Şimdi Ara

Ebu s-Su'ûd Efendi'nin Yunus Emre Hakkında ki düşüncesi (2. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
32
Cevap
0
Favori
1.575
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Şeriat Sucuğu


    quote:

    Orijinalden alıntı: Voronej




    Vay be şaşırdım.

    teşekkürler.

    video linkimi de koyman mümkün mu acaba.

    http://www.youtube.com/watch?v=6-dIIHxVVqI




  • Yunus Emre kesinlikle büyük şairdir. Ama Yunus Emre'de de Hayyam'da olduğu gibi bir durum vardır. Şu an Yunus Emre'ye ait olduğu sanılan yanlış hatırlamıyorsam dört yüz kadar şiir olması lazım. Lakin bu şiirlerin hepsini Yunus Emre yazmış değildir. Pek çok başka şairin, en az beş-altı tane, kendi yazdıkları şiirleri Yunus Emre namıyla kaydettikleri bilinir/sanılır. Mesela Faruk Kadri Timurtaş yayınladığı divanda tespit ettiği otuz kadar şiirin Yunus Emre'den sonra yaşamış ama Yunus mahlasını kullanmış bir şaire ait olduğunu söyler. "Sordum sarı çiçeğe" de bunlardan birisidir mesela. O yüzden tam olarak Yunus'un ne yazdığını bilmeye pek imkan yoktur. Yalnız dikkatimi çeken husus şu ki "Aşkın aşıklar öldürür, aşk denizine daldırır, tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni" diyen bir adam var. Bu adam aynı zamanda "Kıl gibi köprü gerersin geç deyü/ Gel seni sen tuzağımdan seç deyü/ Ya düşer, ya dayanır, yahut uçar/ Kıl gibi köprüden adem mi geçer" diyebilir mi? Bu ne biçim tezattır? Hangisi gerçek Yunus Emre'dir? Bana kalırsa "aşkın aşıklar öldürür" diyen kişdir. Ve gene bana kalırsa aslında kendisinin olan şiir sayısı da olsa olsa yüz falandır. Ciddi oturup bu konuda araştırma yapmadım ama tahmini sayı söylüyorum.

    Ama benim en gıcığıma giden şeylerden birisi de şimdiki bazı kişilerin, ki onların kim olduğunu iyi biliriz, Yunus Emre gibi büyük şairleri kullanarak Vahdet-i Vücut saçmalığını, ki alt tarafı bir felsefe akımıdır, gerçek İslam diniymiş gibi göstermeye çalışmasıdır. Mesela Sinan Yağmur denen zat. Mübarek adam beş senede on beş kitap yazdı. Her birisi de yüzbinler sattı. Aslında bazen düşünüyorum da kandırılmaya bu kadar meraklı, kendisi tek birşey bile düşünemeyen bu kadar insan varken bu çektiklerimiz bize revadır gibi.

    Ek Açıklama: Büyük şairlerden kasdım mesela Hafız Şirazi'dir. Geçenlerde birisiyle bir tartışma yaşadım. Adam Hafız Şirazi'yi ömründe benden duydu ilk defa. Bir beyitini söyledim. Hemen atıldı; "bak işte burada tasavvuftan bahsediyor. Şarap ilahi aşktır" falan diye. Artık bana duymaktan gına gelen şeyler. Neymiş, şarap ilahi aşkmış. E sen öyle düşünecek olduktan sonra zaten her şiir tasavvufi her şair ehl-i tasavvuf olur.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: E-Nazmi

