Şimdi Ara

DH Simyacılar Kulübü

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
141
Cevap
12
Favori
23.233
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Simya


    Simya, kimyanın bir bilim olması ile hep küçümsenmiş, gerek felsefesine, gerekse sembolizmine gereği kadar değer verilmemiştir.

    Simya, yaygın olarak, maddeden altın elde etmek için yapılan çalışmalarla ilgili olarak bilinir. Simyacı ise vaktini altın elde etmek için geçiren kişidir.

    Aslında Simya köken olarak çok eski zamanlara dayanır ve maddi olarak altın elde etmekten çok daha derin amaçları vardır.

    Genel olarak Simya

    Etimolojik olarak Simya sözcüğü Türkçe’de varolan Kimya sözcüğü ile aynı kökenden gelmektedir. Kökeni Arapça olan bu sözcükler Arapça’ya da “Kara Ülke” anlamına gelen Khem sözcüğünden gelmiştir. Bu “Kara Ülke”ise Mısır’dır. Etimolojik olarak da Simyanın kökeni Mısır olarak gözükmektedir.

    Simya gerçekte bir dönüşüm sanatıdır. Kirli olanı, hasta olanı bir çok süreçten geçirerek , arınmış ve mükemmel olana dönüştürmeyi amaçlar.

    Simya okült bir sanat olarak gözükmektedir. Bunu sadece belli kimseler uygulayabilmekte, geniş kitlelere yayılması engellenmektedir. Ayrıca Simyanın ezoterik bir karakteri de vardır. Simya öğrenimi inisiyasyona dayanmakta, kullanılan semboller sadece bu eğitimi geçmiş kişiler tarafından anlaşılabilmektedir. Simya felsefesinde ise Tanrı’nın birliği ve ruhun ölümsüzlüğü yer almaktadır.

    Simya eğitimi sırasında adaya öğretilen temel esas , simyacının bir şeyler icat ettiği değildir; simyacı sadece sırları çözmektedir. Bu yönüyle simya uzun yıllar boyunca genel karakterini değiştirmemiştir.

    Simya aynı zamanda Hermetik felsefenin de bir uygulaması olarak kabul edilmiştir. Zaten simyacılar da kendilerini filozof olarak kabul etmişler ve bu sırların Hermes (Mısır panteonunda Thoth) tarafından verildiğini iddia etmişlerdir.

    Simya en genel anlamı ile bir sanat ya da bir teknik olarak anlaşılabilir ve amacı maddenin içindeki altını ortaya çıkartmaktır. Simyacılara göre madde hastadır ve iyileştiğinde altın ortaya çıkmaktadır.

    Simya bu amaçla “Felsefe taşını” aramaktadır. Bu taş maddeyi altına çevirebilmekte ve bundan elde edilen iksir (Elixir) ile insan ölümsüzlüğe kavuşabilmektedir.

    Simyada ulaşılan bu son noktaya giden yol Ars Magna (Büyük/ulu Sanat) olarak adlandırılmaktadır.

    Tarih boyunca simya mistik ve pratik simya olarak iki yönde gelişmiştir. Pratik simya , kimya biliminin doğuşunda büyük rol oynarken , mistik simya,ezoterik felsefenin bir başka çehresi olarak günümüze kadar gelmektedir.


    Mistik Simya

    Pratik simyanın teorilerine ve sembollerine geçmede önce mistik simyayı incelemek gerekmektedir. Böylece pratik simyada da madde ile yapılan benzetmede aslında insana ait sonuçlar çıkarılabileceği çok rahat gözükecektir.

    Simyanın, maddenin içinde sağaltım ile altını keşfetmesi, bir bakıma insandaki Tanrısal tözün ortaya çıkarılması ile benzerlik göstermektedir.

    Metallerdeki hastalığın,kirin yok edilip altının ortaya çıkarılması gibi , uzun bir süreçten sonra da insandaki tanrısal töz açığa çıkabilir ve kişi İyi için çalışabilir. Ars Magna , bu açıdan insan için de kullanılabilir, bu anlamı ile inisiyasyonu da temsil etmektedir.

    Ars Magna ile insan Tanrı ile birleşebilmekte, kendini maddeye bağlayan bağlardan kurtulabilmektedir.

    Bu bağlamda Felsefe taşı da mutlak olana , tanrısal töze kavuşturan bilinç anlamını kazanmaktadır. Aynı şekilde İksiri içip ölümsüzlüğe kavuşmak da ruhun ölümsüz olduğunu anlamak anlamına gelmektedir.

    Öyleyse kendi içindeki Tanrısal tözü bulmak isteyen kişi , tıpkı maddenin saflaştırılması gibi , kendi içine dönerek kendini saflaştırmalı ve gizli olan , içindeki Felsefe taşına ulaşmalıdır. Simyada kullanılan yöntemler ezoterik olarak inisiyasyonu da bu anlamı ile temsil etmektedir.

    Bu , en güzel ifadesini VITRIOL sözcüğünde bulmaktadır. VITRIOL aslında Latince bir cümledeki sözcüklerin baş harflerinden oluşmuştur. Bu cümle “Visita Interiora Terræ Rectificando Invenies Occultum Lapidem” dir ve “Dünyanın derinliklerini ziyaret et gizli taşı bulacaksın” anlamına gelmektedir. Bu pratik simyada kayıp taş ya da mineral olarak düşünülmekle beraber, aslında insanın Tanrı’yı , tanrısal olanı kendi içinde bulacağı anlamına da gelmektedir.

    Bu şekli ile simya gerçek bir ezoterik doktrin olup günümüzde de bazı prensipleri ile yaşamaktadır.

    Simyanın Temel Prensipleri

    Simyacılara göre madde birdi ancak farklı şekiller almaktaydı. Madde ayrıca kendi parçaları ile birleşebilir ve sonsuz sayıda yeni form alabilirdi. Kuyruğunu ısıran yılan olarak gösterilen Ouroboros sembolü de bunu temsil etmekteydi.

    Bu düşünce aslında Tanrı’nın birliğinden kaynaklanmaktaydı. Evreni yaratan Tanrı Ruh’a çeşitli formlar vermiş ve madde oluşmuştu ; ancak bu Tek olanın farklı görünüşlerinden ibaretti. Her yaratılan unum in multa diversa moda , Türkçesi ile farklı şekillerde tek olan idi. Simyacı ise bu formların arasında Altın olanı aramaktaydı.

