Şimdi Ara

Anlaşılması Zor Olan Filmler (9. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
177
Cevap
4
Favori
19.063
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Domates Kızartması

    daha haneke bitecek,bela tarrın tek filmini izledim zaten o bitecek,hiç trier izlemedim o bitecek

    bitecekte bitecek yazın sonuna kadar hepsini bitireyim diyorum

    yapma öyle bir şey sakın
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Dönüşüm

    quote:

    Orijinalden alıntı: Domates Kızartması

    daha haneke bitecek,bela tarrın tek filmini izledim zaten o bitecek,hiç trier izlemedim o bitecek

    bitecekte bitecek yazın sonuna kadar hepsini bitireyim diyorum

    yapma öyle bir şey sakın

    dimi ama sonra izleyecek kaliteli adam kalmaz falan hem belki biraz kültür kasıp sonrasında izlemek daha iyi olabilir

    tamam dostum vazgeçtim uzun srelere yayıcam




  • Yapmayın böyle öyle derin bir kültüre filan gerek yok bu yönetmenler için. Onlar da senin benim gibi hayatları konu ediniyorlar. Fazla karışık gibi görünebilirler ama öyle değiller. Ne bileyim kişinin ne çıkardığına bağlı her şey. Üstelik bu yönetmenleri geçtim, 1930-1990 arası bir yığın yönetmen var daha
  • quote:

    Orijinalden alıntı: diminishedtriad

    Yapmayın böyle öyle derin bir kültüre filan gerek yok bu yönetmenler için. Onlar da senin benim gibi hayatları konu ediniyorlar. Fazla karışık gibi görünebilirler ama öyle değiller. Ne bileyim kişinin ne çıkardığına bağlı her şey. Üstelik bu yönetmenleri geçtim, 1930-1990 arası bir yığın yönetmen var daha

    Ben onu kastetmemiştim o yanlış anladı beni.Zaten özelden ne demek istediğim yazdım Domates Kızarması'na.




  • Donnie Darko
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Dönüşüm

    Ben onu kastetmemiştim o yanlış anladı beni.Zaten özelden ne demek istediğim yazdım Domates Kızarması'na.

    Anlaştık o zaman
  • Matrix'i de eklemek mümkün.
  • Memento der çekilirim yoluma.
  • inception
    fight club
    the matrix
  • Zindan Adası
  • quote:

    Orijinalden alıntı: De-Niro

    quote:

    Orjinalden alıntı: CurciX
    arkadaşlar lost highwayi anlayan varsa bana da 1 açıklasın lütfen çünkü filmin sonunlarına yakın çok koptum 1 kere izledim ama pek 1şey anlamadım



    Aslında filmin çoğu Fred'in gördüğü hayallerden daha doğrusu kurguladığı sahnelerden ibarettir. Sigara içtiği ilk sahnede Fred hapishanededir aslında. Hapishane kapısının üst boşluğu ve kapı sesi bunu anlamamıza yol açıyor. Zaten bu ilk sahnede Fred'in yüz ifadesi paranoyanın ilk sinyallerini verir bize ve aniden kurgu başlar. Fred evdedir.

    Fred karısı Renee ile sorunlu bir evlilik hayatı sürdürmektedir. Renee soğuk ve tutkusuz bir kadındır. Fred ise cinsel açıdan karısını tatmin edemez, iktidarsızdır. Bunu Renee'nin sevişme sahnelerinden birinde Fred'in iktidarsızlıktan ötürü üzüldüğünü anlayıp sırtına eliyle vururken sarfettiği "önemli değil" repliğini kullanmasından anlayabiliyoruz. Ve bu durum Fred'i paranoyaya sokar. En sonunda karısını öldürür ve polislerce tutuklanıp hapishaneye götürülür. İdam cezasına çarptırılır ve elektrikli sandalyede hayatına son verileceği söylenir. İşte bu andan itibaren Fred kendi karakterinden kaçmak ve olayı haklı bir gerekçeye dayandırmak için bir kurgulamaya başvurur. Filmin başında diafondan duyduğu "Dick Lorrent is dead" repliği aslında bu kurgunun başlangıç aşamasını oluşturur. Diafondan duyduğu bu sesten sonra pencereden dışarı bakmaya giderken polis arabalarının sesini duyarız. Yani dışarıda bir kovalamaca, bir takip olduğu bellidir. Bu sahne kurgulamanın başladığı sahnelerden biridir. Çünkü Fred kendi kendine kurguladığı "Dick Lorrent" karakterini kullanarak karısını öldürmesine haklı bir gerekçe bulma aşamasına gelmiştir.

