Şimdi Ara

Friends (1994-2004) #RIPMatthewPerry (12. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
3.529
Cevap
21
Favori
133.985
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
10 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1011121314
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • "we were on a break"
  • quote:

    how you doin olmuştur how you suing...


  • benim en cok güldüğüm sahne ross çinli kadınla konusuyor sen kapat, sen kapat, hayır sen kapata diye telefon cilveleşmesi yaparken rachel kapatıyor ya telefonu orda yarıldım..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi olağan_şüpheli -- 11 Nisan 2009; 23:49:45 >



  • şimdi hatırladım da ross bunlara poker öğretirken phoebe ve rachel'ın halide baya komikti.
  • öyle ya. bana kupa 5li lazım diyor rachel phoebe de al bende var diye veriyordu. ross çılırıyordu yazık.


    şu rachel'ın rüyasında chandler ile olduğunu gördüğü bölümü de severim daha sonra yine rüya görüyor bu sefer olayın içinde joey de varmış soruyorlar nasıl oldu anlatsana diyorlar rachel'a işte nasıldık anlat önce benle sonra üçümüz mü yaptık anlat diyorlar rachel da çocuklar biliyor musunuz benim de olmadığım anlar oldu diyor ya o anda chandler ile joey'in suratı bitirdi beni.

    Friends (1994-2004) #RIPMatthewPerry




  • manyak bir haber buldum galiba. habere göre yanılmıyorsam jennifer aniston bebeği olması ümidini kaybediyormuş. bir şekilde anne olmak isityormuş sperm bankası yerine david'e ( evet ross ) başvurmuş galiba. benim sınırlı ingilizcem ve ve google translate'in sınırlı türkçesine göre bu anlam çıkıyor valla.

    alın haberin orijinali ve google translate'e göre Türkçesi.

    Jennifer Aniston: Desires a baby with David Schwimmer

    Now that she’s 40, Jennifer Aniston is desperate to have a baby. She wants invitro fertilization in real life to make her dream for a baby come true.

    Jennifer Aniston's top candidate for sperm donation is said to be Aniston’s former on-screen baby daddy, David Schwimmer.

    “Jen’s been telling everyone on the set of her new film The Baster — about a woman who can’t conceive and is planning on having a child through artificial insemination — should be promoted as the story of her life,” a set insider told The Enquirer.

    “But the real shocker is that she says her top candidate for artificial insemination is David Schwimmer!”

    It yet another twist on life - maybe - imitating art, Schwimmer’s character fathered Jen’s baby on “Friends”.

    “Jen isn’t afraid of raising a child on her own. She says David is perfect father material because he’s the whole package - handsome, tall, smart and with a full head of hair!”

    42-year-old David Schwimmer is still a bachelor after a string of failed romances.

    -----------------------------------------------

    Jennifer Aniston: istediği David Schwimmer ile bir bebek

    Şimdi o 40's, Jennifer Aniston bebek için umutsuz olduğunu. O bir bebek gerçek onun hayal için gerçek hayatta invitro fertilizasyon istiyor.

    Sperm bağışı için Jennifer Aniston en iyi aday olduğu söyleniyor Aniston eski ekran bebek baba, David Schwimmer üzerinde.

    "Jen yeni filmi The Baster - kim gebe olmayan bir kadın hakkında belirlenen ve herkese söylüyorum olan suni tohumlama yoluyla çocuk olmak üzerine planlıyor - Onu yaşam hikayesi olarak," bir dizi içeriden teşvik edilmelidir The Enquirer söyledi.

    "Ancak gerçek tip o suni tohumlama ona üst aday David Schwimmer söylüyor olduğunu!"

    Yaşam üzerine yeni bir bükülme - belki - sanat taklit, Schwimmer karakter Arkadaşlar on "" Jen's bebek fathered.

    "Jen kendi bir çocuk yetiştirme korkuyorsun değil. O çünkü tüm paketi -, uzun boylu, akıllı ve saç tam bir kafa ile yakışıklı David mükemmel babası malzeme olduğunu söylüyor! "

    42 yaşındaki David Schwimmer yine başarısız romances bir dize sonra bekar olduğunu.

    valla doğruysa çok bomba bir olay.




  • süper olur hea
  • quote:

    Orjinalden alıntı: koobee24

    öyle ya. bana kupa 5li lazım diyor rachel phoebe de al bende var diye veriyordu. ross çılırıyordu yazık.


    şu rachel'ın rüyasında chandler ile olduğunu gördüğü bölümü de severim daha sonra yine rüya görüyor bu sefer olayın içinde joey de varmış soruyorlar nasıl oldu anlatsana diyorlar rachel'a işte nasıldık anlat önce benle sonra üçümüz mü yaptık anlat diyorlar rachel da çocuklar biliyor musunuz benim de olmadığım anlar oldu diyor ya o anda chandler ile joey'in suratı bitirdi beni.

    Friends (1994-2004) #RIPMatthewPerry


    Harbiden komediydi o bolum ya. Izleyeli cok oldu tam hatirlamiyorum ama benim favori bolumlerimden biride Joey tek kisilik bir koltuk aliyordu sonra koltuk kiriliyordu(yanlis hatirlamiyorsam Joey kiriyordu ama koltuk kirik gibi gozukmuyordu) sonra Chandler gelip birseyler yapinca koltuk kiriliyordu ve Chandler kendi kirdi saniyordu. Sonra Rachel da birsekilde olaya dahil oluyordu ama nasil onu hatirliyamiyorum. Izleyeli cok oldu.

    Biriniz hatirlatsin bana su bolumu ya da bilenler kacinci sezon kacinci bolum oldugunu soylesinler bir daha izleyeyim. Hey gidi Friends hey.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Y!g!T -- 13 Nisan 2009; 8:20:17 >




  • Son bölümde ben bile ağladım yani..Onların ağlaması çok mu
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Y!g!T

    quote:

    Orjinalden alıntı: koobee24

    öyle ya. bana kupa 5li lazım diyor rachel phoebe de al bende var diye veriyordu. ross çılırıyordu yazık.


    şu rachel'ın rüyasında chandler ile olduğunu gördüğü bölümü de severim daha sonra yine rüya görüyor bu sefer olayın içinde joey de varmış soruyorlar nasıl oldu anlatsana diyorlar rachel'a işte nasıldık anlat önce benle sonra üçümüz mü yaptık anlat diyorlar rachel da çocuklar biliyor musunuz benim de olmadığım anlar oldu diyor ya o anda chandler ile joey'in suratı bitirdi beni.

