Şimdi Ara

alerji ve geniz akıntısı (39. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
1.133
Cevap
90
Favori
580.944
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
6 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 3738394041
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar ben tamamen iyileştim, hatta eski halimden daha sağlıklı hale geldim. Yalnızca doğru beslenme ve bazı takviyelerle. Tam 5 yıl önce, 8 Aralık 2012'de buraya gelip çaresizce durumumu dahi anlatmıştım. 7. sayfada duruyor yazdığım yazı halen.

    https://forum.donanimhaber.com/alerji-ve-geniz-akintisi--35506941-7


    Bu 5-6 yıllık süreçte, herhalde 20-30 doktor dolaşmışımdır, totalde 2 burun ameliyatı, defalarca antibiyotik, kortizol, antihistamin vb. şeyler kullanmışımdır. Bu 20-30 doktor beni iyileştirmedi, ben kendim araştırarak iyileştirdim kendimi ...


    Ben yıllarca geniz akıntısı, öksürük, boğaz ağrısı migren, baş ağrısı gibi sorunlar yaşadım. Bunlar 2011 yılında başladı, 2017 Şubat ayına kadar devam etti ve 2017 Şubatta aldığım antibiyotik ile bunlara yeni ve çok ağır semptomlar da eklendi. Yorgunluk, zihin bulanıklığı (brain fog), kas ağrıları, vücut ağrıları, bağırsak sorunları.


    Öyle bir hale gelmiştim ki, her gün 30-40 km koşmuşum gibi uyanıyordum ve bu yorgunluk geçmiyordu. Tuvalete gidecek gücüm dahi yoktu, bacaklarımda 10-20 kg ağırlık vardı sanki. Ve ben artık her şeyi bir kenara bırakıp araştırmaya başladım..

    Öyle ki, doktorların, akademisyenlerin makalelerini yazdığı Pubmed'teki makaleleri, çalışmaları dahi okumaya çalıştım. İngilizce bildiğim için birçok yabancı kaynağa, birçok doktorun web sitesine, birçok foruma girip insanların deneyimlerini okumaya başladım.

    Ve bizlerin vücüdunda sorun yaratan şeyin şunlar olduğunu gördüm:

    1- İnflamasyon (mikropsuz iltihap)
    2- Vücutta hormonal bozukluklar
    3- Bağırsaktaki bakteri popülasyonundaki dengesizlik


    Bunları tedavi etmek aslında çok kolay. Tamamen sizin iradenize bağlı. Bunları kabaca size açıklamak istiyorum, daha önce sağlık sorunları yaşayan yakın çevrem için de bir yazı yazmıştım, oradan da copy paste yaparak aktaracağım.


    1- İnflamasyon : İnflamasyondan başlamak istiyorum. İnflamasyon nedir? İnflamasyon denilen şey, bağışıklık sistemi reaksiyonudur. Yani bağışıklık sistemindeki bazı hücrelerin gereksiz yere çalışması ve öyle bir hale gelmesi ki, vücudun kendi hücrelerine zarar vermesi olayıdır.


    Enflamasyona iki şey yol açıyor.
    1- Bazı gıdalar
    2--İlaçlar.

    Bağışıklık sistemimiz neden gereksiz yere uyarılıyor? Bunu anlamak için bağırsağa bakmamız gerekiyor. Normalde bağırsak birbirine sıkı sıkıya bağlı duvarlardan örülü bir yapıdır. Fakat o sıkı sıkıya bağlı duvar bazı besinler ve ilaçlarla tahrip ediliyor ve bağırsaktaki sindirilmemiş besinler, virüsler, bakteriler, bakterilerin ürettiği zararlı madddeler (lipopolisakkarit gibi) kana karışıyor ve bağışıklık sistemimiz buna reaksiyon vererek harekete geçiyor. .

    Hangi besinler zarar veriyor peki? Bu sorunun cevabını ileride "Yasaklı Besinler" listesinde göreceksiniz, fakat kabaca söyleyeyim.. Tüm tahıllar, tüm ekmekler, un ve undan yapılmış tüm gıdalar, marketlerde satılan abur cuburlar, şekerli ürünler, kolalar, meyve suları, margarin ve ayçiçek yağları, makarna, pilav, patates, meyve vb. gıdalar.. Çağımızdaki bu hastalıkların bizzat sebebi tahıllar ve endüstriyel ürünlerdir. Size bu acıları yaşatanın ağzınızdan aldığınız maddelerden bağımsız olmadığını kesinlikle bilmelisiniz. Ben yıllarca "ne alaka" diyerek yaşadım. Ve hiç sorgulamadım. İnflamasyon, yalnızca tahılların gluten taşımasından dolayı değil, bizzat tahılların karbonhidrat olmasından da kaynaklanıyor.

    Yine bu gıdalar vücutta serbest radikaller denilen hücrelerimiz için zararlı olan moleküllerin oluşmasına neden oluyor. Bir elektrona ihtiyacı olan bu molekülller buna sahip olmak için hücrelerimizdeki yapılara yaklaşıyor ve onlardan 1 elektron alarak onların yapısını bozuyor. Neticede hücrelerimizin yapısı bozuluyor, enflamasyon tetikleniyor ve kansere dahi varan bir sonuç ortaya çıkıyor.

    İnsan türü doğada 2 milyon yıldır var. Ve bizim atalarımız bu 2 milyon yıl boyunca avcı-toplayıcı bir biçimde yaşadı. Doğada avladığı hayvanların etini ve yağını yedi. Doğada bulduğu sebzeleri, kuruyemişleri yedi. Onların 2 milyon yıl boyunca beslenme biçimi buydu. Şimdi bizler aynı vücudu taşıyoruz onlarla. Fakat değişen bir şey var. Yaklaşık 5-10 bin yıl önce tarım devrimi gerçekleşiyor ve hayatımıza buğday, unlu ürünler, çavdar, arpa giriyor. Fakat 2 milyon yıldır bir beslenme alışkanlığı olan insanoğlu için böyle ani bir değişim, evrimsel açıdan bir sorun taşıyor. Bizlerin vücudu bunları kolaylıkla adapte edecek şekilde dizayn edilmedi. Belki yüzbinlerce, milyonlarca yıl sonra insan metabolizması buna alışacak fakat şu süreçte böylesi hızlı bir geçiş bizleri modern çağın hastalıklarıyla tanıştırıyor. Ayrıca endüstiryel ürünlere eklenen koruyucu maddeler, farklı maddeler de bağışıklık sistemimizi alarme ediyor. Bizlerin bağışıklık sistemi bunları tanımıyor, bunlara karşı harekete geçiyor. Yaşadığımız geniz akıntısı, öksürük, baş ağrıları, depresyonlar, psikolojik sorunlar, halsizlikler, kalp hastalıkları, kanser ve daha nicesi. Hepsi bunla ilişkili.


    Lütfen inflamasyonu araştırın, tüm hastalıklarla olan korelasyonuna dikkat edin, daha çok araştırın ve bunun bir numaralı sorununuz olduğunu aklınızın baş köşesine koyun.


    2- Vücutta hormonal bozukluklar :

    Vücudumuzda kan şekeriyle ilgili birçok hormon var. İlkel atalarımız milyonlarca yıl boyunca karbonhidrata(şekere) dayalı beslenmediği için vucudumuzda kan şekerini yükselten ( tehlikeli durumlarda enerji verilebilmesi için ) birçok hormon varken; kan şekerini düşüren tek bir hormon vardır o da insülin hormonudur. Bizler bu modern çağda karbonhidrata, abur cuburlara, şekere, tahıllara dayalı beslendiğimizde ise insülinin aşırı çalışmasından dolayı sorunlar oluşuyor.

    Hep ekmeksiz nasıl doyacağız diye düşünürüz. İşin garibi, ekmek, pilav, makarna bırakın kişiyi doyurmayı, tam aksine kişinin daha çok ve daha sık acıkmasına neden olmaktadır. Bunun nedenini ve bu sık acıkmanın, bu dengesizliğin yarattığı hastalıklardan bahsedeceğim.

    Kahvaltıda bir dilim tam buğday ekmeği yedik diyelim. Bu tam buğday ekmeği aslında bir karbonhidrattır, yani bir şekerdir. Şeker denildiğinde aklınıza direk karbonhidrat gelmelidir. Bu ekmek bir şeker olduğu için vücudunuza girdiğinizde sizin kan şekerinizi yükseltecektir. Kan şekerinin yükselmesi vücudun istediği bir durum değildir; tam tersine toksik bir durumdur ve vücut bundan kurtulmak isteyecektir. Bundan kurtulmak için pankreas hormonundan insülin denilen hormonu salgılar. Bu hormonun görevi kandaki şekeri düşürmektir. Bu hormon kandaki şekere gider ve onu yağa dönüştürür. Dolayısıyla kan şekeriniz düşmüş olur. Kan şekerinizin düşmesi ne demektir? Bizzat kurt gibi acıkmanız demektir. Tekrardan karbonhidrattan, şekerden zengin beslenme ihtiyacı demektir. Ve biz yine bu sefer pilav yeriz, makarna yeriz, unlu mamül yeriz. Ve bu döngü yine tekrarlanır. Sık sık acıkır, sık sık yeriz. Şekerler yağa dönüşür ve kilo alırız.
    Fakat olay bununla sınırlı kalmaz. Biz vücudun kan şekeri oranıyla o kadar sık oynarız ki, pankreas bu durumu düzeltmek için sürekli insülin hormonu salgılamak zorunda kalır. Sürekli bir şeye maruz kalmak demek ise ona duyarsızlaşmaya neden olur. Yani sürekli insülin hormununa maruz kalan hücrelerimiz artık insüline cevap vermemeye, kandaki şekerin düşürülmemesine neden olur. İşte buna insülin direnci denir ve şeker - tip2 diyabet hastalığı bizzat budur. Ayrıca hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü- insülinin aşırı çalışmasından dolayı) denen bir süreçte tetitklenir ve bu hormonal bozukluğu karşılığında yüzlerce semptom yaşarız Bir dilim ekmek yemek dahi kan şekerinin bu şekilde dalgalanmasına neden olarak metabolizmanızı bozar. Ondan dolayı yasaklı listesinde bulunan besinlerden %100 kaçınmanız gerekmektedir.

