Şimdi Ara

dünyanın en uzun fıkrası üşenmeyenlere :) (2. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
35
Cevap
0
Favori
8.377
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • 3...2...

     dünyanın en uzun fıkrası üşenmeyenlere :)
  • Okumadım pişman değilim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • İki kadın sessizce oturmuşlardı.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Şu üsteki fıkra devletin gizli sırları, yeni gizli projeleri olsa okumam.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sudolfin -- 22 Ağustos 2012; 11:40:10 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: melihyildiz

    herşey çok güzelde bence en uzun fıkrası diil çünkü ben daha uzununu biliyorum

    ama yazmaya üşeniyorum wallaa

    bir siteden al kopyala yapıştır :D
  • o ismi şöyle hatırlıyom:

    bora
    bora
    rambo
    desterambo
    dele
    dele
    pinki
    pişto
    bağıara
    bağıra
    pişto
    pinko
  • Okudum ve güldüm
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Frank Lapidus

    quote:

    Orijinalden alıntı: SudaEriyenAspirin

    Songül Karlı videosunu arıyordum. Nerden geldim buraya?

    idare edin hocam

    />


    Sağol
    Denedim çalışıyor.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • riki
    riki
    rambo
    rambo
    reste
    rambo
    bara
    bara
    pişti
    piko değilmiydi o
  • OKUMAYIN!!!!!!!BİRBİRBİR111111!!!
  • yeminlen bunu ilkokulda 4. yada 5. sınıfta kızın biri anlatmıştılan. yalnız ismi o muydu bilmiyorum ama hatırladığım kadarıyla "barabarapişkomişko" gibi bişeyler diyordu.
    onu hatırlattınlan bana.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Orman Muhafızı Will

    BU DAHA UZUN
    UFO NURİ
    Babama yalan söyleyip eve bilgisayar aldırmaya niyetliydim;
    “- Lisedeki bütün arkadaşlarımın evlerinde bilgisayar var baba.Arkadaşlarım öğretmenlerimizin verdikleri her ödevi anında internete bağlanıp hazırlıyorlar.Kütüphaneye giden bile yok artık.Üniversite sınavına da hazırlanacağım.İnternet çok lazım çok....”Tabi bunların hepsi bahane.Benim tek bir amacım vardı o da chat yaparak manita tavlamak.Psikolojik baskılar meyvasını vermiş, eve nihayet bilgisayar gelmişti.Üstüne üstlük internet ve vebcam da cabası.Bir taşla üş kuş vurmuştum anlayacağınız!...Geceleri el ayak çekilince gizlice arkadaş arama sitelerinden bir kızla tanışma fırsatı buldum;
    “- Merhaba benim adım Nuri, sizin isminizi öğrenebilir miyim?...”
    “- Memnun oldum, ben de Huriye bip!...”
    “- Nerden?...”
    “- Ziganu Galaksisi, Hitiyna Gezegeni damoon bip bip!...”
    “- Ben de Uzay Yolu gemisinden Kaptan Körk güzelim.Dalga geçmeyi bırak da söyle bana nerelisin?...”
    “- Ben bu dünyadan değilim bip...”
    “- Bak senin ufona binerim!...”
    “- Bindireyim bip, uzayda seni gezdireyim bip bip bip...”
    “- Anlaşıldı tamam.Seni biplememi mi istiyorsun?...E bipleyeceğim kızın yüzünü bir görelik bakalım. Kameranı açar mısın tatlım?...” diye ısrar ettim;
    “- Hayır açamam canım bip...Canlı tanışma faslının büyüsünü bozmayalım şekerim bip bip...Ufo gibi bir kızım işte anlayacağın ya!...” dedi ve yüzünü hiç göstermedi.Kendisinin Jennifer Messelier’ in kopyası olduğunu, övünerek söylüyordu.”- Gözleriniz ne renk?...” diye sorduğumda;
    “- Gözlerim simsiyah...”
    “- Ya bırak dalga geçmeyi, bak gelirsem yanına, senin gözlerinden öperim ha!...”
    Nihayetinde de uzun zamandır sanal olarak kontakta olduğum kızla buluşmak için O’ nu ikna edebilmiştim.Yazdıklarına göre kendisi balık etli, tam Türk erkeklerinin arzuladığı bir kızmış!...Neyse, haftasonu Taksim meydanında buluşmak için sözleştik.Ben o gün siyah bir kazak ve kot giyeceğimi söyledim.Kendisi de kırmızı bir elbise ile gelecekmiş...
    Ertesi gün ben Taksim meydanında Ufo beklerken, buluşma saatinde, az ötede kırmızı renkte bir organizmanın varlığını hissettim.Yürüyen organizma bana doğru yaklaştıkça kütlesi daha da büyüyordu....Heyecanla seslendim;
    “- Aman allahım...Yoksa bu gelen Silindirik Ufo O mu?...Nayır n’ olamaz, yazdıklarına göre kendisi balık etli olmalıydı!...Yok canım O değildir....”derken kız tam önümde durdu, durmasıyla irkildim.Balık etliyim dediği bu muydu?...Eğer öyleyse bizim memleketteki balıklar aç kalmış olmalıydılar...Allahım keşke tam o saniyede iki ayağımın altından fay hattı geçseydi de yerin dibine girseydim...
    Kız bana elini uzatarak;
    “- Merhaba sen Nuri’ misin?...” diye bir soru yöneltti.İçimden seslendim;
    “- Yok bendeniz Fenerbahçe’ nin file bekçisi Volkan’ ım!...”
    Neyse, ben kendim değilmişim gibi davranarak oradan yavaş yavaş kaçmaya çalışıyordum.Bi ara arkamı dönüp acaba anladı mı diye baktım.Aman allahım...Bana doğru bakıyo...Sırıtmaya başladı, bende elimde olmadan sırıtmış bulundum!...Kız bana doğru bir adım atar atmaz, arkamı dönüp deli gibi koşmaya başladım.Ara sıra arkama bakıp, sallanan kübizmin peşimden gelip gelmediğini gözlemlemeye çalısıyordum.O da arkamdan deli gibi koşuyordu.Karşımda gördüğüm bir lokantaya daldım.Lokantadaki garsona;
    “- Tuvaletiniz nerede acaba?...” diye sordum.Sonra nefes nefese adamın gösterdiği yere doğru yönelerek içeri daldım.Yaklaşık beş dakika sonra dışarı çıkıp, balina balığının ortalarda bi yerlerde olup olmadığını kontrol ettikten sonra, dışarı çıktım.Dışarıda yoğun bir kalabalık görünce sordum;
    “- Hey arkadaş bu insanlar neden burada toplanmışlar, bir olay filan mı oldu?...”
    “- Şu iki öğrenci çocuk uzaylı gördüklerini anlatıyorlar.Kırmızı elbiseli, şişman bir kızın koşarak buraya geldiğini daha sonra da kızın uzaylı yaratık şekline dönüşerek kaçıp gittiğini iddia ediyorlar...”dayanamayıp çocuklara sordum;
    “- Şişman kızın üzerinde kırmızı elbise, saçında da kocaman kelebek toka var mıydı acaba?...”
    “- Evet abi aynen söylediğin gibiydi.Hızla bir gencin arkasından “sevgilim....sevgilim gel buraya, kaçma benden!...” diye koşturuyordu.Çocuk hızla bu lokantaya girdi.Ha..Dur bakayım, o koşan çocuk sendin.Senin arkandan koşturuyordu uzaylı şişman kız...Sonra O birdenbire 1.55-160 boylarında ve sürekli kafasını sallayan, derisi istakoz kabuğuna benzer şekil alıp, uzaylı bir yaratığa dönüştü.Gözleri tamamen siyah ve gözbebekleri ile gözünün beyaz bölümü hiç olmayan birisi haline geldi.Bizimle göz göze geldi.Çok korktuk çok...Sonra bu garip yaratık koşmaya başladı.Karayolunu üç adımda hiç trafik yokmuş gibi geçti. Bu arada yeşil ışıkta akan trafiği elinin avucunu öne doğru getirerek, bıçakla keser gibi kesti ve yürüdü gitti.Yolun Şişli istikametine giden bölümünde durdu.Önünden geçen araçlar vardı. Bir anda adeta buharlaşarak ortadan kayboldu. “
    “- Oğlum siz tinerci veya hapçı mısınız lan?...Uzaylı görmüşler, hadi s...p gidin evinize manyaklar!...”
    "- Valla billa doğru söylüyoz abi,iki gözümüz önümüze aksın bak, nah ikimiz de gördük..."
    "- Tamam lan anladık.Gördüklerinizi gazetecilere anlatın, manşet olursunuz..."
    Sırtıma kalınca bir elin dokunduğunu hissettim.Arkama panik içinde dönüp baktığım zaman şahane güzellikte bir kızın gülümsediğini gördüm.
    “- Kırmızı elbiseli şişman Kızı ben de gördüm.Bu çocuklar hayal kuruyorlar.Şişman kız üzgün bir şekilde lokantanın önünde seni bekledi ve çekip gitti...Yoksa sen de uzaylı filan mısın?... ”
    “- Şey...Evet, ben uçan modülüm.İstersen seni gezdireyim?...” dedim.
    “- Ha ha ha ha...Çok espritüelsiniz... ”
    ”- Eeeeeeh be benim balık etlim, seni bir güzel analiz etmeliydim!...Bu bana iyice ders olsun, chati meti bırak, delikanlı gibi gözünle gördüğün bu güzel kızın ardından git...” dedim ve kıza gülümseyerek baktım;
    “- İşte bu kız tam aradığım bir tip.O’ nu kaçırmamalıyım...”
    “- Çok güzelsiniz bayan, benim adım Nuri.Ya siz kim siniz?...”
    “- Ben Nuriye...Sütlü Nuriye’ de diyebilirsiniz yani!...”
    “- Aman tanrım, bugün de şansım Huriye ve Nuriye’ den açıldı...Tanıştığımıza memnun oldum Nuriye.Sütlü Nuriye tatlısını da çok severim..hahaha....”

    “- Sizinle uzun uzun sohbet etmek isterdim.Şu karşı pastahanede oturabilir miyiz Sütlü Nuriye hanım?...”
    “- Ah merci, tabi ki oturabiliriz.Ben de zaten gezmeye çıkmıştım bip...”
    “- Lütfen siz de şişman kız gibi bipleyip durmayın.Durun sizin için bir şarkı isteyeyim.Şey...Arkadaşım Radyocudur da!...”Kıza hava atmak için cep telefonumdan özel Radyo istasyonunda yayın yapan arkadaşımı aradım;
    “- Alo burası İstanbul Radyo ESOES...”
    “- Merhaba Raşit’ cim ben Nuri...”
    “- N’ aber lan zamping!...Yine hangi şarkıyı çalmamı istiyorsun?...”
    “- Yanımda güzel bir Manita var, adı Nuriye. O’ nun için romantik bir şarkı çalmanı istiyorum...”
    “- Ne çalayım olum?...Kıza bi sor bakalım, istediği müzik var mı?...”
    “- Sahi Nuriye’ cim ne dinlemek istersin?...”
    “- Sizin Star Tarkan’ dan “Kış güneşi” şarkısını istiyorum.Bütün uzay halkı çok seviyor bu şarkıcınızı bip bip...”
    “- Sen de Uzayla kafayı bozdun iyice ha!...Ufolara inanır mısın?...”
    “- Ben Ufoya binip, Uzaydan senin için geldim hayatım.Sevgide seni seçtim…bip”
    “- Ya ne ufosu, ne uzaylısı Allanı seversen ya...Ben asla inanmıyorum.Bu millet hayal görüyor...”
    “- Sen ister inan, ister inanma ama ufolar var.Dünya dışı varlıklar da var.Ayrıca ben çok ileri giderek söylüyorum, dünya dışı varlıklar tarafından gözetleniyorsunuz şu an.Hatta korunuyorsunuz bile...
    Araştırmadan, kolaçan etmeden, yorumlarda bulunmak yanlış bence.Sümer’ ler, Maya’ lar, Aztek’ ler, Mısır’ lılar kabul etmiş, sen mi etmeyeceksin?...”Nazka çizgilerine, ekin çemberlerine, eski kabartmalara, resimlere bakmalısın...Youtubeye gir, Ufo fleet yaz, bakalım ne göreceksin?...”
    “- Ne göreceğim tatlım, uzaylı kız falan mı?...”
    ”- Nasa salak mı?...Bağıra çağıra, beyan edecek kabul ettiğini!...Uzaylı varlıkları iyi araştırsaydınız bulurdunuz...”
    “- Sende öyle bir konuşuyorsun ki, sankim Uzaylı yaratıksın!...Senin uzayla ilgili bir çalışman var mı türkiye olaraktan?...Sen Uzaylı olsan, ABD ile mi temas kurarsın Türkiye ile mi temas kurarsın?...”
    ”- Tabi ki Türkiye ile...Eterik varlıklar , eterik uzayın bir bölümünü iyonize ederler.Düşüncelerini gidecekleri yere akort ederler.Bir anda gemileriyle bu hedefe ulaşırlar ve gemileri dünyamızın atmosferinde materyalize olana kadar da titreşimsel frekanslarını düşürürler. Bu ışınlanma sürecinin geriye doğru uygulanmasıyla da bir anda kendi boyutlarına geri dönerler.Eterik varlıkların son derece şaşırtıcı ani ortaya çıkışları ve kayboluşları da böyle açıklanmaktadır. Yer çekimin etkileyen “ geriye dönüşlü elektromanyetizma “ kullanarak saf magnezyumla gemilerimiz işliyor.Yer çekimini geçersiz kılan bir sistem kullanıyoruz , çok ağır bir sıvı bir tüpte dolaşıyor , manyetik bir alan yaratıyor.Ama sıvı ışık hızında radyasyona maruz ve bu nedenle sıvı tüpten çıkarken öbür ucundan içeri giriyor... Görece hızı sonsuz senin anlayacağın...”
    “- Bi şey anladıysam Arap olayım.E..başka?....Anlat anlat heyecanlı oluyor!...”
    ”- Bütün gezegenlerin çevresinde , çeşitli enerjilerden meydana gelen muazzam bir enerji şebekeleri bulunuyor. Üst uzay sizin toplumunuz için hala büyük bir sır. Ancak üst uzaya hükmettiğinizde , bizlerin gemilerinin hızının nedenlerini anlayabileceksiniz.Bizler , üst uzaya, kendi manyetik alanlarımıza ek olarak , evreni çevreleyen mineral gazlara çok benzeyen elementlerin enerjisini kullanarak erişiyoruz.Birçok kez de , enerji şebekeleriniz tarafından gönderilme yolunu seçiyoruz.Bu şebekeler , enerji sürtünmesi yolu ile uzayda parçalanmalarımızı önlüyor.Biz Dünya dışı varlıklar, gelişimle birlikte teknolojinin kölesi olmanın tam tersine , ruhsal güçleri ve enerjileriyle teknolojiye hakim olup, onu evrensel kurallar dahilinde barışçıl amaçlarda kullanıyoruz...”
    ”- Farzedelim sen bir uzaylısın, neden buradasın?...”
    “- Tamamen bilimsel bir görevle buradayım.Evrensel bilgi , geçiş dönemine hazırlık.Dünyayı karantinaya almak, uyarı...Genetik ve biyolojik testler , genetik deney programı , bir melez-ırk yaratmak , ırk analiz programı...Kozmosun dengesini ayarlama, Nötralizasyon çalışmaları ( Nükleer , hava kirliliği , vb...) sayabilirim...”
    "- Hay çatlık bir uzaylıya..."
    "- Amacımız her türlü denetim . Dünya yüzeyinde tohumlanmış uygarlığın gelişimini izliyoruz.Bu gelişime zararlı olacak bazı olaylara bir dereceye kadar müdahale ediyoruz. Temel görevimiz zararlı varlıkları ortadan kaldırmak. Galaksimizde negatif güç taşıyan uzaylılarda var. Bunların en önemli ihtiyaçları ise enerji. Gelip dünyanızdan enerji çekiyorlar. Dünyanın öz enerjisini yani cevherini çekiyorlar. Bu enerji azalınca da denge bozuluyor.Doğal afetler ve volkanik patlamalar oluyor. Dünya tıpkı canlı bir varlık gibi , enerjisini yitirdikçe rahatsızlanıyor. Pozitif güçler , negatifleri engellemeye çalışıyor.Dünya gezegenine gelen Uzay Komutasının misyonu , sizin gezegeniniz üzerinde çalışmalar yürütmek.Bu zorlu günlerden geçişinzii kolaylaştırmak amacındadır. Birçok galaksilerden gelen en üst düzeydeki bilim adamları burada fiziki gezegeninizle ciddi bir şekilde ilgili olan hususları gözden geçirmektedirler.Nükleer , biyolojik ve kimyasal silahların yarattığı büyük tehlike!... Artı çevre ve atmosfer kirliliği , kutup değişiklikleri...Amacımız ırkınızın tekamülünü tamamlayabilmesi… "
    "- Kafayı tırlatmadan, biraz da aşktan meşkten bahsetsek diyorum sütlü Nuriye’ cim..."

    Cam kenarında bir masada oturmuş, güzel bir sohbet ediyorken birden kar yağmaya başladı.Bunu gören Nuriye sevinç içerisinde dışarı çıktı ve lapa lapa yağan karın altında kendi kendine dans ediyordu.Elleriyle kara dokundu ve diliyle tatına baktı;
    “- Bu ne güzel bir şey böyle.Hafıza kartım bunun türkçe karşılığı kar yağışı olduğunu söylüyor...”
    “- Hafızan seni yanıltmıyor Nuriye!...Sanki hayatın boyunca hiç kar görmemiş gibisin?...”
    “- Sen, karı sever misin?...”
    “- Sevmez miyim hiç...Olsa da kaysak!...”
    “- Ay benimle oynama.Hafıza kartım, benimle dalga geçtiğini söylüyor Nuri...”
    “- Haftasonu arkadaşlarla ördek avına çıkacağız.Karlı havalarda iyi ördek avlanır.Ailenden izin al da seni de götürelim?...”
    “- Seve seve gelirim.Nerede buluşalım?...”
    "- Sizin eve yakın bir yerde olsun..."
    “- Dur biraz hafızamı yoklamalıyım bip!...Cumartesi günü Ortaköy parkta saat on gibi okey mi?...”
    “- Tamam güzelim.Saat onda arkadaşın arabası ile gelir, seni alırız...”
    “- Artık veda etmenin zamanı geldi.Cumartesi görüşmek üzere tatlım.Şey...Bir telefon numaranı bari verseydin Sütlü Nuriye...” demeye kalmadan kız hızla uzaklaşıp Beyoğlu’ nun ara sokaklarında gözden kayboldu...”
    Eve günün şok gelişmeleri üzerine gittim ve yatağıma uzanıp hayallere daldım.Aradan iki saat geçti, annem odamın kapısını çaldı;
    “- Oğlum odanda üstün açık uyumuş kalmışsın, üzerine yorgan örttüm.Yine hasta filan olacaksın ondan sonra da doktor doktor dolaş dur!...Azıcık kendine dikkat et!...Hadi kalk bakalım baban geldi, akşam yemeği yiyeceğiz...”
    Yemek yedikten sonra, doğru odama, bilgisayarımın başına geçtim.Msn adresimi açtığımda Huriye’ nin sinyalinin yandığını gördüm ve tıkladım;
    “- Lütfen şişko kız bir daha beni rahatsız etme.Ben senin bildiğin erkeklerden değilim!...”diye yazdım.Huriye cevapladı;
    “- Sen de benim buraya yazdıklarımı iyice oku ve özümse bip...Ben senin iyiliğin için çalışıyorum bip bip...Kendisini Sütlü Nuriye olarak tanıtan kızdan uzak dur.Başına bir kötülük gelmesinden korkuyorum bip ...”
    “- Kıskanç!...Bir daha msn’ me yazmanı men ediyorum ve seni listemden siliyorum...” diye yazdım ve msn yi kapattım...Benim adresime mesaj göndermiş.Mesajında şunlar yazıyordu;
    "- Ah seni bi yakalayabilseydim ve seni ne kadar çok sevdigimi söyleyebilseydim!...Kendine dikkat et , Sütlü Nuriye’ den uzak dur.Seni uzaya kaçırıp kobay olarak kullanmak istiyor.Senin bilgisayar sinyallerini bizim gezegenden alabiliyorum sevgilim...muahhh ..."Nuri kendi kendine söylendi;
    ”- Siz siz olun, sakın fotoğrafını görmeden kimseyle buluşmaya kalkmayın!...Bu Uzaylı şişman kız tam bir baş belası...”
    Daha sonra Facebook adresime biraz takılmaya başladım.Facebook’ ta Melih ve Serpil’ le av partisinden konuştuk.Ertesi sabah arkadaşlarımla buluşacağımız randevu saatinde hazır olmak üzere vedalaştık.

