Şimdi Ara

Sızma Zeytinyağı Hakkında Bilgiler (400. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
4 Misafir - 4 Masaüstü
5 sn
14.790
Cevap
530
Favori
1.192.786
Tıklama
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
48 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 398399400401402
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • ozguruzden kullanıcısına yanıt
    İlgilendiğiniz için teşekkür ederim. Bakalım bir sonraki yanıtınızı da merakla bekliyorum.
  • cemsinan kullanıcısına yanıt
    Siyah zeytin ayçiçek yağı ile kurulur, mısırözü yağıda kullanılabilir.
  • x15 kullanıcısına yanıt
    kaç litrelik tenekeden bahsediyorsunuz ama 5 litrelik tenekeyi 110 liraya satıyorum yani litresi 22 lira.
  • ilonsahiden kullanıcısına yanıt
    zeytinyağı alt taraftan donmaya başlar. Bu görüntü bana donmaya yeni başlamış ancak tam donma sıcaklığına ulaşmamış bir yağı anımsattı. Eğer üründen şüpheleniyorsanız bir bardağın yarısını zeytinyağı yarısını tuz ruhu ile doldurun 5 dakika kadar karıştırdıktan sonra bakın rengi değişiyorsa tuz ruhu pembe renk alıyorsa karışık yağ olma ihtimali çok yüksek. Renk değiştirmiyorsa has yağdır.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: m.atli

    Siyah zeytin ayçiçek yağı ile kurulur, mısırözü yağıda kullanılabilir.

    Maliyet nedeniyle mi yoksa bu "söndürücü" olur sözüyle mi ilgili? hangi vadede nasıl bir karşılığı var? Atıyorum 3 ay kavanozda beklese zeytinler zeytinyağı içinde sönmeye başlar gibi bir karşılığı var mı?
  • cemsinan kullanıcısına yanıt
    Zeytinyağı siyah zeytinin yumuşamasına sebep olur. O yüzden ayçiçek yağı kullanılır. Sönmeye başlar demesi bu olsa gerek diye duşünüyorum. Siyah zeytinin dayanıklılığı nasıl tatlandırıldığı ile alakalıdır. Sele tabir edilen zeytinlerin dayanıklılığı diğer zeytinlere göre daha kısadır.
  • m.atli M kullanıcısına yanıt
    Yapmayın etmeyin, tuz ruhu testinin bir bilimsel dayanagi yok, yanlis bilgiler yazmayalim buraya.



    Defalarca yazdik bunu buraya, hatta merak edip hocalarimiza da sorduk bu konuyu ve anlattim.



    Tuz ruhu koyunca renk degisimi aslinda karisimin icindeki organiklerin kabaca yanmasi sonucunda olusuyor. Ve bu yapilan seyin zetinyaginin karisik olup olmamasina dair hic bir dogrulayici yani yok.



    Bu yontemi en azindan bu forumda onermeyi birakalim yahu :)

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • m.atli M kullanıcısına yanıt
    Bilmiyordum, teşekkürler