    Friends (1994-2004) #RIPMatthewPerry


    Harbiden komediydi o bolum ya. Izleyeli cok oldu tam hatirlamiyorum ama benim favori bolumlerimden biride Joey tek kisilik bir koltuk aliyordu sonra koltuk kiriliyordu(yanlis hatirlamiyorsam Joey kiriyordu ama koltuk kirik gibi gozukmuyordu) sonra Chandler gelip birseyler yapinca koltuk kiriliyordu ve Chandler kendi kirdi saniyordu. Sonra Rachel da birsekilde olaya dahil oluyordu ama nasil onu hatirliyamiyorum. Izleyeli cok oldu.

    Biriniz hatirlatsin bana su bolumu ya da bilenler kacinci sezon kacinci bolum oldugunu soylesinler bir daha izleyeyim. Hey gidi Friends hey.

    bölümün ismi rositaydı galiba. koltuğun ismi olduğundan. olay da şöyleydi. racehl joey ile baraber yaşarken koltuğu kaldırmaya çalışırken koltuğu kırıyordu joey görüp kızıyordu. koltuğu eski halina getiriyordu ama kırıktı hala. sonra bunlar evde yokken chandler eve gelip koltuğa oturunca koltuk parçalanıp chandler yuvarlanıyordu. koltuğu kendisi kırdığını zannedip hemen evindeki o koltukla aynı koltuğu getirip yerine koyuyordu. rachel de joey'e kendini affettrimek için yeni daha iyi bir koltuk getirtiyordu. sonra rosita'yı atmak için koltuğu kaldırmaya çalıştıklarında koltuğun sağlam olduğunu fark ediyorlar joey koltuğun kendi kendini iyileştirdiğini düşünüyordu devamını da anlatmayayım artık sen kendin hatırla



    bölüm de zannedersem 7. sezon 13. bölüm ya da orada bir yerde. rosita dies ismi.




  • Hatirladim hatirladim.
  • monica-rachel-chandler'ın gülmekten öldürdüğü 1 yer var: monica ve rachel, chandler'a taktik verirken (belli başlı noktalar-nasıl yapılacağı-izlenilmesi gereken adımlar) monica'nın hali...
  • Sevenn Sevenn.....
  • şu amerikan futbolu oynaıdkları bölümü de çok severim. hele chandler coşuyor o bölümde. joey ile hollandalı kızı ayarlamak için kapışmasında chandler topu yakalayamıyor topu joey kapıyor ve dans etmeye başlıyor arkada da müzik var o anda chandler joey'yi yatırıp dansa etmeye başlayınca gülmekten ölmüştüm ya.
  • phoebe orda çok hoştu.

    sürenkli chandler'a bulaşıyordu.
  • chandler'ı savunurken tişörtünü kaldırmıştı chandler donup kalmıştı. bir dahaki sefere ona bakmamak için çalı gibi bir şeyin içine girmişti. çok hoştu o bölüm ya .



  • ben de o kısımları diyorum zaten tam olarak.
  • ekşi sözlükte irisi yeni bir şey yazmış bayağı bir uzun. friends'e yeni başlayacaklar okuyabilir. ayrıca başka hangi dizi için bu kadar içten bir şey yazılabilir ki.

    bu entri friends'i hem izleyenlere hem de henüz izlememiş ama izlemeyi düşünenlere hitap etmektedir. uzunluğu nedeniyle okuyucusu sınırlı kalacak olsa da hayatıma bu denli neşe katan, beni bu kadar derinden etkileyen bir dizi için bu entriyi yazmayı borç bilirim. keşke daha fazlasını yapabilseydim ama friends ekibi için şu an elimden ancak bu geliyor.

    friends izlememişlerle başlayalım önce.

    ---the one with o u t spoilers---

    az ya da çok hemen herkesin haberi vardır bu diziden. en azından internet denen nesneyle haşır neşir olanlar hiç olmazsa adını duymuşlardır. ben de sizlerden biriyken; yani henüz arkadaşlarla tanışmamışken "çok istiyorum izlemeyi de bi türlü başlayamadım" diyenlerdendim. bir sit-com a çok ihtiyacım olmadığından mıdır bilmem sürekli erteledim başlamayı. tabi bi de 10 sezonluk bir diziyi arşivleyenlerin sayısı da çok fazla olmayınca ertelendi de ertelendi. üstelik how i met your mother falan da vardı, gülüyordum da hani, gayet güzeldi "dizi hayatı"m. (çok hoşlanmasam da ileride bu kıyaslamayı da yapmak istiyorum çünkü şu an en popüler ve konsept olarak friendse benzeyen bir dizi himym )

    bir vesileyle 10 sezonun tamamı elime ulaştı(ki bu ulaştıran arkadaşın tuttuğu altın olsun). herşeyden önce dizinin başlangıcının taa 1994 olması doğal bir nostalji katmış, en başından kendine ısıtmıştı. şüphesiz aralarında en meşhurları olan jennifer aniston namı diğer rachel'ı neredeyse çocuk yaşta görmek; ve tüm kahramanların 10 sene içindeki gelişimlerine tanıklık edecek olmak (bu mevzuya da gelicez tekrar) tek başına beni heyecanlandırmaya yetmişti.

    daha ilk sezondan itibaren kendine ısındıran, 2. sezonuyla birlikte ise bodoslama içine çeken bir dizi haline gelmişti. daha şu anki hayranlığımın onda biri dahi oluşmamışken; daha henüz ikinci sezondayken şöyle bi şeyler söylüyordum : "sanırım ölümüm karın kasılmasından olacak". gece vakti izlerken kahkahalarla yan komşuyu rahatsız etmemek için elimi ısırıyordum sürekli.

    3. sezona kadar "idareli" kullandım bölümleri. bitmesin diye, yavaş yavaş, birer ikişer... ama 3. sezondan sonra (özel bi anlamı yok) bir an evvel bitirme isteğiyle yanıp tutuşmaya başladım. kendini friends hayranı olarak tanımlayan birinin henüz 3 sezon izlemiş olması ayıptı çünkü. bu "godfather bence gelmiş geçmiş en iyi filmdi" deyip part 1 den başkasını izlememek gibiydi. kaldı ki izlemiş olmak için izlemek ancak bu kadar keyifli olabilirdi.

    5. sezon civarıydı sanırım. friends'in soundtrack albümü falan olmalıydı diye düşündüm. düşünmekle kalmayıp buldum da. "friends - the ultimate soundtrack" adıyla siz de edinin bir tane. bu şarkıları diziye başlamadan mı yoksa bitirdikten sonra mı dinlemeli bilemiyorum. bi taraftan eski bölümlerde geçen şarkılar çaldığında etraftakilerin anlam veremediği şekilde gülümsemenin; okula, işe, sokağa, yolculuğa friends anıları taşımanın verdiği büyük haz var. diğer taraftan ise... boşverin diğer tarafı, bölümleri izledikten sonra şüphesiz çok daha fazla anlam taşıyor şarkılar.

