Okyanusunda, bitkiler daha güneydeki adalarda yetişmekte ve Antarktika Yarımadası’na doğru
    yayılmaktadır.
    Yukarıda bahsedilen ısınma trendinin devam etmesi durumunda gelecekte dünya ikliminin nasıl bir şekil alacağı
    bugün üzerinde en çok çalışılan konuların başında gelmektedir. Geleceğe yönelik öngörüler, karmaşık
    atmosfer-okyanus genel dolaşım modelleri, enerji kullanım senaryoları ve sera gazı emisyon projeksiyonlarının
    çıktılarına dayanmaktadır. Gelecekle ilgili öngörülerde birçok kuşkular bulunurken, iklim modellerinin yararlı
    öngörüler sağlama konusundaki güvenilirliği önemli ölçüde artmıştır. Bu, 1994 yılındaki Pinatubo volkanik
    püskürmesinin küresel ortalama yüzey sıcaklığına etkisini gösteren geçmiş iklim olayında olduğu gibi, El Niño-
    Güneyli Salınım (ENSO) ve musonlar gibi var olan iklimin başarılı model simülasyonlarıyla da gösterilmi_tir.
    Üklimimizin geleceği ile ilgili başlıca senaryolar şu şekilde özetlenebilir:
    · IPCC Üçüncü Değerlendirme Raporuna göre, 1990-2100 döneminde küresel ortalama yüzey sıcaklığı
    1.4–5.8°C arasında yükselecektir. Öngörülen bu ısınma oranı, 20. yüzyılda gözlenen değişikliklerin çok
    üzerindedir ve büyük bir olasılıkla en azından geçen 10.00 yıl süresince gerçekleşenlerden daha
    yüksektir.
    · 2100 yılına kadar, deniz seviyesinin 9–88 cm arasında yükseleceği öngörülmektedir. Bu yükselme,
    önemli sosyo-ekonomik etkiler yaratacak, adalar, limanlar, bazı tarım alanları, tatlı su kaynakları,
    turizm alanları ve verimli kıyı bölgeleri tehdit altında kalacaktır.
    · 21. yüzyıl süresinde yağışın şiddetleneceği öngörülmektedir. Alçak enlemlerde, yağışlarda bazı
    bölgelerde azalma, bazılarında ise artış olacaktır. Orta ve yukarı enlemlerde, yağış olayları
    şiddetlenecektir. Sel ve kuraklıklar daha da yaygınlaşacaktır.
    · Bugünkü öngörüler, El Niño olaylarının gelecek 100 yıl içinde daha geniş bir alanı etkileyeceği
    şeklindedir. Yüksek sıcaklıklarla birlikte El Niño kaynaklı seller ve kuraklıklar çok daha
    şddetlenecektir. Asya’daki Muson yağışının da biraz artması olasıdır.
    · Kuzey yarımküredeki karla kaplı yüzey ve deniz buzu azalacak ve buzullar geri çekilmeye devam
    edecektir. Gerçekten de, Ekvator yakınındaki Kilimanjaro dağının zirvesindeki buzulun son yıllarda
    geri çekildiği gözlemlenmektedir.
    · İklim değişikliği pek çok yönden insan sağlığını da etkileyecektir. Bu etki doğrudan ve dolaylı etkiler
    olarak sınıflandırılabilir. Bazı hastalıkların sayısında bir artış görülürken, iklim değişikliği, tehdide açık
    olan bazı türlerin neslinin tükenmesi riskini doğurabilir ve biyolojik çeşitliliği daha kötü bir duruma
    sokabilir. Mercanların ölüm oranları % 95’lik bir artış gösterecektir.
    · Bu öngörüler önümüzdeki 100 yıllık dönemi kapsarken, sera gazlarının atmosfere salınması bugün
    tamamen azaltılsa bile karbondioksit gibi gazlar uzun ömürlü olduğu için, insandan kaynaklanan iklim
    değişikliği ile ilgili kaygılar yüzyıllar boyunca sürecektir.
    · Ancak, fırtınaların sıklık ve şiddetindeki artışlar, sel ve kuraklık gibi diğer anormal hava ve iklim
    olayları, büyük şehirsel alanlardaki sıcak hava dalgaları, deniz seviyesindeki yükselmenin alçak
    uzanımlı kıyı bölgelerine etkisi gibi olaylar insanlığın yakın zamanda karşılaşması olası tehditlerdir.
    Ayrıntılı yerel ya da havza düzeyli iklim değişikliği öngörüleri henüz erişilebilir olmamasına karşın,
    son yıllarda gözlemlenen değişikliklerin süreceği düşünülmektedir ve bu değişiklikler birçok yönden
    yaşamımızı etkileyecektir.
    İklim değişiklirinin doğurduğu tehditleri karşılamaya yönelik planlama, gelecekteki olası olayların boyutlarının
    ayrıntılı olarak haritasının çıkarılmasını ve bu tehditlerle savaşmak için uygulanacak politikaların belirlenmesini
    gerektirmektedir. Gelecekte, teknolojik ilerlemelerdeki hızlanma ile belirsizlikler azalacak ve böylelikle iklimle
    ilgili yapılan çalışmalar da gelişecektir. Bu bakımdan, iklim sürecinin daha iyi anlaşılması, bilgisayar ve uydu
    teknolojisindeki gelişme, yerel ve bölgesel düzeyde daha iyi öngörülerin yapılmasını sağlayacaktır. Aynı
    zamanda bilim adamları da, küresel ısınmanın engellenmesi için teknolojik çözümler üzerinde çalışmaktadırlar.
    Bir çok durumda, asıl konu bunların ekonomik olarak uygulanabilir ve çevresel açıdan da kabul edilebilir olup
    olmadıklarıdır. şu anda, karbondioksit salımlarını azaltmanın en umut vadeden yolu yenilenebilir enerji
    kaynaklarıdır.
    İklim değişimi karşısında takınılacak en gerçekçi tavır, değişen iklim koşulları altında yaşamayı, üretim
    yapmayı, su ve toprak kullanmayı öğrenmektir. Bunun yolu da hava, su ve toprak ortamını bozmadan,
    kirletmeden kullanmayı öğrenmekten ve hepsinden önemlisi gelecek nesillerin yaşam hakkına saygı duymaktan
    geçmektedir.
    _____________________________

