Şimdi Ara

DH KAFKASYA SEVDALILARI [295 KAFKASYALI] 15.YIL Forumun En Uzun Soluklu Konusu (9. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
829
Cevap
14
Favori
61.825
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
3 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 7891011
Sayfaya Git
Git
sonraki

DH KAFKASYA SEVDALILARI [295 KAFKASYALI] 15.YIL Forumun En Uzun Soluklu Konusu


(En Son Oy Tarihi: 7.5.2023)
Giriş
Mesaj
  • diabrek hoşgeldin aramıza 4 günlük bi aradan sonra
  • quote:

    Orjinalden alıntı: adige_4ever

    diabrek hoşgeldin aramıza 4 günlük bi aradan sonra

    hoşbulduk sigoş sağolasın
  • Yukari.
  • Hadi bakalım bir Abhaz'da burada var.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    Hadi bakalım bir Abhaz'da burada var.


    Ertuğrul abi hoşgeldin aramıza
  • Hoşbulduk.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    Hadi bakalım bir Abhaz'da burada var.

    Hoşgeldiniz
  • Hoşbulduk
  • beni de eklerseniz sevinirim şapsıyım
  • quote:

    Orjinalden alıntı: karasimsek06

    beni de eklerseniz sevinirim şapsıyım

    hoşgeldiniz
  • arkadaşlar paylaşımlar yine durdu yokmu düğün müzik vs.. videosu olanlar
  • Kafkas kökenli değilim. Ancak beni de eklerseniz sevinirim.

    Mümkün olduğunca katılmaya çalışırım.

    Sağlıcakla kalın.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: _Akıncı

    Kafkas kökenli değilim. Ancak beni de eklerseniz sevinirim.

    Mümkün olduğunca katılmaya çalışırım.

    Sağlıcakla kalın.

    Hocam tabiiki ekleriz,grubumuzun adı ''Kafkasya Sevdalıları'' Kafkasya'yı ve Kafkas Halklarını seven herkes kardeşimizdir.Hoşgeldiniz
  • ADİGE[ÇERKES]TARİHİ


    Çerkesler üzerine ilk haberler milattan önce beşinci yüzyıla kadar geri gider. Herodotun "Suchai" diye tanımladığı halk, daha sonraki "zygi" (yani insan) kelimeciğiyle aynı anlamda kullanılmaktadır ve aynı olduğu kabul edilmektedir. Xenephon ve Skylax milattan önce ikinci yuzyılda Çerkeslerden "Kerket" diye bahsederken, yine milattan önce birinci yüzyılda yaşamış olan Strabon Çerkesler için "Cercetae" sözcügünü kullanmıştır. İşte bu yüzyılda kendilerinden daha kuvvetli ve üstün olan Sarmatları ve Alanları içlerine alarak eritmişler, yani Çerkesleştirmişlerdir.

    Çerkeslerin bir kolu olan Sind ve Meotlar bilindigi gibi milattan önce 400 yıllarında, başşehirleri Goripa olmak üzere bir şehir devleti kurmuslardır. Goripa şehrinin yeri bugünkü Anapa kalesinin bulunduğu yerdir. Bu Çerkeslerin yunanlılarla çok iyi ilişkileri vardı.

    Gürcü kaynaklarinda Çerkesler "Kavkazi" olarak belirtilirler. Kendi kendilerine ise "Dzichi" diyorlardi. Beşinci yüzyılda bu yanada kendi kendilerine ADIGE ve ABAZA demeye başlamışlardır. Bu tanım halen günümüze dek kullanılmaktadır. Arap kaynaklar ise "Kerkes" yada" Çerakes" ve "Sherakese" terimleri kullanıyorlardı.

    Bu gün tüm Çerkes olmıyanlarca bize verilmiş olan "Ç E R K E S" sözcügünün ne zaman ve kimler tarafından ilk defa kullanıldığı kati olarak bilinmemektedir. Ancak bizanslı seyyah Chalcondylas'ın 14. yüzyılda ilk defa "Tzarkasen" kelimesini kullandığı bilinmektedir. Unutulmaması gereken bir konu Çerkeslerin Fatih'in 1453 yılında İstanbul'u fethine kadar Bizanslılarla çok iyi ilişkiler içerisinde olduklarıdır. İkinci Justinian Çerkeslere hristiyan dinini ilk defa getiren kraldır. Bu günkü Çerkes kelimesinin Chalcondylas tarafından kullanılan "Tzarkasen" sözcügünden türetildigi varsayımından hareket edilmektedir. Bazılarınca ileri sürülen Çerek Irmağı kıyılarında oturanlar anlamında Çerkes kelimesinin kullanıldığı iddiası dayanaksızdır. Zira Çerkesler yanlız Çerek Irmağı kenarında değil ta Kırım'dan başlayıp güneyde Kafkas dagları ve Gürcüstan sınırlarına adar geniş alanlarda yerleşik halde yaşıyorlardı.

    Çerkesler anavatanları olan Çerkezistana hiçbir yerden gelmemişlerdir. Buranın ta eskiden beri bilinen yerli halkıdır. Hatta Kimmerlerin Çerkeslerin ataları oldugu tarih bilimcilerincede kabul edilmektedir. Tarih öncelerinden Çerkeslerin sınırları Kırım yarımadası, Karadeniz'in kuzey kısımları, Don nehriyle Wolga nehirinin bir birlerine yaklaştıkları yerlerden güneye dogru Kafkas dağları ve en güneyde Ingur nehrine kadar tüm Karadeniz kıyıları ve tüm kuzey batı kafkasyayı kapsıyordu. Barbar Hunların, Mogolların, Timurun ve Tartarların baskısıyla gün gün kuzey yörelerden güneye doğru çekilmek zorunda bırakılmışlardır. Çerkezistan 16 yy.dan sonra zamanın iki büyük devleti olan Rus Çarlığının ve Osmanlı devletinin dikkatini ve ilgisini çekmeye başlamıştır.

    1770 yılında itibaren gerek Çarlar gerekse Osmanlılar gözlerini Kafkasyaya ve Çerkezistana dikmişlerdir. Osmanlı paşası Ferah Ali paşa 1880 yıllarında Anapa kalesine çıkartma yapmış ve bu kaleyi onartmıştır. Bu suretle Osmanlılar Çarlara karşı ikinci bir cephe kurarak, balkanlardaki Çar askeri kuvvetini azaltmıştır. Bu taktikle Osmanlılar Balkanlardaki hükümranlıklarını daha kolayca ve daha uzun yıllar sürdürmüşlerdir.

    Çerkesler yukarıda da belirttiğimiz gibi 4. yy.dan itibaren Bizanslılarca hıristiyanlaştırılmışlardır. Fakat Çerkesler bir yedi yaşında , birde yetmiş yaşında olmak üzere iki defa kiliseye giriyorlardı. Ancak mevcut hristiyan inançları tam olduğu gibi alınmamış, bu inançla eski inançlarını kaynaştırarak kendilerine göre yeni bir din oluşturmuşlardı. Kabartey Çerkesleri 16. yy. dan itibaren islamlaşmaya başlarlar. Çünkü bu zamanlarda kabarteyler Kırım Tatarlarına komşu olarak Azak denizinin doğu yakalarında oturuyordardı ve Tatarlar onlara islam dinini getirmişlerdi. Batı Çerkeslerinde islamlaşmaları, kendi dindaşı olan hristiyanların yaptıkları harple hızlandırılmıştır.

    Uzun yıllar süren Çar ve Çerkes harpleri sonunda Ruslarin galibiyetiyle 14 Nisan 1864 de sona ermiştir. Büyük bey Michail 14 Nisan 1864 de, şerefiyle yenilen Çerkeslerin Thamatelerini Soçi de huzuruna kabul etmiştir. En son Abzehlerden sonra Ubih Çerkesleri silahı bırakmışlardır. Michail Çerkeslere iki teklifte bulunmuştur:

    1- Çerkesler dağlardan inecekler ve kıyı boyuyla, kuban ovalarına yerleşecekler. Bu sayede Çarın askeri kuvvetleri, Çerkesleri kontrol altında tutabileceklerdi.

    2- Yada üç ay içinde vatanlarını terketmeleri gerekiyordu.

    Bu tür antlaşmalar Çerkesler arasında panik yaratır. Böylece Çerkes göçü ve Çerkezistanın boşalması ile Çerkes ulusunun en acı günleri ve yok oluşunun ilk basamağı atılmış olur.Göçle başlarına gelebilecek felaketleri hiç düşünmeden herkes panik halinde yollara dökülür.Çoğu kimse nereye neden gittiğini dahi bilmeden, birbirlerine uyarak, birbirlerini takip ederek yollara dökülürler. Göç Çerkes beylerince, Çarın memurlarınca, ingiliz ve Osmanlı casuslarınca da desteklenir. Çarın "burası sizin vatanınız, terketmeyin buraları" diye çağrıları ve gönderdiği para yardımları, çar memurlarınca yerine ulaştırılmaz ve kendilerini zegin ederler. Harpten bıkmış olan Çerkesler Halifenin topraklarında barış ve harpsiz günlerin hayaliyle, beyaz ekmek yemenin arzularıyla, cahil, bilgisizce kandırılarak göçe teşvik edilirler. Ancak halifenin topraklarında vadedilen barış ve ekmek yerine, yine harp, açlık ve hastalık kendilerine ikram edildi. Pek çoğu yaptığı hatayı anlamıştı. Ancak geriye dönüş yoktu. Geriye dönebilenler köy köy dolaşarak, milletinin uğradığı felaketleri anlatarak bu göçü durdurmuşlardır. Bu sayede Çerkezistanın tamamen boşalmasını önlemişlerdir.