    Bu yönüyle simya, kendinden önce gelen tek tanrılı ezoterik düşüncenin , dönemindeki temsilcisidir.

    Simyaya eşlik etmiş olan ezoterik felsefe, Mısır tanrısı Thoth’a Yunanlıların yakıştırdıkları Hermes isminden ötürü Hermetik felsefe ya da düşünce , ya da kısaca Hermetizm diye adlandırılır. Orta Çağ boyunca Hermes’e atfedilen hermetik metinler Corpus Hermeticum diye adlandırılmışlardır.

    Corpus Hermeticum genelde diyaloglardan oluşmaktadır. Hermetik metinlerden en önemlisi Zümrüt tablettir.

    Hermetik felsefede ruh ve madde birbiri ile iç içe girmiştir. Birisi ötekinin farklı bir görüntüsüdür. Aynı şekilde çoğu hermetiste göre maddenin de bir ruhu vardır.

    Simyacılar eski düşünceye bağlı kalarak Ateş, Toprak, Su , Hava olmak üzere dört elementin (Tetrasomia) varlığını kabul etmişlerdir. Bu elementler bildiğimiz anlamlarından öte bazı özellikleri temsil etmektedirler. Simyaya göre görünen iki element , Toprak ve Su , içlerinde görünmeyen iki elementi de barındırmaktadırlar: Ateş ve Hava. Bunun dışında , bazı simyacılara göre beşinci bir element daha vardır ki bu da Ether’dir. Ether beden ile ruh arasında da aracılık görevi görmektedir.

    Simyada Platon döngüsü denilen kavrama göre elementler arasında sürekli bir de dönüşüm vardır. Ateş Havaya, Hava Suya, Su Toprağa ve Toprak Ateşe dönüşmekte olup bu döngü bu şekilde sürmektedir.

    Simyacılar ayrıca , Zümrüt tabletlerde belirtilen “Yukarıda olan aşağıda olanın aynısıdır” prensibinden yola çıkarak da her bir gezegen ile bir metal arasında bağlantı kurmuşlardır. Buna göre bilinen yedi gezegen ile metaller arasındaki ilişki aşağıdaki gibidir :

    Güneş > Altın

    Ay > Gümüş

    Merkür > Cıva

    Venüs > Bakır

    Mars > Demir

    Jüpiter > Kalay

    Satürn > Kurşun

    Bunlar içinden Altın ve Gümüş mükemmel metaller olup diğerleri mükemmel olmayan metallerdir. Bir teoriye göre metaller demir > bakır > kurşun > kalay > cıva > gümüş > altın sırasını izleyerek altına dönüşmekte , bu süreç döngü şeklinde devam etmektedir.

    Simya ile astroloji arasında da sıkı bir ilişki vardır. Her metale bir gezegen karşılık geldiği gibi, bazı reaksiyonların gerçekleşebilmesi için gezegenlerin uygun konumu da gözlenmektedir.

    Simyacıların , gnostiklere benzer bir de evren modelleri vardı. Merkezde Dünya, daha sonra yedi gezegen , etrafında sabit yıldızlar , en dışta da saf ruhlar bulunmaktaydı, bundan sonrası ise Tanrı’yı göstermekteydi.

    Simyacılar için Güneş de büyük önem taşımaktaydı. Güneş bazılarına göre hayatın kaynağı , hatta Tanrısal sözün görünebilir hali idi. Bu nedenle, simyacılar Dünya merkezli evren teorisinden Güneş merkezli teoriye geçişte fazla zorlanma yaşamamışlardır.

    Simyada bir önemli ayrım da dişil/eril ya da dişi/erkek ayırımıdır. Bazı simyacılar İlk Çağdaki bir düşünceyi savunmuşlar ve Tanrı’nın yaradılıştan önce hermafrodit olduğunu ve yaradılışla birlikle erkek ve dişi olarak ayrıldığını iddia etmişlerdir. Buna göre Güneş eril, dünya dişildir. Aslında dişil özellik en çok Ay ile kendini belli etmektedir.

    Simyadaki bir başka düalite de macrocosmos / microcosmos ‘dur. Bu ikisi arasındaki benzerlik de daha önce gördüğümüz gibi ifadesini zümrüt tabletlerde bulmuştur. Bir başka görüş de insanın doğuşunun evrenin doğuşuna benzediği yönündedir.

    Simyadaki bir önemli kavram da düalitenin yanında üçlemedir. Ünlü simyacılardan Robert Fludd “Üç dünya vardır : arketipler dünyası, macrocosmos ve microcosmos; yani, Tanrı, Doğa ve İnsan.” demektedir.

    Bu üçleme elementlerde de karşımıza çıkmaktadır. Nasıl Tanrı’da bir üçleme var ise insanda da ruh,can,beden olarak üçleme vardır. Bunun elementler dünyasına yansıması ise , Kükürt, Tuz ve Cıva şeklindedir. Burada anlaşılması gereken bildiğimiz anlamda kükürt, cıva ve tuz olmamakta, ancak bunların temsil ettiği prensipler olmaktadır.

    Aslında kükürt ve cıva iki karşıt prensip olup aralarında tuz ortayı temsil etmektedir. Kükürt aktif olanı temsil etmekte olup erildir. Cıva ise tam tersi olarak pasif olanı temsil etmekte olup dişildir. Tuz ise ikisini arasında bir bileşim olup , gövdeyle ruhun bağlanması gibi bağlayıcı bir görev yapmaktadır.

    Kükürt – Cıva karşıtlığı aşağıdaki gibi de özetlenebilir : (Hutin)

    Kükürt > Eril – Aktif – Sıcak – Sabit

    Cıva > Dişil – Pasif – Soğuk – Uçucu

    Bazı simyacılara göre bu prensipler baba/anne düalitesini göstermekte ve ayrı duran bu prensipler , çeşitli şekillerde birleşip yeni maddelerin oluşmasını sağlamaktadırlar.

