Şimdi Ara

The Fountain (2006) | Darren Aronofsky (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
48
Cevap
1
Favori
2.226
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orjinalden alıntı: saviola83

    arkadaşlar filmi izleyip de tam olrak anlayan birileri kısaca anlatabilir mi ? ben bişey anlamadım

    Neresini anlamadın anlamayacak birşeyi yoktu.. Tavsiyem tekrar izle anlamaya çalış
    son günlerde izlediğim en iyi filmlerden biri bana göre
  • Filmin müzikleri 10 numara
  • Filmin konusu gerçektende sıradışı... İzlicem diye kasmasaydım kendimi izlemezdim dahi, ama paletime bir renk daha girdi böylece... Filme ben şahsen 10 üzerinden 6 veririm... İzlemeyen arkdaşlara izlemesenizde olur diye bir tavsiyedede buluna bilirim...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Brotherhood -- 10 Temmuz 2007; 11:18:40 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: eozen81

    PRESTIGE adlı beni çok etkileyen filminden sonra sanırım gaza geldim hemen DVD SCREENER versiyonunu çekip izlemiştim 1 hafta önce ve sonuç hüsran, hiç sevmedim bence en yazıkki fantastikten öteye gidemeyen bir yapıt olmuş



    kardeş prestige in yönetmeni Christopher Nolan yanlışın var.
  • Kaderciliğe karşı çabası gene kaderiyle sonuçlandı, ilginç ama sınırlı bir fantesi anlayışı var.
  • Filmi dün eşimle beraber çok beğenerek izledik, büyülü bir havası var ve müzik de enfes. İyi bir sistemde izlemeyi hak ediyor.
    Fantastik ve duygusal film sevenler kaçırmasın.
  • Hortlatmak için iyi bir sebebim var.

    İzlediğim en iyi 20 filmin içine girdi bu film.
    Verdiği mesaj çok güzel.
    Müzikler çok güzel.
    Hikayeyi anlatış tarzı çok güzel.
    Oyunculuk süper.

    Darren Aronofsky ve tabii ki Clint Mansell'in takipçisiyim artık.

    8.5/10
  • hortlattığın iyi oldu bakalım hemen nasıl bir şeymiş..
  • Çok güzel film idi müzikleri daha da güzel zaten Darren Aronofsky imzası taşıyor boru değil yani,

    Edit:Dram olsun çamurdan olsun be arkadaş,




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Robinson_Crusoe -- 27 Ocak 2010; 10:44:07 >
  • hadi bakalım çok övdünüz indirelim.


    edit: indirelim kelimesine bile sansür mü gelmiş?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Entropi Canavarı -- 27 Ocak 2010; 10:59:45 >
  • Anlamadım Birisi bana sonunun nasıl bittiğini söylesin.


    kız öldü, uzaydaki adam öldü, ispanya için savaşan öldü
  • Drama ve bilim kurgu arasına romantik türünü sıkıştırmakta başarı...
  • Bir indirip denerim
  • izleyeli 3 yıl oldu hala etkisindeyim nedendir bilemiyorum sürekli müziklerini dinliyorum galiba bende bir şeyler var
  • İzledim pek fazla bir şey anlamadım ama neden se filmi yeniden izleyebilirim çok hoşuma gitti.
  • İzleyeli baya oldu. H.Jackman çok sevdiğim bir aktör burdada muhteşem oynamı.Klişelerden uzak ilginç ve orjinal bir yapım felsefi yönü ağır basan bir film.
  • Merak ettim izleyeceğim.Saçma değildir inşallah.
  • Film harikaydı yahu.
    Verdiği mesaj çok iyiydi.

    Film için bir kritik.


    favorilerime ekle
    13 kullanıcının favori kritiği
    Öncelikle ben şuna inanırım, sinema bazen sözlerin gerekliliğinin kalmamasıdır. Şiirsel görselliğin içinde başka bir şeyi umursamaksızın kaybolmaktır. Bazen sessiz bazen ışıklı, gösterişli bir haykırıştır. Masal içinde masal, tablo içinde tablodur. Sinema bazen perdeden size fışkıran bir patlamadır. Bir süpernovadır.

    İşte Kaynak da böyle bir film. Konusu ile kurgusu ile müzikleri ile ama hepsinden önce görselliği ile aklımı başımdan alan sıra dışı bir film. Kaynak, Darren Aronofsky’nin üçüncü filmi. Daha önce çektiği Pi ve Bir Rüya İçin Ağıt filmleriyle izleyicilerin gözünde çok özel bir yere sahip olan yönetmen, bu son filmiyle de yine denenmemişi denemeyi göze almış. Üç farklı zamanda geçen bir hikayeyi birbirine oldukça karmaşık bir kurguyla bağlamış.