    Çerkesler getirildikleri Samsun, Trabzon, Sinop ve Varnada açlık ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. O zamanın doktorlarının belirttiğine göre her gün bu limanlarda yüzlerce Çerkes ölüyordu.

    Gemilerde ölenler Karadenize atılıyor, karada ölenler ise derhal gömülüyorlardı. Geri kalanlar ise birbirlerinden ayrılarak, Osmanlı imparatorluğunun çeşitli yerlerine yerleştiriliyorlardı. Osmanlılar ve İngilizler bu yerleştirilme politikalarında kendi menfeatlerini düşünerek bir yarış halinde idiler.

    Diyebiliriz ki İngilizlerle Osmanlılar arasındaki zamanın en önemli diplomatik konusu Çerkeslerin nerelere yerleştirilmeleri gerektiğidir. Böylece Çerkesler Balkanlarda, Bulgar ve Sırplara karşı gerillacı olarak, Kayseri havalisinde de Avşarlara karşı, Suriye ve Ürdünde isyankar bedevilere karşı parasız jandarma olarak kullanıldılar. Bu sayede Osmanlı devleti yıkılmaz ve zamanın süper devleti olarak kalır. İngilizlerde kolayca Afganistan, Pakistan ve Hindistanda tutunabilirler.

    Günümüzde kafkasyada 900.000 kadar Çerkes yaşamaktadır. Kafkasyada yaşayan Çerkeslerin gelenek ve göreneklerinin yanı sıra Çerkesçe okuma yazma, kitap yayınlama, okullar üniversiteler açma hakları vardır. Çerkes milletinin varlığını ve var olmasını buradaki Çerkesler garanti altına alabiliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti sınırları arasında tahmini olarak 2 milyon Çerkes yaşamaktadır.

    Suriyede 30.000, İsrail'de 3.000, Ürdün'de 126.000, Hollanda'da 2.500, A.B.D. 5.000, Almanya'da 15.000, Yugoslavya'da 1.500 ve Danimarka'da 150 Çerkes yaşamaktadır.




  • BİRKAÇ ÇERKES FIKRASI


    ATI NEREYE BAĞLAYAYIM?
    Bir gün birisi bir Abhaz evine misafir olmuş. Bir-iki-üç gün derken baya kalmış. Nihayet sonunda gitmeye karar vermiş. Atını getirmişler hazırlıyorlar tam o sırada ev sahibi gelmiş.Bakmış misafir gidecek gibi nezaketen "kal" demiş.Misafir, "aman yok olmaz, yok artık gitmem lazım" gibi şeyler söyleyince, ev sahibi misafirin iyice gitmeye niyetli olduğunu anlamış.Ev sahibi olayı biraz daha abartıp, "yok gitme, olur mu kal" diye ısrar etmiş.Misafir 'peki o zaman' demiş. Dönüp ev sahibine "atın ipini nereye bağlayayım demiş."Ev sahibi umutsuzca "dilime bağla" demiş.



    BİR ÇEÇEN
    Rus birliği dağda bir mağarayı kuşatmış.

    Mağaradan bir ses gelmiş.
    - Bir Çeçen 10 Rus’un hakkından gelir diye.
    Komutan 10 asker yollamış. Çatışma sesleri duyulmuş ve
    - Bir Çeçen 30 Rus’un hakkından gelir diye bir ses daha.
    Rus komutan sinirlenmiş 30 asker daha yollamış. Yine çatışma sesleri, sonra
    - Bir Çeçen 50 Rus’un hakkından gelir diye bir ses daha gelmiş. Komutan iyice sinirlenmiş ve 50 asker daha yollamış. Çatışma seslerinden sonra komutan bir bakmış askerin biri kan revan içinde sürünerek geliyor, ölmek üzere iken komutana;
    - Sakın gitmeyin komutanım bu bir pusu, mağarada bir değil iki Çeçen varmış.




    İDAM

    Abzegh’in birini idam edeceklermiş...

    Abzegh’i idam yerine getirmişler, ipi boynuna takmışlar, ayağındaki idam sehpasını çekmişler ve ip Abzegh’in boynunu sıkmaya başlayınca...

    Abzegh: ''Bu ne biçim idam boğuluyom yaww'' demiş.



    NEDEN AÇMIYORSUNUZ?
    Shapsugh, Kabardey köyünde bir düğüne gitmiş bir haylide alkollü, bir direğin başına durmuş "açsanıza kapıyı" diyerek bağırıp tekmeliyormuş .

    Herkes pür dikkat Shapsugh’ı izleyip bakıyorlarmış ne yapıyor bu adam diye... Shapsugh kimseyi görmüyor sürekli direğe vuruyormuş "açın kapıyı dediiiiiim" diye...

    Bunu gören Kabardeylerden biri Shapsugh’ın yanına varmış gülerek "woo Şhapsugha, o senin uğraştığın kapı değil direk" demiş..

    Shapsugh arkasını dönüp de Kabardey’e bakınca; Kabardey aldığı kokunun etkisiyle başlamış direğe bağırmaya.

    "Neden açmıyorsunuz adam bir saattir bekliyor burada "




    ADETİN ZAMANI DEĞİL
    Yaşlı çerkesin birinin bir çiftliği varmış.bu çiftliğinde bir tavuğu yumurtlamaz olmuş. çerkes günlerce beklemiş,bakmış olacak gibi değil tavuğa demiş ki:" ulan" demiş."bu gün de yumurtlamazsan seni keserim welehi".tavuğu çaktırmadan arkasından takip etmiş, tavuk kümese girince tavuğu göremez olmuş.yavaşça kafasını uzatıp bakmış.tavuk orda oturuyormuş. yaşlı çerkesi görünce ürküp geri kalkmış tavuk.çerkes: " otur otur şimdi adetin zamanı değil"demiş.



    WUNAFE
    Kabardey köyünün birinde güzel bir kiz yasiyormus. Bu kizin sehirden bir kaseni varmis. Bir gün kaseni kizi evine kadar getirmis. Bunu gören köyün delikanlilari cok kizmislar ve köyün cikisinda cocugun yolunu kesmisler. Seni dovecez arkadas demisler. Delikanli ben yalinizim ama siz bes kisisiniz, bu adaletsizlik olmuyor mu demis. Kabardeyler bir an duraklamislar ve haklisin demisler. Bize bir dakika müsade et deyip ve on metre ötede wunafe yapmislar. Sonra cocugun yanina gelmisler ve tamam demisler Hasanla Murat senin tarafindan olacak...



    NİKAH
    Pınarbaşı ilçesinde yaşayan Çerkezlerin imam nikahı yaptırınca imama bol bahşiş verme gibi bir adetleri varmış. Bir gün imamın biri nikah kıymış, bahşişini beklemiş ama vere vere imama bir havlu vermişler. İmam, boynunu bükmüş, ne desin garibim. Lakin aradan bir hafta geçmeden nikahını kıydığı gençler ayrılınca, köylüler imama takılmışlar: -Nasıl imamlık böyle, kıydığın nikah bir hafta sürmedi. İmam da şöyle cevaplamış: -Verdikleri bir havlu, bir havluya bu nikah gene uzun sürdü.




  • NARTLAR

    N A R T D E S T A N I

    Kahramanlik Cagi

    Cerkeslerin kendi atalari olarak kabul ettikleri mitolojik kahramanlar...

    Kökü tarihin derinliklerine uzanan bir destan...



    Nart Destani, Cerkeslerin ve diger bircok Kafkas halkinin kökü tarihin derinliklerine kadar uzanan ortak destani. Destan, Sosruko, Badinoko, Asemez, Bataraz, Sujey ve diger Nartlarin kahramanlik öykülerinden olusur. Nartlar, Cerkeslerin kendi atalari olarak kabul ettikleri mitolojik kahramanlardir. Güclü, savasci yigitlerdir ama günlük islerle, ciftcilikle de ugrasirlar. Destanin bas kahramani Sosruko mucizevi sekilde tastan dogar ve demirci tleps tarafindan celiklenir. Nartlar var oldugu kahramanlik cagi mitolojik bir zamandir. Yerin ve gögün yaratildigi cagda Sosruko yetiskin bir erkek, daglarin ve irmaklarin olustugu cagda yasli bir adamdir, fakat bütün gücü hala yerindedir. Nartlar destanda kültürel kahramanlar olarak da görünürler. Sosruko Tanrilardan atesi calar, yeralti yaratiklari tarafindan ele gecirilen dari tohumlarini geri getirir, Nartlara Tanrilarin ickisi saneyi hediye eder. Nartlar Blago (ejderha) ve Yinijlarla (devler) mücadele ederler. Sadece fiziki güce degil büyüye de basvururlar. Bilge Seteney´in destegiyle günes durur. Sosruko Yinij´i yenmek icin soguk, Totres´i yenmek icin sis yaratir. Asamez kavalini calarak yeryüzündeki bütün canlari diriltebilirdigi gibi, onlarin ölümünü de saglayabilir. Bidoh nefesiyle sifa dagtir. Bircok Nart bicim degistirme yetenegine sahiptir. Nartlar kuslarin, diger hayvanlarin dilini anlarlar. Kahramanlarin yardimcilari sihirli atlardir. Bazi Nartlar yeralti dünyasina inerlerve tekrar oradan dönerler.

