Evet gene bir H.ULUÇ yazısı arkadaşlar. Kimine genel kültür kimine hayatın keyfi Buyrun okuyun. Zarınız bol olsun. ----------- Tavla biraz şanstır, hayat gibi.. 1400 yıl önce, Hintli bir hükümdar, Pers İmparatoru Nevşirvan'a bir oyun göndermiş.. Yanında şu minik notla..
"Kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor?.
Kim daha ileriyi görüyor ise, O kazanır.
İşte hayat budur!.."
Hintten gelen oyun satranç..
Pers Hükümdarı altta kalır mı?.. Zamanın en bilgin veziri Büzur Mehir'i çağırıyor..
"Sana on gün.. Bir oyun icad et.. Raca'ya yollayalım.."
Vezir, verilen süre içinde, istenen oyunu icad ediyor. Hediye yanında notla, Hindistan yolunu tutuyor
"Evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyor ise O kazanır.
Ama biraz da şanstır. İşte hayat budur."
Şimdi söyleyin, hayat tavla mı, satranç mı?.
Tavla biraz şans.. Ama biraz.. Fazla değil.. Onun ötesinde, düşünmek, bilmek ve ileriyi görmek kazanmanın en önemli unsuru..
Vezir bulduğu oyunun adını Takhteh Nard koymuş. Yani "Tahta üzerinde savaş.."
Persler yayılıp, Mısır'a kadar uzanınca, oyunun adı kısalmış.. Tau olmuş.. Türkler ve Yunanlılar da Tavla demişler..
Vezir oyunu icad ederken, simgeler de koymuş..
Pulların toplandığı karşılıklı 6 şar hane, 12 ay mesela..
Tavladaki karşılıklı 12'şer hane de günün 24 saati..
Beyaz pullar gündüz, siyah pullar gece..
Şimdi bütün bunları nerden bildiğimi merak edeceksiniz..
Yok canım, araştırma falan yapmadım. Onu Ferit Ferhangil yapmış. Benim önüme kondu. Daha doğrusu Servet Yazıcı'nın bana yolladığı tavlanın içinden çıktı.
Yıllar önce Amerika'ya gittiğimde, tavla Backgamon adı ile tam sosyetik bir oyun olarak yayılıyordu. Kitaçılarda tavla üzerine sayısız yayın vardı. Dünyaca ünlü satranç ustaları, tavla üzerine kitaplar yazıyordu.
Eski doğuda kralların, asillerin, yeni batıda sosyetenin oyunu Tavla'nın bir de bizdeki imajını düşünün.. Amerikalılar'ın tavlasını gördüm, bayıldım, aldım.. Ama kimseyi oynatamadım..
Bizim millet zarı özel fincanlarla atmayı kabul etmiyordu. İlle sallayıp, sallayıp fırlatacaktı. Küçük zarlar alıp, fincanları kaldırdım, bu sorunu çözdüm, ama temel soruna geldim takıldım. Gürültüden nefret eden Amerikalılar, tavlanın içine kadife döşemişler, pulları da fildişi benzeri bir kemikten yapmışlardı. Ne zarların çarpması duyuluyordu, ne de pulların vurması, kırması, oynanması..
O şakur şukur oynanan tavla, adeta bir satranç sessizliğine bürünmüştü. Bizim insanımız şakırtı olmadan tavla oynamayı sevmedi. Amerikan tavlasını rafa kaldırdık, gittik gene bir tahta tavla aldık..
Şimdi bu Servet Yazıcı kardeşimin bana yolladığı tavla, Amerikan teknolojisi ile, Türklerin şakır şukur oynama zevkini bir araya getirmiş..
Fevkalade şık, fevkalade kullanışlı, oynaması fevkalade keyifli bir tavla bu.. --------------------------- Bu yazı 13.09.2003 tarihli Sabah Gazetesinden H.ULUÇ yazısından Alınmıştır.
ne diyim,aslında doğru hayata benziyo tavla....ama ben sevmem...tavlayı da,hayatı da....
Olmadı be karanlıklarda uçan "Karga Yüzbaşı"!
Hayat ister tavla ister satranç, neye benzerse benzesin veya benzetsinler, boşver ve takılma. Sen hayatı neye benzetiyorsun, esas olan bu. Ama önce seveceksin hayatı , sırılsıklam ve hiç bir şey beklemeden. Gerisi kendiliğinden gelir.
tonguç abi döktürmüş yine...
seviyorum be fenasiciim,artık seviyorum...çünkü kızın biriside beni seviyomuş...dün bunu öğrendim...aşığım üleen!!!!!
crow
ehueheuu:)
Karanlıklar üzerinden uçan "Karga Yüzbaşı", Artık aşk'a doğru süzül, karanlıklar kalsın kenarda Tutul artık bir rüzgara..
SEVDA RÜZGARI
Amanın bana bir hal oldu Bir hal oldu a dostlar Amanın beni bir rüzgar aldı A dostlar bir rüzgar aldı Bu rüzgar ne rüzgarı Amanın sevda rüzgarı Sevda rüzgarı a dostlar
Melih Cevdet Anday
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme