Şimdi Ara

Yolculuk-Hikaye (CSB Değil)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
32
Cevap
2
Favori
5.066
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Ne csb ne zebani beyler can sıkıntısına bir süredir yazmayı planladığım bir şey işte. Okumak isteyen olursa devam ederim yoksa böyle bir macera olarak kalır bu da. Muhtemelen 15-20 dakikaya uğrarım tekrar yorumlara bakmaya. Beğenen, beğenmeyen, "ne diyo la bu değişik" diyen herkes yorum yaparsa sevinirim.


    Bölüm : 0

    Benimle gel. Neden mi? Göreceksin. Aklından neler geçiyor biliyorum, korkuyorsun. "Peki ya arkadaşlarım, onlar da kurtulabilir mi?" diye endişeleniyorsun. Üzgünüm. Gücüm yanıma yalnızca seni almaya yeter, ve diğerlerinin birilerini kurtarmak için dönüp arkalarına bakacaklarını sanmam. Ben neden mi farklıyım? Değilim. Biz bencil olmak için var edildik, benimse yalnızca arzularım farklı. Ancak sakın endişelenme; sen ve ben buradan sağ çıkacağız , bana en azından bu konuda güvenebilirsin. Bütün bunlar neden oluyor ben de bilmiyorum ama sebebini öğrenmek isterdim. Belki bir gün, ikimiz , gerçeğin peşine düşeriz. Ama boş ver şimdi bunları, yolumuz az kaldı. İlerideki karanlık noktayı görüyor musun? İşte orası, perona adım attığımız nokta. Bizi buradan götürecek trenin olduğu peron, ama merak etme, kimse sana bilet sormayacak. Zaten artık öbür tarafta fazla kimse yaşamıyor. Ve işte geldik. Arkana son bir kez bak, bu yıkımı hafızana kazı. Siz insanlar, kısacık hayatınızda bile önemli şeyleri kolay unutuyorsunuz. Geride kalanlara son vedalarını ettiysen, artık kapıdan geçmeliyiz. Bizi bu cehennemden bir başkasına götürecek kapı.


    Bölüm : 1

    Trenin raylara sürtünerek çıkardığı sesler rahatsız edici, ancak seni etkilemiyor bile. Keşke diyorum, ben de kafamı koltuğuma koysam ve senin gibi dertlerimi ve yorgunluğumu geride bıraksam. Ama hayır, uyuyamam. Hala güvende değiliz. Yıkımdan kaçtığımızda bu tehlike hissinin de beni terk edeceğini düşünmüştüm, sanırım fazla iyimser davranmışım. Zihnimi dağıtmam gerek, sanırım dışarıyı izlemek biraz olsun beni rahatlatır.

    Güneşten sararmış pencere örtüsünü çekip kenardaki demire bağlıyorum, güneş çoktan batmış. Karanlığın arasından çok az şey seçiliyor ama zaten artık harabeler ve kavrulmuş topraklardan başka görülecek ne var ki? Tren bindiğimizden beri tüm istasyonları boş geçiyor, artık ne yolcu ne de yolculuk var bu dünyada, bizden başka.

    Bir ara kıpırdanıyorsun, ince saçların beyaz tenine dokunuyor ve seni rahatsız ediyor. Yarı uyur halde elini parlak, siyah saçlarına atıyor, onları kenarı çekiyorsun. Bir an için gözlerini açıyorsun, ve kaşlarını çatarak neler olduğunu anlamaya çalışırcasına etrafına bakıyorsun. Minik gözyaşı taneleriyle parıldayan yeşil küreler benimkilerle buluşuyor ve yüz ifadene korku hakim oluyor. Tehdit oluşturmadığımı ifade etmek için ellerimi kaldırıyorum ve yüzündeki rahatlama ifadesini görünce göz yaşlarını silmen için bir mendil uzatıyorum:

    "Beni hatırladığına sevindim."

    "Ben.." kararsızsın. "Hepsi, bir rüya gibiydi."

    Anlam veremediğim yüz ifaden beni meraklandırıyor, gözlerinde üzüntü görüyorum ancak dudakların hafif bir şekilde yukarı kıvrılmış. Yaşadıklarının şaşkınlığına bağlıyorum bunu. Ben cevap vermeyince gözlerini kaldırıp benimkilere dikiyorsun; sanki gülmemi, zaten rüyada olduğumuzu söylememi bekliyorsun. Dudaklarımın arasından çıkarabildiğim tek kelime "Üzgünüm".