    Nartlar yasamlarina dogrudan va aktif olaral katilan Tanrilarla yogun iliski icindedir. Tanrilar Tlpes, Thagalec ve Amis Nartlarin meclisinde (hase) yer alirlar. Tanrilar her yil sölenlerine Nartlardan birini davet ederler. Thagalec´in ve Amis´in annesi Nartlara ögütleriyle yardimci olur. Demirci Tleps Nartlar silah, zirh ve is aletleri yapar, zarar gören kalca kemiklerini, kafataslarini onarir, kahramanlari dayanikli hale getirir. Bazi Nartlar Tanrilarla akrabalik iliskisi icindedir. Bilge Seteney destanda önemli rol oynar. Nartlar onun bilgece ögütlerinen yararlanirlar fqaakat o Nartlari yönetmez. Önemli meselelerde kararlar onun katilmadigi erkekler meclisinde alinir.

    Tanrilarla mücadele eden kahramanlar da vardir. (Nesren Jake, Vuazirmes). Bazen bu mücadelede zafer kazanirlar; örnegin Kötülük Tanrisi Pako´yu öldürürler. Bataraz Tanrilar tarafindan Oshamaho´ya (Elbrus) zincirlenen Nesren Jake´yi kurtarir.

    Bazi Nart tasvirleri günes mitleriyle baglantilidir. Adiyuh´un kollari, Nart güzeli Akuanda´nin gögüsü günesin isimasi gibi isik sacarlar.

    Dogayi canlandiran Asamez ve yasamini yeraltinda sürsüren, her baharda yeryüzüne cikmaya calisan Sosruko hakkindaki söylencelerde doga mitlerinin izleri fark edilir. Destanda Nartlarin ölümü Tanrilarin iradesiyle olur. Sansiz bir yasam ile ölümden sonra ebedi san arasinda tercih yapmak zorunda kalan Nartlar secimlerini ebedi sandan yana yaparlar.




    Nart Efsaneleri ve Efsane Kahramanları

    "Nart Destanları, Kuzey Kafkasya'nın otokton halklarından oluşan Çerkeslerin binlerce yıldan bu yana ürettikleri Ulusan Destanlar bütününün adıdır." Çerkes Mitolojisi'nin bütününü kapsayan Nart Destanları, İsadan önceki çağlardan bu güne, Kuzey Kafkasya halklarının dilinde, müziğinde, sanatında yer etmiştir. Başlangıcını tarih çağları içerisinde tam olarak saptamak çok zordur, ancak doğanın çözülemeyen sırlarının dile getirilmesi olan mytkos'un, insan dilinin ve sözcüklerin ortaya çıkması ile başladığı dikkate alınırsa Nart Destanları'nın başlangıcı hakkında fikir sahibi olunacağı kanısındayız.

    Nart Tlepş

    Nart Tlepş nartların en ulularındandır. Nart halkının tüm araç ve çereçlerini yapmak, yeni buluşları ile halkın yaşamını kolaylaştırmak onun görevleri arasındadır. Her türlü madeni işleyip olağanüstü güzellikte araçlar yapar. Maden çağı uygarlığı aşamasının ve Nart toplumunun yeni buluşlarının simgesidir.

    Halkın gözünde çok güçlüdür. Ünlü Seteney Guaşe ile kimi zaman yardımlaşarak, toplumsal sorunları çözerler. Kimi zaman da birbirlerine ters düşerler. Setney Guaşe kızgın taş parçasını Tlepş'e kırdırarak Sosrikua'nın doğmasını sağlar. Sosrikua'yı maşası ile suya daldırarak çelikleştiren yine Nart Tlepş'tir.

    Sosrikua'nın bir kahramana yaraşır biçimde eğitilmesini, silah kullanmasını öğrenmesini Seteney'in önerisi üzerine yine Nart Tlepş üstlenir. Bu manevi çocuğunun silah kullanma çağına geldiğini anlayan Seteney, Tlepş'e sihirli silahlar ısmarlar. Kahramanımız bu yönü ile Grek Mitolojisinin topal ve çirkin tanrısı, ateş ve demircilerin piri Hephaistos'u anımsatır. Akhilleus Troya savaşlarına giderken annesi Thetis Hephaistos'a giderek oğlu için efsunlu silahlar yapmasını ister.

    Topal Hephaistos tanrıçaların en güzeli Aphrodite ile evlidir. Gerçi Tlepş ile Seteney Guaşe'nin evli oldukları pek anlatılmaz, ancak ilişkileri adı geçen Grek tanrılarını anımsatmaktadır. Bu benzerliğe karşın Tlepş'in tüm buluşları toplumun yararınadır. Hephaistos ise devamlı kin güden ve kötülük düşünen bir tanrı olarak tanımlanır. Buluşlarını kendisi ile alay eden, kendisini küçümseyen diğer tanrılar aleyhine kullanır. Hatta topal olduğu için oğlundan utanan annesi tanrıça Hera bile onun şerrinden kurtulamaz. Topal tanrı, içine zincirler sakladığı bir taht yaparak annesine götürür. Hera tahta oturunca zincirlerle bağlanır ve bir daha kurtulamaz. Kısacası topal ve çirkin oluşundan aşağılık duygusuna kapılmış olan Hephaistos kötülük yapmaktan kendisini alamayan bir mitoloji kahramanıdır.

    Oysa Tlepş güçlüdür, cesurdur. Tarım araçlarından döküm araçlarına, silah yapımına kadar tüm uygarlık gereksinimlerini toplum yararına yapar. Buluşlarında en yakın danışmanı ve yardımcısı Seteney'dir. Abazin Halk Destanlarından Türkçeleştirdiğimiz aşağıdaki text bunun en güzel örneğidir.

    "Nartlar güçlü ve insanüstü ırktı. Sert mizaçlı idiler. Büyük bir halk idi Nartlar... Çok güçlü atları vardı, alp (mitolojik olaylarda geçen, dağlara uçarak çıkan kanatlı at türü) soyundan gelen. Toplumsal düzenleri vardı. Sorunlarını yaşadıkları Guım (kuma) ırmağı kıyısında toplanan kurultayda çözümlerlerdi.

    Evlenmiş, çok güzel ve akıllı bir kadın yaşardı aralarında. Seteney guaşe bilge idi, O nartların her derdine derman olurdu, felaketlerde, kıtlık yollarında, savaşlarda halkına yol gösterirdi, başı derde düşen ona koşardı.

    O çağlarda nartlar çok yaşarlardı; ikiyüz, üçyüz yıl kadar... Uzun yaşamlı olurd Nart halkının bireyleri... Bu uzun yaşamlı halkın arasında Seteney'in belli bir yeri vardı. Aynı çağlarda Nartlar'ın demirci ustası tlepş de yaşamaktaydı. Seteney sık sık Tlepş'in dökümhanesine giderdi, "Örsü taştan, çekicide ağaçtan oldğu için yoruluyor" diye üzülürdü. Bir gün "Tlepş'in örsü ve çekici demirden olsa bu kadar yorulmazdı" diye düşünen akıllı kadın bir ağaç parçasını yontarak bir takım örs ve çekiç maketi yapar, çekiç maketinin tam ortasını delerek sap takılacak yeride belirtir. Onuru kırılmasın diye Tlepş'e söylemez, gizlice gidip yaptığı maketleri dökümhanenin penceresinden içeriye bırakır. sabah olup Tlepş iş yerini açtığında ağaç maketlere bakar bir süre, nerden geldiğini anlayamaz. ancak bunların örs ve çekiç modeli olduğunu kavrar hemen. "Bu örs olmalı, bu da yanılmıyorsam çekiç" diye söylenir kendi kendine...Önce örsü döker demirden, sonra çekici şekillendirir makete uygun biçimde... Ortasına açtığı delikten de sap takar. Böylece Tlepş'in takımı tamamlanmış olur. Ama çalışırken yine zorluk çeker. Ateşten aldığı kızgın demir parçaları ellerini yakmaktadır. Bir tutacak yapmak gelmez aklına. O güne dek bir akıllı çıkıp da bir kerpeden veya maşa yapmayı düşünmemiştir henüz.

    Dökümhaneye sık sık uğrayan Seteney durumu izler bir süre, fakat bir yolunu bulamaz, ne yapsa da Tlepş'in ellerini yanmaktan kurtarsa?...

    Derken birgün, Seteney suya giderken yolda iki küçük yılan yavrusu görür. Yılancıklar boyunlarını birbirinin üzerinden geçirmiş, uyumakta... Sarmaş dolaş yatan yılanlara bakarken Seteney'in aklına bir fikir gelir, bir dal parçasına taktığı yılanları, şekilleri bozulmadan Tlepş'e götürür: "Tlepş, Tlepş ilginç, çok ilginç bir şey buldum. Örsün çekicin tamam, bunun gibi demirden bir şey yapda ellerin yanmaktan kurtulsun.."

    Tlepş boyunlarındanbirbirine çakılmış yılan ölülerine bakar, bakar da onların biçimlerini erimiş demirden biçimlendirir. Maşa veya kerpetenin bulunuşu böylece seteney'in parlak zekasından doğar.

    Kahramanımız yararlı buluşları, gücü, haksızlıklara baş kaldırışı ile günümüze dek çeşitli ozanların ve yazarların esin kaynağı olmuştur. Ömer Seyfettin'in "Diyet" öyküsündeki demirci kahramanından, Yaşar Kemal'in "Ağrı Dağı Efsanesi"ndeki Demirci Hüsso'ya değin çeşitli yazarlarca işlenen demirci motifi Nart Tlepş ve Greklerin Topal Hephaistos'unun edebiyata yansıması biçimidir bizce...

    Nart Sosrıkua

    Kuzey Kafkasya Halk Destanlarının ünü en yaygın olan kahramanıdır Sosrıkua. Her çağda, her dönemde Nart Destanlarının bilinen kahramanıdır. Diğer kahramanlarından hiç biri Sosrıkua kadar ünlü değildir.