    Cumartesi günü sınıf arkadaşım Melih ve sevgilisi Serpil arkadaşlarımla, Ortaköy’ den Nuriye’ yi almak üzere yola çıktık.Verdiği randevu saatine zamanında gelen Nuriye, parkta bir masaya oturmuş benii bekliyordu.Bizim muhite yakın orman alanındaki gölete av partisine çıktık.Arabayı bir yere park ettik. Melih’ le tüfeklerimizi omuzlayarak kızlarla birlikte yürümeye başladık.Uzun bir yol yürüdük.Yorulduğumuz bir yerde kuru ağaçları topladık ve ateş yaktık.Sırt çantamdan akşamdan hazırladığım sucuğu çıkarıp bir ağaç dalına şişleyerek mangal keyfi yaptık.Aradan dört saat gibi zaman geçti ve hava kararmaya başladı. Serpil seslendi;
    “- Hava kararmaya başladı, ailem şimdi beni merak eder.Kar çok yağıyor, yollar kapanmadan haydi geri dönelim arkadaşlar...”Melih espirili bir yanıt verdi;
    “- Aç cep telefonunu ailene biraz geç geleceğini söyle hayatım.İlk defa mı geç gidiyorsun sanki?...”Arkadaşımız haklıydı gittiğimiz yer göl kenarı olduğu için çok soğuk ve karın yolları kapatması an meselesiydi.Dediği oldu, hava kararınca biz korkuya kapıldık.Bir yandan da karlara bata çıka koşuyorduk.Göz gözü görmez olmuştu.Cebimden çakmağı çıkarıp etrafı aydınlatmaya çalışıyordum.Nuriye’ de hiç korku ve telaş yoktu.Gözleri karanlığa alışkın bir yarasa gibiydi.Nuriye seslendi;
    “- Arkadaşlar korkmanıza gerek yok.Şu tepenin ardında bir köy görüyorum.Işıkları yanıyor...”Biz gösterdiği tepeye baktık.Arkası görünmüyordu;
    “- Biz ışık filan göremiyoruz.Tepenin her yanı bembeyaz kar!...”
    “- Siz benim peşimden gelin!...”
    Tepenin en üstüne tırmandığımızda arka tarafında bir köy olduğunu şaşkın bir vaziyette gördük;
    “- Vay...Nuriye gerçekten söylediğin doğruymuş.Bizim hayatımızı kurtardın...”
    “- Köye doğru koşturmaya başladık.Köye yarım saatlik yol kalmıştı fakat biz artık yürüyemez hale geldik.Üşüdük ve acıktık.Yolun alt tarafında bir değirmen gördük içimize buruk bir sevinç düştü.Kar bir karış olmuştu.Değirmene tam girecekken Serpil;
    “- Ya ben oraya giremem...Değirmenlerde cinler olur...” dedi.Bizler başladık iyice dalga geçmeye;
    “- Dışarıda donup ölmektense, cinlerle çarpışmaya hazırım ben.Beni seven arkamdan gelsin...”dedim ve değirmene girdim.Arkadaşların da ellerinden başka birşey gelmiyordu.Sonunda ne olursa olsun dediler ve içeri girdiler.Nuriye karanlık değirmenin içinde, gaz lambasını eliyle koymuş gibi buldu ve benden çakmağı isteyip yaktı.Etraf biraz aydınlanmıştı.Allahtan içerde odun kalıntıları vardı.Şöminede ateşi yaktık ve karnımızı doyurup ısındıktan sonra, korku içinde beklemeye başladık.Cep telefonlarımızdan ailelerimize haber verdik.Ailelerimize mahsur kaldığımız yeri tarif ettik.Saat gecenin yarısı olmuştu.Ben korkudan Nuriye’ ye sarılmış, O’ nun vücut ısısından yararlanıyordum.Sevişmeye başladık.Müthiş bir enerjisi vardı.Çok tecrübeli bir fahişe bile O’ nun yanında solda sıfır kalırdı.Az ileride birbirine sarılmış halde Melih ve Serpil duruyordu.Kendi kendilerine”-Şurdan bir takırtı geliyor” veya “-Burdan bir hayelet geçiyor...”diye söyleniyorlardı.Serpil;
    “- Nuriye’ ye bak sevişirken vücudundan yeşil ışık yayılıyor sevgilim, sen de görüyor musun?...”Melih;
    “- Evet sevgilim, burada cinler var.Kesinlikle inanıyorum.Bak...Bak gördün mü?...Şimdi de yeşil ışık, sarı ışığa dönüştü birden!...Sen de gördün mü?...”
    “- Evet evet...Şimdi de kırmızıya dönüştü.Şu perdenin ardında neler oluyor?...Hadi gidip bir göz atalım..””
    Her ikisi de ayaklanıp perdenin arkasından baktıklarında iki aşığı sevişirken gördüler...Nuriye bunları görünce sinsi bir şekilde güldü;
    “- Bizi gözetlemeye utanmıyor musunuz arkadaşlar?...”
    “- Şey..Özür dileriz.Buradan bir ışık yayıldığını gördük.Çok tuhaftı, cinler var burada...”Nuri seslendi;
    “- Siz iyice hayal görüyorsunuz arkadaşlar, gidin yatın ya...Bizi rahat bırakın...”
    Tam o sırada Yukarı Boyunlu denilen köye haber verilmiş.Köylüler sağ olsunlar bizi kurtarmaya gelmişler.Köyün bir delisi varmış.O da onlara katılıp gelmiş.Elinde bir kemençe, çalmasını bilmiyor.Öylesine almış nerden aldıysa...Bunlar değirmene yaklaştılar, biz de tam uykuya dalıcakken birden kulağımıza tuhaf tuhaf sesler gelmeye başladı.Biz başladık iyice korkmaya.Tabi korkunun ecele faydası var mı?... yok!... Oysa köyün delisi, eline aldığı kemençeyi çala çala geliyomuş.Karın yağmasıyla, kemençenin sesi bir başka korku yaratıyordu.Serpil;
    “-Bakın, Cinler yavaş yavaş yaklaşıyor...” derken, kemençeci deli ve yanındaki bizi kurtarmaya gelen köylüler yaklaşıyorlardı.Biz iki arkadaş, kapıya doğru yaklaşan sese doğru, elimize aldığımız tüfekleri doğrulttuk.Değirmene yüz metre kala köylüler havaya doğru bir şarşör mermi attılar;
    “- Yaşasın arkadaşlar bizi kurtarmaya geliyolar...” diye sevinç içinde bağırdım.Kapıyı açtım, köylüler ellerinde fenerle bizlere ışık tutuyolardı.Sesimizi alınca yaklaştılar ve onlarla beraber değirmende olayı anlatıp, burda mahsur kaldığımızı söyledik.Kemençeli deli, Nuriye’ yi görünce korkmaya başladı;
    “- Uzaylı...Uzaylı var burda...”diye bağırıp kemençesini arkasına saklamaya başladı.Nuriye gülümsedi;
    “- Deli, deliyi görünce, değneğini ardına saklarmış...”dedi ve kahkaha attı.
    Daha sonra onlarla yola koyulduk.Deli mümkün olduğunca Nuriye’ den uzak duruyordu.O gün sabahın saat dördünde köydeydik.Köylü arkadaşlara teşekkür ederek oradan ayrıldık.Bizleri bir araçla, tepenin ardında bıraktığımız taksinin yanına kadar bıraktılar.Serpil ağlayarak söyleniyordu;
    “- Bir daha ava çıkmak mı, Allah yazdıysa bozsun...”

    Korkuyla karışık güzel bir günün ardından, Nuriye’ yi Ortaköy yakınlarında bıraktık;
    “- Sevgilim cep telefon numaranı vermeyecek misin?...Hafta sonu tekrar buluşalım mı?...”
    “- Tamam Nuriymoon buluşuruz bip...Ben sana internetten mesaj yazarım okey mi?... bip bip!...”
    “- Tamam canım öyle olsun.Görüşmek üzere by by...”
    Eve geldiğimde babam telaş içinde beni bekliyordu.O’ na korkacak bir durum olmadığını, sadece macera dolu bir gün geçirdiğimizi anlattım.Babama, avda başımıza gelenleri anlatığımda çok güldü.Bana eskiden yaşadığı av anılarını anlatmaya başladı.Babamla konuşuyorduk ki annem Pazar alışverişinden geldi ve kapıyı açtı.Karşısında beni görünce;
    “- Oğlum hani nerede vurduğunuz ördekler?...”
    “- Ava giden avlanırmış anne!...Az daha donarak ölüyorduk.Beni Nuriye donmaktan kurtardı.Ateşiyle ısıttı, yaktı beni kül eyledi anne...Seviyorum bu kızı...”
    “- Kimmiş olum bu Nuriye dediğin kız, sınıf arkadaşın mı?...”
    “- Hayır anne, internetten tanıştım.Çok güzel bir kız.Evleneceğim tek kız O...”Bu sözü duyan babam seslendi;
    “- Maşallah derslerine de pek iyi çalışıyormuşsun evlat...Ben sana bilgisayarı, kız tavla diye mi aldım lan hıyar oğlu hıyar?...”Annem söze girdi;
    “- Oğlum kızı iyice araştır, kimin nesi, kimin fesi...Nerede oturur, anası babası ne iş yapar?...Bunları iyice bir öğren de ondan sonra gidelim kızı istemeye.Allahın emri, peygammerimizin kavliyle kızı ailesinden isteriz...Önce bir nişan yaparız, sonra üniversiteyi bitirir işe girersin evlenirsiniz olur biter...”
    “- Aman anne...”Ölme eşşeğim ölme, Yaz bitsinde yonca yiyelik” hesabı ...O kadar sene bekar mı gezecem.Pazardan ne aldın bakalım çantada neler var?...” dedim ve annemin Pazar çantasını karıştırıp ayvanın irisini elime alıp ısırdım;
    “- Ben sokağa çıkıp biraz dolaşacağım...”
    “- Elinde ayva yerken sokağa çıkma oğlum, gören gözün hakkı var.Alan var, alamayan var.Ayvayı evde ye de çık dışarı...”Bu sırada ben annemin aldığı fındık, fıstıkları cebime doldurmaya başladım.Annem de beni gördü kovalamaya başladı.Caddeye fırlayınca bisikletle önümden geçen şişman kızı sonradan farkettim.Bisikletiyle sağ ayağımın üstünden geçti ve üzerime düştü.Memelerinin altında az daha eziliyordum.Bir baktım ki Taksim’ de buluşacağım kız, dudaklarını büzüştürmüş, kirpiklerini titreştirerek ben öpmeye çalışan Huriye.Acıyla bağırmaya başladım.O sırada yoldan geçen yaşlı bir adam beni Huriye’ nin altından çekip kurtardı.Huriye kıkır kıkır gülüyordu.Adam söylendi;
    “- Bişeyin varmı oğlum?...”
    “- Yok amca...”
    “- Oğlum sen çok korktun.Git de şu duvara işe, korkudan eser kalmaz...”
    “- Yok bişey amca...Sadece üzerime balyoz düştü sandım!...” dedim.Adam da ses tonunu yükselterek;
    “- Hadi bakim hadi, utanma işe...” dedi.Tam duvara işiyordum ki camdan kadının biri çıkıp;
    “- Eşşeoğlu eşşek...Evimin duvarına işemeye utanmıyor musun?...Bak bu duvarda ne yazıyor...” Duvardaki yazıyı sonradan okudum”- Buraya çöp dökmek ve işemek yasaktır, Cezası dayaktır!....”Sinirle hem kadına, hemde Huriye’ ye küfredip oradan hızla uzaklaştım.Huriye bisikletine binmiş arkamdan beni takip ediyordu.Ben koştukça bisikletinin pedallarını hızla çeviriyordu.Nihayet metro istasyonu girişine yöneldim ve basamaklardan hızla aşağı doğru indim.Maksadım bir an önce şişman kızdan kurtulmaktı.Arkama dönüp baktığımda Huriye’ yi göremedim.Gelen ilk metrodan kendimi içeri attım.Bilet almadan girdiğim için kontrolcülere yakalandım;

    “- Genç, gözetleme cihazlarından biletsiz geçtiğinizi gördük.Cezalı olarak üç katı bilet parası ödeyeceksiniz!...”
    “- Kusura bakmayın, arkamda beni takip eden birinden kurtulmak için acele koşturuyordum.Cezam neyse ödemeye razıyım....”Yanına oturduğum yaşlı bir kokona kadın, açtı ağzını, yumdu gözünü;
    “- Zaten bu köylüler geldi İstanbul’ a, güzelim şehrimizi de köye çevirdiler.Eskiden Beyoğlu’ nda fötr şapkasız, papyonsuz, döpiyessiz, paltosuz gezintiye çıkmazdık.Şimdiki gençler öyle mi?Şunlara bak üstleri başları, yırtık pırtık!...”
    “- Teyzecim bu yılın modası!...”
    “- Kes sesini...Böyle moda mı olurmuş.Anana söyle de alsın eline iğne ipliği bari yama yapsın!..."Bu sefer ayakta duran yolcu çocuğa çatmaya başladı;
    "- Şunun saçlarına da bak, buzağı yalamış gibi..”Metroda ayakta giden yolcu çocuk seslendi;
    “- Saçlarım jöleli...”
    “- Eskiden jöle möle mi vardı.Filmlerde Ayhan Işık saçlarını limon suyu ile parlatırdı...Ah...Nerde o güzel günler.Şimdiki gençlerin hepsi serseri kılıklı...Şunların saçlarına bak, kimi uzaylı,kimi kirpi, kimi de toka takmış, küpeli.Erkek dediğin erkek gibi olur.Tu…size… ”Ayakta duran başka bir küpeli genç çocuğun yüzüne tükürük gelince küpeli genç;
    “- Teyzecim sen evinde otur.Ne işin var senin bu yaşta metronun ortasında?...”
    “- Sus…Terbiyesiz çocuk.Kulağında küpesine bakmadan bi de cevap yetiştircem diye çalışıyor...İstanbul’ un orta yeri sinema!...”Bu sırada karşısında sevgilisiyle koklaşan gence bağırmaya başladı;
    “- Hişşşt siz, kırıştırıp durmayın bakim.Aile filan var, ayıp olmuyor mu?...Kız anam bunlarda edep namına bi şey de kalmamış.Kızım senin anan baban görmesin.Ah…Bizim zamanımızda sevgilimizin değil elinden tutmak, göz göze gelsek ayıp karşılanırdı.Birbirimize nameler yazar yollardık.Evimizde oturur görücü beklerdik.Gidin evlenin, ne bok yerseniz yeyin!...”Bu sözleri duyan diğer gençler de benim gibi sabretti, bir şey söylemediler.Bu şirret teyzenin karşısında oturan genç cebinden çıkardığı mürekkep tabancasını kadının suratına sıktı.Herkesi bir kahkaha tuttu, millet gülmekten kırıldı geçti.Bu yaşlı, gençlere düşman teyzemiz, göt gibi ortada kalakaldı;
    “- İmdat..Yetişin adam öldürüyorlar...” diye bağırınca, kadının masmavi suratını gören millet güldü.Baktı kimsenin kendisine aldırış ettiği yok, kokana teyzemiz sinirle, söylene söylene metroyu terk edip uzaklaştı.Tam bu sırada arkamdan bir elin dokunduğunu hissettim;
    “- Yanınız boşsa oturabilir miyim?...” demez mi.Karşımda Huriye kıkırdayarak, kirpiklerini oynatarak bana bakıyordu.Baktım kaçış yolu yok, kaderime razı oldum;
    “- Eh…Geç otur bari Huriye hanımefendi.Beni neden takip ediyorsun?...”
    “- Seni kurtarmaya geldim…”
    “- Kimden?...”
    “- Sütlü Nuriye’ den.Nuriye benim ikiz kız kardeşim.Babamızın kötü karekterleri Nuriye’ de toplandı.Ben annemin güzelliğini aldım bip…”
    “- Aman pek de güzelsin maşallah, nazar değmesin inşallah….”
    “- Siz nerelisiniz?...”
    “- Ziganu Galaksisi, Hitiyna Gezegeni damoon, demiştim ya daha önce sana bip bip!...”
    “- Bunların hepsi saçma, Amerika’ lılar Area51 bölgesinde deneyler yapabilmek için "ufo" olaylarını gündeme getirdi.Türk insanları nasıl cin’ lerden ve büyüden korkuyorsa, Amerika’ lılar da uzaylılardan o şekilde korkuyor.Nedense en çok ufo lar Amerika’ da gözetleniyor ve kaçıranların hepsi de Amerika’ da.Roswell dosyası da artık açıldı.Oraya düşen "ufo" ufo degilmis, Airforce un ürettiği bir balonmuş. 1950 yillarinda Rusya’ nın atom bombasi üretip, deneyler yaptığı söylentisi oluyormuş.Tabi ki bu ciddi bir konu olunca, araştırıp gerceği öğrenmek istemisler.Uçaklarla tespit yapması imkansızmış çünkü radara yakalanma olanağı çok yüksekmiş.Bu yüzden deneyler baslamış ve sonunda balonlu bir "uzay gemisi" üretmişler.Uzay gemisi bir kaç yüz kilometre havalanip radar çekimleri vs, yapacakmış.Yere çakılınca, ufo deyip gerçekleri gizlemişler….”
    “- Sana hangi salak anlattı bunları?...”
    “- Sen o gün kafama bi uzaylı soktun.Ben de oturup sabaha kadar internette araştırmalar yaptım canım bülbülyuvam!…”
    “- Hafıza kartım bülbül yuvası güzel bir tatlı çeşidi olduğunu söylüyor.Teşekkür ederim, teşekkür ederim bip bip!...”

    “- Sizler gezegeninizdeki genetik manipulasyon ile aşinasınız.Bazı müdaheleler başka gezegenler tarafından yapılmıştır, diğer bazı değişiklikler ise değişen Dünya şartlarından dolayı meydana gelmiştir.
    Kesişen zaman çizgilerimiz var.Siz bizi anlayamazsınız fakat bizler sizi telapati yoluyla anlayabiliyoruz.Böylelikle kendi zaman çizgilerimizde geri gittikçe, ruh-biz arasında kopukluk zamanı olmuştur.Mutlak varlıklar olmaktan çıktık ve daha alçak astral diyarlara iniyoruz.Bu diyarlar sizin dünyanızın gezegen kirliliği olarak tecrübe edindiğinizin yansımasıdır. Kirlilik artıkça, bozukluk da artmaktadır. Yağmur ormanlarınız yok olmuştur, atmosfer zamanla bir hayli toksikleşmiştir.Dünyanın kendi doğal kaynakları tecavüze uğramıştır.Sizler dünyayı kirlettikçe atmosfer zarar görmekte ve biz uzaylı varlıklar olarak etkilenmekteyiz. Radyasyon havayı bir nükleer Armageddon ile ( ölüm-kalım savaşı) doldurdu.Babam İnsan ırkıyla bizim kendi ırkımızdan oluşacak başka varlıklar yaratmaya çalışan bir bilim adamıdır.Mutasyonu zararlı görüyorum ve senin uzaya kaçırılmana karşı duruyor ve engel olmaya çalışıyorum.
    “- Beni neden kaçırsınlar ya?...”
    “- Babam Gezegenin Ruhsal Hiyerarşi ‘sine seslendi.Onlar geri dönüp genetik çizginizle bağlantı kurmaya ve bu zaman çizgisinin etkilerini geri çevirmeye müsade ettiler.Sizlerle bağlantı kurmaya izin verildi.İşin odak noktasında sen varsın.Bizler teknolojide ileriyiz.Babam gelecek nesillere yönelik, atom bombasını icat ettiğinizden dolayı, karma sorumluklar üstlendi.
    Senin vücudun üzerinde deney yapacaklar ve sen bir kobay olarak kullanacaksın.Kadavra olacaksın!...”
    “- Şanslıyım ki beni dişi bi uzaylı kaçıracak.Sevdim bu işi hehehe...Yeni ırkın çoğalmasında katkım olur hani.Onlara insanların nasıl ürediğini, uygulamalı olarak göstereceğim!...”
    “- Sayende kötü niyetli yeni bir ırk doğacak!...”
    “- Benim yarattığım ırk iyi niyetli olur tombişim, sen hiç merak etme.Hem Nuriye ile yeni bir ırk yaratacağım diye kıskanma beni!...Biz çoktan halef selef olduk bile Nuriye ile...”
    “- Hafıza kartım, halef selef olmak ne demektir, çözemedi bip bip?...”
    “- Seviştik, birleştik demek istiyorum...Yani ikiyken bir olduk!...”
    “- Ne?...Bu olamaz, olmamalıydı.Şimdi kendine çok dikkat etmelisin.Bu gece evinizin kapılarını sıkı sıkıya kapatın.Nuriye Ufosuna binip seni mutlaka kaçırmaya gelecektir.Bak demedi deme!...”
    "- Beni dünkü rüyamda da uzaylılar kaçırmıştı.Uzaylı yaratıklar geldiler ve balkonda beklediler.Kendi aralarında anlamadığım dilde bir şeyler konuşuyorlardı.Nuriye beyaz tüller içinde camdan içeri girdi ve benim elimden tutup seslendi;"
    “- Yürü Nuri gidiyoruz...” dedi.Ben de;
    “- Nereye gidiyoruz tatlım?...”diye sordum.
    “- Karaköy’ e Sütlü Nuriye tatlısı yemeye!...” diye cevap verdi.Ben de;
    “- Hadi ordan şerefsiz...En güzel sütlü Nuriye tatlısı Aksaray’ da.Ben Karaköy’ e gitmem...” diye tutturdum.Eliyle balkondakilere işaret etti.Onlar da kolumdan tuttular.Ben de iki mAtrix haraketi yaptım veikisini de yere indirdim ...Sonra başladım nargile keyfine.Nargilemin dumanını üzerlerine bir üfürdüm.Bu uzaylılar doğuştan akciğer kanseriymiş.Benim nargilenin dumanından hepsi o anda zehirlenip öldüler.Birden panikledim ve napçamı şaşırdım.Hepsini sırtıma yükleyip arka bahçeye gömdüm.Nuriye’nin de içini pamukla doldurup, süs olsun diye nargile köşesine koydum.Rüya bu naparsın...Ha unutmadan sizin gezegeninizde şekerpare var mı?...”
    “- Sen dalganı geç bakalım dünyalı salak.Ben sana söyleyeceğimi söyledim.Hadi bana müsaade...Ben Nur Yerlitaş’ tan üstüme bir bavul dolusu kıyafet almaya gidiyorum.Giderken Gezegenimize yanımda götüreceğim!...”

