Şimdi Ara

Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ? (8. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
274
Cevap
3
Favori
8.407
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
8 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: The wind blow

    quote:

    Orijinalden alıntı: juke sero


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hristiyan_Turk

    quote:

    Orijinalden alıntı: juke sero


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hristiyan_Turk

    işte " ben peygamberim " iddialarıyla gelenlerin tanınması için İsa Mesih " onları meyvelerinden tanıyacaksınız " dedi. O'ndan sonra gelecek kimse olmayacağından " sahte " ifadesini kullandı. ayrıca İncil'in peygamber anlayışı sizinkinden çok farklı. şöyle ki:

    " ..‘Son günlerde, diyor Tanrı,
    Bütün insanların üzerine Ruhum'u dökeceğim.
    Oğullarınız, kızlarınız PEYGAMBERLİKTE bulunacaklar.
    Gençleriniz görümler,
    Yaşlılarınız düşler görecek." ( İncil - Elçilerin İşleri 2:17 )

    Bu ayetlerde iman eden kişilerin Peygamberlikte bulunacakları açıkça anlatılır. Biliyorsunuz yehova şahitleri de kendilerine Hristiyan derler. ama incil öğretişleriyle temelde yakından uzaktan alakaları yoktur. onlar SAHTEDİR. bir başka örnek, mesela ****. mesih olduğunu iddia eder. sadece o mu? papaya suikast düzenleyen ali ağaca.. vs birçok kişi ben mesihim iddalarında bulunmuştu. işte bunların hepsi, 2000 yıl önce yazılmış İncil'de bir bir açıklanır.

    Daha açıklayıcı olacağından dünyanın sonuna ilişkin belirtileri İncil'den bütün halinde verelim:

    Sonun Belirtileri
    (Mar.13:1-31; Luk.21:5-33)
    1 İsa tapınaktan çıkıp giderken, öğrencileri, tapınağın binalarını O'na göstermek için yanına geldiler.
    2 İsa onlara, " Bütün bunları görüyor musunuz?" dedi. “Size doğrusunu söyleyeyim, burada taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak! "
    3 İsa, Zeytin Dağı'nda otururken öğrencileri yalnız olarak yanına geldiler. " Söyle bize " dediler, " Bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?"
    4 İsa onlara şu karşılığı verdi: " Sakın kimse sizi saptırmasın!
    5 Birçokları, ‘Mesih benim’ diyerek benim adımla gelip birçok kişiyi aldatacaklar.
    6 Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Sakın korkmayın! Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir.
    7 Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak.
    8 Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır.
    9 " O zaman sizi sıkıntıya sokacak, öldürecekler. Benim adımdan ötürü bütün uluslar sizden nefret edecek.
    10 O zaman birçok kişi imandan sapacak, birbirlerini ele verecek ve birbirlerinden nefret edecekler.

    11 Birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak.

    12 Kötülüklerin çoğalmasından ötürü birçoklarının sevgisi soğuyacak.
    13 Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır.
    14 Göksel egemenliğin bu Müjdesi bütün uluslara tanıklık olmak üzere dünyanın her yerinde duyurulacak. İşte o zaman son gelecektir.
    15-16 " Peygamber Daniel'in sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin kutsal yerde dikildiğini gördüğünüz zaman –okuyan anlasın– Yahudiye'de bulunanlar dağlara kaçsın.
    17 Damda olan, evindeki eşyalarını almak için aşağı inmesin.
    18 Tarlada olan, abasını almak için geri dönmesin.
    19 O günlerde gebe olan, çocuk emziren kadınların vay haline!
    20 Dua edin ki, kaçışınız kışa ya da Şabat Günü'ne rastlamasın.

    21 Çünkü o günlerde öyle korkunç bir sıkıntı olacak ki, dünyanın başlangıcından bu yana böylesi olmamış, bundan sonra da olmayacaktır.

    22 O günler kısaltılmamış olsaydı, hiç kimse kurtulamazdı. Ama seçilmiş olanlar uğruna o günler kısaltılacak.
    23 Eğer o zaman biri size, ‘İşte Mesih burada’, ya da ‘İşte şurada’ derse, inanmayın.

    24 Çünkü sahte mesihler, sahte peygamberler türeyecek; bunlar büyük belirtiler ve harikalar yapacaklar. Öyle ki, ellerinden gelse, seçilmiş olanları bile saptıracaklar.
    25 İşte size önceden söylüyorum.

    26 " Bunun için size, ‘İşte Mesih çölde’ derlerse gitmeyin. ‘Bakın, iç odalarda’ derlerse inanmayın.
    27 Çünkü İnsanoğlu'nun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır.
    28 " Leş neredeyse, akbabalar oraya üşüşecek.
    29 " O günlerin sıkıntısından hemen sonra,
    ‘Güneş kararacak,
    Ay ışık vermez olacak,
    Yıldızlar gökten düşecek,
    Göksel güçler sarsılacak.’

    30 " O zaman İnsanoğlu'nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu'nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler.

    31 Kendisi güçlü bir borazan sesiyle meleklerini gönderecek. Melekler O'nun seçtiklerini göğün bir ucundan öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacaklar.
    32 " İncir ağacından ders alın! Dalları filizlenip yaprakları sürünce, yaz mevsiminin yakın olduğunu anlarsınız.

    33 Aynı şekilde, bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, İnsanoğlu yakındır, kapıdadır.

    34 Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu kuşak ortadan kalkmayacak.
    35 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.”

    Bilinmeyen Gün ve Saat
    (Mar.13:32-37; Luk.12:41-48; 17:26-30,34-36)

    36 " O günü ve saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba'dan başka kimse bilmez.
    37 Nuh'un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu'nun gelişinde de öyle olacak.
    38 Nuh'un gemiye bindiği güne dek, tufandan önceki günlerde insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı.
    39 Tufan gelinceye, hepsini süpürüp götürünceye dek başlarına geleceklerden habersizdiler. İnsanoğlu'nun gelişi de öyle olacak.
    40 O gün tarlada bulunan iki kişiden biri alınacak, biri bırakılacak.
    41 Değirmende buğday öğüten iki kadından biri alınacak, biri bırakılacak.
    42 " Bunun için uyanık kalın. Çünkü Rabbiniz'in geleceği günü bilemezsiniz.
    43 Ama şunu bilin ki, ev sahibi, hırsızın gece hangi saatte geleceğini bilse, uyanık kalır, evinin soyulmasına fırsat vermez.
    44 Bunun için siz de hazır olun! Çünkü İnsanoğlu beklemediğiniz saatte gelecektir.
    45 " Efendinin, hizmetkârlarına vaktinde yiyecek vermek için başlarına atadığı güvenilir ve akıllı köle kimdir?
    46 Efendisi eve döndüğünde işinin başında bulacağı o köleye ne mutlu!
    47 Size doğrusunu söyleyeyim, efendisi onu bütün malının üzerinde yetkili kılacak.
    48-51 Ama o köle kötü olur da içinden, ‘Efendim gecikiyor’ der ve öteki köleleri dövmeye başlarsa, sarhoşlarla birlikte yiyip içerse, efendisi, onun beklemediği günde, ummadığı saatte gelecek, onu şiddetle cezalandırıp ikiyüzlülerle bir tutacak. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır."
     Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ? Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ?


    Islama girmeyip baska dine yonelen Türkler Türklüğü de terk etmistir. Burada Türklük kavramı zaten islamiyet le tanismafan önce islamiyete uyan yonlerdir. Mesela tek tanri inanci kurban kesmek vs..

    Çok açık söylüyorum Hristiyan iseniz Türk felanda değilsiniz. Bu konu derin ancak kesinlikle böyle. Benim dunya kadar tc arkadaşım oldu Hristiyan. Hepside dindar. Inlar tc vatandaşı ama kesinlikle hic biri Türküm demez. Ya ermeni ya suryani yada baska milletten.



    Merhaba..

    Haklısınız evet. Sizi yürekten tebrik ediyorum. gerçeği söylediniz. iman eden kişi dünyasal kimliğinden sıyrılıp Ruhta yeniden doğar ve artık eski şeyler geçtiğinden herşey yenilenmiş olur. İsa Şöyle der:

    " Dünya sizden nefret ederse, sizden önce benden nefret etmiş olduğunu bilin. Dünyadan olsaydınız, dünya kendisine ait olanı severdi. Ne var ki, dünyanın değilsiniz; ben sizi dünyadan seçtim. Bunun için dünya sizden nefret ediyor. Size söylediğim sözü hatırlayın: ‘Köle efendisinden üstün değildir.’ Bana zulmettilerse, size de zulmedecekler. Benim sözüme uydularsa, sizinkine de uyacaklar. Bütün bunları size benim adımdan ötürü yapacaklar. Çünkü beni göndereni tanımıyorlar."

    " Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur. " ( İncil - 2.Korintliler 5:17 )

    " İsa ona şu karşılığı verdi: " Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ni göremez." Nikodim, " Yaşlanmış bir adam nasıl doğabilir? Annesinin rahmine ikinci kez girip doğabilir mi? " diye sordu. İsa şöyle yanıt verdi: " Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh'tan doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ne giremez." ( İncil - Yuhanna 3:3..)

    ===

    Ozaman eden HristiyanTürk niki aldın dersen, şöyle söylim; bizim toplumumuzda yaygın olan düşünce şudur: " Türkten Hristiyan olmaz - Türk Hristiyan olamaz "

    inançların Ruhsal olduğunu gizleyen dünya dinleri ve onlara inananlar, malesef herşeyi bedensel veya fiziksel algılarlar. mesela İsa Mesih " bedenimi yiyenin kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır " demişti. bahsettiğimiz bu dünya dinlerine inanan insanlar ise bu sözden " insan yamyam olmadıkça Tanrı'nın Egemenliğine giremeyecek " anlamını çıkarıyorlar. Halbuki bu sözün anlamı ruhsaldır. Beden çarmıhı, kan ise aklanmayı simgeler.İncil " günahın bedeli ölümdür " der.

    Sivil hayattan başka bir örnek verecek olursak, mesela " ben donu çözülmüş karı seyretmesini çok seviyorum " sözünü ele alalım. Bunu dünya dinlerine inanan insanlara sorun , muhtemelen size " sapıkmısın kardeşim " tepkisi göstereceklerdir.. Ruhta yaşayanlar ise burda donan karın sıcaklığın artmasıyla yavaş yavaş erimeye başladığı ve bu da göze hoş geldiğinden izlenmeye değer olduğu.. anlamını çıkarırlar.

    İşte Hristiyanlık özetle böyle bir inançtır. insanı dünya kimliğinden kurtarıp Ruhta yaşatmak.

    Esen Kalın


    Konu bu değil ancak burada troll değil seniz bir kac bisey paylaşayım.

    Gercek isevilik yani hristiyanlik dedikleri sey ahir zamanda dinsizlere karşı müslümanlar ile harekwt edenlerdir. Orj kaynaklar varsa incilde mesihin yeryüzüne gelişi ile alakalı tasnifler mevcut.

    Tabiiki çok çok derin mevzu ama bizi ilgilendiren durum olduğu için yaziyorum. Yeryüzünde fitne fesat ayyuka çıkmış durumda. Sahtekarlik yagma savas terör cinayet vs..

    Zaman gelecek müslümanlar ile iseviler teferruatta zit görünen meseleleri birakip aslolan tevhid ve iman konularinda dinsizlere karsi mücadele edecek. Burada mesih sahneye cikacak. Tabi herkes gökten inmesini bekliyor ama oyle degil.

    Islamin bayraktarligi altinda dinsizlere karsi mucadele edilecek.tabiiki yeryüzünde fitne fesat heryeri kapladiktan sonra Müslümanlık komutasi dusecektir. Sonrasi zaten kiyamet biliyorsunuz.

    Aslinda hadislerde belirtilen kiyamet yakindir kiyamet yakindir sözü kiyametin her gecen gün bir parçasının koptuguna dairdir. Zaten bknz dünya her gecen kiyamete surukleniyor.

    Selametle



    Cahil ıslamcı sakirtin tekisin bu yazindan sonra komple umursamiyorum umarim buradakiler seni ciddiye alıp cevap vermez sen daha boyun milliyetin bir parçası olduğunu bile bilmiyen islamkerin tekisin troll az kalır senin gibi sakirtin yanında.

    budha bilgiyi korusun ahahhaha

    Bana Türk ve saman-budist göster. Öyle millet boy hikayesi anlatma. Kipcak boydur entel seni. Millet olarak tarihte yerini belki almış olabilir su an kipcaklar mi var.

    Cvp yazma bosver sen git yoga yap kipcak türkü ymus

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Mahmud kardeş, değerli kardeşim eleştirinizi Kutsal yazılar üzerinden yapacaksanız buyurun konuşalım , yapmayacaksanız ignore edilirsiniz.bilginiz olsun. papalar kardinaller vs bunları bize anlatmayın. Bunlar üzerinden Hristiyanlığın Temel İlkelerine saldırmanız gerçeği değiştirmez. şu dünyada gerçek olan şey, şeytanın insan bedeninde mekke ve çevresinde yaşamış olmasıdır. ona inanmak zorunda değildiniz ama inandınız. madem inandınız , o halde sizi Rabbin Sözleri ile rahatsız edeceğimizi aklınızdan çıkarmayın. iblis'in ağzı dili olan herkese Rabbin Müjdesini ilan ediyoruz.

    Sık sorulan sorular arasında Luka 19'dan vermiş olduğunuz ayet başı çekiyor. Bu ayet üzerinden bizi eleştiren her arkadaşı , o bölümün ilgili ayetlerini vererek cevaplıyoruz. Şimdi İncil'de İsa Mesih'in bu konudaki sözleri, toplamda 27 ayet olarak verilir. Sizin kullandığınız ayet 27
    Bu ayet kendi başına okunduğunda anlatmak istediğiniz şey, yani İsa Mesih katliam emri veriyormuş gibi anlaşılır. ama 27 ayetten oluşan bu anlatımın 1 ve 2. ayetlerini verirseniz, bu sefer sizin anlatmak istediğiniz şey, yani katliam iddianız ortadan kalkmış olur. Şimdi sizin bu ayetleri verecek dürüstlüğe sahip olduğunuzu düşünmediğimden bahsettiğimiz o 1 ve 2, Kutsal Kitap'a göre 19:11 ve 12. ayetleri biz vericez

    19:11 Luka: Oradakiler bu sözleri dinlerken İsa konuşmasını bir BENZETMEYLE sürdürdü. Çünkü Yeruşalim'e yaklaşmıştı ve onlar, Tanrı'nın Egemenliği'nin hemen ortaya çıkacağını sanıyorlardı.

    19:12 Luka: Bu nedenle İsa şöyle dedi: " Soylu bir adam, kral atanıp dönmek üzere uzak bir ülkeye gitti."

    Konunun anlatımı bu sözlerle başlar. İsa Mesih'in benzetmede kullandığı bu kral, sizin 27. ayette verdiğiniz sözleri söyler " onları kılıçtan geçirin "

    ilgili bölümü " Güvenilirlik Sınavı " başlığında okuyabilirsinizhttp://www.bursakilisesi.com/kutsalkitap/?q=luk%2019
    Aynı anlatım Matta kısmı 25. bölümde " Emanet Para Benzetmesin "yle verilir:http://www.bursakilisesi.com/kutsalkitap/?q=mat%2025

    ==========

    Şeyhleri İçin Camide Darbukalı, Defli Doğum Günü Kutlaması. Dansöz Çağırılmamış Sadece. tıklayınhttps://www.youtube.com/watch?v=2YJrJRoWTZY

    Cipinden şeytan taşlayan suudi prensi..https://www.youtube.com/watch?v=WCVLKnRf4sQ



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Hristiyan_Turk -- 15 Kasım 2015; 23:02:57 >




  • Ateist Norveçliyi tercih ederim

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Periah P kullanıcısına yanıt
    saçma soru ne olursa olsun Türk gelsin... Araplara yer yok...
  • Salçalı Ekmek S kullanıcısına yanıt
    ne ırkçılığı tarihi gerekçeler var araplar fransızlardan farksız her zaman arkadan vurur...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: juke sero


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hristiyan_Turk

    quote:

    Orijinalden alıntı: juke sero


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hristiyan_Turk

    işte " ben peygamberim " iddialarıyla gelenlerin tanınması için İsa Mesih " onları meyvelerinden tanıyacaksınız " dedi. O'ndan sonra gelecek kimse olmayacağından " sahte " ifadesini kullandı. ayrıca İncil'in peygamber anlayışı sizinkinden çok farklı. şöyle ki:

    " ..‘Son günlerde, diyor Tanrı,
    Bütün insanların üzerine Ruhum'u dökeceğim.
    Oğullarınız, kızlarınız PEYGAMBERLİKTE bulunacaklar.
    Gençleriniz görümler,
    Yaşlılarınız düşler görecek." ( İncil - Elçilerin İşleri 2:17 )

    Bu ayetlerde iman eden kişilerin Peygamberlikte bulunacakları açıkça anlatılır. Biliyorsunuz yehova şahitleri de kendilerine Hristiyan derler. ama incil öğretişleriyle temelde yakından uzaktan alakaları yoktur. onlar SAHTEDİR. bir başka örnek, mesela ****. mesih olduğunu iddia eder. sadece o mu? papaya suikast düzenleyen ali ağaca.. vs birçok kişi ben mesihim iddalarında bulunmuştu. işte bunların hepsi, 2000 yıl önce yazılmış İncil'de bir bir açıklanır.

    Daha açıklayıcı olacağından dünyanın sonuna ilişkin belirtileri İncil'den bütün halinde verelim:

    Sonun Belirtileri
    (Mar.13:1-31; Luk.21:5-33)
    1 İsa tapınaktan çıkıp giderken, öğrencileri, tapınağın binalarını O'na göstermek için yanına geldiler.
    2 İsa onlara, " Bütün bunları görüyor musunuz?" dedi. “Size doğrusunu söyleyeyim, burada taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak! "
    3 İsa, Zeytin Dağı'nda otururken öğrencileri yalnız olarak yanına geldiler. " Söyle bize " dediler, " Bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?"
    4 İsa onlara şu karşılığı verdi: " Sakın kimse sizi saptırmasın!
    5 Birçokları, ‘Mesih benim’ diyerek benim adımla gelip birçok kişiyi aldatacaklar.
    6 Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Sakın korkmayın! Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir.
    7 Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak.
    8 Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır.
    9 " O zaman sizi sıkıntıya sokacak, öldürecekler. Benim adımdan ötürü bütün uluslar sizden nefret edecek.
    10 O zaman birçok kişi imandan sapacak, birbirlerini ele verecek ve birbirlerinden nefret edecekler.

