Irak'ta can pahalı "Amerikalılar, 'Türkler adamımıza suikast yapacak' telâşına neden kapıldılar acaba?" diye düşünürken, merakıma cevap Bağdat'ta çıkan Al-Dostour gazetesinden geldi: Meğer, Irak'ı ABD adına yöneten Paul Bremer'e yönelik tam dört suikast girişiminde bulunulmuş...
Amerikan'ın pimpirikliğinin altında can hesabı yatıyor...
1991 Körfez Savaşı'nda kaç Amerikan askeri hayatını kaybetmişti, hatırlayanınız var mı? Ben söyleyeyim: 147... Peki, Irak'a açılan savaşta bugüne kadar ölen Amerikan askeri sayısı kaç? Salı günü Pentagon 'düşman ateşi' ile ölenlere dair son sayıyı açıkladı: 143... George Bush'un "Savaş bitti" demesi üzerinden geçen iki ay içerisinde, çatışmalarda ölene yakın Amerikalı suikasta kurban gitti. Paul Bremer'in mayıs ayı başında göreve geldiğini düşünürseniz, iki ay gibi kısa bir sürede dört suikast girişimi, Irak'ta bayağı ciddi bir durum olduğunu gösteriyor...
Belleklerinizi biraz daha zorlayacağım: ABD başkanı Bush bölgeyi ziyaret ettiğinde Irak'a uğrayacağı da söylenmiş, ancak havadan Bağdat'ı selâmlamakla yetinmişti; buna karşılık savunma bakanı Donald Rumsfeld Bağdat'a uğradı. Al-Dostour, Bush'un Bağdat'a uğramamasını 'güvenlik' endişesiyle açıklıyor. Meğer, Bağdat Havaalanı'ndan al-Fares Sarayı'na giderken, Rumsfeld'in konvoyuna halk arasından ateş açılmış... Irak gazetesi, son iki ay içerisinde 85'e ulaşan gerilla türü operasyonlarda, Iraklıların, omuz destekli füze atma cihazları kullandıklarını da yazıyor...
Irak tarafından ölenlerin kaydını tutan zaten pek yok. Amerikan basını Irak'tan gelen kendi ölü ve yaralı haberlerini bile vermekten bıkmışa benziyor. New York Times, dün, bir haberde, "3 kanlı olayda 7 Amerikan askeri yaralandı" deyip geçiyordu. Washington Post ise, yine dün, "Eğer ölümle sonuçlanmamışsa, askerlere yönelik saldırılar artık bildirilmiyor" itirafında bulunan bir haber yayımladı. Irak için 'bataklık' diyenler bir süre sonra "Haklı çıktık" diye karşımıza dikilebilirler...
ABD'nin askerî işgal yönetimi, büyük ihtimalle, Irak'ın kuzeyinde yakalanan nisbi 'rahatlığın' bozulmasına dönük girişimlerden endişeli. Ülkenin orta ve güneyi tam bir cangıl görüntüsü verdiği için, başının hiç değilse kuzeyde dinç olmasını arzuluyor. Bu arzusu da, onu, son olayda olduğu gibi, sahte ihbarlar sonucu yanlış operasyonlara sürüklüyor... Baksanıza, Irak'ı yönetsin diye gönderilen Paul Bremer bile, o kadar iyi korunduğu halde, hayatına karşı dört girişime mâruz kalmış...
Selefi Jay Garner'ı atanması açıklandıktan kısa süre sonradan başlayarak epey konuk etmiştim Kulis'e; hatta yönetimde ömrünün kısa oluşunu yazdıklarıma bağlayanlar bile çıktı. Buna karşılık, öyle uzun uzadıya ilgilenme fırsatı bulamadım Bremer ile. Gelişmelerin rahatsızlığımı arttırdığı bir büyük eksiklik bu...
Irak'a 'yönetici' olarak atanmadan önce, Bremer, 'büyükelçi' unvanıyla 'Terörizme Karşı Ulusal Komisyon' adlı birimin başkanlığını yapıyordu. 23 yıllık diplomatik kariyeri sırasında, Asya, Afrika, Avrupa ve ABD'de çeşitli görevlerde bulundu. İlk büyükelçiliği (1983-86) Hollanda'daydı. Daha sonra hep 'terörizm' ile ilgili görevler üstlendi. Bir ara 'güvenlik' alanında özel sektörde de çalıştı ve Kissinger Associates firmasının direktörlüğünü üstlendi. Zaten, Kissinger, Richard Perle ve Paul Wolfowitz gibi isimler en yakın dostları. Jay Garner'in gitmesi gerektiği anlaşıldığında, Bremer'in ismini akla getiren de Wolfowitz olmuştu.
Burada yazmadım, ama Gen. Jay Garner'in vaktinden önce görevinden alınmasını kendime olmasa bile Türkiye'ye bağlıyorum ben. Hatırlayacaksınız, bölgeye geldiğinde, Garner'ın ilk işlerinden biri Irak'ın kuzeyini ziyaret edip "Kerkük bir Kürt kentidir" açıklamasını yapmak olmuştu. 1991 Körfez Savaşı sonrasında bir süre Kuzey Irak'ta görev üstlenmişti Gen. Garner ve bölge liderlerini iyi tanıyordu. O sözünü duyduğumda içimden geçen "Görev süresi uzun olmaz" düşüncesinin, "Garner'ın yerine Bremer geliyor" haberiyle doğrulandığına inanmıştım. Washington'un Türkiye'yi rahatsız edecek tavırlardan uzak durulması kararlılığında olduğuna emindim çünkü. Hâlâ da, son olayı, Gen. Garner çizgisindeki tiplerin bir oldu-bittisi görme eğilimindeyim.
Bremer, Washington'daki şahinlerin çoğundan daha şahin bir diplomat. Wolfowitz ve arkadaşları, 1990'ların ikinci yarısında, Irak'ı işgal projeleri yönünde tavır alması için Bill Clinton'a mektup yazarken, Paul Bremer de, benzer düşünceleri Wall Street Journal'de ve raporlarında tekrarlıyordu. Terörizme bulaştığına inanılan ülkelere savaş açılması gerektiği kanaatindeydi Bremer. Sözgelimi İran'a karşı. Şöyle diyordu: "Eğer ülkemiz dünyanın herhangi bir yerindeki Amerikalılara karşı girişilen terör eylemlerine İran'ın karıştığına dair bir işaret görürse, İran ABD'nin bütün gücünün üzerine abanacağını beklemelidir. Genelkurmay, İran içindeki hedefler listesini güncellemelidir."
Bu satırları yazarken, Bremer, "Dünyanın herhangi bir yerindeki Amerikalılar" içine kendisinin de girebileceğini düşünüyor muydu acaba? Al-Dostour'a inanacak olursa, Bremer, Irak'ta tam dört kez suikast girişimine mâruz kalmış, baksanıza...