    Ortaköy parkta Nuriye oturmuş bir Cafede beni bekliyordu.Görünce el sallamaya başladı;
    ”- Nuri...Ben buradayım hayatım bip...”
    “- Hayretler içinde bıraktın sevgilim.Sen benim buraya geleceğimi nerden anladın?...Bir telefon numaranı dahi vermedin.Ben de tesadüfen buraya uğradım, aklımdan da şimdi sen geçiyordun.”
    “- Geleceğini, telepatik olarak algıladım ve biliyordum aşkım...Beni bir seven bir daha kopamaz...”
    “- Ha unutmadan söyleyeyim.Konuyu aileme açtım.Yarın seni istemeye ailemle birlikte gelmeyi düşünüyoruz.Evinizin adresini verir misin?...”
    “- Bizim Galaksiye ailenin gelmesi imkansız.Bana sadece sen lazımsın.Ben uzaylıyım unuttun mu sevgilim bip...”
    “- Ah zo!... Yine başladın uzay masalına.Bana biraz kendinden bahsetsene?...”
    “- Benim mevcut fiziğim olarak bildiğin Nuriye, basit bir biçimlendirilmiş halim.Bizler uzayın karanlığına mahkum edilmiş bireyleriz.Gözlerimiz karanlıkta görebilmeyi öğrenmek için büyüdüler.Cildimiz yarı şeffaf, ve genlerimizde genel bir rahatsızlık var. Canlılığımız pek yoktur ve kanımız anemiktir.Kalp merkezlerimiz atmosferdeki toksinlerden ve korkudan dolayı kapanmaya başladı.Bunlar oldukça, Galaksimiz yoğunlaştı ve bu yoğunluk kalplerimizin daha da kapanmasına sebep oldu.Yani seçim yapmamız gerekiyordu.Ya uzun yaşamak için doğru yola devam edecektik, ya da yardım isteyecektik.Babam dünya insanlarının nefes alma sistemleri ile bizim nefes alma sistemlerimiz birleşirse daha uzun yaşama koşulları elde edeceğini umumi heyete anlattı.Yeni bir ırk yaratma peşindeyiz.Sizler dünyayı kirlettiğiniz gibi atmosferi de kirlettiniz.Bizlerin en fazla yaşama süresi sizin takviminizle elli yıl.Babam yeni ırkın yaşama süresini ikiyüz yıl olarak hesapladı.Umarım deneyi olumlu sonuçlanır ve doğacak çocuğumuz uzun seneler yaşar!...”
    “- Doğacak çocuğumuz mu dedin?...”
    “- Senle beraber olmadık mı?...”
    “- E hemen evlenelim o zaman.Dalgayı bırak da oturduğunuz adresi söyle.Bu gün Şişman kız da peşime düştü zaten.Senin ikiz kız kardeşin olduğunu anlatıp durdu.Ulan ne uzaylılara çattık be!...”
    “- Evet O benim kızkardeşim Huşişimau...Senin tabirinle Huriye.Babama karşı gelen muhalif partizanlarca peşime gönderildi.Muhaliflerin başında annem var.Benim çalışmalarıma engel olmak istiyorlar sevgilim.
    Bizler kötü amaçlı değiliz, seni kendi arzun dışında kaçırmak niyetinde değilim.Davranışların için sorumluluk aldığın taktirde, bizleri kötüye boyamak arzusunun kendi korkularınızdan kaynaklandığını gördüğün zaman, gezegenimizde çok şey değişecektir. İstediğim şey Ruh anlaşmalarının tanınmasıdır.Sadece bize destek olmayı amaçlayan ruhlar, gemilerimizde bizimle hareket edebilmek için davet edilmişlerdir.Neden biliyor musun? Çünkü sen bendesin...Paralel bir zaman çizgisinde ve bu ortak anlaşmadır.Beni algılamadığın zaman, şeklimden ve ruh kopukluğumdan dolayı sana korkutucu gelirim.Sizler kendiniz gibi olmayanlardan korkuyorsunuz.Bunu biz biliyoruz çünkü bizde bu korkuları uzun süre yaşadık. Dünyanızdaki ırkçı ihtilafa bir bakın. Sizler kendiniz gibi olmayandan korkmayı öğretiliyorsunuz.Sizlerle olan anlaşmalarımız ruhsal seviyelerdedir.Bizim yaşama gereksinimimize dayalıdır ve sizin bize karmik sorumluluğunuz vardır. Eğer sizler de nesil tükenişi ile karşı karşıya kalsaydınız, bunu yapmaz mıydınız?
    Bizim zaman çizgimizde gezegenimiz ruhsal enerjiden kesilmiştir.Bu yüzden yükselme işlevini (miraç) yerine getiremiyoruz.Bu işlevi ruhlarımızda arzuluyoruz. Genetik olarak bunun gerçekleşebilmesinin tek yolu yeni bir ırk yaratarak sizin dünyanızla birlikte hareket etmekle sağlıyabiliriz. Sizin zaman çizginize girebildik.Evet burada biraz daha karanlık unsurlar vardır.Bununla ilgili olan kontrol dinamikleri zaten gezegeninizde hali hazırda duruyor. Bizim yolumuz ışığa doğru giden bir yol olmasıdır. Bizim karışık genlerimizden doğan melezler iki dünyanın en iyi yönlerini taşıyan varlıklar olacaklardır.Ortak genetik çizgilerimizin en iyisi size hediyemizdir. Gezegenimizdeki uzun süredir irtibatsızlık sisteminin olmayışından telepatik ve global zihniyetli olduk. Bu gelişmiş pisişik farkındalık Çivit çocuklar aracılığı ile olmaktadır. Bildiğiniz gibi, genetik materyali geçtiğinizde daha yüksek potansiyel elde edilmektedir.Zaman çizgilerimizin birleşeceği bir zaman vardır. Çok sürmeyecektir. Dünyalarımızın birleşip 5ci boyuta beraber geçmesi ihtimali vardır.Şefkatin yok edilmesi ile daha büyük bir galaktik evrime gireceğiz.Karanlığına tamamen sarılabildiğiniz vakit karanlık astral diyarlara gerek kalmayacaktır ve zaman çizgilerimiz o zaman bir üst boyuta tamamen birlikte geçecektir.Şimdi birleşmeye doğru gitmekteyiz. Dünya için pek ümit kalmadığı bir zamanda.Bu denli kötülüğün, manipülasyon ve kontrol varken ancak yüce bir ruh sevebilir. Sevgi bir maksatdır, görünüm ne olursa olsun birliktelik noktasını tutacaksınız. Bu hepimiz için gelen bir derstir. Tercih yapmak durumda kaldığımız zaman olmuştur, ya kendimizi tamamen yok edeceğiz ya da kendi karanlığımızın kalbine girip ona sarılacağız. Ruhsal Hiyerarşi ile anlaşma yaptık, biraraya gelme ve bütünlüğe gidebilmek için sizi tarif ediyoruz. Bunu anlamanız önemli, bizi düşman olarak görmeyiniz. Bundan böyle beşinci boyuta birleşerek beraber gireceğiz. Sağlıklı bir gezegen, yükselen bir gezegen, güçlü galaktik tohumlaşma için hazırlık yapmakta olan bir gezegen görmekteyiz. Biz global zihniyetliyiz, telepatikiz, uzak vizyonumuz vardır.”
    “- Ulan Nuriye kendini tanıt dedik, bana saçma sapan şeyler anlatıp duruyorsun be canım.Bende yalayp yutuyorum!...Canım Sütlü Nuriye tatlısı çekti, yiyeyim mi seni?...”
    “- E hadi gidelim bari, ye beni Nuri bip bip...”
    “- Tanıştırayım annecim, bu evleneceğim kız Nuriye...”
    “- Hoş geldin hanım kızım.Maşallah pek de güzelmişsin.Oğlum akıllı bir seçim yapmış...Öp annenin elini bakalım!...”Nuriye hafıza kartını yokladı ve kendisine uzatılan eli öpüp alnına koydu;
    “- El öpenlerin çok olsun evladım.Dur bende gelinim olacak kızın yanaklarından öpeyim...Oh...pek de güzel kokuyorsun.Nerden buldun bu parfümü?...”
    “- Etiler Akmerkez’ den aldım Annecim Channel Coco bip...”
    “- Anne sen komşulara oturmaya gitmeyecek miydin Allasen?...”
    “- Şey...Tamam oğlum tamam...Hemen gidiyorum.Sakın evlenmeden önce yanlış şeyler yapmayın bak, emi çocuğum!...Oturun fındık, fıstık atıştırıp, güzel güzel televizyonda dizi izleyin.Hadi bana müsaade...”Saatler iyice ilerlemişti.İçtiğim içkini de tesiriyle sevişmeye başladık.Nuriye’ nin müthiş güzelliği benim başımı döndürüyordu.O’ nunla yaşadığım her saniyeden zevk alıyordum.Elleriyle sunduğu son içkide uyuya kalmışım...Rüyamda Nuriye ile birlikte İzmir Kordonboyu sahilinde el ele gezinti yapıyorduk...Üç gün sonra Gazete manşetlerinde şunlar yazıyordu;
    “İstanbul halkı, gökyüzünde görülen garip ışıklı cisimleri konuşuyor. Önce Ortaköy semalarında görüldüğü söylenen uçan dairenin şimdi de gelen İhbarlara göre, Kordonyolu ile ilgili bir haber hazırlarken tesadüfen bir UFO fotoğrafı çeken İkindi Gazetesi muhabiri Muharrem Çatkapı’ nın çektiği görüntülerin de eklenmesi herkesi heyecanlandırdı.Çatkapı, gece saat 22.00 sularında İzmir Cumhuriyet Meydanı’ nda çektiği fotoğrafların banyosunu yaparken resimlerden birinde daha önce hiç görmediği bir cisimle karşılaştı. Çatkapı, fotoğrafları çekerken cismin orada olduğunu fark etmediğini söylüyor. Resimde, çok net bir biçimde üzerinde kubbe biçiminde bir bölüm olan metalik renkli , disk şeklinde bir cisim , havada sahile yakın bir yerde uçarken görülüyor. Ufonun önünde ise üç gün evvel kaybolan Nuri ve sevgilisi Nuriye’ nin Ufo nun önündeki görüntüleri ortaya çıktı.Kaybolan genç Nuri’ nin annesi ile yapılan röportajda ise; Annesinin oğlunun bu kadar kısa süre içinde İzmir’ de olmasının imkansız olduğunu söylemesi kafalarda soru işareti bıraktı.Fotoğrafın montaj olduğu söylentisine Muhabirimiz kesinlikle fotomomontaj değil diye itiraz etti...Kimi muhafazakar çevreler hemen gözlemlenen bu ışıklı cisimlerin Deprem Işığı olduğu yönünde halkı yanlış bilgilendirmeye çalıştılar. Oysa ki analizlerden varılan sonuca göre, bu cisimler ateş topu, deprem ışığı gibi iyonize olmuş elektrik yüklü birtakım partiküllerin yarattığı bir plazma oluşumu kesinlikle değildir. Çünkü eğer böyle olsaydı, söz konusu cisimlerin havada kimi zaman birkaç saat boyunca kalıp, manevralar yaparak hareket etmesi mümkün olmazdı; dünyanın manyetik alanına hızla çekilip kaybolurlardı. Deprem uzmanlarının da çok iyi bildiği gibi literatürde böyle bir olay yoktur. Bu cisimler bazen iki, hatta üç tane olarak ortaya çıkmış, saatler boyunca yüzlerce sivil ve resmi tanık tarafından gözlemlenmiştir.Görüntüde, cismin maddesel formu ve yapısı çok net görülmekte, olağanüstü manevraları tespit edilmiştir...Gördüklerine kimsenin inanmayacağından emin olanlar, konu hakkında kimseyle konuşmayarak sırlarını sakladılar.Fakat Kordonboyu’ nda gezen, gazeteciden başka iki kişi daha ufo yu gördüklerini anlattılar.İkindi gazetesi muhabirinin çektiği Fotoğraflar Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Fotoğraf Editörlerinden Dr.Muhlis Detaycı’ ya gösterilerek, resimlerin laboratuar da incelemesini istediler.Negatifleri inceleyen Detaycı , fotoğrafların orijinal olduklarını ve yaklaşık 500 metre mesafeden çekildiklerini açıklayarak muhabirin hikayesini doğruladı.Türkiye’ nin gündeminde yer alan uzaylı görüldüğü iddiası Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi’mizce detaylı bir şekilde bizzat yerinde araştırma ve incelemeye alınmıştır. Bazı kişilerin olay yerinde hiçbir bilimsel araştırma yapmadan, hiçbir fiziki kanıtı yerinde inceleme gereği duymadan ve görgü tanıklarıyla görüşmeden görülen cismin bir balon olduğunu iddia etmeleri tamamıyla önyargılı bir yaklaşımdır. Halbuki olay incelendiğinde bunun bir balon olamayacağı çok açıktır ve bunu iddia etmek bilimsellikten uzak komik bir iddiadır, çünkü:
    Yetişkin, aklı başında ve il sağlık müdürlüğü tarafından da belirtildiği gibi hiçbir patalojik rahatsızlığı olmayan bu iki kişinin aynı anda 1,5-2 metre mesafeden bir balonu uzaylıya benzetmesi imkansızdır.
    Yine, balon rüzgar yönünde uçar, halbuki görgü tanıklarının ifadelerine göre bu varlık önce 1,5 metre kadar havaya dikey olarak yükselmiş, daha sonra ters yönde ve yatay olarak hareket ederek görgü tanıklarının 2 metre kadar yakınına gelip, yerçekimine ters gelecek bir şekilde manyetik bir etki yaratarak bir süre havada asılı kalmıştır. Bir balonun böyle hareket edemeyeceği son derece açık bir fizik kuralıdır.
    Görgü tanıkları 2 metre yakınlarına gelen bu cismin oval biçimli iki gözü olduğunu ve başının üzerinden ve ayaklarının etrafından kırmızı bir ışın yaydığını çok net bir şekilde gördüklerini ifade etmişlerdir. Yine, aynı varlığın karın bölgesinden sarı bir ışın yayıldığını ve bunun varlığın üzerindeki metalik gümüş rengindeki giysiye turuncu renkte bir yansıma yaptığını açıkça belirtmişlerdir.Ufo dan inen genç kadın ve erkeğin, gazeteci tarafından çekilen aynı kişiler olduklarını söylemişlerdir.Oysa bir balonun aynı anda tepesinden ve altından kırmızı, önünden de sarı ışıklar saçması imkansızdır.
    Görüldüğü gibi varlıkla ilgili tasvirler oldukça ayrıntılı bir biçimde yapılmış, iki görgü tanığı da aynı tasviri ve ifadeleri kullanmıştır. Görgü tanıkları, varlığın genel yapısı ile ilgili verdikleri tanımları varlığı gözlemledikleri süre boyunca, varlık yerdeyken de, havadayken de, kendilerine yaklaşırken de aynı biçimde gözlemlemişler, hareketinden kaynaklanan bir değişime rastlamamışlardır. Eğer bu bir balon olsaydı, balonun tanıklara yansıyan görüntüsü yaptığı hareketlere ve arkasındaki Karşıyaka ışıkları konumuna göre değişirdi. Kaldıki Karşıyaka’ nın cismin arkasında değil, tam tersi konumda bulunmaktadır...”
    Gözlerimi açtığım zaman tuhaf bir ortamda kendimi yatar vaziyette buldum.Üzerimdeki giysiler çıkarılmış, cama benzer bir masa üzerinde yatıyordum.Kollarımı ve ayaklarımı kıpırdatmaya çalıştım olmadı.Bir takım garip yaratıklar vardı etrafımda ve simsiyah gözleriyle bana bakıyorlardı.Uzun parmakları ile vucuduma dokunup beni tanımaya çalışıyorlardı.Hiç duymadığım garip sesler çıkararak birbirleriyle konuşuyorlardı.
    “- Bu dünyalı yaratığın kafasına bir çip takıp bilincini geliştireceğim.Uygulayacağım yöntemlerle duygusal ve ruhani yapısını, hayata bakış açısını , düzen ve barış hakkındaki görüşlerini, dünyadaki şiddet ve yok etmeye dayalı bilinci merkezi kontorulum altında tutacağım hahaha...Tekrar O’ nu dünyaya bırakarak izleme aygıtı ile hep birlikte hal ve hareketlerini, duygu ve düşüncelerini izleyeceğiz.Bu prosedür, bizlerle insanların zihinsel bir bağ kurarak bilgi aktarımı ve bu görüntülerini monitörlerden herkese gösterilmesi şeklinde gerçekleşecek. Nasıl olsa dünya bir gün yok olacak.Dünyada yaşayan bilinçsiz insanlar, kendi sonlarını kendilerinin hazırladıklarının farkında değiller.Dünyanın nükleer bir felaket sonucu yok olması , uçsuz bucaksız kurak ve üzerinde yaşanılamayacak haldeki yer yüzü çölü haline gelmesi , dev depremler , ateş fırtınaları , sel baskınları, dünya yüzeyinin kırılarak dünyanın yarılması , gelecekte karşılaşabilecekleri tehlikelerdir.Dünyanın kaderi , insan zihninin kontrolü hakkında ve benzer şekilde evrimleşerek ‘iyi’ yada ‘kötü’ hallere gelmiş başka ırklar hakkında bilgiler vereceğim.Yeni gezegenimizde, yeni yaratacağım türlerle mesut ve bahtiyar bir şekilde yaşayacağız...”
    “- Sayın profösör Samicicio, heyeti umumiye olarak sana güveniyoruz ve bilim adına yaptığın her araştırmayı destekliyoruz...”Nuriye seslendi;
    “- Babacım sana müjdeli bir haber vereyim, hamileyim...Dede olacaksın dede...”
    “- Afferin benim kainat güzeli kızım.Doğacak torunumu şimdiden merak ediyorum.Eğer istediğim şartlarda doğum oluşursa, gezegenimizin dönme hızı dünyanın güneş etrafında dönme hızından daha yavaş olduğuna göre en az ikiyüz yıl yaşayacak...Var mı bu konuda konuşacak olan?...”Muhalefet lideri olan eşi Miciciano söz aldı;
    “- Ben karşıyım...Yeni bir ırk yaratarak dünya insanlığına zarar vereceksiniz sanırım.Bırakın dünya kendi teamülünü kendisi tamamlasın.Tanrı’ nın kainatta yarattığı düzeni biz ellerimizle bozmayalım canım efendim...”Huriye söze girdi;
    “- Evet babişkom, annem haklı.İkiz kardeşim Nuriye ve burada saatlerdir şu masa üzerine uzanmış, bitkin vaziyette yatan Nuri ile cinsel temasa giren diğer bayan arkadaşlarıma sesleniyorum.Siz bir canavar çocuklar yaratacağınızın farkında mısınız?...”Miciciano tekrar söze girdi;
    “- Sevgili eşim, bu dünyalıyı hemen bu gün serbest bırakınız lütfen!...O’ nu ailesi dünya tabiriyle üç gündür televizyonlarda arıyor...”
    “- Tamam birkaç saat sonra O’ nu evine kadar ufo ile göndereceğim sevgili eşim.Zaten sipermlerini de bir deney tüpüne doldurup, derin dondurucuya koydum.Yaşasın yeni nesil.Ari bir ırk yaratacağım hehehe...”
    Yukarıda bunlar konuşula dursun, annem Şaziment Müge Anlı’ nın sabah programına başvurmuştu.Televizyonda bangır bangır bağırıp, ağlayıp sızlayarak beni arıyordu;
    “- Gitti...Gül gibi yakışıklı oğlumu kaçırdı bu uzaylılar.Ne istediniz benim sabi oğlumdan?...Daha okulunu bitirip, vatana millete yararlı bir asker olacaktı oğlum...Nuriye’ ni ailesi de çıkıp konuşsun Allah aşkına.Bulun Müge Hanım, yalvarıyorum size...İki gün sonra Üniversite sınavı var çocuğumun.Bir sürü de sınav harcı yatırdık, gönderin oğlumu paralar ziyan olmasın!...”Müge Anlı seslendi;
    “- Şimdi burdan Sayın yetkililere sesleniyorum.Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.Herkes çıkıp da oradan “- ufo yok” gibi laflar edip de ahkam kesmesin.Ne biliyorlarsa gelip bu stüdyoda açıklasınlar!...Bir telefon alabilir miyim?...” Canlı yayına telefonla bağlanan bir genç konuşmaya başladı;
    “- Müge Hanım yok öyle kaçırma maçırma falan.Herkes uzayı merak edip kendi rızası ile ufoya binip gidiyor.Sağ olsunlar geçen gün beni de çay içmeye çağırdılar, çok işim vardı gidemedim.Benim yerime en samimi arkadaşım Ferhat’ ı yolladım.Çok kibar uzaylılarmış, bi çay içirip evine kadar ışınlamışlar...”Müge Anlı;
    “- Çok teşekkür ederiz efendim bizi aydınlattığınız için.Başka bir telefon daha varmış...”
    “- Alo...İyi günler Müge Hanım.Ben sizi çok seviyorum, çok güzelsiniz...”
    “- Sağolun Beyefendi de konumuz bu değil.Konumuz uzaylılar ve ne biliyorsanız anlatınız efendim...”
    “- Madem var bu uzaylı yaratıklar da neden bizlerle yuvarlık masa etrafında, bir basın toplantısı yapıp iletişim kurmuyorlar?...Devamlı dünyamıza bakıp bakıp gidiyorlar!..."
    "- Alın şunu telefondan diğer konuşmacıya verin lütfen!..."