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • ozguruzden kullanıcısına yanıt
    peki o zaman neden hepsinde renk değişimi yaratmıyor?? Organik madde olmamasından mı?
  • ozguruzden kullanıcısına yanıt
    Bizzat kendi yağımızda tuz ruhu testi denendi kesinlikle ve kesinlikle rengi değişmiyor. Yukarıda dikkat ederseniz tuz ruhu pembe renk alıyorsa hakiki yağ olmamama ihtimali yüksek dedim kesinlik belirtmedim. Kesinlik belirttiğim durum renginin değişmediğidir test edilmiştir. Sadece organik maddenin kabaca yanması sonucunda oluşuyor derseniz bence buda yanlış olur.
  • Zeytinyağı üretiminde çalışmış bir gıda mühendisi olarak ben de bir kaç bilgi paylaşayım.
    1) Zeytinyağının renginin kalitesiyle ilgisi yoktur. Sıkılırken biraz içine yaprak atınca yağ yeşilimsi çıkar, tüketici tercihine göre yapraklı veya yapraksız sıkıyorduk fabrikada.
    2) Yağdaki tortu iyi değildir, zeytinden gelir zararı yoktur ama asitliğinin zamanla artmasına neden olarak yağın raf ömürünü kısaltır. Yüksek asitlikli yağ yiyebiliyorsanız sorun değil ama endüstriyel anlamda yağın kalite göstergelerinden birisi de berrak olmasıdır. Bu nedenle sınai üretimde yağ iyice filtre edilir. Ben de tortuyu gereksiz buluyorum, isteyen zeytini yanında yesin yağın içinde bulunmasının anlamı yok.
    3) Yağı uzun süre niteliği bozulmadan saklamak istiyorsanız tortusuz olmalı ve havasız ortamda saklanmalı, çünkü oksijen yağ asitlerini okside ederek acılığa neden olur. Şişeleri ağzına kadar doldurmaya çalışın (dikkat edin sıcaklık artarsa genleşeceğinden şişeyi patlatabilir).
    4) Benim fabrikada sıktıklarımdan kendime ayırdığım en iyi yağlar 0.3 asitlikliydi, meyve kokardı. Satışa verdiklerimiz 0.8-0.9 falan olurdu. Raf ömrü sonuna kadar 1.0 geçmemesi lazımdı zamanla asitliği artacağından böyle bir güvenlik payı bırakılırdı.
    Bana diğer mühendis arkadaşlar pazarda veya esnaftan 0.8 asitlik diye aldıkları yağları analize getirirdi kontrol için. 2-3 asitlik bulurdum istisnasız, yani size bilmem kaç dizem (asit) diye satan köylü-esnafa kanmayın uyduruyorlar.
    Biraz konuları okudum da zeytinyağının boğazı yakması falan diye bir kalite özelliği veya tazelik göstergesi yoktur, o yağın asitliği - tortusu - acılığı yüksektir o nedenle yakar, herkes yiyemez, tercihle alakalıdır, daha sağlıklı falan değildir.




  • Doğru bilgiye ulaşmak gerçekten çok zorlaştı.

    Uzmanım diye ortaya çıkıp yalan yanlış şeyler söyleyen ne kadar çok insan var. TV, gazete, internet. Doktora gidiyorsun, doktor kendisini geliştirmemiş, yalan yanlış tedavi uyguluyor. Mühendisim, üreticiyim diyen insan yanlış bilgiler veriyor.

    İşimiz zor vesselam.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: gebba

    Zeytinyağı üretiminde çalışmış bir gıda mühendisi olarak ben de bir kaç bilgi paylaşayım.
    1) Zeytinyağının renginin kalitesiyle ilgisi yoktur. Sıkılırken biraz içine yaprak atınca yağ yeşilimsi çıkar, tüketici tercihine göre yapraklı veya yapraksız sıkıyorduk fabrikada.
    2) Yağdaki tortu iyi değildir, zeytinden gelir zararı yoktur ama asitliğinin zamanla artmasına neden olarak yağın raf ömürünü kısaltır. Yüksek asitlikli yağ yiyebiliyorsanız sorun değil ama endüstriyel anlamda yağın kalite göstergelerinden birisi de berrak olmasıdır. Bu nedenle sınai üretimde yağ iyice filtre edilir. Ben de tortuyu gereksiz buluyorum, isteyen zeytini yanında yesin yağın içinde bulunmasının anlamı yok.
    3) Yağı uzun süre niteliği bozulmadan saklamak istiyorsanız tortusuz olmalı ve havasız ortamda saklanmalı, çünkü oksijen yağ asitlerini okside ederek acılığa neden olur. Şişeleri ağzına kadar doldurmaya çalışın (dikkat edin sıcaklık artarsa genleşeceğinden şişeyi patlatabilir).
    4) Benim fabrikada sıktıklarımdan kendime ayırdığım en iyi yağlar 0.3 asitlikliydi, meyve kokardı. Satışa verdiklerimiz 0.8-0.9 falan olurdu. Raf ömrü sonuna kadar 1.0 geçmemesi lazımdı zamanla asitliği artacağından böyle bir güvenlik payı bırakılırdı.
    Bana diğer mühendis arkadaşlar pazarda veya esnaftan 0.8 asitlik diye aldıkları yağları analize getirirdi kontrol için. 2-3 asitlik bulurdum istisnasız, yani size bilmem kaç dizem (asit) diye satan köylü-esnafa kanmayın uyduruyorlar.
    Biraz konuları okudum da zeytinyağının boğazı yakması falan diye bir kalite özelliği veya tazelik göstergesi yoktur, o yağın asitliği - tortusu - acılığı yüksektir o nedenle yakar, herkes yiyemez, tercihle alakalıdır, daha sağlıklı falan değildir.