    Bu noktadan sonra Fred'in kurguladığı karakter olan Pete devreye girer. Pete, Fred'in tam tersi bir karaktere sahiptir. Oto tamircisidir ve çok hızlı hayat sürmektedir. Ayrıca çok sıkı bir seks gücü vardır Fred'in aksine. Bu tam da Fred'in olmak istediği karakterdir. Fred bu noktada başka bir ideal karakter daha kullanır: Alice. Alice ve Renee'nin aynı kişi olduğunu yüz benzerliğinden öte David Lynch'in ellerine ve ojeli tırnaklarına zoom yaptığı sahnelerden pekala anlayabiliyoruz. Renee'yi bir porno yıldızı olarak kurgular Fred. O soğuk, o tutkusuz olan Renee'yi şuh, seksi, tutkulu ve cazibeli Alice olarak kurgular. Fred'in kurgusu devam etmektedir. Pete karakterinin kurgusu devam ederken bazı zamanlar Fred gerçekten kaçamaz ve hayal ile gerçek arasında bocalar. Örneğin tamirhanedeki sahnede Pete radyoda çalan caz müziğini duyunca hemen gidip frekansı değiştirir. Çünkü bu müzik Fred'in filmin başlarında saksafon ile çaldığı müziğin aynısıdır. Ayrıca o baştaki saksafon çalma sahnesi de kurgudur. Fred gerçekte saksafon çalan bir müzisyendir amenna. Fakat o sahnede karısının kendisini aldattığına dair bir kurgu vardır. Çünkü Fred karısına o akşam kulübe gelmesini teklif eder ama karısı Renee kitap okuyacağını söyleyip kulübe gitmez. Fred kulüpte saksafon solosu icra ederken bir anda karısını başka bir adamla görür ve deliye döner. Sonra da karısını öldürür. Bu sadece cinayeti haklı kılmak için kurgulanan sahnelerden biridir kanımca. Gerçekte böyle bir olay yoktur. Fred zihninde yol alırken bu gerçeğe dönüşlerde zorluk çeker ve hadise kimi zaman karışır. Filmin son sahnesini hatırlayın. Alice ile çölde deliler gibi sevişirken Alice ona şöyle der "bana asla sahip olamayacaksın". Bu sahneden sonra yerdeki Pete kalkarken bir anda Fred'e dönüşür. Çünkü Alice(yani karısı Renee) ona korkunç gerçeği hatırlatmıştır, yani iktidarsızlığını. Kurgu yaparken gerçekten kaçamayacağını anlar bu sahneden sonra Fred ve kendi aslına dönüşür.

    Filmin gizemli kahramanı olan Mystery Man ise Fred'in şiddete meyyal yönünü, şeytani dürtülerini simgeler. Sürekli Fred'e kendisini hep takip ettiğini söylemesi, son sahnede Mr.Eddy'yi(Dick Lorrent) öldürmesi, Fred yerdeyken bıçak vermesi, kamera ile olan biteni çekmesi ve filmin çoğu yerinde Fred'in kameralara karşı olan antipatisi bunu anlamamıza neden olur.

    Daha bir yığın ayrıntı var kendimce gördüğüm ama şimdilik bu kadar yeterli. Konuyu açan arkadaşım anlamıştır umarım bir nebze. İlk sahnede diafondan duyuyor sesi Fred. Bu sahne kurgulamanın başladığı sahne. Sonrasında ise kurguyu bu noktaya getirecek bir hikaye senarize edilir Fred tarafından. Çünkü tutkusuz ve soğuk gördüğü karısı Renee'yi porno yıldızı Alice olarak kurgular. Ve cinayeti destekleyici unsur olarak karısının kendisini aldatmasını kurgular. Ve tüm kurgunun sonunu diafona filmin başında duyduğu cümleyi kendisinin söyleyip arabayla kaçışına kadar bağlar. Filmin sonunda arabada ilerlerken bir şok yaşar Fred. Bu sahnedeki mavi tonlarda elektrikli sandalyede idam edildiğini belirtir.