    “- Arkadaşlar sizlere diyorum ki bu canlılar var.Eski medeniyetlerin yazmalarında ve görsel kaynaklarında betimlenmiştir diyorum.Tabi inanmak veya inanmamak size kalmış.Ama gerçek şu ki astronomi bilginiz de eksik.Bizden başka yüzlerce galaksiler bulunmakta ve sadece bu galaksilerin içinde dünyamızın sahip olduğu hayat koşullarının olduğu düşünülüyor.Sizde ufo yok deyip işi hayalciliğe vuruyorsunuz.işte bu daha komik.”- Biz niye göremiyoruz?...” diye soruyorsunuz.Bu sorunun cevabı senin teknolojin ne?... Uzayla ilgili bi calışman varmı yok mu?...Ayrıyaten çok eski medeniyetlerin kurulmuş olduğu yerlerde mağaralarda bilem resimlerine rastlanıyor, buna ne demeli şimdi?... Bu çok uzun araştırmalar gerektiriyor.
    çünkü tarihi baya bi derine iniyor...Eğer hiyeroglifte Mısır’ lı adam ufoyu, bilmem neyi betimliyorsa.
    ben dünyadışı varlıklar yoktur diyinlere deli gözüyle bakarım..."
    Gün yeni ağarmaya başlamıştı.Annemin üç gündür beni düşünmekten, gözlerine uyku girmemişti.Erkenden kalkıp tesadüfen odama girdiğinde, beni yatakta uyur vaziyette görünce, sevinçten bastı çığlığı.Ben annemin çığlık sesiyle gözlerimi açtım;
    “- Ya anne sabah sabah neden bağırıyorsun Allah aşkına ya...Rüyalarım yarım kaldı senin yüzünden.Hiç rahat uyku uyuyamayacak mıyız?...”
    “- Oğlum sen üç gündür kayıptın, seni aramadığımız yer kalmadı.Müge Anlı’ nın programına bile şeref konuğu oldum ve sesimi tüm dünya’ya duyurdum...O Nuriye olacak kızla bi daha seni görmeyeyim.Bu kız sana felaket getirecek oğlum.Sahi, Nuriye de döndü mü ailesinin yanına?...Ay bunlar nasıl aileymiş böööle?...Televizyona çıkıp bas bas bağırdım, kızlarını ne aradılar, ne sordular...Sen nereye kayboldun, söyle bakalım şimdi?...”
    “- Nereye gideceğim anne, evde uyuyordum.Bol bol rüya gördüm.Kendimi bir an için uzayda hissettim.Uzaylı Huri kızlar arasında, gel keyfim gel...Biliyor musun, her Nuri’ ye bir Huri gerek annecim hahaha...Hem Nuriye de kimmiş ya?...Ben öyle birini tanımıyorum!...”Beynime yerleştirilen çipten Nuriye ile ilgili tüm dökümanlar hafıza kartımdan silinmişti.Annem Şaziment seslendi;
    “- Nuriye kim mi?...Kim olacek oluum, sevgilim diye eve getirdiğin kız.Oğlum evde üç gündür yoktun, suçlusun biliyorsun.Neyse seni sağ salim gördük ya o bile yeter.Anlatmak istemiyorsan anlatma.Gazetelerde senin uzaylılar tarafından kaçırıldığını yazdı salaklar.Türkiye’ de yer yerinden oynadı.Her kafadan bir uzaylı çıkıyor.Ha unutmadan sorayım, sen hiç İzmir Kordonboyu’ na gittin mi?...İkindi Gazetesi’ nin manşetlerinde Kordonboyu’ nda ufonun önünde Nuriye ile birlikte resimlerin çıktı...”
    “- Ben hayatım boyunca İzmir’ e gitmedim...Rüyamda güzel bir kızla, tanımadığım bir şehrin sahilinde dolanıyordum sadece...Ne bileyim Kordon mu, kemer mi anne ya?...Cennete benziyordu dermişim!...İnanma sen öyle şeylere, fotomontajdır...”
    “- Geç dalganı bakalım çocuum sen.Her sözüme bi kılıf buluyorsun!...Bundan sonra sen ancak, bu Nuriye denen kızla rüyanda evlenirsin!...”
    “- Eyvah saat dokuza geliyor, geç kaldım benim okula gitmem lazımdı...”
    “- Zaten üç gündür okula devam etmedin, sınav zamanı da yaklaşıyor.Hadi çabuk giyin de okuluna marş marş!...Baban işten gelince sana kavuştuğumuzun müjdesini vereceğim.Üç gecedir babana da stresimden dolayı vermedim zaten!...Müjdeme de hasır bilezik isteyeceğim!...”Hemen okul kıyafetlerimi giyinip otobüse bindim.Ders zili çoktan çalmıştı.Kantinden bir tost yaptırıp, çayımı yudumlamaya başladım.Aradan yarım saat geçti ve teneffüs zili çaldı.Kaybolduğumu duyan okul arkadaşlarım, karşılarında beni görünce soru yağmuruna tutmaya başladı.Sınıf arkadaşım Hacer seslendi;
    “- Bakın arkadaşlar kim gelmiş.Uzaylılar Nuri’ ye acımış, geri göndermişler hahaha....”Ahmet seslendi;
    “- Geçmiş olsun Nuri, hava boşluğunda ne var ne yok?...”Sebahat seslendi;
    “- Ay senin yüzünden Müge Anlı’ nın sabah programını seyretcem diye üç gün okula gitmedim.Kim kaçırdı seni?...Gazete haberleri doğru mu Nuri?...”Sadullah seslendi;
    “- Lan iyicene meşhur oldun hani...İstediğin kızı tavlarsın artık oluum.Keşke beni de bi uzaylı kaçırsaydı, okulda herkes seni konuşuyor.Çok popüler oldun!...”
    “- Yeter artık arkadaşlar, kafam ağrımaya başladı.Sanki kafamın içinde karıncalar dans ediyor.Lak lak lak yapıp durmayın.Beni kimsenin kaçırdığı filan yok.Siz neden bahsediyorsunuz?...Valla hiç mi hiç anlamış değilim.”Bu sırada benim okula döndüğüm haberini müdüre bildirmişler.Okulumuzun Müdürü odasına çağırdı;
    “- Oğlum annen televizyonlara çıktı seni aradı.Gazetelerde boy boy resimlerin yayınlandı.Sen nerelerdeydin?...”Hafıza kartım istem dışı beni konuşturmaya başladı;
    “- Yalnız kalıp Üniversite sınavına hazırlanmak istedim hocam.Çok da iyi hazırlandığımı zannediyorum...”
    “- Ben hiç de öyle zannetmiyorum.Birinci dönem karnende yedi tane kırık not var!...Sen bu gidişle nah(eliyle mucuk işareti) üniversiteyi kazanırsın evladım.Tamam bu seferlik affediyorum, bir daha habersiz evini terk etme!...Hadi şimdi sınıfına doğru yürü de ense traşını görelim taş arabası...Yalancı, sanki çocuk kandırıyor!...”Sınıftan içeri girdiğimde Matematik öğretmenimiz ders anlatıyordu, bütün gözler üzerime çevrilmişti.Matemetik öğretmenimiz Şemsi bey sordu;
    “- Nuri bir şey kaçırmış sayılmazsın, zaten derslerde gerisin.Üç gündür nerelerdesin?...”
    “- Oturup, gece gündüz , tek başıma ders çalıştım hocam!...”Otur yerine ve dersi iyi dinle!...”Öğretmen tahtada İntegral hesapları ile ilgili soru çözüyordu.Bir noktada takıldı kaldı;
    “- Bu soruyu çözebilecek var mı çocuklar?...”Kimsede çıt yoktu, ben parmağımı kaldırdım.Hoca alaycı bir tavırla;
    “- Hıh...Nuri çözebilecek misin?...Kendine güveniyor musun?...”
    “- Çözerim alimallah...Çocuk oyuncağı bu soru!...” dedim ve hemen tahtaya kalkıp soruyu anında çözdüm.Öğretmen rezil olmuştu.Sınıftaki arkadaşlar ve Şemsi bey şaşırıp kaldı.Bunun üzerine bana başka birkaç soru daha sordu.Maksadı benim çözemeyip sınıf önünde mahçup duruma düşmemi sağlamaktı.Sorduğu bütün soruları tahta önünde doğru olarak cevapladım.Öğretmen kendi kendine mırıldandı;
    “- Çok tuhaf bir durum.Üç günlük ders çalışmayla...Aferin O’ na, söylediği doğruymuş..” dedi ve sınıfa seslendi;
    “- İşte arkadaşlar, bir insan isteyince neler başarıyormuş örnekte görüyorsunuz.Nuri üç gün boyunca derslerine çalıştı ve başardı.Başarı sizin elinizdedir.Atalarımız ne demişler”Azimli sıçan, taşı delermiş!..” Yanlış anlamayın arkadaşlar, burada Sıçan kelimesi “iri fare” demek!...”
    Vücudumda bazı değişiklikler olduğunu anlamam hiç de uzun sürmedi.Dokunduğum elektrikli aletler düzgün çalışmıyordu.Daha önceden inandığım bilgilerin ve fizik kurallarının inanılmaz derecelerde alt edildiğini görünce, bir çeşit şok yaşıyordum.Beynime yerleştirilen çipten dolayı uzayla ilgili görüp bildiklerim tamamen sıfırlanmıştı.Evimize yakın hipermarketin Caco Cola dolabına demir para attıp Cola almak istediğimde, makinadaki bütün Caco Colalar dışarı fırlamış, alışveriş yapan halk korkuya kapılarak dışarı kaçışmıştı.Uzay Siriüs inceleme yetkililerinden bir görevli peşime düştü ve mutlaka benimle konuşması gerektiğini söylüyordu;
    “- Sayın Nuri bey, uçan dairenin önündeki fotoğraflarınızı inceledik ve hepsi orijinal fotoğraf.Seni uzaylıların kaçırdığına inanıyoruz.Lütfen dünya bilimine katkıda bulunmak adına doğruyu söyle ve uzayda ne gördüysen bize anlat!...”
    “- Ya ne uzayı, ne uzaylılarından bahsediyorsunuz siz?...Git kardeşim işine.Uzaymış, uzaylılar mış...Mış mış ta mışmış...”
    “- Daha önce de Amerika’ da uzaylılar tarafından, insanlar kaçırıldı.Buna ne diyeceksiniz?...”
    “- Bence daha önce kaçırılan insanları uzaylılar değil, CIA ajanları kaçırmıştır.Kaçırdıklar bu insanlar üzerinde parapiskolojik deneyler yapıyorlardır büyük ihtimalle.Ne hin oğlu hindir bu Amerikan ajanları, sen bilmezsin!...”.”
    “- O zaman, İçişleri Bakanlığı’ na tarafımızca yapılan yalan makinesi tahsisi başvurusu üzerine, seni Siriüs Uzay bilim Enstitüsü’ nde yalan makinasından geçireceğiz, var mısın?...”
    “- Kendimi ispatlamaya hazırım ve seve seve gelirim.Artık rahat bıraksın beni herkes, uzaylı gör-me-dim diyorum...”
    Hiç tereddüt etmeden görevlinin arabasına bindim ve Yalan makinasına oturdum.Yetkililer benim kafama ve vücuduma bazı kabloları bağladılar.Uzay ve uzaylılarla ilgili garip sorular sormaya başladılar.Ben oturduğumda, makine sistemi bozuldu.Görevli;
    “- Yalan makinası sistemi arızalandı.Haftaya Cuma günü öğleden sonra sizi davet etsek tekrar buraya kadar gelir misiniz?...”
    “- Bu hafta sonu üniversite sınavım var.Haftaya gönderin adresime arabayı, rahat gelirim okey...”dedim ve Görevli ile beraber tekrar arabaya binip eve geldim.Babam yabancı bir arabadan indiğimi görünce sordu;
    “- Oğlum sen nerden geliyorsun, kim bu garip kılıklı adam?...”
    “- Uzay bilimleri araştırma enstitüsünde deneye tabi tuttular baba.Yalan makinasına oturdum, makine arıza yaptı.Bende büyük değişiklikler var, hangi elektrikli alete dokunsam garipleşiyor ya…Bana bir haller oluyor baba, nasıl hareket edeceğimi şaşırmış durumdayım…”
    “- Oğlum sakın seni uzaylılar gerçekten kaçırmış olmasınlar mı?...”
    “- Ya baba…Sen de mi?...Gezegenimizde çözülemeyen sırlar bizleri hep insanlığın henüz aydınlatılamamış o karanlık geçmişine götürüyor.Biz insanlık olarak aya gittik, atom bombasını (ne faydası varsa) yaptık, genetik olarak canlıları değiştirebiliyoruz, DNA’ nın şifresini çözüyoruz…Yakında Mars’a gitmeyi planlıyoruz ancak tarihimizin büyük bir bölümünü açıklayamıyoruz.Açıklayabildiğimizin ne kadarı gerçek tarihimiz orasını da ancak Allah bilir…Yirminci yüzyıldan itibaren materyalist akımın etkisinde iyice kalan klasik bilim, başka başka insanlık tarihi yazıyor olabilir mi?...Karşımıza çıkan heykeller, resimler, yapılar, yazılı eserler bu doğrultuda bizlerdeki kafa karışıklığını iyice artırıyor.Duyguları , düşünceleri, gördüklerini anlatmanın en güzel ve kalıcı şekli sanattır.Eğer uzak geçmişimizde yazılan mitler gerçek olayları yansıtıyorsa, at gözlüklerimizden sıyrılıp gördüklerimiz hakkında cesaretle ve açık görüşlülükle düşünmeliyiz.Dünya dışı bir zekanın etkileri yalnızca geçmişimizde gömülü kalmamıştır.Geleceğimizde de onlara rastlamayacağımız ne malum? Eğer bu gerçekleşirse dünya insanı olarak buna hazırlıklı olmamız gerekmez mi?...Ben uzaylı filan görmedim fakat bu hiç görmeyeceğim anlamına gelmemeli…”
    “- Sınava yarın sabah gireceksin, inşallah kazanırsın oğlum.Hiç ümidim yok amma, belki bi yerleri tutturursun.Soruları iyi oku, “rast gele…” deyip yuvarlama!...Bu gece erkenden yat, yarın sınava girerken su ve çikolata almayı unutma.Çikolata zihnini açar…”
    “- Vay Nuri...Nasılsın eski toprak, sınav nasıl geçti?...”
    “- Sağol Memduh, seni gördüğüme sevindim.Sınav güzel geçti.Bütün soruları tek çırpıda cevapladım.Türkiye birincisi olacağım!...Senin sınavın nasıl geçti?...”
    “- Puhahaha...Türkiye birincisi olmak kim, sen kim?... Ufak at da civcivler yesin!...Fizik ve Kimya soruları neydi be koçum öyle?...Çoğuna kurra çekip işaretledim.” Memduh’ la konuştuğumuzu gören sınıf arkadaşlarımızdan Ahmet, Nebahat ve Serpil yanımıza yaklaştı.Serpil seslendi;
    “- O...tüm sınıf burada toplanmış, nasıl geçti arkadaşlar?...Matematik sorularının bazıları Dershanede çözdüğümüz sorularla birebir örtüşüyordu değil mi?...Fakat niye yalan söyleyeyim Geometri beni biraz kastı doğrusu...”Memduh seslendi;
    “- Bizim Nuri bütün soruları cevaplamış, Türkiye biriciliğine niyetlenmiş!...”Serpil seslendi;
    “- E ne yaparsınız arkadaşlar, uzaylılarla temas içinde arkadaşımız.Bizi av partisinde, ölümden kurtaran Nuriye sayesinde Fizik kurallarını iç etti!...Ulan varya..Sen çık uzaya, onları da Türk yaparsın!...”
    “- Onlar buraya gelseler siz ne yaparsınız?...”Memduh cevapladı;
    “- Valla onlara bir Cola Turka ısmarlar, birlikte tespih filan çekerdik herhalde hahaha...Herkes geçim derdine düşmüş, ne işi var uzaylıların Türkiye’ de be abicim.Kuveyt’ e filan gitsinler!...Hele bi gelsinler, uzaylıları dünyaya indiğine, hele de Türkiye’ ye geldiklerine pişman ederiz!...”Ahmet söze girdi;
    “- Abi bak oda güzel yav...Bi de rüşvet vermeyi öğretirdik herhalde...Bu da en babası ama... Uzay boşluğuna nasıl tükürülür, donla nasıl denize girilir, avrat nasıl kesilir, ıslık nasıl çalınır, pandik nasıl atılır hepsini öretirdik valla...Gelenler birer kültür abidesi olur, öyle geri dönerlerdi!...”Memduh konuştu;
    “- Öğretirdik, al benden de o kadar... Alkollü ufa kullanmayı, hatalı sollamayı da öğretirdik derim ben puhahah bi düşünsenize...Maçoluk, racon kesmek nasıl olurmuş gösterirdik... “Nebahat seslendi;
    "- Valla ben üniversiteyi kazanamazsam kaçak yollardan Uzaya gitmeyi filan düşünüyorum...Eğer ki babam Ahmet’ le evlenmemize izin vermezse, birlikte kaçar bir Koloniye yerleşiriz değil mi hayatım?...”Ahmet cevap verdi;
    “- Arkadaşlar Ufo´ya gercekten inanlar var.Bir resime bakıp, Ufonun olup olmadığını kimse bilemez.
    Ama ben biliyorum, Ufo diye birsey yok...Nedeni ise bu Ufolar hiç açık ve net bir şekilde gözükmüyor .NASA Milyarlarca uzaklığı Teleskopla görüyor, atmosferin dışında ne varsa bir bir takip ediyor da niye hiç bir Uzay aracı görmemiş şimdiye kadar?...Öyle yuvarlak uçağı olan, küçük boylu uzaylılara, siz de boş yere inanmayın...” söze girdim;
    “- Ben insanoğlunun daha ulaşamadığı, görmediği gezegenlerde başka canlıların olabileceğine inanıyorum.Görmediğiniz şeylere inanmayın diyorsun da Tanrı’ ya inanıyoruz.O’ nun varlığına birliğine görmesek bile inanıyoruz!... “Ahmet;
    “- Elbette ki Tanrıya hepimiz inanacağız.Bu dünyanın boşlukta dönmesi, gece ve gündüzün, dört mevsimin oluşması daha başka nasıl açıklanabilir.Hem Yüce Tanrıyı bu konulara karıştırmayalım...” Serpil;
    “- Valla ben geçenlerde, babamdan saklı balkonda sigara içiyorken, gökyüzünde bi ışık gördüm. Uçak desem uçak değil, ses gürültü yoktu çünkü.Böyle döndü döndü döndü sonra da gözden kayboldu.Şimdi çıkıp ortalığa ufo gördüm diyemem ama bilemiyorum yani...Dünya dışındaki yaratıkların varlıkları ateist meteryalist düşüncenin bir ürünüdür.Kur’an’ da da sadece farklı alemlerde ama aynı yerde beraber yaşadığımız cinler ve meleklerden bahsedilir...”Konuya açıklık getirdim;
    “- Ya uzaylılar “biz geldik...” dese, size selam verse inanır mısınız?...Hayır inanmazsınız!...Eee... peki bunun ahlaki yönlerini düşündünüz mü hiç?...insanoğlu uzaylıların var olduğunu görünce bir kere çöküş yaşar.Tepenizde uçan cisimler olsa nasıl davrancaksınız o an?...Artı onlar o teknolojiye sahipken,
    sizin de o teknolojiye sahip olmalıyız bilmem ne egolarınız kabarmayacak mı?...Sen cismi hareket ettiriyorsun, ben ettiremiyorum.Düzensizlik başlamayacak mı?...Sonra hepiniz konuşursunuz böyle saçma saçma...Zaten daha insanoğlu hazır değil bu tür şeylere.Uzaydan haberleri yok, evrenden haberleri yok,
    tarihten haberleri yok!...Sadece ve sadece insanlarda kısıtlı düşünce biçim ve formları görüyorum.Ekin çemberleri en güzel örneklerden biridir.Nazka çizgilerini ilave olarak kanıt olarak dile getiririm
    birde onlar aslında gökyüzünde ama normal bir gözle göremezsiniz.Sahip oldukları teknoloji yüzünden çok hızlının ötesinde hareket ediyorlar...”Memduh alaycı bir şekilde;
    “- Ulan Nuri şüphelerimde haklıymışım.Sen uzaya gidip geldin bence?...”
    “- Ben görmedim fakat varolduklarına hatta ve hatta bizi gözlemlediklerine fazlasıyla inanıyorum.Eski medeniyetlerin sahip oldukları bilgilerin sebebi, bu varlıklardan başka birşey olamaz.En azından tarlalardaki işaretler insan işi değil...”Serpil söze girdi;
    “- Arkadaşım uzaylılar var mı, yok mu?...Nuri çok çabuk fikir değiştiriyorsun.Bir inanıyorsun, bir inanmıyorsun.Mikser gibi aklımızı karıştırıyorsun!...”
    Kafamın ağrısından uyuyamıyordum.Annemin verdiği ağrı kesiciler de fayda etmeyince, babamın ısrarı üzerine hastaneye gittim.Doktora durumumu anlattım.Tomogrofi filmlerimin çekilmesini istedi.Film çekildi ve çekilen filme doktor baktığında, hayretler içinde kalmıştı;
    “- Senin kafa derinin arkasında ufak bir plaka şeklinde madde var.Ne olduğunu ancak ameliyatla çıkarınca anlarız.Eğer baban amaliyat olmana izin verirse, basit bir operasyonla bu plaka şeklindeki maddeyi acilen çıkarırız...” Babamın ameliyat olmam için imza atması sonucunda hemen ameliyat oldum.Doktor çıkardığı çipi incelemeye başladı;
    “- Senin kafa ağrına sebep olan bu maddenin ne olduğunu tam anlayabilmiş değilim.Bunu tahlile göndermeniz lazım...” dediğinde ben hastanedeki yatakta düşler aleminde geziniyordum.Kendime geldiğimde babam ve annem karşımda gülümsüyorlardı;
    “- Burası neresi, benim burada ne işim var baba?...”
    “- Oğlum akşamdan beri “kafam ağrıyor” diyerek kafamın etini yedin.Kafa röntgenin çekildi ve içinden işte bu elimde gördüğün, sim karta benzer maddeyi çıkardı doktor...Nerden soktun, kim soktu bunu kafana anlamış değilim oğlum.Şimdi kendini nasıl hissediyorsun bakalım?...”
    Birden Uzaya çıktığımı ve uzaylı garip yaratıklarla beraber olduğumu hatırladım.Nuriye ve Huriye gözlerimin önünde canlandı.Ufoya binip farklı bir galakside dolaştığımı ve onlarla birkaç gün geçirdiğimi,
    Uzaylılara deney konusu olduğumu Anladım.Fakat bu yaşadıklarımı aileme ve yakın arkadaş çevrem

