Şimdi Ara

bu iki adam kahraman değil mi?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
23
Cevap
0
Favori
650
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • arkadaşlar resmi tarih tarafından hain ilan edilmiş rıza nur ve çerkez ethem hain midir?ben öyle düşünmüyorum birçok kaynakta vatan için çarpıştıkları yazıyor.ama mustafa kemalle ters düşünce hemen hain ilan ediliyor.birde mustafa kemalin yahudi olduğu iddiası var.ben kürt olsamda ata diye bu iki adama derim.

    Rıza Nur Türk Kurtuluş Savaşına katılmış ve bu hareket içerisinde aktif ve siyâsî rol almış yazar ve şâir. 30 Ağustos 1879 yılında Sinop’ta doğdu. Mülkiye Rüştiyesinden sonra, İstanbul Askerî Rüştiyesinden mezun oldu. Bir süre de Kuleli Harbiye İdâdisinde okudu. Askerî Tıbbiyeden doktor yüzbaşı olarak mezun oldu ve 1902’de stajını yaptı. 1905’te de doçentlik imtihânını kazandı. 1907’de Gülhâne’ye Cerrahî Öğretmen olarak tâyin edildi. 1908 yılında da Sinop milletvekili seçildi. 1910 yılında askerlikten ayrıldı. Buna rağmen Balkan Savaşına katıldı. Daha önceleri berâber çalıştıkları İttihatçılara muhalefetten yurtdışına sürüldü. Millî Mücâdeleye aktif olarak katıldı. Birinci Millet Meclisine tekrar Sinop milletvekili olarak girdi. Millî Eğitim ve Sağlık bakanlıklarında bulundu. Lozan Antlaşmasını imzâlayan Türk delegasyonu içinde ikinci adam olarak bulundu. Onun Lozan Antlaşması ile ilgili olarak söylediği şu sözleri çok mânidârdır:

    “Lozan, Türk zaferinin bedeli değildir. Eksiktir, noksandır, kusurludur. Oluk gibi akan Türk kanı ve zafere bağlanan Türk ümidinin karşılığı olmamıştır.”

    Siyâsî şahsiyetlerle arasının açılması sebebiyle, öldürüleceğinden korkarak vatanı terk etti. Paris ile İskenderiye’de, uzun yıllar sürgün hayâtı yaşadı. 1938’de yurda dönünce Tanrıdağı dergisini çıkardı. 1942 yılında, İstanbul’da öldü.

    Şâirliğinden ziyâde yazarlığı ile tanınır. O, Türklüğe ve Türkçülüğe hayran bir şâir ve yazardır. Zaten; “En büyük iftihârım Türk yaratıldığımdır. Bu kadar târih okudum, Türk kadar kahraman, mert, iyi yürekli, zeki, aklıselim sâhibi insan, Türk kadar büyük ve yüksek bir târihe mâlik millet görmedim. Bu kadar millet tanıdım, bugünkü medeniyet âleminde en yüksek mevkie çıkmak lâzım olan kâbiliyetten kendinde ve yurdunda bugünkü kadar toplamış olanını görmedim” derdi. Buna rağmen, İngiliz medeniyetine de hayrandı. İlerlemeyi İngiliz medeniyetini almakta görür, ancak, milliyetçiliğinden de tâviz vermezdi.

    Çok zeki yaratılışa sâhip olan Rıza Nur, aynı zamanda açık yürekliydi. Düşünce ve fikirlerini çekinmeden ortaya atardı. Kendi özel hayâtını dahi, olduğu gibi, çekinmeden kaleme almayı göze almıştır.

    Yazar, târihe ve târihçiliğe merakı ile tanınır. 12 ciltlik Türk Târihi eseri mevcuttur. Bu eserde, Türklüğü, başlangıcından Cumhûriyete kadar incelemeye çalışmıştır. Dili sâdedir. Üslûbu pek akıcı değildir. Şiirleri genellikle Türklük ve Türkçülük üzerine yazılmış şiirlerdir. Destanımsı bir hava taşımaktadır.

    Bütün kitaplarını ve servetini, bir vakıf kurmak sûretiyle, Sinop Kütüphânesi'nde Sinoplulara hâtıra olarak bırakmıştır. Yetmişten fazla eserinden bâzıları şunlardır:

    Türk Târihi (12 cilt); Türk Birlik Revüsü (8 cilt); Oğuz Kağan (6000 mısralık destan denemesi); Türklük mü, Frenklik mi?; Hayat ve Hatıratım (4 cilt).

    Bu eserlerinin hâricinde, ayrıca, kendisine yapılan hücumlara cevap olarak yazdığı, Hücumlara Cevaplar (1941) isimli bir eseri de mevcuttur
    kaynak:www.turkcebilgi.com

    laikliği rıza nurun getirmesi

    LÂİKLİK kavramının nasıl SINIF esasına dayalı HIRİSTİYAN BATI TOPLUM YAPISI'ndan kaynaklandığını anlattık... LÂİK sayılmalarına rağmen, nasıl AİLE, EĞİTİM, HUKUK ve SİYASET'te HIRİSTİYAN esaslarına yer verdiklerini gözler önüne serdik... Şimdi de CUMHURİYET DÖNEMİ'nde LÂİKLİK anlayışının tarihçesini vermek, ve sanılanın aksine ATATÜRK'ün bugün gelinen durum ile hiç ilgisi olmadığını göstermek istiyoruz.