    sayın gebba, önerebileceğiniz bir alıcı var mı? Ömrümde 0,3 dize yağ tüketmemişimdir. Açıkçası merak ettim.




  • m.atli M kullanıcısına yanıt
    Zeytinyaginin içinde envai cesit organik bilesen ve farkli yag asitleri mevcut. Sadece biri veya birkaci ile reaksiyona girse renk degisebilir. Burada anlasilir olmasi acisindan, orkaniklerin yanmasi olarak bahsedip gectim. Derin kimyaya girip insanlarin kafasini karistirmaya gerek yok ama siz aksini biliyorsaniz, bu isin kimyasi hakkinda bilginiz var ise lutfen siz anlatiniz, ben dinlemeye hazirim.



    Benim yagimda denendi renk degistirmedi demek de, o yagin sorunsuz veya sorunlu oldugunu gostermez.



    Burada konuşulan sey bilimsel yontemden cok uzak maalesef. Kimya konusur. Tuz ruhu dediginiz sey Hidroklorik asittir, yani HCl. Bildiginiz gibi de cok yakici bir asittir. insan dokuları başta olmak üzere çoğu yüzeye büyük tahribat verir.



    Tuz ruhunu turnusol kagidina batirirsaniz kirmizi renk verir.



    Veya zeytinyagi asidini olcerken de koydugunuz solusyonlarda kirmizi renk aranir durmak icin :)



    Birakiniz artik bu yontemleri ve soylemleri, asli astari yoktur. Oyle olsa neden koca koca laboratuvarlar kursun firmalar?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Artık o sektörde çalışmıyorum, uzun süre oldu (17 yıl önceydi). Satıcı öneremem, ben marketten rastgele alıyorum.
    Yeni hasat edilip gelmiş ve taze sıkılmış yağın tadı-kokusu-lezzetini beklemiş yağda bulmak da mümkün değil maalesef. Tanklarda beklemek, filtrelemek-şişelemek aşamaları bile ilk makineden çıkarkenki aromasında kayba neden oluyor.

    0.3 asit yağ piyasada olmaz, en iyi zeytinden (ayvalık-edremit) taze sıkılmışken öyle oluyordu, o da bir bölümü, hatta 0.25 gördüğümü hatırlıyorum en düşük, bunları daha yüksek çıkanlarla veya önceki yıldan kalan asitliği 1.5-2 gibi olanlarla karıştırıp 0.9'lara düşürüp satıyorduk.

    aah ah, yıllar geçti unutamadım o yağı, kime tattırdıysam aklı başından gitmişti, biz yağ yememişiz şimdiye kadar demişlerdi. işçiler (oranın köylüleri) bilirdi ama, makineden çıkan yağdan biraz tabağa alırlar, hemen ekmek banıp yerlerdi, boş boş yenirdi öyle.




  • Bilgileriniz için:

    İspanya ve Brezilya zeytinyağları için yapılan bir araştırmada , yüksek yerlerde yetiştirilen zeytinden elde edilen zeytinyağında daha yüksek miktarda CoQ10 , tocopheroll ve phenolic antioksidanlar bulunmuş. Yağmur arttıkçada etki menfi oluyormuş.

    https://www.oliveoiltimes.com/olive-oil-making-and-milling/olives-grown-high-altitudes-found-antioxidants/60051
  • quote:

    Orijinalden alıntı: bien

    Doğru bilgiye ulaşmak gerçekten çok zorlaştı.