    EMEĞE SAYGI

    Ergenekon destanından daha uzun bu
  • beyin terk
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Orman Muhafızı Will

    BU DAHA UZUN
    UFO NURİ
    Babama yalan söyleyip eve bilgisayar aldırmaya niyetliydim;
    “- Lisedeki bütün arkadaşlarımın evlerinde bilgisayar var baba.Arkadaşlarım öğretmenlerimizin verdikleri her ödevi anında internete bağlanıp hazırlıyorlar.Kütüphaneye giden bile yok artık.Üniversite sınavına da hazırlanacağım.İnternet çok lazım çok....”Tabi bunların hepsi bahane.Benim tek bir amacım vardı o da chat yaparak manita tavlamak.Psikolojik baskılar meyvasını vermiş, eve nihayet bilgisayar gelmişti.Üstüne üstlük internet ve vebcam da cabası.Bir taşla üş kuş vurmuştum anlayacağınız!...Geceleri el ayak çekilince gizlice arkadaş arama sitelerinden bir kızla tanışma fırsatı buldum;
    “- Merhaba benim adım Nuri, sizin isminizi öğrenebilir miyim?...”
    “- Memnun oldum, ben de Huriye bip!...”
    “- Nerden?...”
    “- Ziganu Galaksisi, Hitiyna Gezegeni damoon bip bip!...”
    “- Ben de Uzay Yolu gemisinden Kaptan Körk güzelim.Dalga geçmeyi bırak da söyle bana nerelisin?...”
    “- Ben bu dünyadan değilim bip...”
    “- Bak senin ufona binerim!...”
    “- Bindireyim bip, uzayda seni gezdireyim bip bip bip...”
    “- Anlaşıldı tamam.Seni biplememi mi istiyorsun?...E bipleyeceğim kızın yüzünü bir görelik bakalım. Kameranı açar mısın tatlım?...” diye ısrar ettim;
    “- Hayır açamam canım bip...Canlı tanışma faslının büyüsünü bozmayalım şekerim bip bip...Ufo gibi bir kızım işte anlayacağın ya!...” dedi ve yüzünü hiç göstermedi.Kendisinin Jennifer Messelier’ in kopyası olduğunu, övünerek söylüyordu.”- Gözleriniz ne renk?...” diye sorduğumda;
    “- Gözlerim simsiyah...”
    “- Ya bırak dalga geçmeyi, bak gelirsem yanına, senin gözlerinden öperim ha!...”
    Nihayetinde de uzun zamandır sanal olarak kontakta olduğum kızla buluşmak için O’ nu ikna edebilmiştim.Yazdıklarına göre kendisi balık etli, tam Türk erkeklerinin arzuladığı bir kızmış!...Neyse, haftasonu Taksim meydanında buluşmak için sözleştik.Ben o gün siyah bir kazak ve kot giyeceğimi söyledim.Kendisi de kırmızı bir elbise ile gelecekmiş...
    Ertesi gün ben Taksim meydanında Ufo beklerken, buluşma saatinde, az ötede kırmızı renkte bir organizmanın varlığını hissettim.Yürüyen organizma bana doğru yaklaştıkça kütlesi daha da büyüyordu....Heyecanla seslendim;
    “- Aman allahım...Yoksa bu gelen Silindirik Ufo O mu?...Nayır n’ olamaz, yazdıklarına göre kendisi balık etli olmalıydı!...Yok canım O değildir....”derken kız tam önümde durdu, durmasıyla irkildim.Balık etliyim dediği bu muydu?...Eğer öyleyse bizim memleketteki balıklar aç kalmış olmalıydılar...Allahım keşke tam o saniyede iki ayağımın altından fay hattı geçseydi de yerin dibine girseydim...
    Kız bana elini uzatarak;
    “- Merhaba sen Nuri’ misin?...” diye bir soru yöneltti.İçimden seslendim;
    “- Yok bendeniz Fenerbahçe’ nin file bekçisi Volkan’ ım!...”
    Neyse, ben kendim değilmişim gibi davranarak oradan yavaş yavaş kaçmaya çalışıyordum.Bi ara arkamı dönüp acaba anladı mı diye baktım.Aman allahım...Bana doğru bakıyo...Sırıtmaya başladı, bende elimde olmadan sırıtmış bulundum!...Kız bana doğru bir adım atar atmaz, arkamı dönüp deli gibi koşmaya başladım.Ara sıra arkama bakıp, sallanan kübizmin peşimden gelip gelmediğini gözlemlemeye çalısıyordum.O da arkamdan deli gibi koşuyordu.Karşımda gördüğüm bir lokantaya daldım.Lokantadaki garsona;
    “- Tuvaletiniz nerede acaba?...” diye sordum.Sonra nefes nefese adamın gösterdiği yere doğru yönelerek içeri daldım.Yaklaşık beş dakika sonra dışarı çıkıp, balina balığının ortalarda bi yerlerde olup olmadığını kontrol ettikten sonra, dışarı çıktım.Dışarıda yoğun bir kalabalık görünce sordum;
    “- Hey arkadaş bu insanlar neden burada toplanmışlar, bir olay filan mı oldu?...”
    “- Şu iki öğrenci çocuk uzaylı gördüklerini anlatıyorlar.Kırmızı elbiseli, şişman bir kızın koşarak buraya geldiğini daha sonra da kızın uzaylı yaratık şekline dönüşerek kaçıp gittiğini iddia ediyorlar...”dayanamayıp çocuklara sordum;
    “- Şişman kızın üzerinde kırmızı elbise, saçında da kocaman kelebek toka var mıydı acaba?...”
    “- Evet abi aynen söylediğin gibiydi.Hızla bir gencin arkasından “sevgilim....sevgilim gel buraya, kaçma benden!...” diye koşturuyordu.Çocuk hızla bu lokantaya girdi.Ha..Dur bakayım, o koşan çocuk sendin.Senin arkandan koşturuyordu uzaylı şişman kız...Sonra O birdenbire 1.55-160 boylarında ve sürekli kafasını sallayan, derisi istakoz kabuğuna benzer şekil alıp, uzaylı bir yaratığa dönüştü.Gözleri tamamen siyah ve gözbebekleri ile gözünün beyaz bölümü hiç olmayan birisi haline geldi.Bizimle göz göze geldi.Çok korktuk çok...Sonra bu garip yaratık koşmaya başladı.Karayolunu üç adımda hiç trafik yokmuş gibi geçti. Bu arada yeşil ışıkta akan trafiği elinin avucunu öne doğru getirerek, bıçakla keser gibi kesti ve yürüdü gitti.Yolun Şişli istikametine giden bölümünde durdu.Önünden geçen araçlar vardı. Bir anda adeta buharlaşarak ortadan kayboldu. “
    “- Oğlum siz tinerci veya hapçı mısınız lan?...Uzaylı görmüşler, hadi s...p gidin evinize manyaklar!...”
    "- Valla billa doğru söylüyoz abi,iki gözümüz önümüze aksın bak, nah ikimiz de gördük..."
    "- Tamam lan anladık.Gördüklerinizi gazetecilere anlatın, manşet olursunuz..."
    Sırtıma kalınca bir elin dokunduğunu hissettim.Arkama panik içinde dönüp baktığım zaman şahane güzellikte bir kızın gülümsediğini gördüm.
    “- Kırmızı elbiseli şişman Kızı ben de gördüm.Bu çocuklar hayal kuruyorlar.Şişman kız üzgün bir şekilde lokantanın önünde seni bekledi ve çekip gitti...Yoksa sen de uzaylı filan mısın?... ”
    “- Şey...Evet, ben uçan modülüm.İstersen seni gezdireyim?...” dedim.
    “- Ha ha ha ha...Çok espritüelsiniz... ”
    ”- Eeeeeeh be benim balık etlim, seni bir güzel analiz etmeliydim!...Bu bana iyice ders olsun, chati meti bırak, delikanlı gibi gözünle gördüğün bu güzel kızın ardından git...” dedim ve kıza gülümseyerek baktım;
    “- İşte bu kız tam aradığım bir tip.O’ nu kaçırmamalıyım...”
    “- Çok güzelsiniz bayan, benim adım Nuri.Ya siz kim siniz?...”
    “- Ben Nuriye...Sütlü Nuriye’ de diyebilirsiniz yani!...”
    “- Aman tanrım, bugün de şansım Huriye ve Nuriye’ den açıldı...Tanıştığımıza memnun oldum Nuriye.Sütlü Nuriye tatlısını da çok severim..hahaha....”

    “- Sizinle uzun uzun sohbet etmek isterdim.Şu karşı pastahanede oturabilir miyiz Sütlü Nuriye hanım?...”
    “- Ah merci, tabi ki oturabiliriz.Ben de zaten gezmeye çıkmıştım bip...”
    “- Lütfen siz de şişman kız gibi bipleyip durmayın.Durun sizin için bir şarkı isteyeyim.Şey...Arkadaşım Radyocudur da!...”Kıza hava atmak için cep telefonumdan özel Radyo istasyonunda yayın yapan arkadaşımı aradım;
    “- Alo burası İstanbul Radyo ESOES...”
    “- Merhaba Raşit’ cim ben Nuri...”
    “- N’ aber lan zamping!...Yine hangi şarkıyı çalmamı istiyorsun?...”
    “- Yanımda güzel bir Manita var, adı Nuriye. O’ nun için romantik bir şarkı çalmanı istiyorum...”
    “- Ne çalayım olum?...Kıza bi sor bakalım, istediği müzik var mı?...”
    “- Sahi Nuriye’ cim ne dinlemek istersin?...”
    “- Sizin Star Tarkan’ dan “Kış güneşi” şarkısını istiyorum.Bütün uzay halkı çok seviyor bu şarkıcınızı bip bip...”
    “- Sen de Uzayla kafayı bozdun iyice ha!...Ufolara inanır mısın?...”
    “- Ben Ufoya binip, Uzaydan senin için geldim hayatım.Sevgide seni seçtim…bip”
    “- Ya ne ufosu, ne uzaylısı Allanı seversen ya...Ben asla inanmıyorum.Bu millet hayal görüyor...”
    “- Sen ister inan, ister inanma ama ufolar var.Dünya dışı varlıklar da var.Ayrıca ben çok ileri giderek söylüyorum, dünya dışı varlıklar tarafından gözetleniyorsunuz şu an.Hatta korunuyorsunuz bile...
    Araştırmadan, kolaçan etmeden, yorumlarda bulunmak yanlış bence.Sümer’ ler, Maya’ lar, Aztek’ ler, Mısır’ lılar kabul etmiş, sen mi etmeyeceksin?...”Nazka çizgilerine, ekin çemberlerine, eski kabartmalara, resimlere bakmalısın...Youtubeye gir, Ufo fleet yaz, bakalım ne göreceksin?...”
    “- Ne göreceğim tatlım, uzaylı kız falan mı?...”
    ”- Nasa salak mı?...Bağıra çağıra, beyan edecek kabul ettiğini!...Uzaylı varlıkları iyi araştırsaydınız bulurdunuz...”
    “- Sende öyle bir konuşuyorsun ki, sankim Uzaylı yaratıksın!...Senin uzayla ilgili bir çalışman var mı türkiye olaraktan?...Sen Uzaylı olsan, ABD ile mi temas kurarsın Türkiye ile mi temas kurarsın?...”
    ”- Tabi ki Türkiye ile...Eterik varlıklar , eterik uzayın bir bölümünü iyonize ederler.Düşüncelerini gidecekleri yere akort ederler.Bir anda gemileriyle bu hedefe ulaşırlar ve gemileri dünyamızın atmosferinde materyalize olana kadar da titreşimsel frekanslarını düşürürler. Bu ışınlanma sürecinin geriye doğru uygulanmasıyla da bir anda kendi boyutlarına geri dönerler.Eterik varlıkların son derece şaşırtıcı ani ortaya çıkışları ve kayboluşları da böyle açıklanmaktadır. Yer çekimin etkileyen “ geriye dönüşlü elektromanyetizma “ kullanarak saf magnezyumla gemilerimiz işliyor.Yer çekimini geçersiz kılan bir sistem kullanıyoruz , çok ağır bir sıvı bir tüpte dolaşıyor , manyetik bir alan yaratıyor.Ama sıvı ışık hızında radyasyona maruz ve bu nedenle sıvı tüpten çıkarken öbür ucundan içeri giriyor... Görece hızı sonsuz senin anlayacağın...”
    “- Bi şey anladıysam Arap olayım.E..başka?....Anlat anlat heyecanlı oluyor!...”
    ”- Bütün gezegenlerin çevresinde , çeşitli enerjilerden meydana gelen muazzam bir enerji şebekeleri bulunuyor. Üst uzay sizin toplumunuz için hala büyük bir sır. Ancak üst uzaya hükmettiğinizde , bizlerin gemilerinin hızının nedenlerini anlayabileceksiniz.Bizler , üst uzaya, kendi manyetik alanlarımıza ek olarak , evreni çevreleyen mineral gazlara çok benzeyen elementlerin enerjisini kullanarak erişiyoruz.Birçok kez de , enerji şebekeleriniz tarafından gönderilme yolunu seçiyoruz.Bu şebekeler , enerji sürtünmesi yolu ile uzayda parçalanmalarımızı önlüyor.Biz Dünya dışı varlıklar, gelişimle birlikte teknolojinin kölesi olmanın tam tersine , ruhsal güçleri ve enerjileriyle teknolojiye hakim olup, onu evrensel kurallar dahilinde barışçıl amaçlarda kullanıyoruz...”
    ”- Farzedelim sen bir uzaylısın, neden buradasın?...”
    “- Tamamen bilimsel bir görevle buradayım.Evrensel bilgi , geçiş dönemine hazırlık.Dünyayı karantinaya almak, uyarı...Genetik ve biyolojik testler , genetik deney programı , bir melez-ırk yaratmak , ırk analiz programı...Kozmosun dengesini ayarlama, Nötralizasyon çalışmaları ( Nükleer , hava kirliliği , vb...) sayabilirim...”
    "- Hay çatlık bir uzaylıya..."
    "- Amacımız her türlü denetim . Dünya yüzeyinde tohumlanmış uygarlığın gelişimini izliyoruz.Bu gelişime zararlı olacak bazı olaylara bir dereceye kadar müdahale ediyoruz. Temel görevimiz zararlı varlıkları ortadan kaldırmak. Galaksimizde negatif güç taşıyan uzaylılarda var. Bunların en önemli ihtiyaçları ise enerji. Gelip dünyanızdan enerji çekiyorlar. Dünyanın öz enerjisini yani cevherini çekiyorlar. Bu enerji azalınca da denge bozuluyor.Doğal afetler ve volkanik patlamalar oluyor. Dünya tıpkı canlı bir varlık gibi , enerjisini yitirdikçe rahatsızlanıyor. Pozitif güçler , negatifleri engellemeye çalışıyor.Dünya gezegenine gelen Uzay Komutasının misyonu , sizin gezegeniniz üzerinde çalışmalar yürütmek.Bu zorlu günlerden geçişinzii kolaylaştırmak amacındadır. Birçok galaksilerden gelen en üst düzeydeki bilim adamları burada fiziki gezegeninizle ciddi bir şekilde ilgili olan hususları gözden geçirmektedirler.Nükleer , biyolojik ve kimyasal silahların yarattığı büyük tehlike!... Artı çevre ve atmosfer kirliliği , kutup değişiklikleri...Amacımız ırkınızın tekamülünü tamamlayabilmesi… "
    "- Kafayı tırlatmadan, biraz da aşktan meşkten bahsetsek diyorum sütlü Nuriye’ cim..."

    Cam kenarında bir masada oturmuş, güzel bir sohbet ediyorken birden kar yağmaya başladı.Bunu gören Nuriye sevinç içerisinde dışarı çıktı ve lapa lapa yağan karın altında kendi kendine dans ediyordu.Elleriyle kara dokundu ve diliyle tatına baktı;
    “- Bu ne güzel bir şey böyle.Hafıza kartım bunun türkçe karşılığı kar yağışı olduğunu söylüyor...”
    “- Hafızan seni yanıltmıyor Nuriye!...Sanki hayatın boyunca hiç kar görmemiş gibisin?...”
    “- Sen, karı sever misin?...”
    “- Sevmez miyim hiç...Olsa da kaysak!...”
    “- Ay benimle oynama.Hafıza kartım, benimle dalga geçtiğini söylüyor Nuri...”
    “- Haftasonu arkadaşlarla ördek avına çıkacağız.Karlı havalarda iyi ördek avlanır.Ailenden izin al da seni de götürelim?...”
    “- Seve seve gelirim.Nerede buluşalım?...”
    "- Sizin eve yakın bir yerde olsun..."
    “- Dur biraz hafızamı yoklamalıyım bip!...Cumartesi günü Ortaköy parkta saat on gibi okey mi?...”
    “- Tamam güzelim.Saat onda arkadaşın arabası ile gelir, seni alırız...”
    “- Artık veda etmenin zamanı geldi.Cumartesi görüşmek üzere tatlım.Şey...Bir telefon numaranı bari verseydin Sütlü Nuriye...” demeye kalmadan kız hızla uzaklaşıp Beyoğlu’ nun ara sokaklarında gözden kayboldu...”
    Eve günün şok gelişmeleri üzerine gittim ve yatağıma uzanıp hayallere daldım.Aradan iki saat geçti, annem odamın kapısını çaldı;
    “- Oğlum odanda üstün açık uyumuş kalmışsın, üzerine yorgan örttüm.Yine hasta filan olacaksın ondan sonra da doktor doktor dolaş dur!...Azıcık kendine dikkat et!...Hadi kalk bakalım baban geldi, akşam yemeği yiyeceğiz...”
    Yemek yedikten sonra, doğru odama, bilgisayarımın başına geçtim.Msn adresimi açtığımda Huriye’ nin sinyalinin yandığını gördüm ve tıkladım;
    “- Lütfen şişko kız bir daha beni rahatsız etme.Ben senin bildiğin erkeklerden değilim!...”diye yazdım.Huriye cevapladı;
    “- Sen de benim buraya yazdıklarımı iyice oku ve özümse bip...Ben senin iyiliğin için çalışıyorum bip bip...Kendisini Sütlü Nuriye olarak tanıtan kızdan uzak dur.Başına bir kötülük gelmesinden korkuyorum bip ...”
    “- Kıskanç!...Bir daha msn’ me yazmanı men ediyorum ve seni listemden siliyorum...” diye yazdım ve msn yi kapattım...Benim adresime mesaj göndermiş.Mesajında şunlar yazıyordu;
    "- Ah seni bi yakalayabilseydim ve seni ne kadar çok sevdigimi söyleyebilseydim!...Kendine dikkat et , Sütlü Nuriye’ den uzak dur.Seni uzaya kaçırıp kobay olarak kullanmak istiyor.Senin bilgisayar sinyallerini bizim gezegenden alabiliyorum sevgilim...muahhh ..."Nuri kendi kendine söylendi;
    ”- Siz siz olun, sakın fotoğrafını görmeden kimseyle buluşmaya kalkmayın!...Bu Uzaylı şişman kız tam bir baş belası...”
    Daha sonra Facebook adresime biraz takılmaya başladım.Facebook’ ta Melih ve Serpil’ le av partisinden konuştuk.Ertesi sabah arkadaşlarımla buluşacağımız randevu saatinde hazır olmak üzere vedalaştık.