    14 yaşında bir ergen gibi hissetmeye başlamıştım kendimi(ki bu hissin hala var olduğunu itiraf etmem gerekir). resmen özeniyordum dizideki karakterlere. yaşamlarına, evlerine, tablolarına, konuşmalarına, herşeyine. öyle ki evde yalnızsam ve uzun süre izlediysem kendi kendimle ingilizce konuşup onlar gibi şakalar yapıyordum. tabi bu durumu akşam ev arkadaşlarınıza yapınca hakkınızda pek olumlu düşünmüyorlar.

    bilgisayarın arka planını friends resimleriyle donatmak için google'a friends bile yazamıyordum bi ara. çünkü görebileceğim tek bir resim, okuyabileceğim tek bir "spoiler" bile dizinin geri kalan bölümlerini mahvedebilirdi (tamam kabul edelim, bir spoilerle her şey mahvolmazdı, yine deli gibi eğlenirdim ama zamanla saplantı derecesinde bağlanınca ve gelecek hakkında meraklandıkça beni daha iyi anlayacaksınız). bir de bu "gelişimlerini takip etme" mevzusu çok etkiliyor insanı. yine sırf bu yüzden hiçbir karakterin bugünkü haline bakmadım dizi bitinceye kadar (ve biliyor musunuz, phoebe'ye hala bakamadım yaşlandığını görmemek için). hatta çok bildiğimiz jennifer aniston'ı bile unutmak için baya çaba sarfettim. gazetelerin pazar eklerinin en arka sayfasında hollywood ünlüleri arasında kendisini görme ihtimaline karşı bile önlemler aldım(valla billa).

    bu ana kadar okuduysanız friends'in komedi kısmı için aklınızda yeterince fikir oluşmuştur sanırım. ancak friends'i bu kadar değerli kılan şey takdir edersiniz ki asla tek başına komedi olamaz. friends'e sadece romantizm ve dram açısından baksam bile karşıma çok başarılı bir yapım çıkıyor ki bu romantizm ve dram gülmekten yanaklarınızın kasıldığı bir anda gözlerinizi doldurabiliyor. sanki zaten gülmekten gözlerinizden gelen yaş boşa gitmeyip o anki hüzünde görevini başarıyla tamamlıyor.

    komik olması, romantik olması... daha birçok şey sayabilirim diziye hayran bırakan. ancak friends'i friends yapan şey tam da adı: friends . sizi en çok güldürecek, en çok duygulandıracak, en çok gaza getirecek anlar hep arkadaş ilişkileri üzerine olacak. sizi güldüren şeylerin çoğu tanıdık gelecek. çünkü friends esprileri temel olarak arkadaşlık üzerine kurulu. bir başka sit-comda (bunu yapmak zorundayım çünkü burası friends'i henüz izlememişlere hitap ediyor) esprilerin önemli bir bölümü, hatta bazılarında neredeyse tamamı kadın-erkek ilişkilerine dayanabiliyor. kuşkusuz ki bunlar friends'de de var; ancak asla dizinin özü haline gelmiyor. bu kısımları anlatamayışımın farkına varıp şöyle noktalamak istiyorum. friends bir amerikan dizisi, farklı bir kültürün ürünü olsa da bizzat bizden, arkadaş ortamlarımızdan bir hayat resmediyor.

    friends'i diğerlerinden ayıran bir diğer çok önemli özelliği de dizinin yükünün bütün karakterler üzerine dağılması. örneğin himym'da barney karakteri gerçekten çok komik. ailecek beğenerek izliyoruz. ancak barney'i çıkarsak himym ne hale gelir ? bir sezonda ortalama 1000 kere gülmüşsek bunun 800-900 kadarında barney var. yani diziyi barney sürüklüyor, tıpkı burhan altıntop'un tek başına şov yapması gibi. ancak friends'de durum bunun tam tersi. karakterlerin her biri ayrı güzel, ayrı komik. 6 tane barney gibi yani bir nevi. her biri tek başına sürükleyici olabilmekle birlikte herhangi birinin eksikliği de anında hissediliyor. çünkü dediğim gibi burada her karakter dominant. sözgelimi himym'dan barney harici kim çıkarsa çıksın izleyiciyi çok fazla etkilemez.

    the one olayını da diziye başlamanızla birlikte anlayacaksınız.

    imkanınız varsa altyazısız izlemeye çalışın. kuşkusuz bilmediğiniz kelimeler olacak ama kenarda bir sözlük sayfası açmak yeni kelimeler öğrenme açısından da çok faydalı olacaktır. ben ilk 2 sezonu altyazılı izledim ve emin olun altyazı işin büyüsünü bozuyor.

    bu bölümün sonunda friends'e başlamamışlar için ancak şunu söyleyebilirim: friends size bir sit-com değil, yeni bir arkadaş ortamı vaadediyor. (azcık daha fazlasını(spoilersiz olanından) entrinin en sonunda bulabilirsiniz).

    ---the one with o u t spoilers---

    --- the one with spoilers ---

    bir önceki bölümde spoiler vermemek için çok kastım ama yeni başlayanlara biraz olsun yardımcı olmaya çalıştım. bu bölümde ise gönül ve klavye rahatlığıyla friends'i irdelemek istiyorum.

    yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi friends benim için hiçbir zaman sadece "komik" bir dizi olmadı. hatta biraz daha ileri gidersek şunu söyleyebilirim ki friends bir dizi olmanın da ötesinde arkadaşlarımla ayarladığım bir buluşma gibi. daha önce birçok kişi de benzer şeyleri yazmış ama ben de burada tekrarlama gereği duyuyorum. friends izlerken oraya duyulan bir aidiyet söz konusu. monica'nın evi de joey'nin evi de yakın arkadaşlarımın evi gibi. sonlara doğru daha sıklıkla gördüğümüz phoebe'nin evi de ugly naked guy'ın yerini alan ross'un evi de... hepsinin evine gider joey gibi selam sabah vermeden dolaptan içecek bi şeyler kaparım. o derece...