    11 Birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak.

    12 Kötülüklerin çoğalmasından ötürü birçoklarının sevgisi soğuyacak.
    13 Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır.
    14 Göksel egemenliğin bu Müjdesi bütün uluslara tanıklık olmak üzere dünyanın her yerinde duyurulacak. İşte o zaman son gelecektir.
    15-16 " Peygamber Daniel'in sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin kutsal yerde dikildiğini gördüğünüz zaman –okuyan anlasın– Yahudiye'de bulunanlar dağlara kaçsın.
    17 Damda olan, evindeki eşyalarını almak için aşağı inmesin.
    18 Tarlada olan, abasını almak için geri dönmesin.
    19 O günlerde gebe olan, çocuk emziren kadınların vay haline!
    20 Dua edin ki, kaçışınız kışa ya da Şabat Günü'ne rastlamasın.

    21 Çünkü o günlerde öyle korkunç bir sıkıntı olacak ki, dünyanın başlangıcından bu yana böylesi olmamış, bundan sonra da olmayacaktır.

    22 O günler kısaltılmamış olsaydı, hiç kimse kurtulamazdı. Ama seçilmiş olanlar uğruna o günler kısaltılacak.
    23 Eğer o zaman biri size, ‘İşte Mesih burada’, ya da ‘İşte şurada’ derse, inanmayın.

    24 Çünkü sahte mesihler, sahte peygamberler türeyecek; bunlar büyük belirtiler ve harikalar yapacaklar. Öyle ki, ellerinden gelse, seçilmiş olanları bile saptıracaklar.
    25 İşte size önceden söylüyorum.

    26 " Bunun için size, ‘İşte Mesih çölde’ derlerse gitmeyin. ‘Bakın, iç odalarda’ derlerse inanmayın.
    27 Çünkü İnsanoğlu'nun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır.
    28 " Leş neredeyse, akbabalar oraya üşüşecek.
    29 " O günlerin sıkıntısından hemen sonra,
    ‘Güneş kararacak,
    Ay ışık vermez olacak,
    Yıldızlar gökten düşecek,
    Göksel güçler sarsılacak.’

    30 " O zaman İnsanoğlu'nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu'nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler.

    31 Kendisi güçlü bir borazan sesiyle meleklerini gönderecek. Melekler O'nun seçtiklerini göğün bir ucundan öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacaklar.
    32 " İncir ağacından ders alın! Dalları filizlenip yaprakları sürünce, yaz mevsiminin yakın olduğunu anlarsınız.

    33 Aynı şekilde, bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, İnsanoğlu yakındır, kapıdadır.

    34 Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu kuşak ortadan kalkmayacak.
    35 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.”

    Bilinmeyen Gün ve Saat
    (Mar.13:32-37; Luk.12:41-48; 17:26-30,34-36)

    36 " O günü ve saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba'dan başka kimse bilmez.
    37 Nuh'un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu'nun gelişinde de öyle olacak.
    38 Nuh'un gemiye bindiği güne dek, tufandan önceki günlerde insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı.
    39 Tufan gelinceye, hepsini süpürüp götürünceye dek başlarına geleceklerden habersizdiler. İnsanoğlu'nun gelişi de öyle olacak.
    40 O gün tarlada bulunan iki kişiden biri alınacak, biri bırakılacak.
    41 Değirmende buğday öğüten iki kadından biri alınacak, biri bırakılacak.
    42 " Bunun için uyanık kalın. Çünkü Rabbiniz'in geleceği günü bilemezsiniz.
    43 Ama şunu bilin ki, ev sahibi, hırsızın gece hangi saatte geleceğini bilse, uyanık kalır, evinin soyulmasına fırsat vermez.
    44 Bunun için siz de hazır olun! Çünkü İnsanoğlu beklemediğiniz saatte gelecektir.
    45 " Efendinin, hizmetkârlarına vaktinde yiyecek vermek için başlarına atadığı güvenilir ve akıllı köle kimdir?
    46 Efendisi eve döndüğünde işinin başında bulacağı o köleye ne mutlu!
    47 Size doğrusunu söyleyeyim, efendisi onu bütün malının üzerinde yetkili kılacak.
    48-51 Ama o köle kötü olur da içinden, ‘Efendim gecikiyor’ der ve öteki köleleri dövmeye başlarsa, sarhoşlarla birlikte yiyip içerse, efendisi, onun beklemediği günde, ummadığı saatte gelecek, onu şiddetle cezalandırıp ikiyüzlülerle bir tutacak. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır."
     Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ? Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ?


    Islama girmeyip baska dine yonelen Türkler Türklüğü de terk etmistir. Burada Türklük kavramı zaten islamiyet le tanismafan önce islamiyete uyan yonlerdir. Mesela tek tanri inanci kurban kesmek vs..

    Çok açık söylüyorum Hristiyan iseniz Türk felanda değilsiniz. Bu konu derin ancak kesinlikle böyle. Benim dunya kadar tc arkadaşım oldu Hristiyan. Hepside dindar. Inlar tc vatandaşı ama kesinlikle hic biri Türküm demez. Ya ermeni ya suryani yada baska milletten.



    Merhaba..

    Haklısınız evet. Sizi yürekten tebrik ediyorum. gerçeği söylediniz. iman eden kişi dünyasal kimliğinden sıyrılıp Ruhta yeniden doğar ve artık eski şeyler geçtiğinden herşey yenilenmiş olur. İsa Şöyle der:

    " Dünya sizden nefret ederse, sizden önce benden nefret etmiş olduğunu bilin. Dünyadan olsaydınız, dünya kendisine ait olanı severdi. Ne var ki, dünyanın değilsiniz; ben sizi dünyadan seçtim. Bunun için dünya sizden nefret ediyor. Size söylediğim sözü hatırlayın: ‘Köle efendisinden üstün değildir.’ Bana zulmettilerse, size de zulmedecekler. Benim sözüme uydularsa, sizinkine de uyacaklar. Bütün bunları size benim adımdan ötürü yapacaklar. Çünkü beni göndereni tanımıyorlar."

    " Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur. " ( İncil - 2.Korintliler 5:17 )

    " İsa ona şu karşılığı verdi: " Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ni göremez." Nikodim, " Yaşlanmış bir adam nasıl doğabilir? Annesinin rahmine ikinci kez girip doğabilir mi? " diye sordu. İsa şöyle yanıt verdi: " Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh'tan doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ne giremez." ( İncil - Yuhanna 3:3..)

    ===

    Ozaman eden HristiyanTürk niki aldın dersen, şöyle söylim; bizim toplumumuzda yaygın olan düşünce şudur: " Türkten Hristiyan olmaz - Türk Hristiyan olamaz "

    inançların Ruhsal olduğunu gizleyen dünya dinleri ve onlara inananlar, malesef herşeyi bedensel veya fiziksel algılarlar. mesela İsa Mesih " bedenimi yiyenin kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır " demişti. bahsettiğimiz bu dünya dinlerine inanan insanlar ise bu sözden " insan yamyam olmadıkça Tanrı'nın Egemenliğine giremeyecek " anlamını çıkarıyorlar. Halbuki bu sözün anlamı ruhsaldır. Beden çarmıhı, kan ise aklanmayı simgeler.İncil " günahın bedeli ölümdür " der.

    Sivil hayattan başka bir örnek verecek olursak, mesela " ben donu çözülmüş karı seyretmesini çok seviyorum " sözünü ele alalım. Bunu dünya dinlerine inanan insanlara sorun , muhtemelen size " sapıkmısın kardeşim " tepkisi göstereceklerdir.. Ruhta yaşayanlar ise burda donan karın sıcaklığın artmasıyla yavaş yavaş erimeye başladığı ve bu da göze hoş geldiğinden izlenmeye değer olduğu.. anlamını çıkarırlar.

    İşte Hristiyanlık özetle böyle bir inançtır. insanı dünya kimliğinden kurtarıp Ruhta yaşatmak.

    Esen Kalın


    Konu bu değil ancak burada troll değil seniz bir kac bisey paylaşayım.

    Gercek isevilik yani hristiyanlik dedikleri sey ahir zamanda dinsizlere karşı müslümanlar ile harekwt edenlerdir. Orj kaynaklar varsa incilde mesihin yeryüzüne gelişi ile alakalı tasnifler mevcut.

    Tabiiki çok çok derin mevzu ama bizi ilgilendiren durum olduğu için yaziyorum. Yeryüzünde fitne fesat ayyuka çıkmış durumda. Sahtekarlik yagma savas terör cinayet vs..

    Zaman gelecek müslümanlar ile iseviler teferruatta zit görünen meseleleri birakip aslolan tevhid ve iman konularinda dinsizlere karsi mücadele edecek. Burada mesih sahneye cikacak. Tabi herkes gökten inmesini bekliyor ama oyle degil.

    Islamin bayraktarligi altinda dinsizlere karsi mucadele edilecek.tabiiki yeryüzünde fitne fesat heryeri kapladiktan sonra Müslümanlık komutasi dusecektir. Sonrasi zaten kiyamet biliyorsunuz.

    Aslinda hadislerde belirtilen kiyamet yakindir kiyamet yakindir sözü kiyametin her gecen gün bir parçasının koptuguna dairdir. Zaten bknz dünya her gecen kiyamete surukleniyor.

    Selametle



    Değerli kardeşim evvela şunu bilin, Hristiyanlık kim olursa olsun, hangi dünya dinine inanırsa inansın herkesi muhatap alır, herkesin kurtulmasını ister.
    Bugün icin dünyada artış gösteren inanış, ateistliktir. insanlar özellikle islamın yaratmış olduğu terörden sonra Tanrı'nın varlığı konusunda ciddi sorgulamalara yöneliyorlar. Bu noktada sık sorulan sorular şunlardır:

    1- Tanrı beni neden yarattı?

    2- Madem Tanrı var, neden bu savaşlara engel olmuyor?

    Tanrı vardır , Mesajları dünyanın her yanına iletilir, ki buna mekke de dahildir ancak yolu asla ve katiyyen mekkeden geçmez. YOL;
    " yol, gerçek ve yaşam benim " sözlerinin sahibi İsa Mesih'ten geçer. Bir kimse İsa Mesih'teyse korkmasın. Bir evde İsa Mesih'e ait biri varsa o ev sevinsin, sevinçle coşsun.

    Sebebi ne olursa olsun, Bizler çevre ulusların ilahlarına tapanlarla asla müttefik olamayız. BU AKLINIZDA OLSUN. inanmayan ateist biriyle mücadele edeceksek bunu kendi inancımızın öğretişleriyle yaparız. Ztn aksini düşünmek çok saçma olur.. düşünsenize müslümanlarla ortak hareket edip ateist birini Tanrı'nın varlığı konusunda ikna ediyoruz ve onu deist yapıyoruz. sonra deist olan bu kişiyi muhtemelen ben Hristiyanlığa, müslümanda islama davet edecek. sonra nolcak? başlangıçta müttefik olduğumuz müslümanlarla bu sefer karşı karşıya gelmiş olcaz. çnkü her iki inanç arasında tek bir ortak nokta dahi yok. ee sonuç? gerisini siz tamamlayın. sonuç ne olacak?

    ====

    Mesih bulutlar üzerinde Kral ve Yargıç olarak gelecek.

    " O zaman İnsanoğlu'nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu'nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler." ( İncil - Matta 24:30 )

    " İsa giderken onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o sırada, beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında belirdi.
    " Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz? " diye sordular.
    " Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir." ( İncil - Elçilerin işleri 1:10..)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Hristiyan_Turk -- 16 Kasım 2015; 0:11:48 >




  • İşte öyle bir ortam yok. Dinsizler sizi yok etmege kalktığı zaman anlarsiniz.

    Nasıl atilla avrupanin agzina tukurdu ve tanrinin kamcisi unvaniyla iseviligi getirdi. Aynen o şekilde suanki bazi devletler aracılığı ile isevilik ve Müslümanlık zora girdi.

    Abd ve avrupanin zamanla ekonomik ve siyasi zora gireceği müslüman larin zorda olduğu aşikâr. Isa AS nin son peygamberin ummeti olacagi haberi dusunulunce burada islamin saglam hakikatleri zamanla isevilerin anlamasiyla bu konuda ortak hareket edeceği aşikar. Ha sen karşı olursun veya ben ancak böyle olacak.

    Burada eski savaslar aklina gelmesin. Yepyeni dunya olacak.

    Iseviler büsbütün islama dahil olmayacak yanlış anlamayin.

    Bence artık tebliğ makamlarinin isi bitti. Bu saatten sonra tebliğ edilenlere tekrar tebliğ yapmak her iki dine gore de yanlış.

    Yani asil mevzu sizin bana benim size tevhid inancını soylemimizde değil. Çünkü artik kaynak ve din adamlari çok.

    Ama bu soylediklerim hakiki iseviler için gecerli. Müslüman munafiklari ve isevi görünümlü dinsizlere değil. Zaten dünyaya bakin bu yönde emareleri var. ister isteyin ister bana göre yanlis deyin.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • hacı hoca ayağına kadınların nasıl sömürüldüklerini mahmud kardeş vermez. bilir ama vermez. ama bir kaç papazın kişisel eylemlerini Hristiyanlığa bağlayıp burda yayınlamasını iyi bilir. biz kurandan ayet ayet yapılan katliamları sapıklıkları verdiğimiz halde kendisi falanca papa falanca papaz yok işte çocuk tacizcileri vs bunları Kutsal Kitap'tan ayetlerle açıklayamaz. düne kdr arap ülkelerinden gelen haberleri ne de çabuk unuttu. hatırlasanıza, camilerde çocukların nasıl dövüldüğü videolarla yayınlanmıştı. Bunların yanında işidin islam adına yapmış olduğu katliamlara hiç değinmiyor, ki aynı kuran kitabına inandıkları halde.
    İnsanlar aslında neyin ne olduğu konusunda internet ortamında çalışıyorlar

    http://www.dunyabirmasaldir.com/isid-gercek-muslumandir-ve-allah-tum-kotuluklerin-anasidir-ironi-yok-duz-anlamiyla/

    http://www.dunyabirmasaldir.com/islama-ve-kurana-inanmaktaki-iki-temel-mantik-hatasi/
     Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ? Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ? Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ?




  • Hristiyan_Turk kullanıcısına yanıt
    Çelişkilere bakarmısınız.... İncil de bir ayet öyle diyor, bir ayet böyle diyor.. Farklı koyuluktaki fontlarla eşleştirdim.


    Job 7:9
    Bir bulutun dağılıp gitmesi gibi,
    Ölüler diyarına inen bir daha çıkmaz.

    Kg.13:21
    Bir keresinde İsrailliler, ölü gömerken akıncıların geldiğini görünce, ölüyü Elişa'nın mezarına atıp kaçtılar. Ölü Elişa'nın kemiklerine dokununca dirilip ayağa kalktı.


    Joel 3:21
    Akan kanların öcünü alacağım,
    Suçluyu cezasız bırakmayacağım."
    RAB Siyon'da oturur.

    Ps.123:1
    Gözlerimi sana kaldırıyorum,
    Ey göklerde taht kuran!

    Pr.15:3
    RAB'bin gözü her yerde olanı görür,
    Kötüleri de iyileri de gözler.

    Gen.11:5
    RAB insanların yaptığı kenti ve kuleyi görmek için aşağıya indi.


    Jl.2:32
    RAB'be yakaran herkes kurtulacak.
    RAB'bin dediği gibi,
    Siyon Dağı'nda ve Yeruşalim'de kurtulup
    Sağ kalanlar arasında
    RAB'bin çağıracağı kimseler olacak.

    Ezek.8:18
    Bundan ötürü onlara öfkeyle davranacak, acımayacağım, onları esirgemeyeceğim. Yüksek sesle beni çağırsalar bile onları dinlemeyeceğim."

    Mt.7:8
    Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapıyı çalana kapı açılır.

    Ps.18:41
    Feryat ettiler, ama kurtaran çıkmadı;
    RAB'bi çağırdılar, ama O yanıt vermedi.


    Gen.12:7
    RAB Avram'a görünerek, "Bu toprakları senin soyuna vereceğim" dedi. Avram kendisine görünen RAB'be orada bir sunak yaptı.

    Jn.1:18
    Tanrı'yı hiçbir zaman hiç kimse görmemiştir. O'nu, Baba'nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğul tanıttı.

    Dt.34:10
    O günden bu yana İsrail'de Musa gibi RAB'bin yüz yüze görüştüğü bir peygamber çıkmadı.

    1 Jn.4:12
    Hiç kimse hiçbir zaman Tanrı'yı görmüş değildir. Ama birbirimizi seversek, Tanrı içimizde yaşar ve O'nun sevgisi içimizde yetkinleşmiş olur.


    Rom.12:14
    Size zulmedenler için iyilik dileyin. İyilik dileyin, lanet etmeyin.

    1 Cor.16:22
    Rab'bi sevmeyene lanet olsun. Marana-ta!

    Dt.4:35
    "Bu olaylar Yahve'nin Tanrı olduğunu ve O'ndan başkası olmadığını bilesiniz diye size gösterildi.

    Ps.136:2
    Şükredin tanrılar Tanrısı'na,
    Sevgisi sonsuzdur.


    Böyle uzayıp gidiyor....

    Hz.İsa nın ölümünden 300 yıl sonra yazılınca haliyle çok fazla tahrif edilmiş..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mahmudhudavendi -- 16 Kasım 2015; 0:53:16 >




  • Hristiyan_Turk kullanıcısına yanıt
    Bir kaç papazın, vatikanın kişisel eylemleri dediğin yer ; otorite... Öyle bir kaç teröristle, cahil taşeronla bir tutamazsın.

    Bugün dünyayı beğenmiyorsak bunun baş aktörü hıristiyan alemidir.

    Ne gariptirki, terörist liderleri eski CIA ajanı veya amerikan hapishanelerinden salınmış haydutlar...
    Ve ne gariptirki yanı başlarındaki İsrail dururken , onlar müslümanları öldürmeyi seçiyorlar.. Çocuk olsa çözer bu işi..

    Kuran da hiçbir sapıklık, katliam ayeti yoktur. Barış isteyenle savaşmayın diye emreder... İncilde eski ahitde anlatılanlar ise insanın kanını donduran cinsten. Eşeklere varıncaya kadar öldürün diyor.

    Devlet vergiyi sadece alkolden, sigaradan almaz. Haramdan gelen kar , harama gider. Eminim alkol ve sigaradan gelen parada boş işlere gidiyordur. Nede olsa devletimizde yiyici çok.

    İslam, terörizm değildir... Fakat hıristiyan devletler başta PKK olmak üzere çeşitli terör örgütlerini destekler.

    Türk olduğunu söylüyorsun.. Bosna da , sırf müslüman olduğu için binlerce soydaşımız ortodoks hıristiyan sırplar tarafından soykırıma uğradı.

    Dünyanın bugünkü haline bakınca suçlu olarak, kan emici emperyalist hıristiyan devletleri ve her açlığında hıristiyan alemini savaşa çağıran Vatikan ı görüyorum..

    3-5 terörist masum insanları öldürüyormuş. Hepsinin Allah belasını versin. Bak ben açıkça, dürüstçe lanetliyorum.
    Hadi sende dünyayı kana bulayan Vatikanı, papayı ve kiliseleri lanetle. Lanetlede dürüstlüğünü görelim. Ama pardon, senin inancına göre Papa günahsızdır, doğan her çocuk günahkardır. Üstelik papa nın emriyle bilim insanları diri diri yakılmış olsa bile. Misyonerler öncülüğünde afrika ve amerika yerlileri soykırıma uğrayıp, katledilip dinleri zorla değiştirilmiş olsa bile.