    Uzmanım diye ortaya çıkıp yalan yanlış şeyler söyleyen ne kadar çok insan var. TV, gazete, internet. Doktora gidiyorsun, doktor kendisini geliştirmemiş, yalan yanlış tedavi uyguluyor. Mühendisim, üreticiyim diyen insan yanlış bilgiler veriyor.

    İşimiz zor vesselam.

    Merhaba, beni kastettiyseniz yanlış bilgi neymiş yazımda belirtin lütfen.
  • gebba G kullanıcısına yanıt
    Mesajınızın altına yazdığım için size cevap gibi olmuş.

    Aslında size yazmadım. Yazdıklarınıza katılıyorum. Özellikle "Bana diğer mühendis arkadaşlar pazarda veya esnaftan 0.8 asitlik diye aldıkları yağları analize getirirdi kontrol için. 2-3 asitlik bulurdum istisnasız, yani size bilmem kaç dizem (asit) diye satan köylü-esnafa kanmayın uyduruyorlar." tesptiniz çok değerli. Birçok vatandaş köylünün kalitesiz yağlarına aldanıyor.

    Sadece son cümlenizden pek emin değilim. "zeytinyağının boğazı yakması falan diye bir kalite özelliği değildir... o yağın asitliği - tortusu - acılığı yüksektir o nedenle yakar" yazmışsınız. Denediğim kaliteli yağların hep yakıcı olduğunu gözlemledim. Acılık ile yakıcılığı farklı yorumluyorum. Asit yüksek diye yakıcı olduğunu düşünmüyorum. Yakıcı yağlarıyla uluslararası ödüller alan, yağlarına çok ciddi testlerden geçiren önemli üreticiler var. Hiç kaliteli ve tatlı yağa rastlamadım. Tadım uzmanları da boğazda yakıcılık arıyorlar. Ama bu konuda eğitimli olmadığım için çok da ısrarcı olamam. Benimki sadece amatörce bir meraktan edindiğim tecrübe.




  • Zeytinyagi olsun baska gidalar olsun ilk bakilmasi gereken sey ilkonce organik olup olmadigidir. Organik olmayan bir gida tuketilmemelidir

    Organik ne demek?

    Icinde toksik veya kimyasal madde veya agir metaller olmayacak. Kimyasal ilac kalintisi olmayacak. Bunlari saglamadiktan sonra istedigi kadar asit oraniymis yok CQ10 oraniymis hicbir anlami yok.

    Ve maalesef Turkiyede organik zeytinyagi uretimi de yok. Yaniliyorsam lutfen bildirin

    EDIT: Simdi eski yazilarda gordum Canakkalede organik uretim yapan varmis. Merak ettim Turkiyede organik sizma zeytinyaginin litresi ne kadara satiliyor?

    Ben ABD deyim ve burada litresi 7 dolar Italyan uretimi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi misterno5 -- 3 Mart 2018; 0:53:53 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ruzgarrrr

    PAZAR PAZAR (BANA MATEMATİKLE GELİN, CANIMI YEYİN YAZISIDIR)

    pazar pazar alamanya ile türkiye’yi gelir ekonomisi bazında karşılaştıracağım. alamanyayı seçmemin nedeni, aradaki uçurumu daha da dramatik bir hale getirmek değil. durum şu: orada asgari ücret yaklaşık 1400 euro. bizde ise 1400 tl. o halde euro'yu tl'yi unutabiliriz, iki ülkede de çalışan insanların eline bir ay sonunda minimum '1400 birim' para geçiyor. bu, yaşanan durumu anlamamızı kolaylaştıracak. bakalım 1400 birim ile alman hans ve türk ali bir ay boyunca neyi ne kadar alabiliyor? burada "ama almanya bizden çok daha zengin bi ülke, tabii daha fazla şey alacak" gibi bir yanılgıya düşmeyin. çünkü metodolojik olarak ne kadar çok şey aldığı ile ilgilenmeyeceğiz. ilgileneceğimiz temel şey; çeşitli temel ihtiyaçlar için asgari ücretlerinin kaçta kaçını harcıyorlar, bunu hesaplayacağız. bu hesabı yaparken iki ülkede de 1400 birim (euro ve tl) değerinde asgari ücret olması hesabımızı daha kolay hale getiriyor, hepsi bu.

