Şimdi Ara

Zaman kimi haklı çıkarıyor.... Atatürk'ü mü yoksa ucuz et peşinde koşup tarımı bitirenleri mi?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
30
Cevap
0
Favori
579
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Gazi Mustafa Kemal Atatürk Mart 1922 Meclis konuşmasından bir bölümde aynen şu ifadeleri kullanıyor

    Efendiler!
    Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenîleşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur.

    Artık vazıyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi.

    Halbuki, hangi istiklâl vardır ki ecnebilerin nasîhatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?.. Târih, böyle bir hâdiseyi kaydetmemiştir!"


    Artık sözde bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan yurdumun genel üretici portresini şu ifadelerle çiziyor;


    Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını yeni ekonomik tedbirlerle son hadde eriştirmeliyiz.
    Köylünün çalışmasının neticeleri ve verimleri kendi menfaati lehine son hadde çıkarmak ekonomik siyasetimizin temel ruhudur. 1922

    Keza yine başka bir konuşmasında Türkiye Cumhuriyetinin varlığındaki en büyük temel taşının çifçiler olduğunu vurguluyor;


    Milletimiz çok büyük elemler, mağlubiyetler, facialar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun temel sebebi şundandır:

    Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcım kullanırken, diğer elin¬deki sapanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük ekseriyeti çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. 1923


    Türk Köylüsünü 'Efendi' yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez.
    Kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkum olur.
    Fakat sapan kullanan kol gün geçtikçe daha ziyade kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa malik ve sahip olur.
    1923

    1937 Yılında köylüyü feodal ağaların zulmünden kurtarıp kendi ayakları üzerinde yükselebilmesi için Memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır derken bunun yapı taşlarını uygulama safhasına koymaya çalışıyordu.


    Milli ekonominin temeli ziraattir. Bunun içindir ki, ziraatte kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar, bu maksada erişmeyi kolaylaştıracaktır. 1937

    Bugün gerek devlet gerek özel bankalarla kredi tuzağında bitirilen köylü için en büyük tehlikelerden birinin nakit kredi olduğunu o günlerde şu ifadelerle dile getiriyordu.


    Varlığından büyük iş tutarak büyük kâr yapmak için her şeyi borçla sağlamanın yolunu bulanlar genellikle üzücü sonuçlarla karşılaşmışlardır. Bu gibilere gerçek varlık ve ihtiyaçlarından çok kredi açmak ve onları kötü neticelerle karşılaşmaya teşvik etmek uygun değildir.

    Söz konusu tesis kredisinin köylüye nakit olarak verilmesinin uygun olmayacağı şüphesizdir. Bu amaçla ayrılacak para ile bağ ve meyva fidanlıklarının kurulması, yerli pulluk ve tezgah atölyeleri, tohum ve hayvan İslahı müesseseleri kurulması ve nihayet buralarda dağıtılacak maddelerin Ayarlandırılarak uzun vadelerle toplanması tercih edilir.


    Daha bu örnekleri oldukça uzatabilirim ama kaldırın kafanızı bir bakın

    Bırakın milli tohum islahını artık yerli tohumun alınıp satılması bile yasaklanmış
    Devlete kredi borcu olmayan çiftçi nerede ise kalmamış ve bir çoğunun tarlasına bankalarca el konmuş

    Özellikle 2008 krizi sonrası sokağımızda Amerikan mısırı, soframızda Amerikan pirinci baştacı olmuş
    2008 Mayıs ayı sonrası sıra et ve süte gelmiştir Artacak fiyatlarla insanımız "proteinsiz bir yaşama" hazırlanmış

    Geldiğimiz nokta maalesef çok acı. Sattığı on kalem malın dokuzu sakat olan marketlerdeki ucuz sırp etine şükreder hale gelmişiz
    Hani biz tarım ve hayvancılık ülkesiydik

    Kendi gerçeklerimizle yaşamayı ve yükselebilmeyi bir türlü başaramadık. Ne diyordu Atatürk ;

    Hangi istiklâl vardır ki ecnebilerin nasîhatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?

    Şimdi siz düşünün zaman kimi haklı çıkarıyor. Yıllarca mezarında bile susturamadıkları Atatürk'ü mü yoksa ucuz Sırp eti peşinde koşup tarım ve hayvancılığı bitirenleri mi.....







  • Tarlasından, çiftinden çubuğundan koparılan insanımızı şehirlerdeki insan pazarlarında sıraya dizerek mi gireceğiz Avrupa Birliğine.

    Kendi ayağımıza kurşun sıkma pahasına tarımla geçinen nufusu azaltarak gerçekten AB'ye girebileceğimizi sanacak kadar ahmak mıyız.

