Şimdi Ara

Ay'ın ikiye bölündüğü hakkinda kanitlar neden diğer ülkeler de yok. (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
110
Cevap
1
Favori
7.071
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    O düşüncenin tek dayanağı ''kul'' kelimesi mi ?

    O yazıda delil olarak sunulan ayetlerden biri olan Neml suresinin 8. ayetinde de aynı sıfatın kullanılması ne anlama geliyor ?

    ''Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!'' (Neml 8)

    Senin düşüncenin tek kaynağı mübarek kılınması mı? Peki senin kurallarına göre ilerleyelim.Anlaşılan gözlerini sağ sola kapatarak sadece görmek istediğine yöneleceksin.

    Belki Neml 8 ile Al-i İmran 96 bağdaştır ne dersin? Sonuçta ayet diyor ilk mabed ki biz onun Kabe olduğunu biliyoruz, çok mübarek bir yerdir. Ne dersin mübarek kılınmış bir yer olan Mekke'de ki ilk mabed'e Hz.Musa gelmiş olmasın?

    "Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir."

    Kabe örneği çok alakasız olmuş. Musa peygamberin bir yolculuk sonrası mübarek kılınan bir yere vardığı söyleniyor. İsra suresindeki ayetle Neml suresindeki ayetler Kabe örneğine göre çok daha uyumlu gözüküyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    O düşüncenin tek dayanağı ''kul'' kelimesi mi ?

    O yazıda delil olarak sunulan ayetlerden biri olan Neml suresinin 8. ayetinde de aynı sıfatın kullanılması ne anlama geliyor ?

    ''Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!'' (Neml 8)

    Senin düşüncenin tek kaynağı mübarek kılınması mı? Peki senin kurallarına göre ilerleyelim.Anlaşılan gözlerini sağ sola kapatarak sadece görmek istediğine yöneleceksin.

    Belki Neml 8 ile Al-i İmran 96 bağdaştır ne dersin? Sonuçta ayet diyor ilk mabed ki biz onun Kabe olduğunu biliyoruz, çok mübarek bir yerdir. Ne dersin mübarek kılınmış bir yer olan Mekke'de ki ilk mabed'e Hz.Musa gelmiş olmasın?

    "Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir."

    Kabe örneği çok alakasız olmuş. Musa peygamberin bir yolculuk sonrası mübarek kılınan bir yere vardığı söyleniyor. İsra suresindeki ayetle Neml suresindeki ayetler Kabe örneğine göre çok daha uyumlu gözüküyor.

    Ayet'e gore Kabe mubarek mi degil mi?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    O düşüncenin tek dayanağı ''kul'' kelimesi mi ?

    O yazıda delil olarak sunulan ayetlerden biri olan Neml suresinin 8. ayetinde de aynı sıfatın kullanılması ne anlama geliyor ?

    ''Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!'' (Neml 8)

    Senin düşüncenin tek kaynağı mübarek kılınması mı? Peki senin kurallarına göre ilerleyelim.Anlaşılan gözlerini sağ sola kapatarak sadece görmek istediğine yöneleceksin.

    Belki Neml 8 ile Al-i İmran 96 bağdaştır ne dersin? Sonuçta ayet diyor ilk mabed ki biz onun Kabe olduğunu biliyoruz, çok mübarek bir yerdir. Ne dersin mübarek kılınmış bir yer olan Mekke'de ki ilk mabed'e Hz.Musa gelmiş olmasın?

    "Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir."

    Kabe örneği çok alakasız olmuş. Musa peygamberin bir yolculuk sonrası mübarek kılınan bir yere vardığı söyleniyor. İsra suresindeki ayetle Neml suresindeki ayetler Kabe örneğine göre çok daha uyumlu gözüküyor.

    Ayet'e gore Kabe mubarek mi degil mi?

    Neml suresindeki gibi bir yolculuktan da bahsediliyor mu ?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    O düşüncenin tek dayanağı ''kul'' kelimesi mi ?

    O yazıda delil olarak sunulan ayetlerden biri olan Neml suresinin 8. ayetinde de aynı sıfatın kullanılması ne anlama geliyor ?

    ''Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!'' (Neml 8)

    Senin düşüncenin tek kaynağı mübarek kılınması mı? Peki senin kurallarına göre ilerleyelim.Anlaşılan gözlerini sağ sola kapatarak sadece görmek istediğine yöneleceksin.

    Belki Neml 8 ile Al-i İmran 96 bağdaştır ne dersin? Sonuçta ayet diyor ilk mabed ki biz onun Kabe olduğunu biliyoruz, çok mübarek bir yerdir. Ne dersin mübarek kılınmış bir yer olan Mekke'de ki ilk mabed'e Hz.Musa gelmiş olmasın?

    "Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir."

    Kabe örneği çok alakasız olmuş. Musa peygamberin bir yolculuk sonrası mübarek kılınan bir yere vardığı söyleniyor. İsra suresindeki ayetle Neml suresindeki ayetler Kabe örneğine göre çok daha uyumlu gözüküyor.

    Ayet'e gore Kabe mubarek mi degil mi?

    Neml suresindeki gibi bir yolculuktan da bahsediliyor mu ?

    Yani yolculugun yapilmasi mi orayi mubarek kiliyor? Veya mubarek kilinan bir yer derken neresi belirtilmemis.Ben de Kabe de mubarek kilinmis oraya yurumedigini nerden biliyorsun?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Ay'a ayna koydum

    Burayı bi an farklı okudum.

    İçim dışım fesat olmuş.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: K A N U N İ

    quote:

    Ay'a ayna koydum

    Burayı bi an farklı okudum.

    İçim dışım fesat olmuş.


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Lews Therin Telamon


    quote:

    Orijinalden alıntı: K A N U N İ

    quote:

    Ay'a ayna koydum

    Burayı bi an farklı okudum.

    İçim dışım fesat olmuş.



    Mesaj zaten çok sert başlıyor, "bloğunu kaldırdım cevap veriyorum sonra yine blok!".

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky


    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    O düşüncenin tek dayanağı ''kul'' kelimesi mi ?

    O yazıda delil olarak sunulan ayetlerden biri olan Neml suresinin 8. ayetinde de aynı sıfatın kullanılması ne anlama geliyor ?

    ''Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!'' (Neml 8)

    Senin düşüncenin tek kaynağı mübarek kılınması mı? Peki senin kurallarına göre ilerleyelim.Anlaşılan gözlerini sağ sola kapatarak sadece görmek istediğine yöneleceksin.

    Belki Neml 8 ile Al-i İmran 96 bağdaştır ne dersin? Sonuçta ayet diyor ilk mabed ki biz onun Kabe olduğunu biliyoruz, çok mübarek bir yerdir. Ne dersin mübarek kılınmış bir yer olan Mekke'de ki ilk mabed'e Hz.Musa gelmiş olmasın?

    "Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir."

    Kabe örneği çok alakasız olmuş. Musa peygamberin bir yolculuk sonrası mübarek kılınan bir yere vardığı söyleniyor. İsra suresindeki ayetle Neml suresindeki ayetler Kabe örneğine göre çok daha uyumlu gözüküyor.

    Ayet'e gore Kabe mubarek mi degil mi?

    Neml suresindeki gibi bir yolculuktan da bahsediliyor mu ?

    Yani yolculugun yapilmasi mi orayi mubarek kiliyor? Veya mubarek kilinan bir yer derken neresi belirtilmemis.Ben de Kabe de mubarek kilinmis oraya yurumedigini nerden biliyorsun?

    Aşağıdaki yazıda Musa peygamberin anlatıldığı söyleniyor. Bu yazıya göre ''mübarek kılınan yer'' Tuva Vadisi olur.

    quote:

    Miraç ayetlerinden sayılan İsra suresinin 1. ayeti aslında Muhammed peygamber ile ilgili DEĞİLDİR. Orijinalde “Kul” yazan kısmın Muhammed peygamber olduğu iddia edilmektedir fakat aslında Kuran’da o kelimenin Musa peygamber olduğunda dair çok daha fazla delil vardır. Gelin ayeti birlikte çözümleyelim. Numaralandırdıklarım ile ilgili bağlantıları aşağıda açıklayacağım.