    2 milyon yıl boyunca bir beslenme düzenine sahip olan atalarımızın ana besin kaynakları yağlar ve proteinlerdi. Enerji kaynağı olarak yağları yakıyorlar, yağların yakılması da daha çok enerji verilmesini sağlıyor ayrıca toksik maddelerin vücutta oluşmasını engelliyordu.
    Yağların yakılma mekanizması için Leptin hormonunun çalışmasına ihtiyacımız var. Kahvaltı yaptıktan sonra ( benim önereceğim kahvaltı ile) 4-5 saat içinde bir şey yenmediği takdirde vücutta yağların enerji olarak kullanılmasını sağlayacak Leptin hormonu salgılanmaya başlar. Leptin hormonu ise depo edilmiş yağları yakarak enerji üretilmesini sağlar. İşte insan doğasında biyolojik olarak gerçekleşmesi gereken silsile budur. Kan şekeriyle oynanmasına izin vermeyecek şekilde beslenerek leptin hormonun yağların yakılabileceği bir duruma imkan vermek. Bu durum hem kişinin fazla yağlarından kurtulmasını sağlayacak, hem kişiyi hep tok tutacak, hem de onu hastalıklardan koruyacaktır.



    3- Bağırsak mikrobiyotasındaki dengesizlik :

    Artık hemen hemen herkes bağırsağımızdaki yararlı bakterilerin önemini kavradı. Bizler kendi vücudumuz için yaşadığımızı zannederken bambaşka bir şey keşfediliyor Probiyotikler. Bağırsağımızdaki yararlı bakteriler. Yararlı bakteriler çünkü bizler için yararlı işler yapıyorlar. Örneğin bizleri mutlu hissettiren seratonin hormonunun yüzde 95'i bağırsaklarda üretiliyor. Bizzat bu bakteriler depresyonu ve anksiyeteyi azaltmada önemli hormonların üretilmesinde katkı sunuyorlar. Çeşitli vitaminlerin sentezlenmesinde görev alıyorlar. Bir yandan ise bağırsağımızda bizler için zararlı olabilecek bakteriler de var. Fakat bunlar yararlı bakterilerin baskısı altında olduğu için çoğalamıyorlar, üreyemiyorlar.

    Fakat biz öyle besleniyoruz ki, buradaki dengeyi bozuyoruz. Eğer biz ekmek yersek, pilav yersek, abur cubur yersek, yasaklı besinler listesinde belirttiğim şeylere dayalı bir beslenme programı yaparsak buradaki kötü bakterileri beslemiş oluruz, yani onların yemini vermiş oluruz, böylelikle yararlı bakterilerin sayısı azalır, kötü bakterilerin sayısını arttırarak enflamasyona yol açarız.


    Yani atalarımız gibi protein ve yağdan beslenmek yerine; çoğunlukla ekmek, pilav, makarna, unlu gıdalarla ve zararlı endüstriyel ürünlerle beslenirsek hastalıklara davetiye çıkarırız. Bizim beslenmemiz oradaki popülasyonu bozmakta ve bu da çok ilginç, çok keskin sonuçlar yaratmakta.


    Bir deneyden bahsedeceğim. Bilim insanlarının elinde bir korkak bir de cesur fare var. Örneği cesur fare örneğin suya atlayıp yüzüp yemi alabiliyor fakat korkak fare buna cesaret edemiyor, böyle bir durumdan farelerin cesur veya korkak olduğu çıkarımı yapabiliyorlar. Bu iki farenin bağırsağındaki probiyotiklerden birer örnek alıyorlar ve onu bir yerde depoluyorlar. Daha sonra bu iki fareye yüksek dozajda antibiyotik veriyorlar, yani bağırsaklarındaki tüm bakterileri öldürüyorlar. Daha sonra örnek aldıkları mikrobiyataları çıkartıyorlar ve cesur olan farenin bağırsağına korkak olanın probiyotiklerini; korkak olanın bağırsağına ise cesur olanın probiyotiklerini veriyorlar. Ne mi oluyor dersiniz! Roller tamamen değişiyor. Cesur olan fare korkaklaşıyor; korkak olan fare cesurlaşıyor. Bu gerçekten inanılmaz bir deney. Probiyotiklerin önemini kavramada bir mihenk taşı.

    Örneğin sirke sinekleri üzerinde de inanılmaz ilginç bir deney var. Normalde birbirleriyle rastgele şekilde çiftleşen sirke sineklerini iki gruba ayırıyorlar. İlk gruptakilere sadece yulaf , ikinci gruptakilere ise sadece reçel veriyorlar. Belli süre sonra bu iki grubu tekrar bir araya getiriyorlar. Fakat görüyorlar ki farklı şekilde beslenmiş bu iki grubun üyeleri birbirleriyle çiftleşmiyor, sadece kendi grubundaki bireylerle çiftleşiyor. Beslenmeleri onların probiyotiklerini değiştirmişti, ve bu durum onların eş seçiminde bile farklı davranmasına yol açtı ! Daha sonra bunlara yüksek doz antibiyotik veriliyor ve bağırsaklarındaki tüm bakteriler öldürülüyor. Ve inanılmaz ilginç bi durum ki, bunlar en başa dönmüş gibi oluyorlar, iki grubun üyeleri de birbirleriyle çiftleşmeye devam ediyorlar..


    Bu deneylerin sonuçları şunu gösteriyor. Ne yediğimiz ne içtiğimiz oradaki bakteri popülasyonunu belirliyor ve oradaki bakteri popülasyonunun iyi ya da kötü olması bizleri hasta ediyor ya da sağlıklı bir insan yapıyor.
    O halde oradaki kötü bakteri popülasyonu olmaması için onları besleyecek besinler yememeliyiz. Nedir bunlar? Yasak listesinde bulunan tüm ürünler oradaki kötü bakterileri besler. 2 milyon yıl boyunca yumurta ile , et ile , yağ ile, sebze ile, kuruyemiş ile beslenen atalarımız gibi beslenirsek ise yararlı bakterileri besleriz.


    Tüm bu nedenlere göz attıktan sonra, bu nedenleri tahrik edecek besinleri yazacağım ilk olarak, yasak listemizi. Benim iyileşmemde bu besinleri 4-5 aydır kesinlikle tek bir gram dahi tüketmemem yatıyor. Lütfen bunları hayatınızdan tamamıyla çıkarın.

    YASAKLAR

    1- Marketlerde satılan zararlı tüm endüstriyel ürünler asla yenilmeyecek. Bisküvi, gofret, kola, cips, meyve suyu, çikolata, kek, dondurma, sakız ve bunlara benzer tüm zararlı ürünler asla tüketilmeyecek.

    2- Gluten içeren ürünler asla tüketilmeyecek. Yani tüm ekmeklerden, makarnadan, börekten ,poğaçadan, keklerden, kurabiyelerden, pizzalardan ,pastalardan, tatlılardan, baklavadan kesinlikle uzak durulacak, 1 gram dahi yenmeyecek. Buğday, arpa, çavdar, yulaftan, undan yapılan hiçbir şey yenmeyecek. Tam buğday ekmeği dahi olsa asla alınmayacak, yenmeyecek.

    3- Şeker ve şekerli tüm ürünler bırakılacak. Örneğin çay şekeri, abur cuburlar, nescafeler. Bunun yanında meyve de şeker içerdiği için tüketilmeyecek. Reçel, bal, pekmez de şeker içerdiği için tamamıyla bırakılacak.

    4- Pirinç , bulgur, patates ve mısırda tüketilmeyecek.

    5- Mutfağınıza ayçiçek yağı, margarin yağı, mısırözü yağı, palm yağı gibi şeyler kesinlikle girmeyecek. Bunlar oldukça zararlı.

    6- İşlenmiş hiçbir et ürünü tüketilmeyecek. Sucuk, salam, sosis gibi gıdalar tüketilmeyecek. Bunlar uzun ömürlü olsun diye nitrat ve nitrt tuzları ekleniyor, bizzat Dünya Sağlık Örgütü bu koruyucu maddelerin kanserojen olduğunu açıkladı.

    7- Tatlandırıcılardan uzak durulacak. Marketlerde şekersiz diye satılan light kola gibi tatlandırıcı kolalar da asla tüketilmeyecek. Aspartamın da bizzat kanserojen olduğu açıklandı. Bizi kanser yapabilecek bir maddenin geniz akıntısı, alerji gibi basit sorunlara da yol açabileceğini tahmin etmelisiniz.

    8- Marketlerdeki konserve kutular içine konulan salçalar, turşular, ton balıkları, barbunyalar, fasülyeler kesinlikle alınmayacak.

    9- Ölüm döşeğinde olmadığınız sürece kesinlikle antibiyotik kullanmayın. Antibiyotikler vücudumuzdaki yararlı bakterileri öldürerek enflamasyonun artmasına neden olur. Ayrıca evde bulunan tüm ağrı kesici ilaçlar çöpe atılacak.

    10- Antidepresan ilacı, psikolojik sorunlar için verilen ilaçlar, mide ve bağırsak sorunları için verilen ilaçlar, insülin ilacı, statin ilaçlar, anti histaminler, romatizma ilaçları , tansiyon ilaçları gibi ilaçlar bu beslenme programıyla birlikte, doktor kontrolünde zamanla birlikte bırakılacak, İlaçsız, sağlıklı bir yaşam inşa edilecek.

    11- Alkol, sigara, nargile bırakılacak.

    12- Dışarıdaki restaurantlarda, fastfoodlarda, lokantalarda mümkün olduğunca yemek yenmeyecek. Dışarıda aç kalınırsa, kebap yemek en doğru seçenek olacaktır. ( ekmek ve pirinçsiz)



    Şimdi ise yiyeceğimiz şeylere geçelim ..

    SERBESTLER
    1- Bütün sebzeler serbest, fakat sebzeler mutlaka mevsiminde tüketilmelidir. Mevsiminde olmayan sebzeler hormonlarla, ilaçlarla büyütülmektedir. Ispanak, kereviz, brokoli, kabak, lahana, soğan, biber, maydonoz, marul, göbek, sarımsak, turp, domates, havuç, karnabahar, semiz otu, brüksel lahanası ve aklıma gelmeyen tüm sebzeler. Hepsini mevsiminde yiyin.

    2- Kırmızı et ve sakatatlar. Bunlar oldukça sağlıklı. Haftada bir kere sakatat yiyin mutlaka. Ben her hafta 300 gr civarı böbrek-yürek-ciğer karışımı kuşbaşı sote tarzı tüketiyorum. Kırmızı et pahalı ama yapacak bir şey yok, sağlığınıza kavuşmak için haftada 1 öğün de kırmızı et yahut sebze yemeklerinde belli miktar kıyma koymalısınız.