    Yunus Emre kesinlikle büyük şairdir. Ama Yunus Emre'de de Hayyam'da olduğu gibi bir durum vardır. Şu an Yunus Emre'ye ait olduğu sanılan yanlış hatırlamıyorsam dört yüz kadar şiir olması lazım. Lakin bu şiirlerin hepsini Yunus Emre yazmış değildir. Pek çok başka şairin, en az beş-altı tane, kendi yazdıkları şiirleri Yunus Emre namıyla kaydettikleri bilinir/sanılır. Mesela Faruk Kadri Timurtaş yayınladığı divanda tespit ettiği otuz kadar şiirin Yunus Emre'den sonra yaşamış ama Yunus mahlasını kullanmış bir şaire ait olduğunu söyler. "Sordum sarı çiçeğe" de bunlardan birisidir mesela. O yüzden tam olarak Yunus'un ne yazdığını bilmeye pek imkan yoktur. Yalnız dikkatimi çeken husus şu ki "Aşkın aşıklar öldürür, aşk denizine daldırır, tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni" diyen bir adam var. Bu adam aynı zamanda "Kıl gibi köprü gerersin geç deyü/ Gel seni sen tuzağımdan seç deyü/ Ya düşer, ya dayanır, yahut uçar/ Kıl gibi köprüden adem mi geçer" diyebilir mi? Bu ne biçim tezattır? Hangisi gerçek Yunus Emre'dir? Bana kalırsa "aşkın aşıklar öldürür" diyen kişdir. Ve gene bana kalırsa aslında kendisinin olan şiir sayısı da olsa olsa yüz falandır. Ciddi oturup bu konuda araştırma yapmadım ama tahmini sayı söylüyorum.

    Ama benim en gıcığıma giden şeylerden birisi de şimdiki bazı kişilerin, ki onların kim olduğunu iyi biliriz, Yunus Emre gibi büyük şairleri kullanarak Vahdet-i Vücut saçmalığını, ki alt tarafı bir felsefe akımıdır, gerçek İslam diniymiş gibi göstermeye çalışmasıdır. Mesela Sinan Yağmur denen zat. Mübarek adam beş senede on beş kitap yazdı. Her birisi de yüzbinler sattı. Aslında bazen düşünüyorum da kandırılmaya bu kadar meraklı, kendisi tek birşey bile düşünemeyen bu kadar insan varken bu çektiklerimiz bize revadır gibi.

    Ek Açıklama: Büyük şairlerden kasdım mesela Hafız Şirazi'dir. Geçenlerde birisiyle bir tartışma yaşadım. Adam Hafız Şirazi'yi ömründe benden duydu ilk defa. Bir beyitini söyledim. Hemen atıldı; "bak işte burada tasavvuftan bahsediyor. Şarap ilahi aşktır" falan diye. Artık bana duymaktan gına gelen şeyler. Neymiş, şarap ilahi aşkmış. E sen öyle düşünecek olduktan sonra zaten her şiir tasavvufi her şair ehl-i tasavvuf olur.

    Ete kemiğe büründüm …. Yunus diye göründüm.
    Sıyırın eti kemiği, işte onun sesi, işte onun kendisi.
    Ol kadiri kün feye kün, lutfedici sübhan benem.
    Kesmeden rızkı veren cümlelere sultan benem.
    Nutfeden Adem yaradan, yumurtadan kuş türeten.
    Kudret dilini söyleten, zikreyleten sübhan benem.

    Hem batinem hem zahirem, hem evvelem hem ahirem.
    Bu cümlesini yaratıp tertib eden Yezdan benem.
    Yoktur anda tercüman, andaki iş bana ayan..
    Bin bir adı vardır bir adı da Yunus, ol sahibi Kur’an benem.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Voronej

    quote:

    Orijinalden alıntı: E-Nazmi

    Yunus Emre kesinlikle büyük şairdir. Ama Yunus Emre'de de Hayyam'da olduğu gibi bir durum vardır. Şu an Yunus Emre'ye ait olduğu sanılan yanlış hatırlamıyorsam dört yüz kadar şiir olması lazım. Lakin bu şiirlerin hepsini Yunus Emre yazmış değildir. Pek çok başka şairin, en az beş-altı tane, kendi yazdıkları şiirleri Yunus Emre namıyla kaydettikleri bilinir/sanılır. Mesela Faruk Kadri Timurtaş yayınladığı divanda tespit ettiği otuz kadar şiirin Yunus Emre'den sonra yaşamış ama Yunus mahlasını kullanmış bir şaire ait olduğunu söyler. "Sordum sarı çiçeğe" de bunlardan birisidir mesela. O yüzden tam olarak Yunus'un ne yazdığını bilmeye pek imkan yoktur. Yalnız dikkatimi çeken husus şu ki "Aşkın aşıklar öldürür, aşk denizine daldırır, tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni" diyen bir adam var. Bu adam aynı zamanda "Kıl gibi köprü gerersin geç deyü/ Gel seni sen tuzağımdan seç deyü/ Ya düşer, ya dayanır, yahut uçar/ Kıl gibi köprüden adem mi geçer" diyebilir mi? Bu ne biçim tezattır? Hangisi gerçek Yunus Emre'dir? Bana kalırsa "aşkın aşıklar öldürür" diyen kişdir. Ve gene bana kalırsa aslında kendisinin olan şiir sayısı da olsa olsa yüz falandır. Ciddi oturup bu konuda araştırma yapmadım ama tahmini sayı söylüyorum.