    Alıntı:
    Kulunu(2), geceleyin(3), âyetlerimizden bir kısmını göstermek için(5), Mescidi Haramdan, etrafını/kenarını mübarek/bereketli kıldığımız Mescidi Aksaya(4) yürüten(1) bütün noksanlıklardan münezzehtir. O en iyi işiten, en iyi görendir(6).
    - subhâne: bütün noksanlıklardan münezzehtir
    - ellezî: ki o
    - esrâ bi: yürüttü (gece) (1)
    - abdi-hî: kulunu (2)
    - leylen: geceleyin (3)
    - min el mescidi el harâmi: Mescid-i Haram'dan
    - ilâ el mescidi el aksa: Mescid-i Aksa'ya
    - ellezî: ki o, ki onu
    - bâreknâ havle-hu: hayırlı, mübarek ve bereketli kıldık onun etrafını/kenarını (4)
    - li nuriye-hu min âyâti-nâ: ona âyetlerimizden göstermemiz için (5)
    - inne-hu: muhakkak o
    - huve es semîu el basîru: o en iyi işitendir, en iyi görendir. (6)



    NUMARALI SÖZCÜKLER İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR:

    (1) Gece yürüyüşü kelimesi:
    Ayette açık ve net olarak kulun yürüdüğü yazıyor. At, deve veya burak(?) gibi herhangi bir taşıta binmemiş veya kendi de uçmamış, uçurulmamış. Buradan anlıyoruz ki burada bir rüyadan da bahsedilmiyor. Benzer kelimeler olan birkaç ayet:

    Alıntı:
    44.23 - (Allâh->Musa peygambere): "O halde KULLARIMI GECELEYİN YÜRÜT. Çünkü takip edileceksiniz" (dedi).


    (2) Kul kelimesi:
    Ayette bahsedilen “Kul”; bu ayete VE bağlacı ile bağlanan bir sonraki ayetten de görebileceğiniz gibi Musa peygamberdir.

    Alıntı:
    Kulunu, geceleyin, âyetlerimizden bir kısmını göstermek için, Mescid-i Haram’dan, etrafını/kenarını mübarek/bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten, bütün noksanlıklardan münezzehtir. O her şeyi işiten, her şeyi görendir. VE Mûsa'ya Kitabı verdik ve onu, "benden başka bir vekil tutmayın" buyruğuyla İSRAİLOĞULLARINA bir kılavuz kıldık. (İsra 1-2)
    Bu ilk ayetten sonraki diğer ayetlerin bu ayetin devamı niteliğinde olması tek delil değildir elbette. Diğer şıklarda bunlar açıklanmaya çalışıldı. “Musa peygamber kul olamaz” diyenin çıkabilme ihtimaline karşı bir ayet vereyim.

    Alıntı:
    19:51 - Kur'ân'da Musa'yı da an; Şüphesiz ki o, ihlaslı bir KULDU ve gönderilmiş bir peygamberdi.


    (3) Geceleyin yola çıkılması:
    Ayetin cümle yapısı Mescid-i Haram diye tanımlanan yerden Mescid-i Aksa diye tanımlanan yere yapılan yolculuğun “bir gecede” yapıldığını ifade etmez. Sadece yola gece vakti çıkıldığını ifade eder. “Onlar dün gece atla Çin’e gittiler” cümlesinin muhatabı olan kişi Çine atla bir gecede gidildiğini anlamaz, sadece yola gece çıkıldığını düşünür.

    “Gece” kelimesinin “her şeyin sarpa sararmış ve karanlık olduğu zamanda” anlamında mecaz olarak kullanılması olasılığı da vardır. Mecaz anlamda düşünecek olursak; gece yola çıkma meselesi Musa peygamberin HER ŞEYİN SARPA SARARDIĞI O ZAMANDA kendi başına Mısır’dan (Mescid-i Haram) kaçma anına mecazi bir gönderme olabilir. O halde ayette ifade edilen yolculuk Musa peygamberin Mısırdan kötü bir durumdayken kaçarak yola çıkmasından Medyene gitmesi aile sahibi olması ve sonra vahiy almasına kadar süren yolculuğu ifade ediyor olabilir. Hatta daha kapsamlı olarak vahiy aldıktan sonra Mısıra giderek İsrailoğullarını Mısırdan kurtarıp onları etrafı bereketli kılınmış yere getirdiği zamana kadar olan süreci kapsıyor olabilir.

    Alıntı:
    20.77 : Yemin olsun, Mûsa'ya şöyle vahyetmiştik: " KULLARIMI GECELEYİN YÜRÜT! Denizde onlar için kuru bir yol aç! Size yetişecekler diye korkma, endişelenme.!"

    26.52 : Mûsa'ya şunu vahyettik: KULLARIMI GECELEYİN YÜRÜT. Mutlaka peşinize takılacaklar.

    44.23 - (Allâh->Musa peygambere): "O halde KULLARIMI GECELEYİN YÜRÜT. Çünkü takip edileceksiniz" (dedi).


    (4) Çevresi/kenarı mübarek/bereketli kılınan yer :
    Aşağıdaki ayetlerden görebileceğiniz gibi bir kutsal yer var bir de o kutsal yerin “mübarek kılınan” çevresi/kenarı vardır.

    Alıntı:
    20.9 : Ulaştı mı sana Mûsa'nın haberi?
    20.10 : Hani, bir ateş görmüştü de ailesine şöyle demişti: "Bekleyin! Gözüme bir ateş ilişti. Olabilir ki, ondan size bir kor parçası getiririm, yahut onun üzerinde bir kılavuz bulurum."
    20.11 : Onun yanına geldiğinde kendisine "Mûsa!" diye seslenildi.
    20.12 : Benim ben, senin Rabbin! Hadi, pabuçlarını çıkar; sen KUTSAL VADİde, Tuva'dasın.

    27.7 : Mûsâ, âilesine: "Ben bir ateş gördüm (gidip) size ondan bir haber getireyim, yâhut size bir ateş koru getireyim de ısınasınız." demişti.
    27.8 : Mûsa ateşe vardığında şöyle çağrıldı. "Ateşteki kimse de ateşin çevresindekiler de MÜBAREK kılınmıştır. Ve âlemlerin Rabbi olan Allah, bütün eksiklik ve iğretiliklerden arınmıştır."
    Alıntı:
    79.15 : Ulaştı mı sana Mûsa'nın haberi?
    79.16 : Hani, Rabbi ona, KUTSAL vadide, Tuva'da seslenmişti:
    79.17 : Firavun'a git! İyice azdı o.

    28.30 - Oraya gelince O MÜBAREK BÖLGEDEKİ VADİnin sağ kıyısındaki ağaçtan kendisine şöyle seslenildi: "Ey Mûsâ, âlemlerin Rabbi Allâh benim, ben!"
    Alıntı:
    7.137 : Ezilip itilmekte olan topluluğu da içine BEREKETLER doldurduğumuz toprağın doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbinin, İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabretmeleri yüzünden hedefine vardı. Firavun ve toplumunun sanayi olarak meydana getirdiklerini de dikip yükselttikleri sarayları da yere geçirdik.
    Ayrıca şunlar da ilgili olabilir:

    Alıntı:
    21.71 : Biz onu da Lût'u da kurtarıp içinde âlemlere bereketler sakladığımız toprağa ulaştırdık.

    21.81 : Ve Süleyman'a kasırgayı boyun eğdirdik. İçini bereketlerle doldurduğumuz toprağa doğru onun emriyle akıp giderdi. Her şeyi bilenleriz biz.


    (5) Peygambere gösterilen ayetler:
    Ayette kul diye anılan Musa peygambere çevresi mübarek kılınan kutsal vadide bazı âyetler gösterilmiştir. İşte bunlar şu ayetlerde anlatılıyor:

    Alıntı:
    20.17 : Nedir o sağ elindeki ey Mûsa?
    20.18 : Cevap verdi: "O, benim asamdır. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma ağaçtan yaprak indiririm. Onda, işime yarayan başka özellikler de vardır."
    20.19 : Buyurdu: "Yere at onu ey Mûsa!"
    20.20 : O da onu attı. Bir de ne görsün, bir yılan olmuş o, koşuyor...
    20.21 : Buyurdu: "Al onu, korkma! Biz onu ilk görünümüne döndüreceğiz."
    20.22 : Bir de elini koynuna sok! Bir başka AYET olarak lekesiz, bembeyaz bir halde çıksın.
    20.23 : Kİ SANA EN BÜYÜK AYETLERİMİZDEN GÖSTERELİM
    ............
    20.42 : Sen ve kardeşin, AYETLERİMİ götürün; beni anmakta gevşeklik etmeyin.
    ............
    26.10 : Rabbinin Mûsa'ya, "Zulüm sergileyenler topluluğuna git" diye seslenişini hatırla.
    26.11 : Firavun'un toplumuna git. Hâlâ korkup korunmayacaklar mı?
    26.12 : Demişti ki Mûsa: "Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."
    26.13 : Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun'a gönder.
    26.14 : Hem, benim üzerimde onlar aleyhine işlenmiş bir suç var; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum.
    26.15 : Hayır, olmaz! dedi. "AYETLERİMİZİ götürün. Biz sizinleyiz, herşeyi dinlemekteyiz."
    Sonrası malum:

    Alıntı:
    23.45 : Sonra Mûsâ'yı ve kardeşi Hârûn'u AYETLERİMİZLE ve apaçık bir delille gönderdik;
    Alıntı:
    11.96 : Yemin olsun, Mûsa'yı ayetlerimizle ve açık bir kanıtla gönderdik;
    Alıntı:
    14.5 : Yemin olsun ki, biz Mûsa'yı, "Toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlatıp bellet!" diye AYETLERİMİZLE gönderdik. Şu bir gerçek ki, bunda iyice sabreden, çokça şükreden herkes için sayısız ayetler vardır.
    Alıntı:
    17.101 : Yemin olsun, biz, Mûsa'ya açık seçik dokuz AYET verdik. İsrailoğullarına sor: Hani, Mûsa onlara geldiğinde Firavun ona şöyle demişti: "Ben senin kesinlikle büyülendiğini düşünüyorum, ey Mûsa!"
    Alıntı:
    7.103 : Onların ardından Musa'yı, ayetlerimizle Firavun'a ve kodamanlarına gönderdik de ayetlerimiz karşısında zulme saptılar. Bir bak, nasıl olmuştur bozguncuların sonu!