    Bazı simyacılar üç prensip ile dört elementi birleştirmeye çalışmışlar ve aşağıda özeti görülen sonuca varmışlardır (Albert Poisson , Théorie et Symboles des Alchimistes, Paris,1891) :

    Kükürt Toprak (Görülebilir, Katı)

    (Sabit) Ateş ( Gizli,sübtil)

    Tuz Ether

    Cıva Su (görünür, likit)

    (Uçucu) Hava ( Gizli,gaz)

    Bu arada dikkat edilmesi gereken bir nokta da simyada her sıvının Su, her katının Toprak, her gaz Hava ve de her ısı kaynağı Ateş olarak adlandırılabildiğidir.


    Pratik Simya

    Simyanın en bilinen ve en yaygın şekli pratik simyadır. Simya pratiğini gerçekten bilinçli ve dönemine göre oldukça bilimsel yapan üstadların yanı sıra bir çok maceraperest de bu konu ile uğraşmışlardır. Ancak o dönemden kalma prensipler, özellikle de metodlar günümüz kimyasına da temel oluşturmuştur.

    Simyacı için amaç Felsefe taşını elde etmektir. Ancak bunu elde edebilmesi uzun ve zahmetli bir iştir. Simyacı uzun proseslerden geçireceği ilk maddesini dikkatli seçmek zorundadır. Latince Materia Prima diye adlandırılan ilk madde çalışmanın başarıya ulaşabilmesi için çok büyük önem taşımaktadır. Pratik simyada genelde uçucu ve hareketli olarak Cıvaya karşılık gelen ilk madde, ezoterik olarak da çırağı, inisiyasyona alınacak, mükemmel olmayan, kişiyi temsil etmektedir.

    Simyacı kendi laboratuarını da kendi kurmak zorundadır. Aletlerini kendi temin etmeli ve laboratuarını bütün gözlerden uzak bir yerde oluşturmalıdır.

    Simyacı için çalışmalarına başlayacağı zaman çok önemlidir. Simyacılar genel olarak İlkbaharda Güneş Koç burcundayken çalışmalarına başlarlar. Bazen Boğa ya da İkizler de çalışmak için uygun zaman olmaktadır. Ancak, İlkbahar doğanın canlanmaya başlamasını, bir tür doğumunu sembolize ettiği için, böyle bir çalışma için de en uygun zamandır.

    İlk madde ile uygun zamanda çalışmaya başladıktan sonra, gelen aşama hasta olan metalin temizlenmesi, arınması işlemidir. Bunun için gizli ateş , ignis innaturalis gerekmektedir. Bu elleri ıslatmayan su ya da alevsiz yanan ateş diye açıklanmaktadır.

    Bütün bunlar hazırlanıp uygun şekilde hazırlandıktan sonra hermetik olarak kapatılmış bir kap içine , ya da yaygın adı ile Filozofik yumurtanın içine konduktan sonra, tıpkı kuluçkada olduğu gibi burada sabit bir sıcaklıkta beklemek üzere, Athanor adı verilen fırının içine konur. Yumurta aynı zamanda yaradılışın da bir sembolüdür.

    Burada da görüldüğü gibi pratik simya ile ezoterik simya arasında büyük bir paralellik vardır. Adayın yetişebilmesi için içinde yakmayan bir ateş olması gerekmektedir. Hermetik kap ise dış etkilerden uzaklaşmayı temsil etmektedir. Yumurta sembolizmi ise zaten adayın yeniden dünyaya geleceğini göstermektedir.

    Bazı simya metinlerine göre de Materia Prima içinde Cıva ile belirtilen pasif prensibin yanında Kükürt ile belirtilen aktif prensip de vardır ve bunlar yumurtanın içinde etkileşime girerler. Daha sonra bunların ölümü ile Bilge Cıvası doğar. Bu siyah olandır. Bu yine mükemmel bir metal değildir , ancak bu da bir aşamadır. Daha sonraki aşamada ise beyaz olan açığa çıkar. Albedo diye adlandırılan bu beyazlık aşmasında Rosa Alba, Beyaz Gül ortaya çıkar. Bu aşamanın sonucu kırmızı olan Bilge Kükürdü ile tamamlanır. Son aşama ise Kırmızı kükürt ile beyaz cıvanın birleşimidir. Bu Kutsal birleşme sonucu Felsefe taşı ortaya çıkar.

    Bazı metinlerde Felsefe taşı “AZOT” olarak adlandırılır. Bu doğal olarak bildiğimiz azottan farklıdır. Felsefe taşı bütün maddelerin başı ve sonu olarak görülmektedir. Bu yüzden Azot sözcüğü de bütün alfabelerde ortak olan A ile başlamakta, sırası ile Latin , Yunan ve İbrani alfabelerinin son harfleri olan, Z,O ve T ile bitmektedir.

    Simyanın pratiğine de baktığımızda ezoterik yön açığa çıkmaktadır. Bu aşamalar aslında adayın inisiyasyon yolunda kat ettiği mesafedir.


    Simya tarihi

    Simyanın tarihi çok eski devirlere uzanmaktadır. Aslında ilk devirlerde kimya ve simya tarihi ortaktır denebilir. İnsanın ilk bu kavramlar hakkında düşünmesi ve kullanması kuşkusuz ateşin elde edilmesinin öğrenilmesi ile başlamıştır. Daha sonra metalleri kullanmayı ve doğal halinden saf haline getirmeyi öğrenen insan zamanla madde üzerine düşünmeye başlamıştır.

    Aslında metallerin maden filizinden elde edilmesi de ezoterik simyada sık kullanılan bir örnektir. İnsan da filiz içinde saflaştırılmayı bekleyen metal gibidir denir.

    Her durumda, madenin filizden ayrılması , simya için önemli bir örnek oluşturmuştur. Filizinden ayrıştırılan metalin geçirdiği evreler gibi , altın da pisliklerinden arınabilir diye düşünülmüştür.

    Simyanın tarihi altının maden filizinden elde edilmesiyle başlar diyen görüş bir yana , tarihçiler simyanın Mısır’da doğduğu konusunda ısrarlılardır. Aslında Mısır’da altın elde etmek bir ruhban sınıfının elinde olduğundan iki görüş de birbirine yakın kabul edilebilir. Doğuda, Çin ve Hint’te de simyanın varolduğu bilinmektedir. Ancak biz kendimizi simyanın batı dünyasındaki tarihi ile sınırlayacağız.