    Sosrıkua'nın doğuşu ile ilgili öykü çok ilginçtir. Ünlü Nart kadın kahramanı Seteney Guaşe Bakhsan Irmağı kıyısında çamaşır yıkarken Nartların sığırtmacı onu görür ve güzelliğine vurulur. Fırlayıveren aşk oku, karşı kıyıda üzerinde çamaşır yıkanan taşa çarpar. Taş hemen ısınmaya ve büyümeye başlar. Seteney sıcak taşı eteğine sararak Nart Tlepş'in dökümhanesine götürür. Tlepş büyük çekici ile taşı kırar, içinden ateş saçan, kor halindeki Sosrıkua çıkar. bu nedenle Nart Tlepş ile Seteney Guaşe'nin oğlu sayılır Nart sosrıkua...

    Sosrıkua'nın bir kaya parçasından doğuşu Grek mitolojisindeki "Cyclop", ve Türk Destanlarındaki "Tepegöz"ün doğuşu motifi ile benzerlik taşır. Bu üç destan kahramanının doğuşu taş orijinli bir motifte birleşmiştir.

    Sosrıkua isminin etmolojik araştırması da doğuşunu anlatan öyküyü tamamlamaktadır. Kabardey - Besleney - Abazin şiveleri ile "SOSRIKUA", Abzekh, Şapsığı, Bjeduğ, Kemırguey, Hatıkuey vb. batı adiğe gruplarının şivesi ile "SaWsıruk" olan ismin hece hece bölünerek incelenmesi yukarıdaki savımızıdoğrulamaktadır. Şöyle ki;

    "So-sı-rı-kua" veya "Saw-sı-rı-ko" sözcüğünde;

    "Se", bıçak veya kılınç anlamındadır. "Sır" veya "stır", sıcak anlamındadır. "V(vo)" vvurmak veya ateş etmek anlamındadır.

    "Kue" yada "ko" oğul anlamındadır. Kişi veya aile isminin sonunda kullanılan bir takıdır.

    Adiğe dilindeki "Sosrıkua" isminin anlamını bölmeye göre ele alırsak, "Saw-sır", "Şa-we-stır", sıcak çocuk, ateş saçan, yakan erkek çocuk anlamına gelir.

    Nart kahramanlarının en ünlüsüdür demiştik Sosrıkua için. Onsuz Nart öyküleri çok yavandır. Bu destan kahramanımız öykülere o denli damgasını vurmuşturki, başta uluslarda Prometheus veya Akhilleus olmuştur, biraz da Adonis'tir Sosrıkua'mın Çerkes mitolojisinde...

    İnsanoğluna sunduğu yararlı buluşları nedeni ile çağ çağ, kuşakların gönlünde yüzyıllardır taht kurmuştur. Ateşi, darı tohumunu halkına getirmiş, şarap mayalamasını onlara öğretmiştir. Sosrıkua ile ilgili dizelerde Kuzey Kafkasya boyları söze "Sosrıkua Di Nekhu, Sosrıkua Di Khan", " Sosrıkua ışığımız, Sosrıkua oğlumuz, yiğidimiz" nitelemeleri ile başlar.

    Tanrılardan ateş çalarak insanlığın uygarlık aşamalarında yerine getirdiği görevi Greklerin Prometheus'una benzer. ancak, ateşi insanlar için çalan bir kahramanın ismi daha geçer Nart Destanlarında, Nesren Jak'e ile Sosrıkua çoğu destanlarda aynı motiflerde birleşirler. Çelikten vucudu, et ve kemikten diz kapakları ile bir yerde Akhilleus'un ta kendisidir. Tlepş'in demirci çekici ile ateş saçarak doğan kahramanımız, dizinden maşa ile tutularak suya daldırılmış ve vucuduna su verilerek çelikleştirilmiştir. Düşmanları onu insan özelliği gösteren dizlerinden vurmak isterler. Maşanın altında kaldığı için su verilemeyen ve et kemik olarak kalmış dizlerinden...

    Aynı şekilde Akhilleus'un annesi Tanrıça Thetis oğlunu doğurunca yıkamak için Stys ırmağına batırmış, böylece onu silah işlemez hale getirmiştir. Ancak annesinin eli altında kalan topukları su ile temas etmedikleri için et ve kemik olarak kalmıştır. Troya kuşatmasında Hector'un attığı okun topuğuna saplanması üzerine ölmüştür.

    Çoğu destan textlerinde Sosrıkua, atılgan, gençliğinin verdiği coşku ile pervasızdır. Ancak onun Sınırlayan temkinli Nart yaşlıları vardır. Wezırmes, Tlepş gibi... annesi Seteney Guaşe genç sosrıkua'yı bu yaşlı nartlara teslim etmiştir. ateşin Tanrılardan ya da devlerden kaçırılması, darı tohumunun halka verilmesi, şarap mayalamasının halka öğretilmesinden tutun da Nart Tlepş'in orağı bulmasına dek Nart halkının uygarlık aşamalarında Nart Sosrıkua'nın büyük katkıları vardır. atı Tığujey, denizatı Tanrıçası Psıtha Guaşe tarafından Nart kahramanı Pice'ye armağan edilen kanatlı atın yavrusudur. Grek Mitolojisinde Pegasus motifinde de bu kanatlı atı görmekteyiz. Onunla bir sıçrayışta Kafkasların en yüksek doruklarına, Oşhamahue (Elbruz) tepesine ulaşır. Savaşlarda Nartların önünde uçarak düşmana saldırır.

    Sosrıkua motifi şu veya bu isim altında, hangi adla olursa olsun, ilk çağ ozanlarından Homeros, Aişkilos'tan Tevfik fikret'e kadar ozanların şiirlerinde değişmeyen, eskimeyen bir kaynak olmuştur. Başka bir deyişle uygarlığın ve yeniliklerin simgesi olmuştur. Dünya mitolojisi ve Literatüründe günümüze dek yaşaya gelmiştir.

    Seteney GUAŞE

    Kuzey Kafkasya Halk Destanlarının sembolü olmuştur Seteney Guaşe. Güzeldir, bilgedir, Nart kurultaylarında çözümlenemeyen toplumsal sorunlar O'nun dudakları arasından çıkan sihirli bir kaç söz ile hallolur.

    Yarı tanrıça - yarı insan bir özelliği vardır. Grek mitolojisinde de rastlarız bu tür kahramanlara, örneğin, Achilleus, Hector, Agamemnon, Paris yarı tanrı - yarı insan kahramanlardır. Ne var ki Grek mitolojisinde kadın kahramanların çoğu salt tanrıça niteliği gösterir. Athena, Hera Aphrodite, Artemis bu tür tanrıçalardır. Seteney Guaşe ise Kuzey Kafkasya mitolojisinde tektir. Saydıpımız Grek tanrıçalarının kimi özelliklerini tek kişilikte birleştirmektedir. Güzelliği ile Aphrodite, cesur ve bilge oluşu ile Athena ve Hera'dır. Biraz da Artemis'tir Kuzey Kafkasya Mitolojisinde Seteney...

    Demirci Tlepş ile olan ilişkisi, aphrodite ile ateş ve demirciler tanrısı topal ve çirkin Hephaistos arasındaki bağa benzer. Seteney'in çok yönlü işlevlerine kıyasla Grek tanrıçalarının işlevleri tek yönlüdür. Seteney'in farklı özellikleri Grek Mitolojisinde ayrı bir tanrıça ile simgelenmiştir.

    Seteney için bilgedir demiştik, Büyük Nart Kurultaylarının çözemediği toplumsal sorunları çözer demiştik. Bu özelliği ile batılı araştırmacıları ve Kafkasologları yanlış yanılgılara itmiştir Seteney... Bu bilim adamları nart topluluğunu, dolayısıyla Kuzey Kafkasya boylarının anaerkil (Matriarkal) bir yapıya sahip oldukları kanısına varmışlardır. Anaerkil savına dayanak olarak da Sosrıkua'nın "Seteney oğlu Sosrıkua" (Seteneyko Sosrıkua) olarak tanımlanmasını göstermişlerdir. Oysa bu durum Seteney'in güçlü kişiliği nedeniyle yalnız Sosrıkua için geçerlidir. Sosrıkua dışında annesinin adı ile anılan Nart kahramanı yoktur. sosrıkua ve Seteney'in Kuzey Kafkasya Mitolojisindeki etkinlikleri Kuzey Kafkasya boylarının geçmişte salt anaerkil bir yapıya sahip olduklarını kanıtlamaya yetmez. Her toplumda olduğu gibi belli bir zaman kesiminde anaerkil bir düzene rastlanabilir. ancak Seteney Guaşe ile ilgili textlerin yoğun bir biçimde söylendiği çağlarda Kuzey Kafkas boylarının anaerkil süreyi tamamlayıp tamamlamadıklarını gösterir kesin deliller henüz saptanamaıştır.

    Kuzey Kafkasya toplumlarının Abazin-Abhaz-Adiğr gruplarında bu kahramanı Seteney ismi ile yaşıya gelmiştir. Osetin-Karaçay-Balkar dillerinde Şatana veya Satana şeklinde değişikliklere uğramıştır.