    Hikaye üç farklı zamanda geçiyor demiştik. Birincisi günümüz diyebileceğim zaman ve başrollerde bir doktor ve hasta karısı var. Doktor karısını iyileştirmek için hırsla çalışır, elinde hastalığı alt edeceğini bildiği bir sır vardır. İkinci zamana kısaca geçmiş diyelim. Başrollerde ise sadık bir asker ve bir prenses var. Asker, ölümsüzlük ağacına, Kaynak’a doğru bir yolculuğa çıkar. Burada dikkatinizi çekerim, geçmiş ile günümüz zamanı arasındaki geçiş eşsiz. Çok çok ustaca bir kurguyla baş başa bırakıyor bizi yönetmen. Üçüncü zaman ise gelecek. Bir hipergelecek. Öyle ki, ben bunu bir arkadaşımın deyimiyle HerAn olarak görüyorum. Zamanın ve mekanın olmadığı boşluktaki yolculuk. Diğer iki zamandaki olayların bağlandığı yer, bir nevi harç. İşte bu zamanda ise bir keşiş ölümsüzlüğe doğru yola çıkar, bir amaç için.

    Bu üç zaman birbiriyle iç içe anlatılmasının ötesinde birbiriyle sıkı sıkı bağlantılı, birbirinin devamı. Her üç zaman, birbirini takip ediyor, bir çember, bir sonsuz döngü oluşturuyor. Zaten filmin en hayranlık verici noktası da burası. O kadar birbirini tamamlarcasına iç içe geçmiş ki, etkilenmemek elde değil. Bazen bu karışık kurgu bir çorba gibi karışıyor, başınızı döndürüp anlaşılmaz bir hal alabiliyor ama sadece bazen.

    Filmin görselliğini çok övdüm, ama hak ediyor. Kanımca, sinema tarihinde az görülür böyle sahneler. En sıradışı kamera açılarının sahibi Aronofsky, burada da uygulamış bunu. Bir sahnede atın koşturduğu, bir diğerinde arabanın otobanda yol aldığı sahnede, kameranın devinimine bakın, tepetaklak oluşuna. Ne güzel değil mi? Bazı sahneler de unutulmaz; mesela hayat ağacını gözü dönmüşçesine içen askerin Kafkavari sonu? Ancak Kafka kitaplarında görülür. Ya o finali? Ha?

    Oyunculuklara gelirsem, valla ben Hugh Jackman’ı tanıyamadım en başta. Çok yakışmış adama sakal. Rachel Weisz de harika. Ayrıca üç zamanda üç farklı insanı canlandırmak, üç farklı rolde oynamak demek. Özellikle Jackman her üçünü de ayrı bir güzellikte canlandırmış, tekrar helal olsun adama. (Bir askerkenki haşin haline, bir de keşişkenki huzuruna, yürüyüşüne bakın)

    Sonuç olarak, benim gibi sinemada görselliği fazlasıyla ön planda tutan biri için bu film eşsiz, kusursuz bir deneyim oldu. Konunun zayıf kaldığı eleştirilerine katılmıyorum. (ki okuduğum nerdeyse tüm eleştiriler olumsuzdu) Şahsen, filmin bitip jeneriğin akmaya başladığı anda ne filmin tümünü anlamaya çalışmak gibi bir derdim oldu, ne de yok efendim üç farklı zamanmış, yok film şu şuymuş gibi filmi bir mantık çizgisine oturtmak isteğim… Bırak, film anlaşılmaz kalsın; bırak aradaki ancak çok dikkatli izlenirse fark edilecek bağlantıları fark etmeyeyim. İzin verin de o muhteşem finali, nefesimi kesen finali tekrar tekrar kafamda oynatayım; izin verin de daha önce hiç yaşamadığım görselliğin tadını çıkarayım.

    Son söz olarak, sinemanın bu en sıradışı örneklerinden birini, farklı bir deneyim yaşamak istiyorsanız, izleyin. Sinemayla kalın efendim…



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Intruder -- 20 Ağustos 2010; 17:10:47 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Intruder

    Film harikaydı yahu.
    Verdiği mesaj çok iyiydi.

    Film için bir kritik.


    favorilerime ekle
    13 kullanıcının favori kritiği
    Öncelikle ben şuna inanırım, sinema bazen sözlerin gerekliliğinin kalmamasıdır. Şiirsel görselliğin içinde başka bir şeyi umursamaksızın kaybolmaktır. Bazen sessiz bazen ışıklı, gösterişli bir haykırıştır. Masal içinde masal, tablo içinde tablodur. Sinema bazen perdeden size fışkıran bir patlamadır. Bir süpernovadır.

    İşte Kaynak da böyle bir film. Konusu ile kurgusu ile müzikleri ile ama hepsinden önce görselliği ile aklımı başımdan alan sıra dışı bir film. Kaynak, Darren Aronofsky’nin üçüncü filmi. Daha önce çektiği Pi ve Bir Rüya İçin Ağıt filmleriyle izleyicilerin gözünde çok özel bir yere sahip olan yönetmen, bu son filmiyle de yine denenmemişi denemeyi göze almış. Üç farklı zamanda geçen bir hikayeyi birbirine oldukça karmaşık bir kurguyla bağlamış.