    İlk simya bilgilerinin Hermes Trimegistus, Üç Kere büyük Hermes, tarafından verildiği söylenir. Bu ise daha önce de belirttiğimiz gibi , insanlığa bütün bilgileri veren Mısır tanrısı Thoth’un Yunanlaşmış halinden başka bir şey değildir. Hermes Trimegistus Orta Çağ simyacıları tarafından tanrısal bilgileri bilen ve veren, ilk mürit olarak görülmüştür.

    Orta Çağ boyunca varolan simya sadece Mısır’dan gelme değildir. Karmaşık bir kökeni vardır, daha doğrusu bir çok kültürden farklı şekillerde etkilenmiştir.

    Yunan kültüründen simyaya geçen en önemli teori elementler teorisidir. Eski Yunan’da maddenin yapısı ile ilgili iki önemli teori gelişmiştir. Bunlardan biri atom teorisi öteki de elementler teorisidir. Kökenleri daha eskiye de dayansa dört elementin teori haliyle sunulması Eski Yunan’da olmuştur.

    MÖ Yedinci yüzyılda yaşayan Thales , doğanın akıl ile anlaşılabileceğini savunmuş ve suyun dünyanın ana prensibi olduğunu iddia etmiştir. MÖ 610-545 yılları arasında yaşadığı düşünülen Anaximandros apeiron diye adlandırdığı amorf bir prensibi ortaya atmıştır. Anaximenes ise her şeyin kökeninde hava olduğunu söylemiştir. Heraklit’e göre ise bu prensip ateştir.

    MÖ 540-450 yılları arasında yaşayan Parmenides ise daha ilginç bir görüş geliştirmiş ve evrenin aslında Tek olduğunu ve farklı görüntüler aldığını savunmuştur. En büyük karakteristiği hareketli olması , devamlı form değiştirmesidir.

    MÖ 485-425 yılları arasında yaşayan Empedokles için ise ateş, hava,su ve toprak maddeyi oluşturan dört elementtir ve aşk adı verilen çekim kuvveti ile Parmenides’in evrenine benzeyen evreni oluştururlar. Ancak Nefret adı verilen itim kuvveti ile itildiklerinde çözülmeler olur.

    Dört element düşüncesinin Orta Çağlar boyunca varolan şekli kuşkusuz Platon’un ve özellikle de Aristo’nun eseridir. Platon elementleri geometrik formları ile ortaya koymaya çalışmıştır. Ancak simyadaki teori büyük ölçüde Aristo’nun teorisidir.

    MÖ 384-424 yılları arasında yaşayan Aristo, bir çok konuda olduğu gibi dört element teorisi ile de Orta Çağ boyunca tek otorite olarak kalmıştır. Aristo’ya göre ilk madde çeşitli formlar alabilmektedir. Bu alınan formlar da bazı temel özelliklere bağlıdır. Bu özellikler dört tanedir : Sıcak, soğuk, kuru, ıslak. Buna göre

    Ateş : Sıcak – Kuru

    Hava : Sıcak – Islak

    Su : Soğuk – Islak

    Toprak: Soğuk – Kuru

    olarak özellik gösterirler. Bu da simyada kullanılmıştır.

    Aristo ile olgunluğa ulaşan elementler teorisi ve Mısır kaynaklı simya İskender’in fetihleri ile beraber karşılaşma olanağı bulmuş ve bir senteze ulaşmıştır. Bu senteze doğu kökenli okültizm, Yahudi ve Hristiyan mistisizmi de karışarak, Orta Çağdan itibaren simyacıların temel teorilerini oluşturmuşlardır.

    Yunan-Mısır sentezi simya ile ilgili en önemli belge MS. üçüncü yüzyıldan kaldığı sanılan Leyden papirüsüdür. Dördüncü yüzyıldan itibaren ise simya eğitimi yaygınlaşmıştır. Özellikle Panopolis’li Zosimus simyayı daha ritüelik bir hale getirmiştir.

    Bu dönemde, özellikle İskenderiye’de simya üzerine bir çok eser ortaya çıkmıştır. Bu eserler arasında Hermes, İsis gibi tanrısal kişiliklerin yazdığı varsayılan eserlerin yanı sıra Keops gibi hükümdarların, Platon, Pythagoras, Tahles gibi filozofların ya da Zosimus gibi simyacıların yazdıkları söylenen eserler de vardı. Bunlar Felsefe taşından ve ölümsüzlükten de söz etmekte , aynı zamanda simyanın ezoterik yanını da ortaya koymaktaydılar.

    Simya daha sonra Bizans’ta da varlığını sürdürmüştür. İmparator Heraklius Simyayı desteklemiştir. Ancak Bizans’ta simya çok gelişememiş, daha sonra da Batıya geçmiştir.

    Arapların Mısır’ı işgal etmesi , simyanın İslam dünyasına da girmesini sağlamıştır. Arap kültüründe İslam öncesinde simya hakkında yazılan eserler bilinmemekle birlikte, Mısır’ın işgalinden sonra bu konuda yazılan eserlerde bir patlama olmuştur. Bütün İslam dünyasında Arapça tek resmi dil olduğu için , eski Mısır ve Yunan eserlerinin Arapça’ya yapılan tercümeleri de bütün İslam dünyasına yayılmış, bu konuda çalışmaların çoğalmasını sağlamıştır.

    Müslüman simyacılar arasında en tanınmışı kuşkusuz Batıda Geber adıyla tanınan Abu Abdullah Cabir ibn Hayyan’dır. Cabir’den kalan eserlerin bir bölümü Corpus Jabirianus adıyla toplanmıştır. Çoğu kaybolan bu yazılarda simya kadar İslam’ın ezoterik açıklamalarının da varlığı bilinmektedir. Cabir bu yazılarda ezoterik bilgi vermesine rağmen olabildiğince açıklama yapmıştır.

    Simyanın Orta Çağ Avrupa’sına geçişi göreceli olarak daha geç olmuştur. Özellikle Arap istilaları ve Haçlı seferleri sırasında bu kültürle tanışan Batı dünyası Orta Çağın sonlarına doğru simya ile ilgilenebilmiştir. Simya anlamına gelen Alchemy/Alchimie sözcüğünün ve simyada kullanılan Alkol, Alambik, Elixir gibi sözcüklerin Arapça’dan gelmiş olması da bu kökeni ortaya koymaktadır.