    3- Yumurta. Eğer bulabiliyorsanız, serbest gezen tavuk yumurtası ya da köy yumurtası olarak bilinen yumurtalardan satın almaya çalışın. Çevre yörenizdeki kırsal alanlarda bunu yapan kişilerden satın almaya çalışın. Maalesef tavuklara çiftliklerde gdo'lu ( genetiği değiştirilmiş yemler) veriliyor ve hayvanlar küçücük kafeste güneş ışığı görmeden yumurtluyorlar. Bulamıyorsanız, marketlerdeki organik tavuk yumurtalarından satın alın. Yumurta tüketimi son derece serbest. Yumurta haşlanacaksa kayısı kıvamında yapılmalıdır, çok fazla pişirilmemelidir. Ben her gün 4 yumurta yiyorum sabahları, tam 4 aydır. Kolesterol konusunda asla korkmayın, kolesterolun büyük bir yalan olduğu, kolesterolün fazla olmasının nedeninin inflamasyon olduğu ( yani şeker, tahıl tüketimi), kolesterolün tamamen bu inflamasyonu yok etmek için orada olduğu kesinleşti artık. Bunu detaylıca araştırabilirsiniz.

    4- Peynir, yoğurt gibi süt ürünleri. Yogurdu ve peyniri kendiniz süt dağıtıcılardan çiğ süt alarak yapabilirseniz daha uygun olur. Peyniri şırdan maya yapabilirsiniz. Köyde yapılmış peynir, çökelek de tüketebilirsiniz. Fakat sütü olduğu gibi tüketmeyin, çocuklarınıza da içirmeyin, mutlaka yoğurt-peynir ya da tereyağına dönüştürülmüş formunu yiyin. Fakat sağlık sorunları yaşıyorsanız peynir, yoğurt ve tereyağını da mutlaka beslenmenizden çıkarın. 6 ay sonra deneme amaçlı tüketip, vücudunuzun ona verdiği tepkiyi ölçerek duruma göre hareket edebilirsiniz. Benim tavsiyem, siz de benim gibi süt ve süt ürünlerini beslenmenizden çıkarın, 6-7 ay sonra deneme amaçlı ekleyin.

    5- Soğuk sıkım sızma zeytinyağı ve köy tereyağı. Yemeklerde sadece bu iki yağ kullanılmalı. Soğuk sıkım zeytinyağı da, tereyağı da oldukça sağlıklıdır. Yemeklerde bolca bu yağlardan kullanabilirsiniz. Her gün yarım çay bardağı kadar zeytinyağını gönül rahatlığıyla içebilirsiniz. Tereyağı ise endüstriyel olmamalı, köy tereyağı olmalı. Her gün bu yağları tüketmelisiniz. Yemekleri yağda yaparken kesinlikle yüksek ısılarda yapmamak gerekiyor. Kızartmalar, yüksek ısılarda pişirmeler bu yağların trans yağa dönüşmesine neden olur. Ondan dolayı yemekleri düşük ısıda pişirmeye dikkat edin.

    6- Balık. Çiftlik balığı olmadığı sürece haftada 1 balık yemeği oldukça ideal. Denizde yakalanmış balık tüketin. Hamsi, istavrit gibi küçük balıklar denizde yakalanıyor, bunları una bulamadan, kızartma yapmadan, tüketebilirsiniz.

    7- Baklagiller. Çok fazla tüketilmediği takdirde, barbunya, börülce, kuru fasülye, mercimek, nohut, bezelye.

    9- Tavuk eti konusu ise biraz sıkıntılı. Tavuklara çiftliklerde gdo'lu yemler veriliyor, ilaçlar, hormonlar, antibiyotikler veriliyor. Eğer bulabiliyorsanız serbest gezen, organik beslenen tavuk satın alın, köy tavuğu satın alıp onu tüketin fakat endüstriyel tavuklardan mümkün olduğunca uzak durun. Ona verilen ilaçlar, hormonlar, antibiyotikler size geçiyor çünkü. Eğer serbest dolaşan ve doğal beslenen tavuk bulamıyorsanız tavuk eti yemeyin.

    10- Kavrulmamış Kuruyemişler. Ceviz ve kavrulmamış fındık-badem gibi kuruyemişler serbest. Özellikle ceviz omega 3 yağ asitleri içerdiği için oldukça faydalı, her sabah ceviz yenilmeli.

    11- Zeytin. Her sabah 10-15 tane zeytini gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz.

    12- Tüm baharatlar, limon, türk kahvesi

    Kahvaltı olarak, her gün 3-4 yumurta haşlayın. Kayısı kıvamından olmalı sarısı. 15-20 zeytini. Yanında koca bir tabakta mevsimlik yeşillikler, salatalık, domates, turp, roka, kıvırcık, havuç olmalı.



    Tüm bu beslenme biçiminden sonra, iyileşmeyi destekleyici ve hızlandırıcı takviyelerimden bahsetmek istiyorum. Öncelikle söylemek gerekir ki, hiçbir baharat, hiçbir takviye, hiçbir ot mucize değildir, tek başına sizi iyileştiremez, mükemmel hissettiremez. Daha önce bahsettiğim beslenmeye dikkat etmezseniz bu listedeki hiçbir takviye, hiçbir besin işe yaramaz. Bir dilim tam buğday ekmeği yeseniz bile işe yaramaz. Ondan dolayı bunlar kullanılacaksa, kesinlikle iradeli bir şekilde önce beslenmeyi düzenleyerek kullanmalısınız ki etkisini hissettirsin.


    1- Omega 3: Çok ama çok önemli bir takviyedir. Omega 3 bir yağ asididir. İlaç değildir, balıkların yağı alınarak kapsül haline dönüştürülür. Bunun dışında Omega 6 adı verilen bir yağ asidi daha vardır. Bu iki yağ asidinin vücuttaki oranı çok önemlidir. Omega 3 oranı ne kadar yüksek olursa inflamasyon da o kadar azaltılıyor, hastalıklıklar da yok oluyor yahut önleniyor. Omega 6 oranının çok daha yüksek olması ise enflamasyonu arttırıyor. Serbest gezen tavukların yumurtasında, deniz balıklarında, cevizde omega 3 varken; ayçiçek yağı ve margarin gibi zararlı yağlarda omega 6 yağ asitleri vardır, bundan dolayı ayçiçek yağı ve margarin eve sokulmamalı, dışarıda bunlardan yapılmış yiyecekler yenilmemelidir. Dışarıda yapılan yemekler margarin ya da ayçiçek yağıyla yapılıyor çünkü daha ucuz. Bunlardan kesinlikle kaçınmak gerekiyor.


    Omega 3'ü mutlaka takviye olarak almalıyız. Uluslararası tarafsız bir kuruluş (IFOS) tarafından onay almış iki ürün var Türkiye'de. İlki "Ocean Plus Omega 3" kapsülü, diğeri ise "New Life Efa S-1200" kapsülü. İkisi de içerik ve dozaj bakımından aynı. İkisi de eczanelerde satılmaktadır. Fakat bu iki ürün internette eczane depolarınınwww.gittigidiyor.com'dan yaptığı satışlardan çok daha ucuza alınabiliyor. 2 tane kahvaltıdan sonra, 2 tane de ana yemekten sonra olmak üzere günde 4 adet omega 3 kapsülü alıyorum ben her gün. Mutlaka yağlı yemeklerle ya da sabah zeytinyağıyla birlikte, tok karnına alınömalıdır emilimin yüksek olması için.

    Omega 3, depresyondan vücut ağrılarına, beynin zinde ve sağlıklı olmasından bağırsak sorunlarına, şeker hastalığından kolesterole, yorgunluk hissinden alerjilere, uyku sorunlarından boğaz ağrılarına kadar birçok soruna iyi gelir. Çünkü bu sorunlara yol açan enflamasyonu azaltır. Tıp dünyasında yapılan birçok çalışma bunu göstermiştir.

    2- D vitamini:
    D vitamini en önemli vitaminlerdir biridir. Aslında bu bir vitamin değildir, bir hormondur. D vitaminini vücudumuz kendisi üretir. Ancak üretebilmesi için güneş ışığına ihtiyaç vardır. Tenimize güneş ışığının değmesi sonucu derimizde D vitamini üretilmeye başlanır. Güneşteki ultraviyole b ışınları özellikle d vitamini sentezlenmesini sağlıyor, bu ışınların da en yoğun olduğu saatler güneşin dik olduğu, gölgemizin en kısa olduğu öğle saatleridir. İstanbul'da yazın 12.50-13.20 arasında güneşlenmek ideal. Yaklaşık 20-25 dakika yeterlidir. Vücudunuz ne kadar açık olursa, kollar, bacaklar, o kadar çok D vitamini sentezlenmesini sağlarsınız.

    Güneş yüzü görmeyen, evde, işyerlerinde olan insanlar D vitamini eksikliği yaşamakta, bu da çeşitli sağlık sorunlarına açmaktadır. D vitamini eksikliği depresyona, baş terlemesine, uyuklama ve sürekli yorgunluğa, kas ve kemik ağrılarına, vücut ağrılarına ve daha nice soruna yol açıyor.
    Kışın ise güneş ışığı görmediğimiz için yahut hava açıksa dahi güneş ışınları etkili gelmediği için vücudumuz D vitamini üretemiyor, kışın daha çok hasta olmamızın sebebi bu güçlü teoriyle açıklanabilir. Ondan dolayı eğer imkanınız varsa D vitaminini ölçtürmeli, eğer D vitamini 80-100 ng/ml aralığı içerisinde değilse ( Çoğu kişide 40'ın altında çıkıyor) mutlaka D vitamini takviyesi alınmalıdır. Bunun için eczaneden "Ocean Vitamin D3 " damlası alınarak günde 10 damla alınmalıdır. Bir bardak suya iki kaşık zeytinyağı dökün ve 10 damlayı da oraya damlatarak için. Çünkü D vitamini yağda çözünen bir vitamindir ve onun etkili olabilmesi için yağa ihtiyaç vardır. D vitamini kullandığınız zaman mutlaka K2 vitamini de almalısınız. Bunun için eczaneden "New Life Mena K2" adlı K vitamini takviyesini günde 1 adet olmak üzere alabilirsiniz.