    Yerli ve milli söylemleri altında fikri mülkiyet hakları satın alınmış modası geçmiş teknolojiler mi yakalayacağız muassır medeniyeti...

    Yıllar geçtikte Atatürk'e olan hayranlığım artıyor.
    Ondan sonra onun hayallerine bile ulaşamayan acizlerin kahramanlaştığı görmek ise canımı yakıyor.
  • Tarımın hayati önemini ne yazık ki henüz milletçe kavrayamadık" diyen eski bakan Hüsnü Yusuf Gökalp, tarımın önemini şöyle vurguluyor:

    Tarım denince milletin aklına köy gelebilir. Ama benim aklıma, milletimin açlığı tokluğu geliyor. Tarım bir milletin açlık-tokluk meselesi, dolayısıyla hürriyet meselesidir. Aç olan insanın hürriyetini kaybetmesi an meselesidir.

    Tarımın önemi herkese anlatılmalıdır. İstanbul'un Levent'inde, Etiler'inde oturup, köylülere burun kıvıranlara da tarımın önemi benimsetilmelidir
  • -tarımsal alanda başarı için işe teknoloji kullanılarak girilmeli.büyük mega çiftlikler oluşturulmalı.



    -İlk olarak Belli başlı stratejik öneme sahip,iklimi,toprağı,ulaşımı iyi olan yerlerde bu ile başlanmalı.



    -Civardaki köyler birleştirilerek tüm topraklar devlet eliyle yeniden dizayn edilerek pay edilmeli.Mega çiftliklerin merkezinde devlet olmalı ve buradaki Çiftçi,tıpkı memur gibi bu topraklarda maaş karşılığı çalıştırılmalı.(En azından ilk etapta belli bir süre).Bu yapılamazsa mahsülü alım garantisi verilmeli.



    -Çiftçiler için kooparatifler oluşturularak sağlık,eğitim,ulaşım, barınma gibi temel ihtiyaçlar sağlanmalı.



    -Oluşturulacak bu bölgesel Mega çiftliklerdeki çiftçilere tarım ve üretim hakkında eğitimler verilmeli ve yeni işletme amaçlı tarımsal yerler açma,kredi olanakları verilmeli.Bir sosyal statü kazandırılarak meslek haline getirilmeli.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Judge JR.

    -tarımsal alanda başarı için işe teknoloji kullanılarak girilmeli.büyük mega çiftlikler oluşturulmalı.



    -İlk olarak Belli başlı stratejik öneme sahip,iklimi,toprağı,ulaşımı iyi olan yerlerde bu ile başlanmalı.



    -Civardaki köyler birleştirilerek tüm topraklar devlet eliyle yeniden dizayn edilerek pay edilmeli.Mega çiftliklerin merkezinde devlet olmalı ve buradaki Çiftçi,tıpkı memur gibi bu topraklarda maaş karşılığı çalıştırılmalı.(En azından ilk etapta belli bir süre).Bu yapılamazsa mahsülü alım garantisi verilmeli.



    -Çiftçiler için kooparatifler oluşturularak sağlık,eğitim,ulaşım, barınma gibi temel ihtiyaçlar sağlanmalı.



    -Oluşturulacak bu bölgesel Mega çiftliklerdeki çiftçilere tarım ve üretim hakkında eğitimler verilmeli ve yeni işletme amaçlı tarımsal yerler açma,kredi olanakları verilmeli.Bir sosyal statü kazandırılarak meslek haline getirilmeli.





    Atatürk 1931 yılında köylünün "beslenme ve giyim" ihtiyacını kendi giderebilmesi için "ev sanayi" kurulması gerektiğini şu şekilde ifade etmiş;

    Bir köylü ev sanayi kurulması için çareler düşünmek akla gelir. Bizde köylü, evine, aile ve çocuklarının yaşamasına gerekli olan yiyecek, içecek ve herkes gibi giyecek için para sarf etmemelidir. Köylü ailenin, elbisenin aba ve kaba bez dokuma tezgahı, sabanı gibi olmalıdır. Bu esasın yaygınlaştırılması ileriye ait bir ideal olmakla beraber, bu gayeye varmak için tedbirler düşünmek ve teşebbüslerde bulunmak çok lüzumludur.

    Aksi takdirde her şey yolunda gittiği zaman ancak yaşayabilen ve memleket nüfusunun üçte ikisini oluşturan bu insanlar hava gibi, tarım hastalıkları gibi ve nihayet piyasa gibi tesirlerin müsaade etmemesi halinde bütün kusuru hükümete ve vergilere yüklemekten çekinmeyeceklerdir.