    Cumartesi günü sınıf arkadaşım Melih ve sevgilisi Serpil arkadaşlarımla, Ortaköy’ den Nuriye’ yi almak üzere yola çıktık.Verdiği randevu saatine zamanında gelen Nuriye, parkta bir masaya oturmuş benii bekliyordu.Bizim muhite yakın orman alanındaki gölete av partisine çıktık.Arabayı bir yere park ettik. Melih’ le tüfeklerimizi omuzlayarak kızlarla birlikte yürümeye başladık.Uzun bir yol yürüdük.Yorulduğumuz bir yerde kuru ağaçları topladık ve ateş yaktık.Sırt çantamdan akşamdan hazırladığım sucuğu çıkarıp bir ağaç dalına şişleyerek mangal keyfi yaptık.Aradan dört saat gibi zaman geçti ve hava kararmaya başladı. Serpil seslendi;
    “- Hava kararmaya başladı, ailem şimdi beni merak eder.Kar çok yağıyor, yollar kapanmadan haydi geri dönelim arkadaşlar...”Melih espirili bir yanıt verdi;
    “- Aç cep telefonunu ailene biraz geç geleceğini söyle hayatım.İlk defa mı geç gidiyorsun sanki?...”Arkadaşımız haklıydı gittiğimiz yer göl kenarı olduğu için çok soğuk ve karın yolları kapatması an meselesiydi.Dediği oldu, hava kararınca biz korkuya kapıldık.Bir yandan da karlara bata çıka koşuyorduk.Göz gözü görmez olmuştu.Cebimden çakmağı çıkarıp etrafı aydınlatmaya çalışıyordum.Nuriye’ de hiç korku ve telaş yoktu.Gözleri karanlığa alışkın bir yarasa gibiydi.Nuriye seslendi;
    “- Arkadaşlar korkmanıza gerek yok.Şu tepenin ardında bir köy görüyorum.Işıkları yanıyor...”Biz gösterdiği tepeye baktık.Arkası görünmüyordu;
    “- Biz ışık filan göremiyoruz.Tepenin her yanı bembeyaz kar!...”
    “- Siz benim peşimden gelin!...”
    Tepenin en üstüne tırmandığımızda arka tarafında bir köy olduğunu şaşkın bir vaziyette gördük;
    “- Vay...Nuriye gerçekten söylediğin doğruymuş.Bizim hayatımızı kurtardın...”
    “- Köye doğru koşturmaya başladık.Köye yarım saatlik yol kalmıştı fakat biz artık yürüyemez hale geldik.Üşüdük ve acıktık.Yolun alt tarafında bir değirmen gördük içimize buruk bir sevinç düştü.Kar bir karış olmuştu.Değirmene tam girecekken Serpil;
    “- Ya ben oraya giremem...Değirmenlerde cinler olur...” dedi.Bizler başladık iyice dalga geçmeye;
    “- Dışarıda donup ölmektense, cinlerle çarpışmaya hazırım ben.Beni seven arkamdan gelsin...”dedim ve değirmene girdim.Arkadaşların da ellerinden başka birşey gelmiyordu.Sonunda ne olursa olsun dediler ve içeri girdiler.Nuriye karanlık değirmenin içinde, gaz lambasını eliyle koymuş gibi buldu ve benden çakmağı isteyip yaktı.Etraf biraz aydınlanmıştı.Allahtan içerde odun kalıntıları vardı.Şöminede ateşi yaktık ve karnımızı doyurup ısındıktan sonra, korku içinde beklemeye başladık.Cep telefonlarımızdan ailelerimize haber verdik.Ailelerimize mahsur kaldığımız yeri tarif ettik.Saat gecenin yarısı olmuştu.Ben korkudan Nuriye’ ye sarılmış, O’ nun vücut ısısından yararlanıyordum.Sevişmeye başladık.Müthiş bir enerjisi vardı.Çok tecrübeli bir fahişe bile O’ nun yanında solda sıfır kalırdı.Az ileride birbirine sarılmış halde Melih ve Serpil duruyordu.Kendi kendilerine”-Şurdan bir takırtı geliyor” veya “-Burdan bir hayelet geçiyor...”diye söyleniyorlardı.Serpil;
    “- Nuriye’ ye bak sevişirken vücudundan yeşil ışık yayılıyor sevgilim, sen de görüyor musun?...”Melih;
    “- Evet sevgilim, burada cinler var.Kesinlikle inanıyorum.Bak...Bak gördün mü?...Şimdi de yeşil ışık, sarı ışığa dönüştü birden!...Sen de gördün mü?...”
    “- Evet evet...Şimdi de kırmızıya dönüştü.Şu perdenin ardında neler oluyor?...Hadi gidip bir göz atalım..””
    Her ikisi de ayaklanıp perdenin arkasından baktıklarında iki aşığı sevişirken gördüler...Nuriye bunları görünce sinsi bir şekilde güldü;
    “- Bizi gözetlemeye utanmıyor musunuz arkadaşlar?...”
    “- Şey..Özür dileriz.Buradan bir ışık yayıldığını gördük.Çok tuhaftı, cinler var burada...”Nuri seslendi;
    “- Siz iyice hayal görüyorsunuz arkadaşlar, gidin yatın ya...Bizi rahat bırakın...”
    Tam o sırada Yukarı Boyunlu denilen köye haber verilmiş.Köylüler sağ olsunlar bizi kurtarmaya gelmişler.Köyün bir delisi varmış.O da onlara katılıp gelmiş.Elinde bir kemençe, çalmasını bilmiyor.Öylesine almış nerden aldıysa...Bunlar değirmene yaklaştılar, biz de tam uykuya dalıcakken birden kulağımıza tuhaf tuhaf sesler gelmeye başladı.Biz başladık iyice korkmaya.Tabi korkunun ecele faydası var mı?... yok!... Oysa köyün delisi, eline aldığı kemençeyi çala çala geliyomuş.Karın yağmasıyla, kemençenin sesi bir başka korku yaratıyordu.Serpil;
    “-Bakın, Cinler yavaş yavaş yaklaşıyor...” derken, kemençeci deli ve yanındaki bizi kurtarmaya gelen köylüler yaklaşıyorlardı.Biz iki arkadaş, kapıya doğru yaklaşan sese doğru, elimize aldığımız tüfekleri doğrulttuk.Değirmene yüz metre kala köylüler havaya doğru bir şarşör mermi attılar;
    “- Yaşasın arkadaşlar bizi kurtarmaya geliyolar...” diye sevinç içinde bağırdım.Kapıyı açtım, köylüler ellerinde fenerle bizlere ışık tutuyolardı.Sesimizi alınca yaklaştılar ve onlarla beraber değirmende olayı anlatıp, burda mahsur kaldığımızı söyledik.Kemençeli deli, Nuriye’ yi görünce korkmaya başladı;
    “- Uzaylı...Uzaylı var burda...”diye bağırıp kemençesini arkasına saklamaya başladı.Nuriye gülümsedi;
    “- Deli, deliyi görünce, değneğini ardına saklarmış...”dedi ve kahkaha attı.
    Daha sonra onlarla yola koyulduk.Deli mümkün olduğunca Nuriye’ den uzak duruyordu.O gün sabahın saat dördünde köydeydik.Köylü arkadaşlara teşekkür ederek oradan ayrıldık.Bizleri bir araçla, tepenin ardında bıraktığımız taksinin yanına kadar bıraktılar.Serpil ağlayarak söyleniyordu;
    “- Bir daha ava çıkmak mı, Allah yazdıysa bozsun...”

    Korkuyla karışık güzel bir günün ardından, Nuriye’ yi Ortaköy yakınlarında bıraktık;
    “- Sevgilim cep telefon numaranı vermeyecek misin?...Hafta sonu tekrar buluşalım mı?...”
    “- Tamam Nuriymoon buluşuruz bip...Ben sana internetten mesaj yazarım okey mi?... bip bip!...”
    “- Tamam canım öyle olsun.Görüşmek üzere by by...”
    Eve geldiğimde babam telaş içinde beni bekliyordu.O’ na korkacak bir durum olmadığını, sadece macera dolu bir gün geçirdiğimizi anlattım.Babama, avda başımıza gelenleri anlatığımda çok güldü.Bana eskiden yaşadığı av anılarını anlatmaya başladı.Babamla konuşuyorduk ki annem Pazar alışverişinden geldi ve kapıyı açtı.Karşısında beni görünce;
    “- Oğlum hani nerede vurduğunuz ördekler?...”
    “- Ava giden avlanırmış anne!...Az daha donarak ölüyorduk.Beni Nuriye donmaktan kurtardı.Ateşiyle ısıttı, yaktı beni kül eyledi anne...Seviyorum bu kızı...”
    “- Kimmiş olum bu Nuriye dediğin kız, sınıf arkadaşın mı?...”
    “- Hayır anne, internetten tanıştım.Çok güzel bir kız.Evleneceğim tek kız O...”Bu sözü duyan babam seslendi;
    “- Maşallah derslerine de pek iyi çalışıyormuşsun evlat...Ben sana bilgisayarı, kız tavla diye mi aldım lan hıyar oğlu hıyar?...”Annem söze girdi;
    “- Oğlum kızı iyice araştır, kimin nesi, kimin fesi...Nerede oturur, anası babası ne iş yapar?...Bunları iyice bir öğren de ondan sonra gidelim kızı istemeye.Allahın emri, peygammerimizin kavliyle kızı ailesinden isteriz...Önce bir nişan yaparız, sonra üniversiteyi bitirir işe girersin evlenirsiniz olur biter...”
    “- Aman anne...”Ölme eşşeğim ölme, Yaz bitsinde yonca yiyelik” hesabı ...O kadar sene bekar mı gezecem.Pazardan ne aldın bakalım çantada neler var?...” dedim ve annemin Pazar çantasını karıştırıp ayvanın irisini elime alıp ısırdım;
    “- Ben sokağa çıkıp biraz dolaşacağım...”
    “- Elinde ayva yerken sokağa çıkma oğlum, gören gözün hakkı var.Alan var, alamayan var.Ayvayı evde ye de çık dışarı...”Bu sırada ben annemin aldığı fındık, fıstıkları cebime doldurmaya başladım.Annem de beni gördü kovalamaya başladı.Caddeye fırlayınca bisikletle önümden geçen şişman kızı sonradan farkettim.Bisikletiyle sağ ayağımın üstünden geçti ve üzerime düştü.Memelerinin altında az daha eziliyordum.Bir baktım ki Taksim’ de buluşacağım kız, dudaklarını büzüştürmüş, kirpiklerini titreştirerek ben öpmeye çalışan Huriye.Acıyla bağırmaya başladım.O sırada yoldan geçen yaşlı bir adam beni Huriye’ nin altından çekip kurtardı.Huriye kıkır kıkır gülüyordu.Adam söylendi;
    “- Bişeyin varmı oğlum?...”
    “- Yok amca...”
    “- Oğlum sen çok korktun.Git de şu duvara işe, korkudan eser kalmaz...”
    “- Yok bişey amca...Sadece üzerime balyoz düştü sandım!...” dedim.Adam da ses tonunu yükselterek;
    “- Hadi bakim hadi, utanma işe...” dedi.Tam duvara işiyordum ki camdan kadının biri çıkıp;
    “- Eşşeoğlu eşşek...Evimin duvarına işemeye utanmıyor musun?...Bak bu duvarda ne yazıyor...” Duvardaki yazıyı sonradan okudum”- Buraya çöp dökmek ve işemek yasaktır, Cezası dayaktır!....”Sinirle hem kadına, hemde Huriye’ ye küfredip oradan hızla uzaklaştım.Huriye bisikletine binmiş arkamdan beni takip ediyordu.Ben koştukça bisikletinin pedallarını hızla çeviriyordu.Nihayet metro istasyonu girişine yöneldim ve basamaklardan hızla aşağı doğru indim.Maksadım bir an önce şişman kızdan kurtulmaktı.Arkama dönüp baktığımda Huriye’ yi göremedim.Gelen ilk metrodan kendimi içeri attım.Bilet almadan girdiğim için kontrolcülere yakalandım;

    “- Genç, gözetleme cihazlarından biletsiz geçtiğinizi gördük.Cezalı olarak üç katı bilet parası ödeyeceksiniz!...”
    “- Kusura bakmayın, arkamda beni takip eden birinden kurtulmak için acele koşturuyordum.Cezam neyse ödemeye razıyım....”Yanına oturduğum yaşlı bir kokona kadın, açtı ağzını, yumdu gözünü;
    “- Zaten bu köylüler geldi İstanbul’ a, güzelim şehrimizi de köye çevirdiler.Eskiden Beyoğlu’ nda fötr şapkasız, papyonsuz, döpiyessiz, paltosuz gezintiye çıkmazdık.Şimdiki gençler öyle mi?Şunlara bak üstleri başları, yırtık pırtık!...”
    “- Teyzecim bu yılın modası!...”
    “- Kes sesini...Böyle moda mı olurmuş.Anana söyle de alsın eline iğne ipliği bari yama yapsın!..."Bu sefer ayakta duran yolcu çocuğa çatmaya başladı;
    "- Şunun saçlarına da bak, buzağı yalamış gibi..”Metroda ayakta giden yolcu çocuk seslendi;
    “- Saçlarım jöleli...”
    “- Eskiden jöle möle mi vardı.Filmlerde Ayhan Işık saçlarını limon suyu ile parlatırdı...Ah...Nerde o güzel günler.Şimdiki gençlerin hepsi serseri kılıklı...Şunların saçlarına bak, kimi uzaylı,kimi kirpi, kimi de toka takmış, küpeli.Erkek dediğin erkek gibi olur.Tu…size… ”Ayakta duran başka bir küpeli genç çocuğun yüzüne tükürük gelince küpeli genç;
    “- Teyzecim sen evinde otur.Ne işin var senin bu yaşta metronun ortasında?...”
    “- Sus…Terbiyesiz çocuk.Kulağında küpesine bakmadan bi de cevap yetiştircem diye çalışıyor...İstanbul’ un orta yeri sinema!...”Bu sırada karşısında sevgilisiyle koklaşan gence bağırmaya başladı;
    “- Hişşşt siz, kırıştırıp durmayın bakim.Aile filan var, ayıp olmuyor mu?...Kız anam bunlarda edep namına bi şey de kalmamış.Kızım senin anan baban görmesin.Ah…Bizim zamanımızda sevgilimizin değil elinden tutmak, göz göze gelsek ayıp karşılanırdı.Birbirimize nameler yazar yollardık.Evimizde oturur görücü beklerdik.Gidin evlenin, ne bok yerseniz yeyin!...”Bu sözleri duyan diğer gençler de benim gibi sabretti, bir şey söylemediler.Bu şirret teyzenin karşısında oturan genç cebinden çıkardığı mürekkep tabancasını kadının suratına sıktı.Herkesi bir kahkaha tuttu, millet gülmekten kırıldı geçti.Bu yaşlı, gençlere düşman teyzemiz, göt gibi ortada kalakaldı;
    “- İmdat..Yetişin adam öldürüyorlar...” diye bağırınca, kadının masmavi suratını gören millet güldü.Baktı kimsenin kendisine aldırış ettiği yok, kokana teyzemiz sinirle, söylene söylene metroyu terk edip uzaklaştı.Tam bu sırada arkamdan bir elin dokunduğunu hissettim;
    “- Yanınız boşsa oturabilir miyim?...” demez mi.Karşımda Huriye kıkırdayarak, kirpiklerini oynatarak bana bakıyordu.Baktım kaçış yolu yok, kaderime razı oldum;
    “- Eh…Geç otur bari Huriye hanımefendi.Beni neden takip ediyorsun?...”
    “- Seni kurtarmaya geldim…”
    “- Kimden?...”
    “- Sütlü Nuriye’ den.Nuriye benim ikiz kız kardeşim.Babamızın kötü karekterleri Nuriye’ de toplandı.Ben annemin güzelliğini aldım bip…”
    “- Aman pek de güzelsin maşallah, nazar değmesin inşallah….”
    “- Siz nerelisiniz?...”
    “- Ziganu Galaksisi, Hitiyna Gezegeni damoon, demiştim ya daha önce sana bip bip!...”
    “- Bunların hepsi saçma, Amerika’ lılar Area51 bölgesinde deneyler yapabilmek için "ufo" olaylarını gündeme getirdi.Türk insanları nasıl cin’ lerden ve büyüden korkuyorsa, Amerika’ lılar da uzaylılardan o şekilde korkuyor.Nedense en çok ufo lar Amerika’ da gözetleniyor ve kaçıranların hepsi de Amerika’ da.Roswell dosyası da artık açıldı.Oraya düşen "ufo" ufo degilmis, Airforce un ürettiği bir balonmuş. 1950 yillarinda Rusya’ nın atom bombasi üretip, deneyler yaptığı söylentisi oluyormuş.Tabi ki bu ciddi bir konu olunca, araştırıp gerceği öğrenmek istemisler.Uçaklarla tespit yapması imkansızmış çünkü radara yakalanma olanağı çok yüksekmiş.Bu yüzden deneyler baslamış ve sonunda balonlu bir "uzay gemisi" üretmişler.Uzay gemisi bir kaç yüz kilometre havalanip radar çekimleri vs, yapacakmış.Yere çakılınca, ufo deyip gerçekleri gizlemişler….”
    “- Sana hangi salak anlattı bunları?...”
    “- Sen o gün kafama bi uzaylı soktun.Ben de oturup sabaha kadar internette araştırmalar yaptım canım bülbülyuvam!…”
    “- Hafıza kartım bülbül yuvası güzel bir tatlı çeşidi olduğunu söylüyor.Teşekkür ederim, teşekkür ederim bip bip!...”

    “- Sizler gezegeninizdeki genetik manipulasyon ile aşinasınız.Bazı müdaheleler başka gezegenler tarafından yapılmıştır, diğer bazı değişiklikler ise değişen Dünya şartlarından dolayı meydana gelmiştir.
    Kesişen zaman çizgilerimiz var.Siz bizi anlayamazsınız fakat bizler sizi telapati yoluyla anlayabiliyoruz.Böylelikle kendi zaman çizgilerimizde geri gittikçe, ruh-biz arasında kopukluk zamanı olmuştur.Mutlak varlıklar olmaktan çıktık ve daha alçak astral diyarlara iniyoruz.Bu diyarlar sizin dünyanızın gezegen kirliliği olarak tecrübe edindiğinizin yansımasıdır. Kirlilik artıkça, bozukluk da artmaktadır. Yağmur ormanlarınız yok olmuştur, atmosfer zamanla bir hayli toksikleşmiştir.Dünyanın kendi doğal kaynakları tecavüze uğramıştır.Sizler dünyayı kirlettikçe atmosfer zarar görmekte ve biz uzaylı varlıklar olarak etkilenmekteyiz. Radyasyon havayı bir nükleer Armageddon ile ( ölüm-kalım savaşı) doldurdu.Babam İnsan ırkıyla bizim kendi ırkımızdan oluşacak başka varlıklar yaratmaya çalışan bir bilim adamıdır.Mutasyonu zararlı görüyorum ve senin uzaya kaçırılmana karşı duruyor ve engel olmaya çalışıyorum.
    “- Beni neden kaçırsınlar ya?...”
    “- Babam Gezegenin Ruhsal Hiyerarşi ‘sine seslendi.Onlar geri dönüp genetik çizginizle bağlantı kurmaya ve bu zaman çizgisinin etkilerini geri çevirmeye müsade ettiler.Sizlerle bağlantı kurmaya izin verildi.İşin odak noktasında sen varsın.Bizler teknolojide ileriyiz.Babam gelecek nesillere yönelik, atom bombasını icat ettiğinizden dolayı, karma sorumluklar üstlendi.
    Senin vücudun üzerinde deney yapacaklar ve sen bir kobay olarak kullanacaksın.Kadavra olacaksın!...”
    “- Şanslıyım ki beni dişi bi uzaylı kaçıracak.Sevdim bu işi hehehe...Yeni ırkın çoğalmasında katkım olur hani.Onlara insanların nasıl ürediğini, uygulamalı olarak göstereceğim!...”
    “- Sayende kötü niyetli yeni bir ırk doğacak!...”
    “- Benim yarattığım ırk iyi niyetli olur tombişim, sen hiç merak etme.Hem Nuriye ile yeni bir ırk yaratacağım diye kıskanma beni!...Biz çoktan halef selef olduk bile Nuriye ile...”
    “- Hafıza kartım, halef selef olmak ne demektir, çözemedi bip bip?...”
    “- Seviştik, birleştik demek istiyorum...Yani ikiyken bir olduk!...”
    “- Ne?...Bu olamaz, olmamalıydı.Şimdi kendine çok dikkat etmelisin.Bu gece evinizin kapılarını sıkı sıkıya kapatın.Nuriye Ufosuna binip seni mutlaka kaçırmaya gelecektir.Bak demedi deme!...”
    "- Beni dünkü rüyamda da uzaylılar kaçırmıştı.Uzaylı yaratıklar geldiler ve balkonda beklediler.Kendi aralarında anlamadığım dilde bir şeyler konuşuyorlardı.Nuriye beyaz tüller içinde camdan içeri girdi ve benim elimden tutup seslendi;"
    “- Yürü Nuri gidiyoruz...” dedi.Ben de;
    “- Nereye gidiyoruz tatlım?...”diye sordum.
    “- Karaköy’ e Sütlü Nuriye tatlısı yemeye!...” diye cevap verdi.Ben de;
    “- Hadi ordan şerefsiz...En güzel sütlü Nuriye tatlısı Aksaray’ da.Ben Karaköy’ e gitmem...” diye tutturdum.Eliyle balkondakilere işaret etti.Onlar da kolumdan tuttular.Ben de iki mAtrix haraketi yaptım veikisini de yere indirdim ...Sonra başladım nargile keyfine.Nargilemin dumanını üzerlerine bir üfürdüm.Bu uzaylılar doğuştan akciğer kanseriymiş.Benim nargilenin dumanından hepsi o anda zehirlenip öldüler.Birden panikledim ve napçamı şaşırdım.Hepsini sırtıma yükleyip arka bahçeye gömdüm.Nuriye’nin de içini pamukla doldurup, süs olsun diye nargile köşesine koydum.Rüya bu naparsın...Ha unutmadan sizin gezegeninizde şekerpare var mı?...”
    “- Sen dalganı geç bakalım dünyalı salak.Ben sana söyleyeceğimi söyledim.Hadi bana müsaade...Ben Nur Yerlitaş’ tan üstüme bir bavul dolusu kıyafet almaya gidiyorum.Giderken Gezegenimize yanımda götüreceğim!...”