    Orta çağda bile hıristiyan ve yahudiler, müslüman ülkelerde barış içinde yaşayabiliyordu.. Ama hıristiyan ülkelerde köleler hariç müslüman ve yahudileri barındırmıyorlardı. Aradaki fark, gece ve gündüz gibi net..


    Hz. Ömer Kudüs'e geldiğinde Müslüman hoşgörüsünün bir sonucu olarak Kudüs patriği ile aşağıdaki anlaşmayı imzaladı:

    Allah'ın kulu ve müminlerin emiri Ömer tarafından İlya (Kudüs) halkına verilen emannamedir. Emir'ül Müminin, hasta olsun, sıhhatte bulunsun bütün halkın mal ve canlarının korunacağını garanti eder. Aynı zamanda ibadet yerlerine, haçlarına ve dinlerine dokunulmayacağını temin eder. Halkın kiliseleri tahrip edilemeyeceği gibi mesken haline de getirilemeyecektir. Eskiden sahip oldukları haklar aynen muhafaza edilecektir. Ne malik oldukları şeylere bir halel gelecek ve ne de mezhepleri hususunda onlara bir baskı yapılacaktır. İçlerinden hiçbir kimse hiçbir şekilde zarar görmeyecektir... Allah, Peygamberi, sahabileri ve müminler bu anlaşmaya şahitlik ederler. İmza Ömer b. Hattab


    Keşke bu hoşgörünün yarısını hıristiyanlarda gösterebilseydi... Onlar soykırım yapmayı, katliam yapmayı tercih ettiler.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mahmudhudavendi -- 16 Kasım 2015; 1:14:10 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: mahmudhudavendi

    Job 7:9
    Bir bulutun dağılıp gitmesi gibi,
    Ölüler diyarına inen bir daha çıkmaz.

    Kg.13:21
    Bir keresinde İsrailliler, ölü gömerken akıncıların geldiğini görünce, ölüyü Elişa'nın mezarına atıp kaçtılar. Ölü Elişa'nın kemiklerine dokununca dirilip ayağa kalktı.


    Joel 3:21
    Akan kanların öcünü alacağım,
    Suçluyu cezasız bırakmayacağım."
    RAB Siyon'da oturur.

    Ps.123:1
    Gözlerimi sana kaldırıyorum,
    Ey göklerde taht kuran!

    Pr.15:3
    RAB'bin gözü her yerde olanı görür,
    Kötüleri de iyileri de gözler.

    Gen.11:5
    RAB insanların yaptığı kenti ve kuleyi görmek için aşağıya indi.


    Jl.2:32
    RAB'be yakaran herkes kurtulacak.
    RAB'bin dediği gibi,
    Siyon Dağı'nda ve Yeruşalim'de kurtulup
    Sağ kalanlar arasında
    RAB'bin çağıracağı kimseler olacak.

    Ezek.8:18
    Bundan ötürü onlara öfkeyle davranacak, acımayacağım, onları esirgemeyeceğim. Yüksek sesle beni çağırsalar bile onları dinlemeyeceğim."

    Mt.7:8
    Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapıyı çalana kapı açılır.

    Ps.18:41
    Feryat ettiler, ama kurtaran çıkmadı;
    RAB'bi çağırdılar, ama O yanıt vermedi.


    Gen.12:7
    RAB Avram'a görünerek, "Bu toprakları senin soyuna vereceğim" dedi. Avram kendisine görünen RAB'be orada bir sunak yaptı.

    Jn.1:18
    Tanrı'yı hiçbir zaman hiç kimse görmemiştir. O'nu, Baba'nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğul tanıttı.

    Dt.34:10
    O günden bu yana İsrail'de Musa gibi RAB'bin yüz yüze görüştüğü bir peygamber çıkmadı.

    1 Jn.4:12
    Hiç kimse hiçbir zaman Tanrı'yı görmüş değildir. Ama birbirimizi seversek, Tanrı içimizde yaşar ve O'nun sevgisi içimizde yetkinleşmiş olur.


    Rom.12:14
    Size zulmedenler için iyilik dileyin. İyilik dileyin, lanet etmeyin.

    1 Cor.16:22
    Rab'bi sevmeyene lanet olsun. Marana-ta!

    Dt.4:35
    "Bu olaylar Yahve'nin Tanrı olduğunu ve O'ndan başkası olmadığını bilesiniz diye size gösterildi.

    Ps.136:2
    Şükredin tanrılar Tanrısı'na,
    Sevgisi sonsuzdur.


    Böyle uzayıp gidiyor....

    Hz.İsa nın ölümünden 300 yıl sonra yazılınca haliyle çok fazla tahrif edilmiş..

    Elişa dediğiniz kişi kimdir biliyor musunuz? Tanrı sözlerinin İLİKLERİNE yazıldığı isimdir.. İsa Mesih'in 4 günlük ölü Lazar'ı diriltiğine inanmıyormusunuz? hani hz isa mucizeler yapmıştı, kabul ediyordunuz , noldu?

    ====

    RAB siyon'da oturur. siz sanırım Siyon'u ev yada sandalye sanıyorsunuz. diyoruz ya, ruhsal terimleri hep fiziksel düşünüyorsunuz.

    ====

    aşağıya indi.. Tanrı'yı yine fiziksel düşünmüş. Tanrı , melekleri aracılığyla insanlara konuştuğunda aşağıya inmiş sayılır. lutun yanındaki misafirleri, insan biçimindeki meleklerdi. havarilerin yanındakilerde öyle..

    ====

    Bana, " İnsanoğlu, bunları gördün mü? " dedi, " Yahuda halkı burada yaptığı iğrenç şeyler yetmiyormuş gibi, ülkeyi zorbalıkla doldurup beni sürekli öfkelendiriyor. Bak, dalı nasıl burunlarına uzatıyorlar! 18 Bundan ötürü onlara öfkeyle davranacak, acımayacağım, onları esirgemeyeceğim. Yüksek sesle beni çağırsalar bile onları dinlemeyeceğim."

    RABBE YAKARAN herkes kurtulacak. Rabbi öfkelendiren cezasını alacak. ( tutmadı mahmud )

    ======

    39 Savaş için beni güçle donattın,
    Bana başkaldıranları önümde yere serdin.
    40 Düşmanlarımı kaçmak zorunda bıraktın,
    Benden nefret edenleri yok ettim.
    41 Feryat ettiler, ama kurtaran çıkmadı;
    RAB'bi çağırdılar, ama O yanıt vermedi. ( Dileyen alır.. " ..Ama Oğul'un sözünü dinlemeyen yaşamı görmeyecektir. TANRI'NIN GAZABI BÖYLESİNİN ÜZERİNDE KALIR " ( İncil - Yuhanna 3:36 )

    =====

    Tanrı'yı hiçbir zaman hiçkimse görmedi.. bunu da fiziksel düşünmüşsünüz. Kutsal Kitap bizlere, Rab İsa Mesih hariç kimsenin Tanrı’yı görmediğini söyler (Yuhanna 1:18). Tanrı, Mısır’dan Çıkış 33:20’de şöyle bildirir: " Ancak, yüzümü görmene izin veremem. Çünkü yüzümü gören yaşayamaz." Bu ayetler, Tanrı’yı " gören " çeşitli insanları tanımlayan diğer ayetleri yalanlıyor gibi gözükür. Örneğin, Yaratılış 33:19-23 Musa’nın Tanrı’yla " yüz yüze " konuştuğunu tanımlar. Eğer Musa Tanrı’nın yüzünü görüp de yaşamamışsa, Tanrı’yla nasıl " yüz yüze " konuşmuştu? Bu durumda, " yüz yüze " sözü veya Tanrı2nın görünmesi onların Tanrı’yla çok yakın bir ilişki içinde olduğunu gösteren bir mecazdır. Tanrı ve Musa birbirleriyle güzel bir sohbete dalmış iki insan gibi konuşuyordu. Dolayısıyla Kutsal Kitap'ın neresinde Tanrı'nın görüldüğü geçiyorsa hepsi birebir konuşma veya samimi sohbet anlamına gelir.
    Bkz Tanrı’yı gören olmuş mudur?http://www.gotquestions.org/Turkce/Tanriyi-gormek.html

    =====

    Size Zulmedenlere iyilik dileyin, lanet etmeyin.. Romalılar 12:14 ile 1.Korintliler 16:22 arasında bir tezatlık görünmüyor. Nedeni ise, Romalılar'da kişinin kendisine yapılan zulme karşılık iyilik yapması öğütlenirken , Korintlilerde genel bir ifadeyse sadece Rabbi sevmeyenlere lanet okunuyor. ( ha gayret mahmud kardeş. damarınıza basınca nasılda vahşileşiyorsunuz )

    =====

    Mısırdan Çıkış 6:2 Tanrı ayrıca Musa'ya, " Ben Yahve'yim " dedi.
    Kutsal Kitap'ın Eski Antlaşma bölümünde Tanrı'nın ismi Yahve veya RAB olarak geçer. tanrıların Tanrısı dediği de, örneğin islamın allahı, mekkeli müşriklerin putları veya tanrı ilan edilen putlardır. O HERKESİN TANRISI'DIR. Zaten ayette sahte tanrıların küçük harfle yazılıp gerçek Tanrı'nın büyük harfle verilmesinden de anlaşılıyor.

    ==

    ozmn şimdi brz kurana bakalım. nasıl kitap haline gelmiş. kaç evreden geçmiş. islam ülkelerindeki kuranlar birbirleriyle aynı mı vs vs ona bakalım

    Tarihsel olarak kuranın kitap haline getirilmesi:

    kuranın ilk orijinali: Küçük taşlar, deri, ağaç parçası, kemik gibi çeşitli nesnelere yazılıydı. Yakıldı.

    kuranın ikinci orijinali: Ebubekir döneminde yapılan derleme. Yakıldı.

    kuranın üçüncü orijinali: Osman döneminde oluşturulan " azmalar ". Bunlar da dünyanın hiç bir tarafında yok.

    _

    kuranın üçüncü orjinali üzerine:

    Osman döneminde mushaflaştırılan kuranın orjinalinin bulunmayışı çok tuhaftır. Osman döneminden kalan orjinal bir kuran mushafı yoktur, ama Osman’ın dönemindeki kuranın kopyaları -ki en iyimser rakamla 8.yy’a ait bir kopya vardır - kendi zamanından çok sonrasına aittir. 7 versiyon olan kuran mushaflarını toplatıp tek indiren osman, geriye kalan tüm musafları yakmasıyla tanınır. bu yüzden ona " mushaf yakıcı " denir. zaten öldürülme sebeplerinden biri de budur.

    KURAN TANRI SÖZÜ MÜ?

    Kur’an’ın bizzat kendisi ilk oluşum süreci ile ilgili şüpheler yaratmakta ve eşsiz olduğu iddialarına gölge düşürmektedir. Aslında bu “Kur’an’ın eşi benzeri olmadığı” yolundaki öğretinin, dönemin Hristiyan eleştirmenlerinin yazılarına yanıt vermek amacıyla üretildiği ve en gelişmiş ve kesin haline ancak 10. yüzyıl sonlarında ulaştığı, bilinen bir gerçektir (Rippin 1990:26).

    Bazı Müslümanlar eşsizlik iddiasının Kur’an için uygun ve geçerli olduğundan emin değildirler. İslam alimi olan C.G. Pfander şöyle demiştir:

    Kur’an’ın edebi tarzının Arap dilinde yazılmış diğer tüm kitaplardan üstün olduğu iddiası önyargıdan kaçınan Arap alimlerinin hiçbir şekilde evrensel görüşü olmamıştır. Bazıları Kur’an’ın etkili anlatım ve şiirsellik konularında Imrül Kays’ın Mu'allaqat’ından veya Hariri’nin “Makamat” adlı eserinden üstün olduğundan şüphe etmektedir; ancak Müslüman ülkelerde bu tür görüşleri ifade edebilecek kadar cesur insanların sayısı son derece azdır (Pfander 1835:264).

    Pfander, Kutsal Kitap ile Kur’an’ı karşılaştırarak sözlerine şöyle açıklık kazandırır:

    Eski Antlaşma’yı İbranice orijinalinden okuduğumuzda, pek çok alim Yeşaya, İkinci Yasa (Tesniye) ve Mezmurlar gibi bölümlerdeki dilin ve anlatımın Kur’an’ın herhangi bir bölümündeki anlatımdan üstün olduğunu düşünmektedir. Bunu Müslümanlar dışında neredeyse hiç kimse inkar etmeyecektir ve İbranice ile Arapça’yı çok iyi bilen hiçbir Müslüman bunu büyük ihtimalle yadsımayacaktır (Pfander 1835: 266).


    Kur’an’ın yapısal zayıflıkları

    Kutsal Kitap ile kıyaslandığında Kur’an’ın diğer bazı sorunları su yüzüne çıkar. Kutsal Kitap’ı iyi bilen birisi Kur’an’ı okumaya başladığında, şiirsel değeri ne olursa olsun, tamamen farklı bir edebiyat türü ile karşılaştığını hemen anlayacaktır. Tarihsel anlatılar Kutsal Kitap’ta bolca yer alırken Kur’an’da yok denecek kadar azdır. Kutsal Kitap çoğunlukla insanların haberdar olmadıkları terminolojiler veya bölgeler hakkında bilgi verirken, Kur’an bu konularda sessiz kalır. Aslında, Kutsal Kitap’ın yapısı, 1500 yıldan fazla bir sürede yazılmış olan pek çok kitabın tarihsel sıralamaya, konusal bütünlüğe ve öznelere göre düzenlendiğini göstermektedir. Buna karşılık, Kur’an’ın, pek çoğu önceki ayet ve surelerde yazılanlarla bağlantılı olmayıp rasgele bir araya getirilmiş karışık açıklamalar ve düşünceler yığınından oluştuğu görülmektedir.

    Çoğu uzmana göre Kur’an’ın oluşumu o kadar düzensizdir ki bir kişinin onu tüm engellere rağmen inat edip okuyabilmesi için en üst düzey sorumluluk duygusuna sahip olması gerekir!

    Seküler (din-dışı) bilimler konusunda uzman olan Alman Salomon Reinach oldukça sert analizinde şunları söylemektedir:

    Edebi açıdan bakıldığında, Kur’an’ın çok az değeri vardır. Öfkeli ifadeler, tekrarlar, çocuksu konuşmalar, mantık ve bağlantı eksikliği hazırlıksız okuyucuyu her aşamada dumura uğratıyor. Bu vasat edebiyat için sayısız yorumun yapıldığını ve dünyada milyonlarca insanın onu özümseyebilmek için zaman kaybettiğini düşünmek insan zekası için utanç kaynağıdır (Reinach 1932: 176).

    Benzer bir biçimde, McClintock ve Strong's ansiklopedisinde de şunlar yazılıdır:

    Kitabın ne tamamında ne de herhangi bir bölümünde mantıksal düşünce düzeni bulunduğu için Kur’an’ın özü en ileri derecede bağlantısız ve ithamcıdır. Bu ise kitabın rastlantısal ve dağınık bir biçimde açınlandığı iddiasını doğrular niteliktedir (McClintock and Strong 1981:151).

    Kur’an’daki yazınsal kusurlar

    Daha önceleri İslam alimi olan Dashti de Kur’an’ın yazınsal kusurlarından üzüntüyle bahsetmekte ve şunları söylemektedir:

    Ne yazık ki Kur’an çok kötü bir şekilde yazıya geçirilmiş ve içeriği akılsızca düzenlenmiştir.

    Dashti konuşmasını şu şekilde tamamlar:

    İslam öğrencileri Kur’anı’ı kitap haline getirenlerin niçin Ali İbn Taleb’in kayıp kopyasında uygulandığı gibi doğal ve mantıksal bir yöntem izleyip Sureleri iniş sıralarına göre düzenlemediklerini merak etmektedirler (Dashti 1985:28).

    Kur’an Surelerini okuyan bir kişi İslam dininin kitabında tarihsel sıralama olmadığını fark edecektir. İslam geleneğine göre kitabın başında yer alan en uzun Sureler daha sonraları indirilenlerdir ve kitabın sonundaki en kısa Surelerin de en erken indirilenler olduğu düşünülmektedir. Buna rağmen aynı gelenek bize belirli Surelerin hem erken hem de geç dönem vahiylerini içerdiğini söylemektedir. Bu nedenle Kur’an’daki bazı söylemlerin erken ya da geç döneme mi ait olduğunu tam olarak bilmek oldukça zordur.

    Kur’an’daki diğer bir sorun, tekrar kavramı üzerine kuruludur. Kur’an’ın okuma yazma bilmeyen eğitimsiz kişilerce ezberlenmesinin hedeflendiği belirtilmektedir. Bu yüzden Kur’an, aynı verilerin defalarca tekrarlanması ilkesine dayanmaktadır (Morey 1992:113). Bu ise Kur’an’ı yeni okumaya başlayan kişiler için bir parça karışıklık yaratmakta ve Kur’an’ın oluşumunda hikaye anlatıcılardan kalma bir tarzın kullanıldığına işaret etmektedir.

    Kur’an’ın daha başka yazınsal sorunları da vardır:

    Tek bir Suredeki anlatımda bile bir konudan diğerine ani geçişler mevcuttur ve dilbilgisi, hüküm ve tanrıbilim konularında tutarsızlıklara oldukça sık rastlanır (Rippin 1990:23).

    Kur’an’ın dili yarı şiirseldir ve bir takım atlamalardan dolayı dilbilgisi, metnin anlamını örtülü ve belirsiz kılacak kadar eksiktir. Dilbilgisel uyumsuzluklar (örneğin, tekil özne için çoğul fiil çekimleri) ve eril-dişil isimlerin kullanımında farklılıklar (Örneğin, Sure 2:177; 3:59; 4:162; 5:69; 7:160 ve 63:10) görülür (Rippin 1990:28). Çoğu zaman cümleler eylemden yoksundur ve okuyucunun anlatılanlar konusunda önceden bilgi sahibi olduğu varsayılmaktadır. Çok az açıklama mevcuttur; ki bu da okuma işini zorlaştırmaktadır.

    Yapısal problemler bunlarla sınırlı değildir. Patricia Crone şöyle demiştir:

    Blok halindeki ayetlerde saçma bağlam kopuklukları şaşırtıcı derecede sık görülür. Tanrı için tek ve aynı cümlede hem birinci hem de üçüncü tekil zamiri kullanılmaktadır. Bazı sözcüklerin metin dışında bırakılması sonucunda ve açıklayıcı yorumların yetersiz kaldığı durumlarda söylenilenler anlaşılmaz hale gelmektedir (Cook 1983:68).