    3- Zerdeçal :
    Zerdeçal baharatı da enflamasyona karşı mücadele etmede çok etkilidir. Hatta zerdeçal günümüzde özellikle kanser hastalarına verilir ve olumlu sonuçlar alınır çünkü kanserin de nedeni enflamasyon ve vücuttaki serbest radikallerdir. Zerdeçal içerisindeki curcumin denilen madde anti-enflamasyon özelliğine sahiptir. Kanser hücrelerini öldürülmesini sağlar ve çoğalmasını engeller. Yalnızca kanser değil, anti enflamasyon ve anti-oksidan özelliğinden dolayı vücuttaki diğer tüm hastalıkları, romatizma başta olmak üzere, kalp hastalığı, vücut ağrıları, şeker hastalığı, kolesterol, yorgunluk, baş ağrıları, bağırsak sorunları, tansiyon, alerji, beynin zinde olmaması gibi enflamasyon sonucu oluşan tüm sorunları azaltır.
    Zerdeçal baharatının vücutta iyi emilmesi için onu karabiber yahut zeytinyağı ile tüketmeliyiz. Böylelikle daha etkili olur. Her gün 2 tatlı kaşığı zerdeçalı karabiberle birlikte tüketin. Zerdeçal baharatı aktarlarda, süper marketlerde satılmaktadır.

    4- Kemik suyu ve paça çorbası:

    Kötü besinlerle ve ilaçlarla tahrip ettiğimiz bağırsağı iyileştirmek için yemeklere kemik suyu koyacağız ve zaman zaman paça çorbası içeceğiz. Kemik suyunda ve paçada bulunan kollajen bağırsağı iyileştirerek enflamasyonun azalmasında etkili olur. Kemik suyu ve paça çorbası daha önce yukarıda bahsedilen sorunlar gibi, birçok soruna iyi gelmektedir. Kemik suyunun en etkili tarafı ise kişinin cildini neredeyse pürüzsüz, güzel yapması ve böylelikle kişiyi genç göstermesini sağlamasıdır. Bunun dışında yukarıda saydığımız birçok soruna dair olumlu sonuçları vardır.
    Kemik suyunu yapmak için kasaptan ilikli dana kemiği alınmalıdır. Su doldurulmuş büyük bir tencereye kemikler konur içerisine isteğe bağlı olarak sarımsak, soğan gibi şeyler konabilir. Su kaynadıktan sonra ise bir bardak kadar elma sirkesi dökülmelidir, kemikteki yararlı kollajen yapıların çözülebilmesi için. Ve tencere neredeyse mum ışığında tutulacak şekilde, kaynamayacak şekilde 8-9 saat tutulmalıdır. Daha sonra kemik suyunu yaptığınız çorbalarda, yemeklerde bir miktar dahil etmelisiniz.

    5- Ubiquinol ve Alfa lipoic acid :

    Bu iki ürün antioksidan. Yani vücudumuzda inflamasyonu tetikleyen serbest radikallerin zararlarını yok eden maddeler. Normalde vücudumuz tarafından üretiliyor zaten bunlar. Fakat vücudumuzdaki oksidatif stres çok fazla olduğu için takviye olarak alınmasını öneriyorum size. Ben de her gün alıyorum..

    Ubiquinol olarak New life'ın "CoEnz QH" adlı ürününü kullanıyorum, her gün bir kapsül alıyorum. Alfa lipoic acid olarak ise Solgarın 200 mg Alpha Lipoic acid ürününü kullanıyorum, her gün bir kapsül yine. Bu antioksidanları şiddetle öneriyorum size, ayrıca siz de araştırabilirsiniz bunları.

    6- B12 Vitamini

    3-4 günde bir ise B12 vitamini alıyorum, yine New Life'ın dil altı pastili şeklinde. B12 değerinizin 800-1000 pg/ml aralığında olması lazım. Eminim ki birçoğunuzda düşüktür ve modern tıbbın referans birimi içerisindedir!

    Bunların dışında zaman zaman yeşil çay, kış çayı, çörek otu şeyler de tüketiyorum fakat her gün değil, haftada 1-2 kere filan. Düzenli kullandıklarım, yukarıda belirttiklerim.

    Hr gün mutlaka en az 45 dk yürüyün. Yürümek yahut hafif egzersizler inflamasyonu azaltır. Ağır egzersiz yapmayın, ağır egzersiz stres mekanizmasını arttırır, bu da inflamasyonu tetikleyebilir.


    Arkadaşlar benim %100 iyileşmemde, hatta enerjimin neredeyse fullenmesinde bu beslenme biçimi ve takviyeler etkili oldu. Birçok konuda bilinçlendim, kanser olmadığım için, kalp krizi geçirmediğim için kendimi şanslı hissediyorum. Bundan sonra kesinlikle yasaklı listemdeki ürünleri tüketmeyeceğim, sağlıklı yaşamaya devam edeceğim. Çünkü biliyorum ki , bende geniz akıntısına, alerjiye, öksürüğe yol açan mekanizma, başka insanlarda kalp krizine yol açtı, depresyona soktu onları, kanser yaptı, başka hastalıklara yol açtı. Sağolsun endüstriyel ürünler, tahıllar, karbonhidratlar sayesinde yüzlerce yeni hastalık literatüre girdi..

    Size tavsiyem, sabırlı ve iradeli şekilde böyle beslenin. Daha çok araştırın. Canan Karatay'ı, David Perlmutter'ı, Ahmet Aydını filan okuyun, videolarını izleyin. Daha çok bilinçlenin. Benim izlediğim yolu bunlarla destekleyin.

    Hepinize geçmiş olsun, umarım atlatacaksınız bu illeti. Ben 2017 Mart ayında araştırmaya başladıktan sonra beslenmemi değiştirmeye başladım. Zaman zaman bozdum. Fakat bozduğum zaman semptomların geri geldiğini gördüm. En son 2017 Haziran ayında bu programa %100 geçtim ve bu zamana kadar hiçbir yasaklı listemdeki ürünü tüketmedim. Ve şimdi yeniden doğmuş gibiyim. Bunu yapmak sizin elinizde, boşuna doktor doktor dolaşmayın.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi franklyy -- 20 Ekim 2017; 23:58:21 >




  • franklyy F kullanıcısına yanıt
    ayrıntılı yazın da insanlar faydalasın madem...
  • franklyy F kullanıcısına yanıt
    Hocam neler yaptiniz ? Beslenmede neler yaptınız ?

    Hangi takviyeleri aldınız ? Biraz anlatabilir misiniz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Anlattım hocam. Dün bir yazı yazmıştım, hep hata verdi, sinirlendim. Bugün tekrar mesaj göndermeyi deniyeyim dedim, oldu. Hemen editledim mesajı. Lütfen okuyun. Çevrenizde sizle alakasız sorunlar yaşayan varsa onları da bilinçlendirin. Örneğin anksiyete yaşayan arkadaşınız, depresyona giren yakınınız, romatizmal ağrılar yaşayan teyzeniz..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi franklyy -- 20 Ekim 2017; 23:27:32 >
  • Güzel yazmışsınız.
    Sadece yasaklar kısmına dikkat edilse bile ekstra bir şey yapmadan insan kendini toparlıyor.
  • Yalnız hocam bunu iyi deneme gayretinde bulunmuşsubuz. Ben çok arastirip okudum ama bilimsel olarak bir geçerliliği yok zor ve yıpratıcı diye yapmadım. Sizi tebrik ederim iyilesmenize seviindim inşallah bizde şifa buluruz. Sizden de bu anlamda tecrübelerinden yararlanmak isteriz

    Zaten zayıf biriyim ve ayni zamanda beslenmeme biraz dikkat etmedigimde hemen zayifliyorum. Vücut buna meyilli. Abur cubur hazır gıda tüketmiyorum.

    Kahvaltı ve akşam yemeğinde biraz ekmek ve bulgur veya pirinç pilavı yerim. Sağlıklı besleniyor grubuna dahil olabilirim. Ekmek pirinç bulgur patates gibi karbonhidrat düşmanlığı yapmazsak

    Ayrıca bende bu rahatsızlık küçük yaştan beri var. Çocukluktan beri sık sık ve ağır enfeksiyonlar geçirirdim sürekli olarak.
    Bu yasa kadar geldik. 90 li yıllarda doktorlarda alerji konusunda bu kadar duyarlılık yoktu.

    Genelde alerjiye bağlı enfeksiyonlar üzerine bir tedavi ve antibiyotik vs gibi bir eğilim vardi.

    Ben ekmek ve bulgurdan hep şüphelendim ama temel karbonhidrat kaynağının ben de bu sorunlara yol acabilecegine inanmadım inanmak istemedim.

    Hem de bu şekilde bir hayat nasıl olur saçma geliyor bana

    Bunların verdiği enerjinin telafisi için ekstra yağ ve proteini arttimaak gerekecek. Bu da aşırı külfetli birsey

    Sabah doymak için daha çok yiyeceklerden yemek gerekecek veya akşam ana yemegi daha çok yemek gerekecek

    Facebook da sağlıklı yaşıyorum grubunda bu konularda
    Çok paylaşım oluyor. Canan hocanın da bu şekilde bulgur ve ekmek pirinci bir karşıtlığı var. Prof Ahmet Aydın hoca kökten ekmeğe ve bulgur pirince karbonhidaratlara vs karşı değil. Canan hoca ile o konuda farkli düsuniyorlar facebookdaki yorumlarda yazmıştım karbonhidratlari tamamen hayatınızdan çıkarırsak bunun verdiği enerjiyi nasıl telafi edeceğiz ? Sürekli kuruyemiş deniyor ? Kuruyemiş fiyatı itibarıyla tr şartlarında enerji kaynağı olarak temel bir besin olamaz. gerçeklikte ve pratikte bir karşılığı yoktir insanlar zar zor karınlarını doyuruyor asgari ücretin çoğu kiraya elektrik su ulaşım çocuğun okulu vs birçok masraflar varken birçok kişinin de işsiz kaldigini veya iş bulamadığını devlet yardımlarıyla geçindiğini veya çalışmadan çok az 300-500 TL parayla hayatını idame ettirmeye calistigi bir gibi bir cok şey göz onune alinirsa pek yapılabilir degil gibi

    Ben çalışmıyorum bir fındık badem cevizin kilosu en az 50 tl. Bu 50 tllik 1 kg kuruyemiş normal enerji ihtiyacının telafisi için yenirse 1 hafta 10 günde bitecek . Bu rakam 1-2 ay deggil sürekli olacak. bana da çoğu insana da fazla. Bir de bukadar takviye, sürekli alınacak. bir sürü para. Bir ara bu takviye olayına baya kafa yorup arastirip birçok şey satın alıp kullanmaya baslamistim fakat çok maliyetliydi ve faydasi da olmamıştı

    Tabi yine de kesin bir çözüm olduğuna inansam bu yolu denerdim. Çünkü hayatımi yılardır mahfediyor. Çözümu yok tıbben



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ellekem -- 21 Ekim 2017; 1:26:4 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ellekem

    Yalnız hocam bunu iyi deneme gayretinde bulunmuşsubuz. Ben çok arastirip okudum ama bilimsel olarak bir geçerliliği yok zor ve yıpratıcı diye yapmadım. Sizi tebrik ederim iyilesmenize seviindim inşallah bizde şifa buluruz. Sizden de bu anlamda tecrübelerinden yararlanmak isteriz

    Zaten zayıf biriyim ve ayni zamanda beslenmeme biraz dikkat etmedigimde hemen zayifliyorum. Vücut buna meyilli. Abur cubur hazır gıda tüketmiyorum.

