Şimdi Ara

DH 1. CSB Championship HALK OYLAMASI

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
59
Cevap
17
Favori
4.583
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki

DH 1. CSB Championship HALK OYLAMASI


(En Son Oy Tarihi: 7.7.2017)
Giriş
Mesaj
  • DH 1. CSB Championship #CSB
    Linkte gördüğünüz yarışma 34 yazar alımıyla tamamlandı. Elimize yanlış saymadıysam 9 CSB geldi. Katılımın az olması nedeniyle eleme yapmadan direkt olarak halk oylamasına sunuyorum. Fazla uzatmak istemiyorum. Oylama 07.12.2012 Saat: 20:00 de sona erecektir.

    Burdan okuyup değerlendirebilirsiniz:

    Açılın Ben Doktorum

    ismim ahmet. namı diğer einstein ahmet. atom fiziği bölümünü dereceyle bitirmiştim. evde sürekli deneyler yapıyordum. atomları çarpıştırıyordum. tanrı parçacığını arıyordum. babam eve para getir lan eşşek kadar oldun başlarım atomuna ha diyordu...6 ay iş aradım fakat bulamadım.
    . nereye gittysem tamam biz sizi ararız deyip kapıyı yüzüme kapıyorlardı. sonunda sevdiğim kız ayten de terk etmişti beni.bunalımdaydım. kendimi işe yaramaz bir sıçan gibi hissediyordum. o meyhane senin bu meyhane benim içip s.çıyordum. param bittikçe evde çamaşır makinesi lcd tv ne varsa hepsini satıyordum. artık satacak bişey de kalmamıştı.
    üniversitede geçen yıllarıma lanet ediyordum. artık ne iş olsa yapardım. iş kur a başvurmuştum fakat ne arayan ne soran vardı. artık canıma tak etmişti.hırsız olacaktım bu gidişle. tam o sırada esrarengiz biriyle tanıştım. uzun siyah pardesulü gözlüklü matrix den fırlamış gibiydi. bana onlara katılmamı kolay yoldan çok para kazanabileceğimi söyledi.
    ne iş yapacağımı sordum. sen seçilmiş kişisin adam vuracaksın dedi. ve elime dsr-5 model uzun namlulu bir tüfek verdi.
    ama ben ahmet karıncayı bile incitemezdim. cebinden kalınca bir balya çıkardı. o kadar parayı ilk defa yanyana görmüştüm al bunu paranın yüzü sıcaktır dedi.
    elime bir fotoğraf ve bir adres
    tutuşturdu. beynimde şimşekler çakıyordu atom mühendisi ahmet katil olabilirmiydi .bir cana kıyabilirmiydi. düşünmek için biraz süre istedim ve kararımı verdim. bu sefil haytan kurtulmak için belkide tek şansım buydu. atomu parçalamak karın doyurmuyordu.artık masum insanları yuvaları parçalayacaktım. ilk iş için yola koyuldum. hedefi elimle koymuş gibi buldum. hedef bir iş adamıydı. oldukça yaşlıydı.pusmuştum.
    namluyu tam beynine doğrulttum . ya tetiği çekecek yeni bir sayfa açacaktım yada eski sefil yaşantıma ezik ahmete geri dönecektim. salavat getirdim ve bir el sıktım beyninin pekmezini akıttım yaşlı adamın..
    kavasaki motoruma atladım gazladım ve hemen ordan uzaklaştım. bir sonraki işim bir fahişeydi.sefil hayatına son verecektim.o boyalı kafasına tek el sıktım ve paramparça ettim fahişe bedenini. kendimi kabul ettirince daha büyük işler gelmeye başladı. iş adamları,siyasetçiler vardı ölüm listemde. sanki bu iş için yaratılmıştım. tereyağından kıl çeker gibi öldürüyordum kurbanları.
    ışık hızıyla yükseliyordum. paraya para karıya karı demiyordum.patron sana son bir iş vereceğim ondan sonra çalışmana gerek kalmayacak dedi.yalnız bu seferki iş çok büyüktü.hedef amerikan başkanıydı. amerikalıları hiç sevmezdim.hiç düşünmeden kabul ettim .cumhurbaşkanını ziyaret için türkiyeye gelecekti. siyah jeymz bond tipi bir çanta uzattı aç dedi. içinde 10 milyon dolar var dedi .bu para ile yeni bir hayat kurabilirdim. kabul ettim bu son işim olacaktı. tam 1 hafta gözüme uyku girmedi gelecekle ilgili planlar yaptım. sonunda o gün gelip çatmıştı.
    başkanın konvoyu akşam 21.00 sularında güliz sokaktan geçecekti. sokağı gören eski köhne bir bina vardı. orda pusuya yattım. gitar kılıfında taşıdığım dsr-50 yi çıkardım.ve beklemeye başladım. ilk defa ellerim titriyordu
    tarihe geçebilirdim. önde koruma araçları belirdi. fazlacaydı. ve o tarihi an gelmişti. başkanın zırlı makam aracı görüş alanıma girmişti. gözlerim kartal gibi keskindi. fakat ellerim hala titriyordu. mesafe çok uzakdı.yaklaşık yarım km kadardı.
    tek el şansım vardı .başarısız olursam korumaları beni keklik gibi avlardı. neyse bu ihtimali kafamdan attım. konsantre oldum. fakat arabanın camları aynalıydı içerisi tam seçilmiyordu.sanırım bu sefer başaramayacaktım. tam o sırada bir mucize oldu.bir mendilci çocuk arabanın önünü kesti.,
    cam açıldı başkan kabak gibi karşımdaydı.işini bitirmem an meselesiydi. çocuk görüş açımı kapatıyordu. kene gibi yapışmıştı arabaya. tekrar nişan aldım
    odaklandım tetiğe basmak üzereydim ki mendilci çocuk beni fark etti ve körpe bedenini başkana siper etti. işte o an ben napıyorum dedim. kalite tesadüf değildi bir mendilci
    çocuk kadar cesaretim yoktu. o an beynim de şimşekler çaktı. en yakın karakola gittim ve adalete teslim oldum.8 sene yattım sonra genel af çıktı.özgürdüm
    8 sene boyunca düşünmek için çok fazla vaktim olmuştu. atom fiziğinede tetikçiliğede lanet olsun dedim . kıyıda köşede kirli geçmişimden kazandığım 3-5 bişey vardı.
    birazda kredi çektim ve bir cafe açtım kendime.sonra evlendim çoluğa çocuğa karıştım. şimdi nerde bir mendilci çocuk görsem duygulanır gözlerim dolar




    NeroEM9

    Cehennemden çıkan çılgın türk.
    Bu gün, her yıl olduğu gibi karanlık okulumun aydınlık kapıları açılıyor. Hiç bir zaman sevmedim okulumu, gerçi kim severdi ki ? Özel okulda okuyorum, kimsenin istemediği kadar param var ama 1 yıldır giydiğim, 20 liralık ayakkabıyla yolumda ilerliyorum. Kulağımda kulaklık, yürüyorum kaldırım taşlarını sayaraktan... Yine geldim 30 kişilik sınıfıma, kapının üstünde ki 12-A yazısını görüp irkilerek. Kulaklığımı çıkardım, girdim içeri, kimsenin yüzüne bakmadan. Kimileri aralarında konuşmaya başladılar "Şiş, Lokman geldi!" diye... Kulağıma geliyordu cızırtılı sesler, istemsizce. Tek boş sıra olan en ön sıraya oturdum, yanımda kimse yoktu. Hiçte olmamıştı zaten. Kafamı koydum sıranın üstüne, uyudum, bana seslenen cafer hocanın sesini duyana kadar. Benim dışımda 4 kişiyi daha göstererek "5iniz öğlen benim odama geliceksiniz!" diye ciddi bir ses tonuyla bize bağırdı... Gittikten sonra öğlene kadar kestirdim. Rüyamda o'nu gördüm. Güneşin o'nun bembeyaz tenine temasıyla ay gibi parlıyordu. Simsiyah saçları, kahverengi gözleri... O'ydu işte. Üstünde bembeyaz bir giysi vardı. Tıpkı kendisi gibi parlıyordu. Özlemişim onu... Çok geçmeden zil sesiyle uyandım. Kolumdaki siyah saate baktım, 12yi gösteriyordu. Saatimin camından saçımdaki dağınıklığı görebiliyordum. Yavaşça sıramdan kalktım, koridora doğru yöneldim. Koridora çıktığımda herkes bana bakıyormuş gibi hissettim... Ama umrumda değildi ne hissedip hissetmediğim. Hocanın odasına kapıyı çalaraktan girdim. İçeri girdiğimde herkes bana bakıyordu, sadece hissetmiyorum bu sefer, biliyordum da. Herkes sırayla sandalyelerinde oturuyordu. Gözü yaşlı Esra'nın yanında biri daha gözüme çarpmıştı... O burdaydı, irem. Yıllardır her gece, her dakika aklımı kurcalayan kız bana bakıyordu. Anlık şokumdan sonra bakışlarımı hocaya doğru yönelttim. Hoca çırılçıplak ve kanın içinde masanın üzerine yatırılmıştı. İkinci şokumu da yaşadıktan sonra double hadiktir çektim içimden. Ardından zafer'e baktım, "Noluyo lan?" edasında. Zafer bir hışımla bana balgam fırlattı. Havada 360 derece dönen balgam alnımın ortasına "zamatak" diye yapıştı. Pörtleyen gözlerim zafere doğru adeta alev almış şekilde bakıyordu. "Ağzını burnunu kırarım lan senin *** herif" diye bağırdım. Zafer bana karşı çıkarak "Sen öldürdün olom hepimiz biliyok işte. İlk önce tecavüz ettin sonra bayılttın sonra bida tecavüz ettin!" diye bağırdı. Ben ise boş durur muyum hemen yapıştırdım cevabı "**** git lan!"... Karşımda 4 kişinin olmasından kaynaklı olsa gerek ki dilara da olaya atladı birden. Sanki beni bekliyormuş suçlamak için "Sana o kadar yavşadım bir kere bile kalkmadı, gaysin işte sen öldürdün, şahitlerim var!"... Oracıkta kalbim yavaşlamaya başladı, gerçekler açığa çıkıyordu. Yıllardır içimde sakladığım gerçekler. İçerde özütmek üzereyken çıkmaya başladılar. O kadar acı olmalılar ki acıtıyorlardı çıkarken. Acı iliklerime kadar işlemişti... Kalbim duruyordu... Film şeridi geçmek üzereydi o derece. O an son sözlerimi vurdum dışarıya! "Evet ben gayim! Ve bunla gurur duyuyorum! 250 gramlık et parçası için ***ümü yırtmıyorum ! Sadece ve sadece gerçek sevgi için yırtıyorum ! Oldu mu lan ?! Memnun musunuz ?!" Sonra 2. balgam darbesi geldi. Fakat bu sefer o kadar hızlı geldi ki 90 derece dahi dönmeden alnıma ulaşmıştı. Tükrük sesi gelmeden alnımı delip arkamdan çıkan balgam hayatımı sonlandırmıştı. Evet, ölmüştüm... Cehennemden yazıyom şuan tüm pornstarlar burda kanks.




    f_the_answer

    90 yılının sıcak bir ağustosunda dünyaya gelen ben tabikide doğam gereği sıcak ülkelere sempatim ve ilgim olacaktı.Ve benim hayallerimi süsleyen şehir "Melekler Şehri" olarak adlandırılan Los Angeles'di.Ve bunu başarmak için başımdan geçen olayları bugün burada bütün DH ailesiyle paylaşacağım.