    Ne kadar tatminkâr oldu bilmiyorum ama yazmak istedim görüşlerimi. Elbet mutlak doğrular değildir ama benim gördüğüm doğrular budur. Gerçekten çok komplike bir hikaye ve olabildiğince karmaşık. Farklı yorumlar olması olağan.


    Hocam ne güzel yorumlamışsın hakikaten helal olsun sana diyecek laf bulamıyorum. Düşündüklerimi ama yazıya dökemediklerimi benim yerime yapmışsın. Bravo, tebrik ederim seni



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-1CFBFF3AA -- 12 Kasım 2013; 17:46:21 >




  • Michael Clayton, yarısına kadar zor izledik, dayanamadık bıraktık.
  • Herhangi bir David Lynch filmi, tercihen Mulholland Drive, ha ne? etkisi bırakıyor bünyede.
  • Cloud Atlas
    Enemy
    Jacob's Ladder
    Shutter Island
    The Matrix
    Cloud Atlas farklı zaman dilimlerine gitmesinden dolayı gerçekten çok karışıktı, izlemesi de pekala zor bir filmdi. Ama çok güzel bir filmdi.
    Enemy ise Lynch, Cronenberg ve de Hitchcock gibi efsane yönetmenlerden esintiler taşıyan ve de ilk izlediğinde tümünü anlaması güç bir film. Kapalı bir anlatım söz konusu ancak başarılı bir filmdi.
    Jacob's Ladder ise Tim Robbins'in yıldızlaştığı ve de tüm film boyunca düşündüren ve de sonlarına doğru daha çok kafa karıştıran bir film, biraz anlamıştım ancak ikinci kere izlenmeyi gerektiren bir filmdi. Gerçekten çok başarılıydı ama.
    Shutter Island ise iki kere izlemeyi gerektiren filmlerden, en iyi kişilik bölünmesi filmi şu ana kadar seyrettiğim, hayatımda seyrettiğim en başarılı filmlerden ayrıca.
    The Matrix ise çok derin anlamlara sahip ve din ile felsefenin bir arada olduğu bir film olduğundan ve de bir kere izlediğimden anlamadım. Tümünü de pekala anlamak çok zor olabilir, din hocamız anlayabilmeniz için din tarihini çok iyi bilmeniz gerekiyor demişti. Gerçekten de çığır açan bir film ve de hayatımda izlediğim en iyi 5 film arasına girer.

    Bunun dışında yazılmış olan Black Swan filmi ise rahatlıkla anlaşılabilir bir film hele günümüzde Fight Club gibi filmler revaçta iken. Bunun dışında Inception'ı da ikinci izleyişimde anlamıştım.
    Sonunda anlaşılmasına yani her şeyi anlatmasına rağmen benim tavsiyem "Trance" adlı 2013 yapımı Danny Boyle filmi, sinemada arkadaşımla tesadüfen gitmiştik ve de çok beğenmiştik.




  • prestij

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • bende o zaman türk filmlerinden örnek vereyim
    reha erdem- kosmos

    otomatik portakal
    sil baştan
    anlaşılmayan filmler degil

    donni darko paralel evren vs konularıyla ilgili kaderi anlatıyor aslında

    ben sadece kayıp otobandan ve momentoda zorlanmıştım
    onu da tam icine girmedigim icin
  • Interstellar eklenebilir. Zaman yolculuğuyla ilgili paradoks bu filmde de var. Cooper'in amacı dünyayı kurtarmaksa, neden KENDİSİNE hala 'gitme' diyor. Tesseract'tayken kızını ve kendini uyardığında, KENDİSİ ya gitmeseydi hakikaten!!!
    Zaman kayması olup farklı şeyler mi olurdu?
    Film efsane, 5 kez seyrettim. Müzikleri de muhteşem.
    Bir de önerebileceğim 'zaman yolculuğu ile ilgili' 1980 yapımı SOMEWHERE IN TIME filmi var. Aynı paradoks bu filmde de var. Izleyin tavsiye ederim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.