    Kaynak :http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2882

    Aynı sitede farklı tartışmalar yapılmış :http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2323

    Bazı kişiler Muhammed, bazı kişiler de Musa olduğunu iddia ediyor. Yukarıda kopyaladığım yazıdaki görüş bazı sorulara da cevap vererek daha tutarlı bir görüş ortaya koymuş.




  • Hümiyettin cidden yoruldum ve gülüyorum şu anda.Bak tartışmanın ilk anından itibaren şöyle bir yazdıklarını oku.Başka bir blog da neml ile devam ettik.Neml bir yere kavuşmadı.Ondan sonra Kabe, mübarek mekan metaforu da öyle kenar da kaldı.Yeni bir şeymiş gibi bana blogda ki yazının benzerini kopyalamışsın sonra da burdan devam edelim diyorsun

    Ve bağlacının durumu,sübhan sıfatı onlarla ilgili açıklama yaptığım da bir sonraki mesajında bunlara değinmedin.Şu anda tekrardan kopyaladığın mesajla döngüye girdin.Bak ben sana daha güzel bir döngü söyliyeyim muhtemelen bilgin yoktur bu konuda.Şu İsra-Mirac meselesine bir göz atalım;
    Reformist kesmin adım adım İsra'ya bakışı tam olarak şöyle olmuştur.
    1) İsra bedenen mi ruhen mi? (İlk tartışma böyle başlamıştır.)
    2) İsra uyanıkken mi rüya da mı gerçekleşti?
    3) İsra bir gece mi yoksa birden fazla gün şeklinde mi oldu?
    4) İsra olayı Hz.Muhammed mi Hz.Musa mı?

    Evet çok komik değil mi? Bir olayın reddedilmesi için bu kadar yola girilmesinden amaç nedir? Birileri bana bunu neden yapıldığını mantıklı bir şekilde açıklasın.Ha sen yanlışsın bu tartışmalar olmadı diyen varsa ben kanıtlarım.Burdayım.

    Tekrar geliyorum tartışmaya.Hanifler bilmem neler forum felan aldığın yerde blog sitesinden çok farklı bir şey yok.Temel çerçeve aynı.Bana gelip "mübarek kılınan yer" Tuva vadisi diyorsun.Yahu HZ.MUSA ÇERÇEVESİNDE Mescid-i Haram,Mescid-i Aksa ve Tuva Vadisi ki bu vadi aslında Tur-i Sina yani Sina dağı ile özdeşleşmiştir.Yani bu mekanlar arasında nasıl bu kadar saçma bir bağ kuruldu? Bana kendi cümlelerin ile bildiğin şekilde anlat ya ben gerçekten bağlantı kurmak istiyorum.Ayetlerin anlamlarını çarpıtarak değil.Bak olayın rivayetler,hadisler mevzusuna hiç girmiyorum bile.Çünkü ikimiz de biliyoruz ki iş oraya gelirse bu tartışmaya insanlar güler.Ortada ayan beyan bir şey var.Neyse yine ayetler üstünden gidelim bakalım ne olacak.Evet bana BU 3 MEKAN ARASINDA BAĞLANTIYI,GECE YÜRÜYÜŞÜNÜ ANLATIR MISIN?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mr.Lucky -- 10 Mayıs 2016; 22:43:06 >




  • Mr.Lucky kullanıcısına yanıt
    Hiçbiri benim iddiam değil. Onları birer örnek olarak gösteriyorum. Bu konuşmanın en başında henüz konu hakkında emin olduğum bir bilgiye sahip olmadığını belirtmiştim.

    Benim tam olarak anlamadığım bir konuyu size anlatmam mümkün değil. O sitede birisi Mescid-i Aksa'nın Kudüs'te olmadığını söylemiş, bir başkası mübarek kılınan yerin Tuva Vadisi olduğunu söylemiş. Bunu şu an açıklayamadığım için sizin görüşünüzü kabul etmek zorunda değilim. Şu an sadece bilmediğimi söyleyebilirim.
  • O kadar zamandır bu tartışmayı takip ediyordum, Lost'un son bölümünde yaşadığım duyguları yaşattın bana @Hümiyettin


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hümiyettin kullanıcısına yanıt
    Yine aynı yere döndük Bir kez daha aynı şekilde bir tartışmayı sonlandırdın.Ben zaten senin iddian olmadığını biliyorum.Bir şeyleri örnekliyorsan o zaman bunları benimsediğin anlamına gelir.Bana savunma olarak getiriyorsan o zaman hakkını ver.

    Neyse örnek getirirken de bir bak hele için de ne yazıyor?
    "kendi başına Mısır’dan (Mescid-i Haram) kaçma anına mecazi bir gönderme olabilir."

    Yahu ben Avrupa'da doğru düzgün İslamiyet'i bilen 10 kişi çevirsem Mescid-i Haram nerde diye sorsam 1 tanesi bile Mısır cevabını vermez.Bu ne rezillik? Ayetleri kendi nefslerine göre bu kadar çarpıtma neyin nesidir? Mescid-i Aksa Kudüs değil, Mescid-i Haram Kabe çevresi değil.E güzel Hz.Muhammed de yaşamadı zaten.Bence sorunu kökten çözdük




  • O diziyi izlemedim.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky

    Yine aynı yere döndük Bir kez daha aynı şekilde bir tartışmayı sonlandırdın.Ben zaten senin iddian olmadığını biliyorum.Bir şeyleri örnekliyorsan o zaman bunları benimsediğin anlamına gelir.Bana savunma olarak getiriyorsan o zaman hakkını ver.

    Neyse örnek getirirken de bir bak hele için de ne yazıyor?
    "kendi başına Mısır’dan (Mescid-i Haram) kaçma anına mecazi bir gönderme olabilir."

    Yahu ben Avrupa'da doğru düzgün İslamiyet'i bilen 10 kişi çevirsem Mescid-i Haram nerde diye sorsam 1 tanesi bile Mısır cevabını vermez.Bu ne rezillik? Ayetleri kendi nefslerine göre bu kadar çarpıtma neyin nesidir? Mescid-i Aksa Kudüs değil, Mescid-i Haram Kabe çevresi değil.E güzel Hz.Muhammed de yaşamadı zaten.Bence sorunu kökten çözdük

    Hayır, benimsemedim ama doğru olma ihtimalini düşüyorum. O yazı size karşı bir savunma için değildi. Burada karşımdakini alt etme amacını taşıyan bir tartışma peşinde değilim.

    Herhangi bir mescit için ''mescid-i aksa'' ve ''mescid-i haram'' denilebilir mi yoksa bunlar özel isim mi ?




  • Mr.Lucky kullanıcısına yanıt
    benle tartışabilürsün şindi

    mescid-i aksanın kudüs oldugunu düşünüyorsun .ok soru şu

    1 gece mekkeden kudüse nasıl ulaşılabilir ? bir önceki yazımda bişey dedim . tarihsel bilgimiz zayıf oldugu için bazı noktaları anlamakta sıkıntılıyız .. bir örnek

    zülkarneyn kıssasında güneşin mağrib ettiği yer veya tulu ettiği yer o dönem insanlarının ve eskilerin bildiği bir coğrafi bölgeydi mağribeşşems ------> bugün afrika veya europa diyoruz güneşin doğdugu yere de asia diyoruz .

    kıta isimlerinin dişil isimlendirmeler oldugunu düşünüyorum bu isimleri kim koymuş sence ejiya asia ? her şey birbirine baglıdır

    mescidi haramı biliyoruz bu konuda sıkıntı yok .. peki mescid-i aksa neresi ?

    saatte 5 km hızla yürüsen 5 saatte 25 km gidersin mescidi haram kabe cevresi olarak düşünürsek 20-25 km ilerisi mantıken mescidin uzak tarafı olur demi .

    benim mantığımda bir tutarsızlık var mı sence ?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky

    Yine aynı yere döndük Bir kez daha aynı şekilde bir tartışmayı sonlandırdın.Ben zaten senin iddian olmadığını biliyorum.Bir şeyleri örnekliyorsan o zaman bunları benimsediğin anlamına gelir.Bana savunma olarak getiriyorsan o zaman hakkını ver.