    Kaynak: M.K.Atatürk'ün 1931 yılında Anadolu'ya yaptığı seyahat sonunda hazırladığı notlar. Sayfa: I-31;32


    Kaldı ki bugün gelinen noktada bırakın ev sanayisini tarım bitme noktasına gelmişken vergiler şikayet edecek noktadan geçip isyan edilecek hale gelmiş durumda.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi emekli65 -- 14 Kasım 2017; 11:3:4 >




  • Bazen gerçekten Mustafa Kemal'in sözlerini, yaptıklarını ve yapmak istediklerini okuyunca şok oluyorum. Bir insan nasıl böyle muhteşem bir devlet yönetimi zekasına sahip olabilir. Nasıl Türkiye'yi böylesine etüt edip, 80 yıl sonra vatana ihanet içinde olanların başa geleceğini görebilir?

    Yapmak istediği ya da yaptığı şeylerin yok edilmesiyle ülkenin tamamen dışa bağımlı hale geldiğini görüyorum da, bütün ömrü savaşla geçmiş bir askerin ülke yönetimi konusunda bu kadar muhteşem fikirlerinin olması beni hem utandırıyor, hem de aşırı bir mutlulukla doluyorum. Böyle bir insanın kurduğu bu Cumhuriyeti düşürdükleri hale bak.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Judge JR.

    -tarımsal alanda başarı için işe teknoloji kullanılarak girilmeli.büyük mega çiftlikler oluşturulmalı.



    -İlk olarak Belli başlı stratejik öneme sahip,iklimi,toprağı,ulaşımı iyi olan yerlerde bu ile başlanmalı.



    -Civardaki köyler birleştirilerek tüm topraklar devlet eliyle yeniden dizayn edilerek pay edilmeli.Mega çiftliklerin merkezinde devlet olmalı ve buradaki Çiftçi,tıpkı memur gibi bu topraklarda maaş karşılığı çalıştırılmalı.(En azından ilk etapta belli bir süre).Bu yapılamazsa mahsülü alım garantisi verilmeli.



    -Çiftçiler için kooparatifler oluşturularak sağlık,eğitim,ulaşım, barınma gibi temel ihtiyaçlar sağlanmalı.



    -Oluşturulacak bu bölgesel Mega çiftliklerdeki çiftçilere tarım ve üretim hakkında eğitimler verilmeli ve yeni işletme amaçlı tarımsal yerler açma,kredi olanakları verilmeli.Bir sosyal statü kazandırılarak meslek haline getirilmeli.





    "Mega Çiftlik" kavramı, sanırım Özal zamanından beri Türkiye'nin başına bela edilen bir kavramdır. Büyük sermaye grupları oluşturup tekelleşmenin önünü açmaya yönelik olan bu kavramın en güzel örneği Amerika Birleşik Devletleri'nde vardır. Öyle ki, Amerika'da beyaz et üreticisi sayısı birkaç tanedir ve diğer tüm üreticiler bunların taşeronu durumundadır.

    Amerika'daki bu gıda kartelleri aynı zamanda ilaç da üretirler. Hayvanlara ve bitkilere verilecek olan bu ilaçlar sayesinde çok daha düşük maliyetlerle, çok daha yüksek kazanç elde etmenin yolunu bulmuş olan bu firmalara itiraz etmek imkansızdır. Yani siz küçük bir tavuk çiftliği sahibiyseniz ve çiftliğinizde organik tavuk yetiştirmek isterseniz, o tavuğu satacak bir market bulamazsınız.

    Türkiye'de hedeflenen durum da budur. Ülker'in Cargill ile ortaklıklar kurması, devletin şeker pancarına desteği azaltması, köylerde ticari amaçla tavuk beslenmesinin yasaklanması gibi birçok olayın temelinde bu "Mega Çiftlik" kavramı yatar.

    Belirttiğiniz diğer maddelere sözüm yok, ama mega çiftlik konusunu iyi tartmak gerekir.




  • webbie kullanıcısına yanıt
    Ben bu Bakan'a (Mehdi Eker'e) aşık oldum, bu dalkavukluk veya yağcılık değil" diyerek başladığı konuşmasını "Tarım'ı köylünün elinden almazsak devrim olmaz. Tarım, çiftçiye köylüye bırakılmamalı, bu ülkenin kurucuları sovyetik düşünce yapısıyla meraları halkın kullanımına vermişler olmaz " diyen Ethem Sancak'ın hayali de bu mega çifliklerdi
  • Öncelikle Yılmaz Özdil'in şu yazısını okumanı tavsiye ederim.

    http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/yilmaz-ozdil/sut-tozu-1083366/

    Özetle söylemek istediğim Türkiye'de bu durum 2002 de AKP'nin gelişi veya 2008 krizi ile ortaya çıkan bir durum değil. bu kafa taa 1960 lardan beri olan kafa.