    gıdalar için almanya'daki ünlü market rewe ile bizim carrefour'u birbiriyle karşılaştıracağım.

    süt: ilk ürünümüz temel gıdalardan süt. alman hans 1400 birim parasının 0.63'ü ile evine 1 litre süt götürüyorken, bizim türk ali 1400 birim parasının 3 lirasını sadece 1 litre süte veriyor. (la yazarken zam gelmiş 3,10 olmuş ). aradaki fark 4,5 kat. yani bir anlamda, alman'ın 1 ayda içtiği sütü biz ancak 5 ayda falan içebiliyoruz.

    peynir: ikinci ürünümüz peynir. hans eline geçen paranın 1,39'u ile 250 gram dilimli kaşar alırken, ali kardeşimiz yaklaşık 7 lirasını aynı gramaja veriyor. aradaki fark 5 kat.

    et: peki alman hans 1400 birim parasının 3,78'ini yarım kilo ete verirken, bilin bakalım türk ali evine yarım kilo et almak için 1400 lirasının ne kadarını harcamak zorunda? 5? 10? 15? 20? 25? bilemediniz. 28,5 lirasını. lann 2 katı farkı hadi anlarım da neredeyse fark 9 kat ... yani almanın 1 ayda tükettiği eti sen ancak 9 ayda tüketebilirsin güzel kardeşim, bil bunları. bu arada yerli çiftçiyi desteklemediğimiz için böyle oluyor deyip ithal ete yasak getirenlerle, yerli futbolcuları desteklemek için yabancı futbolcuyu yasaklamak isteyenler arasında benim için bir fark yok. ikisinin de yanlış olduğunu düşünüyorum. hele ki bu et konusu çok hayati konu. şu an milyonlarca çocuğun yarın ucuz et yemesi lazım, türk tarımının gelişmesini falan bekleyemez bu çocuklar. türk tarımı gelişecekse rekabet halinde de gelişimini sürdürebilir, tüm sektörler gibi. ağlamaya gerek yok...

    ayrıca bu et olayında laf gelmesin diye hani domuz etiyle karşılaştırmadım ama normalde adamların kuzuyla, danayla işi yok. domuz eti yiyor bu adamlar. yani esasen adamlar kuzudan çok domuz besledikleri için domuz eti çok daha ucuz. hani onların inanışına göre domuz yemek yasak olsaydı, daha çok dana-kuzu besleyecekler ve bu fiyatlar daha da aşağı düşer de neyse.

    haaaa bir de etin lezzeti meselesi var bak ona girmiyorum. ama bu avrupa'daki etlerle bizim etlerin lezzeti arasında da büyük bir fark var. bizimkiler plastik gibi. üreticisi depresif, komisyoncusu depresif, satıcısı depresif, ulan koyunun kendisi bile depresif, mutsuz... küçücük yerlerde yüzlerce hayvan..ne doğru düzgün gezebiliyor, ne otlanabiliyor..bu et nasıl lezzetli olsun? nihat doğan "benim koyunum bile yabancı koyundan farklı bakıyor" derken güldük ama haklıydı, koyunun anasını ağlatmışlar, kesin beni kurtulayım diye bakıyor bizimkiler.

    tavuk but: bıraktık koyunu geldik tavuğa. zaten bizde gördüğünüz gibi kırmızı et yemek imkansız olduğundan tavuk ön plana çıkıyor. bakalım bu konuda nasılız? hans 1400 birim parasının 2,55'ini tavuk buta verirken, ali bey 1400 lirasının yaklaşık 10 lirasını gözden çıkarmak zorunda. yani aradaki fark 4 kata yakın. bu da demek oluyor ki alman'ın 1 ayda tükettiği tavuğu sen 4 ayda tüketebilirsin.

    somon: haydi kırmızı et ve tavukta büyük korkunç bi pahalılık var ama en azından balıkla dengeliyoruzdur diye somona bakayım dedim ki abovvvv. alman hans 1400 birim parasının 1,89'u ile 100 gr somon alabiliyorken, bizim ali bey 1400 lirasının 13,90'ını 100 gr somona vermek zorunda. fark 7 kattan fazla. yani almanın 1 ayda tükettiği somonu sen anca 7 ayda tüketebilirsin güzel kardeşim.