    Ama benim en gıcığıma giden şeylerden birisi de şimdiki bazı kişilerin, ki onların kim olduğunu iyi biliriz, Yunus Emre gibi büyük şairleri kullanarak Vahdet-i Vücut saçmalığını, ki alt tarafı bir felsefe akımıdır, gerçek İslam diniymiş gibi göstermeye çalışmasıdır. Mesela Sinan Yağmur denen zat. Mübarek adam beş senede on beş kitap yazdı. Her birisi de yüzbinler sattı. Aslında bazen düşünüyorum da kandırılmaya bu kadar meraklı, kendisi tek birşey bile düşünemeyen bu kadar insan varken bu çektiklerimiz bize revadır gibi.

    Ek Açıklama: Büyük şairlerden kasdım mesela Hafız Şirazi'dir. Geçenlerde birisiyle bir tartışma yaşadım. Adam Hafız Şirazi'yi ömründe benden duydu ilk defa. Bir beyitini söyledim. Hemen atıldı; "bak işte burada tasavvuftan bahsediyor. Şarap ilahi aşktır" falan diye. Artık bana duymaktan gına gelen şeyler. Neymiş, şarap ilahi aşkmış. E sen öyle düşünecek olduktan sonra zaten her şiir tasavvufi her şair ehl-i tasavvuf olur.

    Ete kemiğe büründüm …. Yunus diye göründüm.
    Sıyırın eti kemiği, işte onun sesi, işte onun kendisi.
    Ol kadiri kün feye kün, lutfedici sübhan benem.
    Kesmeden rızkı veren cümlelere sultan benem.
    Nutfeden Adem yaradan, yumurtadan kuş türeten.
    Kudret dilini söyleten, zikreyleten sübhan benem.

    Hem batinem hem zahirem, hem evvelem hem ahirem.
    Bu cümlesini yaratıp tertib eden Yezdan benem.
    Yoktur anda tercüman, andaki iş bana ayan..
    Bin bir adı vardır bir adı da Yunus, ol sahibi Kur’an benem.

    Yazdığın şey meşhurdur ama bazı satırları hece ölçüsüne uymuyor ve enteresandır ki elimdeki Divanında da yok. Ama ilk önüme gelen yerden birkaç beyit yazayım istersen;

    "Çalab, Adem cismini toprakdan var eyledi
    Şeytan geldi ademe tapmaga ar eyledi"

    "Biz bizi bilmez idik bizi Yaradan eyledi
    Aşikara bizi kıldı kendi pinhan eyledi"

    "Gel imdi miskin Yunus nen var yola harceyle
    Gördüm elinden gider bu dünyanın varlığı"

    "Nice besleyesin bu kadd ile kameti
    Düşdün dinya zevkine unutdun kıyameti"

    "İşbu söze Hakk tanıkdır bu can gövdeye konukdur
    Bir gün ola çıka gide kafesden kuş uçmuş gibi"

    Rastgele baktığım şeyler bunlar. Kendi yazdığınla arasındaki farkı görebiliyor musun? Kendini Allah olarak gören bir kişi kıyameti unutmayı kendine dert eder mi?