    Her şey babamın beni istemediğim o lanet liseye göndermesiyle başladı.13 Yaşında RAP battle larında kapışan ben, haftalığını ota yatırıp kafayı bulan ben, Snoop Dogg'un kliplerinden fırlamışcasına iri göğüslü büyük kalçalı kadınlarla üçlü bile yapan ben...evet lanet olasıca ben dostlarım.

    Lanet olasica ben gördüğü her kezbanı hayal gücünde soyup becerip tekrar giydiren abazalarla dolu bir meslek lisesine "adam olmaz" yaftasıyla gönderilmiş,elimden turntable'm dahil bütün 2Pac CD lerime PC me yani benim yaşam gücüm olan RAP e olan bütün bağlantılarım kesilmiş, haftalığım bırak ot almayı, karnımı doyurmaya zor yetmeye başlamıştı.Buda yetmezmiş gibi bütün o taş hatunlar beni resmen kıçıma tekmeyi basıp EMSİ MARDİNLİ SERSERİ'ye tercih etmişler, hatta EMSİ YAKIŞIKLI bile RAP piyasasında benden daha fazla saygı duymaya başlamıştı.Fuat ondan albüm için para istediğimde bana "Yo baba benimde kazandığım para sadece karnımı doyurmaya yetiyor diyerek ironik bir cevapla beynime tecavüz etmiş, sana verebileceğim param 1 lira kanka diyerek ben resmen bu piyasadan silmişti.

    Sagopa'dan para istediğimde parasının olmadığını söyleyip beni adamlarına dövdürmüş, hayatımın resmen içine edilmişti.Sansar Salvo adıyla bilinen Ekincan kardeşimizin kazandığı para zaten sadece kendine yettiği için geriye tek bir adam kalmıştı...Mamını mamını maykrıfon şovvvvv

    Evet son çare olarak gittiğim Ceza bana abiliğini gösterip benim ailemden kopup Amerika'ya yerleşmem ve iş bulana kadar beni idare edecek kadar gerekli olan 10.000 doları vermişti.Ben bu gazla LA yollarına doğru yola çıkarken THY nin bilmem kaç sefer sayılı yolcusu olarak çağırılmayı bekliyordum.LA uçağına bindiğimde Ekonomi sınıfında oturduğumdan ne Kobe Bryant'a hizmet eden şebek aşçı çıktı karşımda nede Uçağın içinde şut çeken bir Rooney'e karşılaştım.Yolda "lan bizim ev gözüküyor mudur acaba" gerzekliğini istemsizce yapsam ve yan tarafımdaki adam bana resmen liseli ergen muamelesi yapsa da yolculuğum son bulduğu için mutluydum.

    LA e geldiğimde hayatın bana oynayacağı oyunlardan bir haber mutluydum.Tabiki sadece bir süreliğineydi bu ve her güzel şey gibi bir sonu vardı.


    LA e indiğimden sonra ilk bir hafta yerleşip iş aramayla geçti.Zaten bütün param uçak vize pasaport işlemlerine gittiği için kısıtlı bütcem vardı ve kısa sürede iş bulmalıydım.Buldumda Mc Donald's da tuvalet temizleyicisi oldum.Sabah 8 akşam 5 mesai saatlerinde çalışıp bütün gün milletin bokunu temizlemek yetmezmiş gibi birde adımızı kötüye çıkartan vatandaşlarım yüzünden ırkçılıklara maruz kalıyordum.Hele California Valisi Arnold Şıvanzerrinegeliler, AB Başmüzakerecimiz Egemen Bağış'ın yaptığı iğrenç esprileri duymuş, bilinç altına bütün Türk'lerin espri yeteneklerinin bu olduğuna kanaat getirmiş ve dalga geçerek beni bütün LA e rezil etmişti.

    Bu kafa yapısıyla gece LA sokaklarında dolaşmaya belki bir rap partisi olur da kafamı dağıtırım diye umutla yürümeye başlamıştım.Hayal ettiğim gibi değildi.Partideki rapci elemanlar BAY MARDİNLİ SERSERİ den beter Freestyle atıyor, kadın emsiler kezbanlıkta Tripkoliğe taş çıkartacak cinstendi.Güzellik açısından afet olsalarda Babalarından gelen maddiyatları yüzünden sarı saçları beyaz dişleri ve iki elin parmaklarını geçmeyecek iqlarıyla hiç çekilmiyorlardı.

    LA Hayallerim hiç beklediğim gibi gitmiyordu.Benim LA hayalim Snoop Pac Eminem gibi olmaktı.Popo Göğüs Uyuşturucu ve pahalı mücheverlerdi.

    Fakat McDonalds'da tuvalet temizliyor saatlik 12 dolar kazanıyordum.Oda yetmezmiş gibi fakir olduğum için müchefer nasıl yazılır onu bile bilmiyordum.Yanlış yazdıysam kusuruma bakmayın yani.

    Artık büyük patlamayı yapmalıyım diyordum kendime.Peki nasıl patlayabilirdim ? nasıl nasıl nasıl...Tabi ya.

    Siz şimdi bilmezsiniz bizim oralarda bir laf vardır Why Not diye.Bende neden olmasın diyerek LA e yapılabilecek bir mesleğe yöneldim.Brazzers'ta bonus saçlarımla Coni Sinse rakip olacaktım.Dediğimi yapıp Bırezzırsın kapısından içeriye adımımı attım.Bonus saçlarım beybi feysim beni diğer adaylardan sıyırıp direk olarak seçilmemi sağladı.

    Aman Allah'ım.Pardon Oh My God.Hayallerim gerçek oluyordu.Hemcinslerimin abazanlıktan kırıldığı günümüz dünyasında ben bu işten para kazanacaktım.İlk filmimi Aleksis Teksas'la ikinci filmimi samanta seyintlle çekildikten sonra para kazanıyor ve kendimce popiler çevrem oluyordu.Bu iş sayesinde bütün abazan LA halkı artık beni ve haliyle küçük beni tanıyor, imzamı istiyordu.İşin ilginç tarafı bu adamların karıları ise para karşılığında ilişki teklif ediyor ben ise zina günah olduğu için bu işe yaklaşmıyordum.

    Bu iş sayesinde Lil Wayne, Eminem gibi rapperlarla , Nikolas Geyç, Jason Statham gibi film yıldızlarıyla tanıştım.Paris Hilton gibi bir moda ikonuyla , Kate Upton gibi bir afetle, Rihanna gibi bir bonbayla tanışma şansım olsa da bunları yatağa atmak Bırezzırs'taki iş arkadaşlarımı yatağa atmak kadar kolay olmadı.

    Bir yerden müzik yapmak istiyor bir yerden şu anki işimi de bırakmak istemiyordum.Bir şeyler yapmalıydım.Tabi ya.Prodüktörlük.

    Bu sayede hem ünlü dostlarımla aramı daha sıkı tutar hem yaptığım işi devam ettirir hemde saygınlığımı arttırırdım.Bende öyle yaptım.

    Size bu satırları LA den yazıyorum dostlarım özetle son yaptığım klibi size göstermek istiyorum.Ben, Lil Wayne, Alexis Texas ve diğer dostlarım...




    Bana_Baba_De!

    AŞKIN İHANETİ
    Gün güzel başlamıştı. Hilmi gerinerek uyanmış, şimdi terliğini süre süre ilerliyordu. Helaya vardığında kümesteki horozun boğaz yırtarcasına bağırmasından çıkan ses ile irkildi.Ama bu gün morali bozulmamalıydı. Kafasını hafifçe sallayıp gözlerini ovuşturdu. Öyle mutluydu ki gördüğü kırık ve paslı ayna karşısında bile tavırlarını bozmadı. Sesini açmak için yumuşak bir öksürükten sonra yine yumuşak bir ses ile “Ahmeeeeet. Bu aynaya ne yaptın yine lan??” diye seslendi. İçeriden sert ama alçak bir ses “Dün gece gomşunun gızı geldi. İki el pes oynadık” dedi. Hilmi yinemi dermişçesine hafifçe kafasını salladı. Yüzünü yıkadı ve mutfağa geçti. Pompaya seri bir şekilde yüklenip bardağını su ile doldurdu. Ağzına doğru götürdü ama içmedi. Bir an düşünür gibi durdu ve suyu kafasına boşalttı. Rahatlamıştı… Sonra buzdolabına doğru yöneldi. Tam kapağı açacakken pencerenin önünde yatan kediyi gördü. Ses çıkartmadan pencereyi yavaşça açtı ve tek hamlede kediyi kapıp içeri aldı. Elinde kedi ile odasına doğru ilerlerken “Ahmeeeet. Ben yatıyom lan” diye bağırdı. Odaya girip kapıyı kilitledi.Önce kediyi yatağa koydu ve pis bir bakışın ardından olaya girdi. Üzerinden bir saat geçmişti. Kedi ve Hilmi 3. postanın ardından yatakta uzanıyorlardı. Kapı vuruldu. Kapının kolu iki kere zorlandıktan sonra bir ses “La hilmiii gediyi gördüng mü?”. Hilmi “Ne kedisi la? Kedi medi görmedim ben” derken pencereyi açıp kediyi dışarı atmıştı. Artık sabrı taşmış olan Ahmet kapının sertçe açılmasıyla irkildi ve bir adım geri çekildi. Beklide Hilmi’nin slip donunun kenarından sallanan kubbeli silindiri görmesi ürkütmüştü onu.
    “İki Dakka rahat vermiyon” derken Hilmi’nin sesi beklediğinden ince çıkmıştı.
    “Gedi çığlığı duydum. Buradan geldi gibi sangi” dedi Ahmet.