    Neyse örnek getirirken de bir bak hele için de ne yazıyor?
    "kendi başına Mısır’dan (Mescid-i Haram) kaçma anına mecazi bir gönderme olabilir."

    Yahu ben Avrupa'da doğru düzgün İslamiyet'i bilen 10 kişi çevirsem Mescid-i Haram nerde diye sorsam 1 tanesi bile Mısır cevabını vermez.Bu ne rezillik? Ayetleri kendi nefslerine göre bu kadar çarpıtma neyin nesidir? Mescid-i Aksa Kudüs değil, Mescid-i Haram Kabe çevresi değil.E güzel Hz.Muhammed de yaşamadı zaten.Bence sorunu kökten çözdük

    Hayır, benimsemedim ama doğru olma ihtimalini düşüyorum. O yazı size karşı bir savunma için değildi. Burada karşımdakini alt etme amacını taşıyan bir tartışma peşinde değilim.

    Herhangi bir mescit için ''mescid-i aksa'' ve ''mescid-i haram'' denilebilir mi yoksa bunlar özel isim mi ?

    Mescid-i Haram özel isimdir.Kur'an'ı Kerim'de Hac ile ilgili ayetler de, savaş ile ilgili durumlar da veya buna benzer bir çok konu da geçer.Kabe'nin çevresini kapsayan bir alana denir.
    Mescid-i Aksa ise bu tanıma bağlı kalınarak uzak mescit anlamında kullanılmıştır.Kubbetüs Sahra'nin(yani bugün fotoğraflar da gördüğünüz o sarı kubbeli camii) ona hemen yakın bulunan bir mescittir.




  • cadence1 kullanıcısına yanıt
    Valla senin tarihsel bilgin zayıf olabilir o senin fikrindir.

    1 gece de Mekkeden Kudüse nasıl ulaşılabilir sorusunu soruyorsan veya bana KM hesabı yapıyorsan peki Hz.Eyyub topuğunu yere vurarak nasıl su çıkarmıştır? Hz.İbrahim'in parçalanmış kuşları? Hz.Musa'nın asası yılan'a dönüşümü? Hz.Süleyman kabilesi? Hz.İsa'nın doğumu? buyrun dinliyorum sizi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mr.Lucky -- 11 Mayıs 2016; 0:25:27 >
  • şu ayın yarılmasını da bir acıklayalım .

    ayın fazları nedir ? göğe bakmıyorsunuz o zaman googleye bakın kuranda menazilül kamer die gecer bu ifade yani ayın fazları veya evreleri kurumuş hurma dalına döner şekli .

    ay kurumuş hurma dalına dönüyorsa karpuz gibi 2 yede yarılır demi ??? bu sürekli olagelmekte ve siz topraga baktıgınız için göklerdeki olaylar hakkında gözlem yapmıyorsunuz ve ayetleride ANLAMIYORSUNUZ malesef

    http://4.bp.blogspot.com/-GJBb-mFz910/VM5xkU5Gv7I/AAAAAAAAPC8/CHeHBdUPJQQ/s1600/Astrolojide-Ay-fazlar%C4%B1.gif

    hangisi şakkal kamer bakın bir üstteki resme ?

    saat durmadan hayat yaşıyorken vahyedilenlere tabi olun anlamadıklarınızı sorun anlatalım bir bilgiye sahip olmaksızın eleştirmeyin ..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hümiyettin

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mr.Lucky

    Yine aynı yere döndük Bir kez daha aynı şekilde bir tartışmayı sonlandırdın.Ben zaten senin iddian olmadığını biliyorum.Bir şeyleri örnekliyorsan o zaman bunları benimsediğin anlamına gelir.Bana savunma olarak getiriyorsan o zaman hakkını ver.

    Neyse örnek getirirken de bir bak hele için de ne yazıyor?
    "kendi başına Mısır’dan (Mescid-i Haram) kaçma anına mecazi bir gönderme olabilir."

    Yahu ben Avrupa'da doğru düzgün İslamiyet'i bilen 10 kişi çevirsem Mescid-i Haram nerde diye sorsam 1 tanesi bile Mısır cevabını vermez.Bu ne rezillik? Ayetleri kendi nefslerine göre bu kadar çarpıtma neyin nesidir? Mescid-i Aksa Kudüs değil, Mescid-i Haram Kabe çevresi değil.E güzel Hz.Muhammed de yaşamadı zaten.Bence sorunu kökten çözdük

    Hayır, benimsemedim ama doğru olma ihtimalini düşüyorum. O yazı size karşı bir savunma için değildi. Burada karşımdakini alt etme amacını taşıyan bir tartışma peşinde değilim.

    Herhangi bir mescit için ''mescid-i aksa'' ve ''mescid-i haram'' denilebilir mi yoksa bunlar özel isim mi ?

    Mescid-i Haram özel isimdir.Kur'an'ı Kerim'de Hac ile ilgili ayetler de, savaş ile ilgili durumlar da veya buna benzer bir çok konu da geçer.Kabe'nin çevresini kapsayan bir alana denir.
    Mescid-i Aksa ise bu tanıma bağlı kalınarak uzak mescit anlamında kullanılmıştır.Kubbetüs Sahra'nin(yani bugün fotoğraflar da gördüğünüz o sarı kubbeli camii) ona hemen yakın bulunan bir mescittir.



    Mescid-i Haram tartışılmıyor fakat Mescid-i Aksa'nın Kudüs'te olmadığını iddia ederek bahsedilen kişinin Hz. Muhammed olduğu iddia edilmiş.

    quote:

    Mescid-i Haram'dan.

    Gerek tüm din ve dil bilginlerine, gerek tüm tarih ve coğrafya kaynaklarına göre ve gerekse hem Arap hem Rûm şair ve yazarlarının eserlerinde yer aldığına göre, Mescid-i Haram , "Kâbe'dir". Çünkü Kâbe'nin haram, yani savaşın, kavganın yapılmadığı, yapılmayacağı "güvenli bölge/güvenli mescit" olarak bilinmesi İslâm öncesine dayanmaktadır. Bu sebeple Âyette geçen " Mescid-i Haram " tartışmasız olarak "Kâbe"dir.

    Mescid-i Aksa'ya.

    Konumuzu aydınlatacak hususlardan biri, sıfat tamlaması şeklindeki bu ifadedir. Peygamberimizin bir gece Mescid-i Haram'dan yürütüldüğü [yürüyerek gittiği] Mescid‑i Aksa'nın neresi olduğunun doğru bilinmesi önem arz etmektedir.

    Rivayetlere dayalı yorum yapanlar, konumuz olan Âyette geçen Mescid-i Aksa'nın bugün Kudüs'te bulunan mabet olduğunu ileri sürerek kitaplara bu şekilde yazılmasını sağlamışlar ve bu yanlışı âdeta dayatmışlardır. Dolayısıyla bugün Mescid-i Aksa denilince çoğunluğun aklına Kudüs'teki mescit gelmektedir. Bu yanlış bilginin üstüne bir de bu konuda uydurulmuş çok sayıdaki rivayetin etkisi eklenince, Müslümanlar arasında peygamberimizin Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya yürüyerek gittiği, hatta oradan da göklere çıktığı yolunda bir inanç oluşmuştur.

    Hâlbuki "Mescid-i Aksa" ismi sadece üç rivayette yer almakta, o rivayetlerde de bu mescidin nerede olduğu hakkında herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Diğer taraftan, Kudüs'te bulunan tapınağın kastedildiği rivayetlerde ise, bu tapınak hep Beytü'l-Makdis adıyla anılmaktadır.

    Bu rivayetlere geçmeden önce, her Müslüman tarafından mutlaka iyice ve doğru olarak bilinmesi gerektiğine inandığımız aşağıdaki hususları hatırlatmakta yarar görüyoruz:

    UYARI: Hadis ıstilâhında "sahih" kavramı bir isnadın mutlak doğru ve sağlam olduğunu değil, o isnadın Hadis ilmi otoritelerince belirlenmiş belli kural ve kriterlere uygun olduğunu ifade etmektedir. Hadis İlmi'nin bu kural ve kriterlerine, göre; adalet ve zabıt sahibi kişilerin birbirlerinden naklederek getirdikleri, kesintisiz senetle rivayet edilen, şazz olmak ve illetli bulunmak gibi vasıflardan uzak hadislere "sahih" denir. Bu kurallar içerisindeki hadislerin sahih olduğu söylenebilirse de kesinkes peygamberimize ait oldukları söylenemez. Ayrıca muhaddislerden bazısının sahih gördüğünü bir başkası sahih görmeyebilir.