    Seteney ismi günümüz Kafkas dillerinde çiçeklerin en güzeli olan "Gül" anlamında kullanılmaktadır. Dolayısı ile kadın güzelliği ve erdemin sembolü olan bu destan kahramanının güzelliği, çiçeklerin en güzeli olan "gül-rosa" ile eş anlamlı tutulmuştur. Seteney sözcüğünün ayrışımından gülden başka anlamlar da çıkabilmektedir. Şöyle ki;

    Adiğe şive grubunda "SE" sözcüğü bıçak, kılınç anlamında kullanılmaktadır. "TIN" veya "TEN" sözcüğü vermek veya lutufta bulunmak anlamındadır. "SETIN" bıçak vermek sözcüğü, belki de kahramanımızın isminin kökü olmuştur. Çoğu araştırmacılar bu açıklamada birleşmektedirler. Orta ve yeni çağlarda silahşör ve şövalyelerin ödüllendirilişi, onlara soylu ünvanlar verilişi, kılınçla (hükümdarca, özelliklede kadın hükümdarlarca) kutsanmalarından sonra olurdu. Batıda olduğu kadar Türk-İslam geleneklerinde de bu özellikler son yıllara kadar yaşamıştır (Kılıç kuşanma törenleri gibi). Bu uluslararası gelenekle Seteney'in güçlü kişiliği birleştiğinde sözcüğün kökenine, doğuşuna yaklaşabiliriz. Bu topluma düşünce ve davranışları ile yön verebilen, Nart kahramanlarına önderlik eden kadın kahramanın onlara silah vermesi, toplum için yöneticilik ve ünvanlar dağıtması olağandır. Böyle bir araştırma ile gerçeğe yaklaşmakta birçok bilim adamı birleşmektedir.

    Geriye aydınlatılması gereken bir husus kalmaktadır: gül ile Seteney arasındaki ilişki, Kuzey Kafkasyalılar güzellikte ve bilgelikte eşi bulunmayan bu kahraman ile çiçeklerin en göz alıcısı olan, bir tanrıçaya yakışan "GÜL"ü şekilde ve anlamda birleştirmiştir.

    Gül ile Seteney isminin arasındaki ilişki bir rastlantı sonucu, Arapgir ilçesinde yaşayan Hımsat adlı bir Kabardey nineden derlediğimiz bir küçük text ile aydınlanmış olmaktadır. Bu texti burada kısaltarak vermekteyiz:

    "Seteney bir gün evinin bahçesinde oturmuş sırma işlerken, uzakta dağ yamacında, oğlu genç sosrıkua'nın devlerle kavgaya tutuştuğunu, devlerin onu öldürmek için, dizlerinden yaralamaya çalıştıklarını, bunun içinde dağdan Sosrıkua'nın üzerine demir tekerler yuvarladıklarını görür. Oğlunun ölüm ile karşı karşıya olduğunu anlar, gergefindeki sırma işlemesini bir tarafa fırlatarak oğlunu kurtarmaya koşar. Bahçe çitinden atlarken ayağına beyaz güllerin dikeni batar, ayağından damlayan kanlarla bir anda bütün beyaz güller kırmızıya dönüşür. O günden bu yana Kuzey Kafkasyalılar kırmızı gül anlamına gelen Seteney ismini kız çocuklarına ad olarak seçerler."

    Bu küçük text, Kuzey Kafkasya Mitolojisinde karanlık kalan bir kavramı az da olsa aydınlatması bakımından önemlidir. Çünkü Hadağtle asker'in "Nartlar"ında, ne Dumesil'in "Mythe et Epopee" adlı yapıtında, nede son ıolarak 1975 yılında yayınlanan Meremkuıl Vladimir'in "Nartı Abazinsky Narodny Epos" adlı yapıtında bu konu bu denli aydınlığa kavuşturulamamıştır. Bu kısa öykü öteden beri savunulan Kuzey Kafkasya ve Grek mitolojilerinin arasındaki benzerlik ve Grek mitolojisinin Kafkasya mitolojisinden etkilenmiş olduğu savlarınıda desteklemektedir. Tanrıça Aphrodite ile Seteney'in benzeşimi bu sav'ın bir bölümüdür. Grek mitolojisine göre: "Kıskançlık yüzünden diğer tanrılar yakışıklı Adonis'in üzerine bir yaban domuzu salarlar. Sevgilisinin yardımına koşan Aphrodite'nin ayağına beyaz gülün dikeni batar. Yaradan akan bir damla kan Tanrıçanın çiçeği olan beyaz gülleri kırmızıya boyar." Ancak bu destan textinin Kuzey Kafkasya'dan Antik Grek'e geçtiğini ısrarla savunmaktayız. Zira Antik Yunan dilinde "Aphrodite" sözcüğü ile "gül" sözcüğü arasından etimolojik veya öyküsel hiçbir ilişki bulunmamaktadır. Oysa Çerkes dillerinde gülün karşılığı hala Seteney olarak yaşamaktadır.

    Nartların en yaşlısı Wezırmes'ten kendi oğlu genç Sosrıkua'ya kadar herkesin akıl hocasıdır Seteney. Savaş ve barışa karar vermek, hasat için yeni usuller bulmak, onun görevlerindendir. Hastalık, kıtlık, deprem gibi doğal afetlerde toplumun son danışma mercii Seteney Guaşe'dir. Adiyukh, Yemğazei Gıaşe, Psıtha Guaşe gibi kadın kahramanlar salt güzellikte kadın olarak ün salmışlardır. Seteney Guaşe ise tek başına bir karr ve yargı mercii gibi Nart halkını etkilemektedir.

    Doğan çocukalrın isim annesidir. Adını verdiği her çocuğun kulağına üflemek onun toplumsal görevlerindendir. Kulağına üflemediği çocuk geri zekalı olmağa mahkumdur. Bu konuda o denli bencilce davranırki, işine burnunu sokan Nart Tlepş ile çatışmaktan ve onu kırmaktan bile çekinmez.

    Seteney bütün bu özellikleri ile Kuzey Kafkasya sanatında, toplumun isminde, zevkinde ve düşüncesinde destan çağından bugüne dek yaşamaktadır. Her çağda güzelliğin, bilgeliğin, aklın, sağduyunun, erdemin sembolü olagelmiştir.


    Nart BadiNokue

    Badinokue (Adiğey şivesinde Şebatniko) Kuzey Kafkasya mitoloji kahramanlarının en ilginç olanlarındandır. Daha önce sözü edilen Sosrıkua, Tlepş ve benzeri kahramanlar, iyi savaşçı olmak, toplumu yönetmek gibi özellikleri ile destanlarda iz bırakmışlardır. Badinokue ise bu özelliklerinin yanı sıra müzik, şşir gibi sanat alanlarına yönelik davranışları ile Nart toplumunu estetik açıdan etkileyen bir destan kahramanıdır.

    Kabardey-Besleney-Abazin şivelerinde "Badinokue" olarak geçen bu kahramanın ismine Karadeniz'in doğusundaki mezar taşlarında rastlanıldığı açıklanmaktadır. Gürcü bilimadamı Y.A. Çavaşvili'nin "Gürcü Tarihinin Problemleri" adlı yapıtında bu sav açıkça işlenmiştir.

    Prof. G.V. Ragova'ya göre, bu denli karışık Adiğe isimlerinin yazıldığı ve kullanılmaya başlandığı tarih bilinmeyecek kadar eskidir.

    Şebetriko ismi el açoklığı anlamına gelmektedir. Bolluğu içerir ve çok heceli bir sözcüktür. Bu isim hece hece ayrıldığında "Şe-ben-rı-te-rer" oku çok veren anlamı çıkmaktadır. Ok ve yayı çok kullanan Nart kahramanları için çok doğal bir isim olduğu görülmektedir. Sözcüğün sonundaki "Rıt-re" bölümü Abazince'de de vermek mastarı ile çakışmaktadır.

    "Ko"=Oğul, "Yı-ko"=Oğlu anlamına geldiği tüm Adiğelerce bilinen basit bir dilbilgisi kuralıdır. "Şebetniko" ismi ise "Çok silah verenin oğlu" anlamına gelmektedir. Aynı kurallara uyan Adiğe isimleri pek çoktur."Kışoko, Aleciko, Ghıbıjko" gibi isimlerdeki 'ş' harfi Şapsığ söyleşinde ince, diğer Adiğe boylarının söyleyişlerinde kalın olarak kullanılır. Şı (kalın), Şi (ince), aşe, "Şebetniko" sözcüklerinin etimolojik araştırmasını yaparken dikkatleri "be" sözcüğü çekmektedir. Bu sözcük eski Adiğe dilinde bulunmakla beraber bu gün Kabardey söyleyişinde fazla kullanılmamaktadır. O halde Adiğeler, Karadeniz, KErç, Azak ve Psıj kıyılarında topluca yaşarken ve aynı lehçe ile konuşurlarken "be" takısı da dilde yaşamakta idi. Öyle ise "Şebetmiko" ismi de o çağlarda kullanılmaya başlanmıştır. Hatta günümüzde Abazincede "Be ğue-re" şeklinde kullanılan ve çoğalmak, bollaşmak, üremek anlamına kullanılam sözcükte bile "be"=çok kökü hala yaşamaktadır. Şebatnıko isminin Abhazlarda da pek değişmeden kullanıldığı (Nart Şabatnıko, Naşbatıkua) ortaya çıkmaktadır. Adiğe Phonemlerinin (Na-ş-ba-tı-ko) hepsi Abhaz dilinde yaşamaktadır. Hatta Adiğe telafuz kurallarına uygun biçimde Abhazca'da da kullanılmaktadır.