    Her ne kadar ter içindeki vücudu ve kıpkırmızı yüzü doğruyu haykırsa da Hilmi yalan söyleyebilirdi. O her zaman söylemişti ve her seferinde de inanmıştı Ahmet. Ama bu sefer söylemek istemiyordu. “Neden sevdiğim hayvan ile olan birlikteliğimi gizliyim ki?” diye düşündü.
    Ama bunu Ahmet’e söyleyemezdi. Kediyi ona evlenen kız kardeşi vermişti. Kocasının istemediğini söyleyip bakması için Ahmet’e bırakmıştı. Yaklaşık üç aydır kedi Ahmet’teydi ve Ahmet’te iki aydır Hilmi ile kalıyordu. Hilmi ile kedinin ilk ilişkileri Ahmet geldikten bir hafta sonra başlamıştı ve Hilmi aralarındaki şeyin aşk olduğunu düşünüyordu.

    Yutkunduktan sonra Hilmi “Lan kediyi her kaybettiğinde baa geliyon. Benim yumuşacık elim var.Senin kuru kedine mi kaldım” dedi. Bunu söylerken her ne kadar kalbi yerinden fırlayacakmış gibi astada bunu belli etmedi. Belki de çok belliydi ama Ahmet anlamamıştı.

    Ahmet gittikten hemen sonra Hilmi cama çıktı ve “pusipusipusipusi” diye kediyi çağırmaya başladı. Fakat belliydi kedi ortalıkta yoktu. Üstüne hemen bir ceket alarak camdan atladı. Evleri zaten zemin kattaydı. O telaşla küçük Hilmi’yi unutmuştu. Asfalt sokakta çıplak ayakla yürürken bir yandan kediye sesleniyordu. Sokağın başında ki evde oturan Şaziye Hanım her zamanki gibi penceredeydi. Hilmi’nin tesisatı görünce kıkırdamaya başladı. Umursamayan Hilmi pusipusilemeye devam ediyordu. Sonra tiz ve boğuk bir miyauuuv sesi duydu ve koşmaya başladı. Koşarken aklından kedinin başına kötü bir şey geldiği geçiyordu. Birden sidik sarısı boyanmış gecekondunun bahçesinde gördüğü sahne ile durdu. Kedi oradaydı evet ama yalnız değildi. Kedinin bulunduğu duvarın üstünde altı pati vardı. Dördü Ahmet’in kedisine aitti. Diğer ikisi ise iri yarı bir sokak kedisine. Sokak kedisinin ön ayakları Ahmet’in kedisinin sırtındaydı. Arka ayakları ise hemen kedinin kuyruğunun altında yerdeydi. İkisi de yavaş yavaş hırlıyorlardı ve sokak kedisi Ahmet’in kedisinin kulağını yalarken ileri geri hareket ediyordu. Hareketsiz ayakta duran Hilmi sokak kedisinin titremeye başladığını fark etti. Mutlu bir hırıltının ardından duvarda sekiz ayak vardı. Kocaman ve morarmış olan minaresi anakondayı andırıyordu. Hilmi sinirden gözü dönmüş bir şekilde sokak kedisine doğru koşmaya başladı. Saksafonu sallandıkça cevizlerine çarpıyor ve acı veriyordu. Fakat Hilmi bunu umursamadan yaklaşık 3 dakika sokak kedisini kovaladı ve sonunda yakaladı. Yerden bulduğu bir taş ile kedinin 5. bacağını ezmeye başladı. Ardı ardına vurduğu darbeler hem sapı hem de meyvelerini kan içinde bırakırken, dal koptu ve toplar ezildi.

    Hilmi’nin her yeri kan olmuştu ama hala rahatlamış hissetmiyordu. Ahmet’in kedisine zarar veremezdi. Ne olursa olsun onu hala çok seviyordu. Sokağın sonunda ki bakkaldan bir permatik alıp sahil yoluna vardığında hava kararmaya başlamıştı. Her zaman ki tekeline borç yazdırarak şarabını aldı ve plaja indi. Bir şemsiye devirerek altına oturdu ve içmeye başladı. Büyük ve sık yudumlarla 10 dakika içerisinde tüm şişeyi bitirmişti ki aldığı jileti hatırladı. Önce kollarını, sonra bacaklarını ve ardından Küçük Hilmi’yi boydan boya kesiklerle doldurdu. En sonunda her yeri kan olmuştu ve kurumaya başlayan kana kum taneleri yapışıyordu. Hilmi sendeleyerek ayağa kalktı ve kendine gelmek için denize doğru koştu. Su soğuktu ama Hilmi’ye iyi gelmişti. Artık kendini daha iyi hissediyordu. Sudan çıktıktan sonra doğru evin yolunu tuttu. Saçı ve kıyafetleri sırılsıklamdı. Yaraları hala kanıyordu. Loş ışıklı sessiz bir sokaktan geçerken yanında ki çöp tenekesinden yeşil gözlü, uzun kuyruklu bir dişi sokak kedisi fırladı. Hilmi’yi gören kedi bir süre ona baktıktan sonra mırıldanmaya başladı. Hilmi birazda şarabın etkisi ile kendini mırıldanırken buldu. Kediye usulca yaklaşıp belinden kavradı. Küçük Hilmi şimdiden havalardaydı. On dakikalık bir debelenmenin ardından kedinin tüyleri yapış yapıştı ve mutlu mutlu miyavlıyordu. Sonra kaldırımda beraber uyudular. Hilmi sabah erkenden kalktı ve kendini kaldırımda tek başına buldu. Kedi gitmişti. Hilmi olanları hatırladı. Ahmet’in kedisi onu aldatmıştı ama o da aynı şeyi yapmıştı. Kendini intikam almış ve mutlu hissetmesi gerekiyorken daha kötü hissediyordu. Oturdu ve ağlamaya başladı. Ağlaması kalabalık ordunun düzenli miyavlaması ile kesildi. Gözlerini açtığında dün muzunu koparttığı kedi ve arkasında duran yirmi kedilik orduyu gördü. Pençeleri uzun ve sivriydi. Çok kısa bir mücadelenin ardından Hilmi’yi yakalayıp duvara yapıştırdılar. Dört kedi Hilmi’yi tutarken çüksüz olan elinde satırla geldi. Jilet yaraları hala acıyorken üstüne bir de pençe yaraları eklenmişti. Vücudunun her yeri acı içinde sızlarken gördüğü satır ile tüm acısını unutmuştu. Çüksüz yaklaşmıştı çoktan ve hazırlamıştı satırını. Tek, acısız ve sağlam bir vuruş. Artık Küçük Hilmi ile Hilmi ayrılmışlardı. Hilmi hiçbir şey hissetmiyordu. Bacaklarından akan kanı görüyordu ama hissetmiyordu. Ve kendini bıraktı. Ellerinin üzerine düşüp tekrardan ağlamaya başladı. Her yeri kan içindeydi ve o an karar verdi. Doğru olduğuna inandığı şeyi yapmak için.

    Zaten bulutlu olan gök bir anda üzerine yağmaya başladı. Yağmur üzerinde ki kanı temizledikçe yaralarından yenisi akıyordu. Kafasını kaldırdı, kediler gitmişti. Yerde duran fülütüne baktı. Jilet kesikleri dün akşam dişi kedi ile yaşadığı şeyler yüzünden iyice açılmış ve yarıklara dönüşmüştü.
    Onu yerde aldı ve ceketinin cebine koydu.


    Yürümeye başladığından beri kaç dakika geçtiğini bilmiyordu. Yağmur hala yağmaya devam ediyordu. Aleti cebinde caddelerde yürürken insanlar ona bakıyordu. “Biri de çıkıp yapma lan” desin diye düşünürken buldu kendini. Ama hiç kimse demedi, kimse ona yaklaşmadı bile. Donunu kaldırımda bırakmıştı. Nasıl olsa saklayacak bir şeyi yoktu artık. Yürüdü, yürüdü ve yürüdü. En sonunda o işlek otobana gelmişti. Otoban hem araba hem de insan doluydu. Su satan çocuklar, mendil satan amcalar ve kasa satan kadınlar.

    Çıkacaktı otobana ve bir arabanın onu ezmesini bekleyecekti. Yürüdü, birinci şeridi geçti, hedefi karşı şeritti. Daha boştu ve araçlar daha hızlı geliyordu. Az kalmıştı, bir bariyer geçtikten sonra ölüm mekanına ulaşacaktı ki onu gördü. Ahmet’in kedisi orada, şeridin ortasında duruyordu. Her zaman ki gibi narin ve güzeldi. Yumuşacık tüyleri rüzgarda dalgalanıyordu. Hilmi cebinde bir hareketlenme olduğunu hissetti.

    O orada ne yapıyordu acaba? O ölmek için fazla mutluydu, bunu yapamazdı. Tam o anda arabayı gördü, hızla geliyordu. Hilmi bariyerden atladı, hızlıca koşmaya başladı. Bacaklarını hissetmiyordu, düşünemiyordu. Koştu ve koştu. Zamanında yetişti, kediyi yakaladı ve arabadan kaçmak için zıpladı. Başarmıştı hem kendini hem de hayatının aşkını araba tarafından ezilmekten kurtarmıştı.
    Ama arabadan kaçmak için zıplayıp geri yere düştüğünde kedi Hilmi’nin altında kalıp ezildi. Bağırsakları yola dökülen kedinin ölmeden önce ki son sözü “al bunu” oldu.

    Hilmi ancak o zaman kedinin patisinde ki notu fark etti. Not kendisine yazılmıştı. Açtı ve okumaya başladı.

    Hayatımın Aşkı Hilmi,

    Beni nasıl gördüğünü, benim hakkımda ne düşündüğünü biliyorum.
    Bu düşüncelerini değiştirmeyecek belki ama ben hayatım boyunca sadece seni sevdim. Senin için nefes aldım ve senin için mama yedim.
    Asla gözüm başkasını görmedi.

    Beni birlikte gördüğün o kedi Haydar’dı. Gözü uzun süredir benim üzerimdeydi ve beni istediğini bana söylemişti. Beni seni öldürmekle tehdit etti. Bunu göze alamazdım. Beni affet.


    Hilmi notu okuduğunda nasıl bir hata yaptığını anladı. Ama her şey için geç olmuştu. Onsuz yaşayamayacağını anlayan Hilmi elini usulca cebine götürdü ve onu aldı. Artık başka bir yol yoktu onun için.

    Yavaşça boğazına soktu ve kendini boğdu.