    Bölüm : 2

    İstasyondan dışarı adımımızı atıyoruz. Ben belki binlerce kez yürüdüğüm bu yolda kederle, sen ise bariz bir endişe ile, ilerliyoruz. Güneş henüz doğmamış ama hava pastel bir turuncu renkte giderek aydınlanıyor. Yakınımdan ayrılmaya korkuyorsun, ama fazla yaklaşmıyorsun da. İlk kez gören biri için, bu şehir dehşet verici olmalı. Çok azı ayakta kalmış binaların içleri karanlık ve uğursuz, kırık camlardan sarkan yanmış cesetlerse burada nasıl bir yıkımın gerçekleştiğine dair bir merak uyandırıyor olmalı içinde. Senin yaşadığının aynısı, demeye korkuyorum. Artık senin dünyan da benimki kadar ölü, bu gerçeğe alışmalısın demek istiyorum ama üzülmeni düşünmek bile bana acı veriyorken sana bu acıyı tekrar yaşatmak istemiyorum.

    Buraya son geldiğimden beri bir bina daha çökmüş, yıkıntıları gitmemiz gereken yolu tıkamış. Ara sokaklardan birine girmek zorunda kalıyoruz. Buraya neredeyse hiç ışık girmiyor. Karanlığa oldukça alışkınım, ancak aynısı senin için geçerli değil ; daha da yanıma sokuluyorsun. Sokağın çıkışında iki figür belirince tuzağa düşürüldüğümüzü anlıyorum. Arkamızdan başkalarının da geldiğine şüphe yok, ve yüksek ihtimalle silahlılar. Buradan kurtulmak için güçlerimi kullanmak zorundayım ancak seni korkutmak istemiyorum. Seni geride bırakıp kararlı adımlarla yolu tıkayan yağmacılara doğru yürüyorum. Keskin dişli ağızları çürümüş et parçalarıyla dolu, ama bir şekilde konuşmayı başarıyorlar. Ne dediklerini anlamakta zorlanıyorum ama bir çeşit tehdit olduğu anlaşılıyor. Hızla öne uzattığım elimle fırsatçı yaratığı suratından yakalıyorum. Saniyeler sonra, dokunuşum gevşediğinde bodur canavar alevler içinde yanıyor. Korku içinde etrafta koşuştururken alevleri yanındaki yaratığa da bulaştırıyor. Arkamı döndüğümde yaratıklardan birinin sana yaklaştığını görüyorum, korkudan donakalıyorum. Yaratık seni yakalamak üzereyken, derimin üzerinde dans eden alevleri görüyor ve yutamayacağı bir lokmayla karşılaştığını anlayıp kaçmak için dönüyor. Söz konusu sen olduğunda bağışlayıcı değilim, yaratığı yakalayıp tüten bir et yığınına çevirmem uzun sürmüyor.

    Bölüm : 3

    Büyük kısmı çökmüş metroda hala çalışan tek güzargahın 15 numaralı trenine biniyoruz. Duruma alışıyor gibisin, daha önce anlamakta zorlandığım ifadeni takınıyorsun yine; üzüntüyle karışık gizli bir neşe. Sonunda tanıyorum bu duyguyu: kabullenmişlik. Biz bencil canlılar olarak nadir yaşarız bu duyguyu, ama genç bir ırk olarak evrende anladığınız çok az şey varken çok da yabancı değil bu duygu size.

    Olanlar üzerinde düşünmeyi erteliyor olmalısın çünkü ilk defa çevrene ilgi gösteriyorsun. İlk sorun beni hiç şaşırtmıyor.

    "Burada yaşayan canavarlardan başka kimse yok, trenler nasıl çalışıyor?"

    "Her zaman çalıştıkları gibi, kayıp teknoloji." Gözlerindeki anlık merak kıvılcımı bu konuda bir şey bilmediğini gösteriyor, ancak üstelemiyorsun.

    "Burası, senin dünyan mıydı?"

    "Hayır, kendi dünyam yok olduğunda -yüzyıllar önce- buraya göç ettim. Hayatımın sonuna kadar da burada kalmayı planlamıştım..."

    Beni, zihnimi uzaklara götüren nostalji rüzgarının etkisinden kurtaran o soruyu soruyorsun.