  • Kıyamet zaten Kıyam etmekten gelir, ayağa kalkmak uyanmak anlamında. Kıyam edemeyen birisi zaten kendisini haktan ayrı sanacaktır derdi de Allah'ın derdi değil nefsinin derdi olacaktır.

    Büyük bir zata sorarlar elinde kudret olsaydı ne yapardın diye, şöyle cevap verir benim zaten her istediğim oluyor. Nasıl böyle bir şey olacağını şaşarak sorarlar şöyle yanıtlar; ben kendi nefsi isteklerimden vazgeçtim ve Allah'ın dilediği şeylere razı geldim bundan dolayı onun dileğinin üzerinde istek olamaz, olmadığı içinde hoşnutsuzluk olamaz. Burada çok ince bir nokta vardır iyi anlamak lazım hatta anlamak insan zihni ile çok zordur tecrübe etmek sınamak lazımdır. Evet Yunus Emre belki her şiirini kendisi söylemedi, yani söyleyen kendisi değildi. Söyleyene değil söyletene bak demişler. Denizde ki dalgaların heybetine bakarak bu cesaretlenmeyi denizin kendisinden ayrı bir başkaldırış olarak düşünmek doğru değildir. Zihin ya 1 der ya 2 , bu iki olasılık dışında bir şeyi kabullenemez. Zaten kerametler insanda genellikle kendiliğinden hasıl olan yeteneklerdir, nefis perdesinin kalkmasıyla yaratıcılık özelliği ortaya çıkar ve olmadık işler olmaya başlar, çoğu kişi bunu azda olsa yaşamıştır çok istediğimiz bir şeyin birden bire gerçekleşmesi gibidir.

    Yunus Emre bazı şiirlerinde dine değil yobazlara serzenişte bulunmaktadır, Mevlana da siz müslüman iseniz ben değilim demiştir. Hz. Ali ben görmediğim Allah'a inanmam diye ne güzel söylemiştir. Aslında her söylem farklı yönlere çekilebilir, kalıplarla uğraşıp kısır döngüye girmek yerine bütün inancını O'nu görmeye adayan bir insan muhakkak Allah'a ulaşacaktır. Allah'ı gören birisi ise benlikten zaten bahsedemez, benlik yok olur bütünlük su yüzeyine çıkar. Benliğin olmadığı bir dünyada nasıl olur da Ben Allah'ım diyemezsiniz ki. Çünkü Allah birdir sizin yüceliğiniz zaten O'nun yüceliğinin bir parçası bir uzantısıdır. İşte "Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" Ayeti bunun en büyük delilidir.




  • Osmanlı'da resim ve heykel dine aykırı olduğu için yasaktı.Dinlerde koyuluğun sınırı yoktur.Mesela hristiyanlıkta resim yapabilirdin ama sadece dini resimler yapabilirdin.Bu nedenle Da Vinci tablolarına gizli mesajlar eklemiştir.Hristiyanlıkta insan bedeni kutsal görülürdü ve ölüye dokunmak yasaktı.Da Vinci gizli gizli cesetlero incelemiş ve tıp bilimine önemli katkılar sağlanmıştır. 1750'lerde bile eğer hristiyan bir kadın kocasını aldatırsa cezası ölümdü.Bu nedenlerden dolayı insanlar inançlarında özgür olmalıdır ve herkes birbirinon inancına saygı göstermelidir.
    Dinin sosyal yapıya egemen olduğu bütün toplumlara bakım hiç birisinde toplumsal barış yoktur.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Arkadaşlar bazı büyük zatlar Allah aşkıyla kendilerinden geçmişler ve bu sarhoşlukla çok aykırı cümleler sarfetmişlerdir.Bunlar bizim erişebileceğimiz makamlar değillerdir.Ve de sıradan insanların anlayabileceği hadiseler değildir.Bu yüzden bu kişilerin çoğu ya toplum tarafından linç edilmiş ya da asılmıştır.Cüneyd Bağdadi,Hallaçlı Hüseyin Mansur gibi zatlar bunlara örnek verilebilir.Bu büyük insanlar bazen ilahi aşkla coşmuşlar "Ben Allahım" , "Allah benim sarığımın içindedir." gibi cümleler kullanmışlardır.Tahmin ediyorumki Yunus Emre de buna benzer şeyler yaşamıştır.Bu sebeple Yunus Emre'ye bir Hayyam benzetmesi yakıştırmak da hiç doğru değildir.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Renuu