    Cern'demuhendis
    ÖLÜM

    O gün uyandığımda kendimi çok yorgun hissediyordum. Üşüyordum ancak sırılsıklam da terliydim. Gerçek ile hayali ayırt etmekte zorlanıyordum.
    Kahvaltımı yaptıktan sonra okula gitmem gerekirken sokakta daha önce hiç gitmediğim bir yolda amaçsızca yürüyordum. Ama hala anlamıyordum bunlar gerçek miydi bu yol var mıydı? Peki ya gerçek neydi? Gerçeğin hayalden farkı neydi? O yol gittikçe uzuyor gibiydi sonra bir ses , çok içten bir ses, çok ince bir ses, insanın yüreğini okşuyan bir ses. Dur!!
    Dur mu? Ama anlayamıyordum dur ne demek oluyordu şimdi yürümeğin nesi kötü peki neden yürüyordum. Hiçbir şey bilmiyordum bunu yaparken bir amacım yoktu ancak olması gerekiyor muydu bunu bile bilmiyordum?
    Nedense durdum bir ses daha bekliyordum gelmedi 15 saat geçti gelmedi gece oldu kaldırıma uzandım yattım.

    Sabah kalktığımda yatağımdaydım. Yani 2 seçenek vardı ya her şey rüyaydı yada beni yolda bulup eve geri getirmişlerdi.
    Annemin her zamanki tepkileriyle karşılaşınca rüya olduğunu düşündüm ve kahvaltımı yapıp dışarı çıktım. Yine aynı yol orada duruyordu beni kendisine çekiyordu karşı koyamadım ve tekrar başladım yürümeye. Yolda değişik hayali varlıklarla karşılaşıyordum. Yani gerçekte olması imkansız olan şeylerle ancak sonra düşündüm ki gerçek neydi ki? Bize öğretilen bir şey deyildi ancak herkesin bildiğini düşündüğü şeydi. Peki ya biliyorlar mıydı? Sonuçta ikisi de bilinçte mevcuttu ve bunu bilincin dışarısına çıkmadan da bilmenin bir anlamı yoktu. Bunları düşünürken yine aynı sesi duydum DUR.
    Bu sefer duramazdım, durmayacaktım. Fakat ilerledikçe attığım her adımda sanki ağırlaşıyordum. Bir şey yürümeme engel oluyor gibiydi. İleride ise bir ışık sonra farkettimki saatlerdir yürüyordum ve hava iyice kararmıştı ancak o ışık ta neydi hayal miydi gerçek miydi ? Sonra 2. bir ses DUR. Durmayacaktım duramazdım ışığa yaklaştıkça bir kapının içinden çıktığını anladım kapı ardına kadar açıktı ancak içerisinde ne olduğu ışıktan dolayı anlaşılamıyordu. Kapıya vardım ve hiç düşünmeden girdim zaten bu zamana kadar yaptığım şeyleri de hiç düşünmemiştim. İçeri gözlerim kapalı bir şekilde girdim çünkü gözlerimin acıyacağını düşünmüştüm bu kadar yoğun bir ışıkta ancak gözlerimi açınca içerisinin kapkaranlık olduğunu gördüm.

    Sonra karanlık kayboldu ve birde ne görim okulda sıramda oturuyorum. Hoca içimin geçtiğini ve kendisinin bu yüzden beni uyandırdığını söyledi.
    _ İyi de hocam ben okula ne zaman geldim ki?
    _Bu da nasıl soru bu sabah geldin hatta 10 dk geç kaldığın için özür dilemedin mi?
    Yüzümü yıkamaya gittim ve yüzüme suyu atmak üsere gözlerimi kapattım gözlerimi açtığımda ise bir nehirde şelaleye doğru sürüklenmekte olduğumu farkettim.

    Ama oda ne şelaleden sular aşağı akmıyordu sular yukarı bana doğru geliyordu bende şelaleden uzaklaşıyordum. Şelale beni bir şatoya götürmüştü sonra bir ses HOŞGELDİN!
    _Sen bana dur deyen değil misin?
    _Evet öyleyim?
    _peki neden durmamı istedin
    _Çünkü o ışıklı odaya girerek rüyandan uyandın artık 17 yaşında liseye giden bir insan olduğun o rüyanda değilsin?
    _Peki nerdeyim
    _İçinde bende olduğum farklı bir rüyadasın

    sonra adam kayboldu. Ve güneş batmaya başladı fakat güneşle beraber her şey kayboluyordu sessizliğe karışıyordu. Önce görüntü sonra ses , his her şey gitmişti. Geriye sadece algı kalmıştı sonra farkettimde ben ses görüntü veya his değildim algıydım ancak kaybolduğumu hissediyordum.
    Her şeyle beraber bende algımda kayboluyordu.

    Demek ölüm böyle bir şey? Peki ya sonra nolcaktı...





    Pastörize

    Merhaba arkadaşlar,
    Bugün I’m, ben ve kendim(Biz üç kişiyiz gardaş) okulda geziyoruz. Elimizde tahmin edebileceğiniz gibi android işletim sistemli iPHONE4s Windows 8 , üzerimizdede tahmin edebileceğiniz gibi röpteşambırlarımız var.
    Biz gezinirken o meşhur kel müdür yardımcısı elimize sınıf defterini tutuşturup bir sınıfa yolladı. Bende sınıfın kapısını açıp, defteri hocanın masasının üstüne fırlatıp, en arkada oturan kızıl saçlı, beyaz tenli, yeşil gözlü kızı kaldırıp benimle geliyosun dedim. Kız;

    - Ben seçilmiş kişi miyim ?
    diyince, bende dururmuyum yapıştırdım cevabı;
    - sAkLa SaMaNı GeLiR zAmAnI xdxd
    Sonra kızla beraber moonwalk yaparak sınıftan dışarı çıktık, kantine kadar moonwalk yaparak gittik. Kıza Latin Amerika ve Doğu Afrika çekirdeklerinden harmanlanmış. Daha az kavurma süresi ile elde edilmiş Java Chip Frappuccino Blended Beverage ısmarladım.
    Kantinci hesabı söyleyince içime bir titreme geldi, ona bunun onur kırıcı bir davranış olduğunu söyleip, ona kimin patron olduğunu gösterdim ve ardından çıkarıp masaya parayı vurdum.
    Daha sonra kız birden üstüme atlayıp gömleğimin düğmelerini açmaya başladı, bende kravatımı çıkarıp fırlattım, kahveyi kızın üstüne boşalttım ve “yalaruuuun” diye bağırdım, kızla öpüşürken çokonatlar gözüme çarptı, kızın boynunu kırıp çöpe atıp, çokonatlara yöneldim. Meğersem kız kantinmiş beni içine aldı.

    Dipnot: Yarışmayı ben kazanırsam; foruma havuz yaptırıcammm!!
    Dh Gold Premiumlar’da %75 İNDİRİM OLACAK!!!!




    PunkCedric
    Bir Kızın Dilinden

    Buz dolabında yazdan kalma, kış mevsiminde bulunmuş.Bir çürük çilek misali yalnız yaşayan umudu tükenmiş bir genç kızım.Ta ki onu görene kadar.Metrobüsdeydik ortam hafif loş ve kalabalıktı. cevizlibağ durağında kapının açılmasıyla onu görmem bir olmuştu.1.75-80 boylarında Mavi gözlü atletik vücutlu hafif sarı saçlı o çocuk kalbimin daha fazla pompalanarak kanımın ısınmasına neden olacak kadar yakışıklıydı.Yanıma geldi işte o an kalbim yerinden fırlamak üzereydi.Sussam olmuyor susmasam olmaz bir hamle yapmasını tıpkı bir çitanın ceylanını beklemesi gibi heyacanlı ve o çocuğa açtım.Zaman hızla tükeniyor duraklar birbirini takip ediyor ve ben o çocuğu elde etmek için hiç bir şey yapamıyordum çaresizlik başa bela .Neyse ki otobüs boşalıyordu oturmasını bekledim.Biraz kaba idi sanırım benden önce oturdu ve yerini bile vermedi bu fırsatı kaçırmak kanımı dondurmuştu, kulağında bir müzik vardı notaları hala aklımda sanki şu Everthing At Once şarkısına benziyor du evet oydu.Sürekli onu kesiyor ve çilek rujlu dudağımı ıslatıp duruyordum.Ve işte o an bana doğru döndü ve yerini vermek istedi,ahh tanrım okadar mütevaziyim ki yerini istemiyorum.Oysa içim içimi yiyordu.Telefonunu çıkardı ve nete girdi Bu o turuncu sayfaydı Donanım Haber.İşte fırsatı yakalamıştım, bir çıtanın ceylanını uzun bir koşuşturmadan sonra avını afiyetle yemesi gibi mutluluk vericiydi ve halen kanımı ısıtıyordu .

    Ben, Aa o donanım haber değil mi ?

    O, Evet sen nerden biliyorsun yoksa (hafif bir gülümsemeyle)

    Ben, (gülümseyerek) Evet aklından geçeni tahmin edebiliyorum Ben İrem dedim.

    O, Bende Amedra tanıştığımıza memnun oldum.

    İşte tüm fırsat ayağıma bir köpek gibi gelmişti.

    Ben, Seni burada görmek heyecan verici umarım senin içinde öyledir

    O, Evet irem seninle burada karşılaştığıma hala inanamıyorum nasıl olabilirdi yoksa bu kader mi ?

    Ben, Kader olmaması için bir neden yok Neden bir yerde otorup konuşmuyoruz ?

    O, Olabilir.İstersen Avcılarda inip mado kafeye gidebiliriz çok güzel bir yerdir. Hem sana bir fincan kahve ısmarlamak benimde hoşuma gider.

    İşte artık onu elde etmemem için bir neden yoktu adeta benim olması için hayat şekilleniyordu Ah İçimdeki tanrıça onu çıplak yatakta istiyordu Zar zor kendime hakim oluyordum

    Gideceğimiz kafeye gelmiştik. Burası çok modern krem rengi parkeler yuvarlak ışıklı fantazi küreleri ve çok şık mumları ile etrafa huzur verici bir yerdi.

    O, Garson 2 tane kahve alabilirmiyiz...

    Ben, Kahveler için teşekkür ederim.Hala inanamıyorum Amedra ile metrobüste tanışıp kahve içtiğime

    O,Rica ederim zaten seni ilk gördüğümde kanım donmuştu şerefsizim.

    Kahvelerimiz gelmişti ve dumanı halen tütüyordu.

    Aptalca bir kahka bastı beni o meşhur dh replikleri beni yiyip bitiriyor.

    Ağzımdaki kahveyi püskürtmemek için kendimi öyle bir kastım ki gırtlağıma kaçtı. Peçeteyle ağzımdakileri boşalttım çaktırmadan

    Ben, Çok komiksin Aslında onca şey sadece bir rastlantı olamaz.

    O, Rica ederim her şey kader belki bir gün tekrar karşılaşırız

    Ben, Neden olmasın.