    CUMHURİYET DÖNEMİ'ne LÂİKLİK kavramını bulaştıran ATATÜRK DEĞİL, Lozan Konferansı'na katılan delegemiz Dr. RIZA NUR'dur!..

    Lozan'da muhatabımız BATILI ÜLKE temsilcileri, kanunlarımızın "dini" olduğunu söyliyerek, hıristiyanları bunların dışında tutmak istediler... Askerlik yaptırtmamak istediler... Biz bunu kabul etmeyince de, hıristiyanların askerde müstakil taburları olmasını, geri hizmette kullanılmasını istediler.

    Bu, o tarihe kadar gelen problemin sürmesi demekti!.. Geçmişte hep TÜRKLER askere gitmiş, işi, ticareti aksamış, HIRİSTİYAN ve YAHUDİLER yerinde yurdunda kalmış zengin olmuş. TÜRK karısıyla beraber olamamış, çocuk yapamamış, savaşta kırılıp azalmış; GAYRIMÜSLİMLER karısının koynunda, hem rahat etmiş, hem çoğalmıştır.

    Ayrıca Konferans'ta hıristiyanların "evlenme, miras" gibi işleri de söz konusu edilmiş; Rıza Nur buna "TÜRKİYE'nin DİN'le DEVLET'i ayırıp LÂİK bir sistem kuracağını" söyliyerek cevap vermiştir!..

    Böylece LÂİKLİK konusu ülkede ilk defa ATATÜRK DEĞİL, DİNSİZ olduğunu hiç çekinmeden açıklıyan RIZA NUR tarafından dile getirilmiştir!.. Ancak Rıza Nur, bu çıkışı ile BATILILAR'ın pek çok yersiz talebinin reddini de sağlamıştır...Yani ATATÜRK DÖNEMİ’nde LÂİKLİK bir MİLLİ SİYASET aracı olarak BATI'nın HEGEMONYACI EMELLER'ine karşı, DIŞARIYA KARŞI kullanılmıştır!..

    Meclis'teki müzakereler sırasında, Rıza Nur'un Lozan'da kullandığı "lâik" kelimesini, Ziya Gökalp haklı olarak "lâdinî-dindışı" diye tercüme etti... Bu da Meclis'teki çoğu milletvekilinin tepkisini çekti... Rıza Nur kürsüye çıkıp "LÂİKLİK lâdinî değil, 'nâsutî-dünyaya ait' demektir. 'Lâhutî-ahirete ait'in zıddıdır," dedi, lâikliği savundu!.. (27 Şubat-6 Mart 1923, gizli görüşmeler)

    Halbuki bu tarif yanlıştır!.. NÂSUTİ kelimesinin LÂİKLİK'le hiç alâkası olmadığı gibi, LAİKLİK kelimesine de hiç bir sözlükte böyle bir anlam verilmez!... MUSTAFA KEMÂL bu görüşmelere hiç bir katkıda bulunmamış, lâikliği savunmamıştır!.. ATATÜRK’ün bütün hayatı boyunca yaptığı konuşmalarda, verdiği demeçlerde, yazılarında bu kavram sadece 5 yerde, ve sadece 9 kere geçer!

    kaynak:www.angelfire.com

    çerkez ethem

    Beni ihanetle itham edenlere soruyorum: Ben ne zaman, hangi tarihte ve mevzide esasen müdafaa ettiğim cepheden bir adım dönmüşümdür, bir tek kardeş kanı dökmüşümdür?"
    Çerkez Ethem

    Çerkez Ethem, resmi tarihin izlerini kolayca silip atmak istediği problem bir tiptir. Problem olmasının nedeni "hain" olması değil, gereğinden fazla önemli ve etkili olmasıdır. O kadar ki Çerkez Ethem gerilla tarzı birliğiyle (kuvva-i seyyare) düzenli ordunun ulaşamayacağı başarılara imza atmıştır. Çerkez Ethem'in şöhreti onun sonunu hazırlamıştır...