    Hadis konusunda Müslüman bilginlerin geliştirdikleri yöntem o gün için ileri bir metodolojik çalışmayı ifade etse de, ilgi alanı mahza "din" olan "sünnet" gibi bir konuda Allah Resulü'nün sözlerini doğru tespit etme anlamında çok daha güvenli bir metodolojinin belirlenmesine ihtiyaç vardır. Rivayet edilen hadis metinlerine bu evsafta bir metodolojik yaklaşımla eğilinememesinin nedeni Hadis bilginlerinin konuya olan duyarsızlıkları değil, araştırma teknikleri bakımından modern çağlardaki araçsal imkânlara o gün sahip olunamamış olmasıdır. İslâm egemenliğinin ilk yüzyılında hızlı ve yaygın bir İslâmlaşma trendi izlenmiş, pozitif istikrarsızlığın [sosyal ve dinî hareketliliğin] hızla devam ettiği bu dönemde tüm Müslümanların Kur'ân değerlerini gereği gibi içselleştirdikleri varsayılarak peygamberimizden rivayet edilen bir sözün mutlaka ona ait olması gerektiği şeklindeki iyimser kanaate sımsıkı bağlı kalınmıştır. Bu iyimser kanaatle bir Müslüman'ın kendi yalan ya da yanlış sözünü peygamberimize isnat edebileceğine pek az ihtimal verilmiştir. Bu nedenle, ravi güvenilirliğini ön planda tutan Ehli Hadis, rivayet ettiği hadislerin "metin tenkidi'ni" yapmayı hiç düşünmemiştir. Böylece hadislerin "akla, bilime, Kur'ân'a, fıtrata, mütevatir sünnete ve ümmetin icmasına" uygun olup olmadığı hiç dikkate alınmamıştır. Herkesin duyup bilmesi lâzım gelen olayları yalnızca tek bir kişinin rivayet etmesi bile dikkatleri çekmemiştir.

    Ancak Hadis bilginlerinin bu dikkatsizliklerini, sıradan ve kolayca anlaşılabilir yalan rivayetleri bile hakikat zannedecek kadar saf ve zekâsız oldukları şeklinde değerlendirmek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Düştükleri açmaz, insanların kendi inanç ve bakış açılarını teyit etme yönündeki beşeri zaaflarını gözlemleyememeleri, önlerine gelen rivayetleri kesin güvene değil, kesin kuşkuya öncelik vererek değerlendirme gerekliliğini kavrayamamış olmalarıdır. Onlar sadece "sahih" tanımı içindeki kriterleri göz önüne almışlar ve rivayetlerin nakil kurallarına uygun olup olmadığına dikkat etmekle yetinmişlerdir.

    Bazı mezhep mensupları ise Bakara Sûresinin 143; Âl-i İmran Sûresinin 110; Enfâl Sûresinin 64; Tövbe Sûresinin 100; Fetih Sûresinin 18; Haşr Sûresinin 8 Âyetlerini kendi siyasî görüşleri doğrultusunda çarpıtmışlar, ayrıca çok sayıda hadis uydurarak sahabe sıfatlı kişilerin hatasız, kusursuz, yalansız, yanlışsız, art niyetsiz ve yüzde yüz güvenilir olduklarını kabul etmişlerdir. Öyle ki, sahabe sayılanlardan bir bölümünün münafık olduğu hiç dikkate alınmadan hepsine dokunulmazlık zırhı giydirilmiştir. Durum böyle olunca da, hiç kimse önüne konulan rivayeti sorgulama cesaretini gösterememiştir. Dolayısıyla yalan ve yanlışın üstüne gidilememiş, "Hazretin böyle deyişinde, böyle yapışında mutlaka bir hikmet vardır" denilerek pek çok rivayet "sahih" kabul edilmiştir. Hâlbuki sahabe de olsa, beşerin masumluğu söz konusu olamaz. Ayrıca İslâm literatüründe "münafık" denilen kesimin peygamberimizin çevresinde bulunan, bizim de sahabe dediğimiz kimselerden oldukları unutulmamalıdır. Bu tür kimselerin her türlü hainliği, sinsi düşmanlığı yapabileceği göz ardı edilmemelidir.

    Bu hatalı ön kabullerin sonucu olarak hem bazı kimselerin uydurdukları yalanlarla arı duru İslâm dinini yozlaştırma çabalarına destek olunmuş, hem de o kimselerin haksız olarak elde ettikleri saltanatları ve gayrimeşru icraatları meşrulaştırılmıştır. Peygamberimiz döneminde iktidarları ellerinden alınıp sus pus olanlar, hırs ve hınçlarını peygamberimizin vefatından yıllar sonra bu yolla almışlardır.

    Bu safsataları gören din büyüklerimiz ise "Bu, yalan veya yanlıştır" deyip reddetmek yerine, onlara uygun kılıflar bulunabilmesi için yüzlerce yeni yalan ve yanlışın ortalığa yayılmasına vesile olmuşlardır.

    Bu uyarıdan sonra, konumuz olan Âyetteki Mescid-i Aksa'nın neresi olduğu hakkındaki araştırmamıza rivayetlerle devam edebiliriz.

    RİVAYETLERDEKİ MESCİD-İ AKSA:
    Yukarıda da belirtildiği gibi, "Mescid-i Aksa" ismi sadece üç rivayette geçmektedir.

    1. RİVAYET:

    ... Ebû Hüreyre'den tahdis etti ki, Peygamber şöyle buyurmuştur: "İbadet için şu üç mescitten başkasına yolculuk edilmez: Mescidi Haram, Mescid-i Rasülillah ve Mescid-i Aksâ. " [50–02] (Sâhih-i Buharî, 21 kitab, 1. Bab, 1 numaralı hadis: 3.cilt/1130)

    2. RİVAYET:

    … Bize Şu'be, Abdulmelik b. Umeyr'den tahdis etti. O şöyle demiştir: Ben, Ziyâd'ın himayesinde olan Kazaa'dan işittim, o şöyle dedi: Ben Ebû Said Hûdri'den işittim; o, peygamberden dört şey tahdis ediyordu ki, bu dört şey hem beni hayrete düşürdü, hem de sevindirdi. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Eşi veya bir mahremi kendisiyle beraber bulunmayan kadın, iki günlük mesafeye sefer etmesin. Ramazan bayramının ilk günü ile kurban bayramının dört gününden ibaret olan ramazan ve kurban bayramı günlerinde oruç tutmak yoktur. İki namazdan sonra da namaz yoktur; biri sabah namazından sonra güneş doğup yükselinceye kadar, öbürü ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar. Namaz kılmak için şu üç mescitten başka bir mescide sefer edilmez: Mescidi Haram, Mescid-i Aksâ ve benim mescidim." [50–03] (Sâhih-i Buharî 21. Kitab, 8 numaralı hadis)

    Ezrakî'nin tespitlerine göre bu rivayet, saray beslemelerinden Şihâb ez-Zühri tarafından o günkü iktidara yaranmak ve iktidara meşruiyet kazandırmak maksadıyla peygamberimizin "Ancak üç mescit için sefere çıkılır. İbrâhîm'in mescidi [Kâbe], şu benim mescidim ve Süleymân'ın mescidi" şeklindeki ifadesinin: "Ancak üç mescit için ziyaret seferine çıkılabilir. Bunlar, Mescid-i Haram, şu benim mescidim ve Mescid-i Aksa'dır" şekline sokulması suretiyle tahrif edilmiştir. [50–04] (Geniş bilgi Ezrakî'de mevcuttur. bkz)
    Bu iki rivayet aslında aynı olmasına rağmen ravileri farklıdır; birinci rivayet Ebû Hüreyre menşeli iken, ikincide ara ravi Ebû Said el-Hûdrî olmuştur. Bu konudaki başkalarının farklı rivayetleri de Şihâb tarafından tahrif edilmiştir. Biz ise, orijinal olarak ileri sürülen rivayetin de uydurma olduğu kanaatindeyiz. Çünkü Kur'ân'da birçok Âyette : Âl-i İmran Sûresinin 137; En'am Sûresinin 6, 11; Yûsuf Sûresinin 109; Nahl Sûresinin 36; Hacc Sûresinin 46; Neml Sûresinin 69; Ankebût Sûresinin 20; Rûm Sûresinin 9, 42; Fâtır Sûresinin 44; Mümin Sûresinin 21, 82; Muhammed Sûresinin 10. Âyetlerinde. seyrüsefer emredilmektedir ve bu ilâhî emirleri yasaklamak ya da sınırlamak, peygamberimizin asla yapmayacağı bir eylemdir.