    2.si ise Atatürk'ten örnekler, beyitler dizmişsin.

    Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun henüz 2. yılında büyük ve geniş çaplı bir isyanla karşılaştı. İsyan doğu ve güney doğu illerinde Bugün bile ülkemizde bir sorun teşkil eden 2 etnik grup tarafından 'din elden gidiyor' ve 'hilafet isterük' bahanesiyle çıktı.

    Gerçek ise çok farklıydı, Cumhuriyetin karma ekonomi politikası ve Türk tarımı, Türk Hayvancılığı projelerinin, toprak sahibi aşiretlerin kurdukları düzenin ve feodal yapının elinden alınması olacağını bal gibi biliyorlardı ve bu düzen bozulmasın diye din-şeriat-hilafet elden gidiyor bahanesi ile isyan çıkardılar.

    Peki sonrasında ne oldu İsyan 4 ayda bastırıldı. Peki işin sonucu? isyanla ilgili 61 kişi yargılandı, 47'si asıldı, 14 ü tutuklandı. Sonra tutuklular, devletin bağışlayıcılığını göstermek adına affedildi.

    Peki doğu ve güney doğudaki feodal yapı sona erdirildi mi? HAYIR

    Aşiret sistemi kaldırıldı mı? Hayır.

    Peki Mustafa Kemal Atatürk Türk çiftçiliği, Türk Hayvancılığı için bunca güzel sözler ve planlar yapmış ise bu sözlere ve planlara karşı çıkanlara karşı mücadele veya çözüm bulabilmiş mi? HAYIR.

    O yüzden zaman kimi haklı çıkarıyor bilemem ama Türkiye Cumhuriyeti devleti, 1923 yılında kurulduğunda yukarıda bahsettiğim konu ve onun üzerinden etnik siyaset unsurları ile daha etkin mücadele etseydi bugün kürt sorunu diye bir sorunumuz olmazdı. Ayrıca gıda ve hayvancılıkta alanlarında da Atatürk'ün koyduğu hedeflere ulaşmış olurduk.




  • winwin35 kullanıcısına yanıt
    Senin de belirttiğin gibi
    Ciddi isyanlar var

    Bir taraftan kalkınmak
    Öte taraftan bu isyanları bastırmak zorundasın

    Sanayi hamlesi konusunda yapabileceklerini yapmış
    Yapılması gerekenleri ise göstermiş

    Bu anlamda yüzlerce yıllık bir yapıyı neden onbeş yirmi yılda yıkamadı diye sormak biraz haksızlık olmuyor mu
    Asıl soru onun arkasından gelenler o hedefi yerine getirmek için neler yapabilmiş diye sormak gerekmez mi

    Feodalite, irtica, sınıfsal farklılıkları yıkıp yeni düzeni kurmak bu kadar kolay mı yani
    Keşke ondan sonra gelenler onun hedeflerine sadık kalabilseydi de bugün bu sorunlar olmasaydı
  • quote:

    Orijinalden alıntı: webbie


    quote:

    Orijinalden alıntı: Judge JR.

    -tarımsal alanda başarı için işe teknoloji kullanılarak girilmeli.büyük mega çiftlikler oluşturulmalı.



    -İlk olarak Belli başlı stratejik öneme sahip,iklimi,toprağı,ulaşımı iyi olan yerlerde bu ile başlanmalı.



    -Civardaki köyler birleştirilerek tüm topraklar devlet eliyle yeniden dizayn edilerek pay edilmeli.Mega çiftliklerin merkezinde devlet olmalı ve buradaki Çiftçi,tıpkı memur gibi bu topraklarda maaş karşılığı çalıştırılmalı.(En azından ilk etapta belli bir süre).Bu yapılamazsa mahsülü alım garantisi verilmeli.



    -Çiftçiler için kooparatifler oluşturularak sağlık,eğitim,ulaşım, barınma gibi temel ihtiyaçlar sağlanmalı.



    -Oluşturulacak bu bölgesel Mega çiftliklerdeki çiftçilere tarım ve üretim hakkında eğitimler verilmeli ve yeni işletme amaçlı tarımsal yerler açma,kredi olanakları verilmeli.Bir sosyal statü kazandırılarak meslek haline getirilmeli.





    "Mega Çiftlik" kavramı, sanırım Özal zamanından beri Türkiye'nin başına bela edilen bir kavramdır. Büyük sermaye grupları oluşturup tekelleşmenin önünü açmaya yönelik olan bu kavramın en güzel örneği Amerika Birleşik Devletleri'nde vardır. Öyle ki, Amerika'da beyaz et üreticisi sayısı birkaç tanedir ve diğer tüm üreticiler bunların taşeronu durumundadır.