    friends'in yarattığı samimiyet ortamı o kadar güçlü ki hep düşünmüşümdür, ulan olmaz ya diyelim günün birinde chandler veya joey karşına çıktı. ne yaparım acaba ? aslında çok samimi olan ama yıllarca görüşmediği için biraz soğuk davranan arkadaş gibi olurdum herhalde. evlilik nası bakalım derim chandler'a, ya da joey'le karı kız muhabbetine girişirim. ünlülermiş gibi davranmam nasıl olur bilemiyorum. phoebe ile karşılaşma ihtimalimi burada yazıya döküp yeniden kahrolmak istemiyordum ama madem başladık, bitirelim. artık ayaklarına mı kapanırdım, 1 ay ömrüm kaldı mı derdim, karşısında zırıl zırıl ağlar mıydım bilemiyorum ama phoebeyle oturup bir saat muhabbet etmek için yok artık diyeceğiniz birçok şeyi feda edebilirim. rachel konusu biraz daha karışık. yani o gerçek hayatta daha popüler aslında ama biz onu sidikli zamanlarından beri tanıdığımız için artık jennifer aniston olmaktan çoktan çıkmış gözümde. daha 2 gün önce okudum gazetede, 2008 in en fazla kazanan aktrisiymiş. bir an moda işinden nasıl o kadar para kazanılabileceğini düşünmedim değil. ross uğruna paristen de paradan da geçmişti oysa. neyse...

    sezonların ilerleyişi ve karakterlerin 'benim nazarımda' popülarite gelişimlerine değinmek istiyorum. ilk sezonda favori erkek karakterim olarak ross'u gösteriyordum. diğerlerine kıyasla daha duygusal, hayatın sillesini yemiş olduğundan biraz da. sevdiği kadın lezbiyen çıkmış, çocuğu olmuş ama iki anası var falan çok zordu ross'un işi. hele bir de rachel'a olan aşkı var ki aman aman. düşman başına (karşılıksızken). ross'un favoriliğinde ve karakterlerin tam manasıyla özümsenmesiyle 1. sezon geçti. 2. sezon ise bence bu dizinin gelmiş geçmiş en komik yapımlardan biri olacağının en güzel ispatıydı. özellikle 'karşı daire'de yaşananlar bizleri 9 sezon daha sürecek yüz ve karın kasılmalarına hazırlamıştı. bu sezonda 2x13 ve 2x15 onca sezondan sonra aklımda kalan en harika örnekler ki chandler ve joey'nin eve tv koltukları ve büyük ekran tv alıp yaydıkları bölümdür bunlardan biri.

    2, 3 ve 4. sezonda erkeklerde liderliği(ne lan bu, olimpiyat mı !!) joey ve chandler beraber götürdülerse de 5 ve 10'da joey ; 6-7-8 ve 9'da ise chandler biraz daha öne çıktı. ross 1. sezonda neyse 10. sezonda da aynı ross'du. bunu kötü değil, tam tersine iyi bir şey olarak söylüyorum. diğerleri zaman zaman alçalıp yükselirken ross benim gözümde hep aynıydı.

    kızlar tarafında ise phoebe en başından aldı beni, son sezonda göz yaşlarıyla bıraktı. hep harikaydı, hep komik, hep neşeliydi. rachel ne zaman hamile kaldı, o zaman gözüme daha güzel gözükmeye başladı. aslında daha joey'nin yanına ilk taşındığından beri meyilim vardı kendisine de neyse :) . monica hiçbir zaman favorim olmadı demeye hazırlanırken burada son 2 sezon imdadımıza yetişiyor. son sezonlarda gitgide daha güzel, daha baskın olmaya başladı sanki. en iyi döneminde dizi bitti. zaten hamileliği sebebiyle kilo aldığı son bölümlerde belli oluyordu.

    karakterleri tek tek anlatmanın tam yeri tam zamanı, e tabi subjektif olcaz canım. yoksa aç google'a bak kim neymiş diye.

    joey tribbiani : arkadaşların en salağı. kısaca bunu söyleyip başlayalım. joey kültürlü değildir. akıllı, zeki hiç değildir. ama yakışıklıdır kerata. zaten bu da onun için yeterlidir. en salak, en matrak olaylar hep joey'nin başının altından çıkar. joey rezil olur. joey çıplak kalır. joey parasız kalır. ancak bütün bunlarla beraber bence en güzel dostluklar joey ile olan dostluklardır. özellikle phoebe'yi, chandler'ı ve rachel'ı canından çok sever. bu kadar vurdumduymaz bi adam zaman zaman öyle bir duygusal olur ki tadından yenmez. duygusal demişken, joey'i 8. sezonda o hallere sokan senaristlere de baya bozuktum ama sonra çok güzel toparlandı ortalık. rachel'ın da sonradan joey'e tutulması joeyi arkadaşına yan gözle bakan adi herif pozisyonundan kurtardığı gibi en sonunda " chandler ve monica'da sorun çıkmadı, çünkü sanırım bizim kadar iyi arkadaş değillerdi" sözü mükemmeldi. fakat her şeye rağmen joey de mutlu sonla veda etmeliydi.

    chandler bing : espri adamı. chandler'ı ilk başlarda en sonuna kadar joey ile takılacak bir bekar olarak gördük. ancak pek fazla kimsenin aklına gelmeyecek bir "aile babası", "aşk adamı" haline geldi. şimdi bakınca bu çekingenliği ve patavatsızlığı ile de zaten monica'dan başkasıyla evlenmesi zor gibiydi. chandler'ın en iyi dostu şüphesiz ki joeydir. chandler joey'i çocuğu falan gibi görür aslında. harçlık verir, faturalarını öder, açıklarını kapatır. çok sever çünkü joey'i. harbiden dostlar olarak sımsıkı sarılırlar. en mutlu anda da, en zor anda da. chandler'ın esprileri karşısında kimi zaman ayağa kalkıp alkışlayasım gelir. bu kadar zekice nasıl hazırlanır, nasıl söylenir anlayamam. "sen giyinmedin mi (üzerini değiştirmedin mi) daha" diyen monica'ya "oh, am i naked again" diyebilen bi adam ancak kahkahayla ve hayranlıkla alkışlanır.

    ross geller : çok bilmiş. ross bilime adamıştır kendini ama ilgilendiği alanın pek cazibesi yoktur. arkadaş ortamında da zaten onunla aynı dili konuşacak entel arkadaşları yoktur. bu yüzden ross zaman zaman alay konusu olsa da arkadaşlarının yanında genellikle dr.geller değil de sıradan ross olarak davranır. ross hakikaten sezen cumhur ross'tur. aşktan çok fazla dili yanmış ama aşık olmaktan da hiç vazgeçmemiştir. aslında carol da dahil tüm sevdiği kadınlar rachel'ın üzerine çekilmek istenen birer süngerdir. ross salak değildir ama bazen joey'den bile salak olabilmektedir. aşıksa, sinirliyse, sarhoşsa... ross deyince hemen aklıma gelen ve bence dizinin en unutulmaz sahnelerinden biri olan "get off my sisteeeeerrr !!!"ı hatırlatmayı da borç bilirim.

