Şimdi Ara

Intelligent Design

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
416
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • bir teori olarak neyin ne olduğunun daha iyi anlaşılması açısından Lehigh Üniversitesi biyokimya profesörü Prof. Michael Behe'nin bir makalesini izninizle alıntılamak istiyorum.
    ________________________________


    Akıllı Tasarım (Intelligent Design) teorisini savunan bilim adamlarından biri olarak, bu teorinin ne olduğu ve olmadığı konusunda bazı kafa karışıklıkları görüyorum.

    Önce teorinin ne olduğunu açıklamak gerek. Akıllı Tasarım, dine dayanan bir düşünce değil, ama dindar insanlar bu teoriden kendi argümanları için yararlanabilirler. Akıllı Tasarım teorisyenleri, yaşamın Darwinizm’de öne sürüldüğü gibi rastlantısal mutasyon ve doğal seleksiyonla açıklandığı görüşünü sorguluyorlar. Ama doğada bir değişim olduğunu reddetmiyorlar. Dahası Akıllı Tasarım, bize Tasarımcı’nın kimliği konusunda dinî bir konsept sunmuyor. Aslında Akıllı Tasarım, maddî kanıtlara ve bunların bildiğimiz mantık kuralları ile incelenmesine dayanıyor. Bu argümanın dört dayanağı var.

    Birincisi, tartışma götürmeyen bir dayanak: Doğadaki tasarım örneklerini çoğunlukla teşhis edebiliyoruz. Örneğin (ABD’nin batısındaki büyük dağ sırası olan) Rocky Dağları’nın kökenini açıklamak için kıta tektoniği ve erozyon gibi bilinçsiz etkenler son derece yeterli gözüküyor. Ama Rushmore Dağı’nı (bu dağın üzerine kazınmış olan Amerikan başkanı heykellerini) açıklamak için, bu gibi bilinçsiz doğal güçler yeterli değil. Biz elbette Rushmore Dağı’ndaki anıtın hangi heykeltıraşın eseri olduğunu biliyoruz. Ama bu anıtın geçmişi hakkında hiçbir şey duymamış bir insan bile, bunun tasarlanmış bir yapı olduğunu anlayabilir.

    Şimdi Akıllı Tasarım’ın ikinci dayanağına gelelim. Bu, canlılar dünyasında da tasarıma işaret eden yapılar olduğu iddiası. 18. yüzyılda yaşamış olan din adamı William Paley, bu iddiayı anlatırken canlıları birer saate benzetmişti; her saat nasıl bir saatçiyi gösteriyorsa, Paley’e göre canlıların bedenlerindeki tasarımlar da Yaratıcı’yı gösteriyordu. Darwinistler ise Paley’in ileri sürdüğü tasarımın ilk başta ikna edici gibi olsa da, aslında sadece “görünüşte” var olduğunu ileri sürüyorlar. Örneğin DNA’nın yapısını bulan iki bilim adamından biri olan (Darwinist) Francis Crick, bir seferinde “biyologlar, gördükleri canlıların tasarlanmış olmadığını kendilerine sürekli olarak hatırlatmalılar” diye yazmıştı. (Gözünüzde bir canlandırın, Crick’e göre bir bilim adamının sürekli olarak dişlerini sıkıp “bunlar tasarlanmış değil, gerçekten de değil” diye tekrar etmesi gerekiyor.)

    Ama yaşamın bileşenlerinin bir saat gibi karmaşık sistemlere benzerliği, Rahip Paley’in zamanına göre bugün çok daha açık bir şekilde ortada. Geçen 50 yıl içinde modern bilim, yaşamın temeli olan hücrenin küçük moleküler makinelerle dolu olduğunu ortaya çıkardı. Hücrenin içinde, gerekli malzemeleri taşıyan moleküler kamyonlar ya da o hücreyi sıvı içinde yüzdürmek için iten küçük motorlar var. “Cell” (Hücre) adlı bilim dergisinin sayfalarında “Protein Makinelerinin Bir Toplamı Olarak Hücre” veya “Mikrodünyanın Mekanik Araçları: Motorlar, Saatler, Yaylar ve Diğer Unsurlar” gibi başlıklar yer alıyor.

    Bunlara bakan ve sonra da 60’lı yıllardaki öğrencilik dönemini hatırlayan Ulusal Bilimler Akademisi Başkanı Bruce Alberts, şöyle yazmıştı: “Yaşamı mümkün kılan kimya, biz öğrencilerin hayal bile etmediği kadar karmaşık ve sofistike.” Öyle ki, yine Prof. Alberts, bir canlı hücresinin; içindeki girift üretim bantları ve bunlar üzerinde çalışan proteinden oluşmuş makinelerle aslında bir fabrikaya benzediğini anlatmıştı. Alberts, buradaki “makine” kelimesini fantastik bir benzetme olarak değil, kelimenin tam anlamıyla kullandığını da vurgulamıştı. Bilinçli Tasarım’ın üçüncü iddiası işte burada giriyor. Teoriyi savunan benim gibi bilim adamlarına göre, yaşamın tüm bu kompleks mekanizmaların kökenini, bunları tasarlamış bir aklı kabul etmeksizin açıklamak mümkün değil. Darwinistler ise buna katılmıyor ve teorilerinin iki mekanizması olan doğal seleksiyon ve mutasyonun uzun zaman dilimleri içinde her şeyi üretebildiğine inanıyorlar.

    Bilinçli Tasarım’ı savunan bilim adamları (ben dahil) ise, Darwinistlerin bu güvenlerinin temelsiz olduğu kanısındalar. Doğal seleksiyon tabiattaki bazı sınırlı olgulara gerçekten açıklama getirse de, her şeyi açıkladığını gösteren hiçbir kanıt yok. Hele de hücrede bulduğumuz kompleksliği üretebilecek Darwinist mekanizmaların var olduğunu gösteren hiçbir araştırma ve bulgu yok. Burada da Bilinçli Tasarım’ın dördüncü iddiası devreye giriyor: Eğer yaşamın kökeni konusunda hiçbir ikna edici “tasarım dışı” açıklama yoksa, o zaman bir tasarımın varlığını kabul etmeye hakkımız var. Bu aslında çok da anlaşılmaz bir sonuç değil. Eğer bir şey ördeğe benziyorsa, ördek gibi yürüyorsa ve ördek sesi çıkarıyorsa, aksi yönde bir kanıt olmadıkça, “evet bu bir ördek” diyebilmeliyiz! Tasarım, sadece çok belirgin olduğu için inkar edilmemeli. Tasarımı eleştirenlerin bazıları, bilimin tanımı gereği bunu kabul edemeyeceğini savunuyor. Diğer bazıları da bilimin “mutlaka başka bir açıklama vardır” diye arayışa devam etmesi gerektiğinde ısrar ediyor. Ama gerçeklik hakkında soruları, tanımlar getirerek çözemeyiz. Rushmore Dağı için “tasarım dışı” bir açıklama bulmak için uğraşmak da pek mantıklı değil. İşte bu nedenle giderek daha fazla sayıda bilim adamı, yaşamın tasarlandığını kabul ediyor.







  • daha okumadim ama asagida kalmasin,
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.