    On üçüncü yüzyılın ilk yarısından itibaren Fransisken manastırlarında simya yaygınlaşmaya başlamıştır. Buradan Robert Grossetête tarafından Oxford’a da geçen simya, burada da popüler olmuş ve Robert Grossetête’in öğrencilerinden biri olan Roger Bacon da bu konuda oldukça sivrilmiştir. Simya kadar astroloji ve okült bilimlerle de ilgilenen Bacon sonunda kilisenin de dikkatini çekmiş ve bu yüzden hapse girmiştir. Daha sonra gizemli bir şekilde ortadan kaybolan Bacon, simyacıların ölümsüz olduğu konusunda rivayetlerin çıkmasına da neden olmuştur.

    1240 – 1311 yılları arasında yaşamış olan ve Rosarium Philosophorum adlı eserin de yazarı olan Arnaud ve Villeneuve de bu konuda zamanının tanınmış isimlerindendir. Villeneuve simya kadar astroloji ve tıpla da uğraşmıştır. Eserleri ise ölümünden sonra yakılmıştır. Villeneuve’den etkilenen iki Fransisken de simya konusuyla ilgilenmişlerdir, bunlar Raymond Lulle ve Jean de Rupescissa’dır.

    Fransiskenler kadar Dominikenler de simya ile ilgilenmişler ve 1193-1280 yılları arasında yaşayan ve Büyük Albert adıyla da anılan Albert de Bollstaedt Dominikenlerin arasından çıkmıştır.

    Her şeye rağmen On üçüncü yüzyılın sonuna kadar simyacılar manastırlarda rahat rahat simya ile ilgilenebiliyorlardı. Ancak zamanla simya kilisenin tepkisini çekmeye başlar. Bu arada manastırlar dışında da simya ile ilgilenen kişiler türerler. Artık Hermes’in bilimi ile kilise karşı karşıya gelmeye başlar. Ancak Kilise önlemini almakta gecikmez ;1317’de Papa Jean XXII bir karar yayınlayarak (Spondent quas non exhibent) sahte altın yapanları ve simyacıları mahkum eder. Buna göre simyacılar fazlasıyla çoğalmışlardır.

    Bu sırada gizemli bir kişinin simyanın sırlarını bulduğu konusunda bir rivayet yayılmıştır. Bu kişi Nicolas Flamel’dir. 1330 – 1418 yılları arasında yaşadığı söylenen Flamel , söylentiye göre “Yahudi Abraham” isimli , simyanın sırlarını veren bir kitap bulmuş, ve yıllarca karısı Pernelle ile uğraşarak buradaki şifreleri çözmüş ve bu sanatın sırrına vakıf olmuştur.

    On beşinci yüzyılda gelişen simyada döneminin en önemli isimlerinden biri de Basil Valentin’dir. Yaşamı hakkında tam bir bilgiye sahip olamadığımız Valentin özellikle “On iki Anahtar” isimli eseri ile ünlüdür.

    Simya Rönesans ile birlikte en yüksek noktasına ulaşmış ve bu dönemde Kabala , büyü, Yeni Plantonculuk gibi diğer ezoterik doktrinler de simyaya katkıda bulunmuştur. Bu dönem ayrıca Rose-Croix gibi gizli örgütlerin de ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu dönemde Denis Zachaire,John Dee gibi ünlü simyacılar da ortaya çıkmıştır.

    Dönemin en önemli ismi kuşkusuz 1493 doğumlu Paracelsus’dur. Maceralı bir hayat yaşadıktan sonra 1541 yılında hayata gözlerini yuman Paracelsus, kariyerine önce doktor olarak başlamış, bir çok maceradan sonra şifacılığı ile ün kazanmıştır. Doktor olmasına rağmen, simyanın tıptan ayrılamayacağını söylemiş ve doğa ve insan üzerine çalışmıştır. Macrocosmos ve microcosmos üzerine düşünce sistemini kuran Paracelsus, tuz, kükürt, cıva ile ruh, can, beden ilişkisini de savunmuştur. Ezoterik düşüncenin ifadelerini iyi bir biçimde ortaya koyan Paracelsus , Rose-Croix örgütünü de büyük ölçüde etkilemiştir.

    On yedinci yüzyılda simya ile ilgili çalışmaların büyük bölümü Rose-Croix tarafından yapılmıştır. İngiltere’de de Robert Fludd bu düşünceyi sistematize etmiştir.

    On yedinci yüzyıl sonundan itibaren ise okült bilimlere olan ilgi yavaş yavaş azalmış, materyalizm ön plana geçmiştir. Eski öğretiyi savunan örgütlerin varlığını sürdürmesine rağmen simya artık popülerliğini yitirmiştir.

    Günümüzde simya artık mistik/ezoterik anlamı ile sürmektedir. Ezoterik düşünceler çağlara göre farklı şekillerde ortaya çıkabilir, simya da bunun özel bir türüdür. Zamanın doldurmuş ancak ezoterik içeriği ve sembolizmi ile yaşayan, tarihçilerin ilgisini çeken bir düşüncedir.