    Amerika'daki bu gıda kartelleri aynı zamanda ilaç da üretirler. Hayvanlara ve bitkilere verilecek olan bu ilaçlar sayesinde çok daha düşük maliyetlerle, çok daha yüksek kazanç elde etmenin yolunu bulmuş olan bu firmalara itiraz etmek imkansızdır. Yani siz küçük bir tavuk çiftliği sahibiyseniz ve çiftliğinizde organik tavuk yetiştirmek isterseniz, o tavuğu satacak bir market bulamazsınız.

    Türkiye'de hedeflenen durum da budur. Ülker'in Cargill ile ortaklıklar kurması, devletin şeker pancarına desteği azaltması, köylerde ticari amaçla tavuk beslenmesinin yasaklanması gibi birçok olayın temelinde bu "Mega Çiftlik" kavramı yatar.

    Belirttiğiniz diğer maddelere sözüm yok, ama mega çiftlik konusunu iyi tartmak gerekir.

    işin aslı Özalın böyle bi kavram attığını bilmiyordum.Mega çiftlik kavramınıda kendi düşüncemi belirtmek için söyledim, böyle bi kavram gerçekten de "terim anlamda" varmış demekki.



    Ek olarak, bana göre ,gelinen şu halde tarımın çiftçinin eline bırakılması sektörün düzeleceği umudunu veriyor mu?Hayır.Köylü Mehmet Ağa tarlasını ekerken ülke ekonomisini düşünmekten ziyade kendi karnını doyurmayı düşünecektir.Ee bunu genele vurunca tarım sektörünün gününü düşünen esnaftan farkı olmayacaktır.Halbuki tarım,sanayi gibi devletin üzerinde liberal tarzda yaptırımı gücü olan bir sektör olmalı.Bu konuda dediğiniz tekelleşme kontrol edilebilir olursa ne ala.Bu riski almaya değer dye düşünüyorum.Aksi halde suanki durumun iyiye gitmediği bir gerçek



    Birde işin aracılar boyutu var.2liralık mal, aracıların araya girmesiyle 5-6 liraya çıkıyorsa burada tüketiciden de önce çiftçi zarar görüyor.Demekki bahsettiğimiz gibi çiftçinin mahsülünü pazara ulaştırmasında da ciddi bir ulaşım engeli var.Bu işi aracılardan çıkarıp çiftçiden direkt devlete ulaştırmak hem çiftçiyi hem devleti hemde tüketiciyi memnun edecektir.Bunun olması içinde mega çiftlik tarzı bölgesel toplanma alanları gerçekten şarttır.

    Mesela pancar konusunda şeker fabrikalarının işleyişi,faaliyetleri mega çiftliklerin bir alanda örneği gibidir.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • emekli65 kullanıcısına yanıt
    ondan sonra gelenlerin onun hedefine sağdık kalabilmesi için

    onun döneminde onun hedeflerine karşı olanların bertaraf edilmesi gerekirdi.

    Cumhuriyetin ilk yıllarında feodalite, irtica, etnik siyaset konularında bu yapılmadığı için bu 3 tehlike birlik olup kendilerine karşı olan düzeni karşı devrimle yıktı. sorun bu zaten.

    muasır medeniyetler seviyesine ulaşma hedefi önüne hedef konmuş ulus, önce muasır medeniyet seviyesi nedir, bu hedefe kim nasıl ulaşmış onu araştırır.

    Mesela Türkiye'de Atatürkçü kesim, sosyalizm hareketi nedeni ile kendisini Rus siyasi düşünce akımına yakın hisseder.

    Ruslar da muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için devrim yaptı.

    Ama bu devrim, Halk TV'nin Ulusal Kanal'ın reklamlarını yaptığı Dosteyevski'nin sihirli paragrafları veya Çaykovski'nin büyülü notalarıyla yapılmadı.

    Halk yeni rejim sosyalizmi getirmeden önce, bunun karşısında duran Çar ve bütün yanlılarını bertaraf ederek yaptı, sonra sanayi, tarım, bilim, teknoloji konularında atılıma girildi.

    Bizde ise 29 Ekim 1923'te herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu.

    sorun çözmeden atılım da yapamazsın, mirasta bırakamazsın. bizdeki en büyük hata bu oldu, tren baştan kaçtı, çocuk ölü doğdu.




  • Judge JR. kullanıcısına yanıt
    Ben bu aracıların aradan çıkartılması konusunda biraz tedirginim. Sonuç olarak herkesin bir işi vardır. Kimisi tarla eker, kimisi pazarda satar, kimiside bunları bir yerden bir yere ulaştırır. Aracılar olmadan yani lojistik destek olmadan hiçbir şey yapamazsınız. Sorun şu ki aracıların maaliyetleride gerçekten çok fazla. Mazotun 5TL yi geçtiği bir ülkede suçu aracılarda değil, batan ekonomiyi düzeltmek amacıyla akaryakıta %70ten fazla vergi koyan hükümetlerde aramak gerekli.