    "Gittiğimiz yerde de aynı şey olacak mı?"

    Başımı önüme eğiyorum, sanki gerçekten kaçmaya çalışıyor gibi. Sıcacık elini yanağıma uzatıyor ve kederle gülümsüyorsun.

    "Dürüst ol."

    Kafamı evet anlamında sallıyorum. "Evren ölüyor." diyorum, "Nereye gidersek gidelim, eninde sonunda yıkım yine bizi bulacak."

    "Peki her şey bittiği zaman, o zaman ne olacak?" diyorsun.

    Verecek bir yanıtım yok. Belki sonsuz bir boşluk, belki yeni bir başlangıç.

    Kafamı kaldırıyorum ve göz göze geliyoruz, benim ateş gibi kavrulan kırmızı gözlerim senin orman yeşili gözlerinde evcilleşiyor adeta. Silik bir gülümsemeyle "Korkma" diyorum. "Henüz vaktimiz var."


    Bölüm : 4

    Merdivenleri tırmanıyoruz. Şehrin uğradığı yıkım duvarlardaki devasa deliklerden bakıldığında daha net görülüyor. Kararmış ve büyük kısmı toza dönmüş binalar seni geçirmekten kaçındığım ceset dolu sokaklara uğursuz gölgeler düşürüyor.

    Merdivenleri tırmanıyoruz. Kömürleşmiş et yığınları , bir zamanlar burada çalışanlar , bana sonun ne kadar kesin ve kaçınılmaz olduğunu hatırlatıyor.

    Merdivenleri tırmanıyoruz, hem de saatlerdir. Bir yere varmıyor gibi görünmemize rağmen ne itiraz ediyor ne de soru soruyorsun. Basamakların sonuna ulaştığımızda derin bir nefes veriyorsun ve dizlerinin üzerine çöküyorsun. Ancak irade gücünle görmezden geldiğin yorgunluk sonunda sana yetişiyor ve bacaklarındaki tüm enerjiyi tüketiyor. Devam edemeyeceğini anladığımda seni nazikçe kaldırıyor ve sırtıma alıyorum. Hafifsin , insan ölçülerine göre bile. Vücut sıcaklığın bu durumu utanç verici bulduğunu ifade ediyor ancak itiraz edecek durumda olmadığını biliyorsun. Sen kollarını boynuma dolarken ben de bacaklarından tutuyorum ve tek kelime etmeden koridorda ilerlemeye başlıyoruz.

    Geniş bir odaya giriyoruz, daha önce bir çok kez bulunduğum bir oda. Seni kısmen sağlam bir banka oturtuyorum ve odanın ortasında bulunan, buradan çıkış yolumuz olan çember şeklindeki makinayı kontrol ediyorum. İçinde kabloların bulunduğu kalın borular ve bu boruların bağlandığı, ortasında basit siyah bir kürenin havada asılı durduğu metal çemberin çalışır durumda olduğunu onaylıyorum. O sırada sen, kulenin son katına vardığımızı daha yeni anlamışçasına etrafına bakınıyor ve odanın köşesinde üzerinde metal şırıngalar bulunan şilteyi fark ediyorsun. Kısa bir an görebildiğim ifaden merak ile endişe arasında gidip geliyor.

    "Uyku ilaçları." diyorum sakince "Gördüklerinden sonra sen de ihtiyaç duymadığın için şükretmelisin."

    "Şırınga?" Bakışın acı dolu.

    "Haplar etki etmeyi keseli on yıldan fazla oldu."

    Ağzını açıyorsun ama kelimeler çıkmıyor, pes edip pencereye doğru ilerliyorsun. Benim de söylemek istediklerim var ama bunları dile getirmede kendimi senin kadar çaresiz buluyorum. İşime dönüyorum. Makina, son yolculuğumdan beri çalışır durumda olduğundan ayarlamak uzun sürmüyor. Kuleyi ve çıkış kapımızı kısmen de olsa koruyan kayıp teknolojiye teşekkür edip koordinatları işliyorum.

    Çemberin ortasındaki küre yavaşça dönmeye başlıyor. Önce hafif bir uğultu eşlik ediyor bu devinim işlemine, daha sonra senin de dikkatini üzerine çeken bir vınlama. Hızlı adımlarla yanıma geliyorsun ve daha önce senin türünden hiç görmediğim bir kararlılıkla elimi tutuyorsun. Önce beklenmeyen bu hareketten irkiliyorum, sonra ifade ettiği korkuyu kavrayarak sana sıkıca sarılıyorum.