    Çerkez Ethem'in Kurtuluş savaşı mücadelesi çok önceleri başlar. Abdulhamid Hanın Kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa (Gizli Servis) onunla bağlantıya geçmiş ve olası bir işgal durumunda ege bölgesinde işgalcilere karşı bir direnişi örgütlemesini istemiştir. İşte burada diğer bir tarih çarpıtmasının açık kanıtı vardır. O da şudur: Osmanlı Padişahı işgal güçleriyle anlaşıp vatana ihanet etmemiştir. Öyle olsa Padişaha bağlı gizli servis işgale karşı bu tür önlemler almazdı...
    Çerkez Ethem kendine bağlı adamlarıyla işkale karşı direniş hareketinde aktif olarak yer almıştır .Kurtuluş Savaşı'na katılımını hatıralarında şöyle aktarıyor:

    "Umumi Harbin neticesi olarak en ağır şartlarda Mondros Mütarekesi kabul ettirilmesine rağmen galip devletler mütareke hükümlerini bozmaya başlayınca, İzmir'de teşekkül eden gizli cemiyetin kararı ile ben ilk isyan bayrağını tam 2,5 yıl önce aşmıştım."

    Kurtuluş savaşında Anzavur, Düzce ve Yozgat isyanlarını bastıran Çerkez Ethemdir. Yozgat isyanda isyancıların o kadar ilerlemiştir ki isyancıların top sesleri meclisten duyulmaya başlanmıştır. Ankara yı boşalma bile gündeme gelmiştir. Bilin bakalım isyanı yıldırım hızıyla gelip bastıran kimdir? Çerkez Ethem...

    Çerkes Ethem'in Ankara'ya gelişini Halide Edip Adıvar şöyle anlatır:
    "Ethem Ankara'ya silahlı kuvvetleriyle girdiği zaman sokaklar doldurulmuştu. Adamları arasında kadınlar da vardı. Ethem büyük şevkle karşılandı. Mustafa Kemal paşa otomobilini ona verdi. Bu Ankara'da bulunan tek otomobildi. Ethem TBMM'e geldiği zaman coşkunlukla karşılandı." (Dağa Çıkan Kurt) Bu dönemde Çerkez Ethem " Milli Kahraman" ilan edilir.

    Çerkes Ethem Ankara'da Mustafa Kemal Paşa'nın özel konuğudur. Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü Çerkez Ethem'i ziyarete gelirler. Sohbet konusu mevcut durum ve Yozgat isyanıdır. Bu toplantıda Çerkes Ethem ile İsmet İnönü ilk kez yüzyüze gelmektedirler. Konuyu İsmet İnönü açar. Bizim Yozgat dolaylarındaki ayaklanışı ne yazık ki kökünden söndürecek bir gücümüz kalmamıştır. Bu gerçeği acı da olsa aramızda açığa vurmalıyız. (H.İzzettin Dnoma, Kutsal İsyan c.7 sayfa 219)

    Peki sonra ne olmuştur? Çerkez Ethem ve Mustafa Kemal bazı konularda fikir ayrılığına düşmüştür. Bu noktada ordu kökenli komutanların halkın içinden gelen basit bir kişi olan Çerkez Ethem'in başarılarından rahatsız olduğu aşikardır. Bu arada İstiklal Savaşına çok sonra dahil olan İsmet Paşa'nın rütbe ve konum bakımından Çerkez Ethem'den daha üst duruma getirilmesi de dikkat çekicidir. Böylece düzenli ordu için bastıran konutanlarla Çerkez Ethem arasında bir soğuk savaş başlar. Mustafa Kemal düzeni ve askeri birliği sağlamak adına Çerkez Ethem'e askerleriyle düzenli orduya katılmasını söyler. Bu Çerkez Ethem'in komutanların emrine girmesi demektir. Ethem kendi kadar milli mücadeleye katkısı olayan komutanların emrine girmeyi kabul etmez. Çerkez Ethem kendini müdafaya fırsat bulamadan hain ilan edilmiş ve İsmet Paşa komutasındaki kuvvetler üzerine gönderilmiştir.

    Yunan Kuvvetleri ile Türk askerleri arasında sıkışan Ethem, bir süre geri çekilir ama durum kötüleşince daha fazla kardeş kanı dökülmesin diye (bir kaç küçük çaplı çatışma olmuştur) adamlarına silahlarıyla birlikte Düzenli orduya katılmasını söyler... Çerkez Ethem hain ilan edilmesini hazmedemez, hakkında türlü laflar çıkarılır. Çerkez devleti kurmak istediği bile söylenir. Bu vefasızlığı kaldıramayan Ethem, bir süre sonra Yunan ordusuna teslim olur.

    Yunanlıların silah ve asker vererek Türk ordusuna karşı savaşmasını isterlerse de o, bunu kabul etmez. Oysa intikam almak isteyen bir "vatan haini" için (!) bu bulunmaz bir fırsattır. Uzun süre farklı ülkelerde sürgün hayatı yaşar, ve ülkesinden uzakta ölür...

    belgesel:http://www.youtube.com/watch?v=vHSLH6VSVa8







  • ben daha önce konu açmıştım silindi size özel mesaj atarım.yalnızca tek bir kaynak var oda mustafa kemalle osmanlı-italyan savaşı sırasında sanırsam filistinde röpartaj yaptığı iddia edilen bir yahudi gazeteci.yazının devamı vardı asmadım burada yazının devamında söylüyor.bende okumadım okuyacağım.

    http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata12aa.html
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.