    Bugün Adiğey de, Karadeniz kıyısı Şapsığlarında, "Şebatın", "Şebatnıkua" denildiği halde, Çerkesk'te, Kabardey'de bu isim "Şebadınokua", "Badınokua" şeklinde kullanılmaktadır. Bı isimdeki "T" phonemi, iç Adiğe (Kabardey-Besleney) dilinde kelime içinde "D" olmaktadır. Bu konuda bir kaç örnek vermekte yarar vardır: "Tığuse-Diğuse, Thamate-Thamade" şekline dönüşmektedir. Kabardey söyleyişindeki "Badınokue" ismi komşu Osetin ve Abazin söyleyişlerine Kabardey telaffuzu ile geçmiştir. Bu dillerde de Badınokue şeklinde kullanılmaktadır.

    Bütün bu açıklamalardan ulaşılan sonuç şudur:

    "Şebat" "Şebatniko", Badınokue" sözcüklerinin ifade ettiği ad aynı addır. İsa'dan önceki yüzyıllarda yazılmış, Grek Destanlarında da bu isme rastlanmaktadır. Ayrıca Linguistik karakterlerde yukarıda sözü edilen özellikler de vardır. O halde bu ünlü Nart isminin Adiğe-Abhaz grubu Kuzey Kafkasyalılara ait olduğu gerçeği aydınlığa kavuşmaktadır.

    Kahramanımızın isminin bu açıklama dışındaki özellikleri Hadağatle Asker'in "Nartlar" derlemesinde yeterince belirtilmiştir. Bu yazıda biz Kafkasya dışında, özellikle Türkiye'nin belirli bir bölgesinde yaşayan Kuzey Kafkasyalılar arasında, bu kahramanın nasıl tanındığı ve Grek mitolojisindeki aynı tip motiflerle karşılaştırmasını yaparak kısa da olsa Hadağatle Asker'in bu konuya ilişkin derlemesinde haklı olarak açık bıraktığı bir cepheyi tamamlamak amacındayız.

    Badinokue mitolojimizde "Khamılepşine" (Kamıştan yapılan bir Kafkas flütü) çalan, kırlarda, ormanlarda sürülerini otlatan, doğaya aşık bir kahraman olarak tanımlanır. Kafkasya'da yapılan derlemelere girmeyen bir öyküsü aynı zamanda Kafkas Folk danslarından "Kafe" veya "Zefako" veya "Guaşemahue"nin doğuşunuda anlatması bakımından ilginçtir:

    "Nart Babinokue yukarı Kuban yamaçlarında sürüsünün otlatmaktadır. Çevredeki toprak ve yaylalar varlıklı bir prens'in yönetimidedir. Prens'in kızı genç Guaşe uzun süredir melankolik bir hastalıktan kurtarılamamaktadır. Yemeden içmeden kesilmiş, gülmez konuşmaz olmuştur. Kızını bu hastalıktan kurtaramayan prens, uçan kuştan medet umar hale gelmiştir. Her yana haber salarak, kızını bu beladan kurtaracak kişi ile evlendireceğini, bu kişiye mal ve mülkünün yarısını vereceğini duyurur. Ülkenin dört bir yanından gelenler her konuda her türlü ustalıklarını gösterirler. Şarkı söylerler, masal anlatırlar, prensesi güldürmek için her yola baçvururlar. Ancak güzel kızı karanlık dünyasından kurtaramazlar.

    Nart Badinokue ise sürüsünü suya saldıktan sonra bir ağacın altına çekilerek Khamılepşine'sini dudağına götürür, bütün ustalığını göstererek çalmağa başlar. Sesten sese melodiden melodiye geçerek hızlanır. Sihirli borusundan o güne dek duyulmamış güzellikte eserler dökülmeye başlar.

    Badinokue'nin çaldığı hava o denli güzeldir ki, bahçeye çıkartılan hasta prensesin kulağına kadar gider. Guaşe yıllar süren uykudan uyanır gibi gözlerinin açar, gülümsyerek yerinden kalkar, müzüğin çoşkusuna kendisini bırakarak o güne dek görülmemiş incelikte bir dansa başlar, kuş gibi, tüy gibi kayıp gider prenses... Durup dinlenmeden danseder danseder danseder... Görenler bu mutlu olayı prense duyurmak için koşarlar. (Bu text Pınarbaşı ilçesinin Kazancık köyünde K'unip'at Kadir tarafından anlatılmıştır. Y. Özdemir çocukluğunda duyduğu şekli ile kaleme almıştır.)

    Nart Badinokue güzel Guaşe ile evlenirmi bilmiyoruz, ancak "Kafe"nin bugün bile Çerkesler arasında en çok sevilen ve beğenilen danslardan biri olduğunu biliyoruz. Sözü Kafe'ye getirmiş iken bu konuda kısada bir açıklama yapmayı faydalı buluyoruz. Adiğe dilinde müzik eşliğinde oyun, dans genel anlamında kullanılır Kafe sözcüğü. Özellikle Kabardey-Besleney gruplarında her türlü dans karşılığında kullanıldığı gibi bir erkek ve bir kız dansçının düo şeklinde oynadığı, karşılıklı uzun gidiş dönüş ve geçiş hareketleri ile oynanan ağır ve soylu bir dansın adı olarak da kullanılır. Gerçekte bu dansın adı "Kafe" olmayıp "Guaşemahue veya Guaşemaf" (Prensesin günü veya uğuru anlamına)dır. Nitekim Yukarı Kuban, bugünkü Karaçay-Çerkesk Özerk Bölgesi yöresinden ayrılıp Uzunyayla yöresine yerleşmiş olan Abazin köylerinde bu gün bile bu dansa Guaşemahue denmektedir.

    Bir Guaşeyi onulmaz hastalıklarından kurtaran bir melodinin, bir dansın bu tür adlandırılması anlamlı olduğu kadar Nart Badinokue'nin özelliklerini yansıtan destanların Çerkes halkının belleğinde ve zevkinde şimdilere dek yaşayan bir kanıtıdır da...

    Nart Badinokue'yi müzikle ilişkisi bakımından Grek mitolojisindeki Tanrı "Pan", latin mitolojisindeki "Faunus" adlı kahramanlara benzetebiliriz. Grek mitolojisinde tanrı Pan, küçükbaş hayvanların ve çobanların koruyucusudur. Keçi ayaklı ve insan başlı olarak düşünülürdü. Maykop kurganlarında yapılan kazılardan çıkarılan altın kaplama tabletlerde bu tasvire uyan kabartmalara rastlanması çok ilginçtir. Bu anlatıma uyan başka kahraman daha vardır Çerkes mitolojisinde. Keçi ayaklı olan ve düğün bayram töreni, hasat töreni gibi insanları toplayan olaylarda ortaya çıkan ve toplumu eğlendiren "Ceğafe" adlı bu kahraman özellikle Abazin Halk Destanların'da sık sık konu olur. Tanrı Pan kavalını çok sever. İnsanların ve hayvanların uykuya daldığı sıcak yaz günlerinde öğle vakti birden bire beklenmedik gürültüler koparır, çevreye korku saçarmış. Maraton savaşlarında Persler'i bu şekilde bozguna uğrettığı için Atinalılar Tanrı Pan onuruna Akropol eteklerinde bir tapınak bile yaptırırlar. Pan'ın bu özellikleri çağdaş edebiyatta ve sanatta bile etkisini göstermiştir. Fransız bestecilerden Cladue Debussy, "La Mer" adlı yapıtında Tanrı Pan'ın gürültüsünü ve kavalını simgeleyen solo flüt partisini "Prelude de L1apremidie d'un Pan" (Bir Pan'ın Öğleden Sonrası Prelüdü) bir bölümde işlenmiştir.

    Bizim Mitolojimizde Nart Badinokua omuzları Kafkas Dağları genişliğinde, bir omzunda güneş doğarken, öbür omzunda gece karanlığının olduğu, bir omuzunda bahar başlarken, diğer omuzunda karakışın hüküm sürdüğü şeklinde tanıtılmaktadır. Bu özellikleri ile günümüze dek şarkı ve destanları ile yaşaya gelmiştir.

    Nart Nesren Jake

    Yardımseverliği yüzünden kayalara çivilenen Nart Kahramanıdır. Geleceği bilebilen güçlü bir Nart Ulu'sudur. Bir Thamade'dir. Nart kurultaylarının değişmez başkanıdır.

    Bu Nart isminin etimolojik gelişimi çok ilginçtir. Eski çağlarda Kafkasyalıların antik yunanistan'la kültür alışverişi yaptıkları dönemden günümüze ulaşan yazılı Grek belgeleri ve o çağın grek düşüncesi bizi bazı arayış ve düşüncelere itmektedir. Dağlara zincirlenmiş Nesren, Kuzey Kafkasya ve Grek mitolojilerinin karşılaştırılmasından anlaşıldığı üzere Prometheus ile sanki akrabadır. Hatta daha ileri gidilerek belki aynı destan kahramanıdır denilebilir.