    Arkadaşlar bazı büyük zatlar Allah aşkıyla kendilerinden geçmişler ve bu sarhoşlukla çok aykırı cümleler sarfetmişlerdir.Bunlar bizim erişebileceğimiz makamlar değillerdir.Ve de sıradan insanların anlayabileceği hadiseler değildir.Bu yüzden bu kişilerin çoğu ya toplum tarafından linç edilmiş ya da asılmıştır.Cüneyd Bağdadi,Hallaçlı Hüseyin Mansur gibi zatlar bunlara örnek verilebilir.Bu büyük insanlar bazen ilahi aşkla coşmuşlar "Ben Allahım" , "Allah benim sarığımın içindedir." gibi cümleler kullanmışlardır.Tahmin ediyorumki Yunus Emre de buna benzer şeyler yaşamıştır.Bu sebeple Yunus Emre'ye bir Hayyam benzetmesi yakıştırmak da hiç doğru değildir.

    "Allah aşkıyla kendilerinden geçmişlerdi" falan diyerek açıklayamazsın şirki. Her ne şekilde olursa olsun "Ben Allah'ım" demek şirktir. Hallac-ı Mansur sapıktır. ""bizim gibi sıradan insanlar" anlayamaz" demek de sağolsunlar Müslüman görünüşlü, sapkın, iptidai kabile fikriyatının on bir senede Türkiye'yi ele geçirmesinin sonucudur. Sizi böyle böyle kandırıyorlar.




  • Hallac-ı Mansur'un kıssasını okumanızı öneririm.
  • Ha doğru biz koyunuz zaten :) Tartışmaya bile girmeyeceğim.Azıcık araştırsanız demeye çalıştığımı anlarsınız.Fakat bu at gözlükleriyle ve de siyasetin örümceklediği kafalarla bunu anlamak zor :)
  • Ebu s-Su'ûd Efendinin medresede pozitif bilimleri yasaklatıp sadece dini ilimlere izin verdiğini duymuştum

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • İlgili soru ve cevap

    MES'ELE : Bir zaviyenin mescidinde eşhâs-i muhtelife ile müştehi
    oğlanlar muhtelit olup, envâ'-i teganniyât ile tevhîd ederlerken
    tevhidi tağyir edip gâh "dil-i men" gâh "can-ı men" deyip
    gâh heyt "sen bir ulu sultansın canlar içinde cansın, çün iyan gördüm
    seni pinhan kapısı değü" deyip, gâh heyt "cennet cennet dedikleri
    bir ev ile birkaç huri, isteyene ver sen anı bana seni gerek
    seni" deyu göğüslerin döğüp evzâ'-i garibe ettiklerinde, ehâlî-i
    mahalleden ba'zı kimseler zâviye-i mezbûreye şeyh olan Zeyde
    "bu makûle evzâ' niçin ettirip razı olursun" dediklerinde Zeyd "ne
    lâzım gelir (10) j ^ j . . . J Vl ,_piVl_j ^J-l c-iii- Uj demekle cevap
    verse şer'an Zeyd-i mezbûra ne lâzım olur?
    ELCEVAP : Evzâ' ve dkvâl-i mezbûre kemal mertebe fuhş olduğundan
    gayri, cennet hakkında dedikleri kelime-i şeni'a küfr-i
    sarihtir, katilleri mubahtır, şeyhleri olan bî-din hikâyet olunan
    akvâl ü ef'âle "mübaşeret dahi ederse ne lâzım gelir" demekle
    kâfir olduğundan gayri, ol kabâyihi ibâdet kabilinden addedip
    âyet-i kerîmeyi ana delil getirmekle tekrar kâfir olur, bu itikattan
    rücû' etmezse katilleri vacip olur. (B.32Jfb)



    Şeyhülislam Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16 Asır Türk Hayatı
    M. Ertuğrul Düzdağ




  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.