    ^_^




  • eline sağlık usta da merak ettiğim sen bu kadar uzun şeyi okudun mu
    yoksa kopyala yapıştır yapıp bıraktın mı?
    _____________________________
    Simone...
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    BUZDOLABI AŞIRI SOĞUTMA SORUNU
    14 yıl önce açıldı
    Xperia Neo Aşırı Isınma Sorunu
    14 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • Kimi Bilim adamlarına göre Küresel ısınma için insan oğlu artık çok geç kaldı.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Sanctus Diavolos

    eline sağlık usta da merak ettiğim sen bu kadar uzun şeyi okudun mu
    yoksa kopyala yapıştır yapıp bıraktın mı?


    ben bunları tek tek araştırıp okuyup derledim ve tamamı şahsıma aittir..ama bunu şu an yapmadım tabiki de....geçen sene bu konuda ödev hazırlattı hocalar...bununla en yüksek notu aldım..baktım burda da böyle bir konu var ve de önemli bir konu...buraya aktarıdm..pc de kayıtlı duruyordu...her ne kadar şu an için kopyala yapıştır yapmış olsam da bu bile uğraştırdı....
    _____________________________

    ^_^




  • quote:

    Orjinalden alıntı: irish


    quote:

    Orjinalden alıntı: Sanctus Diavolos

    eline sağlık usta da merak ettiğim sen bu kadar uzun şeyi okudun mu
    yoksa kopyala yapıştır yapıp bıraktın mı?


    ben bunları tek tek araştırıp okuyup derledim ve tamamı şahsıma aittir..ama bunu şu an yapmadım tabiki de....geçen sene bu konuda ödev hazırlattı hocalar...bununla en yüksek notu aldım..baktım burda da böyle bir konu var ve de önemli bir konu...buraya aktarıdm..pc de kayıtlı duruyordu...her ne kadar şu an için kopyala yapıştır yapmış olsam da bu bile uğraştırdı....



    o zaman seni tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum
    bu kadar uzun yazıyı bi anda okuyamam ama bilg a kaydedip okuyacagım
    eline sağlık
    _____________________________
    Simone...