    Tüm bu suçlamalara yanıt verirken, ilahiyatçı-dilbilgisi uzmanı al-Rummani (M.S. 996) Kur’an’daki eksikliklerin ve dilbilgisel düzensizliklerin acele ve özensiz bir yazımın kanıtı olmak yerine olumlu söz bilim araçlarına işaret ettiğini savunmuştur (Rippin 1990:27). Kur’an ile aynı dönemde oluşmuş seküler (din-dışı) bir edebiyatın var olmaması ve bunun da kıyaslamayı imkansızlaştırması neticesinde Al Rummani’nin savunmasını değerlendirmek mümkün değildir. Sonuçta “bu iddia dogmatik olmayı sürdürmektedir ve diğer pek çok dinsel savunma tezi gibi varlığını sadece İslami varsayımlar şeklinde devam ettirmektedir” (Rippin 1990:27).

    Bununla birlikte, bazı gayri-Müslimler Kur’an’daki düzensizliklerin asıl kaynağını göstererek yukarıdaki İslami savunma argümanını geçersiz kılmaya çalışmışlardır. Abbasiler döneminde halifenin sarayında görevli bir Hristiyan eleştirmen olan Al Kindi, M.S. 830 yılında (bence bu, Kur’an’ın son halini alıp standart hale getirildiği dönemdir) Müslümanlarla dinsel tartışmalara girmiştir. Yazdıklarından, Al Kindi’nin o dönemde Müslümanların gündemi konusunda bilgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Al Kindi, Kur’an’ın kendisinin göksel bir kitap olduğunu kanıtladığı yönündeki Müslüman iddialarını sezinleyip şöyle karşılık vermiştir:

    Kutsal yazıları okuyan ve kendi kitabınızda hikayelerin nasıl rasgele bir araya getirildiğini ve çorba gibi karıştırıldığını gören sizlere Kur’an’ın oluşma sürecinin sonuçları belirgindir. Bu çorbaya benzer anlatımlar yazım sürecinde farklı kişilerin görev aldığının, beğenilen şeylerin eklenmesi ve beğenilmeyenlerin kesip çıkartılması sebebiyle metinde çelişkiler oluştuğunun da kanıtıdır. Gökten gönderilmiş bir ilahi mesajın durumu böyle mi olmalıdır? (Muir 1882: 18-19, 28).

    Al Kindi’nin dokuzuncu yüzyılda söyledikleri, bu olaydan 11 asırdan fazla süre sonra yaşamış Wansbrough’un sözleriyle ilginç bir şekilde örtüşmektedir. Her iki düşünür de Kur’an’ın, ilk yazıldığı dönemden bir asır veya daha sonrasında yaşayan kişilerin rasgele toplaması sonucunda ortaya çıktığını savunmuşlardır (Wansbrough 1977:51).

    d. Evrensellik

    Kur’an’ın diğer bir sorunu, kapsamıyla ilgilidir. Bazı ayetler Kur’an’ın sadece Araplar için gönderildiğini söylerken (Sure 14:4; 42:7; 43:3; ve 46: 12) bazıları da tüm insanlığı ve zamanları kapsayan bir mesaj olduğunu iddia etmektedir (Sure 34:28; 33:40). Kur’an’ın evrensel olduğu yolundaki bu öğreti İslam’ın yabancı ülkelere ve kavimlere yayılmasından sonra mı eklenmiştir? Durum böyleyse, Kur’an’ın iddia edildiği tarihten daha sonra kitap haline getirildiği yönündeki tezler güçlenecektir.

    e. Metne eklemeler

    Kur’an’ın bazı bölümlerinde, orijinal metne sonradan ekleme yapıldığını destekleyen durumlar söz konusudur. Buna örnek olarak Michael Cook’un 53. Sure ile ilgili tespitlerini gösterebiliriz:

    Bu Suredeki orijinal metin, heyecanlı bir tarzda yazılmış kısa ayetler toplamından oluşmaktadır; ancak iki yerde bu yazım tarzı, yanlış yerde bulunuyormuş izlenimi veren, hayal gücü ve şiirsellikten yoksun gereksiz söz yığınıyla kesilmektedir (Cook 1983: 69).

    Bunlar aynı kaynaktan mı gelmişlerdir ve bu Sure’ye mi aittirler?

    Kur’an’ın diğer önemli özelliği, farklı bölümlerinde aynı anlatının değişik versiyonlarının bulunma sıklığıdır. Tek bir hikayenin ufak tefek farklılıklarla birçok Sure’de tekrarlandığı görülmektedir. Yan yana konulduklarında bu değişik versiyonların ancak gelenekselleşmiş sözlü aktarımlarda rastlanabilen farklılıklarla paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır (Cook 1983:69). Bu da tek bir yazar tarafından kaleme alınmış bir kitapla değil de, birçok bireyin derleyip topladığı bir kitapla karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha kanıtlamaktadır.

    Kur’an’da gördüğümüz sözde Kutsal Kitap verilerini incelediğimiz zaman bu sorun daha büyük netlik kazanmaktadır...

    Bkzhttp://www.answering-islam.org/turkce/kuranikerim/smith_elestiri.html



    kuranın yazarı ömer mi?http://sorularlahristiyanlik.blogspot.com.tr/2012/12/kurann-yazar-omer-mi.html

     Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ?




  • kurandaki sözde mucizler gerçektende öyle mi? Bkzwww.mucizeyalanlari.com

    kurandaki TARİHSEL HATA!

    imran kızı ve Harun'un kız kardeşi meryem gerçekten de İsa Mesih'in Annesi mi?

    Hıristiyanlık ile İslam arasındaki inanç ayrılıklarının temelde İsa’nın kişiliği ve yaşamı üzerine kurulduğu, bu iki büyük dinin takipçileri tarafından çok iyi bilinen bir gerçektir; ancak bazı durumlarda bu inanç ayrılığı İsa’yı aşıp son derece ilginç bir şekilde İsa’nın annesi Meryem’e kadar uzanır. Meryem merkezli bu yeni ayrışma Meryem’in babasının kim olduğu sorusuna verilen yanıtların farklılığından kaynaklanır. Hıristiyanlığın kutsal metinlerinde (İnciller ve diğer Yeni Ahit yazıları) Meryem’in ailesi hakkında hiçbir bilgi verilmediği doğrudur; yine de Hıristiyanlığın ikinci yüzyılından itibaren İsa’nın annesi Meryem hakkında havariler dönemi kilisesi tarafından gerçek İncil olarak kabul edilmeyen bazı detaylı yazılar kaleme alınmıştır. Bu yazılar genelde İsa’nın doğum ve çocukluk dönemi üzerine yoğunlaşmışlar ve Meryem’in ailesi hakkında da ayrıntılı bilgi vermişlerdir. İşte tüm bu metinlerde2 aynı biçimde yer alan geleneksel öğretiye göre İsa’nın annesi Meryem, Yohakim ve Anna’nın kızıdır.

    Meryem’in annesinin ismini belirtmeyen Kur’an’a göre, Meryem’in babasının adı İmran’dır:

    Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem’i de (inananlara) örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi. (Tahrim 12)3

    Dahası, Kur’an’da Meryem bir kez de “Harun’un kız kardeşi” olarak tanıtılır:

    Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın! Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” (Meryem 27-28)

    Hıristiyanlık ve İslam’ın Meryem’in babasının kimliğini farklı bir biçimde sunmaları ne Müslüman ne de Hıristiyan dünyası için büyük bir sorundur; çünkü zaten pek çok konuda görüş ayrılığı varken bunlara bir yenisi daha eklenmiştir. Ancak Kur’an’a inananlar için asıl büyük sorun yukarıda alıntıladığımız iki Kur’an ayeti bir arada okunduğunda ve “İmran kızı, Harun’un kız kardeşi Meryem” tanımlamasına ulaşıldığında başlar. Bunun sebebi de Yahudiliğin kutsal metinlerinde İmran’ın kızı ve Harun’un kızkardeşi başka bir Meryem’in bulunuyor olmasıdır! Eski Ahit’teki verilere göre İmran (İbranice’de Amram) Musa, Harun ve Meryem’in (İbranice’de Miriam) babasıdır (1. Tarihler 6:3). İşte bazı İslam ve Kur’an eleştirmenleri, Musa’nın kız kardeşi Meryem ile ondan 1000 küsur sene sonra yaşamış olan İsa’nın annesi Meryem hakkında Kur’an’da yazılı olan veriler arasındaki bu büyük benzerlikten (daha doğrusu benzerlik değil de özdeşlik söz konusudur) yola çıkarak Kur’an’ı yazan kişilerin iki farklı Meryem’i tek bir şahısmış gibi algılayıp çok belirgin bir tarihsel hataya imza attıklarını ileri sürerler.

    Tahmin edileceği üzere, gerek Müslüman ilahiyatçılar gerekse bazı ateşli Kur’an savunucusu Müslümanlar bu ağır suçlama karşısında sessiz kalmamışlar ve İslam’ın kutsal metninin hatalı ve güvenilmez olduğu iddialarını çürütmeye çalışmışlardır. Farklı süreçlerden geçen ve her defasında biraz daha gelişme gösteren savunma argümanlarından ilkine göre Kur’an’daki Meryem ile Eski Ahit’teki Meryem’in aileleri hakkındaki verilerin şok edici özdeşliği basit bir tesadüfün ürünüdür! Başka bir deyişle, bazı Kur’an yorumcularına göre farklı zaman dilimlerinde yaşamış iki adaş kadının – üstelik ilahiyat açısından aralarında hiçbir bağ bulunmayan iki kadının – hem babalarının hem de erkek kardeşlerinin isimlerinin aynı olması son derece normal karşılanması gereken bir durumdur (!).Oysa bir mucizeyi çağrıştıran bu özdeşlik niteliğindeki benzerliğin tesadüf olarak değerlendirilmesi pek mümkün değildir; zira Kur’an’da Musa’nın kız kardeşinin adı verilmediği gibi, iki farklı Meryem’den ve bunlar arasındaki benzerlikten de söz edilmez. Kısacası, Musa’nın kız kardeşi ile İsa’nın annesi arasında herhangi bir rastlantısal benzerlik olduğu iddiası Kur’an tarafından en baştan reddedilmektedir. Bazı İslamcı ilahiyatçılara göre ise bu benzerlikler kasıtlı olarak vurgulanmıştır; ancak bu teoriyi ileri süren yorumcular iki farklı Meryem’in Kur’an’da niye aynı kişiymiş gibi gösterilmiş olduğu sorusuna tatmin edici bir yanıt veremezler; ayrıca iki Meryem’in ilahi bilgelik uyarınca ve kasıtlı olarak tek bir kişiye indirgendiğini kanıtlayan veya destekleyen bir Kur’an ayeti bulmak da imkansızdır.

    “Tesadüf teorisi” ve esasında ondan türemiş olan “sembolik benzeştirme teorisi”nin Kur’an’daki tarihsel hata savlarını ve eleştirilerini reddetmekte yetersiz kaldığını gören bazı yorumcular ise İsa’nın annesi Meryem’in, İmran’ın kızı olarak tanıtılmasından yola çıkarak farklı bir okuma geliştirmeyi başarmışlardır ve bu alternatif okuma uyarınca İmran’ın babalığı harfiyen değil de sembolik olarak yorumlanmaktadır. “Sembolik babalık” olarak nitelendirilebilecek bu yeni teoriye göre Kur’an’daki Meryem, Musa’nın soyundan gelen bir İbrani’dir; dolayısıyla İmran da Meryem’in atası, yani Onun bağlı bulunduğu soyun babasıdır. “Baba” kelimesinin daha kapsayıcı ölçüde “ata” kelimesi yerine de kullanıldığı gerçeğinden destek alan bu yorumcular sonuçta İmran’ın Meryem’in fiziksel babası değil de sadece atası olduğunu savunurlar.

    Hemen belirtelim, bu “sembolizm” teorisi Kur’an’ı aklamış gibi gözüktüğü için bazıları tarafından hala savunulsa bile, İsa’nın annesi Meryem’in doğumunu anlatan Kur’an cümleleriyle açıkça çelişmektedir. Kuran’ın üçüncü suresi olan Al-i İmran Suresi’nin 33-34. ayetlerinde İmran’ın büyük bir soyun babası (atası) olduğu vurgulanmaktadır:

    Şüphesiz, Allah, Adem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı.Allah her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Al-i İmran 33-34)

    Bu ayetlerden iki ayet sonra İmran’ın karısının hamileliğinden bahsedilmekte ve doğan kız çocuğuna “Meryem” isminin verildiği söylenmektedir:

    Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti. Onu doğurunca, “Rabbim!” dedi, “Onu kız doğurdum.” -Oysa Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilir “Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.” (Al-i İmran 35-36)

    Bu cümlelerden açıkça anlaşılacağı gibi, Kur’an’a göre Meryem, İmran’ın karısından doğmuştur; yani İmran’ın babalığını sırf Kur’an’ı eleştirenlerin savlarını çürütebilmek için harfiyen değil de mecazi olarak yorumlamak Kur’an’a aykırıdır.

    Bu teorinin de Kur’an’ı eleştirilerden koruyamadığını gören bazı çevreler ise bu sefer yöntemde köklü bir değişikliğe giderek, İmran merkezli alternatif okumalar yerine, Harun merkezli okumalar geliştirmeyi tercih etmişlerdir. Bu yeni teorilerden pek yaygın olmayanına göre Kur’an’ın 19. Suresi’nde Meryem’e “Harun’un kız kardeşi” diye hitap eden kişiler, aslında Musa’nın kardeşi Harun’u değil de başka bir Harun’u kastetmişlerdir! İsmail Hakkı İzmirli’nin bir dönemler çok tutulan meal çalışmasında söz konusu ayete dipnot düşülerek bu ifadenin “Harun adındaki kötü bir adamın kız kardeşi, yani fahişe” veya “Harun adındaki doğru bir adamın kız kardeşi” anlamına geldiği iddia edilir (s. 308).4 Daha detaylı olarak açıklamak gerekirse, bu “farklı Harun” teorisine göre Meryem’in İsa’yı doğurduğunu gören Yahudiler, Meryem ile kötü bir nam sahibi Harun isimli kişi arasında akrabalık bağı kurarak Meryem’in iffetsizliğini dolaylı olarak dile getirmek istemişlerdir. Bu teorinin zıt uçta bulunan ikinci versiyonuna göre ise Harun aslında herkes tarafından iyi nam sahibi biri olarak tanınmaktadır ve İsa’nın doğumuna kadar Meryem de pek çok İbrani kadın gibi Harun’un akrabası olan iffetli bir İbrani olarak görülmüştür.

    Bir birine tamamen zıt iki seçeneği bulunan bu farklı Harun teorisinin çok da güçlü bir savunma argümanı olmadığı açıktır; zira ayette adı geçen Harun’un, Musa’nın erkek kardeşi Harun ile aynı kişi olmadığını kanıtlamak imkansız gözükmektedir. Kaldı ki, Meryem’in döneminde yaşadığı varsayılan Harun’un dürüstlük veya ahlaksızlık timsali olduğunu bilmek de mümkün değildir. Hepsinden önemlisi, iffetsizlik suçlaması için bir kadının meçhul Harun’un kız kardeşi olarak tanıtılması Yahudi kültüründe bulunmayan bir uygulama olup tamamen varsayımlara dayanmaktadır. Gerçekten de, Yahudi kültüründe ne Musa’nın kardeşi Harun’a ne de başka bir Harun’a kadınların namuslu olup olmadıklarını dolaylı biçimde belirtme görevi yüklenmiştir.

    Başvurulan bu yeni yorumların da tarihsel hata suçlamasıyla karşı karşıya bulunan Kur’an’ı aklamakta yetersiz kaldığını gören bazı çevreler ise son bir çaba ile yeni bir teori geliştirmişlerdir. Diğer tüm teorilerden daha etkileyici olduğu görülen bu yeni teoriye göre Kur’an’ın üçüncü suresinde açıkça belirtildiği için İmran’ın fiziksel babalığı gerçektir ve bu yüzden sembolik olarak yorumlanamaz; ancak bu İmran ile Musa peygamberin babası İmran farklı kişilerdir. Hata eleştirilerine yanıt vermek için yeniden yorumlanması gereken ayet ise Meryem’i Harun’un kız kardeşi olarak tanımlayan 19. Sure’nin 28. ayetidir. Bu yeni teori doğrultusunda bu ayet harfiyen değil de sembolik olarak yorumlanmakta ve “kız kardeş” kelimesiyle aslında Meryem’in Harun soyundan geldiğinin anlatılmaya çalışıldığı ileri sürülmektedir. Daha detaylı olarak incelenirse, İsa’nın annesi Meryem, Harun’un soyundan gelen ve Kur’an’da peygamber olarak nitelenen Zekeriya’nın ve Onun karısının akrabasıdır. Bu sayede Meryem’in Harun’un soyundan geldiği anlaşılmaktadır ve işte akrabalık ifade eden “kız kardeş” kelimesi esasında Harun’un atalığına gönderme yapmaktadır.

    Kulağa ne kadar mantıklı ve hatta inandırıcı gelirse gelsin, bu okumanın da diğer okumalar gibi eksik ve hatalı tarafları vardır. Her şeyden önce, Meryem’in Harun’un soyundan geldiği bilgisi kesinlikle Kuran kaynaklı değildir(!). Dahası, Kur’an’da Meryem ile Zekeriya ya da onun karısı arasında akrabalık bağı bulunduğunu söyleyen veya ima eden tek bir ayet yoktur. Gerçi Zekeriya’nın Meryem’i korumakla görevlendirildiği Kuran’da yazılıdır (3:37); ama bu ayetlerde akrabalığa atıfta bulunulmamaktadır. Üstelik Zekeriya’nın Meryem’i tanıdığını anlatan Kur’an ayetleri Medine dönemine aittir ve Meryem’in Harun’un kız kardeşi olduğunu iddia eden ayetin yer aldığı Mekke dönemine ait 19. sureye göre Zekeriya ile Meryem bir birlerini tanımamaktadırlar. Meryem’in Zekeriya’nın karısı ile akraba olup Harun soyundan geldiği bilgisi ise son derece gizemli bir şekilde İncil’den alınmıştır.5 Bazı Müslümanlar kendi bilecekleri nedenlerden dolayı, Hıristiyanların eleştirilerine yanıt vermek ve Kur’an’ı savunmak için “tahrif” olduğuna inandıkları ve güvenilmez buldukları Hıristiyan kutsal metinlerinden medet ummuşlardır. Tüm bu çabalara rağmen Kur’an’ın tarihsel hata suçlamalarından aklanamayacağı ortadadır; çünkü Meryem’in Harun soyundan geldiğinin Kur’an tarafından bilindiğini ama her ne hikmetse söylenmediğini varsaymak onun Harun’un kız kardeşi olarak çağrılmasına mantıklı bir neden oluşturmaz. Hepsinden önemlisi, Yahudi kültürüne göre Meryem’e sembolik anlamda bile ancak Harun’un kızı denilebilir; çünkü Meryem’den 1000 küsur yıl önce yaşamış olan Harun, onun atası/babasıdır, erkek kardeşi değil!6

    19. Sure’nin 28. ayetini okuyup Yahudi kavmi ile Meryem arasında geçen diyalogun gerçek bağlamını bilmek, Meryem’e “Harun’un kız kardeşi” diyen Kur’an’ın bu ifade ile gerçekten neyi kastettiğini kavrayabilmek için zorunludur:

    Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın! Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” (Meryem 27-28)

    Bu ayetlere göre, Meryem’in kavmindeki bazı kişiler Onu iffetsizlikle suçlarken anne ve babası hakkında olumlu tanıklıkta bulunmakta ama Meryem’in babasının adını kullanmamaktadırlar. Bunun sebebi ise Meryem’in erkek kardeşinin adını söylemeleri ve Harun ismi aracılığıyla Meryem’in öz anne-babasını tanımlamayı tercih etmeleridir. Ayette “İmran” adının bulunmaması basit bir tesadüf değildir; çünkü Meryem’in öz kardeşi Harun’un anne ve babasının kim olduğu bilinmektedir. Harun ismini kullanan Kur’an, İmran ismini kullanmayı gereksiz görmüştür. Kur’an’daki bu bağlam kardeşlik bağının evlatlık bağını anlatmada araç olarak kullanılabileceği yolundaki görüşü desteklemesi gereği Meryem ile Harun’un öz kardeş olduklarına işaret etmektedir. Meryem’in, Harun’un kız kardeşi olduğu iddiasının sembolik olarak yorumlanması gerektiği yolundaki görüş ayette yakın akrabalık belirten kelimeler (kardeş-baba-anne) arasındaki belirgin bağlantıyı görmezden geldiği için hatalıdır. Başka bir deyişle, Meryem’e Harun’un kız kardeşi denmesinden hemen sonra Meryem’in öz anne ve babasından bahsedilmesi Meryem ile Harun arasındaki kardeşlik bağının da fiziksel olarak değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.