    Ortaköy parkta Nuriye oturmuş bir Cafede beni bekliyordu.Görünce el sallamaya başladı;
    ”- Nuri...Ben buradayım hayatım bip...”
    “- Hayretler içinde bıraktın sevgilim.Sen benim buraya geleceğimi nerden anladın?...Bir telefon numaranı dahi vermedin.Ben de tesadüfen buraya uğradım, aklımdan da şimdi sen geçiyordun.”
    “- Geleceğini, telepatik olarak algıladım ve biliyordum aşkım...Beni bir seven bir daha kopamaz...”
    “- Ha unutmadan söyleyeyim.Konuyu aileme açtım.Yarın seni istemeye ailemle birlikte gelmeyi düşünüyoruz.Evinizin adresini verir misin?...”
    “- Bizim Galaksiye ailenin gelmesi imkansız.Bana sadece sen lazımsın.Ben uzaylıyım unuttun mu sevgilim bip...”
    “- Ah zo!... Yine başladın uzay masalına.Bana biraz kendinden bahsetsene?...”
    “- Benim mevcut fiziğim olarak bildiğin Nuriye, basit bir biçimlendirilmiş halim.Bizler uzayın karanlığına mahkum edilmiş bireyleriz.Gözlerimiz karanlıkta görebilmeyi öğrenmek için büyüdüler.Cildimiz yarı şeffaf, ve genlerimizde genel bir rahatsızlık var. Canlılığımız pek yoktur ve kanımız anemiktir.Kalp merkezlerimiz atmosferdeki toksinlerden ve korkudan dolayı kapanmaya başladı.Bunlar oldukça, Galaksimiz yoğunlaştı ve bu yoğunluk kalplerimizin daha da kapanmasına sebep oldu.Yani seçim yapmamız gerekiyordu.Ya uzun yaşamak için doğru yola devam edecektik, ya da yardım isteyecektik.Babam dünya insanlarının nefes alma sistemleri ile bizim nefes alma sistemlerimiz birleşirse daha uzun yaşama koşulları elde edeceğini umumi heyete anlattı.Yeni bir ırk yaratma peşindeyiz.Sizler dünyayı kirlettiğiniz gibi atmosferi de kirlettiniz.Bizlerin en fazla yaşama süresi sizin takviminizle elli yıl.Babam yeni ırkın yaşama süresini ikiyüz yıl olarak hesapladı.Umarım deneyi olumlu sonuçlanır ve doğacak çocuğumuz uzun seneler yaşar!...”
    “- Doğacak çocuğumuz mu dedin?...”
    “- Senle beraber olmadık mı?...”
    “- E hemen evlenelim o zaman.Dalgayı bırak da oturduğunuz adresi söyle.Bu gün Şişman kız da peşime düştü zaten.Senin ikiz kız kardeşin olduğunu anlatıp durdu.Ulan ne uzaylılara çattık be!...”
    “- Evet O benim kızkardeşim Huşişimau...Senin tabirinle Huriye.Babama karşı gelen muhalif partizanlarca peşime gönderildi.Muhaliflerin başında annem var.Benim çalışmalarıma engel olmak istiyorlar sevgilim.
    Bizler kötü amaçlı değiliz, seni kendi arzun dışında kaçırmak niyetinde değilim.Davranışların için sorumluluk aldığın taktirde, bizleri kötüye boyamak arzusunun kendi korkularınızdan kaynaklandığını gördüğün zaman, gezegenimizde çok şey değişecektir. İstediğim şey Ruh anlaşmalarının tanınmasıdır.Sadece bize destek olmayı amaçlayan ruhlar, gemilerimizde bizimle hareket edebilmek için davet edilmişlerdir.Neden biliyor musun? Çünkü sen bendesin...Paralel bir zaman çizgisinde ve bu ortak anlaşmadır.Beni algılamadığın zaman, şeklimden ve ruh kopukluğumdan dolayı sana korkutucu gelirim.Sizler kendiniz gibi olmayanlardan korkuyorsunuz.Bunu biz biliyoruz çünkü bizde bu korkuları uzun süre yaşadık. Dünyanızdaki ırkçı ihtilafa bir bakın. Sizler kendiniz gibi olmayandan korkmayı öğretiliyorsunuz.Sizlerle olan anlaşmalarımız ruhsal seviyelerdedir.Bizim yaşama gereksinimimize dayalıdır ve sizin bize karmik sorumluluğunuz vardır. Eğer sizler de nesil tükenişi ile karşı karşıya kalsaydınız, bunu yapmaz mıydınız?
    Bizim zaman çizgimizde gezegenimiz ruhsal enerjiden kesilmiştir.Bu yüzden yükselme işlevini (miraç) yerine getiremiyoruz.Bu işlevi ruhlarımızda arzuluyoruz. Genetik olarak bunun gerçekleşebilmesinin tek yolu yeni bir ırk yaratarak sizin dünyanızla birlikte hareket etmekle sağlıyabiliriz. Sizin zaman çizginize girebildik.Evet burada biraz daha karanlık unsurlar vardır.Bununla ilgili olan kontrol dinamikleri zaten gezegeninizde hali hazırda duruyor. Bizim yolumuz ışığa doğru giden bir yol olmasıdır. Bizim karışık genlerimizden doğan melezler iki dünyanın en iyi yönlerini taşıyan varlıklar olacaklardır.Ortak genetik çizgilerimizin en iyisi size hediyemizdir. Gezegenimizdeki uzun süredir irtibatsızlık sisteminin olmayışından telepatik ve global zihniyetli olduk. Bu gelişmiş pisişik farkındalık Çivit çocuklar aracılığı ile olmaktadır. Bildiğiniz gibi, genetik materyali geçtiğinizde daha yüksek potansiyel elde edilmektedir.Zaman çizgilerimizin birleşeceği bir zaman vardır. Çok sürmeyecektir. Dünyalarımızın birleşip 5ci boyuta beraber geçmesi ihtimali vardır.Şefkatin yok edilmesi ile daha büyük bir galaktik evrime gireceğiz.Karanlığına tamamen sarılabildiğiniz vakit karanlık astral diyarlara gerek kalmayacaktır ve zaman çizgilerimiz o zaman bir üst boyuta tamamen birlikte geçecektir.Şimdi birleşmeye doğru gitmekteyiz. Dünya için pek ümit kalmadığı bir zamanda.Bu denli kötülüğün, manipülasyon ve kontrol varken ancak yüce bir ruh sevebilir. Sevgi bir maksatdır, görünüm ne olursa olsun birliktelik noktasını tutacaksınız. Bu hepimiz için gelen bir derstir. Tercih yapmak durumda kaldığımız zaman olmuştur, ya kendimizi tamamen yok edeceğiz ya da kendi karanlığımızın kalbine girip ona sarılacağız. Ruhsal Hiyerarşi ile anlaşma yaptık, biraraya gelme ve bütünlüğe gidebilmek için sizi tarif ediyoruz. Bunu anlamanız önemli, bizi düşman olarak görmeyiniz. Bundan böyle beşinci boyuta birleşerek beraber gireceğiz. Sağlıklı bir gezegen, yükselen bir gezegen, güçlü galaktik tohumlaşma için hazırlık yapmakta olan bir gezegen görmekteyiz. Biz global zihniyetliyiz, telepatikiz, uzak vizyonumuz vardır.”
    “- Ulan Nuriye kendini tanıt dedik, bana saçma sapan şeyler anlatıp duruyorsun be canım.Bende yalayp yutuyorum!...Canım Sütlü Nuriye tatlısı çekti, yiyeyim mi seni?...”
    “- E hadi gidelim bari, ye beni Nuri bip bip...”
    “- Tanıştırayım annecim, bu evleneceğim kız Nuriye...”
    “- Hoş geldin hanım kızım.Maşallah pek de güzelmişsin.Oğlum akıllı bir seçim yapmış...Öp annenin elini bakalım!...”Nuriye hafıza kartını yokladı ve kendisine uzatılan eli öpüp alnına koydu;
    “- El öpenlerin çok olsun evladım.Dur bende gelinim olacak kızın yanaklarından öpeyim...Oh...pek de güzel kokuyorsun.Nerden buldun bu parfümü?...”
    “- Etiler Akmerkez’ den aldım Annecim Channel Coco bip...”
    “- Anne sen komşulara oturmaya gitmeyecek miydin Allasen?...”
    “- Şey...Tamam oğlum tamam...Hemen gidiyorum.Sakın evlenmeden önce yanlış şeyler yapmayın bak, emi çocuğum!...Oturun fındık, fıstık atıştırıp, güzel güzel televizyonda dizi izleyin.Hadi bana müsaade...”Saatler iyice ilerlemişti.İçtiğim içkini de tesiriyle sevişmeye başladık.Nuriye’ nin müthiş güzelliği benim başımı döndürüyordu.O’ nunla yaşadığım her saniyeden zevk alıyordum.Elleriyle sunduğu son içkide uyuya kalmışım...Rüyamda Nuriye ile birlikte İzmir Kordonboyu sahilinde el ele gezinti yapıyorduk...Üç gün sonra Gazete manşetlerinde şunlar yazıyordu;
    “İstanbul halkı, gökyüzünde görülen garip ışıklı cisimleri konuşuyor. Önce Ortaköy semalarında görüldüğü söylenen uçan dairenin şimdi de gelen İhbarlara göre, Kordonyolu ile ilgili bir haber hazırlarken tesadüfen bir UFO fotoğrafı çeken İkindi Gazetesi muhabiri Muharrem Çatkapı’ nın çektiği görüntülerin de eklenmesi herkesi heyecanlandırdı.Çatkapı, gece saat 22.00 sularında İzmir Cumhuriyet Meydanı’ nda çektiği fotoğrafların banyosunu yaparken resimlerden birinde daha önce hiç görmediği bir cisimle karşılaştı. Çatkapı, fotoğrafları çekerken cismin orada olduğunu fark etmediğini söylüyor. Resimde, çok net bir biçimde üzerinde kubbe biçiminde bir bölüm olan metalik renkli , disk şeklinde bir cisim , havada sahile yakın bir yerde uçarken görülüyor. Ufonun önünde ise üç gün evvel kaybolan Nuri ve sevgilisi Nuriye’ nin Ufo nun önündeki görüntüleri ortaya çıktı.Kaybolan genç Nuri’ nin annesi ile yapılan röportajda ise; Annesinin oğlunun bu kadar kısa süre içinde İzmir’ de olmasının imkansız olduğunu söylemesi kafalarda soru işareti bıraktı.Fotoğrafın montaj olduğu söylentisine Muhabirimiz kesinlikle fotomomontaj değil diye itiraz etti...Kimi muhafazakar çevreler hemen gözlemlenen bu ışıklı cisimlerin Deprem Işığı olduğu yönünde halkı yanlış bilgilendirmeye çalıştılar. Oysa ki analizlerden varılan sonuca göre, bu cisimler ateş topu, deprem ışığı gibi iyonize olmuş elektrik yüklü birtakım partiküllerin yarattığı bir plazma oluşumu kesinlikle değildir. Çünkü eğer böyle olsaydı, söz konusu cisimlerin havada kimi zaman birkaç saat boyunca kalıp, manevralar yaparak hareket etmesi mümkün olmazdı; dünyanın manyetik alanına hızla çekilip kaybolurlardı. Deprem uzmanlarının da çok iyi bildiği gibi literatürde böyle bir olay yoktur. Bu cisimler bazen iki, hatta üç tane olarak ortaya çıkmış, saatler boyunca yüzlerce sivil ve resmi tanık tarafından gözlemlenmiştir.Görüntüde, cismin maddesel formu ve yapısı çok net görülmekte, olağanüstü manevraları tespit edilmiştir...Gördüklerine kimsenin inanmayacağından emin olanlar, konu hakkında kimseyle konuşmayarak sırlarını sakladılar.Fakat Kordonboyu’ nda gezen, gazeteciden başka iki kişi daha ufo yu gördüklerini anlattılar.İkindi gazetesi muhabirinin çektiği Fotoğraflar Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Fotoğraf Editörlerinden Dr.Muhlis Detaycı’ ya gösterilerek, resimlerin laboratuar da incelemesini istediler.Negatifleri inceleyen Detaycı , fotoğrafların orijinal olduklarını ve yaklaşık 500 metre mesafeden çekildiklerini açıklayarak muhabirin hikayesini doğruladı.Türkiye’ nin gündeminde yer alan uzaylı görüldüğü iddiası Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi’mizce detaylı bir şekilde bizzat yerinde araştırma ve incelemeye alınmıştır. Bazı kişilerin olay yerinde hiçbir bilimsel araştırma yapmadan, hiçbir fiziki kanıtı yerinde inceleme gereği duymadan ve görgü tanıklarıyla görüşmeden görülen cismin bir balon olduğunu iddia etmeleri tamamıyla önyargılı bir yaklaşımdır. Halbuki olay incelendiğinde bunun bir balon olamayacağı çok açıktır ve bunu iddia etmek bilimsellikten uzak komik bir iddiadır, çünkü:
    Yetişkin, aklı başında ve il sağlık müdürlüğü tarafından da belirtildiği gibi hiçbir patalojik rahatsızlığı olmayan bu iki kişinin aynı anda 1,5-2 metre mesafeden bir balonu uzaylıya benzetmesi imkansızdır.
    Yine, balon rüzgar yönünde uçar, halbuki görgü tanıklarının ifadelerine göre bu varlık önce 1,5 metre kadar havaya dikey olarak yükselmiş, daha sonra ters yönde ve yatay olarak hareket ederek görgü tanıklarının 2 metre kadar yakınına gelip, yerçekimine ters gelecek bir şekilde manyetik bir etki yaratarak bir süre havada asılı kalmıştır. Bir balonun böyle hareket edemeyeceği son derece açık bir fizik kuralıdır.
    Görgü tanıkları 2 metre yakınlarına gelen bu cismin oval biçimli iki gözü olduğunu ve başının üzerinden ve ayaklarının etrafından kırmızı bir ışın yaydığını çok net bir şekilde gördüklerini ifade etmişlerdir. Yine, aynı varlığın karın bölgesinden sarı bir ışın yayıldığını ve bunun varlığın üzerindeki metalik gümüş rengindeki giysiye turuncu renkte bir yansıma yaptığını açıkça belirtmişlerdir.Ufo dan inen genç kadın ve erkeğin, gazeteci tarafından çekilen aynı kişiler olduklarını söylemişlerdir.Oysa bir balonun aynı anda tepesinden ve altından kırmızı, önünden de sarı ışıklar saçması imkansızdır.
    Görüldüğü gibi varlıkla ilgili tasvirler oldukça ayrıntılı bir biçimde yapılmış, iki görgü tanığı da aynı tasviri ve ifadeleri kullanmıştır. Görgü tanıkları, varlığın genel yapısı ile ilgili verdikleri tanımları varlığı gözlemledikleri süre boyunca, varlık yerdeyken de, havadayken de, kendilerine yaklaşırken de aynı biçimde gözlemlemişler, hareketinden kaynaklanan bir değişime rastlamamışlardır. Eğer bu bir balon olsaydı, balonun tanıklara yansıyan görüntüsü yaptığı hareketlere ve arkasındaki Karşıyaka ışıkları konumuna göre değişirdi. Kaldıki Karşıyaka’ nın cismin arkasında değil, tam tersi konumda bulunmaktadır...”
    Gözlerimi açtığım zaman tuhaf bir ortamda kendimi yatar vaziyette buldum.Üzerimdeki giysiler çıkarılmış, cama benzer bir masa üzerinde yatıyordum.Kollarımı ve ayaklarımı kıpırdatmaya çalıştım olmadı.Bir takım garip yaratıklar vardı etrafımda ve simsiyah gözleriyle bana bakıyorlardı.Uzun parmakları ile vucuduma dokunup beni tanımaya çalışıyorlardı.Hiç duymadığım garip sesler çıkararak birbirleriyle konuşuyorlardı.
    “- Bu dünyalı yaratığın kafasına bir çip takıp bilincini geliştireceğim.Uygulayacağım yöntemlerle duygusal ve ruhani yapısını, hayata bakış açısını , düzen ve barış hakkındaki görüşlerini, dünyadaki şiddet ve yok etmeye dayalı bilinci merkezi kontorulum altında tutacağım hahaha...Tekrar O’ nu dünyaya bırakarak izleme aygıtı ile hep birlikte hal ve hareketlerini, duygu ve düşüncelerini izleyeceğiz.Bu prosedür, bizlerle insanların zihinsel bir bağ kurarak bilgi aktarımı ve bu görüntülerini monitörlerden herkese gösterilmesi şeklinde gerçekleşecek. Nasıl olsa dünya bir gün yok olacak.Dünyada yaşayan bilinçsiz insanlar, kendi sonlarını kendilerinin hazırladıklarının farkında değiller.Dünyanın nükleer bir felaket sonucu yok olması , uçsuz bucaksız kurak ve üzerinde yaşanılamayacak haldeki yer yüzü çölü haline gelmesi , dev depremler , ateş fırtınaları , sel baskınları, dünya yüzeyinin kırılarak dünyanın yarılması , gelecekte karşılaşabilecekleri tehlikelerdir.Dünyanın kaderi , insan zihninin kontrolü hakkında ve benzer şekilde evrimleşerek ‘iyi’ yada ‘kötü’ hallere gelmiş başka ırklar hakkında bilgiler vereceğim.Yeni gezegenimizde, yeni yaratacağım türlerle mesut ve bahtiyar bir şekilde yaşayacağız...”
    “- Sayın profösör Samicicio, heyeti umumiye olarak sana güveniyoruz ve bilim adına yaptığın her araştırmayı destekliyoruz...”Nuriye seslendi;
    “- Babacım sana müjdeli bir haber vereyim, hamileyim...Dede olacaksın dede...”
    “- Afferin benim kainat güzeli kızım.Doğacak torunumu şimdiden merak ediyorum.Eğer istediğim şartlarda doğum oluşursa, gezegenimizin dönme hızı dünyanın güneş etrafında dönme hızından daha yavaş olduğuna göre en az ikiyüz yıl yaşayacak...Var mı bu konuda konuşacak olan?...”Muhalefet lideri olan eşi Miciciano söz aldı;
    “- Ben karşıyım...Yeni bir ırk yaratarak dünya insanlığına zarar vereceksiniz sanırım.Bırakın dünya kendi teamülünü kendisi tamamlasın.Tanrı’ nın kainatta yarattığı düzeni biz ellerimizle bozmayalım canım efendim...”Huriye söze girdi;
    “- Evet babişkom, annem haklı.İkiz kardeşim Nuriye ve burada saatlerdir şu masa üzerine uzanmış, bitkin vaziyette yatan Nuri ile cinsel temasa giren diğer bayan arkadaşlarıma sesleniyorum.Siz bir canavar çocuklar yaratacağınızın farkında mısınız?...”Miciciano tekrar söze girdi;
    “- Sevgili eşim, bu dünyalıyı hemen bu gün serbest bırakınız lütfen!...O’ nu ailesi dünya tabiriyle üç gündür televizyonlarda arıyor...”
    “- Tamam birkaç saat sonra O’ nu evine kadar ufo ile göndereceğim sevgili eşim.Zaten sipermlerini de bir deney tüpüne doldurup, derin dondurucuya koydum.Yaşasın yeni nesil.Ari bir ırk yaratacağım hehehe...”
    Yukarıda bunlar konuşula dursun, annem Şaziment Müge Anlı’ nın sabah programına başvurmuştu.Televizyonda bangır bangır bağırıp, ağlayıp sızlayarak beni arıyordu;
    “- Gitti...Gül gibi yakışıklı oğlumu kaçırdı bu uzaylılar.Ne istediniz benim sabi oğlumdan?...Daha okulunu bitirip, vatana millete yararlı bir asker olacaktı oğlum...Nuriye’ ni ailesi de çıkıp konuşsun Allah aşkına.Bulun Müge Hanım, yalvarıyorum size...İki gün sonra Üniversite sınavı var çocuğumun.Bir sürü de sınav harcı yatırdık, gönderin oğlumu paralar ziyan olmasın!...”Müge Anlı seslendi;
    “- Şimdi burdan Sayın yetkililere sesleniyorum.Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.Herkes çıkıp da oradan “- ufo yok” gibi laflar edip de ahkam kesmesin.Ne biliyorlarsa gelip bu stüdyoda açıklasınlar!...Bir telefon alabilir miyim?...” Canlı yayına telefonla bağlanan bir genç konuşmaya başladı;
    “- Müge Hanım yok öyle kaçırma maçırma falan.Herkes uzayı merak edip kendi rızası ile ufoya binip gidiyor.Sağ olsunlar geçen gün beni de çay içmeye çağırdılar, çok işim vardı gidemedim.Benim yerime en samimi arkadaşım Ferhat’ ı yolladım.Çok kibar uzaylılarmış, bi çay içirip evine kadar ışınlamışlar...”Müge Anlı;
    “- Çok teşekkür ederiz efendim bizi aydınlattığınız için.Başka bir telefon daha varmış...”
    “- Alo...İyi günler Müge Hanım.Ben sizi çok seviyorum, çok güzelsiniz...”
    “- Sağolun Beyefendi de konumuz bu değil.Konumuz uzaylılar ve ne biliyorsanız anlatınız efendim...”
    “- Madem var bu uzaylı yaratıklar da neden bizlerle yuvarlık masa etrafında, bir basın toplantısı yapıp iletişim kurmuyorlar?...Devamlı dünyamıza bakıp bakıp gidiyorlar!..."
    "- Alın şunu telefondan diğer konuşmacıya verin lütfen!..."
    “- Arkadaşlar sizlere diyorum ki bu canlılar var.Eski medeniyetlerin yazmalarında ve görsel kaynaklarında betimlenmiştir diyorum.Tabi inanmak veya inanmamak size kalmış.Ama gerçek şu ki astronomi bilginiz de eksik.Bizden başka yüzlerce galaksiler bulunmakta ve sadece bu galaksilerin içinde dünyamızın sahip olduğu hayat koşullarının olduğu düşünülüyor.Sizde ufo yok deyip işi hayalciliğe vuruyorsunuz.işte bu daha komik.”- Biz niye göremiyoruz?...” diye soruyorsunuz.Bu sorunun cevabı senin teknolojin ne?... Uzayla ilgili bi calışman varmı yok mu?...Ayrıyaten çok eski medeniyetlerin kurulmuş olduğu yerlerde mağaralarda bilem resimlerine rastlanıyor, buna ne demeli şimdi?... Bu çok uzun araştırmalar gerektiriyor.