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Sanctus Diavolos


    quote:

    Orjinalden alıntı: irish


    quote:

    Orjinalden alıntı: Sanctus Diavolos

    eline sağlık usta da merak ettiğim sen bu kadar uzun şeyi okudun mu
    yoksa kopyala yapıştır yapıp bıraktın mı?


    ben bunları tek tek araştırıp okuyup derledim ve tamamı şahsıma aittir..ama bunu şu an yapmadım tabiki de....geçen sene bu konuda ödev hazırlattı hocalar...bununla en yüksek notu aldım..baktım burda da böyle bir konu var ve de önemli bir konu...buraya aktarıdm..pc de kayıtlı duruyordu...her ne kadar şu an için kopyala yapıştır yapmış olsam da bu bile uğraştırdı....



    o zaman seni tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum
    bu kadar uzun yazıyı bi anda okuyamam ama bilg a kaydedip okuyacagım
    eline sağlık


    saolasın ben de teşekkür ederim...faydalı oldu isem ne mutlu.


    not:bence bunu hoca da okumamıştır...
    _____________________________

    ^_^




  • quote:

    Orjinalden alıntı: irish


    quote:

    Orjinalden alıntı: Sanctus Diavolos


    quote:

    Orjinalden alıntı: irish


    quote:

    Orjinalden alıntı: Sanctus Diavolos

    eline sağlık usta da merak ettiğim sen bu kadar uzun şeyi okudun mu
    yoksa kopyala yapıştır yapıp bıraktın mı?


    ben bunları tek tek araştırıp okuyup derledim ve tamamı şahsıma aittir..ama bunu şu an yapmadım tabiki de....geçen sene bu konuda ödev hazırlattı hocalar...bununla en yüksek notu aldım..baktım burda da böyle bir konu var ve de önemli bir konu...buraya aktarıdm..pc de kayıtlı duruyordu...her ne kadar şu an için kopyala yapıştır yapmış olsam da bu bile uğraştırdı....



    o zaman seni tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum
    bu kadar uzun yazıyı bi anda okuyamam ama bilg a kaydedip okuyacagım
    eline sağlık


    saolasın ben de teşekkür ederim...faydalı oldu isem ne mutlu.


    not:bence bunu hoca da okumamıştır...




    eger hoca bu yazıyı okumadıysa emeğine saygısızlık etmiş olur dövelim hocayı
    _____________________________
    Simone...




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Sanctus Diavolos


    quote:

    Orjinalden alıntı: irish


    quote:

    Orjinalden alıntı: Sanctus Diavolos


    quote:

    Orjinalden alıntı: irish


    quote:

    Orjinalden alıntı: Sanctus Diavolos

    eline sağlık usta da merak ettiğim sen bu kadar uzun şeyi okudun mu
    yoksa kopyala yapıştır yapıp bıraktın mı?


    ben bunları tek tek araştırıp okuyup derledim ve tamamı şahsıma aittir..ama bunu şu an yapmadım tabiki de....geçen sene bu konuda ödev hazırlattı hocalar...bununla en yüksek notu aldım..baktım burda da böyle bir konu var ve de önemli bir konu...buraya aktarıdm..pc de kayıtlı duruyordu...her ne kadar şu an için kopyala yapıştır yapmış olsam da bu bile uğraştırdı....



    o zaman seni tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum
    bu kadar uzun yazıyı bi anda okuyamam ama bilg a kaydedip okuyacagım
    eline sağlık


    saolasın ben de teşekkür ederim...faydalı oldu isem ne mutlu.


    not:bence bunu hoca da okumamıştır...




    eger hoca bu yazıyı okumadıysa emeğine saygısızlık etmiş olur dövelim hocayı


    haklısın valla ben ne çok uğraştım bununla
    _____________________________

    ^_^




  • Arkadaşım eger bu yazi bir word dosyası halinde elinde varsa sahip olmak isterim. Şöle pdf falan yapıp dağıtmak lazım..
    _____________________________
  • quote:

    Orjinalden alıntı: MuratOzsay


    Arkadaşım eger bu yazi bir word dosyası halinde elinde varsa sahip olmak isterim. Şöle pdf falan yapıp dağıtmak lazım..

    ben office i kaldırmıştım....tekrar yüklediğimde yazılar da bazı kaymalar olmuş...ama incelemen için gönderiyorum....pdf ye de çevirme gibi bir durumun olursa burada da yayınlar sevinirim...herhangi bir yere tıklayıp indirebilirsin....
    _____________________________

    ^_^
  • Tüh ya dosya kaldırılmış..Benim hdd bozulmuştu şimdi de lazım oldu...neyse artık burdakini düzenleyeceğiz...
    _____________________________

    ^_^
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.