    Kahvaltı ve akşam yemeğinde biraz ekmek ve bulgur veya pirinç pilavı yerim. Sağlıklı besleniyor grubuna dahil olabilirim. Ekmek pirinç bulgur patates gibi karbonhidrat düşmanlığı yapmazsak

    Ayrıca bende bu rahatsızlık küçük yaştan beri var. Çocukluktan beri sık sık ve ağır enfeksiyonlar geçirirdim sürekli olarak.
    Bu yasa kadar geldik. 90 li yıllarda doktorlarda alerji konusunda bu kadar duyarlılık yoktu.

    Genelde alerjiye bağlı enfeksiyonlar üzerine bir tedavi ve antibiyotik vs gibi bir eğilim vardi.

    Ben ekmek ve bulgurdan hep şüphelendim ama temel karbonhidrat kaynağının ben de bu sorunlara yol acabilecegine inanmadım inanmak istemedim.

    Hem de bu şekilde bir hayat nasıl olur saçma geliyor bana

    Bunların verdiği enerjinin telafisi için ekstra yağ ve proteini arttimaak gerekecek. Bu da aşırı külfetli birsey

    Sabah doymak için daha çok yiyeceklerden yemek gerekecek veya akşam ana yemegi daha çok yemek gerekecek

    Facebook da sağlıklı yaşıyorum grubunda bu konularda
    Çok paylaşım oluyor. Canan hocanın da bu şekilde bulgur ve ekmek pirinci bir karşıtlığı var. Prof Ahmet Aydın hoca kökten ekmeğe ve bulgur pirince karbonhidaratlara vs karşı değil. Canan hoca ile o konuda farkli düsuniyorlar facebookdaki yorumlarda yazmıştım karbonhidratlari tamamen hayatınızdan çıkarırsak bunun verdiği enerjiyi nasıl telafi edeceğiz ? Sürekli kuruyemiş deniyor ? Kuruyemiş fiyatı itibarıyla tr şartlarında enerji kaynağı olarak temel bir besin olamaz. gerçeklikte ve pratikte bir karşılığı yoktir insanlar zar zor karınlarını doyuruyor asgari ücretin çoğu kiraya elektrik su ulaşım çocuğun okulu vs birçok masraflar varken birçok kişinin de işsiz kaldigini veya iş bulamadığını devlet yardımlarıyla geçindiğini veya çalışmadan çok az 300-500 TL parayla hayatını idame ettirmeye calistigi bir gibi bir cok şey göz onune alinirsa pek yapılabilir degil gibi

    Ben çalışmıyorum bir fındık badem cevizin kilosu en az 50 tl. Bu 50 tllik 1 kg kuruyemiş normal enerji ihtiyacının telafisi için yenirse 1 hafta 10 günde bitecek . Bu rakam 1-2 ay deggil sürekli olacak. bana da çoğu insana da fazla. Bir de bukadar takviye, sürekli alınacak. bir sürü para. Bir ara bu takviye olayına baya kafa yorup arastirip birçok şey satın alıp kullanmaya baslamistim fakat çok maliyetliydi ve faydasi da olmamıştı

    Tabi yine de kesin bir çözüm olduğuna inansam bu yolu denerdim. Çünkü hayatımi yılardır mahfediyor. Çözümu yok tıbben

    Mutlaka bu beslenmeye geçmelisiniz. Hatta kendini sağlıklı hissettiğini söyleyen her insan bu beslenmeye geçmeli. Eğer geçmezseniz, ileride bunun faturası ağır olur. Yaşayacağınız sağlık sorunları kat be kat artar ve başka birilerine bağımlı yaşama geçersiniz yahut kanser-kalp krizi gibi ölümcül durumlara doğru gidersiniz.

    Sağlığınız elinizden gittiğinde bir işte de çalışamayacaksınız, maddi olarak bunu düşündünüz mü? Hastane masraflarını, çalışmamanın verdiği açığı düşündünüz mü? Kaldı ki milyon dolarlarınız olsa bunlar kanser iseniz yahut her gün geniz akıntısı, hapşırık, öksürük, migren, vücut ağrları yaşıyorsanız; o milyon dolarlarınızı feda edip sağlığınıza kavuşmak istersiniz.

    Ayrıca bu beslenme pahalı filan değil. Dışarıdan birşeyler yediğinizde en az 15-20 lira paranız gidiyor. Bir pizza söylüyorsunuz eve, 35 lira para veriyorsunuz.

    Bu beslenme tarzında sık sık acıkma olmadığından günde 2 öğün dahi yetiyor. Yumurta zaten ucuz, tüm sebzeler mevsiminde çok ucuz, kiloları 2-3 lira, bunların yanına zamana zaman 200-300 gr kıyma (7-8 lira oluyor kıymalık kuşbaşı) koymak çok pahalı değil. Hamsi geçen sene kasım ayında kilosu 5 liraya düştü. Yarım kilo hamsiyle, yani 2.5 liraya oldukça doyacaksınız, daha ne olsun? Cevizin kilosu 20 lira, fındığın kilosu 15 lira. Bunları 1 kilo alıp her gün 6-7'şer tane atsanız rahat 15 gün gider. Günde 1.5-2 lira da kuruyemişe gidiyor yani. Yani demek istediğim bu yanılgıya lütfen son verin, ekonomik olarak çok da ağır bir faturası yok bu işin.

    Benim de hepinize benzer serüvenim var. Şu an 30 yaşındayım ve bundan 10 yıl önce bayağı antibiyotik kullandım ve bağırsak florasındaki bakteri popülasyonunu mahvettim. Bu bağırsak florasında, çok çeşitli probiyotik aileleri var, hepsi mücadele içinde. Ve bunların sayısının dengede olması çok ama çok mühim çünkü bizzat bizim sağlığımızı etkileyecek işlerde bulunuyor bu bakteriler. Örneğin anksiyete hastasılarına bifidebacterium bakterisini veriyorlar bu hastaların anksiyeteleri büyük oranda azalıyor. Ve biz bu bakteriler hakkında henüz pek bir şey bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var, antibiyotiklerle ve kötü beslenmeyle orayı mahvetmemiz. Karbonhidrata dayalı beslenirseniz oradaki kötü bakterileri beslersiniz. Bunun faturası da size hastalık olarak döner. Zaten şu an sağlık sorunları yaşamanızın bizzat sebebi o antibiyotikler. Ben Şubat 2017 kullandığım antibiyotik ile ağır hastalık durumuna sevk oldum, ağır yorgunluk ve vücut ağrıları yaşadım, ve geçmiyordu.


    Dediğiniz gibi sağlıklı yaşıyoruz sayfasında da (Canan Karatay'ın bunları dile getirdiğini ben de araştırma yaptıktan sonra öğrendim , önce yabancı kaynaklarda araştırma yapmaya başlamıştım) yüzlerce hatta binlerce insan çeşitli sorunlarından kurtuldu.

    Karbonhidratı atalarımız gibi sebzelerden alacağız, bu kadar basit. İnsan türü doğada 2-3 milyon vardır. Bu 2-3 milyon yıl boyunca onlarda tahıl diye bir şey yoktu. Avladığı hayvanı, balığı yedi, topladığı otu sebzeyi kuruyemişi yedi. Hatta ilkel insanın menüsünde meyve dahi adam akıllı yoktu, meyve ancak senede 1 ay, yazın, o da ıshal edilmemiş, şeker oranı bayağı düşük bir meyveydi. 2-3 milyon yıl boyunca günde onlarca km kateden atalarımız protein ve yağdan zengin besleniyordu. Enerjiyi yağlardan ve proteinlerden sağlıyordu. Zaten bunlar daha çok ATP veriyor birim molekül başına. Zaten vücudun bir mekanizması var, bunları birbirine dönüştürüyor, karaciğerde glikojen depoları var, acil bir durumda- tehlikeli bir durumda kan şekerini yükselten onlarca hormon var. Vücut bunları hallediyor merak etmeyin. Ben şu an protein ve yağdan zengin besleniyorum. Ve yolda yürürken inanın kendimi mükemmel enerjik hissediyorum artık, bıraksalar koşacak halde oluyorum ve yokuşlarda dahi hızlı çıkıyorum ve bir kere bile nefes nefese kalmıyorum. Bundan 7 ay önce ise yorgunluktan dolayı odadan dahi çıkamıyordum.

    Ben hepinize bunun kesin çözüm olduğunu söylüyorum. Ama 1 ay ama 6 ay ama 1 yıl. İyileşme süresi tamamen vücudunuza bağlı. Ama iyileşeceksiniz. Zamanla daha da iyi olacaksınız Buna inanıyorum. Geçmişinde 30'a yakın doktor dolaşmış, 2 burun ameliyatı olmuş, birsürü ve çeşitli ilaç, bir sürü ot-takviye denemiş biri olarak yazıyorum. O 30 doktordan biri çıkıp da "şu beslenmeni değiştir kardeşim" demedi. Lanet olsun hepsinin cahilliğine. Bana da lanet olsun ki adam akıllı araştırmamışım.