    Bazı kişiler akılcı bir soru sorarak Kur’an’da Meryem’in neden sadece Harun’un kız kardeşi olarak tanımlandığını ve Musa’nın kız kardeşi olarak tanımlanmadığını öğrenmek isteyebilirler. Bu sorunun yanıtı öncelikle bir kişinin tanımlanmasında tüm kardeşlerin isminden yararlanılmasının gereksizliğidir. Birden fazla kardeşi olan bir kişinin isminin, bu kardeşlerden sadece bir tanesinin ismiyle bağlantılı olarak anılması hiçbir sorun yaratmaz. Üstelik Eski Ahit’teki Meryem’in Musa yerine Harun’un kız kardeşi olarak tanıtılmasında başka kültürel ya da teolojik gerekçelerin etkisi söz konusudur. Meryem, öncelikli olarak Harun’un kız kardeşidir; çünkü Harun, Musa’dan yaşça büyüktür. Dahası, Eski Ahit’te yer alan anlatımlara göre Meryem ve Harun bir keresinde Musa’ya karşı birlikte hareket etmişler ve onu eleştirmişlerdir (Sayılar 12:1).

    Son olarak vurgulanması gereken konu, Kur’an yazarlarının İsa’nın annesi Meryem’i “Harun’un kız kardeşi” olarak tanımlarken Eski Ahit’teki bir ayetten yararlanmış olma ihtimallerinin yüksekliğidir. Gerçekten, Eski Ahit’in Çıkış kitabının 15. bölümünün 20 ayetinde İmran kızı olan Meryem “Harun’un kız kardeşi” olarak tanıtılmaktadır. Bunu duyan yazarlar çok büyük olasılıkla bu Meryem’in aslında İsa’nın annesi olduğu zannetmişler ve büyük bir tarihsel yanılgıya düşmüşlerdir. Bu yanılgıda Eski Ahit’teki Meryem’in ilgili ayette “peygamber” olarak tanıtılması da etkin olmuştur. Kadın peygamber olamayacağını iddia eden Kur’an yazarları, İsa’nın annesi Meryem ile ilgili bazı sözlü öğretilerin etkisiyle yine de peygamber olarak nitelendirilen bu Meryem’in İsa’nın annesinden başka bir Meryem olamayacağı çıkarımına ulaşmışlardır.

    Sonuçta, İslamcı yazarların tüm çabalarına ve farklı teorilerine rağmen Kur’an’daki bilgiler Meryem’in kendisinden 1000 yıldan fazla süre önce yaşamış Meryem ile aynı kişi olduğu yolundaki hatalı öğretiyi destekler niteliktedir.7

    Dipnotlar
    1 Bu makale Masud Masihiyyen isimli yazarın Kur’an’ın 19. Sure’si hakkında yazdığı yazının bazı bölümlerinin Türkçe çevirisidir.
    2 Bu yazıların en tanınmış olanları “Sahte Matta” ve “Yakup’a Göre Çocukluk İncili” isimlerini taşır.
    3 Bu makaledeki tüm Kur’an referansları Diyanet İşleri Başkanlığının web sitesindeki mealden alınmıştır. (*)
    4 İsmail Hakkı İzmirli Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı, İstanbul 1977.
    5 Luka İncilinde Meryem’in Zekeriya’nın karısı Elizabet ile akraba olduğu yazılıdır (1:36).
    6 Bu kullanıma paralel olarak, İncil'de Elizabet, "Harun'un kızı" olarak tanımlanmaktadır (Luka 1:5). Aynı şekilde Kur'an, Ata Yakup (İsrail) soyundan gelenleri, "İsrail oğulları" olarak tanımlar (örneğin, Sure 2:40, 2:83), "İsrail'in kardeşleri" olarak değil!
    7 Bazı ilahiyatçılar, Kur'an'da, Musa ile İsa dönemleri arasında uzun zaman geçtiğine işaret eden ayetler bulunduğunu söylemekte ve hata iddiasını kabul etmemektedirler. Oysa, bu iki kişi arasındaki tarihsel uçurumun farkında olunması, Musa dönemindeki Meryem'e ait tanımlamaların yanlışlıkla İsa'nın annesi Meryem'e atfedildiği ve böylece ilk Meryem'in ikinci Meryem'e asimile edildiği gerçeğini değiştirmez.
     Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ?




  • Divan-ı Hümayun katibi Hafız Hamdi Çelebi’nin şiiri Mehmet Ali AYNİZADE’nin, Milliyetçilik kitabında, Sayfa 392-394’de yazılıdır. Ayrıca bu katip efendi Selim ve Murad döneminde görev yapmış. Şiirinin tamamı şöyle:

    Padişahım kainatın yaratılışından bu yana
    Dünya içinde Türklüğün kötülüğünden bahsedilir.
    Allah Türk’e hiç anlayış gücü vermemiştir
    O çok akıllı olsa bile pervasızdır.
    Türk’ü öldür, baban olsa da
    O iyilik madeni, Yüce Peygamber ( muhammed )
    ‘Türk’ü öldürünüz, kanı helaldir’ demiştir‘Bunların işi sürekli sapıklık olmuştur’

    Şimdi burdaki " yüce peygamber türkü öldür kanı helaldir " sözü nerden geliyor, ona bakalım.

    arapların elinde Kıtalut Türk adında hadis kitabı bulunur. Bu kitap muhammedin Türklere karşı söylediği sözleri içerir. anlamı " Türklerle vuruşma " yada " Türklerle öldürüşme "dir.

    " Müslümanlar, Türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır." Muhammed

    (Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/62-65, hadis no:2912; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Melahim/9 Babun fi Kıtali't Türk, hadis no: 4303; Nesei, Sünen, Kitabu'l-Cihad/ Babu Gazveti't-Türk)

    " KITALUT-TURK " ( TÜRKLERLE ÖLDÜRÜŞME ) HADİSLERİNDEN. " Sonunda Türkler kesilecekler..." (Ebu Davud, Kitabu'l-Cihad/9, hadis no:4305.)

    Bu hadis kitabı, Kıtalut Türk, Buhari'de, Ebu Davud'da ve Tirmizi'deki bölümün adı bu. İbn Mace'de "Babu't-Türk", yani "Türkler Bölümü". Müslim'deyse, "Kıyamet alametleri" arasında yer alıyor.

    - Müslümanlar, Türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır. Yüzleri kalkan gibi, üst üste binmiş (kalın) derili olan bu toplumla.... kıl giyerler."
    ( Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/62-65, hadis no:2912; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Melahim/9 Babun fi Kıtali't Türk, hadis no: 4303; Nesei, Sünen, Kitabu'l-Cihad/ Babu Gazveti't-Türk...)

    -"Siz (müslümanlar), küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan toplumla öldürüşmedikçe kıyamet kopmayacaktır."
    (Buhari, e's-SAhih, Kitabu'l-Cihad/96; Müslim, e's-Sahih, kitabu'l-Fiten/62 hadis no: 2912; Ebu Davud, Sünen, hadis no: 4304; Tirmizi, h. no: 2251; İbn Mace, h. no: 4096-4099)

    "KITALU'T-TURK" HADİSLERİNDEN. " Türklere karşı k'tal, kesinlikle olacak."...
    (Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Cihad/96)

    ======


    İşid, Daeş vs islami terör örgütlerinin beslendiği kaynağı içlerinden biri şu şekilde açıklar:


    DAİŞ’in grubun ruhânî önder kabul ettiği ve genel başkan yardımcılığı da yapmış olan Filistinli imam Ebu Enes el-Şâmî taktiklerinin ve yöntemlerinin Kur'an ve sünnet kaynaklı olduğunu yine bu kaynaklardan verdiği örneklerle açıklamıştır. İslâm peygamberi Muhammed'in "Her kim Allah yolunda bir Gayrimüslimi öldürürse Allah ona Cehennem'i yasak eder" sözünü ve Enfâl Suresi 12. ayette geçen "O anda Rabbin meleklere şu vahyi veriyordu: Ben sizinle beraberim. Haydi imanı sağlamlaştırın! Kâfirlerin yüreklerine dehşet bırakacağım, hemen boyunlarının üstüne vurun, vurun onların parmaklarına!” benzeri vahiyleri kendilerinin temel prensiplerden biri edindiği değerlendirilmektedir.

    ====

    işte gerçek müslümanların dünyada yapmış oldukları katliamların ana kaynağı budur arkadaşlar. " kuran ve muhammedin sözleri ( hadisler ) "



     Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ? Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ? Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ?

     Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Hristiyan_Turk -- 16 Kasım 2015; 4:03:31 >




  • Muhammed in döneminden kalma el yazması" bügün hiçbir yerde bulunamaz çünkü Osman zamanında birçok Kuran "versiyonu" imha edilmiştir ve versiyon sayısı 1 e indirilmiştir...
    Osman ın bu Kuran versiyonu(yani elimizdeki Kuran) nun en eski 3 tane ana el yazması vardır

    1)İngiltere de Londra da "British Museum" da bulunan Kuran el yazması MS 790-810 yılları arasında yazılmıştır en eski Kuran el yazmasıdır

    2)İstanbul da Topkapı daki el yazması. Bu el yazmasının üzerinde çalışılmasına izin verilmemektedir(nedeni bilinmiyor)

    3)Taşkentteki el yazması.

    Bunlar dışında birkaç tane parça parça MS 780 yıllarına ait Kuran parçaları vardır.
    Yani en eski Kuran el yazması parçaları Muhamed in ölümünden 150- 200 yıl kadar sonraya tarihlenebilmiştir.Üstelik bu el yazması Osman ın belirlediği Kuran versiyonudur(yani bire indirilen)

    Ayrıca günümüzde Kuran ın bazı değişik Arapça versiyonları bulunmaktadır bunlar arasında farklılıklar olduğu bilinmektedir (Gerçi hepsi de Osman ın belirlediği versiyondur) İşte bunlardan bazıları:





    "Warsh" ın versiyonu

    Kullanıldığı yerler: Cezayir,Fas,Tunus un bir kısmı,Afrika nın batısı ve Sudan




    "Qualun" versiyonu:

    Kullanıldığı yerler:Libya,Tunus un büyük bir kısmı ve Katar




    Al-Duri versiyonu:

    kullanıldığı yerler:Afrika nın batısı ve Sudan ın bir kısmı



    "Hafs" versiyonu:

    Müslüman dünyasının genel olarak kullandığı kitap budur...

    Ayrıca bugün genel olarak kullanılan "Hafs" versiyonunda bazı Arapça gramer hatalar vardır.

    Mesela birkaç örnek verelim...

    "Hafs''ın Kuranı sure 91:15 "wa laa yakhaafu"
    derken "Warsh" versiyonu "fa laa yakhaafu"
    demektedir...

    "Hafs" versiyonu sure
    3:133 de "wasaari''uu" derken "warsh" versiyonu "saari''uu" demektedir..

    Mesela "hafs" versiyonu sure 28:48 de "sihraani" derken "Warsh" versiyonu "saahiraani" demektedir...

    örnekleri çoğaltmak mümkün..

    Sure 2:10 yakdhibuuna (Hafs) vs. Sure 2:9 yukadhibuuna (Warsh)

    Hafs Kuranı ile Warsh Kuranını karşılaştırmaya devam edelim...

    sure 9:107 de:

    WalladhIna vs "ildhIna"

    Sure 18:36 da...


    "minhA" vs "minhumA"


    sure 42:30 da...

    "fabimA" vs "Bima"


    Sure 57:24 de..

    "HuwaalghanI" vs "alghanI"


    Evet Kur''an da bunlar gibi YÜZLERCE değişiklik vardır ÜSTELİK BU DEĞİŞİKLİKLER OSMAN''IN İMHASINA VE TEKE İNDİRDİĞİ KURAN VERSİYONUNDAN SONRA OLUŞMUŞTUR YANİ şu anda bile bu kadar farklılıklar var, kimbilir OSman bu versiyonları TEKE indirmeseydi durum nasıl olacaktı. KİM BİLİR!

    BİR ARKADAŞIN YORUMU:

    Bunları daha önce Türkiye''deki bir ilahiyatçıya göndermiştim....
    Hepsini inceledi(yukarıdakilerden daha fazlası vardı) ve dediği şu oldu..

    "Bu tür değişik ifadeler anlamı biraz ETKİLİYOR ama anlamı daha derin hale getiriyor(!)" Bana aynen bunu söylemişti...EVET ANLAMI "biraz" etkiliyor ama ziyanı yok daha derin hale getiriyor!!! "e bu da güzel bir şey..."
    Bir de "bildiğin gibi Kuran 7 değişik biçimde indirilmiştir" şeklinde kıvırma yollarına gitti...Durumu "kurtarmaya" çalıştı....

    Ama ne oldu "Kur''an ın TEK BİR HARFİNİN BİLE DEĞİŞMEDİĞİ" iddiasına?!?Hem de bunlar OSMAN''IN İMHA ETMESİNDEN SONRA ortaya çıkan farklılıklar...Osman''ın imha ettiği versiyonları bilemiyoruz çünkü elimizde yok..kimbilir ne kadar fazla değişiklik vardı ki hepsini toplattırıp yaktırdı!! Yukarıdaki örnekler işin sadece %1''ini örnekler niteliktedir..Ve EN YAYGIN KULLANILAN Kur''an lar Warsh ve Hafs karşılaştırmasıdır..İŞİN İÇİNE DİĞERLERİ GİRİNCE takdir edersiniz ki ANLAMI ETKİLEYEN farklılıklar çok daha artıyor!!!

    ==============

     Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ? Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Hristiyan_Turk -- 16 Kasım 2015; 3:46:42 >




  • Tevrat Zebur Ve İncil Nasıl Yazıldı

    Kutsal Kitap, İsa'dan önce yaklaşık 14. yüzyıldan başlayarak İsa'dan sonraki yüzyıl sonuna kadar olan bir süre içerisinde yazıya geçirilmiştir. Bu yazılar Tanrı'nın görevlendirdiği insanlar tarafından yine Tanrı'nın kendi Ruhu'yla esinlenerek yazdırılmıştır. Kutsal Kitap; tarihsel olaylar, kutsal şiirler, peygamberlik yazıları ve esinlemelerden oluşan kitapçıkların bir araya toplanmasından meydana gelmiştir. Yazılar, dünyanın ve insanın yaratılışından başlayarak, dünyanın son günlerinde olacak olaylar ve Tanrı'nın yargısını baştan sona ve belli bir düzen içerisinde anlatır.

    Kutsal Kitap'ın içeriği Kutsal Kitap, Eski ve Yeni Antlaşma olmak üzere iki kısımdan oluşur. Eski Antlaşma, İbranice ve Aramice olarak yazılmıştır ve 39 kitaptan oluşmaktadır. Yeni Antlaşma, Kutsal Kitap'ın ikinci kısmıdır ve halk arasında İncil diye bilinir. İncil, Grekçe yazılmıştır ve 27 kitaptan oluşur. İncil kelimesi arapça olup "Müjde" ya da "İyi Haber" anlamına gelmektedir.

    Kutsal Kitap, içerik ve metinsel biçim açısından 9 temel sınıfa ayrılır:

    Eski Antlaşma (Tevrat-Zebur)(39 kitap)

    Yasa kitapları(5): Yahudiler'in "Tora" diye tanımladığı bu kitaplar, Kutsal Kitap'ın ilk beş kitabıdır. Genelde Musa'nın beş kitabı olarak bilinir. Bunlar, Kutsal Kitap'taki sırasıyla: Yaratılış, Mısır'dan Çıkış, Levililer, Çölde Sayım ve Yasa'nın Tekrarı'dır.
    Tarihsel kitaplar(12): Yeşu, Hakimler, Rut, I. ve II. Samuel, I. ve II. Krallar, I. ve II. Tarihler, Ezra, Nehemya, Ester'dir.
    Özdeyiş ve şiir kitapları(5): Eyüp, Zebur (Mezmurlar), Süleyman'ın Özdeyişleri, Vaiz, Ezgiler Ezgisi.
    Peygamberlik kitapları(17): Yeşaya, Yeremya, Ağıtlar, Hezekiel, Daniel, Hoşea, Yoel, Amos, Ovadya, Yunus, Mika, Nahum, Habakkuk, Sefanya, Hagay, Zekeriya ve Malaki'dir.

    Yeni Antlaşma (İncil)(27 kitap)

    İncil'in ilk dört kitabı(4): Yazarların adlarıyla anılır. Bunlar Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'dır. Yazarların her biri, İsa'nın yaşamını ve öğretisini dikkatli, ayrıntılı ve değişik açılardan ele alır.
    Elçilerin İşleri(1): İlk dört kitabı izleyen Elçilerin işleri başlıklı kitap, İsa'nın seçtiği ilk öğrencilerin etkinliklerini, birçoğu Anadolu'da olmak üzere, ilk kilise topluluklarının nasıl kurulduğunu anlatır. Bu kitabın yazarı, İncil'in üçüncü kitabını da yazan Luka'dır.
    Pavlus'un Mektupları(13): İsa'nın göğe alınmasından sonra mucizevi bir şekilde İsa'yla karşılaşan ve iman eden Pavlus, kurtuluş müjdesini Yahudi olmayan uluslara iletmek görevini almış olarak Kutsal Ruh'un esiniyle değişik kişi ve topluluklara mektuplar yazdı. Kutsal Yazılar listesinde yer alan Pavlus'un 13 mektubu, İncil'in büyük bir bölümünü oluşturur. Bu mektuplar sırasıyla, Romalılar, I. ve II. Korintliler, Galatyalılar, Efesliler, Filipililer, Kolo-seliler, I. ve II. Selanikliler, I. ve II. Timoteos, Titus ve Filimon'dur.
    Diğer Mektuplar(8): İbraniler, Yakup, Petrus'un Mektupları, Yuhanna'nın Mektupları ve Yahuda'nın Mektubu.
    Peygamberlik kitabı-Vahiy(1): İncil'in son kitabıdır; gelecekteki olayları haber veren peygamberlikleri, insanın ve dünyanın sonuna ilişkin öngörüleri içerir.