    çünkü tarihi baya bi derine iniyor...Eğer hiyeroglifte Mısır’ lı adam ufoyu, bilmem neyi betimliyorsa.
    ben dünyadışı varlıklar yoktur diyinlere deli gözüyle bakarım..."
    Gün yeni ağarmaya başlamıştı.Annemin üç gündür beni düşünmekten, gözlerine uyku girmemişti.Erkenden kalkıp tesadüfen odama girdiğinde, beni yatakta uyur vaziyette görünce, sevinçten bastı çığlığı.Ben annemin çığlık sesiyle gözlerimi açtım;
    “- Ya anne sabah sabah neden bağırıyorsun Allah aşkına ya...Rüyalarım yarım kaldı senin yüzünden.Hiç rahat uyku uyuyamayacak mıyız?...”
    “- Oğlum sen üç gündür kayıptın, seni aramadığımız yer kalmadı.Müge Anlı’ nın programına bile şeref konuğu oldum ve sesimi tüm dünya’ya duyurdum...O Nuriye olacak kızla bi daha seni görmeyeyim.Bu kız sana felaket getirecek oğlum.Sahi, Nuriye de döndü mü ailesinin yanına?...Ay bunlar nasıl aileymiş böööle?...Televizyona çıkıp bas bas bağırdım, kızlarını ne aradılar, ne sordular...Sen nereye kayboldun, söyle bakalım şimdi?...”
    “- Nereye gideceğim anne, evde uyuyordum.Bol bol rüya gördüm.Kendimi bir an için uzayda hissettim.Uzaylı Huri kızlar arasında, gel keyfim gel...Biliyor musun, her Nuri’ ye bir Huri gerek annecim hahaha...Hem Nuriye de kimmiş ya?...Ben öyle birini tanımıyorum!...”Beynime yerleştirilen çipten Nuriye ile ilgili tüm dökümanlar hafıza kartımdan silinmişti.Annem Şaziment seslendi;
    “- Nuriye kim mi?...Kim olacek oluum, sevgilim diye eve getirdiğin kız.Oğlum evde üç gündür yoktun, suçlusun biliyorsun.Neyse seni sağ salim gördük ya o bile yeter.Anlatmak istemiyorsan anlatma.Gazetelerde senin uzaylılar tarafından kaçırıldığını yazdı salaklar.Türkiye’ de yer yerinden oynadı.Her kafadan bir uzaylı çıkıyor.Ha unutmadan sorayım, sen hiç İzmir Kordonboyu’ na gittin mi?...İkindi Gazetesi’ nin manşetlerinde Kordonboyu’ nda ufonun önünde Nuriye ile birlikte resimlerin çıktı...”
    “- Ben hayatım boyunca İzmir’ e gitmedim...Rüyamda güzel bir kızla, tanımadığım bir şehrin sahilinde dolanıyordum sadece...Ne bileyim Kordon mu, kemer mi anne ya?...Cennete benziyordu dermişim!...İnanma sen öyle şeylere, fotomontajdır...”
    “- Geç dalganı bakalım çocuum sen.Her sözüme bi kılıf buluyorsun!...Bundan sonra sen ancak, bu Nuriye denen kızla rüyanda evlenirsin!...”
    “- Eyvah saat dokuza geliyor, geç kaldım benim okula gitmem lazımdı...”
    “- Zaten üç gündür okula devam etmedin, sınav zamanı da yaklaşıyor.Hadi çabuk giyin de okuluna marş marş!...Baban işten gelince sana kavuştuğumuzun müjdesini vereceğim.Üç gecedir babana da stresimden dolayı vermedim zaten!...Müjdeme de hasır bilezik isteyeceğim!...”Hemen okul kıyafetlerimi giyinip otobüse bindim.Ders zili çoktan çalmıştı.Kantinden bir tost yaptırıp, çayımı yudumlamaya başladım.Aradan yarım saat geçti ve teneffüs zili çaldı.Kaybolduğumu duyan okul arkadaşlarım, karşılarında beni görünce soru yağmuruna tutmaya başladı.Sınıf arkadaşım Hacer seslendi;
    “- Bakın arkadaşlar kim gelmiş.Uzaylılar Nuri’ ye acımış, geri göndermişler hahaha....”Ahmet seslendi;
    “- Geçmiş olsun Nuri, hava boşluğunda ne var ne yok?...”Sebahat seslendi;
    “- Ay senin yüzünden Müge Anlı’ nın sabah programını seyretcem diye üç gün okula gitmedim.Kim kaçırdı seni?...Gazete haberleri doğru mu Nuri?...”Sadullah seslendi;
    “- Lan iyicene meşhur oldun hani...İstediğin kızı tavlarsın artık oluum.Keşke beni de bi uzaylı kaçırsaydı, okulda herkes seni konuşuyor.Çok popüler oldun!...”
    “- Yeter artık arkadaşlar, kafam ağrımaya başladı.Sanki kafamın içinde karıncalar dans ediyor.Lak lak lak yapıp durmayın.Beni kimsenin kaçırdığı filan yok.Siz neden bahsediyorsunuz?...Valla hiç mi hiç anlamış değilim.”Bu sırada benim okula döndüğüm haberini müdüre bildirmişler.Okulumuzun Müdürü odasına çağırdı;
    “- Oğlum annen televizyonlara çıktı seni aradı.Gazetelerde boy boy resimlerin yayınlandı.Sen nerelerdeydin?...”Hafıza kartım istem dışı beni konuşturmaya başladı;
    “- Yalnız kalıp Üniversite sınavına hazırlanmak istedim hocam.Çok da iyi hazırlandığımı zannediyorum...”
    “- Ben hiç de öyle zannetmiyorum.Birinci dönem karnende yedi tane kırık not var!...Sen bu gidişle nah(eliyle mucuk işareti) üniversiteyi kazanırsın evladım.Tamam bu seferlik affediyorum, bir daha habersiz evini terk etme!...Hadi şimdi sınıfına doğru yürü de ense traşını görelim taş arabası...Yalancı, sanki çocuk kandırıyor!...”Sınıftan içeri girdiğimde Matematik öğretmenimiz ders anlatıyordu, bütün gözler üzerime çevrilmişti.Matemetik öğretmenimiz Şemsi bey sordu;
    “- Nuri bir şey kaçırmış sayılmazsın, zaten derslerde gerisin.Üç gündür nerelerdesin?...”
    “- Oturup, gece gündüz , tek başıma ders çalıştım hocam!...”Otur yerine ve dersi iyi dinle!...”Öğretmen tahtada İntegral hesapları ile ilgili soru çözüyordu.Bir noktada takıldı kaldı;
    “- Bu soruyu çözebilecek var mı çocuklar?...”Kimsede çıt yoktu, ben parmağımı kaldırdım.Hoca alaycı bir tavırla;
    “- Hıh...Nuri çözebilecek misin?...Kendine güveniyor musun?...”
    “- Çözerim alimallah...Çocuk oyuncağı bu soru!...” dedim ve hemen tahtaya kalkıp soruyu anında çözdüm.Öğretmen rezil olmuştu.Sınıftaki arkadaşlar ve Şemsi bey şaşırıp kaldı.Bunun üzerine bana başka birkaç soru daha sordu.Maksadı benim çözemeyip sınıf önünde mahçup duruma düşmemi sağlamaktı.Sorduğu bütün soruları tahta önünde doğru olarak cevapladım.Öğretmen kendi kendine mırıldandı;
    “- Çok tuhaf bir durum.Üç günlük ders çalışmayla...Aferin O’ na, söylediği doğruymuş..” dedi ve sınıfa seslendi;
    “- İşte arkadaşlar, bir insan isteyince neler başarıyormuş örnekte görüyorsunuz.Nuri üç gün boyunca derslerine çalıştı ve başardı.Başarı sizin elinizdedir.Atalarımız ne demişler”Azimli sıçan, taşı delermiş!..” Yanlış anlamayın arkadaşlar, burada Sıçan kelimesi “iri fare” demek!...”
    Vücudumda bazı değişiklikler olduğunu anlamam hiç de uzun sürmedi.Dokunduğum elektrikli aletler düzgün çalışmıyordu.Daha önceden inandığım bilgilerin ve fizik kurallarının inanılmaz derecelerde alt edildiğini görünce, bir çeşit şok yaşıyordum.Beynime yerleştirilen çipten dolayı uzayla ilgili görüp bildiklerim tamamen sıfırlanmıştı.Evimize yakın hipermarketin Caco Cola dolabına demir para attıp Cola almak istediğimde, makinadaki bütün Caco Colalar dışarı fırlamış, alışveriş yapan halk korkuya kapılarak dışarı kaçışmıştı.Uzay Siriüs inceleme yetkililerinden bir görevli peşime düştü ve mutlaka benimle konuşması gerektiğini söylüyordu;
    “- Sayın Nuri bey, uçan dairenin önündeki fotoğraflarınızı inceledik ve hepsi orijinal fotoğraf.Seni uzaylıların kaçırdığına inanıyoruz.Lütfen dünya bilimine katkıda bulunmak adına doğruyu söyle ve uzayda ne gördüysen bize anlat!...”
    “- Ya ne uzayı, ne uzaylılarından bahsediyorsunuz siz?...Git kardeşim işine.Uzaymış, uzaylılar mış...Mış mış ta mışmış...”
    “- Daha önce de Amerika’ da uzaylılar tarafından, insanlar kaçırıldı.Buna ne diyeceksiniz?...”
    “- Bence daha önce kaçırılan insanları uzaylılar değil, CIA ajanları kaçırmıştır.Kaçırdıklar bu insanlar üzerinde parapiskolojik deneyler yapıyorlardır büyük ihtimalle.Ne hin oğlu hindir bu Amerikan ajanları, sen bilmezsin!...”.”
    “- O zaman, İçişleri Bakanlığı’ na tarafımızca yapılan yalan makinesi tahsisi başvurusu üzerine, seni Siriüs Uzay bilim Enstitüsü’ nde yalan makinasından geçireceğiz, var mısın?...”
    “- Kendimi ispatlamaya hazırım ve seve seve gelirim.Artık rahat bıraksın beni herkes, uzaylı gör-me-dim diyorum...”
    Hiç tereddüt etmeden görevlinin arabasına bindim ve Yalan makinasına oturdum.Yetkililer benim kafama ve vücuduma bazı kabloları bağladılar.Uzay ve uzaylılarla ilgili garip sorular sormaya başladılar.Ben oturduğumda, makine sistemi bozuldu.Görevli;
    “- Yalan makinası sistemi arızalandı.Haftaya Cuma günü öğleden sonra sizi davet etsek tekrar buraya kadar gelir misiniz?...”
    “- Bu hafta sonu üniversite sınavım var.Haftaya gönderin adresime arabayı, rahat gelirim okey...”dedim ve Görevli ile beraber tekrar arabaya binip eve geldim.Babam yabancı bir arabadan indiğimi görünce sordu;
    “- Oğlum sen nerden geliyorsun, kim bu garip kılıklı adam?...”
    “- Uzay bilimleri araştırma enstitüsünde deneye tabi tuttular baba.Yalan makinasına oturdum, makine arıza yaptı.Bende büyük değişiklikler var, hangi elektrikli alete dokunsam garipleşiyor ya…Bana bir haller oluyor baba, nasıl hareket edeceğimi şaşırmış durumdayım…”
    “- Oğlum sakın seni uzaylılar gerçekten kaçırmış olmasınlar mı?...”
    “- Ya baba…Sen de mi?...Gezegenimizde çözülemeyen sırlar bizleri hep insanlığın henüz aydınlatılamamış o karanlık geçmişine götürüyor.Biz insanlık olarak aya gittik, atom bombasını (ne faydası varsa) yaptık, genetik olarak canlıları değiştirebiliyoruz, DNA’ nın şifresini çözüyoruz…Yakında Mars’a gitmeyi planlıyoruz ancak tarihimizin büyük bir bölümünü açıklayamıyoruz.Açıklayabildiğimizin ne kadarı gerçek tarihimiz orasını da ancak Allah bilir…Yirminci yüzyıldan itibaren materyalist akımın etkisinde iyice kalan klasik bilim, başka başka insanlık tarihi yazıyor olabilir mi?...Karşımıza çıkan heykeller, resimler, yapılar, yazılı eserler bu doğrultuda bizlerdeki kafa karışıklığını iyice artırıyor.Duyguları , düşünceleri, gördüklerini anlatmanın en güzel ve kalıcı şekli sanattır.Eğer uzak geçmişimizde yazılan mitler gerçek olayları yansıtıyorsa, at gözlüklerimizden sıyrılıp gördüklerimiz hakkında cesaretle ve açık görüşlülükle düşünmeliyiz.Dünya dışı bir zekanın etkileri yalnızca geçmişimizde gömülü kalmamıştır.Geleceğimizde de onlara rastlamayacağımız ne malum? Eğer bu gerçekleşirse dünya insanı olarak buna hazırlıklı olmamız gerekmez mi?...Ben uzaylı filan görmedim fakat bu hiç görmeyeceğim anlamına gelmemeli…”
    “- Sınava yarın sabah gireceksin, inşallah kazanırsın oğlum.Hiç ümidim yok amma, belki bi yerleri tutturursun.Soruları iyi oku, “rast gele…” deyip yuvarlama!...Bu gece erkenden yat, yarın sınava girerken su ve çikolata almayı unutma.Çikolata zihnini açar…”
    “- Vay Nuri...Nasılsın eski toprak, sınav nasıl geçti?...”
    “- Sağol Memduh, seni gördüğüme sevindim.Sınav güzel geçti.Bütün soruları tek çırpıda cevapladım.Türkiye birincisi olacağım!...Senin sınavın nasıl geçti?...”
    “- Puhahaha...Türkiye birincisi olmak kim, sen kim?... Ufak at da civcivler yesin!...Fizik ve Kimya soruları neydi be koçum öyle?...Çoğuna kurra çekip işaretledim.” Memduh’ la konuştuğumuzu gören sınıf arkadaşlarımızdan Ahmet, Nebahat ve Serpil yanımıza yaklaştı.Serpil seslendi;
    “- O...tüm sınıf burada toplanmış, nasıl geçti arkadaşlar?...Matematik sorularının bazıları Dershanede çözdüğümüz sorularla birebir örtüşüyordu değil mi?...Fakat niye yalan söyleyeyim Geometri beni biraz kastı doğrusu...”Memduh seslendi;
    “- Bizim Nuri bütün soruları cevaplamış, Türkiye biriciliğine niyetlenmiş!...”Serpil seslendi;
    “- E ne yaparsınız arkadaşlar, uzaylılarla temas içinde arkadaşımız.Bizi av partisinde, ölümden kurtaran Nuriye sayesinde Fizik kurallarını iç etti!...Ulan varya..Sen çık uzaya, onları da Türk yaparsın!...”
    “- Onlar buraya gelseler siz ne yaparsınız?...”Memduh cevapladı;
    “- Valla onlara bir Cola Turka ısmarlar, birlikte tespih filan çekerdik herhalde hahaha...Herkes geçim derdine düşmüş, ne işi var uzaylıların Türkiye’ de be abicim.Kuveyt’ e filan gitsinler!...Hele bi gelsinler, uzaylıları dünyaya indiğine, hele de Türkiye’ ye geldiklerine pişman ederiz!...”Ahmet söze girdi;
    “- Abi bak oda güzel yav...Bi de rüşvet vermeyi öğretirdik herhalde...Bu da en babası ama... Uzay boşluğuna nasıl tükürülür, donla nasıl denize girilir, avrat nasıl kesilir, ıslık nasıl çalınır, pandik nasıl atılır hepsini öretirdik valla...Gelenler birer kültür abidesi olur, öyle geri dönerlerdi!...”Memduh konuştu;
    “- Öğretirdik, al benden de o kadar... Alkollü ufa kullanmayı, hatalı sollamayı da öğretirdik derim ben puhahah bi düşünsenize...Maçoluk, racon kesmek nasıl olurmuş gösterirdik... “Nebahat seslendi;
    "- Valla ben üniversiteyi kazanamazsam kaçak yollardan Uzaya gitmeyi filan düşünüyorum...Eğer ki babam Ahmet’ le evlenmemize izin vermezse, birlikte kaçar bir Koloniye yerleşiriz değil mi hayatım?...”Ahmet cevap verdi;
    “- Arkadaşlar Ufo´ya gercekten inanlar var.Bir resime bakıp, Ufonun olup olmadığını kimse bilemez.
    Ama ben biliyorum, Ufo diye birsey yok...Nedeni ise bu Ufolar hiç açık ve net bir şekilde gözükmüyor .NASA Milyarlarca uzaklığı Teleskopla görüyor, atmosferin dışında ne varsa bir bir takip ediyor da niye hiç bir Uzay aracı görmemiş şimdiye kadar?...Öyle yuvarlak uçağı olan, küçük boylu uzaylılara, siz de boş yere inanmayın...” söze girdim;
    “- Ben insanoğlunun daha ulaşamadığı, görmediği gezegenlerde başka canlıların olabileceğine inanıyorum.Görmediğiniz şeylere inanmayın diyorsun da Tanrı’ ya inanıyoruz.O’ nun varlığına birliğine görmesek bile inanıyoruz!... “Ahmet;
    “- Elbette ki Tanrıya hepimiz inanacağız.Bu dünyanın boşlukta dönmesi, gece ve gündüzün, dört mevsimin oluşması daha başka nasıl açıklanabilir.Hem Yüce Tanrıyı bu konulara karıştırmayalım...” Serpil;
    “- Valla ben geçenlerde, babamdan saklı balkonda sigara içiyorken, gökyüzünde bi ışık gördüm. Uçak desem uçak değil, ses gürültü yoktu çünkü.Böyle döndü döndü döndü sonra da gözden kayboldu.Şimdi çıkıp ortalığa ufo gördüm diyemem ama bilemiyorum yani...Dünya dışındaki yaratıkların varlıkları ateist meteryalist düşüncenin bir ürünüdür.Kur’an’ da da sadece farklı alemlerde ama aynı yerde beraber yaşadığımız cinler ve meleklerden bahsedilir...”Konuya açıklık getirdim;
    “- Ya uzaylılar “biz geldik...” dese, size selam verse inanır mısınız?...Hayır inanmazsınız!...Eee... peki bunun ahlaki yönlerini düşündünüz mü hiç?...insanoğlu uzaylıların var olduğunu görünce bir kere çöküş yaşar.Tepenizde uçan cisimler olsa nasıl davrancaksınız o an?...Artı onlar o teknolojiye sahipken,
    sizin de o teknolojiye sahip olmalıyız bilmem ne egolarınız kabarmayacak mı?...Sen cismi hareket ettiriyorsun, ben ettiremiyorum.Düzensizlik başlamayacak mı?...Sonra hepiniz konuşursunuz böyle saçma saçma...Zaten daha insanoğlu hazır değil bu tür şeylere.Uzaydan haberleri yok, evrenden haberleri yok,
    tarihten haberleri yok!...Sadece ve sadece insanlarda kısıtlı düşünce biçim ve formları görüyorum.Ekin çemberleri en güzel örneklerden biridir.Nazka çizgilerini ilave olarak kanıt olarak dile getiririm
    birde onlar aslında gökyüzünde ama normal bir gözle göremezsiniz.Sahip oldukları teknoloji yüzünden çok hızlının ötesinde hareket ediyorlar...”Memduh alaycı bir şekilde;
    “- Ulan Nuri şüphelerimde haklıymışım.Sen uzaya gidip geldin bence?...”
    “- Ben görmedim fakat varolduklarına hatta ve hatta bizi gözlemlediklerine fazlasıyla inanıyorum.Eski medeniyetlerin sahip oldukları bilgilerin sebebi, bu varlıklardan başka birşey olamaz.En azından tarlalardaki işaretler insan işi değil...”Serpil söze girdi;
    “- Arkadaşım uzaylılar var mı, yok mu?...Nuri çok çabuk fikir değiştiriyorsun.Bir inanıyorsun, bir inanmıyorsun.Mikser gibi aklımızı karıştırıyorsun!...”
    Kafamın ağrısından uyuyamıyordum.Annemin verdiği ağrı kesiciler de fayda etmeyince, babamın ısrarı üzerine hastaneye gittim.Doktora durumumu anlattım.Tomogrofi filmlerimin çekilmesini istedi.Film çekildi ve çekilen filme doktor baktığında, hayretler içinde kalmıştı;
    “- Senin kafa derinin arkasında ufak bir plaka şeklinde madde var.Ne olduğunu ancak ameliyatla çıkarınca anlarız.Eğer baban amaliyat olmana izin verirse, basit bir operasyonla bu plaka şeklindeki maddeyi acilen çıkarırız...” Babamın ameliyat olmam için imza atması sonucunda hemen ameliyat oldum.Doktor çıkardığı çipi incelemeye başladı;
    “- Senin kafa ağrına sebep olan bu maddenin ne olduğunu tam anlayabilmiş değilim.Bunu tahlile göndermeniz lazım...” dediğinde ben hastanedeki yatakta düşler aleminde geziniyordum.Kendime geldiğimde babam ve annem karşımda gülümsüyorlardı;
    “- Burası neresi, benim burada ne işim var baba?...”
    “- Oğlum akşamdan beri “kafam ağrıyor” diyerek kafamın etini yedin.Kafa röntgenin çekildi ve içinden işte bu elimde gördüğün, sim karta benzer maddeyi çıkardı doktor...Nerden soktun, kim soktu bunu kafana anlamış değilim oğlum.Şimdi kendini nasıl hissediyorsun bakalım?...”
    Birden Uzaya çıktığımı ve uzaylı garip yaratıklarla beraber olduğumu hatırladım.Nuriye ve Huriye gözlerimin önünde canlandı.Ufoya binip farklı bir galakside dolaştığımı ve onlarla birkaç gün geçirdiğimi,
    Uzaylılara deney konusu olduğumu Anladım.Fakat bu yaşadıklarımı aileme ve yakın arkadaş çevrem

    EMEĞE SAYGI

    tam büyük rakıyı açtığımızda önümüzden otobüsler geçmeye başlamıştı, şişenin dibini gördük ve otobüsler hala geçiyordu.....

    Bursaspor taraftarının 2010 yılındaki şampiyonlukta yaptığı 35 bin kişilik deplasman çıkarmasını, yol kenarında arkadaşıyla demlenen kocaelispor taraftarı böyle özetliyordu


    Senin bu fıkrada bu ayarda olmuş

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Normalde üşenmem uzun yazıları okurum da, sırf uzun olması için saçma sapan birşeyler anlattığını düşündüğüm için okumadım.
  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.