    Keşke 2012 yılında buraya yazdığımda biri bana bunları anlatsaydı detaylıca, deneseydim ve 6-7 yıl boyunca sağlık sorunları yaşamasaydım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi franklyy -- 21 Ekim 2017; 11:4:34 >




  • franklyy F kullanıcısına yanıt
    Merhaba, oncelikle zaman ayirip bu kadar detayli yazdiginiz icin tesekkur ederim. Okuduklarimdan anladigim kadariyla gaps diyeti uyguluyorsunuz gibi geldi bana. Ben de bu sene icerisinde kitabini aldim, okudum. Ama bir haftadan fazla uygulayamadim, ozellikle tum tahillari beslenmeden cikarmak cok zor. Bir de surekli kendimiz yemek hazirlamak zorundayiz. Bir haftalik periyotlarda pek bir etki goremeyince caydim her seferinde. Sizin ilk olumlu etkileri gormeniz ne kadar surdu?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: oguz3659

    Merhaba, oncelikle zaman ayirip bu kadar detayli yazdiginiz icin tesekkur ederim. Okuduklarimdan anladigim kadariyla gaps diyeti uyguluyorsunuz gibi geldi bana. Ben de bu sene icerisinde kitabini aldim, okudum. Ama bir haftadan fazla uygulayamadim, ozellikle tum tahillari beslenmeden cikarmak cok zor. Bir de surekli kendimiz yemek hazirlamak zorundayiz. Bir haftalik periyotlarda pek bir etki goremeyince caydim her seferinde. Sizin ilk olumlu etkileri gormeniz ne kadar surdu?

    Merhaba hocam. Rica ederim. Bunları buraya yazdım çünkü acı çekmenin, sağlık sorunları yaşamanın ne demek olduğunu gayet iyi biliyorum. 2017 Şubat ayında, şikayetlerimin geniz akıntısı, öksürük, alerjik tepkilerle sınırlı kalmayıp, evden çıkamayacak kadar ağır yorgunluk, vücut ağrıları, gece terlemeleri, baş ağrıları, bağırsak sorunları gibi birçok sorun daha eklenince, açık bir şekilde intihar etmeyi düşünüyordum. Çünkü hayatım boyunca kimseye bağımlı yaşamayı kabullenemezdim ve hayatım boyunca acı çekmeyi göze alamazdım.

    Ben kendimi hep sorgulayan bir insan olarak bilirdim. Dogmatik olmayan, her önüne konulanı sindirmeyen ve bunları araştıran biri olarak bilirdim. İster ideoloji, ister felsefi bakış açısı, ister din, ister başka bir şey olsun. Fakat aslında öyle bir insan olmadığımı 2017 Mart ayından sonra anladım. Ben her önüme konulan yiyeceği, doğuştan bu yana bana düzenli olarak verilen besinleri sorgulama gereği duymamıştım. Her şeyi bir kenara bıraktım. İşimi, gücümü. Günün 13-14 saatini bu konuları araştırmaya, tıptaki son gelişmeleri okumaya, beslenmeyi araştırmaya, pubmed'teki (tıpçıların evrensel kütüphanesi) güncel makaleleleri ve çalışmaları okumaya, insanların deneyimlerini okumaya, yabancı forumlar dahil olmak üzere birçok kaynağa göz attım. İyi ki bunu da yapmışım. Aslında dogmatik bir insan olduğumu öğrendim.

    Arkadaşlar, hepimiz zehirleniyoruz. İnanın zehirliyorsunuz kendini. Geniz akıntısı, alerji, öksürük, baş ağrısı gibi semptomlar yaşayan yalnızca sizler değil; sokaktaki sağdaki fast fooda, lokantacıya, kafelere oturmuş her insan zehirliyor kendini. Sanmayın bu insanlara bir şey olmuyor. Siz şanslısınız ki bu beslenme tarzınız sizi kanser yapmamış henüz, damarlarınızı tıkamamış, kalp krizi risklerini ortaya koymamış. Bu şekilde beslenen insanlara bir şey olmadığını mı sanıyorsunuz? Onların başı ağrıdığında sizce nedeni ne olabilir? Rüzgar mı, gürültü mü? O adamın aklına, o gün yediği pogaçalar, unlu ürünler, şekerler, meyve suları gelir mi sizce? Depresyona giren bir insan, ruh hali kötüleşen bir insan, o gün yediği kekler, abur cuburlar, fastfoodlardan bunun kaynaklandığını bilebilir mi? Hiçbir şekilde aklına gelmez. Ama eğer okursa, araştırırsa, sorgularsa bilir. Bilir ki baş ağrısının nedeni beyninin enerjisiz kalmasıdır, aşırı karbonhidrattan kaynaklı salgılanan aşırı insülin ve düşük kan şekeri olduğunu öğrenir. Depresyona giren adam pubmed'teki makalelere bakarak yalnızca bağırsağımızdaki bifidebacterium adlı probiyotiğin depresyonu iyileştirdiği, anksiyeteyi bitirdiği çalışmaları okur, mutluluk hormonu olarak bildiğimiz serotoninin yüzde 95'inin buradaki probiyotikler yoluyla sentezlendiğini bilir ve daha da ötesi, yediği kötü besinlerin bu probiyotikleri katletmesine yol açtığını öğrenir.

    Kaldı ki bugün insanların çoğunluğu sağlık sorunları yaşıyor. Dikkat eksikliği, konstrasyon sorunu dahi olsa, benim çevremde hiçbir sağlık sorunu yaşamayan insan yok. Kanser, kalp krizi vakaları inanılmaz artıyor. Depresyon, yorgunluk, alerji vakaları keza öyle. Çok basit düşüneceksiniz ya. Başın mı ağrıdı kardeşim? Hapşuruyor musun? Ne yedin? Yediğinden kaynaklı olduğunu düşündün mü hiç? Bunu düşünün diyorum ben sadece.


    1 haftada elbette iyileşemezsiniz. Vücudunuz 1 haftada bozulmadı ki 1 haftada iyileşsin. Ama ben kendi deneyimime dayanarak söylüyorum ki, bizim vücudumuz gerçekten mükemmel. Eğer doğru beslenirseniz mutlaka ama mutlaka kendini toparlayacak, hatta yeniden doğmuş gibi yapacak sizi. Ben 30 yaşındayım ve odadan çıkamayacak haldeyken doğru beslenmeyle birkaç ay içerisinde yeniden doğdum. İyileşme süreniz nelere mi bağlı? Öncelikle vücudunuzdaki hasara bağlı. İnflamasyon vücudunuzda ne kadar büyükse, bağırsak bakteri popülasyonundaki dengesizlik ne kadar fazlaysa iyileşme süresi de artar. İkinci faktör ise bana göre yaşınız. Pubmed'teki birçok çalışmaya dayanarak söyleyebilirim ki, genç insanlar çok daha kısa sürede toparlıyor. Üçüncü faktör ise hiçbir kaçamamak yapmamak, tek bir dilim buğday ekmeği, tek bir gram abur cubur, tatlı, pilav vb şeyler dahi tüketmemek. Dördüncü faktör ise genetik fakat sanmayın genetiğiniz kaderiniz. Önceleri tıp insan genetiği değişmez derdi. Fakat bu yanlışlandı. Gayet de değişiyor. Hatta bağırsağımızdaki bakteriler bize gen transferi yapıyor. İşte şekerle, ekmekle, karbonhidratla beslenirseniz orada kötü bakterileri çoğaltırsınız, bunun karşılığı da kötü bakterilerden gelen kötü gen sonuçları olur.


    Benim bu beslenmeme GAPS diyeti diyebilirsiniz, ketojenik diyebilirsiniz yahut atkins, canan karatay diyetleri de diyebilirsiniz. Aralarında pek bir fark yok. Sadece süt ürünleri ve yöresel gıdalar konusunda birbirinden ayrılar. Ama temelde hepsi, atalarımız gibi beslenmeyi öneriyor bize. Avcı-toplayıcı ilkel insanlar gibi beslenmemizi öğütlüyorlar. Endüstriyel ürünlerden kesinlikle uzak durmayı söylüyorlar. Benim beslenmem GAPS'a daha yakın çünkü süt ve süt ürünleri de tüketmiyorum. İlkel insan annesinden aldığı süt dışında hayatı boyunca süt tüketmemiştir. Süt insanlar için en baş sıradaki alerjik maddelerden biridir. Fakat onu fermente ederek gayet yararlı hale getiriyoruz, yoğurt, tereyağı, peynir gibi. Ben bunlara döneceğim elbet. Ama birkaç ay sonra. Benim önerim, bunları da çıkarın siz de benim gibi.


    Ben Mart ayından itibaren beslenmemi değiştirmiştim. Fakat ilk zamanlar çok bilinçli olmadığım için zaman zaman beslenmemi bozuyordum, hatta cips kola gibi zararlı ürünler dahi tüketiyordum. Kısmi iyileşmeler oluyordu. Fakat bunları tükettiğim zaman semptomlar misliyle geliyordu. Haziran ayından sonra karar verdim, %100 sağlıklı beslenmeye. Böylelikle iyileşmelerim arttı. Fakat zamanla düzeldim, öyle 1-2 haftada bütün semptomların gittiği bir süreç olmadı bu. Azar azar gitti semptomplar bugün 11 Kasım 2017, hiçbir sağlık sorunu yaşamıyorum, boğazımda tek bir gıcık hissi dahi yok. Migrenin, baş ağrısının nasıl bir his olduğunu dahi unuttum. Öksürük yok, hapşırık yok. Burnum tıkalı değil, geceleri bebek gibi uyuyorum neredeyse :)


    Ben tek yaşıyorum. Günde 2 öğün besleniyorum. Sabah 3-4 adet serbest gezen tavuk yumurtası , zeytin, badem-ceviz-fındık, mevsimsel yeşillikler ve turp, havuç gibi renkli şeyler tüketiyorum. Sabah kahvaltımı yapıyorum, zaten karbonhidrat tüketmediğim için kan şekeriyle oynamamış oluyorum ve 8 saat filan acıkmıyorum. Akşam 6 gibi de sebzeli et-kıyma yemeği yahut balık (haftada 1 defa kesin) ya da baklagil filan yiyorum. Ertesi gün yiyecek kadar da yapıyorum, böylelikle her gün yemek yapma derdinden kurtulmuş oluyorum :) 2 günde 1 yemek yapıyorum yani. 1-1.5 saatimi alıyor en fazla. Tavuk etini kesinlikle tüketmiyorum. Geçenlerde haberlerde de çıktı, Rusya bizim gönderdiğimiz tavuk etini geri gönderdi diye, ağır miktarda antibiyotik taşıdığı için :https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201711031030865049-rus-denetim-ajans-turkiye-tavuk-izin-vermedi/


    Arkadaşlar caymayın, iradeli olun ve deneyin. 1 haftada ya da 1 ayda tamamıyla düzelecek bir şey değil bu. Ama inanın zamanla düzeleceksiniz, eğer %100 bir şekilde dediklerime uyarsanız inanın iyileşirsiniz. Sağlıklı yaşamayı seçin. Yoksa ileride bu semptomlarla da kalmaz, emin olun bundan.