    İki Antlaşma ikişer ana kısma ayrılır ve genellikle kronolojik bir sıra izler . Eski Antlaşma, Tanrı'nın, kendi içlerinden çıkacak Kurtarıcı Mesih'i dünyaya göndereceği halkı (İsrail ulusu) oluşturup eğiterek zemini nasıl hazırladığını kaydeder. Yeni Antlaşma ise Tanrı'nın, Mesih aracılığıyla bütün uluslardan Kendisine iman eden insanları nasıl günahtan kurtarıp sevgiyle kabul ettiğini açıklar.

    İşte Eski Antlaşma'yı oluşturan ilk bölümler yani Yaratılış'tan Ester'e kadar olan kısım, dünyanın yaratılışından, Kurtarıcı İsa Mesih'in gelişine dek geçen süre içinde Tanrı'nın insanlarla olan tarihsel ilişkilerini kaydeder. Belirli bazı önemli noktalarda Tanrı, bu tarihin arkasındaki ve ilerisindeki amaçlarını daha da ayrıntılı bir biçimde bildirir. Nitekim, Eyüp'ten Malaki'ye kadar olan kısım, Tanrı'nın bu özel yorumlarını kaydeder. Böylece alt rafta "ilahi tarih" kitapçıkları, üst rafta da "ilahi yorum" kitapçıkları yer almaktadır. Bu düzen aynı şekilde Yeni Antlaşma'da da görülür; önce Matta'dan Elçilerin İşleri bölümüne kadar olan kısımda Tanrı'nın Mesih'i dünyaya göndererek meydana getirdiği tarihsel oluşum anlatılır. Bunun ardından bu yeni oluşumun esas gerçekleri, düzeni ve iç yaşamı Elçilerin Mektupları'nda açıklanır. En son olarak Esinleme bölümünde, Mesih'in ikinci gelişi ve dünyanın sonuyla ilgili gelecekte olacaklar açıklanır.

    Kutsal Kitap günümüze nasıl ulaştı? Eski Antlaşma (Tevrat-Zebur) Bin beş yüz yıla yaklaşan bir süre içinde İbranice ve Aramice olarak kaleme alınan Eski Antlaşma, Tanrı halkının tarihini anlatır. Tanrı esiniyle yazan Eski Antlaşma yazarları, Tanrı'nın tüm insanlık tarihini kutsamak amacıyla seçtiği İsrail halkı için yaptıklarını, buna karşılık halkın Tanrı'ya nasıl tapınması gerektiğini anlatır. Tanrı, peygamberleri aracılığıyla insanlara seslenmekte ve tarihteki etkinliğini sürdürmektedir. Musa aracılığıyla verdiği On Buyrukla insanlık tarihine kayıtsız olmadığını göstermiştir.

    Lut Gölü yakınlarında bulunan Kumran mağaralarında 1947 yılında ortaya çıkarılan deri üzerine elle yazılmış Eski Antlaşma - Mezmurlar Kitabı metinden bir kesit. (Kumran El Yazmaları, İ.S. 100).

    On Buyruk ve Kutsal Yasa'nın bazı bölümleri taş levhalar üzerine kazınmıştı. Mısır'dan Çıkış kitabının 19, 20 ve 31 no'lu bölümlerinde bundan söz ediliyor. Eski Antlaşma'nın ilk kopyaları, rulo haline getirilen ve genellikle 'tomar' diye tabir edilen deri parçaları üzerine yazılmıştır. Bu tomarların çoğu 1 metre eninde ve 10 metre uzunluğundaydı. Genelde bir tomar bir kitap içerirdi; ancak uzun kitaplar iki tomara sığdırılırdı. Kopyalama işini yapan yazmanlar çok katı kurallara uymak zorundaydı. Örneğin kopyalamada tek bir harf bile eksik kalmasın diye deri üzerine kopyaladıkları kitabın bütün harflerini tek tek sayarlardı. Bir yanlışlık yapıldığı görüldüğünde bütün nüsha yok edilir ve yeniden başlanırdı. Bu titiz kopyalama sayesinde özgün metinlerin bütünlüğü günümüze kadar korunabildi.

    Ölü Deniz tomarları olarak bilinen Kutsal Kitap'a ait bazı bölümlerin elyazmaları, İbranice Kutsal Kitap'ın bugüne dek elimize geçen en eski elyazmalarıdır. Bunların çoğu kısa parçalar halindedir. Bugün elimizde bulunan Eski Antlaşma el yazmaları, İ.Ö. 1500 İ.S. 100 yılları arasında, uzun bir zaman dilimi içinde kaleme alınmış yazıların nüshalarıdır.

    Kutsal Kitap'ın tamamını içeren ve günümüze ulaşan en eski nüshalar, ad ve tarihleriyle şöyle sıralanabilir;

    Codex Vaticanus: İ.S. 340 yıllarına ait olup Roma'da, Vatikan Kütüphanesi'nde korunmaktadır. Başlangıçta bütün Kutsal Kitap'ı içeriyordu; ama zamana dayanamayıp yıpranmış ve günümüze ulaşamamış bazı bölümleri eksiktir.

    Codex Sinaitacus: İ.S. 400 yıllarına aittir. Kitap formunda ciltlenmiş bu Kutsal Kitap nüshası, 1933'te İngiltere tarafından Rusya'dan satın alınarak British Museum'da koruma altına alındı.

    Codex Alexsandrinus: İ.S. 400 yıllarına aittir. Kayıp 40 sayfa dışında tüm Kutsal Kitap'ı içerir. Bu nüshada Londra'daki British Museum'da bulunmaktadır.
    Yeni Antlaşma (İncil) Kutsal Kitap'ın ikinci yarısı Yeni Ahit, ya da Yeni Antlaşma'dır. Genelde İncil diye bilinir, İncil'in ilk nüshaları, İsa'nın yaşadığı dönemde en yaygın dil olan Grekçe'de elle yazıldı. Bugün hala bazı kentlerimizde resmi binaların önünde görmeye alışık olduğumuz arzuhalciler gibi, ilk çağlarda da yazarların yanı başında her söylediklerini yazan yazıcılar vardı. Örneğin, Pavlus'un ünlü Romalılar Mektubu'nda şunu okuruz:

    Romalılar 16:22 Mektubu yazıya geçiren ben Tertius, Rab'be ait biri olarak size selamlarımı gönderirim.

    İncil, İsa'nın, Tanrı'yı bize açıklamak için dünyaya gelen "Tanrı Sözü" olduğunu belirtir. İbraniler Mektubu'nun yazarı aynı konuya değinirken şöyle der:

    İbraniler 1:1-2 Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeye mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu'yla bize seslenmiştir.

    'Tanrı Sözü' olan İsa Mesih'in yaptıklarını ve öğrettiklerini yazılı olarak bizlere aktarma görevi İsa'nın ilk öğrencilerine verildi. Bunlardan biri olan Yuhanna, kendi adıyla anılan üç mektubun ilkinde görevini şöyle tanımlar:

    1.Yuhanna 1:1-2 Yaşam Sözü'yle ilgili olarak başlangıçtan beri var olanı, işittiğimizi, gözlerimizle gördüğümüzü, seyredip ellerimizle dokunduğumuzu duyuruyoruz. Yaşam açıkça göründü, O'nu gördük ve O'na tanıklık ediyoruz...

    Pavlus'un yakın arkadaşlarından biri olan Luka, kendi adıyla anılan İncil kısmını yazmasının nedenlerini şöyle açıklar:

    Luka 1:1-4 Sayın Teofilos, Birçok kişi aramızda olup bitenlerin tarihçesini yazmaya girişti. Nitekim başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün hizmetkârı olanlar bunları bize ilettiler. Ben de bütün bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm. 4Öyle ki, sana verilen bilgilerin doğruluğunu bilesin.

    Peki, bu amaçla yazılan metinler elimize nasıl ulaştı?

    Basım araçlarının kullanılmaya başlandığı 15. yüzyıla kadar İncil'in sadece ilk nüshaları değil, diğer tüm nüshaları da elle yazılageldi. Başlangıçta, genellikle yazı için kamıştan yapılan ve papirüs diye adlandırılan bir çeşit kağıt kullanılırdı. Papirüs zamanla yerini daha dayanıklı olan parşömene bıraktı. Parşömen, yüzeyi temizlenip kireç taşıyla doyurulmuş deriydi; adını, imal edildiği yer olan Bergama'dan almıştır.
    Resim
    Dokuzuncu yüzyıla kadar metinler genellikle ayrık yazılan majüskül harflere benzer ve ünsiyal diye nitelendirilen harflerle yazılırdı. Dokuzuncu yüzyıldan itibaren bu harflerin yerini minüskül denen ve birleşik yazılan küçük harfler aldı. Daha az yer kaplayan bu harfler, yazımda da önemli bir hız sağladı. Sonuç olarak kitaplar ucuzladı ve daha çok sayıda yazılmaya başlandı.

    İncil'in ilk nüshalarının önemli bir bölümü hala elimizdedir, ilk yüzyıllarda metinler narin yapılı papirüslerin üzerine yazıldı; bunların çoğu ancak yıpranmış olarak günümüze ulaşabildi. Bununla birlikte Mısır çöllerinde yüzlerce yıl insan eli değmeden saklı kalmış, yapılan kazılar sonucu gün ışığına çıkarılmış doksan kadar papirüs bugün elimizde bulunuyor. Bunların en eskisi, 2. yüzyılın ilk yarısına ait olup Manchester Üniversitesi'nin John Rylands Kütüphanesinde korunmaktadır. Yan sayfada gördüğünüz elyazması örneği, İ.S. 200 yıllarına ait olup Dublin'deki Chester Beatty Kütüphanesinde korunan metinden alınmıştır. Üçüncü ve sonraki yüzyıllardan günümüze ulaşan elyazması parşömenlerin sayısı ise 3000'i geçiyor. Elimizde bulunan elyazmaların ancak 100 kadarı papirüstür.

    Antik çağa ait diğer kitaplarla karşılaştırıldığında İncil metnine ışık tutan bunca kanıt, İncil'in günümüze sağlıklı bir biçimde ulaştığının güvenli göstergeleridir, İncil'den sonra ikinci sırada 647 elyazmasıyla desteklenen Homeros'un İlyada Destanı bulunmaktadır.

    İncil'in ilk yüzyıllara ait metinlerine güvenilir kanıtlar sunan önemli sayıda başka kaynaklar da vardır. Bunların içinde kilise ayinlerinde okunan ve İncil'den ayetler içeren 2200'den fazla ayin kitabı sayılabilir. Son olarak İncil'in çeşitli dillere yapılmış çevirilerini de anmak gerekir, ikinci ve üçüncü yüzyıllara dayanan ilk İncil çevirileri Süryani, Latin ve Kıpti dillerinde çıkar karşımıza. Bu metinler, İncil'in İ.S. 300 yılından önceki metnine tarafsız kanıtlar teşkil ettikleri için önemlidirler.

    Kutsal yazıların dili ve antik çeviriler Eski Antlaşma (Tevrat-Zebur) Eski Antlaşma İbranice yazıldı. Sadece Ezra, Daniel ve Yeremya kitaplarındaki birkaç bölüm (Daniel 2:4-7:28; Ezra 4:8-6:18; 7:12-26; Yeremya 10:11) Aramice olarak yazıldı. Bu da Yahudilerin Babil'e sürgün edildiği zamana rastlar (İ.Ö 587-539). Aramice, Babil'de konuşulan dil olduğu için sürgünden sonra Yahudilerin yaygın biçimde kullandığı dillerden biri haline gelmişti.

    İbranice, İsraillilerin gelmesinden önce Kenan halkının kullandığı ağzın gelişmiş biçimidir. Anlaşılan İbrahim ve oğulları, Kenan diyarına yerleştikten sonra yerli halkın dili olan İbranice'yi kullanmaya başladılar. Bunu, Yaratılış Kitabı'nın 31:47 ayetinden anlıyoruz. Yakup'la Lavan arasındaki antlaşmanın anısına dikilen taşlara Yakup, İbranicesi "Tanıklık Yığını" anlamına gelen Galed adını verirken, Lavan, aynı yere, "Yegar Sahaduta" biçiminde Aramice bir ad verir.

    İbranice'nin tarihi genellikle dört döneme ayrılır: 1.Eski İbranice, yani Klasik ya da Kutsal Kitap İbranicesi; 2.Mişna İbranicesi; 3.Ortaçağ İbranicesi; 4.Modern ve güncel İbranice.

    Eski İbranice, Eski Antlşma'yı (Tevrat, Zebur ve Peygamberlikler) oluşturan kitapların dilidir. Eski Antlaşma, eski İbrani edebiyatının da en seçkin yapıtıdır. Hıristiyanlığın yayılmaya başlamasından sonra Klasik İbranice'nin tüm Hıristiyan dünyasında temel ilahiyat dillerinden biri haline geldiğini görüyoruz.

    17. yüzyıldan sonra hızlanan çeviri uğraşları, İbranice'yi dilbilim ve çeviri bilim alanında ön sıraya çıkardı, İbranice, Kutsal Kitap'ın temel dillerinden biri olarak bugünkü dünyanın belli başlı Hıristiyan ilahiyat fakültelerinde öğretilen antik diller arasında önemli bir yere sahiptir.

    Yeni Antlaşma (İncil) İsa'nın yakın öğrencileri hayatta olduğu sürece öğretilerini ve O'nunla ilgili deneyimlerini çevrelerindeki insanlara sözlü olarak aktardılar. Ancak çok geçmeden İsa'nın yaşam öyküsünü yazıya geçirmeye başladılar, İncil'in ilk dört kısmı, yani Matta, Markos, Luka ve Yuhanna bölümleri Grekçe olarak kaleme alındı. Bu arada Pavlus ve arkadaşları, doğu Akdeniz yöresindeki kiliselere yazdıkları mektuplarda yine Grekçe'yi kullandılar.

    Peki, Yahudi kökenli olan bu adamlar neden Grekçe yazdılar? Sorunun yanıtı oldukça basittir: Grekçe o çağda Akdeniz bölgesinde en yaygın biçimde kullanılan ticaret ve edebiyat diliydi. Yani Büyük İskender'in fetihlerinden sonra Grekçe, doğu Akdeniz ülkelerinin ortak dili olmuştu. O kadar ki, İ.Ö. 3. yüzyıla gelindiğinde Kutsal Kitap'ın İbranice Eski Antlaşma kısmı, Filistin dışında yaşayan Yahudiler için Grekçe'ye çevrildi. 70 kişi tarafından yapılan bu çeviri, 'Yetmişli' anlamına gelen Septuaginta olarak bilinir.

    Sıra İsa'nın Kurtuluş Müjdesi'ne geldiğinde de çoğunluğun konuştuğu dilde yazmak en akıllıca seçim olacaktı. Bunu açıkça gören İsa'nın öğrencileri de aynı dili seçmekte tereddüt etmedi.
    Resim
    Eski Antlaşma'nın büyük bir kısmının yazıldığı dil olan İbranice'den bir yazı örneği
    Resim
    Eski Antlaşma'daki Daniel Kitabı'nın bazı bölümlerinin yazımında kullanılan Aramice'den bir örnek
    Resim
    İsa döneminde en yaygın dil olan Grekçe'den bir yazı örneği
    Müjdeleme faaliyetleri sonucunda İncil'in ulaştığı diğer Ortadoğu ulusları Kutsal Yazılar'ı kendi dillerine çevirmek için yoğun bir çaba içine girdiler. Bunların başında o çağda bölgenin en yaygın dillerinden birini konuşan Süryaniler gelir. Süryani geleneğine bağlı tüm kiliselerin ortaklaşa kabul ettikleri Süryani Kutsal Kitap metni, Pşitto diye bilinen metindir. Pşitto, 'doğru, basit' anlamına gelir. Pşitto Eski Antlaşma, doğrudan özgün İbranice metinden; Pşitto Yeni Antlaşma da doğrudan özgün Grekçe metinden çevrildi. Süryani topluluklarının yaklaşık dördüncü yüzyılın sonlarından itibaren kabul ettiği resmi Süryanice çeviri -Pşitto- hem Eski hem de Yeni Antlaşma'yı içerir. Derleme ve gözden geçirme işini Metropolit Rabula gerçekleştirdi. Pşitto'da yer alan Eski Antlaşma kitaplarının çoğu, birinci ile üçüncü yüzyıllar arasında yapılan çevirilerin güncelleştirilmiş nüshalarıdır. Yeni Antlaşma kısmı ise, Evangeliyon Damferşe diye bilinen eski Süryanice çevirinin güncelleştirilmiş şeklidir. Bu güncelleştirme süreci dördüncü yüzyılın sonlarına doğru tamamlandı.

    Pşitto'nun günümüze kadar gelen çok sayıda elyazması vardır; bunların en eskileri beşinci yüzyıla aittir.
    Resim
    Kutsal Kitap'ın dünya dillerine çevrilmesi Eski Antlaşma, Babil Sürgünü'nü izleyen dönemde İsrail halkı arasında ikinci yaygın dil konumuna giren Aramice'ye çevrildi. Sinagoglarda düzenlenen ayinlerde kullanılmak üzere yapılan bu eski çeviri, İbranice'de "çeviri" anlamına gelen Targum adıyla biliniyor, İsa'dan sonra ortaya çıkan ve yayılan kiliseler, çeviri işini büyük oranda Yahudiler'den devraldı ve günümüze dek sürdüregeldi.

    Kutsal Kitap'ın bazı bölümlerinin yine Yahudilerce, Aramice'ye çok benzeyen Süryanice'ye çevrildiği sanılıyor. Daha sonra bu çalışmalar, Pşitto Eski Antlaşma'nın ilk temelini oluşturmak amacıyla Süryanice konuşan ilk Hıristiyan topluluğu tarafından devralındı. Eski Antlaşma'nın tamamını içeren en eski Süryanice elyazmaları beşinci yüzyıla aittir.

    Kutsal Kitap'ın çağdaş çevirileri, İbranice Eski Antlaşma ve Grekçe Yeni Antlaşma'nın tüm Hıristiyan dünyasının kabul ettiği nüshalarından yapılmaktadır. Bugün kullanılan temel İbranice metin, dokuzuncu yüzyıldan kalma elyazmalarına dayanır. Bu elyazmalarına kaynaklık eden papirüs ve parşömen elyazmalarıysa büyük olasılıkla İ.S. birinci yüzyılın sonlarına doğru bir araya getirilen güvenilir elyazmalarıdır.