    3. RİVAYET:

    İbrâhîm Îbn Yezîd et-Teymî anlatıyor: Babamdan mescidin avlusunun kenarında Kur'ân öğreniyordum. Bu sırada secde Âyeti okumuşsam babam hemen secdeye kapanıyordu. Kendisine: "Babacığım yolda niye secde ediyorsun?" diye sordum. Dedi ki: "Ben Ebû Zerr (r.a)'ın şöyle dediğini işittim: Rasûlullah'a yeryüzünde inşa edilen ilk mescidin hangisi olduğunu sordum: Mescid-i Haram olduğunu söyledi. Ben: Sonra hangisi dedim, Mescidi Aksâ diye cevap verdi. Ben: İkisi arasında kaç yıl fark var dedim. Kırk yıl dedi ve ilave etti: Yeryüzü sana mescittir, öyleyse nerede namaz vaktine ulaşırsan namazını kıl, çünkü fazilet ondadır." [50–05] Bu Rivayet, Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesaî, İbn-i Mâce'de çeşitli konularda mükerreren yer almıştır. Bkz. Prof. İbrahim Canan; Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sitte, c. 8, s. 134.

    Bu rivayet, Sâhih-i Buharî'nin "Kitâbu'l-Enbiyâ" bölümünde 40 ve 98 numara ile yine Ebû Zerr kaynaklı, ama son ravileri farklı olarak yer almıştır. Oradaki metinlerde de "Mescid-Aksa " adı geçmektedir. Bu üçüncü rivayette dikkat edilmesi gereken nokta, Mescid-i Haram ile Mescid-i Aksa'nın yapımları arasında 40 sene olduğu şeklindeki ifadedir. Ne var ki, bu ifade tarihî gerçeklere uymamaktadır. Çünkü M.Ö 2. bin yılın başlarında yaşamış olan İbrâhîm peygamberin [50–06] (Ana Britannica, c: 16, s: 234) inşa ettiği Mescid-i Haram'ın inşa tarihi ile milâttan önce 1000-962 yıllarında hüküm sürmüş olan Dâvûd peygamber [50–07] (Ana Britannica, c: 9, s: 340) ve ondan sonra tahta geçen Süleymân peygamber tarafından yapılmış olan mescidin inşası arasında yaklaşık 1000-1200 sene olması gerekmektedir. Bu bilgiler ışığında, rivayetlerdeki Mescid-i Aksa'nın Dâvûd ve Süleymân peygamberler tarafından Kudüs'te yapılan mescit olmadığı, 3.rivayette ortaya atılmış olan 40 senelik sürenin de uydurma olduğu kesin olarak anlaşılmaktadır. Her ne kadar rivayetlerdeki bu uydurma -hâşâ- peygamberimize mal edilmişse de, gerçekte uyduranların kim veya kimler olduğu ortadadır.

    Tarihî bir gerçektir ki, gerek Kuran'ın indiği dönemde ve gerekse daha sonraki yıllarda Kudüs'teki mescit "Beytü'l-Makdis" olarak bilinir, öyle anılır ve öyle yazılırdı. Nitekim peygamberimize ve sahabeye mal edilen sahih rivayetlerin tümünde de Kudüs'teki mescit için "Beytü'l-Makdis" ifadesi kullanılmıştır:

    1. RİVAYET:

    … Rasûlullah'ın azatlısı Meymune (r.a) anlatıyor: "Ey Allah'ın Rasulü! Bize Beytü'l-Makdis hakkında fetva ver!" demiştim. Şöyle buyurdular: "Orası mahşer ve menşer yeridir. [İnsanların kıyamet gününde toplanacağı ve defterlerin yayılacağı yer.] Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınacak tek namaz kendi dışındaki yerlerde kılacağınız bin namaz gibidir."

    Ben tekrar sordum: "Oraya gitmeye muktedir olamazsam ne yapmalıyım?" Şu cevabı verdi: "Ona kandil yağı bağışlarsın, aydınlatılmasında kullanılır. Böyle yapan da oraya varan gibidir." [50–08] (Prof. İbrâhîm Canan'ın hazırladığı Kütübü Sitte kitabının 17. Cilt, 95. sayfası)

    Not: Bu rivayetin birçok ta'n noktası vardır. Ancak biz bu rivayeti sadece konumuz sadedinde yani Beytü'l-Makdis konusunda ele aldığımız için diğer hususlara değinmiyoruz.

    2. RİVAYET;

    … Abdullah b. Amr (r.a) anlatıyor: Rasûlullah buyurdular ki: "Hz.Davut'un oğlu Süleymân, Beytü'l-Makdis inşaatını tamamlayınca Allah'tan üç şey talep etti: Allah'ın hükmüne uygun düşecek şekilde hüküm vermek, kendinden sonra kimseye nasip olmayacak bir saltanat, bu mescide sırf namaz kılmak niyetiyle gelenlerin günahlarından temizlenerek annelerinden doğdukları gündeki gibi olmaları."

    Sonra dedi ki: "İlk ikisi verilmiştir, üçüncünün de verildiğini ümit ediyorum." [50–09] (Prof. İbrâhîm Canan; Hadis Ansiklopedisi, Kütübü Sitte, c: 17, s: 96)

    Yukarıdaki rivayetlerde görüldüğü gibi, Kudüs'teki mescidin adı o dönemde "Mescid-i Aksa" değil, "Beytü'l-Makdis"dir.

    Kudüs'teki Beytü'l-Makdis'in İslâm tarihinde önemli bir yeri vardır. Zira peygamberimiz Medine'ye hicretinde Beytü'l-Makdis'i kıble edinmiş ve bu durum uzun süre devam etmiştir.

    Tarih ve rivayet kitaplarında yer aldığına göre, peygamberimiz kendisine vahiy gelmemiş olan birçok konuda Ehlikitap'ı esas almış, yani Ehlikitap'ı müşriklerden üstün tutmuştur. Hatta müşriklere muhalefet olsun diye saçlarının şeklini bile Ehlikitap'ınkine benzetmiştir. H akkında herhangi bir vahiy bulunmayan kıble konusunda da peygamberimiz Medine'ye gelince Ehlikitap'a uymuş ve onların kıblesi olan Beytü'l-Makdis'i kıble edinmiştir. Peygamberimizin fayda umarak yaptığı bir içtihadı olan bu uygulama, rivayetlere göre 16-18 ay kadar sürmüştür. Ne var ki, bu süre zarfında bu uygulamadan beklenen fayda sağlanamamış ve peygamberimiz bu konuda Allah'tan vahiy beklemeye başlamıştır. Nitekim çok geçmeden vahiy gelmiş ve Mescid-i Haram kıble olarak belirlenmiştir. Bazıları peygamberimizin Beytü'l-Makdis'i kıble olarak seçmesinin de vahiy ile olduğunu ve sonradan bu vahyin nesh edildiğini ileri sürmüşlerse de bu iddia doğru değildir.

    Müminlerin Mekke dönemindeki kıbleleri ile ilgili iki farklı rivayet vardır. Konunun aslı Bakara Sûresinin 142–145. Âyetlerinde yer almakta olup oradan tetkik edilmesi daha uygundur.

    BEYTÜ'L-MAKDİS'İN KIBLE OLMASI İLE İLGİLİ RİVAYETLER:
    1. RİVAYET:

    El-Berâ anlatıyor: Rasûlullah ile birlikte Beytü'l-Makdis'e doğru on sekiz ay namaz kıldık. Medineye girişinden iki ay sonra kıble istikameti Kâ'be'ye çevrildi. Rasûlullah Beytü'l-Makdis'e müteveccihen namaz kılarken yüzünü çokça semaya çeviriyordu. Allah Teâlâ hazretleri, peygamberinin kalbinden geçeni, yani, Kâ'be'ye yönelme arzusunu bildi. Bir gün Cebrâîl Aleyhisselam yükseldi. Rasûlullah, o, yerle gök arasında yükselirken onu gözüyle takip etmeye başladı, onun nasıl bir vahiy getireceğini gözetliyordu. Derken Aziz ve Celil olan Allah "Biz senin yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz ..." Bakara Sûresinin 144. Âyetini indirdi. Biz, Beytü'l-Makdis'e doğru farzın iki rekâtını kılmış tam rükûda iken, bir adam gelip: "Kıble, Kâ'be'ye doğru çevrilmiştir!" haberini getirdi. Derhal yönlerimizi çevirdik. Namazımızı yenilemeyip kıldığımız kısmın devamını tamamladık. Rasûlullah: "Ey Cibril! Beytü'l-Makdis'e doğru kıldığımız namazların hali ne olacak?" diye sordu. Bunun üzerine de Allah Teâlâ Hazretleri: " Allah sizin imanınızı [daha önce Beytü'l-Makdis'e doğru kıldığınız namazları] zayi etmeyecektir" âyetini Bakara Sûresinin 143. Âyetini inzal buyurdu. [50–10] (Prof. İbrâhîm Canan; Hadis Ansiklopedisi, Kütübü Sitte, c: 17, s: 26, 27)