     DH Simyacılar Kulübü

     DH Simyacılar Kulübü

     DH Simyacılar Kulübü

     DH Simyacılar Kulübü

     DH Simyacılar Kulübü



    KAYNAKÇA

    AROMATICO Andrea , Alchimie,Le Grand Secret, Gallimard, Paris, 1996
    BAIGENT Michael , Ancient Traces, Viking, London,1998
    BAIGENT Michael, LEIGH Richard, The Elixir and the Stone, Penguin Books , London , 1998
    BARBAULT Armand , L’Or du Millième Matin, Editions J’ai lu , Paris, 1972
    BURCKHARDT Titus, Astroloji ve Simya (çev. Mehmed Temelli), Verka Yayınları, Bursa, 1999
    ELIADE Mircea, Forgerons et Alchimistes, Flammarion, Paris, 1977
    ELLEN GUILEY Rosemary , PLACE Robert M. , Simya Tarotu (çev. Gülten Suveren) Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 1996
    FRATER ALBERTUS, The Alchemist’s Handbook, Samuel Weiser Inc. , Maine, 1974
    GILCHRIST Cherry, The Elements of Alchemy, Element Books Limited, Shaftesbury,1991
    GUILEY Rosemary Ellen, PLACE Robert M. , Simya Tarotu (çev. Gülten Suveren), Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 1996
    HOLMYARD E.J., Alchemy, Dover Publications Inc., New York, 1990
    HUTIN Serge, L’Alchimie, Presses Universitaires de France, Paris,1987
    HUTIN Serge, CARON M. , Les Alchimistes, Editions du Seuil, Paris,1959
    JUNG Carl Gustav , Psychology and Alchemy, Routledge, London, 1968
    KLOSSOWSKI DE ROLA Stanislas , Alchemy , The Secret Art , Thames and Hudson, London,1992
    KLOSSOWSKI DE ROLA Stanislas , The Golden Game, Alchemical Engravings of the Seventeenth Century , Thames and Hudson, London,1997
    LARGUIER Léo , Le Faiseur d’Or, Nicolas Flamel, Editions J’ai lu, Paris, 1972
    McLEAN Adam, The Alchemical Mandala, A Survey of the Mandala in the Western Esoteric Traditions, Phanes Press, Grand Rapids, 1989
    MIRABIL Michel, Les Cinquante Mots-Clefs de l’Esoterisme, Editions Privat, Toulouse,1981
    MOURA Jean, LOUVET Paul, St. Germain, le Rose-Croix Immortel, Editions J’ai lu , Paris, 1969
    PAUWELS Louis, BERGIER Jacques, Le Matin des Magiciens, Editions Gallimard, Paris, 1960
    RAMSAY Jay, Alchemy,The Art of Transformation, Thorsons, London,1997
    RIVIERE Patrick, L’Alchimie, Science et Mystique , Editions De Vecchi S.A, Paris, 1990
    ROGER Bernard , A la Découverte de l’Alchimie, Editions Dangles, St-Jean-de-Braye, 1988
    ROOB Alexander, The Hermetic Museum : Alchemy and Mysticism, Benedict Taschen Verlag GmbH, Köln,1997
    SADOUL Jacques , Le Trésor des Alchimistes, Editions J’ai lu , Paris, 1972
    SAINT-AILME Michel , Les Dossiers Secrets de l’Alchimie, Editions Alain Lefeuvre, Paris,1980
    SANSONETTI Paul-Georges, Graal et Alchimie, Berg International, Paris,1993
    THOMPSON C.J.S, The Lure and Romance of Alchemy , Bell Publishing Company, New York, 1990
    VIDAL Bernard, Histoire de la Chimie, Editions Bouchene, Alger, 1993


    Simya İle İlgili Animeler

    FullMetal Alchemist
    Full Metal Alchemist Brotherhood
    Buso Renkin
    Baccano!


    İmza :



    [center][link=http://forum.donanimhaber.com/m_24784893/mpage_1/key_//tm.htm#24784893] [image]https://store.donanimhaber.com/b1/0d/e6/b10de60fdf667fcf77f230ebc18a9bab.jpg[/image][b] 
    [color=#000066]DH Simyacılar Kulübü[/color][/b][/link][/center]



    ÜYELER


    1-)Ertungaa
    2-)meewtwo
    3-)SP3ctr3
    4-)RaderrR1993
    5-)VeNoM
    6-)Kıdemli
    7-)|PortaL|
    8-)rayquza
    9-)Pjanoo
    10-)Dųŋĸēłħēïť
    11-)Gabriel Van Helsing
    12-)lev@
    13-)NickMaster
    14-)mr.respect
    15-)Gw4ihir
    16-)Neces#
    17-)coldmen
    18-)Rosenrot
    19-)oTaKuRoN
    20-)StopAndWatchMe
    21-)not important
    22-)furkanbjk
    23-)TekenDuisMortal
    24-)Kötü Kedi Şerafetttin
    25-)heyoguzhan
    26-)emPer0rshiP
    27-)10lincoln10
    28-)DarKnesS_44
    29-)Khara-Khitai
    30-)Bana Izin Yokmu
    31-)Mr.Such
    32-)amonobel
    33-)Mizuhara
    34-)Ken Masters
    35-)The DarkMaster
    36-)Oziko
    37-)Arnold Layne
    38-)sarpingen111
    39-)attakkann1
    40-)_ALCHEMIST_
    41-)Selkêt
    42-)mrt522
    43-)Faunus
    44-)HuzunSessizligi
    45-)Pietro Leatherchest
    46-)Karpuzcu.
    47-)teddybear01
    48-)Kelâg
    49-)Bob Dylan
    50-)sanitas
    51-)OtakuDrummer
    52-)Snefru
    53-)xbadxluckx
    54-)Siyah.
    55-)Ouroboros
    56-)jointofjah
    57-)call of cthulhu
    58-)Akagami.
    59-)Ingvar
    60-)ElektroGod
    61-)dyddsul
    62-)blackcek14
    63-)Lelouch Vi Britannia
    64-)Metal Up Your Ass.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MacroIceTR -- 16 Ağustos 2014; 16:54:06 >







  • inanıyorum simyaya ama yapabilen birisini görmedim..benide ekle

    @el-cezeri inanmadım
  • İlk önce kurşunu demir bir kapta eritiyoruz.

    Kurşun iyice sıvılaşınca özel sarı cam yumurtasından bir saç kalınlığında bir katmaz kazıyoruz ve bunu balmumuna sarıyoruz.

    Sardıktan sonraiçinde kurşun eriği olan kaba atıyoruz.

    Karışım kan rengini alasıya kadar bekliyoruz ve kabı ateşten alıyoruz.


    İşte bu kadar basit kurşundan altın yapmak.

    [Paulo Coelho - Simyacı kitabından alıntıdır.]
  • Full Metal Alchemist Edu ve all kardeşler geliyo simya deyince aklıma. bende inanıyorum böyle şeylerin olduğuna ekle beni
  • quote:

    Orjinalden alıntı: meewtwo

    Full Metal Alchemist Edu ve all kardeşler geliyo simya deyince aklıma. bende inanıyorum böyle şeylerin olduğuna ekle beni

    Şu sıralar FMA izliyorum bende. Ekledim
  • hadin 1-2 simya tekniği söyleyinde yapalım
  • bilsek bizde yapacaz
  • bu işin dersini(kimya tarihi) almış biri olarak böyle bi olayın gerçekleşmesi imkansız ama zamanında simya ile insanlar kandılırmış simyacılar tanrı gibi gösterilmiş

    benide ekle nede olsa mesleğimiz bu belki bi gün yaparım
    simya ve genel olarak kimya tarihi konusunda en bilimsel türkçe kaynak bu olsa gerek biz bu kitabı ders kitabı olarak aldık ama hikaye gibi zevkli bi kitap
    Ali Rıza Berkem, Kimya Tarihine Toplu bir Bakış, Türk Kimya Derneği Yayınları No:12 İstanbul,1996.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Tufan. -- 17 Temmuz 2008; 10:13:59 >
  • Ekledim
  • Ekle benide hep merak etmişimdir nası bişey bu diye
  • birader imza siyon yıldızı anımsatıyor..İmzayı değiştirebilirsen iyi olur kanaatindeyim..Yahudinin simgesini hatırlattı birden tiksindim..
  • beni de eklersen sevinirim.
  • İlk deney benden

    Malzemeler :
      Kostik Asit
      Tencere
      Ateş
      Mettalik Para
      Parayı uzaktan tutabileceğiniz bir alet.