    Uzun konuşmalar geçti aramızdan ve yakınlaşma oldu onu oracıkta sabaha kadar öpmek istiyordum. Öylede oldu. Yaklaştı ve dizlerimi kendisine doğru çekti.Çok heyecan verici ve kanımı halen ısıtıyordu.Yavaşça öpüşmeye başladık ahh İçimdeki tanrıca zevkin doruklarına tırmanıyordu.İğice içeri girmeye başladı Oda beni istiyordu.


    Ve birden midem bulandı ve ağzına kustum Meğer kanımı ısıtan şey midemi bozuyormuş üstüne birde kahve içince ağzına kustum.

    Ağzını sildi ve gelmişime geçmişime küfür etmeye başladı.Görende sanar Ahmet kural ne oldun mübarek.


    Ahhh Birden kanlar içerisinde uyandım meğer her şey Rüya imiş .


    Sonra bir baktım külodumda bir ıslaklık





    Turkiye34BJK
    Bir sabah uyandim aynaya baktim oglum dedim gün geciyor sen degisiyorsun ama elde ettiklerin sifira yakin. Bu sözlerim beni benden sogutuyordu ama artik üzmüyordu. Üstümü giyindim disariya ciktim. Etraf herzamankinden daha fazla kalabalik ama ben yine yanliz geziniyordum sokaklarda. Necati bakkala girdim abi bir paket cekirdek versene dedim birde gazoz alip cikiyordum ki lan tipini s.ktig.min eksik para verdin 10 kurus eksik dedi elimi cebime attim sadece 5lik banknot vardi bir ergen tavriyla al lan üstü kalsin anani sevdigimin dedim ve hemen oradan uzaklastim. Sahile indim tek basima keyif yapacaktim o da ne üniversite arkadasim Zafer bana sesleniyor hemen yanina gittim bir yerde oturup eskiyi yad ettik. O anlatiyor ben dinlerken cümlesi bitti sanip ben anlatmaya baslarkan sus lan köylü dedi ve bunun onur kirici bir davranis oldugunu anlatmaya calisirken ya sik.ir et olum birazda sen anlat dedi mal neyse ben anlattim o dinledi derken ne is yapiyorsun diye sordu bende su an issizim dememle birlikte benimle calismak ister misin diye sordu ne isi diye sorunca mafyalacilik dedi. Ya olum üniversiteli adamsin ne bicim saka lan bu dedim ergenler bile yapmaz diyince kafama silahini dayadi ve bir daha söyle zira düsünmek icin vaktin olmayabilir dedi. Lan Zafer diyip ani bir refleks hareketiyle elindeki silahi bundan alip lan Zafer hatirlarsan lisedeykende beraber ayni sirayi paylasmistik seninle hani senin sümügün akiyorduda mendilini ben veriyordum hani sinavda kagitlari degistiriyorduk üniversite yillarinda hani birini seviyordun da acilamiyordun araniza ben yapmistim ya dedim Zafer aglamakli bir sekilde evet abim dogru hepsi dogru dedi ha iste dedim onlarin hatrina tetige basmiyorm ama bir sartim olacak tüm adamlarin ve servetinin yüzde 70'i benim olacak dedim. Hic beklemedigim bir tepkiyle al abim al hepsi senin olsun dedi. Artik her sabah uyaninca aynaya baktigimda bir yürüyen tabut oldugumu görüyordum ama hicbirsey olmamaktan iyiydi. Ilk isim gece böbrek aviydi kasaba gittim bana acilisinden 2 böbrek dedim ve kasap 2 alana 1 bedava kampanyasinin ilk müsterisiniz tebrikler diyerek yilin Einstein'i sectiler sagolsunlar. Namin yürümüs gidiyordu Ali Agaoglu o degil bu degil derken ne degil dedim abi bunlar degil bana daha yaritici seyler lazim dedi lan dedim elimde öyle proje varki sanslisin dedim hemen iki yasindaki cocuga seker verir gibi heyecanla sordu dedim Ali bak 1 ev alana 1 rus bedava 2 ev alana bir saksofon 1 rus bedava ve 3 ev alana 1 zenci 1 arap 4 ev alana istege göre uyruk degisterebilir hanim bedava yapacaksin hepsininde nikahini sen yapacaksin. Slogan söyle Ev Al Evlendir Kendini. Bunu duyan Ali hemen harekete gecer ve servetine servet katar tabi benimde namim yürüyüp gider. Yil olmus 2048 halen dünyada yasayanlar var derken bir bosluga düsüyordum her taraf karanlik belkide rahmetime kavusuyordum. Aniden yerimden sicradim evet bunlar bir rüyamis kendime geldim aynaya baktim oglum dedim gün geciyor sen degisiyorsun ama elde ettiklerin sifira yakin. Salla gitsin ölümlü dünya yasa yasayabildigin kadar.





    ne bilim ben ya adamı

    peki isi. klavyenin başına geçip artık basılmaktan bir haber tıkırdayan tuşları gevşetmenin zamanı geldi sanırım :)
    Okumayı sevdiğini düşünerek yazıyorum bunları.
    Şimdi 3.5 yıl öncesine gidiyoruz.
    7. sınıfa gidiyorum. Ailem darman duman. Dağınık olsa da hepimiz aynı semtin tam ortasında ama ayrı köşelerinde yaşıyoruz. Sahip olduklarım hemen meydanda internet kafemiz, mahalledeki futbol takımımız ve unutulmaz arkadaşlar arasındaki saçmalıklarımız.
    Ablam var birtane. Artık abla değil, bir yabancıdan öte olmasını istiyorum benden. Oturduğumuz evin hemen karşısında bir aileyle tanışmış. Aile demişken evimizde ben, ablam ve annem yaşıyoruz. Tanıştığı aileyi baş kahramanımın cephesinden anlatayım.
    Dedesi, anneannesi, annesi, kendisiyle aynı yaşta olan teyzesi ve bedensel rahatsızlığı olan başka bir kardeş mi desem ? annesinin kardeşi işte. Benim hikayemin başrolünü üstlenen kişi ise Gamze. Diğer karakterleri zamanla tanırız.
    Haliyle misafirliğe gittik. Gamze aynı yaşta olduğu teyzesi Kübra ile adeta kardeş bağında. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor. Onlar da 8. sınıfa gidiyorlar. Yani benden bir yaş büyükler.
    Çocuk aklı, hemen daldık şişe çevirmeye. Ne olduğunu anlamadan, etmeden. Elektrik zıvanasından mıdır nedir ? İçimde birşeyler var. Amacım oyun esnasında sıkıştırmak. Üç kişi, birbirine sıkışmış. Şişenin burnu bana gelse kıçının boşluğa gelme şansı yok. İlla ki ya doğru olacaksın ya da cesaretli... Gamze koşarak yan odaya gitti. Kübra karşımda, biran önce şişeyi çevirme derdinde. Ve sordu; ''Gamze' yi nasıl buluyorsun ?'' Bende bir ilkilme oldu ama heyecandan eser yok. Seviyorum dedim. Sevmek kolay ya, sev anasını satayım. O da koşa koşa haberi yetiştirmeye gitti. Ve odada tek başıma ''ee ! şimdi ne olacak ?'' düşüncesiyle oturduğum yerden kapıya bakıyorum. Ne olduğunu hatırlamıyorum ama, bitişinin de bir anda olmadığı gibi başlangıcı da bir anda olmadı. Adı konmayan bir şeyin içinde buldum kendimi.
    Ben uçmuşum. Aklım fikrim mahalle maçları, Counter Strike daki köprü altı cavcav lar, Need for Speed Underground 2 deki geçemediğim 6 lap lık bölüm... Olay öyle bir yere gelmiş ki, annesi Özlem Abla bana damat diye sesleniyor !
    Onlardayız yine. Balkonda oturuyoruz. Önümüzde koca bina, yıldız desen yıldız yok. E bende de birşey diyecek cesaret yok. Küçüğüz ama öküz değiliz, aklımız da çalışıyor bazı şeylere. Gözlerine bakamadan sesim titreyerek sordum:
    -''En çok ne olmasını isterdin hayatında?''
    -''Eczacı olmayı isterdim. Annemin ve bütün sevdiklerimin acılarını yok etmek. Ya sen?''
    Ben durdum durdum. Etraftan almışım gazı. Büyüyoruz. Bazı şeyleri yaşamak gerek. Böyle böyle düşünürken patlatıverdim bombayı.
    -''Beni birinin öpmesini isterdim.''
    Sessizlik.
    Olacaklardan korkmaya başladım. Arkasındaki cama bakarak salonu süzdü. Ve aşağı eğilmemi istedi. İşte o an hayatımdaki ilk öpücüğü almıştım. Mutlu mesut salona girdik hiçbirşey olmamış gibi. Arada bakışmalar vesaire...
    Bu olaylara en yakın tarihte hatırladığım son olay sokakta maç yaparken topa vuruşum ve onun kalçasına isabet ettirmem. Tabirler vardır ya '' Aban olum ! Tüm gücünle aban !'' Aynen öyle. Kenara çektim, elimden geldiğimce konuştum. Artık gönlünü alabildim mi işte orası muamma...
    Çok fazla taşınmaya başladık. Kolonilerden beter olduk. Aynı semtte 5 ayrı yere, ondan önce Sarıyer/İstinye' ye, ordan Mecidiyeköy derken vefat eden anneannemin evine yerleştik sonunda. Artık 8. sınıfa geçmişim. Bazı şeylerin artık daha iyi farkında olduğumu sanıyorum. Mesela, onu unutamamışım ama aklıma da gelmiyor. Her otobüsle okuldan eve dönüşümde eski oturduğumuz mahallede onu arıyor gözlerim. Görsem ne olacak? Sanki inip yüzüne bakabileceğim. Aklımda ama bir yandan oyun aleminde çığır aşmışım. Artık Knight Online var, yetiyor. Anneannemin eski evi, bizim eski evimiz onlara ne kadar uzak desem ki. Yaklaşık minibüsle 15-20 dakika. Birgün misafirliğe geldiler. Onun da annesi ve babası ayrı. Annesinin yanında dostu var. Biraz üzgündü. Ben hiç değişmemişim. Hala karşısında yemek yiyemiyorum, yüzüne bakamıyorum korkudan. Aramızda birşey var mı yok mu ne o biliyor ne ben. Bana karşı soğuktu. Öyle esip geçti, hiçbirşey anlamadım.
    Aradan fazla zaman geçmemiş ki hala aynı yerdeki bilgisayarımdan hatırlıyor olacağım, Knight Online' da ''Aga''larla birlikte amele gibi kasıyoruz. Kapı çaldı. Gelen Özlem Abla. Şaşırdım haliyle.
    ''Gamze'nin bugün doğum günü, seni görmek istedi. Aşağıdaki siyah arabanın içinde seni bekliyor.'' dedi. İndim aşağı göremedim. Tekrar çıktım yukarı. Hemen bilgisayarın başına. Sonra o geldi ve tarihini hatırlayamadığım o gün, sarıldık. O ana gidiyorum da şimdi, ben katıksız bir öküzmüşüm. Şimdilerde insanlarda aradığım duygulardan yoksun bir öküz.
    Ve gel zaman git zaman. Gözlerim fıldır fıldır, her eski oturduğumuz yere gittiğimde onu arıyorum. Tamamen ilişkiyi kesmişiz. Hem bireysel, hem toplumsal. Aileler mi birarada tutuyordu ki bizi ? Demek ki!
    Babamda kalıyorum artık. Lise 1 in tatilinde olmamız lazım. Yanımda küçüklüğümden beri tek arkadaşım Taner. Gel dedim, evlerine gidelim. Görmek istiyorum. Gittik ve kapının önünde yaklaşık 1,30 saat cesaretlenmeyi bekledim. Zili zar zor çaldım ve şaka gibi, açan olmadı. Başka bir zil denedim ve komşuları taşındıklarını söylediler. Bende nedensiz bir rahatlama oldu ve arkasından getirdiği çöküntü ve üzüntü...
    Aradan bir hafta geçti ve arkadaşım Taner ile birlikte Habibe adında bir kadını aramaya başladık. Arkadaşım yürümeye alışık değil. Onu tam 2 saat yürüttüm ve bulamadık. Sanırım baya bir küfür yedim. Burdan tekrar tekrar özür diliyorum kendisinden.