    tost ekmeği: alman vatandaş eline geçen 1400 birim paranın 0,55'i ile 500 gr tost ekmeği alabiliyorken, sen 1400 birim paranın 3 lirasını tost ekmeğine vermek zorundasın. aradaki fark 5,5 kat.

    pirinç: alman vatandaş eline geçen 1400 birim paranın 0,85'i ile evine 1 kilo pirinç götürebiliyorken, sen aynı pirince 1400 liranın 4,89'unu vermek zorundasın. aradaki fark 5,5 kat.

    muz: ulan yıllar geçti, şu muz hala lüks tüketim maddesi olmaktan çıkmadı arkadaş memlekette. alman hans 1400 birim parasının 1,69'unu vererek evine 1 kilo muz götürebiliyorken, sen 1400 liranın 5 lirasını vermek zorundasın. yani muza da 3 misli fazlasını ödüyorsun...

    araba fiyatları: bakalım hans kardeşimiz volkswagen golf model bir araba almak için kaç sene çalışmak zorunda? hans'ın yine asgari ücret aldığını düşünürsek hiçbir şey yemez, içmezse yaklaşık 1 senede bu arabayı alabiliyor. peki biz aynı araba için kaç sene yemeden içmeden çalışmak zorundayız? 2? 3? 5? hayır, hemen hemen 7 sene.

    hyundai i30: haaa şimdi derler ki golf alman malı, ucuzdur. onları da kırmadık, kore malı hyundai i30 ile karşılaştıralım dedik. asgari ücretli alman hans bu arabayı yine yemez içmezse aşağı yukarı yine 1 senede alabiliyorken, biz aynı aracı almak için yemeden içmeden en az 5 sene çalışmak zorundayız.


    ev fiyatları ve bireyselleşme: bursa’da şöyle ortalama, sağa sola biraz yakın bi evde oturayım desen en az 1 asgari ücretin tamamını isterler senden. hatta muhtemelen az biraz düzgün bir yer için minimum 1600-1700'lere çıkmanız gerekir. hem de bina 30 yaşından büyüktür, içi dökülüyordur, ısıtması, soğutması bir derttir vs..

    fakat mesela almanya'da siz eğer 1 asgari ücretin hepsini bir eve vermeyi kabul etmişseniz, en pahalı kent olan münih'in en güzel semtlerinden birinde, süper bir lokasyonda (google map'ten ölçtüm, metroya 5 dakika sürmüyor yürüyerek), gayet bakımlı ve konforlu bu evde yarın oturmaya başlayabilirsiniz.

    yani eğer metrekaresi daha küçük, metroya biraz daha uzak mesafede falan bir ev düşünürseniz bu fiyatlar yarı yarıya da oynar. zaten bu yüzden işte yurtdışında çocuklar okula giderken aynı zamanda part-time bir işte çalışıp, bir ev arkadaşıyla güzel bir yerde eve çıkabiliyor, aileden ayrılıyor. bu da aslında birey olma, kendini gerçekleştirme açısından hayati derecede önemli bir konu. bizde insanlar ailesinden ayrı bir evde yaşamak için neredeyse evlenmek zorunda. hele kızlara falan baksanıza çevrenizdeki, kaç tanesi ailesinden ayrı bir evde yaşayabiliyor? türkiye'de yaşayan erkeklerin evlendikten sonra sapıtması bir tesadüf değil. adam ilk kez aileden ayrılıyor, kendi bağımsızlığını ilan ediyor, belki cebi biraz para görüyor ve evde onun yaptıklarına güçlü bir itirazda bulunabilecek kimse yok. hollandalı çocuğun 15-16 yaşındaki düşkünlüklerini ilk kez 35-40 yaşında falan yaşamaya başlıyor...

    maç fiyatları: hadi çocuk sevgili yapmadı, beşiktaş'a falan sevdalandı diyelim. maça gitmek istiyor. bakalım alman hans ile karşılaştırıldığında asgari ücretin ne kadarını kombineye verecek bu çocuk?