    Kuzey Kafkasya'da geleneklere karşı geleni topluma kötülükte bulunan kişilerin belirgin bir yere zincirlenerek cezalandırıldıklarını anlatan öykülere pek çok rastlanır. Örneğin Yesımıkue Yeskot öyküsünde, bu yaşlı babanın kızlarını kaçıran Alreg Algoej'i yaptığı bu kötülüklerden dolayı yedi kat zincirle yere çakarlar. Aynı şekilde güzel Yispı (Peterez'in annesi) ne kötülük yapan dev Şhobğo'nun oğlu, kötülük yapmaya, canlara kıymaya başlayınca, Nartlar onuda dağlara çivilerler. Aynı motif Grek mitolojisinde de bulunmaktadır. Zeus'un oğlu olan Tantalos Frigya Kralı Pelops'un babasıdır. (Friglerin de Kuzey Kafkasya'dan Anadoluya gittikleri gerçeği karşısında motifin Grek Mitolojisine Kafkasya'dan gelip girdiği savı doğrulanmaktadır.) Çok varlıklı ve bütün tanrılarla dost olan bu destan kahramanı, tanrılara verdiği bir şölende, onların tanrılık kudretlerini anlamak için oğlu Pelops'u kesmiş, diğer etlere karıştırarak kızartmış ve diğer tanrılara sunmuştur. Kızı Persofone'yi yeni kaybettiği için dalgın ve üzgün olan Demeter farketmeden Pelops'un bir omzunu yemiş ve bitirmiş olduğu sırada, en büyük tanrı zeus işin farkına varmış ve tanrılarda bunun üzerine Hermes'i çağırmışlar, ona çocuğun geri kalan kısımlarını sihirli kazana koymasını emretmişler, sihirli kazana konulan çocuk kader tanrıçası Klothos'un yardımıyla canlanarak kazandan çıkmıştır. amcak bir omzu eksik kalmıştır. Yenen bu omuz yerine Zeus fildişi bir omuz takmıştır. Bu olaya sinirlenen tanrılar Tantalos'a şu cezayı vermişler; Tantalos susadığı zaman çenesine kadar suya batırılır, dudaklarını yaklaştırdığı zaman su dalgalanır içemez ve hemen su çekiliverir. Yer kupkuru kalır.

    Kuzey Kafkasyalıların da Semghur-Kartall ilgil, benzeri öyküleri vardır. Araştırmacı F.İ. Koçetev 1902 yılında yayınladığı "Jivoprisnaya Rusiya" dergisindeki bir makalesinde kartallarla ilgili öyküleri örnek vermektedir. "Bundan binlerce yıl önce Kafkaslarda yeşil tüylü bir kuş yaşardı. Adı Semghur idi. Bir gözü ile yerde olup biteni, diğer gözü ile gelecekte olabilecekleri görebilirdi"

    kötülük yapanların veya cezalandırılanların çivilenmesi çok eski bir motif olup Kuzey KAfkasya Destanlarından, Nesren Jak'eyi işleyen destan texti, ağıt, şarkı ve öykülerin hepsinde bu motif bulunmaktadır. Nesren ile ilgili destan parçaları ve öyküleri bağımsız bir kitap biçiminde Kabardey Bilim Araştırma Enstitüsü tarafından derlenip yayınlanmıştır.

    Kuzey Kafkasya Destanlarında çok sık rastlanan;

    "Nart kurultaylarının başkaı,
    Nesren Jak'e...
    Ore-da, Ore-da...
    Güçlü idi, cesurdu,
    Nesren Jak'e,
    Ore-da, Ore-da..."

    şeklindeki şarkılardan da anlaşılacağı üzere bu destan kahramanımız, Nart kurultaylarına başkanlık eden ulu bir Thamade, bir liderd...

    Bu düzen içinde, Nesren'in başkanlığında mutlu bir yaşam sürerken, kötü Pakue topluma bela getirir. Onların ateşini çalıp dağlara, devlerin yurduna kaçırır. Toplum ateşsiz kalınca lider Nesren Jak'e yollara düşer. Pakue'yi bulup onunla konuşur:

    "Dur biraz, beni dinle...
    İnsanlarda kalmadı erdem...
    O-re-da...
    Unutmayın payımı...
    O-re-da...
    Kaçırdığın ateşte de
    O-re-da..."

    İnsanlara ateşi yeniden getirmek için uğraşır. (Bu aşamada Nesren Jak'e, Sosrıkua ve Prometheus motiflerinin işlevleri karışmaktadır.) Nesren Jak'e tanrılara karşı gelmiştir. Ateşi onların elinden almak istemiştir. Tanrıların gazabından korkan insancıklar, tanrılara yaranmak için Oşhamhue (Elbruz) dağına çivilerler. Bir kartalı da üzerine salarlar. Sabahtan akşama kadar, Nesren'in ciğerlerini gagalar bu kartal, güneş batınca yaraları kapanır. Ertesi gün yine aynı işkence sürer, gider. Bu her gün böyle sürecektir. Ancak diğer Nart kahramanlarında Hımış oğlu Nart Peterez, O'nun yardımına koşar, kartalı öldürür. Ellerinde ateş ile dönerler.

    Bu destan tekxtinin ortaya çıkışı İsa'dan önce 4-5. binlere rastlamaktadır. Belki de insanların ateşi henüz yeni tanıdıkları çağlara uzanmaktadır. Kuzey Kafkasya'da Adiğe dilinde "Mef'ehu Apşi" (ateşin yansın...), en değerli selam anlamında hala yaşamaktadır. Abazincede de benzeri "Wulağua Yımçaraağat" dumanın sönmesin deyimi vardır. Eve yeni ayak basan gelin için yapılan huahualarda, iyi dileklerde "Wunaş'aşha Mıtajı jeu Wuıtkhajeu Wupsoır" (Ocağın sönmeden huzur içinde yaşa...) denirdi. Ateşin sönmeden yanması en büyük dilekti. Bu nedenledir ki (Leğuıne) gelin odasına kimi zaman (Maf'e Wuıne - ateş odası) denmiştir. halde Greklerin Karadeniz kıyılarında görüldüğü çağlardan önce de Kuzey Kafkasyalılarda ateş, ateşi çalma, zincire vurma motifleri vardı. M.Ö. V. ve VI. yüzyıllarda Kafkasya kıyılarında Grek kolonileri kurulduktan sonra, bu motifleri alıp kendi dil ve kültürlerine adapte etmişler, yazıya geçirmişlerdir.

    Bu destan textlerinin ve motiflerinin dağlıların öz malı olduğunu, Greklerin sonradan bu kültürü benimsediklerinin savunan V.F. Miller, Şoratn Askerbiy gibi bilim adamları bulunmaktadır. Ünlü Gürcü yazarı Akakiy Çereteli, Antik Yunan mitolojisinde işlenen Prometheus ve Medea motifleri için "bunlar bizim tarafların, Kafkasların öz malıdır, öz Kafkas evlatlarıdır." demektedir.

    Prometheus da insanlar için tanrılardan ateş çalıp getirir. Bunun için öfkelenen tanrı Zeus onu Kafkas dağlarına zincirler. Ciğerlerini gagalayan kartal her gün gelmektedir. Hımış oğlu Nart Peterez'in yaptığı gibi, Herkülüs de Prometheus'u özgürlüğüne kavuşturmaktadır. Öte yandan, Aiskilus'un Trilojiya'sında Prometheus'un çakıldığı yer tarif edilmektedir:

    "Medya suyu kıyısında oturu...
    Areyan'ın sevgilisi olan,
    Kafkasya'nın yüksek dağlarında...
    Ve Geçit kentlerinde oturan Sarmatlar
    Sivri uçlu mızrakları ile korkusuzca
    Savaşıyorlar..."

    Kuzey Kafkasya destanlarındaki motiflerle Antik Grek destanlarındaki motifler aynıdır. Grek dilinde Prometheus'un anlamı "İlkgören, İlk yapan, İlk kalde ulaşan, Işığı gören" demektir. Yunanlı Prometheus'la Kafkasyalı Nesren'in, bırakınız işlev benzerliklerini, isimlerin sözcük olarak ifade ettikleri anlamlar bie birbirine yakındır. Hatta daha ileriye giderek, Adiğece "Prımıtha" (İlk Tanrı) veya "Perematha" (öncekilerin tanrısı) sözcüğü ile Prometheus sözünün aynı sözcük olduğu bile bir yerde iddia edilmektedir.

    Prometheus sözcüğünün Kafkas dillerine akrabalığı bununla da bitmemektedir. Abazince ve Abhazca'da "Prı-Mı-tsa" (uçan ateş) sözcüğü düşünülürse, tanrılarda çaldığı ateşi uçarak insanlara ulaştıran mitoloji kahramanına bundan uygun bir isim herhalde düşünülemezdi.

    Yukarıda önceki çağlarda, Grekler Adiğe-abhaz grubu Kafkasyalılar ve Gürcülerle ilişki kurmuşlardır. Karadeniz kıyılarında Grek ticari kolonileri oluşmuştur. Bu ticari ve kültürel alışveriş içerisinde Proto-Çerkes döneminin "Meot" düzen ve geleneğini de Akdeniz havzasına, özelliklede Antik Yunanistan'a taşımışlardır. Destan ve öykülerimiz, o tüm dünyanın tanıdığı Grek ve Latin mitolojisine kaynak olmuştur. Bu kültür taşıma olayı dışında antik Kafkas halklarından "Akhaélar, veya "Akai"ler de Kuzey Kafkasya'dan Yunanistan yarınadasına yayılmışlardır.Akha!lar bu günkü Çerkes kolarında Ubıkh'lerin atalarıdır. Bu husus bilimsel olarak saptanmış bulunmaktadır.

    Uygarlık, ateş ile başlamıştır. Uygarlığı, ateşi insanoğluna taşıyan ister Sosrıkua, Nesren veya Prometheus olsun, ister abritskil veya Amiran olsun, bu destan kahramanlarının hepsi Kafkasya'nın, tüm dünyanın "Kaf-Dağı" olarak bildikleri o cennet ve masal ülkesinin çocuklarıdır. bu ülkede yaşayan ve tarihin bilinen çağlarından bu yana bu ülkenin gerçek sahibi olan Çerkeslerin ürettiği kültürdür.