    Annemin İstanbul' a geleceği haberini aldım. Aklımda hep ''Habibe abladan Gamzelerin numarasını alır mısın?'' demek var. Diyeceğim diyeceğim diye diye annem almış bile. Düşünceli kadın...
    Eşiyle birlikte staj yaptığım otele geldiler. Numarayı aldım. Hasret giderdik ve yolladım onları Ankara'ya. Elimde numara var ama Anneanne nin numarası. Onu arasam ne olacak ki ?! Bana en azından Özlem Abla' nın numarası gerek. Onu da buldu annem, sağolsun. Eee ? numara var, staj bitiyor onun sevinci de var, maaş günü yaklaşıyor onun da sevinci var. Aramam için ne eksik ? Tekrar cesaret... Biraz sesli düşündüm. Nedense kendimle konuşunca doğru kararları veriyorum ? Biranda bastım arama tuşuna. Çalıyor, çalıyor açan yok. Birileri yine yapacağını yaptı, şaka mı bu?
    Sonraki gün çalışma saatin 15:00-23:00. saat 22:30 suları. Hadi oğlum Murat, ölüm yok ya ucunda. Deneyen kaybetmiş, denemeyen zaten kaybetmiş. Aradım, açıldı. Kekeleye kekeleye zor bela konuşuyorum Özlem Abla'yla. Kadın halimden anladı ki, beklediğim sözü söyledi; ''Dur Gamze'ye veriyorum telefonu.'' Aklıma babamın lafı geldi; ''Her ihtimalin %50 lik olur payı vardır. O %1 lik oranı, oluru ya da olmazını ancak sen, kendin belirlersin.''
    Cesaretlendim, hal hatır sorarken arkadan bir ses '' Kendi telefonunu versene ordan görüşürsünüz.'' Özlem Abla' nın sesi. Ah zooo Düşünceli kadın. Beklenmedik bir sessizlik oldu. Hislerimde yanılmazdım, acaba içimdeki kötü his gerçek miydi ? Telefonunu vermek istemediğini düşündürdü bana bu sessizlik. Ve anlaşıp kapattık telefonlarımızı. 5 dakika sonra ödemeli arama yapmış, kaydettim numarasını. Telefonu kapatmamla şok olmam bir oldu. Otel terasına müşteriler akın etmiş, bense volta atıyorum. Dört bir yanda kameralar, üstelik bir elim telefonda bir elim cebimde! Beyaz bulutların üstüne çıkmışım bile farkına varmadan...
    Çalışma saatim 15:00/23:00 olmasına rağmen saat 00:00 ı vurdu. Resepsiyonda takılıyorum ve bir mesaj. ''Selam Murat, ne yapıyorsun ?'' Tabi yeni nesil genç bunlar, keşke bu kadar düzgün yazsaydı. Zar zor telafuz ettiğimden şimdi orjinaline bakıp kafamı yoramam. Daldık bir sohbete, aklına nerden geldiklerini sordu. Ben de malum cevabı verdim. ''Hiç çıkmadınız ki...'' Bir yeni mesaj ;'' Kesin beni hiç özlememişsindir.'' Bu mesajla makaraya alındığımı düşündüm, kötü oldum. Herneyse. Bir yandan telefonda annem, Kübra' nın Facebook'ta ki fotoğraflarında Gamze'nin de fotoğrafı olduğunu söyledi. Ben ekleyemezdim. Fotoğraflarda çok kötü çıkıyordum ve henüz hiçbiri beni görmemişken, hiç görmesinler diye annemin arkadaş olarak eklemesini istedim. Ortak arkadaş ayağına baktım fotoğraflara. Elimde olmadan ''Hiç değişmemişsin, hala çok güzelsin.'' diye bir mesaj attım.
    Vakit geçmiyor, lobideki bilgisayara oturup ikide bir facebook a girip fotoğraflara bakıyorum. Hani birşeyi ne kadar çok irdelersen o kadar açığını, hatasını görürmüşsün ya, o misal. Bir fotoğrafın altında bir yorum. ''Çok güzel çıkmış.'' Fotoğrafta bir genç var. Yanında da Gamze'ye benzeyen bir kız. Alel acele açtım, baktım. Sanırım oydu. Üzüldüm tabi yıkıldım. Biran önce eve gitmek, uyumak istiyordum. Uykusuzluğa alıştırmıştı beni otel. Tam 32 saat uyumadan çalıştığım günleri hatırladıkça ayakta kalıyordum. Bayramın 1. Günü bir de. Sabahın 6 sına kadar tramvay bekle, gelsin. Otobüsü bekle, gelsin. Yollar git git bitmesin. Nasıl iş bu?!
    Kafayı sıyırmak üzereyim, açıyorum bakıyorum resme tekrar kapatıyorum. Yok ya olamazlar falan... Bir yandan da düşünüyorum yahu genç ve güzel bir kız. Hayatına giren çıkan birileri elbet olacak. Senin malın değil ki istediğin zaman kullanasın. Gel de kendi dediklerine inan. Şoke durumdayım.
    Kübra' nın numarası var bende. Ondan dolaylı yolla Gamze' ye ulaşmaya çalışıyorum. Kübra da 3 yıl önce Gamze'yle aynı zaman benden hoşlanıyormuş. Bilmiyorum ki yetersiz mesajları bu yüzden mi atıyor ? Gamze nasıl diyorum, iyi diyor. İyi benim için yeterli cevap değil diyorum, iyi işte çalışıyor. Sevgilisi de var diyor. Nasıl ulaşabilirim diyorum, bilmem diyor. Nasıl bilmezsin ? Kardeş kadar yakınsın. Babamda mı olacak numarası ?
    Ben yine akli firardayım. Bu sefer kederden uçuyorum. Bir gece, her geceki gibi uyuyamadım. Onu aramam için biraz cesaret gerek. Alkol, gözünü sevdiğim. Yetişti, üç biraya mecburen salıverdim kendimi ve aradım. Sesinden şaşırdığı belliydi. Hal hatır faslından sonra asıl konulara değinmek istedim. Ona dolaylı yoldan birşeyler anlatmak istedim. Oteldeki canım ciğerim, bana sahip çıkan Serkan Abimden bahsettim ona. Yüz üstü bırakıp gittiğimi söyledim. (aynı ona yaptığım gibi) Öyle de olmuştu. Artık Gamze var ya, işten kopmuştum. Adam birşey dese sinirleniyordum. Çok fena kırmıştım kalbini, neyse. Sevdiklerimi yüz üstü bırakıp gittiğimi, elimde olmadan istemeden yaptığımı söyledim. Onun cevabı, benim yerimdeki herkesi umutlandıracak cinstendi. ''Sevdiğin kişileri asla bırakma, sevginin peşinden koş ! Pişman olmazsın, belki o da sana kırgın değildir. Kırgın olsa da tekrar sever. Sevginin peşinden koş Murat!''
    Vallahi niye yalan söyleyeyim, ben dağıldım o an. En son onu sevdiğimi, unutamadığımı, hayallerimi süsleyen küçük kız olduğunu söyledim. Tıpkı küçüklüğümüzdeki kızın, şimdi hayallerimdeki kız olduğunu söyledim. İlk telefon görüşmemiz yaklaşık 3 saat sürdü. Üstelik gece. Ben sevinçliyim az da olsa. Zar zor uyudum.
    İkinci telefon görüşmemiz hemen ondan sonraki günün gecesi oldu.
    Ama bu sefer biraz daha farklı. Biraz daha durgun ve sessiz. Ona, onun için ne olduğumu sordum. Biraz bekledi, arkadaşımsın dedi.
    Ben baya bekledikten sonra, teşekkür ederim dedim. Sesimden anladı sanırım. ''Ne oldu ? Yanlış birşey mi söyledim ?'' dedi.
    Hayır, ben yanlış düşündüm dedim. Bu değişebilir, uzun zamandır görüşmüyoruz ve bir anda bu olaylar, biraz zor. Büyüdük ve olgunlaştık vb. dışı dolu gibi gözükse kulağıma vız gelen bir ton lafı sıraladı. Telefonu kapatırken ise seni seviyorum demeyi ihmal etmedi...
    Sabahında mesaj atmış, günaydın diye. Tekrar selamlaşma faslı, sigara içtiğini öğrendim. Kızacak değilim, koca kız. Kendine yapıyor ne yapıyorsa. Yak benim için bir tane dedim. Bahane olarak şarkı önerisi istedim. Dört tane şarkı söyledi; Tarkan' ın Kayıp, Adımı Kalbine Yaz, İşim olmaz ve Sezen Aksu' nun Git adlı şarkıları. İşim olmaz isimli şarkı kalbime indiriyordu az kalsın. Ne zaman duysam bu dört şarkıdan birini, kötü oluyorum...
    Annem bir yandan baskı yapıyor, ''Oğlum, ne zaman geleceksin Ankara'ya?'' Tanerlerde kaldım o akşam. Zaten sinirlerim bozuk. Çocuğun profil resmi değişiyor, garip olan da Gamze'yle birlikte fotoğrafları. E, Gamze hayatında biri olmadığını söylemişti. O gece uyuyamadım zaten. Önce annemi arayıp Gamze'yi görmeden gelmek istemediğimi söyledim, anlayışla karşıladı. Gamze'yi arıyorum, açmıyor. Kübra'yı arıyorum, açmıyor. Tekrar tekrar arıyorum ikisi de başkasıyla görüşüyor. Gel de kurtlanma. Açsa telefonu, adresini öğrenip gelmek istediğimi söyleyeceğim. En sonunda mesaj attı; '' Ne oldu Murat ben müsait olamadığımdan açamadım telefonu.'' cevabım biraz sert mizaçta ''Evet oldu, başkalarından fırsat bulduğunda geri dön sana zahmet olmazsa. Ben seni ararım.'' Cevabı ''tamam'' oldu. Ve aramadı...