    Zaten asıl sorun şu ki bunların hepsi planlandığı için yaşanıyor. Amaç Türkiye'yi üreten bir toplumdan tüketen bir topluma dönüştürmekti ve bu şu an başarıldı. Bir sonraki adım RTEnin bağırmalarıyla çocuk sayısını belirleyen kitleyi çoğaltıp pakistandan beter bir ülke haline gelmemizdir.
  • herscher H kullanıcısına yanıt
    Orası öyle.Yanlış düzenin, sistemin parçası olmaları aracıları suçlu hale getirmez.Ama onlar aradan kalkmadan bu iş çözülmez.

    Bunu için ya toplulaşma politikasına geçip, merkezi çiftlikler kurup nakliye masrafını asgari seviyeye indireceksin,ya da aracılık işini kar amacı gütmeden, devlet faaliyeti olarak yapacaksın.Çünkü Aracılık bir sektör haline gelirse kar amacı güder, dolayısıyla çiftçi, tarım sektörü zarar görür.



    Çiftçiden malı ucuza alıp, yol masraflarını ekleyip, hatta stok yapıp kar elde eden aracı, sadece nakliye işiyle emek vermeden çiftçiden çok kazanıyor.Bu devletin otomobil üretmeden otomobilin değerinden daha fazla vergi almasıyla aynı mantık.



    Şu halde 10liralık malın;

    %20si çiftçiye,

    %40a yakını (vergilerle)devlete,

    %40ı aracıya gidiyor.

    Böyle bir döngü olabilir mi? Bu Oranın %50%20%30 gibi değişmesi lazım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Judge JR. -- 14 Kasım 2017; 12:52:53 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • winwin35 kullanıcısına yanıt
    1917 Devriminin alt yapısında düşünen çok fazla insan vardır
    Oysa Türkiye Cumhuriyeti kurulurken neredeyse düşünen tek adam vardır.

    Rus devriminin oluşumuna gelesiye kadar verilmiş siyasi ve fikri mücadeleler vardır
    Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu güne kadar nerede ise halife tek tanrıdır.

    Bir yanda tek adam, öte yanda çok adam ve siz rus devrimi ile kıyaslamasını mı yapıyorsunuz
    Klasik olacak ama elma ile armutu karıştırmamak lazım

    Küba'da devrim yapıp düne kadar köle olan insanlara sosyalizmi kabul ettirmek kolaydır
    Zor olan yüzlerce sene din ile şartlanıp padişaha karşı gelmeyi Allah'a karşı gelmek olarak gören insanı değiştirmektir.

    O dini şartlanma ki bugün bile cumhuriyet ve çağdaş dünya hedefi önündeki en büyük engeldir.
    Sizde kabul edersiniz ki fikri sabit ile şartlanmış insanları ikna edip değiştirmek atomu parçalamaktan da zordur.

    Yine de sizin dediğinizi kabul edecek olursak Atatürk ölene kadar istediği her şeyi yapsa da yeni hedefler illa ki olacaktı
    Ondan sonra gelenlerin mevcut yapıyı bugün olduğu gibi yıkmayacağının bir garantisi var mı

    O şunları yaptı ve şu dediklerini yapamadı diye çocuk sakat doğdu demek tuhaftır
    Bu dediğiniz mantıklı ise bu dünya üzerinde prematüre doğmayan tek bir devlet yoktur



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi emekli65 -- 14 Kasım 2017; 12:55:25 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Judge JR.


    quote:

    Orijinalden alıntı: webbie


    quote:

    Orijinalden alıntı: Judge JR.

    -tarımsal alanda başarı için işe teknoloji kullanılarak girilmeli.büyük mega çiftlikler oluşturulmalı.



    -İlk olarak Belli başlı stratejik öneme sahip,iklimi,toprağı,ulaşımı iyi olan yerlerde bu ile başlanmalı.



    -Civardaki köyler birleştirilerek tüm topraklar devlet eliyle yeniden dizayn edilerek pay edilmeli.Mega çiftliklerin merkezinde devlet olmalı ve buradaki Çiftçi,tıpkı memur gibi bu topraklarda maaş karşılığı çalıştırılmalı.(En azından ilk etapta belli bir süre).Bu yapılamazsa mahsülü alım garantisi verilmeli.



    -Çiftçiler için kooparatifler oluşturularak sağlık,eğitim,ulaşım, barınma gibi temel ihtiyaçlar sağlanmalı.