    monica geller : düzen insanı. karakter olarak en fazla benzeştiğim insandır(1- evet bir erkeğim, 2- burada karakter diyerek kendimi kastediyorum). düzensizlikten nefret eder. her şeyi kontrol altında tutmak, hep kazanan olmak, hep lider olmak ister. chandler gibi pamuk adamı da bulunca her dediğini yaptırır tabi. bi tek phoebe'ye geçmez sözü. monica demişken "seven, seven, seven, seven, seven"ı günün birinde deneyeceğime sizlerin önünde söz veriyorum !!

    rachel green : şımarık kız. söze başlamadan önce söylemeliyim ki bence dizide en iyi oynayan oyuncu jennifer aniston'dır. rachel'ın kız tripleri, çıldırışları mükemmeldir. rachel'ın zaman içinde akıllanması, olgunlaşması, kendi ayakları üzerinde durabilen bir anne haline gelmesi kendi küçük kız kardeşimizin büyüyüşünü görmek gibidir. 6. sezondan sonra giderek güzelleşmiş ve gönlümde phoebe'nin hemen yanında yer edinmiştir.

    phoebe buffay : smelly cat. sadece friends'de değil, bugüne kadar izlediğim tüm film ve dizilerin içinde en favori karakterimdir. phoebe bi başkadır. çekici olmak için hiçbir şey yapmaz, salaş giyinir, özensiz giyinir, onlarca yüzük takar ama yine de beni ve birçoklarını kendine aşık eder. phoebe doğaldır, sadedir ama nasıl anlatmalı bilmiyorum, bir o kadar da farklıdır. olağanüstü laf sokma yeteneği vardır. kimi zaman taklitler, şakalar yapar ki mest olmamak elde değildir. phoebe'nin yüzünde hep rol yaparken gülmeyi engelleyememiş bir ifade vardır. bıraksan kahkahayı basacaktır her an. bu arada, bir friends parçası olarak yine aynı beğeniyle izleyebileceğiniz "friends bloopers 1994-2004" adında kamera arkası görüntülerden yapılmış bir bölüm bulunmaktadır. bu bölümde hakikaten en büyük kahkahalar hep phoebe'den gelir.
    phoebe hep bir adım dışında kalır olayların. evi de başka yerdedir zaten.
    her karakterin çıldırması komiktir ama phoebe daha bi gerçek bağırır. daha bi gırtlak yırtar. ama gelin görün ki en sinirli anında bile yüzündeki sırıtan ifade kaybolmaz.
    doğrusunu söylemek gerekirse phoebe'nin evleneceğini hiç düşünmezdim. ya da evlenirse de bu adam david olur derdim. son sezona kadar kendisini salakça kıskanır, erkek arkadaş edinmesine uyuz olurdum. sağolsun kendisi de çok fazla bulaşmadı bu işlere. ama mike bence de iyi çocuk, hadi verdim gitti kızı. hem mutlu olmak en çok phoebe'nin hakkı.

    tıfıl birer gençken aldık hepsini. ve orta yaşlı insanlar olarak bıraktık. kilo alışlarına, kilo verişlerine, saç şekillerinin değişimine, hamileliklerine tanıklık ettik. ama en kötüsü, yaşlandırdık be adamları. hepsini geçtim de phoebeyle rachel'ı bile yaşlandırdık. kendi kendime üzülüyorum bazen, izlemesem yaşlanmazlardı diye. şimdi ise bugünkü hallerine bile bakamıyorum, hayalimdeki halleri kaybolmasın diye.

    --- the one with spoilers ---

    uzun uzadıya hem izlemişlere hem de izlememişlere bir şeyler anlattım. ne kadar oldu bilmiyorum ama saatler sürse de bu entriyi yazarken bile bir türlü bitiremedim, bitmesini istemedim. tıpkı friends'in son sezonunda olduğu gibi. ağlayan tek benim diye düşünüyordum ama baktım ki daha niceleri var en sonunda kendini koyuvermiş. kamera arkası görüntülerinde de gördük. adamlar eğlenmiş, hem de çok eğlenmiş. dizideki kadar güzel şakalar yapmışlar birbirlerine. uzun uzadıya kahkahalar atmışlar aynı bizim onları izlerken attıklarımız gibi.

    ve bittiğinde hüngür hüngür ağladılar. en çok phoebe'yi gördüm ağlarken ama hepsinin gözleri doluydu besbelli. beni de ağlattılar baya ama feda olsun.

    şimdilerde with or without you dinlerken, wonderful tonight dinlerken, closing time dinlerken, a horse with no name dinlerken, the reason dinlerken, hele ki i'll be there for you dinlerken çok acayip oluyorum, bi tebessümle beraber garip bi hüzün çöküyor üstüme.

    friends adı kadar sade, adı kadar doğal, adı kadar gerçektir. işte bu yüzden yeri hep çok özel olacak.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: koobee24

    ekşi sözlükte irisi yeni bir şey yazmış bayağı bir uzun. friends'e yeni başlayacaklar okuyabilir. ayrıca başka hangi dizi için bu kadar içten bir şey yazılabilir ki.

    bu entri friends'i hem izleyenlere hem de henüz izlememiş ama izlemeyi düşünenlere hitap etmektedir. uzunluğu nedeniyle okuyucusu sınırlı kalacak olsa da hayatıma bu denli neşe katan, beni bu kadar derinden etkileyen bir dizi için bu entriyi yazmayı borç bilirim. keşke daha fazlasını yapabilseydim ama friends ekibi için şu an elimden ancak bu geliyor.

    friends izlememişlerle başlayalım önce.

    ---the one with o u t spoilers---

    az ya da çok hemen herkesin haberi vardır bu diziden. en azından internet denen nesneyle haşır neşir olanlar hiç olmazsa adını duymuşlardır. ben de sizlerden biriyken; yani henüz arkadaşlarla tanışmamışken "çok istiyorum izlemeyi de bi türlü başlayamadım" diyenlerdendim. bir sit-com a çok ihtiyacım olmadığından mıdır bilmem sürekli erteledim başlamayı. tabi bi de 10 sezonluk bir diziyi arşivleyenlerin sayısı da çok fazla olmayınca ertelendi de ertelendi. üstelik how i met your mother falan da vardı, gülüyordum da hani, gayet güzeldi "dizi hayatı"m. (çok hoşlanmasam da ileride bu kıyaslamayı da yapmak istiyorum çünkü şu an en popüler ve konsept olarak friendse benzeyen bir dizi himym )

    bir vesileyle 10 sezonun tamamı elime ulaştı(ki bu ulaştıran arkadaşın tuttuğu altın olsun). herşeyden önce dizinin başlangıcının taa 1994 olması doğal bir nostalji katmış, en başından kendine ısıtmıştı. şüphesiz aralarında en meşhurları olan jennifer aniston namı diğer rachel'ı neredeyse çocuk yaşta görmek; ve tüm kahramanların 10 sene içindeki gelişimlerine tanıklık edecek olmak (bu mevzuya da gelicez tekrar) tek başına beni heyecanlandırmaya yetmişti.

    daha ilk sezondan itibaren kendine ısındıran, 2. sezonuyla birlikte ise bodoslama içine çeken bir dizi haline gelmişti. daha şu anki hayranlığımın onda biri dahi oluşmamışken; daha henüz ikinci sezondayken şöyle bi şeyler söylüyordum : "sanırım ölümüm karın kasılmasından olacak". gece vakti izlerken kahkahalarla yan komşuyu rahatsız etmemek için elimi ısırıyordum sürekli.