    Sabahında tekrar telefonlara dayandım. Sonunda açtı. Artık bazı şeyleri sorma zamanı gelmişti. Mustafa kim ? dedim. Bahsetti biraz. Eski sevgilisiymiş, onu çok üzmüş ağlatmış, şimdi ayrılarmış. Parmağında da yüzük vardı fotoğrafında. Ondan bahset dedim, almıştı ama kaybettim, yenisini de almadı sonra da ayrıldık zaten dedi.
    Sonunda anladı. Facebook'taki resimleri gördüğüm için bu kadar sitemli konuşuyormuşum, istersem Mustafa'yla görüştürebilirmiş, ona karşı açık sözlü olacakmışım... Seni görmek istiyorum dedim ve adresi öğrendim.
    Gideceğim yer Arnavutköy. Bende bir heyecan. Bütün ailesini uzun zaman sonra tekrar göreceğim. Sadece annesi ayrı yaşıyor. Bir heyecanla gittiğim Arnavutköy yanlış Arnavutköy çıktı. Boğazdaki.
    Bunu öğrendiğinde; ''Kaderimizde yokmuş görüşmek.'' dedi.
    Ben çok sinirlendim ve şu mesajı yazdım;'' İnsan kaderini kendisi yazar, sen beni görmek istiyor musun ? Ben seni istiyorum, o halde kaderime küsemem.'' Daha cevap gelmedi. Ben çareler arıyorum. Artık saat geç, 19:00 civarı. Onların oturduğu yere giden yol Gazi Mahallesi adında lanet belalı bir yerden geçiyor. Son çare babamın eşi, sağolsun iyi kadın Arzu Abla' yı aradım. Gamze' den haberi vardı, ilk başta olumsuz yanıt verse de, babamı ikna etmeye çalışacağını söyledi. Ben evin yoluna koyuldum. Yolda giderken bir mesaj; ''Ne oldu yaklaştın mı?'' Ben yoldayım demedim ki ? Artık gitmek farz oldu sanırım. Babam ikna oldu, planım önce oraya gitmek, sabahında da Ankara'ya doğru yola çıkmaktı. Özlem Abla'nın adres/yol tarifiyle bulduk evlerini. İstanbul' un bir ucu. Babam ve Arzu Abla hem beni teslim etmek, hem de Gamze'yi görmek için bekliyorlar. Hava soğuk, ama heyecandan titriyorum. İçimi birşeyler ısıtmacı beceriyor...
    Ve geldiler.
    Ayşe Teyze, (Gamze'nin Anneannesi) Gamze ve Ayşe Teyze'nin bedensel özürlü oğlu Murat. Ayşe Teyze ile bizimkilerin arasında bir sohbettir uzadı gitti. Gamze yanımda, sokulmaya çalışıyor yanımda. Güzel kokusunu sıkmış ve makyajını yapmış. Büyüdüğünü gösteren bütün herşeyiyle yanımda. Elimde montum. Cesaret edemiyorum ki sırtına artmaya. İkide birde çok üşüdüm deyip duruyor. En sonunda kaptı elimden, giymiyorsan ver ben giyeyim dedi. En sonunda yolcu ettik bizimkileri.
    Sol yanımda Ayşe Teyze, sağ yanımda arada bir Murat' ın yanına gidip gelen Gamze. Ayşe Teyze ile sohbete daldık. Yanımdan uzun süre yürüyeceğinden emin olduğumdan sonra sağ elimi beline doladım. Bir süre yürüdükten sonra kaçtı yine.
    Apartmanda elimden tutarak evin kapısına kadar çekerek götürdü beni. Dede Ahmet Abi'yi görmek farz önce. Oturduk biraz karşılıklı sohbet ettik, çay içtik. Beni çok sever. Kübra geldi, hoşgeldin faslında sonra evi gezdirme bahanesiyle aldı beni. Salondan çıkar çıkmaz hemen soldaki dar koridorda Gamze yakaladı beni. Elini uzattı. Gülerek; ''Tekrar hoşgeldin.'' dedi.
    Zaman geçiyordu. Onunla yalnız kalıp konuşmak, o evde imkansızdı !
    Balkonda otururken bir kız arkadaşları geldi. Biraz sohbet ettiler. Ben uçmuşum yine dalıp gidiyorum uzaklara. Arada sigarasının izmaritini bacağıma değdiren Gamze, elimi de hiç bırakmıyor! Benim telefonumun ücretsiz olduğunu öğrendiler ve istediler. Ben de verdim. Öbür odaya gittiler ve ben de mutfakta öylece otururken Ayşe Teyze geldi. Eski günleri yad ettik biraz. Sonra kızları çağırmaya kalkınca '' Bırak, arkadaşları gelmiş. Otursunlar konuşsunlar, gece bizim.'' dedim. Sonra üçü birden geldiler. Ayşe Teyze sordu '' Ne yaptınız çocuk burda yalnız başına oturuyor.''
    Arkadaşları olan kız ''Gamze'nin sevgilisini işlettik.'' dedi. Benim yerimde kim olursa olsun, elindeki armudu bir anlık duraksamadan sonra hızlıca yiyip, şirin bir şekilde ''lavabo ne tarafta?'' diye sorup, cevap alamayınca da ''neyse ben bulurum'' der miydi ?
    Aynen böyle yaptım. Boş bir oda buldum ve pencereden sarkıp o gecenin karanlığında uzaklara doğru göz attım.
    Yanıma geldi. Onun odadan girdiği sırada telefonda annemle görüşüyordum. Annem; ''Oğlum için ne zaman rahat ederse o zaman gel. Zaten çok görmek istiyordun arkadaşını, iyi de oldu. Fırsat senin için.'' dediğinde başı tam sağ omzumun üstündeydi. Benim cevabım sert biçimde; '' Keşke daha önceden, buraya hiç uğramadan gelseydim anne, inan şimdi imkanım olsa çıkar gelirim.'' dediğim an aynı yere bir ısırık yedim.
    Telefonu kapattım ve biraz konuşmak istedi, çekiştirip gözlerine bakmamı zorladı. Dışdan bakınca boş, kendi içimde dolu bakışlarla süzdüm gözlerini. Konuştuğu kişi sevgili değilmiş. Onunda dalga geçtiğini düşündüğü birisiymiş. Konuşması da gay gibiymiş.
    Bütün bunları kendi iyiliği için yaptığını söyledi. Şu sözleri çok etkilemişti beni; '' Şuan gözünde nasıl biriyim bilmiyorum ama, bunu iyiliğim için yaptım Murat. Bana bunun için kızma.''
    Bunu yapması için uygun yer ve zamanın olmadığını söylediğimde, o da aynı kanıdaydı, suçunun farkındaydı. Yine de içimden ona inanmak gelmiyordu. Niyeyse hal ve hareketleri bir hayat kadınından farksız geliyordu bana.
    ''Seninle arkadaş olmak istemiyorum.'' dedim, ''biliyorum'' dedi. Ben de alaycı bir şekilde ''Ben seninle hiçbirşey olmak istemiyorum ki?'' dedim. sustu ve baktı. Arkasından ona çok sinirli olduğumu, kıracak birşeyler aradığımı söyledim. Sohbetimiz devam ederken, sökmekte olduğum telefonu dikkatle izledi. Ben de bu telefonla yaptıklarından sonra kullanamayacağımı söyledim ve fırlattım attım. Odadan çıktı. 20 saniye sonra ben de çıktım. Tam odanın önündeydi. Konuşmak için kolundan tuttum ama silkeledi ve kendisini lavaboda kapattı. Ben de tekrar alaycı şekilde; ''İntihar edeceğin zaman haber ver, beraber edelim. Ağlamak için de kendini zorlama dedim.'' Bunu demek için biraz geç olmuştu sanırım. Çünkü hıçkırık sesleri yankılanmaya başlamıştı bile.
    Kübra'ya balkonda birkaç soru sordum. O da türbana girmiş, Allah' tan biraz korkusu olur bahanesiyle sordum. Şuan biriyle birlikte olmadığını, hatta onu ilk aradığımda çok sevindiğini, yerinde duramadığını anlattı. İnanmaya çalıştım, zor da olsa... Hatta olmasa da.
    Beraber salona gittik. Kotuğa uzanmış, ağlayan Gamze'yi gördüm. Yanına gittim, telefonuna mesaj geldi. Kim o dedim, eski çıktığım ama aramızda birşey yok dedi. Haydaa ? bu da ne...
    5 dakika önce tripkolik tavırlarla takılan Gamze, şimdi bir çocuk gibi dizlerime yatmış, ağzıma burnuma tokat atıp duruyor. Kendisiyle çeliştiğini söyledim, aldırış etmedi.
    Yatma vakti gelmişti. Sağolsun Murat, bizi 1 dakika bile yalnız bırakmamıştı. Kötü bir olay da şu; o akşam dedesi Gamze'ye ''eşyalarını al, eve git'' demiş. Sanırım bizi odada sarılırken gördüğünde kötü düşündü. Sadece bu sebepten değildir, illa ki başka hataları vardır. Heralde ?
    Yatağımı açtı, tam yatağıma yatacakken ''Ben sana yetersizim'' dedim. Ağzımı kapadı, yatma vakti, rüyanda beni gör dedi ve iyi geceler öpücüğünü kondurdu. Tam gidecekken duraksadı. ''Ben öpmedim ? '' dediğimde ise çok geçti. Murat gelmişti bile. ''Demekki istemedin.'' dedi ve hızla ananesinin odasına kaçtı. Ben de peşinden bağırarak '' Lan ! nasıl uyuyayım şimdi ben ?'' gibi bir tepki verdim, öyle de oldu. Uyuyamadım.
    Sabah oldu, Gamze hala uyanmadı. Bir başka kız arkadaşı geldi ve uyandırdı. Çalıştığı eczaneye gitmesi gerekiyormuş, ordan da açık öğretim için okula. Ben deliler gibi telefon ararken, o ben gitmeden benimle konuşma derdindeydi. Hala elimi bırakmıyordu. Tam umudu kesip giderken ben de takıldım peşlerine. Sürekli kaçtım kuytu köşelere, yanıma gelmedi bile. Çevreden çekindiğinden olsa gerek. En sonunda geldi, telefonundan Sezen Aksu' nun Git şarkısını açmış, dinletiyor.
    Onlar önden, ben arkalarından gidiyoruz. Nereye gittiğimizi bilmiyorum. Daha bilet alacağım, misafirim sonuçta. Babamın evi değil ya ! Okul bahçesindeki 2 çocuğa seslendi kanka diye, arkasından beni çağırdı. Ben gider miyim? O sinirle pazarın kurulu olduğu sokakta kalabalığa karışarak kaçtım.
    Eve döndüğümde ananesini aramış, Murat ortalıkta yok diye. Aradım telefonunu. Açmadı. En sonunda açtı. Hiçbirşeyin istediğim gibi olmadığını söyledim. Benim de dedi.
    Ben ona bir sürpriz yapmak istedim ve çalıştığı eczaneyi sora sora buldum. Baya bir uzaktaymış. Gittim ama bulamadım. Eczacı aradı ve alaylı bir dille ''Boşuna bekleme kardeşim, Gamze'nin işi uzun sürecekmiş, gelemeyecek bugün.'' dedi. Çaresiz bir şekilde teşekkür ettim ve koyuldum otogar yoluna. Bir saatlik minibüs seyahatinde ağladım, düşündüm. Son çare, ankesörlü telefon kartı alıp önce annemi aradım. Ondan Gamze'nin telefonunu istedim ve arkasından onu aradım. Benimle Ankara' ya gelmesini, eğer gelmezse oranın bana zindan olacağını söyledim. Önce istekliymiş gibi bilmem ki dedi, arkasından çalışıyorum murat, bir meslek edinmek istiyorum. çalışmam gerek, belki önceden planlanmış birşey olsa annemi konuştururdum, halledilebilirdi dedi ve arkasından şimdi kapatmalıyım. Müdür beni bekliyor dedi. Ben otogarda sesli bir şekilde ''Hayır, kapama, dur Gamze'' diye bağırırken o kapatma sesini duydum ve telefonun ahizesini o denli bir hızla öyle bir vurdum ki, telefon kırıldı. Gidip bilet aldım ve kalkış saatini bekledim. Bu süre zarfında sürekli aradım, aradım. Açmadı.
    Otobüse bindim, o kokan montumu üstüme çektim. Motorun çalışmasıyla birlikte gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Sabırsızlıkla molayı bekledim. Terminaldeki ankesörlü telefondan tekrar aramayı deneyecektim. Ankara' ya 1 saat kala mola verdiler. Mola süresinin yarım saat olduğunu duyunca çok sevindim. Ama ankesörlü telefonun üstüne yapıştırılmış kağıt parçası bütün sevincimi yerle bir etti. ''ARIZALI''
    Artık Ankara'ya gelmiştim.Bir haftalık tatilim tahmin ettiğim gibi zindan hayatındaymışım gibi eriyordu. İlk 3 gün birşey yemedim. 2 gün ise buradakilerin başının etini yedim. Artık annem devreye girmişti. Sonunda kadın mesaj atmış, bunlarının, yaşananların sebebini sormuş, ama ne bir arayan var ne de bir dönen. Annesi de aynı şekilde. Yahu siz eski arkadaşsınız, bir ara, sor görüş ! Yazıklar olsun.
    En sonunda annemin siteminden sonra dönüş yapıldı. Sürekli ürettiği bahanelerin hepsinin benimle görüşmek istemediğinden olduğunu söyledi. Peki neden ? Neden görüşmüyorsun ? Hayatında birisi mi var ? Varsa söyle, adam yemiyoruz ki ? İlla ben olacağım diye bir kaide de yok. Bana telefonda söylediği sözler aynen şunlardı; '' Hayat beni acılarla büyüttü Murat. Sen bazı duyguları yaşamamışsın, tatmamışsın. Ben herkese zarar veriyorum, gittiğim her yere, yaptığım her harekette. Bu duyguları sana yaşatan ben olmak istemiyorum. Bu yüzden seninle görüşmek istemedim. Sen gerçekten çok iyi birisin. Çoğu genç kızın isteklerini karşılayan birisin, umarım ki benden daha iyileri çıkar karşına'' vs vs.
    Benim dediklerim ise; '' Ben seni şuan eski yaşadıklarımız ve ya başka nedenlerden dolayı aramıyorum. Sadece yaşına göre çok büyük sorunlar var yaşantında. Sadece lütfen gerisi dönüşü olmayan hatalardan uzak dur, dertlerini anlat. İçine kapanma, sana zarar gelirse en çok üzülen ben olurum. Lütfen kendine dikkat et.''
    Dediği şey; şimdi kapatmam lazım, annemle konuşacağım.