    Kuşkusuz matbaanın icadıyla Kutsal Kitap eskisinden daha yaygın hale geldi; bu da çeviri anlayışındaki değişim sürecini hızlandırdı. Matbaanın sağladığı olanaklar, Hıristiyan Reformcuları Tanrı Sözü'nü herkese kendi dilinde ulaştırmaya yöneltti, insanlar o güne dek Kutsal Kitap'ın halk dilinde yayınlanması gibi bir düşünceye çok yabancıydı. Ama Luther'in Kutsal Kitap'ı gibi çalışmalar, hem bu düşünceleri değiştirdi hem de Avrupa dillerinin gelişmesine büyük katkıda bulundu. Luther'in çevirisini diğer Avrupa ülkelerindeki çeviri çabaları izledi.

    Fransa, İngiltere, Hollanda, İtalya ve diğer Avrupa ülkeleri matbaanın sağladığı olanaklarla birlikte çağdaş çeviri işine büyük hız verdiler.

    Kutsal Kitap çevirilerinde yöntem ve şekil zamanla değişikliğe uğramıştır. Yirminci yüzyıl çevirmenleriyle eski, orta ve yeni çağ çevirmenlerinin olaya yaklaşımları ve izledikleri yollar önemli farklılıklar gösterir. Bunu kısaca anlatmak gerekirse, antik, orta ve yeni çağ çevirmenlerinin metne yönelik (literal ve biçime sadık), çağdaş çevirmenlerinse okuyucuya yönelik (özgün metnin mesajına sadık) çeviri yaptıklarını söyleyebiliriz. Hangi dilde olursa olsun, Kutsal Kitap'ın eski çevirilerinin çoğu okuyucudan çok metne yöneliktir ve literaldir. Peki, okuyucuya yönelik çeviri süreci ne zaman başladı?
    Resim
    Avrupa'da ondokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar literal çeviri, standart çeviri olarak kaldı. Bu çeviri tekniği yirminci yüzyılda değişmeye başladı. Bunu, çeviri teorisi ve çeviri eleştirisi sürecine bağlamak mümkündür. Yirminci yüzyılın başına kadar metne sadakati, biçime sadakat şeklinde yorumlayan çeviri anlayışı, bundan sonra yerini Kutsal Kitap'ın içeriğine, yani bildirisine sadakat anlayışına bıraktı.

    Geride bıraktığımız yüzyılda çeviri alanında kazanılan başarılar, Hıristiyanlık tarihinin en parlak başarılarından sayılır. 1900 yılında Kutsal Kitap'ın kısmen veya tamamen çevrildiği dil sayısı 517 iken, bu sayı 1975'te 1577'ye, 31 Aralık 2000 itibariyle de 2261'e ulaştı. 1900'de Kutsal Kitap'ın tamamının çevrildiği dil sayısı 118'di; 2000'in sonunda bu sayı 383'e çıktı. Protestan topluluklarının yanısıra son elli yıl içinde Katolikler de Kutsal Kitap ve özellikle İncil çevirilerine büyük önem verdiler. Bu kısa çalışmamızda değişik toplulukların çeviri alanındaki çabalarını ayrıntılarıyla veremeyeceğimizi anlayışla karşılayacaklarını umarız.

    Kutsal Kitap'ın dünya dillerine çevrilmesinde büyük bir yere sahip olan Kitab-ı Mukaddes Şirketi'nin yanı sıra, Wycliffe Bible Translators gibi vakıfların çabaları sayesinde, henüz alfabeden yoksun olan diller bile alfabeye ve Kutsal Kitap'ın bazı bölümlerinin çevirisine kavuşturuldu. Bu alandaki yoğun çabalar, çeviri tekniği ve teorisi konularında da yeni gelişmelere yol açtı. Bunlardan en önemlisi, Kutsal Kitap'ın çevirisinde her dile eşit şekilde uygulanabilen temel çeviri ilkeleri üzerinde uzmanlaşmış kişi ve ekiplerin yetişmesi oldu. Yaygın ve büyük ulusların konuştuğu dillerdeki çeviri birikimi, başlayan, başlayacak her dildeki yeni çeviri kadrolarına rahatlıkla aktarılmaktadır. Bu sayede hem daha hızlı, hem de daha sadık ve akıcı çeviriler yapmak olanaklı kılınıyor. Sonuç olarak çağdaş çeviriler, müjdeleme faaliyetlerinde ve ruhsal uyanışta önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Bu faaliyetlerin 31 Aralık 2000 tarihi itibariyle ortaya çıkardığı istatistiksel sonuçları aşağıdaki çizelgede özetledik.
    31 Aralık 2000 tarihi itibariyle
    Kıta veya bölge adı

    Afrika
    Asya
    Avustralya
    Avrupa
    Kuzey Amerika
    Orta / Güney Amerika
    Yeni diller

    Toplam
    Kısmi çeviri yapılan diller

    214
    226
    170
    108
    41
    130
    2

    891
    İncil çevirisi yapılan diller

    274
    221
    196
    30
    25
    241
    0

    987 383 2261
    Tam çeviri yapılan diller

    144
    118
    31
    62
    7
    20
    1

    987 383 2261
    Çeviri dilleri toplamı

    632
    565
    397
    200
    73
    391
    3

    987 383 2261
    Türkçe çevirisi: Kutsal Kitap'ın ilk Türkçe çevirisi, Padişah 4. Mehmet'in baş çevirmeni Ali Bey'in de katkısıyla 1666'larda sonuçlandı. Çeviri basılmak üzere Hollanda'daki Leyden Üniversitesi'ne götürüldü; çeşitli nedenlerle üniversitenin kütüphanesinde 160 yıl bekledikten sonra 19. yüzyıl başlarında bir ekip tarafından gözden geçirildi ve nihayet 1827'de o günün Osmanlı yönetiminin onayıyla Paris'te ilk basımı Arapça harflerle yapıldı.

    Çevirisi 17. yüzyılda yapılan, 19. yüzyılın ilk yarısında basılan bir metnin gerek üslup, gerekse dil açısından Osmanlıca'nın etkisinde olması kaçınılmazdı. Bu nedenle 1928'lerde başlayan Harf Devrimi, ardından gelen dildeki özleştirme çalışmaları, Kutsal Kitap çevirisinin gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu amaçla metin üzerinde yapılan Türkçeleştirme çalışmaları 1941'de sonuçlanmış ve yeni metin aynı yıl ilk kez Latin harfleriyle basılmıştır.

    Gerek Türk yazınındaki gelişmeler, gerekse hız kazanan dildeki özleştirme çalışmaları 1970'lerin sonlarında hem Kitabı Mukaddes Şirketin'i hem de diğer Hıristiyan topluluklarını daha çağdaş bir çeviri yapmaya zorladı. Kutsal Kitap çevirisinde birçok ülkede karşılaşılan durum Türkiye'de de tekrarlandı ve çeviri çabaları önce İncil üzerinde yoğunlaştı. Çeviri Vakfı'nın 1979 yılında başlatıp 1986'da sonuçlandırdığı yeni çeviriyle Kitabı Mukaddes Şirketi'nin 1980'de başlatıp 1988'de sonuçlandırdığı yeni İncil çevirisinin yanı sıra yarım kalan başka çeviri girişimleri de oldu. Bugün elimizde 1941'de gözden geçirilen İncil çevirisinin dışında 1986 ve 1988'de sonuçlanan iki çağdaş Türkçe İncil çevirisi bulunmaktadır.

    1989'a gelindiğinde, bu iki çeviriyi gerçekleştirmiş olan Kitabı Mukaddes Şirketi ile Çeviri Vakfı, Eski Antlaşma'nın çevirisi için ekiplerini birleştirmeye ve tek bir Eski Antlaşma çevirisi yapmaya karar verdi. 39 kitaptan oluşan Eski Antlaşma'nın çevirisi, üç çevirmen tarafından yapıldı ve 12 yılda tamamlandı. Bu arada İncil metni, terminoloji ve üslup açısından gözden geçirilerek Eski ve Yeni Antlaşma metinleri arasında üslup ve terim birliği sağlandı.

    Yeni Türkçe çeviride izlenen yöntem: Kutsal Kitap'ın diğer dillerde yapılan çevirileri gibi, bu çeviri de yakın işbirliği içinde çalışan bir kurul tarafından gerçekleştirilmiştir. Kurulun öncelikli amacı, Türkçe'nin doğal anlatımından uzaklaşmadan İbranice ve Grekçe metinlere sadık bir çeviri yapmaktı. 20 yıl süren titiz bir çalışmanın sonunda bu amaca ulaşıldığı kanısındayız.

    Çeviride izlenen yöntemi kısaca açıklamak istiyoruz:

    Çevirmenlerin geliştirdiği ilk taslaklar İbranice, Aramice ve Grekçe uzmanları tarafından özgün metne uygunluğu yönünden sıkı bir incelemeden geçirildi. Bu işlemlerden sonraki yeni metinler, düzeltmenler ve üslup uzmanlarınca iki üç kez gözden geçirildi. Düzeltmenlerle üslupçuların son önerileri, çevirmen, Grekçe, İbranice ya da Aramice uzmanıyla düzeltmen üslupçuların da katıldığı Çeviri Kurulu'nda görüşülüp sonuçlandırıldı. Çeviri Kurulu, yılda üç dört kez toplanarak yukarıda sözü edilen işlemlerden geçen metindeki son pürüzleri giderdi. Çeviri Kurulu'nda son kez görüşülen çeviri metni, Kurul üyelerinin görüş birliğiyle onaylanıp yayına hazır hale getirildi.

    Çeviri Kurulu, bu çalışmanın sonuçlandırılmasında emeği geçen herkese teşekkürü borç bilir. Kurul üyeleri, kendileri gibi, okuyucuların da Kutsal Kitap'ın her satır ve sayfasında Tanrı'nın sesini duymalarını ve bunun aracılığıyla yaşamlarının ruhsal bir boyut kazanmasını içtenlikle dilemektedir.
     Hristiyan Türkü mü ? Tercih Edersiniz Müslüman Arabı mı ?




  • Araplar ve Hıristiyanlar hariç Müslüman olup arap olmayanlarla ortaklık yaparım. Etiyopyalı olsun, Malezya, Endonezyalı insanlar her türlü iyidir. Zaten araplar hariç Müslüman olanlar her zaman diğer müslümanlara kardeşi gibi görür. Bakın Osmanlı zamanından en büyük kazığı Araplardan yedik ancak Hindistanlı, Afgan, Pakistanlı müslüman kardeşlerimiz bize her türlü yardımcı oldu gerek Osmanlı gerek Türkiye Cumhuriyeti zamanında.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hristiyan_Turk kullanıcısına yanıt
    Bir kaç hocanın kişisel eylemleri İslam'a bağlanamaz. İslam mükemmel ve kusursuz bir dindir ancak onu doğru anlamak gerekir.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hristiyan_Turk kullanıcısına yanıt
    Benmi vahsilesiyorum? Yok artik :)
    Ben Hz.isa ya en kucuk hakarette bile bulunmazken hasa.. Sen benim peygamberime etmedigin hakaret, kutsal kitabima sapiklik katliam gibi hakaretler yaptin. Yinede uslubumu bozmadim.

    Hiristiyan aleminde yasanmis cirkin olaylarida hep tarihi hakikatlerle orneklendirdim. Felanca soyle rivayet etmis diye uydurmadim da..

    Kuran, hayatta olan onlarca hafizin nezaretinde , onlarin tasdikleriyle yazilmistir. Bu hafizlar bizzat peygamberi gormus, ayetleri ondan duyarak ezberlemis hafizlardi. Kuranda supheye yer yoktur.

    Butun peygamberler, bozulan dinlerden sonra dunyaya gelir. Yahudilik bozuldugu, kutsal kitaplari degistirildigi icin Hz.isa ve incil gelmistir. Fakat biz incilin bugun o bozulan tevrat i kopyaladigini goruyoruz. Eski ahit ve yeni ahit..

    Hz.isa nin olumunden tam 300 yil sonra yazilmis bir kitabin dogruluguna ne kadar inanilir bilmem.
    Fakat incil, cok buyuk celiskilerle doludur. Bir ayet evet derken digeri hayir diyor. Bir ayet beyaz derken digeri siyah diyor.

    Kuranda arapca gramer hatalari varmis.. Iste bilmiyorsunki bugunku arapca Kurandan turemistir. Yani ust olan kurandir, arapca degil. :)

    Keske incildeki hata ve celiskiler olmasaydi. Fakat malesef celiskilerle dolu.
    Bir yandan lanet etmeyin derken, diger taraftan lanet hepsinin uzerine olsun diyor.
    Her cocugun gunahkar dogmasi ayri bir lanet zaten. Hani lanet etmeyin diyordu? Daha dunyaya gelirken tanri tarafindan lanetleniyoruz. :)

    Hala sorumada cevap vermedin. Neden kudusu muslumanlar yonetirken butun din mensuplari birarada yasayabiliyorda.Hiristiyanlar yonetirken diger din mensuplarini katlediyorlar?
    Neden dunyadaki hemen hemen butun soykirimlari ve zorla din degistirtmeleri hiristiyanlar yapmistir?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Hristiyan_Turk kullanıcısına yanıt
    Birmingham Üniversitesi Hristiyanlık ve İslamiyet Profesörü David Thomas, "Bu el yazmaları, İslamiyet'in kurulduğu ilk yıllara ait. Kur'an-ı Kerim, 610 ve 632 yılları arasında indirildi. Bu el yazmalarını yazan kişinin, Hz. Muhammed'le aynı dönemde yaşadığını, hatta peygamberi tanıdığını düşünüyoruz" dedi. Kur'an-ı Kerim'in bölümlerinin önce parşömen, taş, palmiye yaprakları ve develerin kürek kemikleri üzerine yazıldığını hatırlatan Thomas, kutsal kitabın daha sonra 650 yılında kitap haline getirildiğini ve üçüncü halife Osman bin Affan tarafından dağıtıldığını söyledi. British Library'deki uzmanlardan Dr. Muhammad Isa Waley, "heyecan verici bu keşfin Müslümanlar için çok büyük bir sevinç kaynağı olduğunu" söyledi.


    Kahire'de el-Meşhedü'l-Hüseynî'de muhafaza edilen Hazreti Osman mushafı tam 80 kilo geliyor ve Kuran metninin harfi harfine korunduğunu ispatlıyor. Tüm mushafların ondan koplayandığı mushaf Kufi yazısı ile yazılmış.

    Son olarak Kahire'deki Hazreti Osman mushafı IRCICA tarafından yayımlandı. İlk kez ayrıntılı olarak incelenen mushaflar Kur'an'ın okunuşu kadar yazılışıyla da değişmeden günümüze ulaştığını gösteriyor. 'Kadim nüshaları' ilk kez harf harf inceleyip yayına hazırlayan Dr. Tayyar Altıkulaç, "Bu mushaf da gösteriyor ki, Kur'an-ı Kerim sadece hafızların okuyuşları ile değil, yazısı ile de korunmuştur ve on dört asır önce nazil olup yazıldığı gibi elimizdedir." diyor.

    Bu mushaf, Kur'an'ın korunmuşluğunu gösteriyor

    Hazreti Peygamber'in vefatından sonra yalancı peygamber Müseylime üzerine yürüyen sahabe orduları Yemame'ye ulaştığında iki ordu arasında kıyasıya bir mücadele başlar. Hazreti Ebubekir tarafından görevlendirilen sahabelerin başında 'Allah'ın kılıcı' Halid ibni Velid, bulunmaktadır. Akşama doğru Müseylime, askerleriyle birlikte yüksek duvarlarla çevrili bir bahçeye sığınır. Ancak ölümden kurtulamaz. Müseylimetü'l Kezzab gailesi atlatılmıştır, ama Müslüman ordusu iki binden ziyade şehid vermiştir. Üstelik şehidler arasında en az 70 hafız-ı kurra da bulunmaktadır. Bu hadise üzerine Hazreti Ömer, Halife-i Müslimîn Ebubekir'e (r.anhüm) giderek kurraların şehadetinden duyduğu üzüntüyü ve böyle giderse bazı ayetlerin zayi olacağı hususundaki endişesini dile getirir. Kur'an ayetlerinin iki kapak arasında toplanmasını teklif eder. 23 senelik vahiy müddetince bir taraftan ezberlenen, bir taraftan da hurma dalları, ince taşlar, kürek kemikleri, deri, kumaş, tahta, çömlek parçaları gibi mevcut malzemeler üzerine kaydedilen ayetler, o zamana kadar bir araya toplanmamıştır. Fakat bazı sahabelerin kendileri için yazdıkları derlemeler vardır.

    Hazreti Ebubekir, Resulullah'ın yapmadığı bir şeyi yapmaktan çekindiği için teklife ilk başlarda uzak kalır. Hazreti Ömer'in ısrarı devam edince vahiy katiplerinden, aynı zamanda da hafız olan Zeyd ibni Sabit'i çağırır. Zeyd (ra), Hazreti Ebubekir'in tavsiyesi üzerine (sanki kendisi Kur'an'ın Resulullah'ın vefatından önce Cebrail Aleyhisselam'la mukabele ettiği halini ezberden bilmiyormuş gibi) halka ilan eder, iki şahit eşliğinde getirilen yazılı ayetleri kayda geçirir. Böylece ashabın üzerinde ittifak ettiği tam bir mushaf meydana getirilir. Hazreti Ebubekir'in vefatından sonra bu mushaf, müminlerin annelerinden Hafsa validemizde (r.anhâ) emanet kalır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mahmudhudavendi -- 16 Kasım 2015; 8:24:01 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Hristiyan_Turk kullanıcısına yanıt
    Dört incilin dili ve yazarları hakkında ortaya çıkan şüphelerin aynısı, onların yazılış tarihleri için de sözkonusu-dur. înciller ne zaman yazıldı? Hristiyan kaynakların bellirtti-ği gibi, Hz.Isa'dan çok kısa bir süre sonra mı, yoksa aradan uzun bîr zaman geçtikten sonra mı yazıldılar? Veya yazıldıkları iddia edilen tarihlerde mi yazıldılar?