    Acı çekmek ya da çekmemek, sizin elinizde. Benim ricam, lütfen en az 1 yıl deneyin bunu. Düzelmezse 1 yılın sonunda dönersin eski beslenmene, açık net söylüyorum. Ben 3-4 ayda mükemmel bir şekilde toparladım. Sizde de 1 yıla gerek kalmayacak, çünkü genç insanlarsınız, vücudunuz toparlar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi franklyy -- 11 Kasım 2017; 23:41:49 >




  • franklyy F kullanıcısına yanıt
    Tekrar tesekkurler, ben de diyeti tekrar denemeye niyetliyim. Uygulayip basarili olan birininden haberdar olmak cesaret verici oluyor.
    Eger diyeti uygulayabilirsem ilerde bu baslik altina mutlaka gelip sonuclarini yazarim.
  • franklyy F kullanıcısına yanıt
    Hocam ilgili metin ve yazıları linklerini paylaşabilir misiniz ?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ellekem

    Hocam ilgili metin ve yazıları linklerini paylaşabilir misiniz ?

    Geçirgen bağırsak (leaky gut) ile ilgili önerebileceğim yazılar ve çalışmalar.

    https://draxe.com/7-signs-symptoms-you-have-leaky-gut/

    Bu kaynak bir doktorun sitesi ve referanslar tamamen bilimsel çalışmalara ve makalelere dayanıyor. Pubmed'te yayınlanmış çalışmalardan kaynakça örerek açıklıyor. Burada alerji ve astım gibi vakaların kökeninde yer alan leaky gut durumuna dikkat çekiliyor ve doğru beslenmeyle nasıl düzeltebileceğini yine çalışmalara dayanarak belirtiyor.

    https://draxe.com/4-steps-to-heal-leaky-gut-and-autoimmune-disease/

    Bir çalışma. Bağırsak geçirgenliğinden dolayı bakterilerin ürettiği Lipopolisakkarit ( LPS) gibi zararlı maddelerin kana karışmasından kaynaklı bağışıklık sistemimizin uyarılması ve benim bahsettiğim beslenme ve anti oksidan takviyelerle hastalarda iyileşme.

    www.ncbi.nlm.nih.gov
    Normalization of the increased translocation of endotoxin from gram negative enterobacteria (leaky gut) is accompanied by a remission of chronic fa... - PubMed - NCBI
    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/18063928


    yine 41 kronik yorgunluk hasta üzerinde anti inflamasyon diyeti ve anti oksidan takviyelerle düzelmeler.

    www.ncbi.nlm.nih.gov
    Normalization of leaky gut in chronic fatigue syndrome (CFS) is accompanied by a clinical improvement: effects of age, duration of illness and the ... - PubMed - NCBI
    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/19112401


    Alerjinin nedeni olarak geçirgen bağırsak sorunu

    http://drflannery.com/got-allergies-fix-your-gut/


    Böyle birçok çalışma var. Eğer ciddi anlamda okumak ve araştırmak istiyorsanız, sizi pubmed'e yönlendireceğim. Pubmed, doktorların, tıp dünyasının kütüphanesidir. Tüm çalışmalar neredeyse burada yayınlanır, atıyorum 500 kişi üzerinde Omega 3 takviyesi kullanılır, 10 bin kişiye bir beslenme programı uygulanır ve sonuçlar gözlemlenir, hastaların semptomları ile kan değerleri arasındaki bağlantılar bulunmaya çalışılır filan.

    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/

    Buraya giriyorsunuz ve üst tarafta search'ten, merak ettiğiniz konuyu yazıyorsunuz. Örneğin allergy yazdığınızda bu konu ile ilgili yapılmış binlerce çalışma çıkıyor. En başta en güncel çalışmalardan başlayarak. Yanına farklı bir şey de yazarsanız search'ınızı daraltmış olursunuz. Örneğin inflammation and allergy relationship gibi. Yahut vitamin D and allergy gibi.

    Fakat bunlara zamanınız yoksa, Dr. Axe gibi doktorların sitelerinde derlenmiş toplanmış yazıları okuyabilirsiniz.

    Örneğin Omega 3 denilen yağ asidi, anti inflamasyon etkiye sahiptir. Ayçiçek yağı ise omega 6 yağ asitlerini içerir ve infamasyona neden olur. Omega 6 yağ asidi PGE2 denilen zararlı prostaglandinleri tetikleyip inflamasyona neden oluyorken; omega 3 yağ asidi ise PGE1 ve PGE3 denilen anti inflamasyon etkiye sahip prostaglandinlerin oluşmasına imkan sağlar. Dolayısıyla omega 3 ile ilgili tonlarca çalışma vardır. Bu çalışmaları derleyip toplayan bir sitenin linkini vereyim mesela.

    Healthline
    17 Science-Based Benefits of Omega-3 Fatty Acids
    https://www.healthline.com/nutrition/17-health-benefits-of-omega-3#section4


    Omega 3'ün anti inflamasyon etkisinin, kalp hastalılarından alerjiye, kanserden göz sağlığına, vücut ağrılarından beyin sağlığına kadar geniş yelpazedeki olumlu etkisini görüyorsunuz, tamamen bilimsel çalışmalar referans alınarak.

    Bundan dolayı inflamasyon yapan gıdalardan kesinlikle uzak kalmalısınız diyorum. Tahıllar, şekerler, unlu gıdalar, enndüstriyel ürünler bunun bizzat sorumlusudur.

    Örneğin alerji ve astım sorunu yaşayan insanlara, çocuklara D vitamini verilmiş. Ve inanılmaz iyileşmeler olmuş. Bunlarla ilgili pubmed'te yayınlanmış birkaç çalışma mesela.

    www.ncbi.nlm.nih.gov
    The Role of Vitamin D in Allergic Diseases in Children. - PubMed - NCBI
    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/27741157

    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4086903/
    https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5080508/

    D vitamini ile alerjisinden kurtuluyor insanlar yavaş yavaş. Ancak bilinçlenen, sorgulayan insanlar bunlardan kurtuluyor.

    Verywell Health
    A Vitamin D Deficiency Can Make Your Allergies Worse
    https://www.verywell.com/vitamin-d-deficiency-causes-asthma-and-allergies-83031



    Araştırmak, sorgulamak size kalıyor artık. Ben size önemli ipuçlarını verdim. Beslenme ve takviyeleri de önerdim. Hepsini bilimsel kaynaklara dayanarak yazdım. Kendimde olan iyileşmeden ve dahası böyle beslenme ve takviyelerle inanılmaz hastalıklardan kurtulan insanlardan yola çıkarak yazdım.

    Kötü beslenmeden kaynaklı mantar gibi türeyen hastalıklardan biri olan multiple skleroz denilen beyin hastalığına yakalanan, kemoterapi görüp daha da kötü olan, tekerlekli sandalyeye mahkum olan bir doktorun TEDX konuşmasını izlemenizi istiyorum son olarak. Türkçe altyazısı da var.

    https://www.youtube.com/watch?v=KLjgBLwH3Wc




  • franklyy F kullanıcısına yanıt
    böyle detaylı bir şekilde anlatarak ne kadar güzel bir şey yapmışsınız. benim de alerjim ve başka otoimmün rahatsızlıklarım var. ben de çok araştırdım, bu bilgilere sahibim ama deneyen birinin anlatıp örnek olması başka. bu konulara yabancı olan ya da önyargılı yaklaşanlar için de çok güzel bir özet olmuş. azminizi tebrik ediyorum. siz süt ürünlerini eklediniz mi tekrar, onun sonuçlarını da paylaşın lütfen zamanı geldiğinde. bir de probiyotik takviye aldınız mı onu merak ettim.
  • Merhabalar.

    2 hafta önce deneme amaçlı olarak peynir, ev yoğurdu tüketmeye başladım. Ve brain fog denilen, beyin sersemlemesi, konstantre olamama, andan uzaklaşma gibi semptomlar baş göstermeye başladı ve hemen bıraktın. Bırakmasaydım belki üst solunum yolları şikayetlerim ( geniz akıntısı, öksürük, burun tıkanıklığı) de geri dönebilirdi. Riske atmadım ve hemen bıraktım.

    Ben şu an Paleo (Taş devri) uyguluyorum. Bırakın sağlık sorunları yaşamayı, hayatımın altın çağını yaşıyorum adeta. Enerjim harika, yemeklerden sonra gelen uyku hissi yok oldu, gün boyu kitap okuyabilecek, beyin aktivitesi yapabilecek haldeyim. Eskiden beynim sersem gibiydi, konsantre sorunları yaşardım. Andan ve mekandan uzaklaşırdım. Anladım ki tüm bunların sorumlusu tükettiğim o gıdalarda.

    Benim için her şey daha berraklaştı. Ben insanoğlunun yerleşik hayata geçmesinden sonra hayatına dahil ettiği tahılların, şeker endüstrisinin ürettiği şeylerin, katkı ve koruyucu içeren ürünlerin, süt ve süt ürünlerinin, yüksek şeker içerecek düzeye getirilmiş meyvelerin, baklagillerin benim için zehir olduğunu farkettim. Yalnız benim için değil, günümüzde kronik hastalıklara yakalanmış birçok insanın bunlara yakalanma nedeni yüksek oranda besinler. Elbette çevresel toksinler, kimyasallar, genetik faktörler de işin içinde fakat en tepedeki sebep bu.


    Beslenmemde tüm sebzeler, kırmızı et ve sakatat, serbest dolaşan tavuk yumurtası, balık, zeytin, soğuk sıkım sızma zeytinyağı, yeşillikler, kök sebzeler, organik hindistan cevizi yağı var. Yemeklerimi soğan ve sarımasklı yapıyorum, soğan ve sarımsak probiyotikleri besleyen gıdaların başında geliyor. Kahvaltımda mutlaka 3 ya da 4 adet kayısı kıvamında haşladığım yumurta, 15-20 zeytin, yanında koca bir tabakta maydonoz, roka, turp, dere otu, kırmızı lahana, kuzukulağı, tere gibi yeşillikler ve sebzeler oluyor, hepsinden mutlaka her gün yiyorum. bunlar da çok önemli. Kahvaltıdan sonra takviyeleri yarım çay bardağı soğuk sıkım zeytinyağı ile alıyorum. Zeytinyağını ve yeşillikleri ihmal etmeyin.