    2. RİVAYET;

    … El-Berâ b. Âzib buyurdular ki: Rasûlullah Medine'ye gelince, önce Ensar'dan olan ecdadının -veya dayılarının- yanına indi: O zaman namazlarını on altı veya on yedi ay boyunca Beytü'l-Makdis'e doğru kıldı. Ancak kıblenin Kâ'be'ye doğru olmasını arzuluyordu. Kâ'be'ye doğru kıldığı ilk namaz da ikindi namazı idi. Bu namazı Rasûlullah ile beraber ashaptan bir grup kimse kılmıştı. Bu namazı kılanlardan biri, oradan ayrılınca bir mescide rastladı. Cemaati namaz kılıyordu ve tam rükû halinde idiler. Adam onlara: "Şehâdet ederim ki Hz. Peygamber'le Kâ'be'ye doğru namaz kıldık" dedi. Cemaat oldukları yerde Kâ'be'ye yöneldiler. Müslümanların Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılmaları Yahudileri memnun ediyordu. Yüzler Kâ'be'ye doğru yönelince Yahudiler bundan hiç memnun kalmadılar. Beyinsiz Yahudiler dedikoduya başladılar. Arkadan hemen şu âyet nazil oldu: " İnsanlar içinden bazı beyinsizler … Bakara Sûresinin 142-a45. Âyetleri . " [50–11] (Prof. İbrâhîm Canan; Kütübü Sitte, c: 2, s: 154)
    Bu hadis Buhârî'de dört kez, Müslim'de bir kez, Tirmizi'de üç kez, Nesaî'de dört kez yer almıştır.

    3. RİVAYET;

    Müslim ve Ebû Dâvûd'un Enes'ten rivayet ettikleri bir diğer hadis şöyledir:

    Onlar Beytü'l-Makdis'e doğru yönelmiş halde sabah namazının rükûunda iken, Benî Seleme'den bir adam kendilerine uğradı ve "Kıble istikameti Kâ'be'ye çevrildi" dedi. Bu sözünü iki kere tekrar etti. Cemaat rükûda iken Kâbe'ye yöneldiler. [50–12] (Prof. İbrâhîm Canan; Hadis Ansiklopedisi, Kütübü Sitte, c: 2, s: 157)

    4. RİVAYET;

    İbnü Abbas anlatıyor: Âyeti kerimenin emriyle Rasûlullah kıbleyi Kâ'be'ye yöneltince Müslümanlar sordular: "Ey Allah'ın rasulü, Beytül Makdis'e yönelerek namaz kılmış ve şimdi ölmüş olan kardeşlerimizin namazları ne olacak?" Bunun üzerine Cenabı Hakk şu âyeti indirdi: " Senin yöneldiğin istikameti, peygamberlere uyanları, cayanlardan ayırd etmek için kıble yaptık … Bakara Sûresinin 143. Âyeti " [50–13] (Prof. İbrâhîm Canan; Hadis Ansiklopedisi, Kütübü Sitte, c: 2, s: 157)
    Bu rivayet Ebû Davut ve Tirmizî'de yer almıştır.

    Görüldüğü gibi Kudüs'teki mescidin adı bütün rivayetlerde Beytü'l-Makdis olarak geçmiş, birinde bile Mescid-i Aksa adı anılmamıştır. Zaten konumuz olan 1. Âyette geçen Mescid-i Aksa gerçekten de Kudüs'teki mescit olsaydı, başta peygamberimiz olmak üzere tüm Müslümanlar Kudüs'teki mescit için "Mescid-i Aksa" ifadesini kullanırlar, Beytü'l-Makdis adını ağızlarına bile almazlardı.

    BEYTÜ'L-MAKDİS'E MESCİD-İ AKSA ADINI KİM VERDİ:
    Burada, muhtemel bir yanılgıyı önlemek için hemen belirtmek gerekir ki, لاقصا - el-agsâ sözcüğü ile مُقدّس - mugaddes ve مَقدِس - magdis sözcükleri arasında anlam ve yapı yönünden herhangi bir bağ ve yakınlık yoktur.

    Çoğunluk tarafından yanlış olarak Mescid-i Aksa diye bilinen Kudüs'teki mescit, Dâvûd ve Süleymân peygamberler tarafından yapılmış olan mescidin [Kudüs Tapınağı] M.S. 70 yıllarında Romalılar tarafından yıkılmasından sonra yıkıntıların hemen yanına yapılmıştır. Yapılışından itibaren de adına uzun yıllarca Yahudiler tarafından "İlya Mescidi", Araplar tarafından ise "Mescid-i Mukaddes" veya "Beytü'l-Makdis" denilmiştir:

    Kudüs Tapınağı, … Birinci tapınak, Hz. Davut'un oğlu Hz. Süleymân'ın hükümdarlığı sırasında inşa edilerek İÖ 957'de tamamlandı. … Bâbil kralı II. Nabukadnezar İÖ 586'da… Yapıyı tümüyle yıktırdı. … Babil fatihi II. Kyros [Büyük], İÖ 538'de… Yahudilerin Kudüs'e dönmelerine ve tapınağı yeniden inşa etmelerine izin verdi. Çalışmalar İÖ 515'te tamamlandı. Özgün yapının gösterişsiz bir benzeri olarak yapılan İkinci Tapınağın ayrıntılı plânı günümüze ulaşamadı. … İS 66'da Roma'ya karşı çıkan ayaklanma kısa sürede tapınak üzerinde odaklaştı ve İS 70'de… Romalıların tapınağı yıkmasıyla sonuçlandı. İkinci Tapınaktan geriye yalnızca batı duvarının bir parçası, bugün Ağlama Duvarı diye anılan bölüm kaldı. [50–14] (Ana Britannica, c: 19, s: 420)

    Görüldüğü gibi, Dâvûd ve Süleymân peygamberler tarafından yapılan tapınak 70 yılında yerle bir olmuş ve bugüne de sadece bir duvarı kalmıştır. Ama bugün o duvardan başka 6. ve 7. yüzyıllarda tapınağın yıkıntılarının bir bölümü üzerinde inşa edilmiş iki yapı da ayaktadır. Bunlardan biri, 527–565 yılları arasında hüküm sürmüş olan Bizans imparatoru I. İustinianos tarafından yaptırılan bir bazilikadır ki, bu yapı 638 yılında halife Ömer'in Kudüs'ü almasından sonra camiye çevrilmiştir. [50–15] (Ana Britannica, c: 22, s: 304–305) Diğer bina ise 691 yılında Emevî halifesi Abdülmelik b. Mervan tarafından ve halife Ömer'in camiye çevirttiği yapının hemen kuzeyinde yaptırılan Kubbetü's-Sahra'dır. [50–16] (Ana Britannica, c: 19, s: 411)

    Bazı kaynaklara göre Abdülmelik b. Mervan, kendisine karşı Mekke'de halife ilân edilen Abdullah b. Zübeyr [50–17] (Ana Britannica, c: 1, s: 32) ile girdiği politik mücadelede bir taktik olarak Halife Ömer tarafından camiye çevrilen yapının adını, Mekke'deki Mescid-i Haram'a nazire olsun diye "Mescid-i Aksa" koymuştur. Abdülmelik b. Mervan'ın koyduğu isim meşhurlaşınca, geriye, konumuz olan 1. Âyette geçen Mescid-i Aksa'nın bu mescit olduğunu kitaplara yazdırmak kalmıştır. Tahmin edileceği gibi, bu da pek zor olmamıştır. Sonuç olarak o yıllardan bu yana ne yazık ki tüm Müslümanlar bunu böyle kabul etmişler ve bunun aksini söylemek, açıklamak hatta düşünmek bile imkânsız hâle gelmiştir.

    Yanlış olarak Mescid-i Aksa diye bilinen Beytü'l-Makdis hakkındaki bu tahlilimizden sonra, 1. Âyetteki ifadelerle ilgili değerlendirmemize kaldığımız yerden devam edelim.