    İndilerin yazılış tarihlerinin tesbit edilmesinde karşılaşılan en büyük zorluk, her incilin üzerinde yazarının adı bulunduğu halde, yazıldığı tarihin bulunmamasıdır. Eğer yazar adı ile beraber yazılış tarihleri de kitapların üzerinde


    64) M.Y.Şc]ebî,a.£.e., s. 50


    196


    bulunsa idi, fazlaca problem kalmazdı. Hz.lsa ve İncil yazan oldukları iddia edilen kişilerle çağdaş olan birçok tarihçi eserlerinde, ne Hz.lsa'dan ve ne de İndilerden söz etmemektedirler. Gould'un eserinde Hz. İsa ile çağdaş oldukları halde ondan hiç bahsetmeyen şu Romalı tarihçilerin İsimleri geçmektedir: Seneca (M.S.3-65), Petronius (öl.M.S.66), Büyük Pliny (M.S. 23-97), Juvenal (M.S.60-140), Martial(M.S.40-104), Quİntİlian (M.S. 40418), Epİctetus {M.S. 40-120), Apion (M.ö. 20-M.S.48) vb. kişiler. Ancak Genç Pliny (M.S.61-105), Tacİtus (M.S. 55-120) gibi yazarların, sadece Hristiyan toplumun varlığından bahsettikleri ifade edilmektedir. Bunlarda da indîlerden geniş olarak bahis yoktur. İki meşhur Yahudi yazar İskenderiyeli Philo (M.Ö.20-M.S.60) ile Josephus (M.S. 37-100), eserlerinde Hristiyanhklan hiç bahsetmemişlerdir. Ancak bu iki yazarın eserlerine sonradan birtakım ekler yapılmak sureti ile, sanki onlar Hristiyanlıktan bahsediyormuş gibi gösterilmek istenmiştir. Clement'in (M.S.95-140 yılları arası) Korintoslulara yazdığı mektupta, indilerden hiç bahis yoktur, sadece Pavlos'un mektubuna işaret vardır. Bu mektupta Hz. İsa'nın sözlerinin yorumlan vardır, ama onun hayatı hakkında biyografik bilgi yoktur(65}. Görüldüğü üzere çağdaş Roma tarih kaynaklarında indilerin varîığı ve onların yazılış tarihleri hakkında yeterli bilgi yoktur.


    Daha önce Pavlos'un mektuplarının înciller yazılmadan önce yazılarak kutsallık kazandıklarını belirtmiştik. Bu konu aslında çok önemlidir. Niçin Pavlos'un Mektuplan indilerden önce yazılarak kutsal yazma muamelesi görmüştür? Pavlos mektuplarını 57-62 yılları arasında yazmıştır(66). ö, yazmış olduğu mektupların Hristiyan cemaatler tarafından korundu-


    65) M. Yearsley, a.g.e., s.102


    66) R. C. Knox, a.g.e., s.177 ; E. R. Trattner.a^.e., s. 297


    197


    ğunu çok iyi biliyordu. Acaba o, bunları kutsal kitap tesis etmek gayesi ile mi yazmıştı? Bu gaye İle yazmadı ise, bunların korunup saklanmasına niçin engel olmadı?


    Dört İncilden hangisinin önce yazıldığı konusunda kesin bir sonuç alınamamıştır. Bazılarına göre İlk yazılan İncil, Matta'dır, diğer bazılarına göre ise Markos'tur(67). Matta mı önce yazıldı, yoksa Markos mu? Matta, Hz. İsa'nın öğrencilerinden, Markos ise onun öğrencilerinden değildir. Buna rağmen nasıl Markos bazıları tarafından Matta'nın önüne geçîrİlebiliyor? Yine Yuhanna, Hz.îsa'mn Havarilerinden, fakat İndilerin sıralanmasında onun İncili dördüncü sırada yer alıyor. En azından Havari olmadığı bilinen iki kişinin incili, nasıl Havari Yuhanna'nm incilinin önüne konulabiliyor? Bazı Hristiyan ilim adamları Matta'nın, Logiayı M.S. 50 yılında, Markos'un da İlk İncilini 55-75 yılları arasında yazdığım söylüyor!ar(68). Hristiyan müfessir Lowther Clarke'ye göre Markos İncili 65 yılında, Matta İle Luka, 80-90 yılları arasında, Yuhanna İse 100'lü yıllarda yazılmışlardır{69). Art-hur Headlam, Markos'un 60 yılından önce, Matta'nın, 70 yılı civarında, Luka'nın 64 yılından sonra yazıldığının rivayet edildiğini, ancak bu İndilerin belirtilen tarihlerden çok daha geç yazıldıklarını söylüyor(70). Raymond C.Knox'a göre, Matta 70 yılından az sonra, Luka 80 yılından sonra, Yuhanna ise 80 ile 120 yılları arasında yazı imiş ti r(71).


    67) W. K. Lowlher Clarke, a.g,e,,s. 685


    68) R. C. Knox, a.g.e., s.179


    69) W. K- IxıwtherClarke,a.£.e., s.685


    70) A. C. Headlam, a .g. e., s.19


    71) R. C. Knox, a.g.e., s. 182


    198


    İndilerin yazılış tarihleri hakkında ittifak sağlayan iki müellif dahi yok gibidir. Bu kitapların ne zaman kaleme alındıkları konusunda herkes ayrı ayrı rakamlar vermektedir. Hristiyan kaynağı Mürşidü't-Talibinde Markos İncilinin 61 yılında yazıldığı ifade edilirken, Hristiyan araştırmacı Horn'a göre Markos İndli, 56 veya 60, yahut 63 yıllarında yazılmış olabilir. Hristiyan araştırmacı Bost'a göre Luka incili, 58-60 yılları arasında yazılmıştır. Bu İncil Horn'a göre 53 veya 63, yahut 64 yıllarında yazılmış olabilir. Bost'a göre Yuhanna İncili, 95-97 yıllan arasında yazılmıştır. Horn'a göre Yuhanna İncili 68-70 yıllan arasında veya 89 yılında, yahut 98 yılında yazılmış olabilir. Diğer bir Hristiyan müellif Cercis Zevin'e göre bu İncil, 96 yılında kaleme alınmıştır. Mürşidü't-Talibin ise bu İncilin 65-98 yıllan arasında yazılmış olabileceğini İleri sürüyor(72). W.Durant'a göre Matta İndli 85-90 yıllan arasm-da, Markos İncili ise 65-70 yılları arasında yazılmıştır(73).


    Batıh araştırmacı Schuyler Brown, Markos ve Luka'da yer alan Kudüs'ün tahribi kehanetinin esasında bir kehanet olmadığını{74), aslında yazarların Kudüs'ün tahribim gözleri İle gördükten sonra ona bir mudze ve kehanet havası vererek İndilerinde yer verdiklerini, onların bu olayı İndilerinde aktarmalarının, aslında bu İndilerin yazılış tarihini ele verdiğini ve bu tarihin hiçbir şekilde Kudüs'ün tahribinden önce olamıyacağını belirtiyor. Ona göre Markos 70 yılında, muhtemelen tahripten hemen sonra. Matta iîe Luka, 70 yılından sonra y azılmışlardır (75).


    72) M. Y.Şelebî,ü.g.e., s. 44-48


    73) M. Ş.Şitivî,a.£.e.,s.5Û


    74) Kitab-ı Mukaddes, Markos. 13: 2 -Jjıka, 21 : 20


    75) Schuyler Broıvn, The Origins of Christiaıtity, A Historical İntroduc -tion ta the New Tesıament, New York, 1984, p. 22-23


    199


    Bu dört incil ne zaman yazılmışlardır? Eski ve yeni hiçbir araştırmacı bu konuda kesin birşey söyleyememektedir. Burada kesin olarak bilinen bir nokta vardır. Bu İndiler, Hz. İsa'dan en az 25-30 sene sonra kaleme alınmışlardır. Pavlos'un Risalelerinin, İndilerin önüne geçirilmesi ve bu kitapların Hz. İsa'dan bu kadar sonra yazılmaları İndilere duyulan güveni sarsmaktadır. Ortalama olarak Hz. İsa ile İndiler arasında 35-40 yıllık bir boşluk vardır. İnsanlar arasında sadece üç sene gibi çok kısa bir süre kalan Hz.îsa'nın yaptıklarının, otuzbeş sene sonra yazılması sırasında unutmalar, değişmeler ve yanılmalar olamaz mı? Bu süre her ne kadar bazı Hristiyan müelliflere göre çok uzun ve unutmak için kâfi bir süre sayılmasa da, aslında durum onların dedikleri gibi değildir. Hristiyan inancına göre Hz.İsa, öğrendlerine kendi hayatını ve sözlerini yazmalarını emretmemiş, kimseyi bu tür bir görevle görevlendirmemiş, bu yüzden o sırada kimse böyle bir hazırlık yapmamış, gördüklerini, duyduklarını ileride yazacakmış gibi dikkatlice İnceleyip hafızasına kaydetmemiştir. Bazılarına göre durumun böyle olmasına tesir eden esaslı bir sebeb var. Başta Hz.İsa olmak üzere bütün Hristiyanîar, Hz.îsa'nın öldükten kısa bir süre sonra geri gelip "Tanrının Kralhğı"nı tesis edeceğine inanmakta idiler. Uzun süre bu beklenti içinde olan ilk dönem Hristİyanları, gelen giden olmadığını görünce 30-35 senelik bir aradan sonra "Hz.İsa geri gelmedi, bari onun sözlerini yazalım" diyerek İndileri yazmaya başladılar. Belki başlangıçta bir hazırlık olsaydı bu 30-35 yıllık arayı telafi mümkün olabilirdi, ama başlangıçta kimsenin beklemediği birşey, uzun bir bekleyiş döneminden sonra gündeme gelince bu boşluğu telafi etmek çok güçleşmiştir.


    İndilerin verdiği bilgiye göre Hz.İsa, dünyada olduğu sıradfe bütün Hristiyanîar, daha kendi nesilleri yok olmadan, dünyanın sonunun geleceğine inanıyorlardı. Onlara göre Hz.


    200


    isa'nın çarmıha gerilmesinden kısa bir süre sonra büyük felaketler olacak, Hz.îsa "Tarı'mn Krallığı"nı kurmak üzere geri gelecek, dünyanın sonu gelecek, herkes cezasını çekecek. Kimsenin bundan başka bir beklentisi yoktu, kimse ilerde Hz.îsa'nın sözlerine İhtiyaç duyulacağını bilmiyordu. Ama o kişinin yakında olacak dediği şeylerin hiçbiri gerçekleşmeyince bazı öğrencileri, birdenbire onun sözlerini, mucizelerini, vaaz ve nasihatlerini, anlattığı meselleri ve hayatım yazmaya koyuluyorlar. Bu şartlar altında sağlıklı bir rivayet ve nakil mümkün olabilir mi? Onlar bu kadar hazırlıksız ve tedbirsiz başladıkları bu işte bazı şeyleri unutmuş olamazlar mı, bazı şeyleri yanlış hatırlayamazlar mı? Bunun mümkün olduğu ve gerçekte bunların meydana geldiği İndiler arasında görülen farklılık ve çelişkiden kolayca anlaşılmaktadır. Bu yorum mu-harref İndilerin yazmış oldukları şeylere dayanılarak yapılan bir yorumdur. Gerçekte Hz. İsa hakkında "Yakında geri geleceğim" dediği halde geri gelmedi, dolayısı ile onun söylediği şeyler vukua gelmedi demek doğru değildir. Yanlışlık onda değil, muharref tacillerdedir.


    İşin tekrar başına dönerek İncil yazarlarının durumuna yeniden bir göz attığımızda, Hristiyan müelliflerin onlar için "görgü tanıkları" dediklerini görürüz. Yani onlar, bizzat gözleri ile gördüklerini, kulakları İle işittiklerini yazmışlardır. Onların bu iddiasına rağmen, en az iki İncil yazarının görgü tanığı olmadığı açıkça biliniyor. Markos ve Luka, direkt olarak Hz.İsa'ya öğrenci olmadıklarından, bunların bizzat görgü tanığı olarak gözleri ile gördüklerini ve kulakları ile işittiklerini yazmaları mümkün değildir. Öyleyse bu iki yazan Hz. İsa'ya ulaştıran senet silsilesi nedir? Bunlar kimler kanalı İle bu haberleri almışlardır? Bunların ravileri kimlerdir? Ne adı geçen yazarlar ve ne de diğer Hristiyan kaynaklar bu konuda


    201


    hiçbir bilgi vermemektedir. Diğer iki İncilin yazarları, iddia edildiği gibi Havari deği! iseler, bu sorular onlar için de sorulabilir. Onlar kendilerini Hz.îsa'ya ulaştıran bir rivayet silsilesine sahip mi idiler? Eğer sahip idiler ise bu silsile kimlerden oluşmuştu?


    Yazar Yuhanna, incilinde Hz.İsa'nm çarmıha gerilme olayını anlatırken, kendisinin Zebede oğlu Havari Yuhan-na'dan başka bir Yuhanna olduğu intibaını uyandıran bir anlatım tarzı sergiliyor. O, bu konuyu şöyle naklediyor : "Isa Taberiye denizi kenarında yine şakirtlere kendini gösterdi. Simun Petrus, Didimos denilen Tomas, Galilenin Kana şehrinden Natanel, Zebedi'nin oğulları ve onun şakirtlerinden ikisi ile birlikte idiler."(76). Burada Zebedi oğullan ile kasdedilen Yuhanna ile Yakub'dur. Bu ifadelerin içinde geçtiği incil, eğer Zebedi oğlu Yuhanna'nın yazdığı incil olsaydı, herhalde yazar burada "ben ve kardeşim" tabirini kullanırdı. Halbuki sanki yazarın kendisinin, bu Zebedi oğlu Yuhanna ile alakası yokmuş gibi "Zebedi'nin oğulları" diye onlardan gaip (üçüncü tekil şahıs) sığası ile bahsediyor. Bu İfadeler Yazar Yuhanna'nın, Zebedi oğlu Havari Yuhanna olmadığını ele vermektedir.


    XîX. yüzyıldan İtibaren Batıda konu üzerinde yapılan araştırmalar neticesinde bugünkü Yuhanna İncilinin yazarının. Havari Yuhanna olmadığı ortaya konmuştur. Bu görüsü ilk olarak ileri sürenler "Tübingen Okulu" mensupları olup bunların başında Baur vardı. Baur ve arkadaşlarına göre, ikinci yüzyılın ortalarında sürgünde doğan bir Yahudi Hristi-yan (isminin Yuhanna olduğu tahmin ediî'yor), kendi yazdıklarına güven ve itimad sağlamak için, kitabının başına Havari Yuhanna'nın ismini yazmıştır. Baur'un bu iddiasına karşılık, diğer bazı araştırmacılara göre bu İncil, bu kadar erken


    76) Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna,2\ : 2


    202


    dönemlere (Baur'a göre İkinci yüzyılın ortalan) ait olamaz. Çünkü bu Incilde iskenderiye felsefe okulunun bir takım Helenistik fikirleri, özellikle Plotinos'un (M.S. üçüncü asrın sonlan) fikirleri yer almaktadır(77). Dolayısı ile en iyimser bir tahminle bu incil, üçüncü asrın sonlarına doğru yazılmış olmalıdır. Durum bu şekilde olunca Matta, Markos ve Luka gibi, Yuhanna'nm da görgü şahidi olarak incilini yazmış olduğu ifadesi askıda kalmaktadır.


    Hristiyanlıkta Hz.İsa'nm varlığı bir bütün olarak vahiy kabul edilmekle beraber o, Havarilerine, diğer öğrencilerine ve kitap yazarlarına görme ve duyma olmaksızın vahyeden bir Tanrı durumunda değildir. Hristiyanlıktaki vahiy ve ilhamın ana kaynağı Hz.Isa'nın hayatı ve sözleridir. Kimse incil ve Risale yazarlarının, Hz. İsa'yı görmeden, sözlerini işitmeden, onun hayatını, vaaz ve nasihatlerini sadece vahiy kanalı ile yazdıklarını iddia etmiyor. Hristiyanlar, yazarların görgü tanıkları olarak hadiselere şahit olduklarını, Hz. isa'nın yaptıklarını gözleri ile gördüklerini, onun söylediklerini kulakları ile işittiklerini, bundan sonra onlardan akıllarında kalanları yazdıklarını söylemektedirler. Hristiyan ilim adamlarına göre yazarlar. İndileri yazarlarken, kendi insiyatiflerini kullanmışlar ve diğer kaynaklardan da istifade etmişlerdir. Bu yazarların, hem vahiy ürünü olarak yazdıkları iddia edilecek, hem de bunların vahyin ana kaynağı dışındaki diğer kaynaklardan da istifade ettikleri söylenecek, bunu mantığın kabul etmesi mümkün değildir. Eğer bu iddia doğru ise, vahiy ürünü oian İndilere, vahiy dışı diğer kaynaklardan bazı şeylerin İlâve edildiği açıkça itiraf edilmiş olmaktadır. Hristiyanlar, İncii yazarlarına gelen vahiy ve ilhamı bu ithamdan kurtarmak için bambaşka bir yorum yapmaktadır-


    77) G. P. Rsher, a.g.e., s. 33,120


    203


    lar. Oniara göre, yazarlara gelen vahiy veya ilham, dikte ettirici bir vahiy veya ilham değildir, bu vahiy onların gördüklerini, duyduklarını ve başkalarından aldıkları bilgileri yazarken bu yazarları hata etmekten koruyan bir vahiydir. Mademki durum böyledir, öyleyse İndiler arasında neden bu kadar farklılıklar ve çelişkiler vardır? Hata etmekten, yanlış yazmaktan koruyan vahiy, niçin ortaya çıkan bu çelişkilere engel olmamıştır?


    İndiler ve Risaleler bütünü ile HzJsa'nın hayatına ve sözlerine yöneldiklerine göre bunların esas ana noktası, Hz. İsa'nın yaptıkları ve söylediği şeyler olmalıdır. Bu sözlerin ve hadiselerin hatasız ve eksiksiz aktarılması esas olduğu halde, neden bunların yazılması ondan an az 25-30 sene geciktirildi? Niçin Hz.İsa kendisi dünyada iken, daha Önce Hz. Musa'nın yaptığı gibi yaparak bunları kaleme almadı? En azından onun dünyadan ayrılışından hemen sonra bu yazma işine başlana-maz mıydı? Onları yazmaya o zamanlarda ihtiyaç yok idi ise, neden daha sonraları bu ihtiyaç hasıl oldu? Bu soruya "Görgü tanıklarının azalmaya başlaması yüzünden bunların yazılmasına ihtiyaç hasıl oldu" şeklinde bir cevap verilebilir. Ama zaten yazarların bir çoğu görgü tanığı değil, üstelik ruhu'l-kudüs her zaman onlarla beraber olup, Hz. İsa hakkında konuşurken onları sürekli hatadan alıkoyacağına göre, bu bir gerekçe olarak öne sürülemez. Haydi bunu bir mazeret kabul edelim. Hz.İsa ile İndiler arasındaki 25-30 yıllık boşluk ne olacak? Bu zaman zarfında unutulan, yanlış hatırlanan şeyler olamaz mı? Zamanın geçmesi ve görgü tanıklarının yok olması ile bu tehlikeler söz konusu olabiliyorsa ve ilham ve vahiy bu tehlikeleri ortadan kaldırarnıyorsa, 25-30 yıllık zaman boşluğunda bu tehlikeyi vahiy veya ilham nasıl engelleyecektir? Kaldı ki bazı Batılı araştırmacıların yaptıkları


    204


    tesbitlere göre, bugün elde mevcut olan en eski İndi ile Hz. isa'nın zamanı arasındaki boşluk, 25-30 sene değil en azından üç asırdır. Bu boşluğu bir rivayet silsilesi île doldurmak tamamen imkânsızdır. Çünkü böyle bir silsile yoktur.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • 
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.