    Hikaye üç farklı zamanda geçiyor demiştik. Birincisi günümüz diyebileceğim zaman ve başrollerde bir doktor ve hasta karısı var. Doktor karısını iyileştirmek için hırsla çalışır, elinde hastalığı alt edeceğini bildiği bir sır vardır. İkinci zamana kısaca geçmiş diyelim. Başrollerde ise sadık bir asker ve bir prenses var. Asker, ölümsüzlük ağacına, Kaynak’a doğru bir yolculuğa çıkar. Burada dikkatinizi çekerim, geçmiş ile günümüz zamanı arasındaki geçiş eşsiz. Çok çok ustaca bir kurguyla baş başa bırakıyor bizi yönetmen. Üçüncü zaman ise gelecek. Bir hipergelecek. Öyle ki, ben bunu bir arkadaşımın deyimiyle HerAn olarak görüyorum. Zamanın ve mekanın olmadığı boşluktaki yolculuk. Diğer iki zamandaki olayların bağlandığı yer, bir nevi harç. İşte bu zamanda ise bir keşiş ölümsüzlüğe doğru yola çıkar, bir amaç için.

    Bu üç zaman birbiriyle iç içe anlatılmasının ötesinde birbiriyle sıkı sıkı bağlantılı, birbirinin devamı. Her üç zaman, birbirini takip ediyor, bir çember, bir sonsuz döngü oluşturuyor. Zaten filmin en hayranlık verici noktası da burası. O kadar birbirini tamamlarcasına iç içe geçmiş ki, etkilenmemek elde değil. Bazen bu karışık kurgu bir çorba gibi karışıyor, başınızı döndürüp anlaşılmaz bir hal alabiliyor ama sadece bazen.

    Filmin görselliğini çok övdüm, ama hak ediyor. Kanımca, sinema tarihinde az görülür böyle sahneler. En sıradışı kamera açılarının sahibi Aronofsky, burada da uygulamış bunu. Bir sahnede atın koşturduğu, bir diğerinde arabanın otobanda yol aldığı sahnede, kameranın devinimine bakın, tepetaklak oluşuna. Ne güzel değil mi? Bazı sahneler de unutulmaz; mesela hayat ağacını gözü dönmüşçesine içen askerin Kafkavari sonu? Ancak Kafka kitaplarında görülür. Ya o finali? Ha?

    Oyunculuklara gelirsem, valla ben Hugh Jackman’ı tanıyamadım en başta. Çok yakışmış adama sakal. Rachel Weisz de harika. Ayrıca üç zamanda üç farklı insanı canlandırmak, üç farklı rolde oynamak demek. Özellikle Jackman her üçünü de ayrı bir güzellikte canlandırmış, tekrar helal olsun adama. (Bir askerkenki haşin haline, bir de keşişkenki huzuruna, yürüyüşüne bakın)

    Sonuç olarak, benim gibi sinemada görselliği fazlasıyla ön planda tutan biri için bu film eşsiz, kusursuz bir deneyim oldu. Konunun zayıf kaldığı eleştirilerine katılmıyorum. (ki okuduğum nerdeyse tüm eleştiriler olumsuzdu) Şahsen, filmin bitip jeneriğin akmaya başladığı anda ne filmin tümünü anlamaya çalışmak gibi bir derdim oldu, ne de yok efendim üç farklı zamanmış, yok film şu şuymuş gibi filmi bir mantık çizgisine oturtmak isteğim… Bırak, film anlaşılmaz kalsın; bırak aradaki ancak çok dikkatli izlenirse fark edilecek bağlantıları fark etmeyeyim. İzin verin de o muhteşem finali, nefesimi kesen finali tekrar tekrar kafamda oynatayım; izin verin de daha önce hiç yaşamadığım görselliğin tadını çıkarayım.

    Son söz olarak, sinemanın bu en sıradışı örneklerinden birini, farklı bir deneyim yaşamak istiyorsanız, izleyin. Sinemayla kalın efendim…



    imzamı atarım bu söze.Filmi daha yeni izleme şansını buldum.''Tamamla'' derken aslında yanıma gel demek istiyordu.Yani artık sende öl. Bir şeyde kafama takıldı. Adam yüzük parmağını yaralarken mürekkebi oraya sürüyor. Sonrasında kolları hep aynı mürekkepten yani burda bu adam ölümsüzlüğü bulmuş ve senin dediğin gibi hiper geleceğe kadar yaşamış. Ve artık onu kurtaramayacağını anlamış ve ölmeye karar vermiş. Yani ebedi beraberliğe.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • En sevdiğim filmlerden birisidir. Hugh Jackman'in oyunculuğuna ve müziklere bayılmıştım.. 4-5 defa izledim sanırım
  • 
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.