    -Oluşturulacak bu bölgesel Mega çiftliklerdeki çiftçilere tarım ve üretim hakkında eğitimler verilmeli ve yeni işletme amaçlı tarımsal yerler açma,kredi olanakları verilmeli.Bir sosyal statü kazandırılarak meslek haline getirilmeli.





    "Mega Çiftlik" kavramı, sanırım Özal zamanından beri Türkiye'nin başına bela edilen bir kavramdır. Büyük sermaye grupları oluşturup tekelleşmenin önünü açmaya yönelik olan bu kavramın en güzel örneği Amerika Birleşik Devletleri'nde vardır. Öyle ki, Amerika'da beyaz et üreticisi sayısı birkaç tanedir ve diğer tüm üreticiler bunların taşeronu durumundadır.

    Amerika'daki bu gıda kartelleri aynı zamanda ilaç da üretirler. Hayvanlara ve bitkilere verilecek olan bu ilaçlar sayesinde çok daha düşük maliyetlerle, çok daha yüksek kazanç elde etmenin yolunu bulmuş olan bu firmalara itiraz etmek imkansızdır. Yani siz küçük bir tavuk çiftliği sahibiyseniz ve çiftliğinizde organik tavuk yetiştirmek isterseniz, o tavuğu satacak bir market bulamazsınız.

    Türkiye'de hedeflenen durum da budur. Ülker'in Cargill ile ortaklıklar kurması, devletin şeker pancarına desteği azaltması, köylerde ticari amaçla tavuk beslenmesinin yasaklanması gibi birçok olayın temelinde bu "Mega Çiftlik" kavramı yatar.

    Belirttiğiniz diğer maddelere sözüm yok, ama mega çiftlik konusunu iyi tartmak gerekir.

    işin aslı Özalın böyle bi kavram attığını bilmiyordum.Mega çiftlik kavramınıda kendi düşüncemi belirtmek için söyledim, böyle bi kavram gerçekten de "terim anlamda" varmış demekki.



    Ek olarak, bana göre ,gelinen şu halde tarımın çiftçinin eline bırakılması sektörün düzeleceği umudunu veriyor mu?Hayır.Köylü Mehmet Ağa tarlasını ekerken ülke ekonomisini düşünmekten ziyade kendi karnını doyurmayı düşünecektir.Ee bunu genele vurunca tarım sektörünün gününü düşünen esnaftan farkı olmayacaktır.Halbuki tarım,sanayi gibi devletin üzerinde liberal tarzda yaptırımı gücü olan bir sektör olmalı.Bu konuda dediğiniz tekelleşme kontrol edilebilir olursa ne ala.Bu riski almaya değer dye düşünüyorum.Aksi halde suanki durumun iyiye gitmediği bir gerçek



    Birde işin aracılar boyutu var.2liralık mal, aracıların araya girmesiyle 5-6 liraya çıkıyorsa burada tüketiciden de önce çiftçi zarar görüyor.Demekki bahsettiğimiz gibi çiftçinin mahsülünü pazara ulaştırmasında da ciddi bir ulaşım engeli var.Bu işi aracılardan çıkarıp çiftçiden direkt devlete ulaştırmak hem çiftçiyi hem devleti hemde tüketiciyi memnun edecektir.Bunun olması içinde mega çiftlik tarzı bölgesel toplanma alanları gerçekten şarttır.

    Mesela pancar konusunda şeker fabrikalarının işleyişi,faaliyetleri mega çiftliklerin bir alanda örneği gibidir.

    Bizim Menderes/Özal seçmeniyle anlaşamadığımız nokta ve bunun beraberinde yaşadığımız paradoks da bu söylediklerinizle ilgilidir.

    Biz diyoruz ki; Evet, Türkiye'de tarım ve hayvancılık birçok nedenden dolayı verimsiz ve işin rantını başkalarını yiyor. Ancak bunun nedenlerinin tamamının çözümü devletin kontrollü tarım yapılmasını sağlaması ile ortaya çıkacaktır. Yani çiftçi eğitimsiz ya da iktisadi ve ticari yönden yeterince bilgi sahibi olmayabilir, ki genelde çiftçilerin bu tür bilgilere ayıracakları zaman ve zihinleri yoktur çünkü yaptıkları iş gereği devamlı meşgul ve yorgun olurlar, bu noktada görev devlete ve devlet kontrolündeki kooperatiflere düşer.

    Devlet, Amerika'nın emrinden çıkacak ve lüks yatlara ve pırlantalara uyguladığı vergi muafiyetini tarım ve hayvancılığa uygulayacak. Modern tarım teknikleri ile planlı tarımın önünü açacak. Bu gibi çalışmalar yapıldığı takdirde, zaten kooperatifler kendi başlarına birer "Mega Çiftlik" olacaklarından, maliyet düşürücü ve verim artırıcı çözümler kendiliklerinden oluşacaktır.