    Yapılış :
      Kostik Asit yavaşça tavaya dökülür.
      Tava, yüksek dereceli ateşe atılır. [Veya ocağa]
      Biraz beklendikden sonra para herhangi bir alet yardımıyla para ateşin yanında Gümüş olana kadar bekletilir. Ardından tavadan çıkarılır.

    Bu tarif rabet görürse Altınında yapılış şeklini göstericeğim ona göre



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi |PortaL| -- 12 Ocak 2009; 18:43:13 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: VeNoM

    birader imza siyon yıldızı anımsatıyor..İmzayı değiştirebilirsen iyi olur kanaatindeyim..Yahudinin simgesini hatırlattı birden tiksindim..

    merak etme onun simgesi değil bu sadece simyacıların kurduğu şemalardan biri
  • Çok iyi hatırlayamıyorum ama Paulo Coelho'nun yazdığı Simyacı isimli kitapda doğanın dilini bilen kişi olarak geçiyordu simyacı tanımı çok iyi hatırlamıyorum hemen yoruma boğmayın lütfen!
  • Benimde fma aklıma geliyor bu yüzden simyayı öğrenmem lazım

     DH Simyacılar Kulübü



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Naruto45 -- 19 Temmuz 2008; 4:37:29 >
  • KİTABIN ADI:SİMYACI
    KİTABIN YAZARI:PAULO COELHO
    YAYIN EVİ:CAN YAYINLARI-İSTANBUL
    BASIMYILI:1999


    1)KİTABIN KONUSU:

    İspanya’dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinin hazinesini aramaya gelen Endülüslü çoban Santiago’nun masalsı yaşamının felsefi öyküsü.

    2)KİTABIN ÖZETİ:

    Romanın kahramanı Santiago’nun anne ve babası rahip olması için onu papaz okuluna göndermiştir. On altı yaşına geldiğinde rahip olmak istemediğini, okuldan ayrılmayı ve gezginci olmak istediğini babasına söyler. Bunun üzerine babası da, oğluna içinde üç adet altın İspanyol parası olan bir kese vererek oğluna “git, kendine bir sürü al ve en iyi şatonun bizim şatomuz ve en güzel kadınların bizim kadınlarımız olduğunu öğreninceye kadar dünyayı dolaş” der ve oğlunu kutsar. Önce, babasının vermiş olduğu parayla bir koyun sürüsü alır ve yaşamının büyük düşünü gerçekleştirmeye başlar; artık geziyordur.

    Akşam yattığında uykusunda gördüğü rüyaların da etkisinde kalarak; gördüğü bir düşün gerçekleşme olasılığının yaşamını ilginçleştireceğini düşünür ve o şekilde hareket eder. Romanın ana konusunu teşkil eden Mısır Piramitleri’ne gitmesi ve orada hazine bulacağı ona rüyasında söylenir. Romanın kahramanı, rüyasını gerçekleştirmek için önce bir falcı kadına rüyasını anlatır. Falcı kadın Salem kralı olarak tanıtan yaşlı adamla konuşur, kendi amaçlarını anlatır. Yaşlı adam, hayatın gizemleri hakkındaki bilgiye karşılık Santiago’dan sürüsünün onda birini vermesini ister. Yaşlı adam, Santiago’ya biri beyaz diğeri siyah olmak üzere iki adet gizemli taş verir ve siyah olanı “evet”, beyaz olanı “hayır” anlamını taşıyan bu taşları “zora düştüğün zamanlarda kullanırsın ancak kendi kararını kendin vermeye çalış” der.

    Mısır’a gitmek için önce koyun sürüsünü satar ve parasını cebine koyarak yola çıkar. Arap çocuğu ile tanışır, beraber pazara giderler. Fakat Arap paralarla birlikte kaçarak Santiago’yu bu şehirde parasız pulsuz bırakır. Bunun üzerine Santiago para kazanmak için bir billuriyeci dükkanında çalışmaya başlar. 6 ay kadar burada çalıştıktan sonra Santiago yeterli parayı kazanarak tekrar yola koyulur. Yolda bir İngiliz’le karşılaşır. Yolda karşılaştıkları güçlüklerde kendi kişisel menkıbelerini aramak üzere yola çıktıklarını söylerler.

    Santiago, yüreğinin söylediklerini dikkatle dinleyerek çölde ilerlemesine devam eder. Karşılaştıkları güçlükler karşısında hep kendi kişisel menkıbesine güvenir ve sonunda kumullar tepesine ulaşır. Piramitler, bütün görkemiyle karşısında yükseliyordur. “Gerçekte kendi kişisel menkıbesini yaşayan kimseye karşı hayat cömerttir” diye düşünür. Sabah uyandığında gerçekten bulunduğu yeri kazmış ve içi mücevher dolu bir sandık bularak rüyasında gördüğü ve Mısır’a piramitlere kadar gidip bulmayı arzuladığı hazineye kavuşmuştur.



    3)KİTABIN ANA FİKRİ:

    Hayattaki mutluluğumuz bazen bize uzak gibi görünse de çok yakınımızda olabilir. Bunu geç de olsa anlamak bize hayatın tadına varmamızı sağlayacaktır.

    4)KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

    Santiago: İhtiraslı çalışkan bir kişiliğe sahiptir. Çevredekilere çabuk uyum sağlayabilen şıpsevdi bir kişidir. Tek arzusu dünyada mutlu olmak ve kendi dilediği gibi yaşamaktır.

    İngiliz: Kitap okumayı çok seven, akıllı ve macera seven bir kişiliğe sahiptir. Kişisel menkıbesini aramak üzere yola çıkan bir gezgindir.