    Dediğim gibi tahıllar ve şekerlerin yanı sıra, süt ve süt ürünlerini, baklagilleri ve kuruyemişleri tüketmiyorum.

    Bunların dışında düzenli olarak kemik suyu tüketiyorum, bu gerçekten çok önemli. Kemik suyu ya da paça çorbası kolajen yapıları içerir ve alerjik reaksiyonlara yol açan bağırsak geçirgenliğini iyileştirir. İnsanlar grip olduğunda paça çorbası içerler ve kendilerine gelirler, iyileştirler, çünkü kolajen yapı sayesinde o bağ dokuyu da iyileştirerek bağırsağın duvarını sağlamlaştırırlar. Kasaptan aldığım ilikli dana kemiğini önce kaynatıp, kaynadıktan sonra altını kısarak, adeta mum ışığında 12-15 saat filan ocakta tutuyorum ve o yararlı kolajen yapı suya geçiyor. 2 günde 1 bardak içiyorum. Dışarıdan paça çorbası içmeyin, unlu yapıyorlar.

    Kullandığım takviyelere aynen devam ediyorum. Yalnızca bir değişiklik yaptım. D vitaminini günlük 10 damla alırdım, yani 10 bin ünite. Bunun beni çok susattığını, dudağımı kuruttuğunu farkettim. Bıraktığımda dudak kuruluğu gitmişti. Ondan dolayı D vitaminini günde 3 damla filan kullanıyorum. 2013 yılında bu konuya bir mesaj yazmışım, şöyle ki

    "franklyy
    11 Ekim 2013 06:47:08 DahaAlıntıCevap
    Bahar ve yaz rahatlığı bitti. Geldi yine tipini .... Tıkalı burun, genizde birikmiş mukus, dolu sinüsler, baş ağrısı, boğazda yanma hissi.. İşkence kaldığı yerden devam ediyor.."

    Belki de yazın iyi olmamızda bizim gün ışığına maruz kalmamız ve bu yolla D vitamini üretmemiz etkili olmuş olabilir. D vitamini gerçekten çok önemli. 3000 bin ünite gayet güvenli bir dozaj, bunu denemekten kesinlikle çekinmeyin.

    11 Ekim 2013'te yazdığım şikayetlerden tamamıyla kurtulduğumu tekrar belirtiyorum. Sizin de kurtulmak elinizde, inanın.


    Hepinize şifa diliyorum. Hiçbir şey sağlığınızdan önemli değil, ağız tadınız, zevkiniz filan hikaye. İradeli olun ve bunu yapın. Zaten aramıyorsunuz ve canınınız çekmiyor o besinleri. Bundan emin olabilirsiniz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi franklyy -- 20 Aralık 2017; 14:19:2 >




  • oguz3659 O kullanıcısına yanıt
    Naptınız hocam diyeti uyguladıniz mi ? Uyguladıysaniz İşe yaradı mı neler söylersiniz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • franklyy F kullanıcısına yanıt
    sizinki kadar yapmadım bende ama vaktinde uyuyup uyanmaya başladığımda ve kahvaltı yapmaya başladığımda nedense artık tek başıma bile mutlu olabildiğimi hissediyorum ve mutluyum gerçektende önceden arkadaşlarımla oyun oynamadığım zaman salya sümük ağlamaya başlardım benle oyun oynamak istemiyorlarmı diye ne zaman bu tarz bir düzene soktum hayatımı ne onlara ihtiyacim kaldı nede başka birine asosyel olmanın getirdiği alışkanlıklardan dolayı sizin gibi tam düzene sokamıyorum hayatı zamanla hallederim diye düşünüyorum ve nedense son 4 5 aydır kendime olan güvenim artmaya başladı

    onun dışında hocam ben yumurta yiyemiyorum malesef yerine başka bir şey yenilebilir mi yani kusacak gibi oluyorum ve kırmızı et dediniz ben hayatta böbrek kalp felan yiyemem malesef aşırı tiksiniyorum yumurta ve saydığınız bu kırmızı et türlerinden
  • ellekem kullanıcısına yanıt
    1.5 - 2 aydir uyguluyorum. Sifir tahil, patetes pirinc yok, sut urunlerini yakin zamanda tamamen biraktim (evde yogurt yapiyordum, biraktim).
    Simdilik cok buyuk degisiklik olmadi, emin olmamakla birlikte burun ve geniz akintilarim bir miktar azaldi sanirim ama burun tikanikliklarim pek azalmadi, gece yatarken hala tikaniklik derdinden muzdaribim. Yan etki olarak 8 kilo kadar verdim, hic niyetim yokken :) Kilo vermeye calisan hanimlarin diyetlerinden daha zor bir diyet ama hic ac kalmadiginiz bir diyet. Sadece tadi guzel bircok seyi yiyemiyorsunuz o kadar. Aslinda kilo vermek baya kolay yani, keske amac o olsa :)
    En azindan 2-3 ay daha devam edip etkileri gozlemlemeyi ve ona gore sonrasina karar vermeyi dusunuyorum.
  • franklyy F kullanıcısına yanıt
    Neden baklagil ve kuruyemisleri de biraktiniz? Ben mercimek ve fasulye tuketmeye devam ediyorum. Ozellikle kuruyemisleri (findik, badem) epey cok tuketiyorum. Bunlarla ilgili yeni problem mi tespit ettiniz?
  • franklyy F kullanıcısına yanıt
    Hocam yazdıklarınızın çok önemli olduğunu düşünüyorum ve bunun için bi konu açmanız daha yararlı olur, tabi açmadıysanız

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: oguz3659

    1.5 - 2 aydir uyguluyorum. Sifir tahil, patetes pirinc yok, sut urunlerini yakin zamanda tamamen biraktim (evde yogurt yapiyordum, biraktim).
    Simdilik cok buyuk degisiklik olmadi, emin olmamakla birlikte burun ve geniz akintilarim bir miktar azaldi sanirim ama burun tikanikliklarim pek azalmadi, gece yatarken hala tikaniklik derdinden muzdaribim. Yan etki olarak 8 kilo kadar verdim, hic niyetim yokken :) Kilo vermeye calisan hanimlarin diyetlerinden daha zor bir diyet ama hic ac kalmadiginiz bir diyet. Sadece tadi guzel bircok seyi yiyemiyorsunuz o kadar. Aslinda kilo vermek baya kolay yani, keske amac o olsa :)
    En azindan 2-3 ay daha devam edip etkileri gozlemlemeyi ve ona gore sonrasina karar vermeyi dusunuyorum.




    Semptomlarda bir nebze dahi azalma olduysa bayağı bir sevinmelisiniz. Çünkü sorunun buradan kaynaklandığını görmüş oluyorsunuz. Sorunun kökeni eğer buysa (emin olmadığınızı söylediğiniz için eğer dedim), zamanla %100 iyileşeceksiniz.

    Ben de 1-2 ayda tamamen iyileşmedim. Ama semptomlar zaman geçtikçe azaldı. Ama lineer bir azalma değildi bu, zaman zaman duraksama dönemleri, zaman zaman hafif artışlar ama ortalama baz alındığında semptomların zamanla azaldığı bir süreç yaşadım. 6. ayda ise tamamen kurtuldum. Tabi bu beslenmenin yanında kemik suyu tükettim, ve omega 3, d vitamini, ubiqional, alpha lipoic acid gibi takviyeler de aldım, alıyorum.

    Baklagiller bende aşırı bir reaksiyon yaratmıyor. Fakat beynimi biraz sersemleştiriyordu. Yani şöyle söyleyeyim. Arkadaşınızla buluştunuz bir kafeye gittiniz. O size bir şeyler anlatıyor. Onu dinlerken bir anda bir şey olur, onun sesi size gelir ama bunu beyninize iletemezsiniz adeta. Farklı birşeye kapılırsınız, andan uzaklaşırsınız durduk yere. Ben bunu önceki hayatımda hep yaşıyordum. Bu duruma brain fog deniyor. Bu beslenmede ise baklagilleri tükettiğim günler bunun olduğunu farkettim. Ve bıraktım. Aslında taş devri beslenemsinde zaten baklagil yoktur. Baklagilde insanoğlunun hayatına yeni girmiş bir besindir ve içerdiği lektin sorunlar yaratmaktadır. Hem kendi deneyimim hem de referans olarak ilkel insan beslenmesini rehber edindiğim için ( mümkün olabildiğince tabi :) ) baklagilleri hayatımdan tamamen çıkardım.


    Kuruyemişler o kadar sabıkalı değil, fakat kuruyemiş konusunda kendimi kontrol edemediğim için bıraktım. Yedikçe yiyesim geliyordu ve dozajı epey bi aşıyordum. Belirgin bir semptom yaşamadım fakat bende acıkma hissi yaratıp sürekli kendini yedirdiği için tamamen bıraktım.


    Alerji, geniz akıntısı gibi problemler bir otoimmün hastalığa işaret etmektedir. Otoimmün hastalıklardan kurtulmak için yalnızca tahılları, şekerleri, meyveleri değil; aynı zamanda süt ve süt ürünlerini, baklagilleri de çıkarmak gerekiyor.


    Bunun yanı sıra D vitamini değerinizin mutlaka 80-100 ng/mL arasında olması gerekiyor. Otoimmün hastalar için bu şarttır, d vitamininin otoimmün hastalıklarda etkisi olduğuna dair yüzlerce çalışma var ve yeni çalışmalar da yapılıyor. Bizzat benim de iyileşme sürecimi hızlandırdı. Hastaneden ölçtürün, eğer düşükse mutlaka 80-100 ng/mL arasında tutacak şekilde takviye alın. B12 vitaminin yine 800-1000 pg/mL arasında olması gerekiyor. Omega 3, ubiqional ve alpha lipoic acidin anti oksidan özelliklerinden yararlanmak gerekiyor.


    Ve beslenmede sabırlı olun lütfen. 4.5 ay daha devam edin, sizle tekrardan konuşalım. 6 aya tamamlayalım yani. Bu arada süt ve süt ürünlerini, baklagilleri de çıkartın. Kuruyemişi de sınırlı tüketin. Beslenmeniz, tüm sebzeler, balık, kırmızı et, sakatat, yumurta, soğuk sıkım sızma zeytinyağı, yeşillikler, soğan-sarımsak gibi şeylere dayanmalı. 4.5 ay daha bunu yapın, tekrardan konuşalım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi franklyy -- 25 Aralık 2017; 22:55:18 >




  • 
Sayfa: önceki 3738394041
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.