    Aradan biraz zaman geçti, kübrayı aradım. Annesinin evine döndüğünü öğrendim. Annesini aradım. Sürekli işte olan bir kadın. Bir türlü ulaşamadım Gamze' ye. Kalan son 2 günüm ise telefon derdine heba oldu. Ondan bir söz almıştım. Bana bir resmini yollayacaktı bu yüzden benim kameralı bir telefona ihtiyacım vardı. İsteyince herşey olur demiştik ya isi, istedim ve oldu. Peki nerde ? Sözünü tutmadı. Nedense bu resim olayında seni kullandım, hiç benzemiyorsunuz, hem yapı, hem karakter, hem sima olarak. Ama nedense senden istedim. Artık senin resmine bakarak onu hatırlamak çok güç. Çünkü sen değer bilen birisin. Neyse.
    En son Özlem Abla' ya mesaj attım. Gamzeye ulaşamadığımı, ona bir mesaj atsam, iletip iletemeyeceğini sordum. Gamzenin telefon kullanmadığını ve işte olduğunu söyledi. Yanında olduğunda mesaj atmasını istedim, haliyle geri dönen olmadı.

    Ve o gün bu gündür, ona karşı beslediğim tüm duyguları başka bir kağıda kustum. Doğum günü çok yakın. Benim sahiplendiği montumu ona verip, yazdığım mektubu da cebine iliştirip hediye etmek istiyorum.
    Bana yardım eder misin ? Yazım çok kötü. Belki habersizsin ama son zamanlarda beni en çok rahatlatan ve mutlu eden kişi sensin. Unutmak ve hatırlamak. İkisid de birbirinden zor.

    Şu anda;
    odada tek başıma ''ee ! şimdi ne olacak ?'' düşüncesiyle oturduğum yerden kapıya bakıyorum. Ne olduğunu hatırlamıyorum ama, bitişinin de bir anda olmadığı gibi başlangıcı da bir anda olmadı. Adı konmayan bir şeyin içinde buldum kendimi. Anlatması uzun, tarifi imkansız....



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Litheart -- 4 Aralık 2012; 21:24:23 >



    _____________________________




  • up
    _____________________________
  • csb leri bir mesajda toplayabilirseniz daha iyi olur
    _____________________________
    Kaybetmeyi öğren, yoksa kazanmayı çok ciddiye alırsın..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: *GeCeNiNSeSi*

    csb leri bir mesajda toplayabilirseniz daha iyi olur

    +1

    herkese başarılar
    _____________________________
    Eski kullanıcı adım : Sefid.dL
    Eski şifrem : k_4547203ddsa
    bir aşk şarkısı söylüyordun ki,
    birden sustun.
    düşmemek için saçlarına tutundu dünya..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ne bilim ben ya adamı

    quote:

    Orijinalden alıntı: *GeCeNiNSeSi*

    csb leri bir mesajda toplayabilirseniz daha iyi olur

    +1

    herkese başarılar

    Up csb leri ilk mesaja ekledim
    _____________________________
  • Up

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
    ODTÜ BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ
  • okiyicam lan

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
    Anakart-Gigabyte 970a-ds3 İşlemci-Amd Fx6300 [Stok] Ekran Kartı-Sapphire HD 7870XT [Stok] Ram-Corsair XMS3 DDR3 1600Mhz CL9 4GBX2 HDD- Toshiba 7200Rpm 500GB Kasa-Psu- Corsair 200R [Vs Series 550w Psu] Monitör- Aoc E2250Swdnk 21.5" Full HD
    Asus Zenfone 5.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Survivor 2014 [Ana Konu]
    12 yıl önce açıldı
    SURVİVOR 2019 ''ANA KONU''
    7 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • Up :D oy atın

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
    ODTÜ BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ
  • Şu bim den helikopter alan elemanın hikayeside güzeldi onuda ekleseydiniz iyi olacaktı.
    _____________________________
  • bana oy verenlere zz uyeligi veriyorum demek isterdim ama bendede yok yarismaci uyelere bol sans

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
  • Ilk 3 csb çok kötü

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
  • beyler beni oylayan yokta kendimizi oylamamiz serbest midir bu arada konuya ragbet yok gibi

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
  • quote:

    Orijinalden alıntı: lukolde

    Ilk 3 csb çok kötü

    Yani dördüncüyü beğendin :D
    _____________________________

    ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
    Radyo ve Televizyon Topluluğu
  • Bunlardan daha beterleri var mesala sınıfın ortasına yapan bir çocuk vardı :D
    _____________________________
  • quote:

    Orijinalden alıntı: _Kutup_Ayısı_

    okiyicam lan

    yazamıyosun ama inşallah okuyabilirsin
    _____________________________
    Go Long, Go Deep, Go State!
  • Benim Videonun sonundaki Klibi eklememiş elemanlar.

    Alın la klip buydu.Biz çektik Alexis ablanız Wayne abiniz ve ben



    _____________________________
  • Once pastorizeyi Okuyun Bosuna Zaman kaybetmezsiniz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
    _____________________________
  • @ne bilim ben ya adamı helal olsun sanki kitap okudum varya çok sürükleyici olmuş
    _____________________________
  • Bu konu tutar
    _____________________________
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Denyo Bey

    @ne bilim ben ya adamı helal olsun sanki kitap okudum varya çok sürükleyici olmuş

    teşekkür ederim
    _____________________________
    Eski kullanıcı adım : Sefid.dL
    Eski şifrem : k_4547203ddsa
    bir aşk şarkısı söylüyordun ki,
    birden sustun.
    düşmemek için saçlarına tutundu dünya..
  • 
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.