    5 kere şampiyonlar ligi şampiyonu olan bayern münich'in maçları için 1 senelik kobine bilet fiyatı 80 euro. yanlış duymadınız. yani alman çocuk 1400 birim asgari ücretin 80'ini vererek kombineyi alıyor. bizim vatandaşımız ise beşiktaş'ın maçlarını 1 sene boyunca stadın en kötü yerinden izlemek için 1400 birim asgari ücretin 1200'ünü vermek zorunda. böyle bir şey olabilir mi, 15 kat fark nedir, ne içindir? asgari ücretli insan kombine alsa, bütün bir ay boyunca geçinmek için eline 200 lira para kalıyor. bu arada bu sadece beşiktaş'a özgü bir durum değil, türkiye'de büyük kulüplerin hepsinde aşağı-yukarı fiyatlar böyle.

    bu kadar şeyin tek bir açıklaması var; yaşamıyoruz. yoksuluz, eskisinden daha yoksuluz. ve yoksulluk bir yandan anti demokratik rejimleri de besleyen bir şey. zira adam yoksullaştıkça seyahat edemiyor, çevresini göremiyor, başka ülkeler nasıl yaşıyor bilmiyor. bununla beraber adam kendi ülkesini yoksullaştıkça daha da seven bir hale geliyor. halbuki bu adamın cebine biraz para koysan, şöyle 1 hafta münih’e, zürih’e, londra’ya falan gitse adam nasıl bir yerde yaşadığının farkına varacak. cebine para koysan da gidemez gerçi, türkiye'de sadece nüfusun %10'u pasaport sahibi, bu da ayrı bir mevzu. bu arada pasaportu olmayan %90 içinden her gün birileri facebook'a girip "başka ülkede yaşayamam...." paylaşımları yapıyor. sen önce pasaport çıkart güzel kardeşim, görmüş müsün başka ülke acaba da konuşuyorsun?

    bu durum bana bazı şeyleri de sorgulattı. mesela normalde hayatımı paylaşırken gayet mütevazı bir şekilde paylaşıyorum, daha doğrusu az paylaşım yapıyorum ama bunun iyi bir şey olup olmadığı ile ilgili şüphelerim var. yani bu mütevazılık karşı tarafta "iyi ya o da öyle çok bişey yaşamıyo galiba" şeklinde algılanıp, kişiyi sisteme karşı uysallaştırıyor. bundan sonra şeyma subaşı moduna girebilirim, bu açıdan kadın doğrusunu yapıyor. hatta herkesi yaşadığı en güzel anları, yemekleri, tatilleri falan bol bol instagram'dan paylaşmasında beis görmüyorum artık.

    Detayli yazi icin tesekkur ederim ama burada sunu belirtmekte fayda var

    Almanya olsun Amerika olsun ciftcisine ve gida sektorundeki bir cok ara sirkete OLAGANUSTU subvansiyon uygular. Ayni subvansiyonlar ET de de vardir.

    Bu subvansiyonlar tesvikler yardimlar hibeler artik o kadar ayyuka cikmis ve o kadar yuksek rakamlara ulasmistirki ulke butcelerini tehdit eder hale gelmistir. Neden bu ulkeler boyle asiriya gitmektedir?

    Cunku AB de olsun ABD de olsun tarim lobisi cok gucludur bu gucunu gecmisten alir. Eskiden yani sanayi devrimi oncesi ciftciler cok gucluyduler ve bu guclerini hic kaybetmediler.

    bir baska degisle siz Almanyada atiyorum sutun litresini 1 euro ya alsanizda onun Almanya ya maliyeti belki 4 euro

    Ornegin ABD de et Turkiyenin 4 te biri fiyat ama devletin subvansiyonu sayesinde

    Simdi Turkiyeye donersek Turkiyedeki devlet tesvikleri cok dusuk ve komik kaliyor. O yuzden hersey sanki pahaliymis gibi geliyor insanlara

    Gercek sudur;

    Turkiyede et sut yumurta meyve sebze pahali degil, batida asiri ve SUNI olarak cok dusuk...




  • 
Sayfa: önceki 398399400401402
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.