    Âyetin orijinalinde yer alan حول - havl kelimesinin gerçek anlamı bir yan, bir kenar, kıyı demek olup, çevre demek değildir. Önemine binaen, A'râf Sûresinin tahlilinin sonundaki "Cehennem ile İlgili Meseleler" başlığı altında verilen "havl" sözcüğü ile ilgili detayın yeniden okunmasını öneriyoruz. [50–18] (Tebyînü'l-Kur'ân; c: 3, s: 148–149)

    Ancak kısaca özetlemek gerekirse, havl sözcüğünün esas anlamı "bir şeyin değişmesi, değişime uğrayıp başkasından ayırt edilmesi" demektir. Bir şeyin havl' i, üzerine dönebilecek, çevrilebilecek tarafı'dır. Yani bir şeyin değiştiğini gösteren, belli eden tarafı [dış yüzü, dış kenarı] o şeyin havlidir. Hile sözcüğü de havl sözcüğünden gelmektedir. [50–19] (Tacü'l-Arus; c: 14 s: 179–186, Lisânü'l-Arab; c: 2 s: 664–673, Müfredât; s: 137, 138)

    Havl sözcüğü Kur'ân'da 17 kez geçmektedir. Bunlardan ikisi Bakara Sûresinin 233–240. Âyetlerinde "sene" anlamında, 15 tanesi de Meryem Sûresinin 68; Zümer Sûresinin 75; Âl-i İmran Sûresinin 159; Tövbe Sûresinin 101–120; Ahkâf Sûresinin 27; Bakara Sûresinin 17; İsrâ Sûresinin 1; Şu'arâ Sûresinin 25–34; Mümin Sûresinin 7; En'âm Sûresinin 92; Ankebût Sûresinin 67; Neml Sûresinin 8; Şura Sûresinin 7. Âyetlerinde "bir şeyin dış kenarlarından birisi" anlamında kullanılmıştır. Havl sözcüğü Türkçemize "havlu [avlu; yapının yanı başında duvarla çevrili yer]" olarak geçmiştir.

    Bir kenarını mübarek kıldığımız.Havl sözcüğünün yukarıdaki açıklamaları çerçevesinde, Âyette geçen bir kenarını mübarek kıldığımız ifadesinden, Mescid-i Aksa'nın coğrafî olarak mübarek kılınmış yerin dışında, bir kenarında olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda yapılması gereken, önce mübarek yer'in neresi olduğunu bulmak, sonra da bu yerin kenarının neresi olduğunu tespit etmektir.

    Mübarek yerin neresi olduğu Kur'ân'da bildirilmiştir:
    (Âl-i İmran: 96) İnsanlar için konulan ilk ev, Bekke [Mekke] 'deki mübarek ve âlemlere rahmet olan evdir.

    Yani, mübarek yer "Kâbe'dir, diğer adıyla Mescid-i Haram'dır. Mescid-i Haram, "Haram bölgenin mescidi" demek olduğuna göre, merkezinde Kâbe'nin bulunduğu haram/mübarek/bereketli bölgenin sınırları belirlenmelidir ki, bu bölgenin kenarlarının nereleri olduğu da tespit edilebilsin.

    Mekke ve Kâbe'yi konu alan tüm belgelerde haram/mübarek/bereketli bölgenin sınırları şöyle belirlenmiştir:

    •Kâbe'den Medine yolu istikametine dört mil,
    •Kâbe'den Yemen yolu istikametine altı mil,
    •Kâbe'den Taif yolu istikametine on bir mil,
    •Kâbe'den Irak yolu istikametine yedi mil,
    •Kâbe'den Ci'rane vadisi istikametine dokuz mil,
    •Kâbe'den Cidde yolu istikametine on mil.
    Bu durumda, konumuz Âyette sözü edilen Mescid-i Aksa, yukarıda sınırları belirlenmiş olan bölgenin hemen dışında, kenarında olmalıdır. Yani, adı Abdülmelik b. Mervan tarafından bu Âyetlerin inişinden en az 50 sene sonra Mescid-i Aksa ola rak konulmuş Kudüs'teki mescidin Âyette sözü edilen Mescid-i Aksa olması mümkün değildir.

    TARİHÎ KAYNAKLARDAKİ MESCİD-İ AKSA:
    Mescid-i Aksa , "en uzak mescit" demektir. Bu ifadenin kullanılabilmesi için birden fazla mescit olması ve bu mescitlerden birinin merkeze diğerlerinden daha uzak olması gerekir. Aksi hâlde bu ifade dilbilimi bakımından hatalı olur. Nitekim o dönemin Mekke şehrinin tarih ve coğrafyasından bahseden eserlere bakıldığında, karşımıza bu mantığı doğru çıkaran bilgiler çıkmaktadır.

    İlk İslâm tarihçilerinden Vâkıdî'nin Kitabü'l-Meğazî ve el-Ezrakî'nin Ahbâru'l-Mekke adlı kitaplarında derlemiş oldukları bilgilere göre, Mekke'de Mescid-i Haram'dan başka değişik yerlerde mescitler vardır. Hatta bazı evler bile Mekkeliler tarafından mescit olarak kullanılmaktadır. Bu mescitlerden biri de Mekke'ye dokuz mil mesafedeki Cirane Vadisi'nin yukarısında olmasından dolayı "Mescid-i Aksa/en uzak mescit" denilen mescittir. Bu mescidi Kureyş'ten birisi yaptırmıştır. Bir keresinde peygamberimiz burada ihrama girerek Mescid-i Haram'a gelmiş ve Kâbe'yi tavaf etmiştir. Mekke'nin fethinden sonra Müslümanlar bu eski küçük mescitleri yenilememişlerdir. Buna rağmen bu mescitlerin yerlerinde teberrüken namaz kılmışlardır.



    UYARI: O günkü Mekkeliler, kendi inanışlarına göre İbrâhîm peygamberin dininin mensupları idiler. Dînleri tahrifata uğramış olsa da, namaz, secde, rükû ve hacc gibi dinî vecibeleri kendi mevcut inançları doğrultusunda yerine getirmekteydiler. Peygamberimizin durumu da aynıydı. Bu husus daima göz önünde tutulmalı, namazın, secdenin ve dolayısıyla da mescidin peygamberimizin elçi oluşu ile ortaya çıktığı düşünülmemelidir. Diğer taraftan, mescit denilince bugünkü mescitler akla gelmemelidir. Örneğin Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî denilince onların bugünkü şekli akla gelip bugünkü yapıları anlaşılmamalıdır. O mescitler bugünkü şaşaalı, debdebeli, şatafatlı, tantanalı hâllerine Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı ve Suudiler döneminde getirilmişlerdir. Mescit, secde edilen yer demek olduğuna göre, bu mescitler de, namaz kılmak ya da toplantı yapmak için belirlenmiş olan yerler, yani o çağa göre basit kerpiç yapılar veya ağaçtan yapılma çardaklardır. Önemli olan yapılarının şekli değil, kullanım amaçlarıdır.

    Yukarıda verdiğimiz bilgiler ışığında, artık Âyetteki bir kenarını mübarek kıldığımız ifadesi daha iyi değerlendirilerek Mescid-i Aksa'nın haram/mübarek bölgenin dışında, kenarında bir yerde olduğu anlaşılmış olmalıdır. Sonuç olarak söylemek gerekirse; Mescid-i Aksa Kudüs'te değil, Mekke'deki haram/mübarek yerin kenarındadır. Dolayısıyla, konumuz olan Âyette geçen Mescid-i Aksa da, rivayetlerde söz konusu edilen mescit de Kudüs'teki mescit değil, Mekke'nin kenarındaki bu mescittir. Yani, hakikî Mescid-i Aksa Mekke'nin kenarındadır ve Kur'ân'dan yapılan bu tespit, ilk dönem tarih ve coğrafya bilimcisi Vakıdi'in kitabındaki ile aynıdır.

    Gerçek bu olmasına rağmen, yukarıda verdiğimiz rivayetlere tefsir, şerh ve haşiye yazanlar, bu rivayetlerde oluşan tutarsızlıklara kılıf hazırlamak için çeşitli teviller ileri sürmüşlerdir. Birçoğu gülünç olan bu tevilleri görmek için klasik kitapların orijinallerine veya tercümelerine bakılabilir.




  • Mr.Lucky kullanıcısına yanıt
    sende hümiyettinleşmeye baslıyon ama

    basit bir soru sordum düşünmen için !!! hemen gardını alıyorsun

    4 kuşu cüz kıl dağa deniyor parçala demiyor kendine alıştır kuşları çağır sana gelecekler

    sen ey ibrahim kuşları yedirdin sana alıştılar bir ıslıkla sana geliyorlarda ! onlara hayat veren çağırdıgında mı gelmeyecekler ? ibrahim as zeki biriydi mesajı gayet iyi anladı

    asa yılana dönüştü evet isa as babasız hayat buldu evet süleymanın kabilesi ? ne kastettiğini anlamadım

    bunlar mucize degil ki bunlar ayet .... isanın halkolunması ademin halkolunması gibidir (kema ) onuda yarattı ve ol dedi rabbimiz .. sende anne karnında önce yaratılıyorsun ve ol emriyle hayat buldun senin yaratılışında aynı

    saatte 5 km hızla 5 saat yürüsen 25 km uzaga gidersin demi mescidi aksa uzak mescit demek yani mescidin uzak tarafı ..




  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.