    Biz kentsoylu Atatürkçüler bunu savunurken, köyümdeki Mehmet Efendi nedense elindeki tarlaları ve hayvanları değersizleştirenlerin peşinden koşmayı adet edinmiş durumda. Atatürk ve İnönü'den sonra iktidara gelen toprak ağaları o kadar güçlü cehalet tohumları ekerek çalıştılar ki, günümüzde çiftçiler hala Stockholm Sendromu'nun keyfini çıkarma derdindeler.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: emekli65

    Ben bu Bakan'a (Mehdi Eker'e) aşık oldum, bu dalkavukluk veya yağcılık değil" diyerek başladığı konuşmasını "Tarım'ı köylünün elinden almazsak devrim olmaz. Tarım, çiftçiye köylüye bırakılmamalı, bu ülkenin kurucuları sovyetik düşünce yapısıyla meraları halkın kullanımına vermişler olmaz " diyen Ethem Sancak'ın hayali de bu mega çifliklerdi



    Ara ara, Ethem Sancak'la aynı salonda bulunmak zorunda kalırım ve her denk geldiğimde mutlaka kürsüye çıkıp iktidarı yalar. Başlarda midem kaldırmıyordu ama sanırım alıştım.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Judge JR.

    -tarımsal alanda başarı için işe teknoloji kullanılarak girilmeli.büyük mega çiftlikler oluşturulmalı.



    -İlk olarak Belli başlı stratejik öneme sahip,iklimi,toprağı,ulaşımı iyi olan yerlerde bu ile başlanmalı.



    -Civardaki köyler birleştirilerek tüm topraklar devlet eliyle yeniden dizayn edilerek pay edilmeli.Mega çiftliklerin merkezinde devlet olmalı ve buradaki Çiftçi,tıpkı memur gibi bu topraklarda maaş karşılığı çalıştırılmalı.(En azından ilk etapta belli bir süre).Bu yapılamazsa mahsülü alım garantisi verilmeli.



    -Çiftçiler için kooparatifler oluşturularak sağlık,eğitim,ulaşım, barınma gibi temel ihtiyaçlar sağlanmalı.



    -Oluşturulacak bu bölgesel Mega çiftliklerdeki çiftçilere tarım ve üretim hakkında eğitimler verilmeli ve yeni işletme amaçlı tarımsal yerler açma,kredi olanakları verilmeli.Bir sosyal statü kazandırılarak meslek haline getirilmeli.





    bulgaristanda denediler herkes çalıyor komunizmi bulgaristanda türkler bitirdi diyebilirim




  • Judge JR. kullanıcısına yanıt
    Fransız çiftçiye: 9 milyar 333 milyon euro
    ispanyol çiftçiye: 6 milyar 221 milyon euro
    Alman çiftçiye: 5 milyar 915 milyon euro
    italyan çiftçiye: 5 milyar 346 milyon euro
    ingiliz çiftçiye: 4 milyar 067 milyon euro
    Yunanlı çiftçiye: 2 milyar 739 milyon euro
    irlandalı çiftçiye: 1 milyar 606 milyon euro
    Polonyalı çiftçiye: 1 milyar 417 milyon euro
    Avusturyalı çiftçiye: 1 milyar 184 milyon euro
    Danimarkalı çiftçiye: 1 milyar 017 milyon euro

    Bu rakamlar 2005 yılı itibariyle Ortak Tarım Politikası çerçevesinde 2005 sübvanse edilen AB'li çiftçilere ait

    Bizde durum bırakın sübvanse edilmesini artık destekleme alımları bile sınırlanıp çiftçi tüccarın kucağına oturtulmuş durumda

    Tarıma bağlı bir çok kalem ithal edilirken, petrolün variline zam gelip döviz yükselirken mazotu bile işadamından pahalı alan çiftçi nasıl AB ile yarışacak

    Bugün bu ülkede aracılar dahil herkes kendince bir kaçak yol bulurken asıl mağdur üretici durumunda oluyor

    Neyse nasılsa AB ve Amerika üretiyor... Neyse parası basar alırız değil mi ....




  • Çözüm çok basit.



    Çiftinin ürünü ile tüketiciyi endirekt şekilde buluşturmak.



    Yıllardır soydular bizi.

    Hamdolsun bim ve benzeri marketler geldide,rahatladık.



    Örneğin Çiftçi'den 10 kuruşa alınan soğan,soframıza gelene kadar 1 lira oluyor.



    Ben burada hatayı kooperatifleşemeyen Çiftçi'de görüyorum.



    Herşey devletten beklenmemeli



    Selam ve dua ile

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.