    "Gidiyoruz."

    "Gittiğimiz yer... yıkımın oraya bizden önce ulaşmadığını nereden biliyorsun." Yorgunluktan yuvalarına gömülmüş gözlerin yere bakıyorlar.

    "Son dıştan içe doğru ilerliyor, dünyam yok olmadan önce kıyametin hızını hesaplamayı başarmıştık. Gideceğimiz gezegen, bir yüzyıldan fazla zamanı var."

    Yenilenmiş bir umutla yüzüme bakıyorsun, ama şüphenin tam olarak yok olmadığını biliyorum. Elini daha sıkı tutarak, artık dayanılmaz bir hale ulaşmış olan vınlamayla önümüzde oluşmaya başlayan renksiz noktaya adım atıyorum.

    Bizi alevler karşılıyor.


    Bölüm : 5

    İlk önce kapının bizi yanlış yere getirdiğini düşünüyorum. Tüm ayarlamaları doğru yaptığıma eminim ama aksine inanmak istiyorum. Etrafıma bakıyorum, geniş bir meydandayız. Uzaktan gelen silik bir kaç çığlık hala canlı birilerinin olduğunu işaret etmesine karşın etrafta görülen yıkım sayılarının ne kadar olduğu hakkında şüphe bırakmıyor. Etrafımızdaki binalar alevler içinde, etrafımız yanmış cesetlerle dolu. Kavrulmuş canlıların insana benzer ancak boynuzlu figürleri kalbime bir korku salıyor, yanlış gezegene gelmedik.

    Sana baktığımda gözlerini kapatmış mırıldanmakta olduğunu görüyorum. Elini tutuyorum, gözlerini açıyorsun.

    "Bakma."

    Gözlerin sıkıcı kapanıyor. Elini çekiştirerek seni yönlendirmeye başlıyorum. Yanmış araçlarla dolu bir caddenin önünden geçip boş bir sokağa giriyoruz. Sağımızdaki bina çatırdamaya başlayınca koşuyoruz. Nefes nefese kaldığını fark ediyorum ama durursak ölürüz, üzgünüm. Sokaktan çıkmak üzereyken binadan bir parça önümüze düşüyor. Çarpmanın gücüyle geri savruluyoruz. Gözlerini açıp bizimle çıkış arasındaki engeli görünce bana bakıyorsun. Tek kurtuluş yolun benim. Bir başkasının hayatının bana bağlı olması anlamsız bir zevk veriyor. Anlamsız ve korkutucu bir zevk. Yavaşça yerden kalkıyorum. Yolu tıkayan yıkıntı gerçekten aşılamaz görünüyor ancak seni kurtarmak istiyorum. Gözüm mazgalın altında, bir bodruma bakan bir pencereye takılıyor.

    "Yardım et." diyorum. beraber mazgalı kaldırıyoruz. Önce ben atlıyorum aşağı, sonra sana yardım ediyorum. Elimi camın üzerine koyup gözlerimi kapatıyorum, cam zararsız bir şekilde içeri doğru patlıyor.

    Bodrum karanlık, ancak odanın sonunda yukarıdan ışık geliyor. Hızla ışığa ilerliyoruz ve yetersiz ışıkta zor seçilen merdivenleri tırmanarak bir eve çıkıyoruz. Mutfak ve holden geçerek, açık kapıdan gelen bağırışmalara ulaşıyoruz. Kapının yanında, yerde yatan, ölmekte olan insansı bir canlı gözlerini bize dikiyor. Elini uzatarak anlamadığım bir şeyler söylüyor. Yardım edemeyiz.

    Elini çekiyorum, itiraz etmiyorsun. Her an bir şeylerin üstümüze çökebileceği korkusuyla hızla ilerliyoruz. Dar sokaklardan kaçınarak yıkılmakta olan şehri dolaşıyoruz. Ne aradığımı bilmiyorum. Bir çıkış yolu, ama ne? O anda bir kule gözüme çarpıyor, buraya gelmez için kullandığımızın aynısı. Hemen o tarafa dönüyorum ama sağır edici bir gürültü umutlarımla beraber koca kuleyi de yıkıyor.