    5)KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

    Kitap çok etkileyici ve sürükleyici bir yapıt felsefi konulara yer verilmiştir. Yalın ve sade bir dille yazılmıştır. Herkesin okurken kendisinden ve hayattan bir şeyler bulacağı bir kitaptır.

    6)KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:

    Paulo Coelho

    Rio de Janeiro’da doğdu. Roman yazarlığına başlamadan önce, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve sevilen bir şarkı yazarıydı. Coelho, gençliğinde bir hippiydi. 1986 yılında Hıristiyanların, Batı Avrupa’dan başlayıp İspanya’da Santiago de Compostela kentinde sona eren geleneksel bir hac yolculuğu yaptı; bu deneyimini 1987’de yayımladığı The Pilgrimage adlı kitabında anlattı. 1988 yılında yayımlanan ikinci kitabi Simyacı, Coelho’yu en çok okunan çağdaş yazarlardan biri yaptı. .Öteki kitapları; Brida, Valkürler ve son yazdığı Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum, Ağladım’dır. Simyacı 42 ülkede yayımlandı. 26 dile çevrildi.

    17-12-06, 02:15
    bulabilirsem bu kitabı alcam sizede tavsiye ediyorum



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MacroIceTR -- 27 Ağustos 2008; 17:09:18 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Lordmaster

    Çok iyi hatırlayamıyorum ama Paulo Coelho'nun yazdığı Simyacı isimli kitapda doğanın dilini bilen kişi olarak geçiyordu simyacı tanımı çok iyi hatırlamıyorum hemen yoruma boğmayın lütfen!

    yukarıdakileri okumadın galiba
    doğanın dilini bilmesi onun simya yapamamasınımı sağlıyo
    o kitabı bende okudum adam doğanın dilini bilip onlarla konuşuyordu ama simyada yapabiliyodu




  • kimyacıların simyayı küçük görmesine dayanamıyorum. ve bana göre kimya kuralları ile düşünce gücünü zedeleyen at gözlükleri ile bakmanı sağlayan değişik teorilerin hiçbir zaman çıkamayacağı bir bilimdir. simyada kurallar yoktur böylelikle farklı teoriler oluşturulabilir. kimya kuralları daha hızlı ve düzenli olmasını sağlar ama her zaman 1 yılda gidebilirsiniz. mesela a,b ve c yolları olsun. kimya a yolundan başladığı için sadece a yolundan gidebilir. ama simyanın kuralları olmadığından o a,b,c bütün yolları gidebilir.

    hiç düşündünüzmü? belki bugün bize öğretilenlerin hepsi aslında farklı şeyler... mesela zamanında ateş hava su gibi gitmiş türler. ama belkide tek bir türün hal değişmesiyle oluşmuşlardır? siz inanıyormusunuz herşeyin keşfedildiğine? kimya bir teorinin kabullenmesinin üzerine kurulmuş bir bilim.

    kimse çoğunluğun kabul ettiği fikirlerden başka bir fikir aramıyor. başka fikir arayanlarda zaten dünya çapında kabullenilmiş düşünceleri çürüten kişiler bknz: gelileo, einstein....

    bu adamlar herkesin düşündüğünü değil farklı düşünen adamlar. ve ne olduğunu görüyoruz. belki daha çürütülmesi gereken çok şey vardır. ama simyanın yok olup kimya yaygınlaşmasıyla eldeki tek farklı düşünce kaynağı alınıp insanlar tek bir düşünce biçimine bağlanmışlar.

    ayrıca kimyanın kuralları nereye kadar bize yetecek?_ gün gelecek karanlık madde keşfedilecek ve o bizim kimyamızla açıklanabilecekmi? işte ozaman herkes yine simyaya dönecek.

    ve ayrıca herkese simya altın bulmak için yapılan iş diye öğretiliyor. simyaya başlama nedeni bu olabilir ama devir geçtikçe tamamen bu upurda çalışıldığına inanmıyorum. bence simyayı evreni çözmek için yaptıklarına inanıyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Garbaht -- 9 Aralık 2008; 9:27:21 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Dųŋĸēłħēïť

    kimyacıların simyayı küçük görmesine dayanamıyorum. ve bana göre kimya kuralları ile düşünce gücünü zedeleyen at gözlükleri ile bakmanı sağlayan değişik teorilerin hiçbir zaman çıkamayacağı bir bilimdir. simyada kurallar yoktur böylelikle farklı teoriler oluşturulabilir. kimya kuralları daha hızlı ve düzenli olmasını sağlar ama her zaman 1 yılda gidebilirsiniz. mesela a,b ve c yolları olsun. kimya a yolundan başladığı için sadece a yolundan gidebilir. ama simyanın kuralları olmadığından o a,b,c bütün yolları gidebilir.

    hiç düşündünüzmü? belki bugün bize öğretilenlerin hepsi aslında farklı şeyler... mesela zamanında ateş hava su gibi gitmiş türler. ama belkide tek bir türün hal değişmesiyle oluşmuşlardır? siz inanıyormusunuz herşeyin keşfedildiğine? kimya bir teorinin kabullenmesinin üzerine kurulmuş bir bilim.

    kimse çoğunluğun kabul ettiği fikirlerden başka bir fikir aramıyor. başka fikir arayanlarda zaten dünya çapında kabullenilmiş düşünceleri çürüten kişiler bknz: gelileo, einstein....

    bu adamlar herkesin düşündüğünü değil farklı düşünen adamlar. ve ne olduğunu görüyoruz. belki daha çürütülmesi gereken çok şey vardır. ama simyanın yok olup kimya yaygınlaşmasıyla eldeki tek farklı düşünce kaynağı alınıp insanlar tek bir düşünce biçimine bağlanmışlar.

    ayrıca kimyanın kuralları nereye kadar bize yetecek?_ gün gelecek karanlık madde keşfedilecek ve o bizim kimyamızla açıklanabilecekmi? işte ozaman herkes yine simyaya dönecek.

    ve ayrıca herkese simya altın bulmak için yapılan iş diye öğretiliyor. simyaya başlama nedeni bu olabilir ama devir geçtikçe tamamen bu upurda çalışıldığına inanmıyorum. bence simyayı evreni çözmek için yaptıklarına inanıyorum.

    Güzel yazı




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.