    3. sezona kadar "idareli" kullandım bölümleri. bitmesin diye, yavaş yavaş, birer ikişer... ama 3. sezondan sonra (özel bi anlamı yok) bir an evvel bitirme isteğiyle yanıp tutuşmaya başladım. kendini friends hayranı olarak tanımlayan birinin henüz 3 sezon izlemiş olması ayıptı çünkü. bu "godfather bence gelmiş geçmiş en iyi filmdi" deyip part 1 den başkasını izlememek gibiydi. kaldı ki izlemiş olmak için izlemek ancak bu kadar keyifli olabilirdi.

    5. sezon civarıydı sanırım. friends'in soundtrack albümü falan olmalıydı diye düşündüm. düşünmekle kalmayıp buldum da. "friends - the ultimate soundtrack" adıyla siz de edinin bir tane. bu şarkıları diziye başlamadan mı yoksa bitirdikten sonra mı dinlemeli bilemiyorum. bi taraftan eski bölümlerde geçen şarkılar çaldığında etraftakilerin anlam veremediği şekilde gülümsemenin; okula, işe, sokağa, yolculuğa friends anıları taşımanın verdiği büyük haz var. diğer taraftan ise... boşverin diğer tarafı, bölümleri izledikten sonra şüphesiz çok daha fazla anlam taşıyor şarkılar.

    14 yaşında bir ergen gibi hissetmeye başlamıştım kendimi(ki bu hissin hala var olduğunu itiraf etmem gerekir). resmen özeniyordum dizideki karakterlere. yaşamlarına, evlerine, tablolarına, konuşmalarına, herşeyine. öyle ki evde yalnızsam ve uzun süre izlediysem kendi kendimle ingilizce konuşup onlar gibi şakalar yapıyordum. tabi bu durumu akşam ev arkadaşlarınıza yapınca hakkınızda pek olumlu düşünmüyorlar.

    bilgisayarın arka planını friends resimleriyle donatmak için google'a friends bile yazamıyordum bi ara. çünkü görebileceğim tek bir resim, okuyabileceğim tek bir "spoiler" bile dizinin geri kalan bölümlerini mahvedebilirdi (tamam kabul edelim, bir spoilerle her şey mahvolmazdı, yine deli gibi eğlenirdim ama zamanla saplantı derecesinde bağlanınca ve gelecek hakkında meraklandıkça beni daha iyi anlayacaksınız). bir de bu "gelişimlerini takip etme" mevzusu çok etkiliyor insanı. yine sırf bu yüzden hiçbir karakterin bugünkü haline bakmadım dizi bitinceye kadar (ve biliyor musunuz, phoebe'ye hala bakamadım yaşlandığını görmemek için). hatta çok bildiğimiz jennifer aniston'ı bile unutmak için baya çaba sarfettim. gazetelerin pazar eklerinin en arka sayfasında hollywood ünlüleri arasında kendisini görme ihtimaline karşı bile önlemler aldım(valla billa).

    bu ana kadar okuduysanız friends'in komedi kısmı için aklınızda yeterince fikir oluşmuştur sanırım. ancak friends'i bu kadar değerli kılan şey takdir edersiniz ki asla tek başına komedi olamaz. friends'e sadece romantizm ve dram açısından baksam bile karşıma çok başarılı bir yapım çıkıyor ki bu romantizm ve dram gülmekten yanaklarınızın kasıldığı bir anda gözlerinizi doldurabiliyor. sanki zaten gülmekten gözlerinizden gelen yaş boşa gitmeyip o anki hüzünde görevini başarıyla tamamlıyor.

    komik olması, romantik olması... daha birçok şey sayabilirim diziye hayran bırakan. ancak friends'i friends yapan şey tam da adı: friends . sizi en çok güldürecek, en çok duygulandıracak, en çok gaza getirecek anlar hep arkadaş ilişkileri üzerine olacak. sizi güldüren şeylerin çoğu tanıdık gelecek. çünkü friends esprileri temel olarak arkadaşlık üzerine kurulu. bir başka sit-comda (bunu yapmak zorundayım çünkü burası friends'i henüz izlememişlere hitap ediyor) esprilerin önemli bir bölümü, hatta bazılarında neredeyse tamamı kadın-erkek ilişkilerine dayanabiliyor. kuşkusuz ki bunlar friends'de de var; ancak asla dizinin özü haline gelmiyor. bu kısımları anlatamayışımın farkına varıp şöyle noktalamak istiyorum. friends bir amerikan dizisi, farklı bir kültürün ürünü olsa da bizzat bizden, arkadaş ortamlarımızdan bir hayat resmediyor.

    friends'i diğerlerinden ayıran bir diğer çok önemli özelliği de dizinin yükünün bütün karakterler üzerine dağılması. örneğin himym'da barney karakteri gerçekten çok komik. ailecek beğenerek izliyoruz. ancak barney'i çıkarsak himym ne hale gelir ? bir sezonda ortalama 1000 kere gülmüşsek bunun 800-900 kadarında barney var. yani diziyi barney sürüklüyor, tıpkı burhan altıntop'un tek başına şov yapması gibi. ancak friends'de durum bunun tam tersi. karakterlerin her biri ayrı güzel, ayrı komik. 6 tane barney gibi yani bir nevi. her biri tek başına sürükleyici olabilmekle birlikte herhangi birinin eksikliği de anında hissediliyor. çünkü dediğim gibi burada her karakter dominant. sözgelimi himym'dan barney harici kim çıkarsa çıksın izleyiciyi çok fazla etkilemez.

    the one olayını da diziye başlamanızla birlikte anlayacaksınız.

    imkanınız varsa altyazısız izlemeye çalışın. kuşkusuz bilmediğiniz kelimeler olacak ama kenarda bir sözlük sayfası açmak yeni kelimeler öğrenme açısından da çok faydalı olacaktır. ben ilk 2 sezonu altyazılı izledim ve emin olun altyazı işin büyüsünü bozuyor.

    bu bölümün sonunda friends'e başlamamışlar için ancak şunu söyleyebilirim: friends size bir sit-com değil, yeni bir arkadaş ortamı vaadediyor. (azcık daha fazlasını(spoilersiz olanından) entrinin en sonunda bulabilirsiniz).