    Hımış Oğlu Nart Peterz

    Kuzey Kafkasya Halak Destanlarında işlenen kahraman tiplerinin en korkusuzu, en güçlüsü olarak bilinen Nart Peterz'dir. Onun doğuşunu anlatan destan textlerinden anlaşıldığı kadarı ile henüz anne karnında iken babsı ölmüştür. Textte onun için şöyle denir.

    "Eğer kız olarak doğarsa
    Dikiş sepeti öerdürür,
    Oturtursunuz bir köşede...
    Eğer erkek doğarsa,
    Engin denizlere
    Azgın dalgalara atarız...
    Tanrı Peterez'i
    Erkek yaratır...
    Sıkı bir kamışlığa bırakırlar...
    Engin Denizlere ve
    Azgın dalgalara ulaşınca
    Engin deniz beşiğim,
    Giysimdir, der..."

    Tl'ibiy Bleustan'ın söylediği bu dizleler Yewtıkh Askerbiy'in 1934 yılında derlemiş olduğu Hatukuey yöresine ait "Hımış oğlu Peterez" adlı destandan alınmıştır.

    Büyük bir fırtına sonucu kıyıya vuran bebeği çobanlar alıp büyütürler ve adını "Peterez" koyarlar (Düzburun). Bu isimin etimolojik incelemesine geçmeden önce başta Tevrat olmak üzere İncil ve Kur'an'da da anlatılan, sepete konulup Nil Nehrine bırakılan Hazreti Musa motifi ile yukarıdaki olayın benzerliğinin vurgulanması gerekmektedir. Kuzey Kafkasya'dan Orta Doğu'ya ve Akdemiz havzasına inen Kimmer, Meot, Fr,g, Trakhe, gibi Proto Çerkes boylarının Akdeniz kültürüne kazandırdıkları bu motif, giderek tek tanrılı semavi dinlerdeki anlatımlarda yerini almıştır.

    Kuey Kafkasyalılar insanları vucut yapılarına, yaradılış biçimlerine, ya da herhangi bir özelliklerine göre isimlendirirlerdi, bu usul yerleşmiş bir gelenekti.

    Örneğin: Pakua= Küt burun,
    Naşhua= Gök gözlü gibi...
    Pe= Burun, terez= düzgün, düz, doğru.

    Bu iki sözcüğün birleşmesinden oluşan Peterez Adiğece de düzgün burunlu anlamına gelmektedir. Adiğe dilinin kuban şivesinde "P" Kabardey şivesinde "B" şeklinde yerini almıştır. "Piy, Biy=Düşman" sözcüğünde olduğu gibi.

    Bu değişiklikler konusunda, dil bilgini Prof. G.V. Ragova'nın saptadığı kurala göre; Batı Kuban şivesindeki P ve T, Kabardey şivesinde "B" ve "D" şeklinde yumuşak söyleyişe dönüşmüştür. Örneğin; "Pıte=Bıde" "Sert, kavi" sözcüğünde olduğugibi... Kural işlerken sözcüğün anlamı düşünmeden isim ya da terim olarak kullanıldığında "Peterez" Kabardeyce de "Beterez" olmuştur.

    Aynı isim Abhaz destanlarında "Peterez" olarak geçmektedir. Oset'ler Kabardey söyleyişine yakın biçimde "Batraz" sözcüğünü kullanmaktadırlar.

    Peterez ismi ile anılan, anlatılan kahramanımızın Antik Yunan'a ulaştığında Herakles adı ile başka bir kültürde karşımıza çıktığını görmekteyiz. Grek mitolojisinde anlatıldığı biçimi ile Herakles, Tanrı Zeus ile Elektrion adlı hükümdarın kızı prenses Alkmaine'nin oğludur. (Adiğe mitolojisinde ise Peterez Yıspi Prensesinin oğludur.) Kocası Zeus'u kıskanan Tanrıça Hera Prenses Alkmanie'den doğan bu çucuğu yok etmeye çalışır. Önce yatağına yılan koyar, henüz sekiz aylık olan Herakles yılanı boğar. Daha sonra Kithairon dağlarına gönderirler bebeği, dağda onu çobanlar yetiştirir (Peterez'i de çobanlar büyütmüştür.). Herakles',n Kaf-Dağı'na çivilenen Prometheus'u kartalı vurup kartarışı motifi ile Nesren Jak'e'nin aynin şekilde Peterez tarafından kurtarılışı motifleri çakışmaktadır.

    Bu yardımsever, korkusuz ve yiğit destan kahramanı Kuzey Kafkasyalıların dilinde, şarkısında ve şiirinde yüzlerce yıldan bu yana yaşamını sürdürmektedir.

    Abritskil

    Abritskil motifi, halk destanları topluluğu içerisinde tamamen bağımsız, yalnız Abhaz halkı tarafından çağımıza ulaştırılan bir destan motifidir. Bu destanın derlenip gün ışığına çıkarılmasında ozan ve devlet adamı Bagrat Şınkuba'nın emeği büyüktür. Prof. Şalwa Yinalipa'nın deyimi ile "Şınkuba, çok eski bir altın vazo'nun parçalarını bir araya getirerek Abritskil öyküsünü yeniden canlandırmıştır."

    Abritskil öyküsü Nart destanlarında olduğu gibi müzik eşliğinde söylenmez. Şarkı biçiminde söylendiğine şimdiye kadar rastlanmamıştır. Nartlardan ayıran bu özelliği, belkide bu destanın Nart destanlarının doğduğu çağdan daha genç bir dönemde ortaya çıkmsından kaynaklanmaktadır. Bu destan kahramanı, davranış biçimi olarak insanlara çok daha yakındır. Tanrılara baş kaldıran bu tür kahramanlar Kafkas mitolojisinin diğerdillerde söylenmiş destanlarında da bulunmaktadır. Abritskil her ne kadar Nart Ddestanlarından daha genç ve daha farklı bir motif isede, tanrılara baş kaldırma açısından Sosrıkua ve Nesren Jak'e motifleri ile büyük bir benzerlik gösterir. Öte yandan Gürcü'lerin "Amiran" adlı destan kahramanına da benzer. Amiran tanrı soyundan gelir. Babası av tanrısıdır. İri-yarı, son derece büyük bir vucudu vardır. Öküz kadar güçlüdür. Bastığı toprak bile onu zor taşır. Hiç kimsenin yerinden kıpırdatamayacağı kadar iri silahları vardır. Çift kanatlı bir köpeğe binerek uçan bir görünüm ile tanımlanır. Abritskil gibi Amiran'da halkı korumak için tanrılarla savaşır. Tanrıların karşısında çok kötü bir yenilgiye uğrar. Tanrılar onu Kafkas dağlarına köpeği ile birlikte bağlarlar. Yıllarca karlarla gömülü olarak yaşar, tam kurtulacağı sırada zincirler daha da derine saplanarak pekiştirilir.

    Eşitliğin, sosyal düzenin kaybolduğu bir ortam içinde doğan abritskil düzenli bir toplumuan kahramanı değildir. Sosrıkua ile bu yönden çok farklıdır. Bu düzensiz ortam onun kişiliğini politik açıdan oluşturur. Henüz destansı devlerin kaybolmadığı bir ortamda, insanların devler ve tanrılar karşısında güçsüz ve ezik bir durumda bulunmaları, Abritskil'in halkı koruması olgusu düşünüldüğünde, onun kişiliğinin politik açıdan oluşmasının nedeni daha iyi bir şekilde açıklamaktadır.

    Yukarıda anlatılan kahramanlar ve tasvirler karşılaştırıldığında Adiğe ve Abazin destanlarındaki Sosrıkua, Nesren Jak'e, Abhazkahramanı Abritskil, Gürcü kahramanı Amiran çok benzeşir. Bu kahramanların hepsinin Antik Grekteki paraleli Prometheus'tur. Bu motif daha önceki tanımlamalarda da belirttiğimiz gibi Kafkasya'dan Antik Yunan'a geçmiştir. Bu destantekstlerinin dağlıların öz malı olduğu Greklerin sonradan bu kültürü benimsediklerini savunanların başında V.F. Miller, Asker Şortanby, Şalwa Yinalipa, gibi bilim adamları bulunmaktadır. Gürcü yazarı Akakiy Çereteli Yunan Mitolojisinde işlenen bu motifler için, "bunlar bizim tarafların, Kafkasların öz evladıdır" demektedir.

    Abhaz edebiyatında "Adritskil" motifi pek çok kez işlenmiştir. Bu konuyu işleyen en ünlü yapıtlar 1910'da yayınlanan bir Dırmıt Gulya Şiiri ile Bagrat Şınkuba'nın Poezyası'dır.

    Abritskil abhaz halkının belleğinde, sanatında, düşünde bugün bile en canlı hali ile yaşamaktadır.

    -- SON---




  • Diabrek kardeşim güzel paylaşım okumuştum bunu.
  • Benide ekle hocam
    Terekeme Karapapak.
    (Azeri Türkleri)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi BozkurtH -- 17 Aralık 2008; 19:05:41 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: BozkurtH

    Benide ekle hocam
    Terekeme Karapapak.
    (Azeri Türkleri)

    hoşgeldiniz
  • Bi fıkra da ben yazayım. Abhazın biri askere gitmiş. Bi gün bi astsubay buna bişeyler söylemiş anlamamış. Demişlerki o Türkçe bilmiyor. Astsubay kızmış tabi, ben şimdi gidiyorum hepinize görev gelene kadar buna türkçe öğreteceksiniz demiş bölüğe.
    Astsubay akşama doğru gelmiş. Bölüğü sıraya dizmiş ve sormuş. Öğrettiniz mi bu adama türkçe ?
    Bölük hep bir ağızdan;
    Ayew
  • 
Sayfa: önceki 7891011
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.