    Duruyorum. Sen de duruyorsun. Hem seni kurtaramamış olmanın utancı hem de bilinmeyenin korkusu içimi dolduruyor. O sırada bana bakıyorsun. Gözlerinden istemsizce süzülen yaşlara aldırmaksızın gülüyorsun. Neden? Yenilmiş olmamız mı komik? Yoksa artık çabalamak zorunda olmamak mı sevindiriyor seni?

    "Üzgünüm."

    "Üzülme." Bana sarılıyorsun. Vücudun sıcak. Sıcak ve hareketsiz. Bir an sonra hızla hareket eden bir şeyin içindeymişçesine öne savruluyoruz. O tanıdık sürtünme sesini duyuyorum.

    " Lütfen oturun, hızlı trende ayak durmak oldukça tehlikeli."



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Drakai -- 21 Ağustos 2013; 23:26:00 >







  • İkinci kısmı yazıyorum şimdi belki bu sefer takan olur, olmadı iplenmeyen adamın tahtına varis olurum.
  • İkinci bölüm de bitti, hala takan yok. Ama eğlenceliymiş ya birinci tekil yazmak devam ederim ben yalnız da olsa.
  • Okumadim

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • zebani zaten csb
    eror 404
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Dr.DanGeR

    Okumadim

    Mobilden zor tabi ben olsam ben de okumazdım.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Drakai

    quote:

    Orijinalden alıntı: Dr.DanGeR

    Okumadim

    Mobilden zor tabi ben olsam ben de okumazdım.

    8 inç. Tablet.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Çok sürükleyici değil sıkıcı olmuş

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: > ConfusedChild

    zebani zaten csb
    eror 404

    Ne?


    @Dr.Danger

    Canın sağ olsun ne diyim.

    @elifednah

    Sürükleyici bir tarz değil zaten, romantiğimsi bir yöne doğru gidiyor gibi geldi.
  • Henüz hiç okuyan oldu mu bilmiyorum ama ben sevdim üçüncü bölümü yazıyorum şimdi.
  • 2. bölümü koy bari
  • Hocam konu ne en azından bir ön bilgi koysaydın onun gazıyla okunurdu. Güzel bir anlatım tarzın var ama dediğim gibi sıkıcı bir başlangıç olmuş. Neyse takipteyim.
  • 2. bölümü bitirdim, yavaş bir başlangıçtan sonra olaylar biraz hızlanacak ama yine temponun çok dışına çıkmayı düşünmüyorum.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Perfect Insanity

    Hocam konu ne en azından bir ön bilgi koysaydın onun gazıyla okunurdu. Güzel bir anlatım tarzın var ama dediğim gibi sıkıcı bir başlangıç olmuş. Neyse takipteyim.

    Hocam konuyu bilsem yazardım emin ol. O an aklıma ne gelirse onu yazıyorum. İsteklerinizi ve yorumlarınızı dikkate alırım ama planlanmış bir şey yok.
  • 4. ve büyük ihtimal bu geceki son bölümü yazıp ekledim ilk mesaja. Sanırım bir çok soruya yanıt oldu bu bölüm, kendi kafamda da bir yön belirlemiş oldum.

    @ironmaiden24

    @Perfect Insanity



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Drakai -- 31 Temmuz 2013; 1:32:58 >
  • Takip

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: > ConfusedChild

    zebani zaten csb
    eror 404

    İlk mesajın başında ne csb ne zebani yazmış ya. Uyarı verdi hemen
  • Yazmayacak mısın daha?
  • SoNTHERoK kullanıcısına yanıt
    Yazdım. Yazmaktan vazgeçmiştim aslında ama sırf bu mesaj yüzünden dayanamadım. Sanırım yarın da bir bölüm yazarım.
  • Bence gayet cool bir story olmuş bro! Mevcut bir hikayenin parçaları mı diye soracaktım ki, yorumları okuyunca doğaçlama gittiğini öğrendim. Uzun ve detaylı halini yazarsan, 4. bölümdeki kısma bu kadar çabuk gelme, 3. bölümdeki gidişat oldukça içine çekti beni. Ki 3. bölümde bana çokta güzel bir fikir verdin, bunun içinde teşekkür etmek istiyorum. Uzun lafın kısası gayet güzel, gayet beğendim. Tabii senin gözünde canlandırdığın görüntü nasıl bilemiyorum ama bana The Road filminin sci-fi/fantazi hali gibi göründü.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.