    ---the one with o u t spoilers---

    --- the one with spoilers ---

    bir önceki bölümde spoiler vermemek için çok kastım ama yeni başlayanlara biraz olsun yardımcı olmaya çalıştım. bu bölümde ise gönül ve klavye rahatlığıyla friends'i irdelemek istiyorum.

    yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi friends benim için hiçbir zaman sadece "komik" bir dizi olmadı. hatta biraz daha ileri gidersek şunu söyleyebilirim ki friends bir dizi olmanın da ötesinde arkadaşlarımla ayarladığım bir buluşma gibi. daha önce birçok kişi de benzer şeyleri yazmış ama ben de burada tekrarlama gereği duyuyorum. friends izlerken oraya duyulan bir aidiyet söz konusu. monica'nın evi de joey'nin evi de yakın arkadaşlarımın evi gibi. sonlara doğru daha sıklıkla gördüğümüz phoebe'nin evi de ugly naked guy'ın yerini alan ross'un evi de... hepsinin evine gider joey gibi selam sabah vermeden dolaptan içecek bi şeyler kaparım. o derece...

    friends'in yarattığı samimiyet ortamı o kadar güçlü ki hep düşünmüşümdür, ulan olmaz ya diyelim günün birinde chandler veya joey karşına çıktı. ne yaparım acaba ? aslında çok samimi olan ama yıllarca görüşmediği için biraz soğuk davranan arkadaş gibi olurdum herhalde. evlilik nası bakalım derim chandler'a, ya da joey'le karı kız muhabbetine girişirim. ünlülermiş gibi davranmam nasıl olur bilemiyorum. phoebe ile karşılaşma ihtimalimi burada yazıya döküp yeniden kahrolmak istemiyordum ama madem başladık, bitirelim. artık ayaklarına mı kapanırdım, 1 ay ömrüm kaldı mı derdim, karşısında zırıl zırıl ağlar mıydım bilemiyorum ama phoebeyle oturup bir saat muhabbet etmek için yok artık diyeceğiniz birçok şeyi feda edebilirim. rachel konusu biraz daha karışık. yani o gerçek hayatta daha popüler aslında ama biz onu sidikli zamanlarından beri tanıdığımız için artık jennifer aniston olmaktan çoktan çıkmış gözümde. daha 2 gün önce okudum gazetede, 2008 in en fazla kazanan aktrisiymiş. bir an moda işinden nasıl o kadar para kazanılabileceğini düşünmedim değil. ross uğruna paristen de paradan da geçmişti oysa. neyse...

    sezonların ilerleyişi ve karakterlerin 'benim nazarımda' popülarite gelişimlerine değinmek istiyorum. ilk sezonda favori erkek karakterim olarak ross'u gösteriyordum. diğerlerine kıyasla daha duygusal, hayatın sillesini yemiş olduğundan biraz da. sevdiği kadın lezbiyen çıkmış, çocuğu olmuş ama iki anası var falan çok zordu ross'un işi. hele bir de rachel'a olan aşkı var ki aman aman. düşman başına (karşılıksızken). ross'un favoriliğinde ve karakterlerin tam manasıyla özümsenmesiyle 1. sezon geçti. 2. sezon ise bence bu dizinin gelmiş geçmiş en komik yapımlardan biri olacağının en güzel ispatıydı. özellikle 'karşı daire'de yaşananlar bizleri 9 sezon daha sürecek yüz ve karın kasılmalarına hazırlamıştı. bu sezonda 2x13 ve 2x15 onca sezondan sonra aklımda kalan en harika örnekler ki chandler ve joey'nin eve tv koltukları ve büyük ekran tv alıp yaydıkları bölümdür bunlardan biri.

    2, 3 ve 4. sezonda erkeklerde liderliği(ne lan bu, olimpiyat mı !!) joey ve chandler beraber götürdülerse de 5 ve 10'da joey ; 6-7-8 ve 9'da ise chandler biraz daha öne çıktı. ross 1. sezonda neyse 10. sezonda da aynı ross'du. bunu kötü değil, tam tersine iyi bir şey olarak söylüyorum. diğerleri zaman zaman alçalıp yükselirken ross benim gözümde hep aynıydı.

    kızlar tarafında ise phoebe en başından aldı beni, son sezonda göz yaşlarıyla bıraktı. hep harikaydı, hep komik, hep neşeliydi. rachel ne zaman hamile kaldı, o zaman gözüme daha güzel gözükmeye başladı. aslında daha joey'nin yanına ilk taşındığından beri meyilim vardı kendisine de neyse :) . monica hiçbir zaman favorim olmadı demeye hazırlanırken burada son 2 sezon imdadımıza yetişiyor. son sezonlarda gitgide daha güzel, daha baskın olmaya başladı sanki. en iyi döneminde dizi bitti. zaten hamileliği sebebiyle kilo aldığı son bölümlerde belli oluyordu.

    karakterleri tek tek anlatmanın tam yeri tam zamanı, e tabi subjektif olcaz canım. yoksa aç google'a bak kim neymiş diye.

    joey tribbiani : arkadaşların en salağı. kısaca bunu söyleyip başlayalım. joey kültürlü değildir. akıllı, zeki hiç değildir. ama yakışıklıdır kerata. zaten bu da onun için yeterlidir. en salak, en matrak olaylar hep joey'nin başının altından çıkar. joey rezil olur. joey çıplak kalır. joey parasız kalır. ancak bütün bunlarla beraber bence en güzel dostluklar joey ile olan dostluklardır. özellikle phoebe'yi, chandler'ı ve rachel'ı canından çok sever. bu kadar vurdumduymaz bi adam zaman zaman öyle bir duygusal olur ki tadından yenmez. duygusal demişken, joey'i 8. sezonda o hallere sokan senaristlere de baya bozuktum ama sonra çok güzel toparlandı ortalık. rachel'ın da sonradan joey'e tutulması joeyi arkadaşına yan gözle bakan adi herif pozisyonundan kurtardığı gibi en sonunda " chandler ve monica'da sorun çıkmadı, çünkü sanırım bizim kadar iyi arkadaş değillerdi" sözü mükemmeldi. fakat her şeye rağmen joey de mutlu sonla veda etmeliydi.

    chandler bing : espri adamı. chandler'ı ilk başlarda en sonuna kadar joey ile takılacak bir bekar olarak gördük. ancak pek fazla kimsenin aklına gelmeyecek bir "aile babası", "aşk adamı" haline geldi. şimdi bakınca bu çekingenliği ve patavatsızlığı ile de zaten monica'dan başkasıyla evlenmesi zor gibiydi. chandler'ın en iyi dostu şüphesiz ki joeydir. chandler joey'i çocuğu falan gibi görür aslında. harçlık verir, faturalarını öder, açıklarını kapatır. çok sever çünkü joey'i. harbiden dostlar olarak sımsıkı sarılırlar. en mutlu anda da, en zor anda da. chandler'ın esprileri karşısında kimi zaman ayağa kalkıp alkışlayasım gelir. bu kadar zekice nasıl hazırlanır, nasıl söylenir anlayamam. "sen giyinmedin mi (üzerini değiştirmedin mi) daha" diyen monica'ya "oh, am i naked again" diyebilen bi adam ancak kahkahayla ve hayranlıkla alkışlanır.

    ross geller : çok bilmiş. ross bilime adamıştır kendini ama ilgilendiği alanın pek cazibesi yoktur. arkadaş ortamında da zaten onunla aynı dili konuşacak entel arkadaşları yoktur. bu yüzden ross zaman zaman alay konusu olsa da arkadaşlarının yanında genellikle dr.geller değil de sıradan ross olarak davranır. ross hakikaten sezen cumhur ross'tur. aşktan çok fazla dili yanmış ama aşık olmaktan da hiç vazgeçmemiştir. aslında carol da dahil tüm sevdiği kadınlar rachel'ın üzerine çekilmek istenen birer süngerdir. ross salak değildir ama bazen joey'den bile salak olabilmektedir. aşıksa, sinirliyse, sarhoşsa... ross deyince hemen aklıma gelen ve bence dizinin en unutulmaz sahnelerinden biri olan "get off my sisteeeeerrr !!!"ı hatırlatmayı da borç bilirim.

    monica geller : düzen insanı. karakter olarak en fazla benzeştiğim insandır(1- evet bir erkeğim, 2- burada karakter diyerek kendimi kastediyorum). düzensizlikten nefret eder. her şeyi kontrol altında tutmak, hep kazanan olmak, hep lider olmak ister. chandler gibi pamuk adamı da bulunca her dediğini yaptırır tabi. bi tek phoebe'ye geçmez sözü. monica demişken "seven, seven, seven, seven, seven"ı günün birinde deneyeceğime sizlerin önünde söz veriyorum !!

    rachel green : şımarık kız. söze başlamadan önce söylemeliyim ki bence dizide en iyi oynayan oyuncu jennifer aniston'dır. rachel'ın kız tripleri, çıldırışları mükemmeldir. rachel'ın zaman içinde akıllanması, olgunlaşması, kendi ayakları üzerinde durabilen bir anne haline gelmesi kendi küçük kız kardeşimizin büyüyüşünü görmek gibidir. 6. sezondan sonra giderek güzelleşmiş ve gönlümde phoebe'nin hemen yanında yer edinmiştir.

    phoebe buffay : smelly cat. sadece friends'de değil, bugüne kadar izlediğim tüm film ve dizilerin içinde en favori karakterimdir. phoebe bi başkadır. çekici olmak için hiçbir şey yapmaz, salaş giyinir, özensiz giyinir, onlarca yüzük takar ama yine de beni ve birçoklarını kendine aşık eder. phoebe doğaldır, sadedir ama nasıl anlatmalı bilmiyorum, bir o kadar da farklıdır. olağanüstü laf sokma yeteneği vardır. kimi zaman taklitler, şakalar yapar ki mest olmamak elde değildir. phoebe'nin yüzünde hep rol yaparken gülmeyi engelleyememiş bir ifade vardır. bıraksan kahkahayı basacaktır her an. bu arada, bir friends parçası olarak yine aynı beğeniyle izleyebileceğiniz "friends bloopers 1994-2004" adında kamera arkası görüntülerden yapılmış bir bölüm bulunmaktadır. bu bölümde hakikaten en büyük kahkahalar hep phoebe'den gelir.
    phoebe hep bir adım dışında kalır olayların. evi de başka yerdedir zaten.
    her karakterin çıldırması komiktir ama phoebe daha bi gerçek bağırır. daha bi gırtlak yırtar. ama gelin görün ki en sinirli anında bile yüzündeki sırıtan ifade kaybolmaz.
    doğrusunu söylemek gerekirse phoebe'nin evleneceğini hiç düşünmezdim. ya da evlenirse de bu adam david olur derdim. son sezona kadar kendisini salakça kıskanır, erkek arkadaş edinmesine uyuz olurdum. sağolsun kendisi de çok fazla bulaşmadı bu işlere. ama mike bence de iyi çocuk, hadi verdim gitti kızı. hem mutlu olmak en çok phoebe'nin hakkı.

    tıfıl birer gençken aldık hepsini. ve orta yaşlı insanlar olarak bıraktık. kilo alışlarına, kilo verişlerine, saç şekillerinin değişimine, hamileliklerine tanıklık ettik. ama en kötüsü, yaşlandırdık be adamları. hepsini geçtim de phoebeyle rachel'ı bile yaşlandırdık. kendi kendime üzülüyorum bazen, izlemesem yaşlanmazlardı diye. şimdi ise bugünkü hallerine bile bakamıyorum, hayalimdeki halleri kaybolmasın diye.

    --- the one with spoilers ---

    uzun uzadıya hem izlemişlere hem de izlememişlere bir şeyler anlattım. ne kadar oldu bilmiyorum ama saatler sürse de bu entriyi yazarken bile bir türlü bitiremedim, bitmesini istemedim. tıpkı friends'in son sezonunda olduğu gibi. ağlayan tek benim diye düşünüyordum ama baktım ki daha niceleri var en sonunda kendini koyuvermiş. kamera arkası görüntülerinde de gördük. adamlar eğlenmiş, hem de çok eğlenmiş. dizideki kadar güzel şakalar yapmışlar birbirlerine. uzun uzadıya kahkahalar atmışlar aynı bizim onları izlerken attıklarımız gibi.

    ve bittiğinde hüngür hüngür ağladılar. en çok phoebe'yi gördüm ağlarken ama hepsinin gözleri doluydu besbelli. beni de ağlattılar baya ama feda olsun.

    şimdilerde with or without you dinlerken, wonderful tonight dinlerken, closing time dinlerken, a horse with no name dinlerken, the reason dinlerken, hele ki i'll be there for you dinlerken çok acayip oluyorum, bi tebessümle beraber garip bi hüzün çöküyor üstüme.

    friends adı kadar sade, adı kadar doğal, adı kadar gerçektir. işte bu yüzden yeri hep çok özel olacak.





    Harika yazi..... Paylasim icin cok tesekkurler...




  • mükemmel yazmış. cidden süper.
  • 
Sayfa: önceki 1011121314
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.